bilgievlerim: Belirli Günler
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


Belirli Günler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Belirli Günler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ekim 2018 Çarşamba

SAĞLIK HAFTASI




Sağlık, insanın en önemli sorunudur. Yaşamak, öğrenmek, iş yapabilmek için sağlıklı olmak gerekir. Sağlığı bozuk olan, hasta olan kişi görevlerini tam olarak yapamaz. Bunun sonucu olarak da, kendine, ailesine, çevresine, topluma yararlı olamaz.

Sağlıklı kişi mutlu, canlı, hareketli olur. insanların sağlık kurallarını öğrenmesi ve sağlıklı yaşama bilincine kavuşması için Birleşmiş Milletler Örgütü 7-13 Nisan tarihleri arasını Sağlık Haftası olarak kabul etti. Her yıl Sağlık Haftası Birleşmiş Milletler'e üye ülkelerde aynı zamanda değerlendirilir. Sağlık Haftası’nın amacı, sağlık bilgisinin ve yardımının geniş halk kitlelerine ulaşmasıdır. Hafta boyunca insan sağlığı konusunda radyolarda konuşmalar yapılır. Televizyonda sağlıkla ilgili programlar sunulur. Gazete ve dergilerde insan sağlığı ile ilgili yazılar yayınlanır.

Bu hafta içinde okullarımızda beden sağlığı, beslenme konusunda bilgiler verilir. Sağlığın önemi anlatılır. Sağlıklı olmanın kuralları öğretilir. Birleşmiş Milletler Örgütü, her yıl bir sağlık konusu seçer. O yıl üye ülkelerde konu üzerinde durulur. Seçilen konu bir hastalık ise bu hastalığın tanımı, belirtileri, iyileştirme yöntemleri anlatılır.

İnsanlar çok eski çağlardan beri sağlığın önemini kavramışlardır. ilkçağlarda insan sağlığının bozulması, doğa dışı güçlerin etkisine bağlanıyordu. Hastalığın iyileştirilmesi için büyücüye başvuruyorlardı. Uygarlığın gelişmesi ile tıp bilimi ilerledi. Hastalıkların nedenleri bulundu, iyileşme yöntemleri gelişti. Bugün büyücülük ilkel toplumlarda kalmıştır. Tıp bilimi her gün yeni buluşlarla insanlığa büyük yararlar sağlıyor.

Tıp bilimi yalnız hastalıklarla, hasta olan insanlarla ilgilenmez, însan sağlığının sürekliliği, insanların hasta olmadan yaşamlarını sürdürmeleri için araştırmalar yapar. Yeni yöntemler geliştirir.

İnsanların sağlıklı yaşamaları için şu konulara dikkat etmeleri gerekir:
 
1. Sağlıklı olmak için temizliğe önem vermeliyiz.
Temizlik sağlığımız açısından çok önemlidir. Bedenimizin temizliği, kullandığımız eşyaların temizliği yaşadığımız yerin temizliği gibi ayrıntılarla bir bütün oluşturur.
Yalnız bedenimizin temizliği ya da yalnızca eşyalarımızın temizliği bir anlam taşımaz. Biz ne kadar temiz olursak olalım, eşyalarımız, giysilerimiz kirli olursa biz de kirli sayılırız. Bu durumda bit, pire, ve benzeri mikrop taşıyan canlılar, kolayca bizi bulur, biz de hasta oluruz.
 
2. Sağlığı bozan etkenlerden sakınmalıyız.

Yanlış beslenme, gerekli besinleri almama gibi durumlar, beslenme bozukluğu sonucunu yaratır, bu da sağlığımızı bozar.

Alkollü içki, uyuşturucu madde kullanmak da sağlığı bozar.

Zehirli böcek ve bazı hayvanların sokması, ısırması zehirlenmemize neden olur.

Sağlığın en büyük düşmanı mikroplardır. Çeşitli hayvanlarla, yiyecek ve içeceklerle, solunum yolu ile geçen mikroplara karşı uyanık olmalıyız.

3. Çevremizi temiz tutmalıyız.
Kişiler kendi sağlıklarını korumada dikkatli oldukları gibi çevre sağlığını korumada da dikkatli olmalıdırlar. Bunun için çevremizi temiz tutmalıyız. Yerlere çöp atmamalıyız. Çevrede sinek, sivrisinek gibi zararlı böceklerin üremesini kolaylaştıracak ortam yaratmamalıyız.
Çevre sağlığını, çevre temizliğini korumak her yurttaşın önemli görevlerinden biridir.

