bilgievlerim: İslami Bilgiler
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


İslami Bilgiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İslami Bilgiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ağustos 2018 Salı

Ana Babaya Bakma Adabı





İbn Abbas'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasülüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Baba çocuğuna bakar da çocuk onu sevindirirse, çocuğa bir köleyi azat etme sevabı verilir." Denildi ki "Ya Rasülallah! üçyüz altmış defa bakarsa ne olur7" Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.): "Allahu Ekber (Allah herşeyden daha büyüktür)" buyurdu. (457)
        İbn Abbas'ın da (r.a.): "Ana babasının yüzüne rahmet nazarıyla bakan kimseye Allah makbul bir hac sevabı yazar" dediği rivayet edilmiştir. (458)
        Son olarak, ana babanın çocuğuna kazandırması gereken edep hakkında açık bir usul ortaya koyan bir âlimin sözüne yer vermek istiyoruz:
        Velid b. Nümeyr, babasının şöyle dediğini duymuştur: Sahabe nesli derdi ki: "Olgunluk Allah'tandır, edep ise babalardandır." (459) himden önce âlimlerden edep, terbiye ve ahlâkın öğrenilmesi hususunda babaların çocuklara olan tavsiyesi üzerinde durmuştuk. Şimdi ona ilave olarak, çocuğun âlimlere karşı takınacağı edep konusunu ayrıca ele almak faydalı olacaktır.

Muhammed Nûr Süveyd

Ana Babaya Hitap Şekli



Ebu Beddâh et-Tücibi der ki: Said b. el-Müseyyeb'e:
        - "Ana babaya iyilik etmeye dair bütün ayetleri öğrendim. Fakat "Onlara güzel ve tatlı söz söyle" (453) ayetini bilmiyorum, bu ne demektir? dedim.
        İbnu'l-Müseyyeb şu cevabı verdi:
        - "Bu, suçlu kölenin, efendisine sert ve kaba konuşmasıdır." (454) Hz. Ömer sözkonusu ayeti, ana babasına çocuğun "babacığım, anacağım demesi şeklinde açıklamıştır. (455)
        Tâcuddin es-Sübki der ki: Evimizin girişinde oturuyordum. Bir köpek geliverdi. Hemen ben:
        - "Köpek oğlu köpek defol!" dedim. Bunun üzerine içerden babam bana serzenişte bulundu. Ben "O köpek oğlu köpek değil mi? deyince, bana şu cevabı verdi:
        - "Öyle diyebilmenin şartı hor görmemektir." Ben de: - "Bu faydalı bilgidir" dedim. (456)
        Buna göre çocuklar, ana babalarından birşey öğrendiklerinde "Gerçekten bu faydalı bilgidir (veya baş üstüne)" diyerek onların gönüllerini hoş tutmak ve kendilerini de tevâzua alıştırmak durumundadır.



(453) İsra, 17/23.
(454) Râzî, Tefsir, XX, 190; Kurtubi, Tefsir, X, 243.
(455) Râzî, a.g.e., aynı yer.

(456) Muhâsibi, a.g.e., s. 125. (Ebu Gudde'nin notu). 

Ana Babaya Karşı Adap





Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) yanında bir oğlu olan adam gördü. Rasûlüllah (s.a.v.) çocuğa:
        - Bu kimdir? dedi. Çocuk:
        - Babamdır, cevabını verdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):
        - O halde onun önünde yürüme, onun hoşlanmayacağı ve karşı çıkacağı birşey yapma, ondan önce oturma ve onu adıyla çağırma" (451)
        Ebu Ğassân ed-Dabbi anlatıyor: Babamla birlikte yürüyordum. Derken Ebu Hüreyre (r.a.) ile karşılaştık. 



Ebu Hureyre:
        - Bu kimdir? dedi. Ben:
        - Babamdır, dedim. Bunun üzerine o şöyle dedi:
        - Babanın önünde yürüme, onun arkasından veya yanıbaşından yürü. Seninle onun arasına birisini alma, babamın bulunduğu yerin çatısında dolaşma onu korkutursun, baban sana bakarken önünde eti sıyrılmış kemik yeme, belki onu canı ister." (452)


(450) İmam Nevevf, Riyazü's-Salihin adlı eserinde konu hakkında "Kitabu'l-Edeb" başlığı ile müstakil bir bölüm ayırmıştır. Orada her müslümanın bilmesi gereken birçok âdabı zikretrnektedir.
(451) Nevevî, Ezkâr, s. 257-258 (İbnu's-Sünni'den naklen).
(452) Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, VIII, 137.


Selef Hayatından Örnekler




Ruveym b. Ahmed el-Bağdâdi oğluna der ki: "Yavrum! Amelini tuz, edebini un kıl! Yani, edebini o kadar çok takın ki, hal ve gidişatın içinde edebin oranı, unun, içine konulan tuza oranı gibi çok olsun. Az amelle beraber takınılan çok edep, az edeple beraber işlenen çok amelden daha hayırlıdır." (447)
        İbrahim b. Habib de der ki: Babam bana şöyle derdi: "Fakih ve âlim şahsiyetlere git, onlardan ilim, irfan ve edep öğren! Çünkü bu bana çok hadisten daha hoş ve daha sevimli geliyor." (448)



        Seleften bir zat oğluna: "Yavrucuğum! Edepten bir konu öğrenmen, yetmiş ilim konusunu öğrenmeden bana daha güzel geliyor" derdi. Ebû Zekeriyyâ el-Anberf de şöyle der: "Edep olmadan ilim, odunsuz ateş gibidir. himsiz edep de bedensiz ruh gibidir." (449)

        Çocuklara iyi edep ve güzel terbiye kazandırma konusunda Rasûlüllah'ın (s.a.v.) özellikle vurguladığı önemli noktalar nelerdir? Hadisler araştırıldığında, bunların dokuz noktada toplandığını görmek mümkündür.

10 Ağustos 2018 Cuma

AHLÂK ve ÂDAP NEDİR?

 İbn Hacer şöyle der: Edep, söz, fiil ve davranış itibariyle takdir edilen ve övülen şeyleri yapmaktır. Bu, güzel ahlâk sahibi olmak demektir. "Hoş ve güzel karşılanan şeyleri yerine getirmek" veya "büyüklere hürmet etmek, küçüklere yumuşak ve şefkatli davranmak" diyenler olduğu gibi, edep kelimesinin "yemeğe davet" mânâsına gelen "medebe" den alındığı görüşünde olanlar da vardır. (438)


 Cüneyd'e (r.a.) edebin mahiyeti sorulduğunda, "güzel dostluk ve iyi muamele" cevabını vermiştir. (439) Bu itibarla sosyal ilişkilerde edebin önemi hemen göze çarpmaktadır. Hatta edep, büyük ve küçüğün kimliğini gösteren dış görünümdür. Bundan dolayı da çocuğa edep elbisesini giydirmek ahlâk eğitiminde öncelik sırasını taşır.