4. Sağlık öğütlerini tutalım:
Mevsim özelliklerine göre giyinelim. terli iken su içmeyelim. Havasız yerlerde oturmayalım. Spor yapalım.
Yukarda açıklanan kurallara uyalım. Gerektiğinde sağlık kurumlarına başvuralım. Hastaneler, sağlık ocakları dispanserler, başlıca sağlık kurumlarıdır. Bu kurumlar çalışmaları sırasında birbirine yardımcı olurlar.
Sağlığımızla ilgili bir sorunumuz olduğunda hemen doktora gidelim. Doktorların verdikleri ilaçları tarifelere uygun olarak kullanalım. Kısacası doktorların sağlık konusundaki tüm uyarılarına uyalım.

SAĞLIK HAFTASI - KONUŞMA

SEVGİLİ ARKADAŞLAR!

Birleşmiş Milletler Örgütü, 7-13 Nisan tarihleri arasını Sağlık Haftası olarak kabul etmiştir. Hafta boyunca sağlık ve ilk yardım bilgisi verilir, insanların sağlıklı yaşama bilincine ulaşması için çeşitli etkinlikler yapılır. Beden sağlığı, beslenme, sağlığın önemi ve sağlıklı yaşama kuralları konularında geniş halk kitleleri bilgilendirilir.

Tıp bilimi sadece hasta insanları iyileştirmeye çalışmaz, hasta olmadan yaşamak için neler yapılması gerektiğini de araştırır. Sağlıklı yaşayabilmek için temizliğe önem vermeliyiz. Bedenimizin, kullandığımız eşyaların ve yaşadığımız yerin temiz olması önemlidir. Sağlığın en büyük düşmanı hastalık yapan mikroplardır. Kirli ve pis ortamlarda daha çabuk üreyip çoğalan mikroplar, soluduğumuz hava ile, ya da yediğimiz yiyecek ve içeceklerle vücudumuza girerler. Sağlıklı yaşayabilmek için düzenli uyumalı ve vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besinleri almalıyız. Alkollü içki ve sigara sağlık için zararlıdır. Mevsim özelliklerine göre giyinmeli, terli iken su içmemeliyiz. Havasız ve güneş girmeyen yerlerde bulunmamalı ve spor yapmalıyız. Bir sağlık sorunumuz olduğunda hemen bir doktora gitmeli, verilen ilaçları doktorun tavsiyesine göre almalıyız. Bilinçsiz ilaç tüketimi de sağlığı bozar. Mutlu ve stresten uzak bir ömür, hastalık riskini önemli ölçüde azaltır.

Kendi sağlığımızı koruduğumuz gibi, çevre sağlığına da önem vermeliyiz. Yerlere tükürmemeli ve çöp atmamalıyız. Zararlı sinek ve mikropların üremesini kolaylaştıracak ortamları oluşturmamalıyız.
Hepinize sağlıklı ve mutlu bir ömür dilerim!

(Ev ve Sınıf Etkinlikleri Antolojisi Kitabı)

SAĞLIK HAFTASI - ŞİİRLER

KALBİN SESİ

Kalbin bir gün sesini,
Organlar duyamamış.
Mideyi, böbrekleri,
Hemen bir telaş sarmış.
Komşu akciğerlere,
Bir haber uçurmuşlar.
Ciğerlerse beyinden
Nedenini sormuşlar.
Şöyle bir cevap gelmiş,
Beyinden ciğerlere :
«Düzensiz yaptığın iş,»
«Zarar vermekte kalbe.»
«Aldığın hep pis hava »
«Elbet kalbi yoracak. »
«Böyle devam edersen »
«Belki bir gün duracak!»

İ. Hakkı TALAS

VÜCUDUMUZ

Bir makinedir insan
İşletir bunu beyin
Beyincik başkanıdır
Beş duyu denen şeyin.

El tutar, kol destekler
Bir kafestir göğsümüz
Orada ciğerle kalp
Çalışır gece gündüz.

Bir örtüdür etimiz
Kemiğimiz çatıdır
Ayaklarımız yolcu
Gövdemizin atıdır.

Hüseyin KALABA

VÜCUDUMUZ

Üç bölümdür vücudumuz,
Baş, gövde kollar - bacaklar.
Hepsini tutalım temiz
İşleyip çalışacaklar.

Burun koku, dil tat duyar
Hepsinin bir görevi var.
Beşinci duyumuz deri
Dokunmağa vardır yeri,

Sağ, sol arka ve önümüz
Vücutta var dört yönümüz
Kulak işitir, göz görür,
El iş yapar, ayak yürür.

Vücuda iyi bakalım,
Temiz mendil kullanalım.
Temiz hava temiz suyu,
Unutmayalım uykuyu,

Güneş sağlığın temeli.
İyi gıdalar yemeli.
Makine gibidir vücut,
İyi koru çok temiz tut.

Ali Osman ATAK

SAĞLIK HAFTASI - GÜZEL SÖZLER

 Hasta olmayan sağlığın değerini bilemez.
 
 Sağlıktan büyük zenginlik yoktur.
 
 Neşe sindirimi kolaylaştırır.
 
 Güneş giren eve doktor girmez.
 
 Sağlığı olanın umudu, umudu olanın her şeyi vardır.
 
 Her şeyin başı sağlıktır.
 
 Hastanın yaşı değil, hastalığın yaşı önemli.
 
 Ağacı kurt, insanı dert yer.
 
 Derdini saklayan derman bulamaz.
 
 Duvarı nem, yiğidi gam yıkar.
 

 Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

POLİS TEŞKİLATI'NIN KURULUŞ GÜNÜ (10 Nisan)





İLK POLİS TEŞKİLATININ KURULUŞU (10 Nisan 1845)

1845 tarihi, Türk Emniyet Teşkilatı açısından önemli bir noktadır. Çünkü bu tarihe kadar zabıta olarak nitelenen teşkilat; 10 Nisan 1845 (12 Rebiü’l Evvel 1261)’den itibaren polis adı altında hayata geçmiş ve Emniyet Teşkilatının kuruluş günü olarak kabul edilmiştir.
Yeniçerinin ortadan kaldırılmasından sonra, başkentte ve eyaletlerde zabıta hizmetleri eskisiyle kıyaslanmayacak derecede gelişmesine rağmen; bu hizmetler karışık ve ayrı ayrı kurumlara bağlı olarak yürütülmekteydi. Teşkilat ve yürütme alanındaki bu karışıklığı ortadan kaldırmak amacıyla ilk defa 10 Nisan 1845’te İstanbul’da ilk polis teşkilatı kurulmuş, görevleri de yine aynı tarihte yayımlanan Polis Nizamnamesinde belirtilmiş ve bu durum yabancı elçiliklere de bir yazı ile bildirilmiştir.

Bu nizamnamede polis teşkilatının kuruluş amacı, belde güvenliğini sağlamak olarak belirtilmiştir.

Bu çalışmalara rağmen, karışıklık devam etmiş, İstanbul’da polis hizmeti; Yeniçeri Ağası yerine geçen Serasker, İhtisap Ağası ve Polis adını taşıyan teşkilatlar tarafından yürütülmüştür. Taşrada ise güvenlik hizmetleri, Sipahilerden oluşan zaptiyelerle ve Asakir-i Mansure alaylarıyla yürütülmüştür.

POLİS

Polis terimi, kökeni Yunanca ve Latince olan bir kelimedir. Yunanca politika, Latince politika kelimelerinden türemiştir. Eski Yunanlılar kendi şehir devletlerine polis ismini vermişlerdir.
Polis kelimesi ıstılah! Olarak, kuruluşu bulunduğu yerde kamu düzen ve güvenliğini koruyan, yasaların adil ve eşit bir şekilde uygulanmasını sağlayan teşkilat, kolluk, zabıta, şehirde güvenliği sağlamakla yükümlü kişiler anlamında kullanılmıştır. Polis kelimesinin yerine emniyet deyiminin kullanıldığı da olur.
Polis görevi itibariyle; asayişi, amme, şahıs tasarruf emniyetini ve mesken masuniyetini koruyan, halkın ırz can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatını temin eden, yardım isteyenlere, yardıma muhtaç olan çocuk, alil ve acizlere muavenet eden, kanun ve nizamnamelerin kendisine verdiği vazifeleri yapan silahlı icra ve inzibat kuvvetidir.

Genel olarak polis, bir ülkenin sükûn, güvenlik ve düzenini sağlamak ve korumakla görevlidir. Bunu yerine getirirken önceden belirlenmiş müeyyidelere uymakla yükümlü ve hükümet tarafından alınan ve yerine getirilmesi istenen kararların icrasını sağlamakla görevlidir.

POLİS TEŞKİLATI'NIN KURULUŞ GÜNÜ - TARİH


ÜLKEMİZDE POLİSLİĞİN TARİHİ GEÇMİŞİ

Zaptiye Müşirliği Dönemi (1846–1879)
Zaptiye Müşirliği, yalnız zabıta işleriyle uğraşmak üzere kurulmuş, yeni bir teşkilat niteliği taşımaktadır. 1846 yılında yayımlanan bir genelge ile polis hizmetlerinin Serasker tarafından yönetilmesinin askerlerin asıl görevlerini aksattığı belirtilerek, yalnızca polis hizmetlerini yürütmek üzere ve seraskerlikten bağımsız olarak, Zaptiye Müşirliği, Zaptiye Müşir Yardımcılığı ve emniyet hizmetleriyle ilgili kanunları hazırlamak için Zaptiye Meclisi kurulmuştur. Ancak kısa bir süre sonra da, Zaptiye Meclisi kaldırılmış ve yerine “Divan-ı Zaptiye” ve “Meclis-i Tahkik” kurulmuştur.