        Şair Salih b. Abdilkuddûs der ki: (440) Çocukluk döneminde eğittiğin kimse Suyunu alan ağaç gibidir.

Nihayet görürsün onu taze yapraklanmış Kuruduğunu gördükten sonra onun. Bırakmaz yaşlı huy ve ahlâkını Girinceye kadar şu kara toprağa

        Cehaletten kurtulduğunda döner yine cehalete Tekrar nükseden kronik hastalık gibi.




(438) İbn Hacer, Feüvul-Barî, XIII, 2.

(439) Şa'ranî, Tenbihu'l-Muğterrin, s. 41.

(440) İbn Abdilberr, Camiu ve Fadlih, I, 86. Çocuk Eğitimi, F: 11


Muhammed Nûr Süveyd

ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ İLİŞKİLERİ


Hz.Ali, "Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.'` sözü ile öğretmene büyük saygı duyulması gerektiğini ifade etmiştir.
Tarih boyunca "okul" kadar siyasi rejime alet edilmiş bir kurum gösterilemez. Bilhassa dikta rejimleri, okulu "düzene uygun kafalar yetiştiren bir kurum olarak değerlendirmiş, öğretmenleri propaganda aracı gibi kullanmaya çalışmıştır.
Oysa bizim medeniyetimizin temel direği olan okul daima .siyaset ûstü bir kurum olarak muhafaza edilmiş, siyasi kavgalara bulaşmamış, devlet başkanlarının kapısından uzak durmuş, alimler en ağır işkenceler karşısında bile ilmin şerefini korumuşlardır. Öğrencilerini zengin-fakir, soylu-avam diye ayırmamış, hepsine eşit davranmış, onları insanlığa faydalı birer fert olarak yetiştirmeye çalışmışlardır.
Osmanlı padişahları da bu geleneği terketmemiş, o koca Yavuzlar, Fatihler, Kanuniler bile hocalarına saygı göstermekten geri durmamışlardır. Yavuz 5ultan Selim Han' ın Mercidabık Zaferinderı dörierken hocası İbni Kemal ile olan hikayesi meşhurdur. Büyük Sultan, hocasının atının ayağından sıçrayan çamurun kaftanına bulaşması üzerine tebessûm ederek, çamur lekelerinin süs olduğunu söylemiş ve bu kaftanın öldûkten sonra sandukasının üzerine örtüımesini vas'yet etmiştir.



Öğretmenin Görevleri
* Branşında en ileri seviyede bilgi satıibi olmalı, yenilikleri takip etmeli, hazırlanmadan derse girmemelidir.
* Konuyu öğrencinin anlayacağı seviyeye indirerek anlatmalı, meseleyi zor göstererek öğrerıcinin cesaretini kırmamatıdır.
* Ahlakıyla, yaşayışıyla, davranışlarıyla ve sözleriyle öğrencisine örnek olmalı, onlar üzerinde saygı uyandırmalıdır.
"Saygı istenmez, verilir." Öğrencilerini sık sık azarlayan, onlardan saygı isteyen ve bunu temin etmek için baskı uygulayan öğretmen, maalesef en az sevilen öğretmenlerdir.
* Öğretmen mesleğini sevmeli, bitdiklerini en "yi şekilde anlatmanın gayreti içinde olmalıdır.
* Öğretmen, öğrencilerine bir baba, bir anrıe şefkatiyle yaklaşmalı, çalışkanları şımartıp tembelleri laüçük düşürmemelidir.
* Öğrencilerin her kusururıu, arkadaşhrı önünde sayarak onu küçûk düşürmemeli; affedici, hoşgörülü olmalıdır.
* Gerektiğinde öğrencilerin problemleriyle meşgul olmalı, onları dinlemeli, acılarına ve üzüntülerine ortak olmalıdır. Ancak bunu yaparken, ilmin şerefini ayağa düşürecek derecede öğrencileriyle laubali olmamalıdır.
* Notu bir tehdit vasıtası olarak kullanmamalı, not verirken adil olmalı.
* Zengin sofratarından, veli ziyafetlerinden, pahalı hediyelerden uzak durmalı; haysiyet ve şerefini muhafaza etmelidir.

HITAN (Sünnet Olma)



Hıtan: Kız ve erkeği sünnet etmek anlamına geldiği gibi, sünnet edilen yerlere ad olarak da bilinmektedir. 
( 1 )     Örfte ise: Erkek çocukların tenasül organının '"haşefe" denile kısmın üzerini kaplayan ve '"ğulfe" adı verilen deriyi, yedi günlü itibaren bülûğ çağına kadar geçen zaman arasında kestirme işine (hıtan) sünnet ettirme adı verilir. 
(2)     Sünnet olmak, fıtratın başı, İslam'ın şiârı ve şeriatın ünvan müslüman onunla gayr-i müsümden ayırt edilir. Sünnet mü'min, Allah'a has olan kulluğu ikrar, emirlerine imtisal, hüküm saltanatına boyun eğmiş olur. 
(3) Onsuz İslam eksik, a'mal sandır.






     Hıtan'ın sıhhı yönden faydaları:     Hıtan, sahibini birçok hastalıktan ve ihtilattan koruyan bir sıhhi tedbirdir. Dr.Fritz Kahn, Tenasül Hayatımız adlı eserinde sünnet olmanın faidelerini şu şekilde sıralamıştır:        
1- Yağ ifraz eden ğulfenin çıkartılmasıyla, bu rahatsız ifrazâtda ortadan kalkmış olur.          
2- Ğulfe sürtünmeleri ve Phimoslerin önüne geçilmiş olur.         
3- Tenasül hastalıklarının, bilhassa firenginin bulaşması güçleşir. Çünkü uçtaki hassas deri parçası hastalık mikropları için başlıca teşkil etmektedir.         
4- Uzvun ucunda derinin bulunmayışı tenâsülü uyandıran teharrüşleri de ortadan kaldırır ve çocuklarda istimna hevesi azalır. (4)
5- Kanser hastalığının isabetini azaltır. Çünkü, ğulfelerini daraltan kimselerde kanser illeti çok fazla görüldüğü tesbit edilmiştir. Şeriatı, sünnet olmayı emreden topluluklarda ise daha az görülmektedir.
 
6- Çocuklar ne kadar erken yaşta sünnet ettirilirse, yatağa işemeleri de o nisbette azaltılmış olur. (5)
Kaynaklar:
1- Asım Efendi, Kamus, IV/602,G03.
2- Ali Kayıkçı, Kan Pıhtısı, II/14.
3- a.g.e., 114-115.
4- Dr.Fritz Khan, Tenasü! Hayatımız, sh.17.
5- Dr.Sabri Kabani, Cinsi Hayatımız, Bkz.Terbiyetü'I-Evlad, ı/1 1 5.





9 Ağustos 2018 Perşembe

İLİM ÖĞRENME ADABI




Peygamberimiz (s.a.v.): "Sizin en hayırlınız, öğrenen ve öğreteninizdir." buyurmuştur.
     Hz. Ali (r.a.): "Bana bir hart öğretenin kölesi olurum, buyurarak ilim öğrenmenin ve öğretmenin önemine işaret etmiştir.
     İlme karşı adab; nefsi kötü ahlak ve kınanmış vasıflardan temizlemektir. Çünkü ilim, kalbin ibadeti, sırrın namazı ve ruhu Allah'a yaklaştıran bir sıfattır. Cismen ve ahlaken temizlenmek ilme karşı adabı gösterir.

v
Bununla beraber;
          1- Öğrenme anne-baba zoruyla olduğu düşünülmemeli.
          2- Başarısızlık ilk anda gözü korkutmamalı.
          3- Derse hazırlıklı ve istekli girmeli.
          4- Öğretmen can kulağıyla dinlenmeli.
          5- Anlamadığı yerleri tekrar sormalı.
          6- Başarılı arkadaşlarla istişare etmeli.
          7- Her zaman ve her şeyde düzenli ve programlı olmalı.
          8- Ders çalışmak için rahat edilebilecek bir yer seçilmeli.
          9- Devamlı en iyi olmaya çalışılmalı.
          10- Dersi tam anlamadan ve bellemeden ötekine geçmemeli.
          11- Öğrenilenler hayatta yaşanılabiliyorsa, uygulamalı ve yaşamalı.
          1 2- Öğrenmekten soğutacak arkadaşlarla ilişki kesilmeli.
          1 3- Öğretenlere karşı saygılı ve mütevazı olunmalı.
          14- Özür dileme ve teşekkür etme hassasiyeti gösterilmeli.

CAMI ADABI

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), cãmilerde nasıl davranılması gerektiğini öğretmiştir.
 Çünkü ilk cãmi, dinin diğer ilkleri gibi Onun (s.a.) tarafından yapılmıştır. O (s.a.v.),
 A1lah'ı zikretmek için mescid veya cãmilerde oturanlardan 

Allah Teãlã'nın memnun olduğunu belirtmiştir.  ;
A1lah'ın Evi olarak adlandırılan cãmiler hakkında Peygamberimiz (s.a.v.) "Mescidleri kirletmek asla doğru değildir. Mescidler, Allah'ı zikretmek, namaz kılmak ve Kur'ãn okumak içln yapılmıştır.

 Yine Hz. Peygamber, mescide gelen diğer müslümanları rahatsız etmemek için sarımsak 
gibi kokulu şeyleri yiyip gelinmemesini istemiştir. 
Peygamber Efendimiz mescidlerde gürültü yapılmasını da yasaklamıştır. Kaybettiği bir malı soruşturup ilan eden kimseye bulamaz ol demiştir. Çünkü mescidde sükunet hâkim olmalıdır. Orası ibadet yapmak için inşa edilmiş yerlerdir

SELAMLAŞMA ADABI

Allah (c.c.): Bir selamla selamlandığınız vakit, siz ondan daha güzeli ile selamı alın, yahut aynıyla karşılayın. Şüphesiz ki Allah. her şeyin hakkını gerektiği gibi arayandır, buyurur. (Nisa, 86)
     Selam: Ayıp ve fenalıklardan uzak ve hayatın uzun olması anlamında duadır.
     En güzel selamlaşmak: Esselamü aleyküm denilince, ve aleykümüs selamü verahmetüllah şeklinde, veya:
     - Esselamü aleyküm verahmetüllah denilince
     - Ve aleykümüsselamü ve rahmetüllahi veberakatüh, şeklinde selama karşılık vermektir;
Selamlaşmada adab:
     1- Mü'minlerin bulunduğu yere girildiğinde ve oradan ayrıldığına selam vermek. Peygamberimiz (s.a.v.): "Sizden biriniz meclise geldiği zaman selam verdiği gibi, ayrılırken de selam versin. Çünkü birinci selam sonrakinden daha faziletli değildir." buyurur. (Tirmizi, es-Sünen).
     2- Gayri müslümlerle karşılaşıldığında. önce onların selam vermesini bekleyerek, selamlarından sonra "ve aleyke" demek,
     3- Müslümanların olduğu bir yerde tanıyıp tanımamaya bakmadan herkese selam vermek,
     4- Selamlaşmada: küçük olanın büyüğe, az olan grubun çok olanlara. yürüyenin oturana, binit üzerinde bulunanın yaya olana selam verme adabına riayet etmek,
     5- Fesat çıkarmayacaksa, akraba kadınlarla da selamlaşmak.
     6- Verilen selama cevap vermek vaciptir. Topluluk içerisinden birinin cevap vermesiyle diğerlerinin üzerinden selam alma farziyyeti sakıt olur;
     7- Selama hemen cevap vermek. Mümkün olduğunca cevabımızı verene duyurmak,
     8- Selam verirken ve alırken sesimizi çok yükseltmemek ve kısmamak.
     9- Selam verirken ve alırken sesimizi hürmet ifade edecek şekilde ayarlamak.
     10- Selamı duymazlıktan gelmemek (saygısızlık ifade eder).


SELAMIN VERİLİP ALINMAYACAĞI YERLER:
     1- Tuvalette ve hamamda verilip alınmaz,
     2- Günaha sebep olan veya günahla meşgul olduğu halde selam verilmez alınmaz.
     3- Kur'an okuyana, hadis rivayet edene, vaaz edene, ezan okuyana, kamet getirene ve namaz kılanlara selam verilmez,
     4- Fitneye sebep olacağı endişesi ile, genç ve yabancı kadınlara selam verilmez. Onların selamına sesli cevap verilmez. 