Böylece, hem İstanbul, hem de eyaletlerin emniyet işleri, Zaptiye Müşiriyetince yürütülmüş ve bu makam gerek teftiş memurlarıyla ikinci defa olarak 1867’de kurulmaya girişilen polis teşkilatının ve gerekse jandarma teşkilatının bağlı olduğu tek yer olmuştur.

Bu “ Tevhid-i Zabıta ” dönemi 1879 yılına Kadar devam etmiş ve Zaptiye Müşiriyeti kaldırılmış, yerine görevi sadece polis işlerini içeren, Zaptiye Nezareti kurulmuştur. Yani, polis ve jandarma bir daha birleşmemek ve tek elden yönetilmemek üzere ayrılmışlardır.

Zaptiye Nezareti Dönemi (1879–1909)
1876 yılındaki Tanzimat ve Islahat hareketleri çerçevesinde, Avrupa’daki örneklerine göre bir polis teşkilatı kurulmasına, I.Meşrutiyet’in ilanından sonra oluşan hükümet programında yer verilmiş ve 1879 yılında Zaptiye Nezareti kurulmuştur.

Bu dönem, bir taraftan 18 Zilhicce 1296 tarihinde oluşup, önce yalnız başkent istanbul’un emniyet işleriyle, daha sonra da 1311’den itibaren diğer illerde kurulmaya başlanan polis teşkilatını idareyle görevlendirilen Zaptiye Nezareti’nin oluşturulmasıyla, diğer taraftan kaldırılmış Zaptiye Müşiriyeti’nin emrindeki Asakir-i Zaptiye’nin, Zaptiye Nezaretine bağlanmayarak, Jandarma Dairesi kanalıyla doğrudan doğruya Seraskerliğe bağlanmasıyla başlar ve II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Zaptiye Nezareti’nin ortadan kaldırılıp yerini Emniyet Umum Müdürlüğü’ne bıraktığı Hicri 17 Recep 1327 (22 Temmuz 1909-Miladi) tarihine kadar devam eder.

Hicri 1298 senesinde, İstanbul’da inzibat ve asayişi korumakla görevli Asakir-i Zaptiye teşkilatı kaldırılarak yerlerine polis teşkilatı kurulmuş ve bunlara zaptiye görevleri devredilmişti.

1-İstanbul Polis Teşkilatı ve Bölgeleri
İmparatorluk başkenti, İstanbul, Üsküdar, Beyoğlu Polis Müdürlükleri ve Beşiktaş Polis Memurluğu adları ile dört polis dairesine ve her polis dairesi de merkezlere ayrılmıştır.

Her polis dairesi, bir polis müdürü ile bir başkan ve üyeden oluşan bir polis meclisi ve her merkez bir serkomiser tarafından yönetilmekteydi. Zamanla, meclislerin üye sayısı ve serkomiserlikler çoğaltıldı.

1303 (1886) yılından sonra, İstanbul Polis Müdürlüğü dışındaki diğer müdürlüklerin “mutasarrıflık” adını aldığı, polis müdürüne mutasarrıf denildiği görülmekte ve 1316 (1898) tarihinde de İstanbul’da sivil polis teşkilatı kurulmuş.

2- illerde Polis Teşkilatının Kurulması
1311 senesinde 15 ilde polis teşkilatı kurulmuş ve her il polis dairesinin başına bir serkomiser getirilmiştir.

Zaptiye Nezareti devrinin sonlarına doğru illerin çoğunluğunda polis müdürü veya serkomiserin yönetiminde polis teşkilatının kurulduğu görülmektedir.

1845 yılında kurulan, 1907 yılına kadar hızla gelişen polis teşkilatının kanuni bir dayanağı yoktu.

1298 (1881) senesinden önce, 1261 ve 1284 senelerinde kurulması istenen polis müesseselerinin dayanacağı hükümleri içeren polis nizamnamelerinin peşinen yayımlanmasına rağmen; bu teşkilat meydana getirilmemiş, buna karşılık kanuni bir metine dayanmayan 1298 (1881) teşkilatı büyük bir başarıyla gelişmiş ve memleketimizin bugünkü kuvvetli polis teşkilatının temellerini atmıştır. İlk kez, 6 Aralık 1896 (l Recep 1314) tarihinde polisin görev ve yetkilerini gösteren 16 maddelik bir talimat yayımlanarak ilk hukuki metin niteliğini taşıyan belge ortaya çıkmıştır.