Faziletin Başı Utanma Duygusudur


De ki: Rabbim ancak hayasızlıkları, onların açığını, gizlisini, günahı, haksız yere tecavüzü, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmanızı, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır." (7 Araf, 33)
     "Hayanın hepsi hayırdır." (Keş'ul Hafa, 1/369)
     Dünya ve ahiret saadetine kavuşmak isteyen kişi edep ve haya sahibi olmalıdır. Edep ve hayası olmayan bir kimseden hayır beklemek mümkün değildir. "Haya ile iman birbirini tamamlar, biri gidince diğeri de gider." (Hakim>
     Çirkin ve ahlLiksız bir manzara ile karşılaştığında utanan, başını öne eğen ve yüzü kızaran bir insan utanma duygusu taşıyan (haya sahibi) kimsedir. Çünkü insanlık şerefiyle bağdaşmayan bu ınanzaradan kalbi sıkıntı duymuş, duyguları incinmiş, vicdanı rahatsız olınuştur.
     Haya sahibi bir insanı, kötü bir işten caydırmak için, ona "Utanmıyor ınıısıtn?" demek yeterlidir. Büyüklerimiz "İnsandan utanmayan Allah'tan da utanmaz." clemişlerdir.
     Utanma duygusu taşıyan bir kimse, sadece~ insanların gördüğü yerde değil, insanların görmediği yerde de kötülükten kaçınan kimsedir. Böyle kimselerin ruh sağlıkları yerinde. vicdanları rahattır. Onları daima güleryüzlü. mütevazi ve güvenilir insanlar olarak görürsünüz.
     Haya sahibi bir insanda hile, yalan, sahtekarlık, hırsızlık, kovtıculuk, rüşvet, km, iftira gibi kötültikler olmaz, insan haya perdesini yitirince de yaptığının hesabından korkmaz, fakir-fukaranın malını talan etler, mtısibetzede ve mustazafların göz yaşlarından yüreği sızlanmaz.
     Haya, kalbi bozan günahlara karşı bir engeldir.
     Haya, insanın iman kuvvetini ve edep miktarını belirler.
     Haya, hayrın direği, karıştığı her iyiliğin temel unsurudur.
     Bütıla göz yuman haya sahibi olamaz.
     Haya sahibi, hakk'a cephe açmış olanlarla düşüp kalkmaz.
     Müslüman dilini, batıla dalmaktan ve konuşmaktan; gözünü avret yerlerine şehvetle bakmaktan; kulağını başkasınin sırlarını dinlemekten ve insanların ayıp yerlerini ortaya çıkarmaktan korumalıdır.
     İslarnsız haya ve faziletsiz bir insan, kendi şahsiyetini silmiş, şerefini yıkmış ve kötü arzularının esiri olmuştur.
     Rabbiııı bizleri haya ve faziletten ınahrum etmesin.

4 Ağustos 2018 Cumartesi

Kadının Kocasındaki Hakları



İslâm, insan neslinin birbirine karşı pek çok vazife ve haklarının olduğunu beyan etmiştir. Bu haklardan birisi de kadının kocasındaki haklarıdır.          
Kadının hakları veya diğer bir deyimle "Kocanın karısına karşı olan vazifelerini," şöylece sıralayabiliriz :          

a) Erkek, Ev Reisî olması hasebiyle karısının yiyeceğini, içeceğini, giyeceğini ve evin bütün ihtiyaçlarını temin etmesi üzerine vaciptir.          
Kur'an'ı Kerimde şöyle buyurulmuştur :          
"Onların Çocukların anaları olan zevcelerin) mâruf şekilde yiyeceği' içeceği, çocuk kendisinin olan (Babaya - Kocaya) âittir." (Bakara suresi, 223)          
Diğer ayeti kerimede :          
(Hâli, vakti) geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin, Rızkı kendisine daraltılmış bulunan (fakir) de nafakası Allah (C.C.) 'ın ona verdiğinden (O miktara göre) versin. Allah (C.C.) hiç bir nefse, ona verdiğinden başkasını yüklemez. Allah (C.C.) güçlüğün arkasından (Dünyada da âhirette de) Kolaylık ihsan eder." (Talak suresi, 7)          
Rasullüllâh (S.A.V.) Efendimizde mealen şöyle buyuruyor:          
"Sizin üzerinizde onların (Karılarınızın) mâruf şekilde (örfü âdet gereğince ve doğru şekilde) yiyecek ve giyecek hakları vardır." (Müslim)          
Karısının hakkında soran bir kimseye Rasûlü Ekrem (S.A.V.) efendimiz şu mealdeki Hadis'i şerif ile cevap veriyor :         
 "Kendin Yediğin zaman ona yedirmen ve giydiğin zaman onu da giydirmendir." (Ahmed Bin Hanbel, ebu Davud Nesai)          
Nafakası ile mükellef olduğu, çocukları, ana ve babası gibi kimseleri ihmal edenin kötülüğüne Rasûlüllah (S.A.V.) efendimiz şöyle açıklıyor :         
 "Nafakasını verdiği kimseyi ihmal etmesi, kişiye günah cihetinden kâfidir " (Nesai)          

b) Erkek, Hak teâla tarafından kendisine lütfedilen karısı bir emâneti îlâhi olması hasebiyle her türlü tecavüzden ve tehlikeden hem cismini hem malını ve hem nâmusunu koruması farzdır. Bu husus pek çok şer'i hükümlerle beyan edilmiştir.          
Kur'an'ı Kerimin bir âyetinde şöyle buyruluyor : "Ey îman edenler! Gerek kendinizi, gerek âilenizi öyle bir ateşten koruyunuz ki, onun (Ateşin) yakacağı insanla . (kâfirlerle) taştır." (Talak Suresi, 6) Karısını başkasının tecavüzünden koruyan ve karısı hakkında son derece hassas ve kıskanç olan gerçek müminden bir misal nakletmek çok yerinde olacak,          
"Ebu Hüreyre (R.A.) den mervi Sahâbe-i kiramın büyüklerinden Sâd Bin Ubbâde (R.A.), yâ Rasûlullah (S.A.V.):          
"Eğer ben âilemle beraber (yalnız başına) bir erkeği bulsam, o erkeğe dokunmayıp dört şâhit gelip şahâdet edinceye kadar dokunmayacak mıyım? - Rasûlüllah (S.A.V.) evet dedi.          
- (Sâd R.A.) hayır dedi ve seni hem Peygamber olarak gönderen Allah'u teâlâya yemin ederim ki, eğer ben bu vaziyette, olsam, dört şahidin şahâdetinden evvel hemen onun işini kılıçla bitiririm!.,          - Bunun üzerine Peygamber (S.A.V.) efendimizin dediği söze kulak verin, şüphesiz o (Sâd bin ubbâde R.A.) çok kıskançtır. Ben ise ondan daha kıskancım. Allah'u teala benden daha kıskançtır.          Bu son cümleler Buhari şerifte şöyledir : - Siz Sâdın gayretinden (kıskançlığından) taaccüp mü ediyorsunuz?          
- Vallahi ben ondan daha kıskancımdır. Allah'u teala benden daha kıskançtır. Hiç bir fert Allah'tan (C.C.) daha fazla kıskanç değildir. Bu sebepten dolayı Allah'u teala kötülüklerin açığını da kapalısını da haram kılmıştır."          
Bu kıssada beyan edilen hüküm gerçek müslüman erkeğin âilesini nasıl korunduğunu beyan etmektedir.
Erkek olan kimselerin, karılarını böyle korudukları gibi kadınlarında kocalarını yabancı kadınla beraber olmasından koruması lâzımdır.          
Karısını kıskanmayan erkeğe "deyyus" dendiği gibi, erkeğini haram yola sapmaktan kıskanmayan kadına da "deyyuse" denir.          
Rasûlüllah (S.A.V.) efendimiz bir hadis'i şeriflerinde mealen şöyle buyuruyorlar :          
"Allah'u teale deyyus olan erkeğe ve deyyuse olan kadına lânet etsin." (Bustanularifin, gayret bab)          Deyyus : Karısının, yabancı erkekle kötülükte bulunmasına (öpüşmesine, sıkışmasına, dans etmesine ve cimada bulunmasına) râzı olan erkektir.          
Deyyuse : Kocasının, yapancı kadınla yukarıdaki kötülükleri yapmasına râzı olan kadındır.          Hayvanlar içerisinde dişisini kıskanmayan tek mahluk domuzdur.         
 Karısını, kızını, gelinini ve yakınlarından kadınları kıskanmayan kimsede sûreti insan ise de, sîret ve yaşayış itibariyle her şeyi necis olan bu hayvana benzemiş. Cenabı hak millet ve devletimizi böyle edepsizlerin şerrinden korusun. Âmin.         
 Hakka inanan her müslüman erkek, karısına iyi muamele yapar. Zulmetmez. Emânet olması hasebiyle hıyânetlik yapan kimselerin îmânı tehlikededir.          
Rasûlüllah (S.A.V.) Efendimiz bir hadis'î Şeriflerinde meâlen şöyle buyuruyor :         
 "Emânete riâyet etmeyen kimsenin, (Kâmil bir) imanı yoktur." (Ahmed Bin Hanbel)          

c) Erkek, Karısının yatak ihtiyacını ve cinsî arzusunu temin ve tatmin etmesi lâzımdır. Fakat kadını ve kendisini yıpratacak şekilde fazla cima etmekten de kaçınması lâzımdır.          
Rasûlüllah (S.A.V.) efendimiz hanımlarının yatak hakkına son derece riayet ederdi. Hatta nâfile ibâdete kalkacağı zaman hanımlarından izin alır, ibâdetine devam ederdi.          
Peygamber (S.A.V.) efendimizin hâli böyle iken, zikredeceğim, sohbete gideceğim, arkadaş ziyareti yapacağım diye karısını günlerce veya aylarca ihmal, edenlerin halleri ibret vericidir.          Hatta cimâ edeceği zaman ve ettiği zamanlarda bile şaka ve sevişmenin lüzumu beyan edilmiştir.          Rasûlüllah (S.A.V.) efendimiz bir Hadis'i şeriflerinde mealen şöyle buyuruyor :          
"Sizden biriniz karısına hayvanın temasta bulunduğu gibi temasta bulunmasın. Ancak ikisi arasında bir elçi ile temas etsin :          
- Denildi ki, elçi nedir? Ya Resûlüllah (S.A.V.)!         
 - Öpmek ve konuşmaktır, Buyurdu" (Deylemi, Aynul ilim, C. 1, 239)           
Bu hadisi şerifte beyan edildiği üzere, bir kimse karısını cimadan evvel ve cima esnasında öpmesi ve sevişmesi âilevî haklardan ve güzeldir.          
Bir erkek en az dört günde bir sefer karısı ile cinsi münasebette bulunması lâzımdır. Hastalık ve sefere çıkmak gibi meşrû mazeret olmadıkça bir kimse karısını dört günden fazla ihmal etmesi doğru olmaz.          
Fâzıl ve muhterem kişiler arasında ve karşılıklı dâva şeklinde cereyan eden aşağıdaki hâdise uyarıcı bir gerçektir :          
"Bir kadın Hz. Ömer (R.A.)'e geliyor. Ömer (R.A.) in yanında Kâb Bin Süür vardı.          
Kadın, ya Emirel Mü'minin! Benim kocam gündüz oruç tutar, gece ibadet yapar ve ben onu, şikayet etmeyi iyi görmüyorum.          
Hz. Ömer (R.A.), senin kocan ne güzel adamdır' diyor.          
Kadın, bu sözünü defalarca tekrarlıyor ve Hz. Ömer (R.A.)'de ilk sözünden fazla bir şey ilave etmiyor.        
  Hz. Ömer (R.A.)in yanında bulunan Kâb diyor ki, ya Emîrel Mü'minin! bu kadın, döşeğinden kocasının kaçtığını (veya gelmediğini) şikayet ediyor.         
 Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.) bu kadının sözünün işaretini anladığın gibi, karı ile koca arasında hükmü sen ver diyor.          
Erkek, ibâdete teşvik eden âyetlerin tesiriyle ibadete devam ettiğini ve karısı da bu sebepten şikayetçi olduğunu söylüyor.          
Hz. Kâb (R.A.) kadının ve erkeğin ifadelerini dinledikten sonra şöyle demiştir :          
"Şüphesiz bu kadının senin üzerinde hakkı vardır, ey adam! Bu kadının her dört günde bir nasibi vardır. Ey akıl sahibi adam!         
 "Binaenaleyh bu kadının hakkını böylece yerine getir ve kendindeki hakkı olan karını ihmal hastalığını bırak!"          
Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.), bu hükmü nereden çıkardın? diye Hz. Kâb'e soruyor!          
Hz. Kâb (R.A.), Allah'u Teâla hür olan erkek için dört kadın olmasını mubah kılmıştır. Binâenaleyh her kadının her dört günde bir gün bir gece hakkı vardır.          
Bu hüküm karşısında Hz. Ömer (R.A.), Hayret ediyor ve Kâb'ı !R.A.) Basra Hâkimi olarak tayin ediyor. " (Aynul İlim, C.1.S 240)         
 Âilesinin cinsi arzusunu tatmin etmeyip hakkını vermeyen kimse, şâyet başlarına bir felaket gelir âilesinin doğru yoldan çıktığını görürse, kimsede kabahati aramamalıdır. Kendisi nâmuslu kadının yolunu Saptırmaya sebeb olduğundan, dünyada rezil âhirette azaba müstahak olur.          
Velev ki cinsi münasebette bulunmasın, kadının kocasına karşı büyük mânevi bağı olmasından dolayı çok kıskançtır, hiç olmazsa yanında yatmasını ister.         
 İşte, bu sebeplerden dolayı kadının yatak hakkını, kocasının yerine getirmesi lazımdır. Yukarıdaki hükümlerden şu meselelerde anlaşılabilir; karısı hasta veya zayıf veya halsizlik gibi ârızalardan dolâyı cinsi münasebette bulunarak rahatsızlığını artırma şekli görülürse bu takdirde üç gün durup dördüncü gün yani dört günde bir gün cinsi münasebette bulunarak cinsî arzusunun tatmini ve erkek hakkını sağlaması gerekir. Fakat arızi ve zarûrî sebepler olmadıkça bu şekle riayet etmek şart değîldir.         
 Münasebet gelmişken cimayı çok yapmanın bir kaç zararını da nakledelim. Cimâda ifrad yapılırsa gayretler şehvete ve cinsî arzuya bağlandığından şehveti aklına galebe çalar. Bu takdirde aklı ile değil, şehvetinin arzusu ile hareket eder.          
Cimâyı çok yapan kimse, gece ve gündüz yapacağı ibadetin bir kısmından mahrum olur. Zira vücut fazla sarfiyatta bulunduğundan istirahat ve dinlenme ihtiyacını fazla hisseder. Bu sebepten de ibadet ve kullukta kusur veya noksanlığa sebep olabilir.          
Büyüklerin söylediği şu mealdeki sözün sırrı da tecelli eder :          
"İlim, kadının iki budu arasında boğazlanmıştır. Bu cümlenin açık anlamı şu demektir; Cima etmeye fazla düşkün olan kimse ilim, tahsil edeceği saatlerini karısı ile cinsi münasebette geçirir ve ondan sonra da aklı fikrî muvazenesi tam olarak çalışmaz. Vaktinin çoğunu o işte ve o işin neticesi olarak istirahat, uyku emsali hallerle kıymetli vakitlerini boşa giderir. Vücut fazla yıpranır tembellik ve şehevani haller insanı bırakmaz.          
Bir de cimâyı çok yapan kimseler, şehvetini kuvvetlendirmek için pek çok çeşitli yemeye ve içmeye gayret ederler. Hatta kuvvetli yemekler yiyerek vücudunu kuvvetlendirmek sevdasına kapılırlar. Yemeye ve içmeye düşkünlükte bir nevi hayvâni hareket hâlini alır.          
Bu hal ise, insanı şehvet sevdasında pek çok tehlikelere sürükler. Allah (C.C.) muhafaza kendisine zararı olduğu gibi, karısına da pek çok zararları olabilir. Hatta bazı zaman kendi karısı kâfi gelmeyip, haram yollara da sapabilir. Binaenaleyh, insan şehvetini azdıracak hareketlerden kaçınmalı böylece iki cihanda saadete ermelidir.          