1907 yılına kadar, yürürlükteki ilkelere ve işin gereklerine uygun olarak ve daha önce yayımlanan talimat hükümleri çerçevesinde görev yapan polis kuruluşlarının teşkilatını ve uyguladığı hükümleri tek bir metin halinde toplayan ilk polis nizamnamesi, 19 Nisan 1907 (5 Rebiülevvel 1325) tarihinde yayımlanmıştır.

Polis kuruluşlarının ihtiyaçlarını her yönden mükemmel bir tarzda karşılamış olan bu nizamnamenin en belirgin özelliği, içerdiği hükümlerin uzun bir süre başarıyla uygulanmış ve herhangi yabancı bir devletin kanunundan körü körüne iktibas edilmiş bulunmamasındandır. Hatta 1913 yılında çıkarılan Polis Nizamnamesi dâhil bu nizamnamenin bazı maddelerini yürürlükten kaldırmamış, bahse konu maddeler yeni çıkarılan nizamname ile birlikte uygulanır olmuştur.

Meşrutiyet Dönemi (1908–1920)
1909 tarihinde II. Meşrutiyetin ilam üzerine, Fransız ve Alman polis teşkilatları esas alınarak zabıtada bir değişiklik yapılması ve ona göre yeniden teşkilatlandırılmasına karar verildi. Başlangıçta 1908’de Zaptiye Nezareti kaldırılmamış, aksine Bakanlığın başına yetenekli kişiler getirilerek yeniden düzenlenmesine çalışılmıştır.

17 Recep 1325 (22 Temmuz 1907) tarihinde çıkarılan “İstanbul Vilayeti ve Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Teşkilatına Dair Kanun” ile Zaptiye Nezareti kaldırılarak yerine Dahiyile Nezaretine bağlı ve memlekete şamil polis işlerinin yürütülmesiyle görevli Emniyet Umum Müdürlüğü ve İstanbul vilayetine bağlı bir polis müdürlüğü kurulmuş ve Harekat Ordusu Kumandanlarından Galip Bey ilk Emniyet Umum Müdürü olarak teşkilatın başına geçirilmiştir. Yine aynı kanuna göre, Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti yeni bir polis nizamnamesinin düzenlenmesine kadar polis işlerini 4 Ağustos 1907 tarihli Polis Nizamnamesi’nin hükümlerine göre yürütecekti.

Bu durumda, Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti kurulmasının başlangıcında, İstanbul zabıta işleri de dâhil olmak üzere bütün memleket polisini yönetim altında bulundurmaktaydı. Bu itibarla Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti tam manasıyla Zaptiye Nezaretinin yerini alıyordu.

9 Aralık 1913 tarihinde çıkarılan Dâhiliye Nezareti Teşkilat Nizamnamesi’ne göre; Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti, Ankara’da milli hükümet kurulmasına kadar Dâhiliye Nezareti’ne bağlı olarak görev yapan bir teşkilat niteliğini kazanmıştır.

Sözü edilen nizamnameye göre, Dâhiliye Nezareti’nin bir dairesi olan Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti’nin şubeleri şunlardır. Emniyet Şubesi, Memurin ve Levazım Şubesi, Muhasebe Şubesi, Tahrirat Şubesi. Bu şubelerin en önemlisi olan Emniyet Şubesi, memleketin genel asayişine ait işleri incelerdi, ikinci şube ise, polislerin özlük işlerine bakar ve levazımını tedarik ederdi. Bundan başka, Emniyet-i Umumiye Müdürlüğü’nün kurulmasından hemen sonra açılan İstanbul Polis Okulu da bu daireye bağlıydı.

Daha sonraki tarihlerde, bu teşkilata yeni şubeler eklenmiştir. 28 Ocak 1327’de Heyet-i İstihbariye, 13 Nisan 1329’da Polis Müfettişliği ve aynı senenin eylül ayında bir Kısmı Siyasi Müdürlüğü’nün meydana getirilmesi, siyasi ve idari işlerle görevli iki Umum Müdür Muavinliğinin meydana getirilmesi bunlar arasında yer almaktadır.

Siyasi kısımda; birer müdür yönetiminde altı şube ile umumi kalem ve hususi kalemler bulunmaktaydı. Her şubenin kadrosu, birer müdür, iki muavin ve yeterince memurdan oluşuyordu, idari kısım ise, muhasebe, memurin ve müteferrika müstahdemini içermekteydi. 1915 yılı başlarında, bu teşkilat yeniden gerçekleştirilerek Seyrüsefer, Ecanip ve Takibat-ı Adliye Müdürlükleri kurulmuştur. Yine aynı yıl içinde, Dâhiliye Nezareti’ne bağlı olmak üzere Emniyet Müfettişliği adı altında yeni bir memuriyet daha meydana getirilmiştir. Bunlar, hudut kapılarıyla demiryolu durak yerlerinde görev yapmaktaydılar. Yolcu trenlerinde görevli seyyar polis ve komiserler Emniyet Müfettişliği’ne bağlı bulunmaktaydılar.

21 Mayıs 1913 tarihli Polis Nizamnamesi
II. Meşrutiyet’ten sonra yeni rejimin ilkelerine uygun ve zamanın ihtiyaçlarını daha iyi karşılayan yeni bir polis nizamnamesinin hazırlanması zorunlu görülmüştü. 21 Mayıs 1913 tarihli nizamname ile polisin teşkilatlanması, görev ve yetkiler ile personelin dereceleri, sınıfları, mesleğe giriş, yükselme ve diğer bütün özlük işleri en iyi şekilde ve günün şartlarına uygun olarak yeniden düzenlenmiştir.

POLİS TEŞKİLATI'NIN KURULUŞ GÜNÜ - ŞİİRLER

POLİS

Eline gülün dikeni batmazsa,
Sen gülün kokusunu alamazsın.
İçinde polis sevgisi yatmazsa,
Sen polis sevgisini bilemezsin.

Mafyalar gelip paranı almadan,
Hırsız evdeki malını çalmadan,
Sokak kavgasında canın yanmadan,
Polisin kıymetini bilemezsin.

Hayat bu yaşanır kirli karalı,
Bazı olayda çıkmadan zararlı,
Bir kazada kurtulmadan yaralı,
Polisin kıymetini bilemezsin.

Polistir sokaklarda çile çeken,
Haksızlığa karşı çıkıp hak eken,
Bu vatan için şehit olup ölen,
Şehitleri görmeden bilemezsin.

Hikmet AĞA


ÖĞRETMENLER GÜNÜ



AÇIKLAMA -1-

Öğretmen; öğretme işini görev edinen kişiye denir. Öğretmenlik bir meslektir. Kişinin öğretmen olabilmesi için öğretmen yetiştiren bir okulu bitirmesi gerekir. İlkokullarda öğretmen Sınıf Öğretmenidir. Sınıfın bütün derslerini aynı öğretmen okutur. Ortaokul ve Liselerde ders öğretmenliği vardır. Meslek okullarında dersler özel şekilde yetiştirilmiş meslek öğretmenleri tarafından işlenir.

Eskiden öğretmene "Muallim", öğretmen yetiştiren okula da "Muallim Mektebi" denirdi. Ülkemizde öğretmen okulu ilk kez 16 Mart 1848'de açıldı.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde eğitime ve öğretime önem verilmiyordu. Az sayıda okul vardı cumhuriyetin ilanıyla birlikte yurdumuzun her yanına yeni yeni okullar açıldı. Okul çağında olanlar bu okullarda okumaya başladı.

Atatürk, eğitimin, öğretimin yayılmasından, yaygınlaşmasından yanaydı. 1928 yılında Arap harflerinin kaldırılıp yerine bugün kullanmakta olduğumuz Türk harflerinin kabulü tüm yurtta sevinç yarattı. Halkın yeni harfleri kısa sürede öğrenip daha çok yurttaşın okur - yazar olmasını sağlamak amacıyla yoğun bir çalışma başladı. Okuma - yazmayı yaygınlaştırmak için okul çağı dışındaki yurttaşlara okuma - yazma öğreten okullar açıldı. Bunlara Millet Mektepleri adı verildi.

Atatürk, Ulus Okulları dediğimiz Millet Mektepleri'nde yazı tahtasının başına geçerek dersler verdi. Bakanlar kurulu 11.11.1928 günü yaptığı toplantıda Ata'ya Ulus Okullar Başöğretmenliği sanını verdi. 24 Kasım Atatürk'ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür.

Öğrencileri, öğretmenleri, okulu çok seven Atatürk yurt gezilerinde okullara uğrardı. Sınıflara girer, sıralara oturur, ders dinlerdi. Öğrencilere sorular sorardı. Öğretmenlerle konuşur, her yerde öğretmenliğin üstün bir meslek olduğunu anlatırdı.

Atatürk, öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda nasıl canla başla çalıştıklarını yakından izlemiştir. Yurdumuzun düşman tarafından paylaşıldığı sırada öğretmenler Öğüt Kurulları oluşturarak halka ulusal bağımsızlık, Ulusal Kurtuluş Savaşı düşüncelerini yayıyordu. Öğüt Kurulları dışında öğretmenler 14 eğitim kuruluşu ile birlikte Milli Kongre Cephesini kurdular. Milli Kongre Cephesi, düşmanların İzmir'i işgal ettikleri günlerde Sultanahmet Mitingini hazırladı. Bu mitingin konuşmacılarından çoğu öğretmenlerdi.