e) Erkek, kadının malî ihtiyacını karşıladığı gibi, dini ihtiyacını da karşılaması ve öğretmesi lazımdır. Zira ev Reisi olan erkeğe, karısının ve çocuklarının ve baba, ana gibi diğer yakınlarının maddî manevî bütün ihtiyaçlarını temin etmesi farzdır.          
Rasûlüllah (S.A.V.) Efendimiz bir hadisi Şeriflerinde mealen şöyle buyuruyor:          
"Erkek, ev halkının çobanıdır. Ve, güttüğü şeyden sorumludur. (Buhari, Müslim)          
Daha geniş malumat, "Erkeğin aile üzerindeki Hâkimiyeti" başlık altında ve takip eden diğer bahislerde zikredilmiştir:         

 f) Erkek, kadına son derece şefkatli ve iyi muamele yaparak ailenin huzur ve geçimini sağlamalıdır. Eve geldiği zaman güler yüzle selâm verip tatlı dil ile hal hatır sormalıdır.           
Kur'an'1 Kerimde şöyle buyurulmuştur :         
 "Onlarla (Kadınlarınızla) iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki bir şey hoşunuza gitmezde, Allah (C.C.) ondan bir çok hayır takdir etmiş bulunur." (Nisa Suresi, 19)          
Bir Hadis'i Şerifte şöyle buyrulmuştur : "Sizin en hayırlınız, kadınlarına en hayırlı olanınız (en iyi geçineniniz) ve âile efradına en şefkatli olanınızdır." (Tirmizi) .          
Rasulüllah (S.A.V.) Efendimiz veda hutbesinde mealen şu cümlelerle tavsiyede bulunmuştur :          "Ey insanlar, sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır. Ama onlarında sizin üzerinizde hakları vardır. Onlar, sizin haklarınıza riayet etmelidir. Siz de onlara iyi muamele etmelisiniz."          
Kur'an'ı Kerimde de mealen şöyle buyrulmuştur : "Erkeklerin, meşrû surette kadınlar üzerindeki (hakları) gibi, kadınlarında, onlar (Erkekler) üzerin de (hakları) vardır. (Yalnız) Erkekler, onlar (kadınlar) üzerinde üstün bir dereceye mâliktirler." (Nisa Suresi, 128)         
 Hulasa-i Kelam kadının erkek üzerinde ve erkeğinde kadın üzerinde pek çok hakları vardır.          Binaenaleyh ailenin çatısını teşkil eden karı ile koca imkân dahilinde maddî, manevî, dünyevî, uhrevi, sözle, hareketle, cinsî arzunun tatmini ile, mal ve evlâtla ve her çeşit sebeplerle ve meşrû şekilde birbirinin hukukuna riayet etmesi, İslâm'ın emirlerindendir.          
Kadının, mehir, nafaka vesair hukukları İslâm Fıkhında uzun uzun beyan edilmiştir.

Kocanın Karısındaki Hakları

  Kadının kocası üzerinde hakları olduğu, gibi erkeğinde karısı üzerinde hakları vardır. Kocanın karısındaki haklarından bâzılarını maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz : 
         a) Kadın, kocasını âile ve ev reisi olarak tanıma sı lâzımdır. Zira Hakteâla erkeğe şu meâldeki âyeti celile ile bu hakkı vermiştir,          "Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdir (Âilenin reisidir) ler." (Nisa suresi, 34)
Bu hükmü ilâhi gereğince kadın, kocasının meşru ve helâl olan emrine boyun eğmesi ve evde tek söz sahibi kocasını tanıması lâzımdır.
  
        Binaenaleyh namuslu ve efendisine bağlı, güzel ahlaklı kadın kocasını reis ve âmir olarak tanır, hak ve doğru olan her sözüne muhâlefet etmez ve kocasının sözünü ağzında bırakmaz. Bu hal ve hareketiyle âile efradının içinde gerçek hûzuru sağlayarak bütün âile bireylerinin itâat ve hürmetini sağlamış olur. 
         Fakat bâzı ahlaksız kadınlar da görüldüğü gibi; kocasını saymaz ve saygı göstermezse, işte bu kadın evin ve âile efradının belâsı, cemiyetin zararlı bir unsuru ve insanların mânevî hayatlarını yıkan veya yıkmaya sebep olan en şerli ve zararlı bir mikrobudur.  
        Böyle kadınların kötülükleri pek çok şer'î hükümlerle beyan edilmiştir. Koca, gece tanımayan kadınlar, en ahlâksız ve edepsiz kadınlardır.  
        Rasulüllah (S.A.V.) Efendimiz mübârek bir sözünde şöyle buyurmuşlardır : 
         "Benden sonra erkekler üzerine (ahlâksız) kadınlardan daha fitneci (ve bela) bir şey bırakmadım." (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai Ahmed Bin Hanbel)  
        Kocasının, günlerce, aylarca yapmış olduğu iyilik ve masrafın en ufak bir sebepten dolayı kocasına "ne yaptın, bakmıyorsun ve sâir" sözlerle, Kocasının gönlünü kıran kadınlar ahlâksız kadınlardır.  
        b) Kadın, kocasının cinsî arzusunu tatmin etmesi için hayız, nifas ve hastalık gibi mâzeretler olmadığı takdirde, kocası döşeğine dâvet ettiği zaman veya cinsi münasebette bulunmak istediği zaman itâat ederek cinsî arzusunu tatmin etmesi lâzımdır. Aksi takdirde kocasının haram yollara sapmasına sebep olabilir.   
       İslâm dini bu hususta o kadar hükümleri muhtevidir ki, saymakla bitmez. Fakat biz bir kaç hüküm beyan etmekle iktifa edeceğiz.          Rasûlüllah (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis'i Şeriflerinde şöyle buyuruyor :          "Adam, karısını hâceti (Cinsi arzusu veya başka bir şey) için çağırdığında, karısı tandır (ve ocak) başında ise de (ekmek ve yemeğin .yanma tehlikesi yoksa) hemen gelsin." (Tirmizi, Nesai)          Bu hadisi şeriften anlaşılmıştır ki, kadın imkan dahilinde ve her hâlü kârda kocasının sözlerîne icâbet etmesi lâzımdır. 
         Diğer bir Hadis'i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur :
          "Kadın, kocasının döşeğinden (veya davetinden) kaçarak yatarsa, sabaha kadar melekler o kadına lânet eder." (Buhari, Müslim)   
       Hatta İslâm, kadını kocasının bir ekin -tarlası olduğunu, binâenaleyh cinsi münasebette bulunmak istediğin de, ekin tarlasına - enine, uzununa, dikine, yanına ve istenildiğî şekilde ekin ekildiği gibi, erkek de karısının fercine önden, arkadan, yandan temas edebilir. Ancak Büyük abdest yaptığı makatından (dübüründen) temas etmesi haramdır. Hayız ve nifaslı olmadığı takdirde karısının tercine istediği şekilde istediği zaman temas etmesi helâldir. 
         Kur'an'ı Kerimde bu gerçek temsîli olarak şöyle beyan edilmiştir :  
        "Kadınlarınız sizin (evlat yetiştiren) tarlanızdır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi, gelin, Kendiniz için önden (iyi ameller) gönderin (Hayırlı evlatlar) yetiştirin" (Bakara suresi, 223)   
       c) Kâdın, kocasının izni olmadan veya rızası olmayan evlere gitmemesi lâzımdır. İzin verdiği ve râzı olduğu kimselerin evlerine gitmesi gerekir, Yâni kocasının iznî dahilinde dışarıya çıkmalı ve kocasının izin verdiği yerlere gitmelidir. 
         Hatta kadın, annesinin ve babasının evine kocasının izni ile gitmelidir ve kocasının izin verdiği kimseleri (kadınları ve yakın akrabaları) koyması câizdir.  