Başöğretmen Atatürk, öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda gösterdikleri etkinliği hep övmüştür. Atatürk yeni Türkiye'nin yaratılmasında öğretmenlere büyük görevler düştüğü inancındaydı. Çağdaş bir ulus olmamız için eğitimin yaygınlaşması gereğine inanıyordu. Bu nedenle Atatürk "Ulusları kurtaracak olan yalnız ve ancak öğretmenlerdir." Sözleriyle öğretmene verdiği önemi ve duyduğu saygıyı en güzel biçimde belirtmiştir.
Atatürk'ün 100. Doğum yıldönümü 1981 yılında, 24 Kasımın her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanması kararlaştırıldı.

Öğretmenler Günü'nde öğretmenin toplum içindeki yeri, değeri belirtilir. Öğretmen sorunları dile getirilir. Öğretmenler Günü'nde; eğitime, öğretime hizmet etmiş, saygınlık kazanmış öğretmenler anılır. Gençlerin yetişmesindeki katkıları anlatılır. Mesleğe yeni giren öğretmenler 24 Kasımda Öğretmen Andı içerek göreve başlarlar.

Öğretmen; yapıcı ve yaratıcıdır. İnsan haklarına saygılıdır. Öğretmen özverili, çevreye güven ve inanç veren, içi insan sevgisiyle dolu bir kişidir. Atatürk; "Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır." demekle öğretmene yüklediği sorumluluğu ve değeri anlatmıştır.

Öğretmenler sevgi dağıtır. İçimizi aydınlatır. Bizi doğruya yöneltir. Bilgili kişiler olmamız için çaba gösterir. Dünyayı tanıtır. Öğretmen her alanda yeniliği, yenileşmeyi savunur. Gerçekleri anlatır. Beceri ve yeteneklerimizin gelişmesine yardımcı olur. Kısaca analar doğurur, öğretmenler yetiştirir.

AÇIKLAMA -2-

Bir milletin milli, ahlâki ve kültürel yönden güçlü ve medeniyet bakımından kalkınmış olması öğretmenlerinin üstün çalışmalarına bağlıdır. Milli birlik ve beraberliğimizin teminatı öğretmenlerdir.

 Bizleri ham bir madde olarak ele alan öğretmenler, üzerimizde titiz, dikkatli ve sabırlı çalışmalar yaparak bizi şekillendirirler. Duygularımıza, ruhumuza, fikirlerimize ve hayata bakışımıza en güzel desenleri verirler.

Bize doğruyu, güzeli, iyiyi, mertliği, milli duyguları ve Atatürk ilkelerine bağlılığı öğreten öğretmenlerimizdir. Biz onların eseriyiz. Sıhhatini, nefesini, enerjisini, gençlik yıllarının hepsini bizim için harcar.

ÖĞRETMENİM

 "Öğrenci gözüyle öğretmen" adlı yarışmada birincilik ödülü alan yazı:
 
Ben bir öğretmen çocuğuyum. İlk öğretmenim de annemdir. Öbür çocuklar gibi okula başlarken yabancılık çektiğimi söyleyemem. Yaşamım okulda başlamıştı. Ancak okula başlamamla yeni bir sorun önüme çıktı. Annemi öbür çocuklarla paylaşmak zorunda kalmıştım. Evde benim üzerime kanat geren, bana bir çiçek gibi özen gösteren annem, okulda ve özellikle sınıfımızda bambaşka biri oluyor, tüm çocuklar onunmuş gibi onlara da aynı sevgiyi gösteriyordu.

Dahası, onların sorunlarını eve de getiriyor ve hepsiyle ayrı ayrı ilgileniyordu. Bu benim kıskançlığımı arttırıyordu. Özellikle "Ümmü" ile çok ilgileniyordu. Bu siyah saçlı, siyah gözlü, tombul yanaklı köy çocuğu pek konuşkan değildi. Teneffüslerde oyunlara da katılmazdı. İçine kapanık, sessiz bir tipti. Annem teneffüslerde "Ümmü" ile oynardı. Ümmü'nün sorununa çözüm bulabilmek için ailesi ile sıkı bir ilişki kurmuştu. Bu çalışma kısa sürede meyvesini verdi.

Ümmü oyunlara bizim çağırmamızı beklemeden katılıyor, çalışmaları ile de kendini gösteriyordu. Annemin sevinci sonsuzdu. Bir ödül almışçasına "Ümmü'yü kazandım" diye seviniyordu. Fakat sevinci uzun sürmedi. Talihsiz bir olay Ümmü'nün yaşantısını alt üst etti.
Soğuk bir kış günü evde yalnız kalan Ümmü, sobayı yakmak istemiş fakat yakamamış. Bakmış ki olmuyor, kızgın odunların üzerine gaz dökmüş ve kibriti yakmış. İşte ne oldu ise o zaman olmuş, sobadan fırlayan alevler Ümmü'yü sarmış. Dumanları gören komşular eve koşmuşlar. Ümmü'yü yarı baygın halde kurtarmışlar, yangını da bastırmışlar.