        Rasûlüllah (S.A.V.), efendimiz bir Hadis'i şeriflerin de meâlen şöyle buyuruyor : 
         "Bir kadının kocası yanında hazır îken (seferde, askerde ve emsali yerlerde olmayıp evinde iken) kocasının izni olmadıkça (Nâfile) oruç tutması helâl olmaz ve kocasının izni olmadıkça, kocasının evine (yabancı bir) kimseyi koyması helâl olmaz." (Buhari, Müslim) 
         Bu Hadis'i şerifte birinci cümlede beyan edilen hüküm gereğince, kadın, kocasının izni olmadıkça oruç tutamaz, Fakat farz olan Ramazanı şerif orucunu ve kazaya kalan orucunu tutar. İzni olmasa dahi tutması lâzımdır. Zira Allah (C.C.) ile kulun emri karşılaştığı zaman Allah (C.C.)' ın emri kulun emrine takdim edilir. ve edilmesi lâzımdır.  
        d) Kadın, kocasının, evinin, çocuklarının, malının muhâfızıdır ve kocası için kendi nâmusunu koruması lâzımdır.
          Bu husus Kur'an'ı Kerimde Şöyle beyan buyurulmuştur :
          "Erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler (âile reisidirler.) O sebeple ki Allah onlardan kimini (Erkekleri) kiminden (kadınlardan) üstün kılmıştır Birde (erkekler onlara) mallarından infak etmektedirler iyi kadınlar itaatli olanlardır. Allah (C.C.) kendi (hak) larını (Kur'an'ı Kerimde) nasıl korudu, onlarda (kadınlarda) öylece göze görünmeyeni (erkeğin gıyabında malını, onun ve kendinin şeref ve nâmusunu ve birde ev sırlarını) koruyan (kadın) lar, iyi v. itâatli kadınlardır." (Nisa suresi, 34)  
        Bu âyeti kerime gereğince, kadın, kocasının evinin, malının ve çocuklarının bekçisidir. Aynı zamanda kocası için nâmusunu koruması ve aralarında geçen mâceraları ve sırlarını muhâfaza etmesi lâzımdır. Bu haller kendisinde bulunan kadınlar güzel huylu ve Allah (C.C.) ın methine lâyık sâliha kadınlardır. 
         Rasûlüllâh (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis'i Şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır : 
         " Kadın, Kocasının evi ve çocuğu üzerinde güdücü çobandır." (Buhari, Müslim)  
        e) Kadın, kocasının doğru ve helal olan emrine itâat etmesi ve son derece hürmet etmesi lazımdır. Rasulüllah (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis'i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur :
          "Eğer ben, bir (Allah'u Teâladan başka) kimseye, diğer bir kimse için secde etmesini emretseydim; kadının kocasına secde etmesini emrederdim " (Tirmizi) 
         Kocasına son derece itaat edip o haliyle ölen kadının fazilet ve derecesi şu mealdeki Hadis'i Şerifle beyan edilmiştir: 
         - "Her hangi bir (Mü'min) kadın, ölür ve kocası da o kadından razı olursa, (o imanlı ve itâatkar kadın) Cennete girer." (Tirmizi)   
       Kocasının gönlünü kıran ve itaat etmeyen kadın hakkında da çok Hadis'i Şerifler mevcuttur.          _ Rasulüllah (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis'i Şerif de meâlen buyuruyor : .. "Dünyada bir kadın, kocasına eziyet ettiği vakit: (O Kocasının cennetteki) Hurisi, Allah (C.C.) senin belânı versin (Benim Efendime) eziyet etme, zira o (eziyet ettiğin kocan) senin yanında misafirdir. Pek yakında senden ayrılacaktır." (Tirmizi)  
        Yukarıdan beri naklettiğimiz hakikatler gereğince, Müslüman olan her kadın, Allah (C.C.)'a olan vazifelerini yerine getirmekle beraber, kocasına itaat etmekle mükelleftir. Kocasının meşru olan her türlü ihtiyaçlarını karşılamaya çalışması, kocasının evini beklemesi, çocuklarına bakması, yiyecek ve içeceklerini pişirivermesi ve evin her türlü temizlik işlerini yapması lâzımdır.
          Rasulûllâh (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis'i Şerif de meâlen şöyle buyuruyor :  
        "Kadın, beş vakit namazını kılar, Ramazan ayında orucunu tutar, nâmusunu (zinadan) muhafaza eder ve kocasına itaat ederse, Rabbisi (C.C.)'nin cennetine girer." (İbni Hibban, Aynul İlim, C,/,414) 
         Bu hadis'i Şerifin hükmünü kendisinde toplayan kadına ne mutlu, toplamayana da ne kadar yazık ve zavallıdır. Zira fâni dünyanın çirkine dalıp hakkı unutmuştur. Burada Mehmed Zihni merhumun "Meşahirünnisâ" adlı eserinde zikri geçen şu gerçeği nakletmek çok yerinde olacak :
          Medine'i münevvereli Esmâ (R.A.) isminde edip ve fasih olan bir kadın, diğer kadınların temsilcisi olarak Rasulüllah (S.A.V.)'ın huzûruna gelip şu sözleri söylemiştir :  
        "Anam Babam sana fedâ olsun Ya Rasûlüllah (S.A.V:) Ben kadınlar tarafından elçi olarak geldim. Hakteâla seni bütün erkek ve kadınlara Peygamber göndermiştir. Biz sana ve senin Rabbına îman ettik. Lâkin biz ki, kadınlarız, sizin evlerinizde kapanıp kalmış ve şehevâni ihtiyaçlarınızı karşılamaktayız ve çocuklarınızı taşımakta bulunmuşuzdur, 
         - Siz ise, Cuma namazları kılmak, cami ve cemâata çıkmak ve hastaya gidip hal hatır sormak ve cenâzelerde bulunmak ve birde fazla defalarca haccedebilmek gibi fazîletler ile bize fâik (Üstün) olmuşsunuzdur. Bunlardan hepsinin eftali de, Allah (C.C.) yolunda cihaddır. Lâkin erkek kısmı hacc veya Umre etmek veyahut kâfirlerle mücâhede ve muhârebe etmek üzere evinden çıktığı vakitlerde, sizin mallarınızı biz hıfzeder ve iplik eğirip elbiseler yaparız ve çocuklarınızı besleriz.   
       - Şimdi bu hâlde bizler o faziletlerin ecir ve hayrında sizlere iştirak edemez miyiz ?" 
         Esmâ (R.A.)'nın bu sözü üzerine Hz. Peygamber (S.A.V.) bu sözlerin güzelliğine işâret ederek şöyle cevap veriyor :
          "Ey Kadın, Anla ve taraflarından gelmiş olduğun kadınlara da, anlat ki, kadın kısmının kocasını kendinden hoşnut etmesi, o faziletlerin hepsine muâdil olur,"

Kadının Kocasının Misafirlerine Hizmet Etmesi

Eve gelen bir misafiri ağırlamak, o evde bulunan her ferdin birer vazifesidir. Fakat bu misafire ikram ev sahibi olan erkeğin evde misafirin yanında olması şartıyladır. Aksi takdirde erkeksiz eve yabancı erkeğin girmesi ve o ev halkının içeri alması doğru de ildir. 
         Rasûlullah (S.A.V.) efendimiz bir hadis'i şeriflerinde şöyle buyuruyor. 
         "Bugün" den sonra (İslâm geldikten sonra) hiç bir erkek yalnız olan kadının yanına girmesin. Ancak yanında bir veya iki erkekle girsin" (Müslim) 
         Amr ibnil Âs (R.A.) da diyor ki :  
        "Rasülüllah (S.A.V.) bizi, kocalarının izni olmadan kadınların yanına girmekten nehyetti." (2) Binaenaleyh bu gerçekler dahilinde kocası olan bir eve, kocasının izni ile içeriye giren ve gelen misâfire erkek kimselerin hizmet etmesi başta gelen vazîfedir. Fakat kadın İslâm tesettürüne riâyet ettiği halde edeb ve namûsuyla kocasının yanında misâfire getirilen yemek vesâirede yardım ederek hizmet etmesi de caizdir. Lâkin bu cevaz her iki taraftan bir fitne ve kötülüğün olmayacağından emin olunması şartıyladır. Aksi takdirde kadın hiç bir sûrette görünmez, sesini dahi duyurmaz.  
        Ensardan Hz. Sehl ibni Sâd (R.A.) rivayet ediyor diyor ki:  
        "Ebu Üseydissâdi (R.A,) düğün dâveti yaptı ve Peygamberi (S.A.V.) de ashâbı ile dâvet etti. Yemek hazırlanmasında ve getirilmesinde düğün sahibi Sâd'ın hanımı, Ümmü Üseyyid de hizmet ederdi." (Tirmizi) 
         Daha geniş izahat İslâm'da helâl ve haram adlı eserde beyan edilmiştir.
          Bu gerçek karşısında Şeyhûl İslâm İbni Haceri Mekkinin fetva verdiği gibi, İslâm âdabı ile edepli ve tesettüre riayet eden bir kadının eve gelen misâfire kocasının yanında ve kocasının izni ile hizmet edebilir. 
         Fakat bulunduğumuz asırda fitne ve fesad çoğaldığından ve İslâm'ın beyan ettiği tesettüre riâyet edilmediğinden, kaçınmak en sâlim yol ve lâzımdır. Zira yukarıda erkek kadın karışımı bahsinde beyan ettiğimiz kötülükler pek çok görülüyor. Ve haramları işlemek nerede ise moda haline gelmiştir. Utanma ve Hak'dan korkma yok hâle gelmiştir. Binaenaleyh zarûri haller dışında mutlaka kaçınmak lâzımdır. 

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)