Ev kurtuldu. Fakat Ümmü geçirdiği korku nedeniyle konuşamaz oldu. Gösterildiği doktorlar Ümmü'yü ancak bir şokun konuşturabileceğini söylemişler. Annem Ümmü'yü sıkıntılı günlerinde yalnız bırakmadı. Sınıfa getiriyor, onunla yine ilgileniyordu.

Aradan iki ay geçti. Annem kalp çarpıntısı geçirerek derste rahatsızlandı. Rengi sararıyor, nefes almakta güçlük çekiyordu. Babam bir taksi getirdi, annemi bir battaniye içinde sarsmadan arabaya yerleştiriyorlardı ki; kekeleyen bir ses işitildi. "Öğretmenim ne olur iyi ol, seni çok seviyorum." Hepimizden önce annem tanıdı sesin sahibini. Ümmü'ydü bu.

Annem kapalı gözlerinin ardından sızan yaşlarla, "Ah ne güzel Tanrım. Ümmü de konuştu." dedi.

Ben de Başöğretmen Atatürk'ümün eğitim ordusunda öğretmen olacağım. Ben de bilgisizliğin karanlığına ışık tutacağım. Yurdumun çocuklarına bilgiden taç öreceğim. Öğrencilerimin gönüllerinde yaşayacağım.

Özlem ÖZTUĞ



ÖĞRETMENLER GÜNÜ - KONUŞMA

SEVGİLİ ARKADAŞLAR!

Harf devrimini yapan Mustafa Kemal Atatürk’ümüz yeni harflerin öğretilmesi için yazı tahtasının başına geçti. Milletimize yeni harfleri öğretmek için canla başla çalışmaya başlamıştı. Bakanlar Kurulu 11 Kasım 1928 günü yaptığı bir toplantıda Atamıza “Millet Mektepleri Baş Öğretmenliği” unvanını verdi.

24 Kasım 1981 yılında 24 Kasım’ın her yıl öğretmenler günü olarak kutlanmasına karar verildi. Öğretmenler Gününde öğretmenlerimizin değerini, sorunlarını ve hizmetlerini hatırlar, onların emeklerini boşa çıkarmamak için gayret ederiz.

Öğretmenlik kutsal bir meslektir. Gerçeği, daima gerçeği, yeniliği, gelişmeyi ve bilimi anlatır. Yeteneklerimizin gelişmesine yardımcı olur. Doğruluk, dürüstlük ve yardımseverlik gibi evrensel değerlere ulaşmamızı sağlar. Bize anne olur, baba olur, kardeş ve arkadaş olurlar. Dünyanın en saygın insanları olan siz öğretmenlerimizin huzurunda saygıyla eğilirim.

(Ev ve Sınıf Etkinlikleri Antolojisi Kitabı)

ÖĞRETMENLER GÜNÜ - ŞİİRLER
    
ÖĞRETMEN

Dosttur o çalışanla, dosttur o yarışanla
Yarınlara el ele beraber koşanlarla,
Mutludur o, simsiyah saçları olmuşsa ak,
Dünden daha güçlüdür uyanırken her sabah.
 
Doğruya, güzelliğe, odur yolu gösteren
Odur hep geleceğe güvenle gülümseyen.
Bir ana, bir babadır çocuklara sunulan.
Odur eli öpülen, odur fedakâr insan.
 
Sarsılmaz bir inançla görevini sevmekte,
Ömrünü adamıştır milletine hizmette.
Ruhlara şekil veren, kafaları besleyen
Uygarlığa yürürken en öndedir öğretmen.

Nevin EMGEN

BAŞÖĞRETMEN

Atatürk benim,
Başöğretmenim,
Ne öğrendimse,
Ondan öğrendim.
 
Yenilikleri,
Hep o düşünmüş,
Milleti için,
Ağlamış, gülmüş.
 
Çocuk kalbimle,
İlk onu sevdim,
Atatürk benim,
Başöğretmenimdir.

Tarık ORHAN

DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçekleri getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin… ve sonra öleceğim.
 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum.
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları…
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Ben bir köy öğretmeniyim, bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyorum gönlümde,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden
Ne güller fışkırır çilelerinde,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencilerimi istiyorum
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek seni, beni kimse bilmeyecek
Seni, beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.
 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta.

Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım.
Yurdumun çiçeklenmesi için, daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi ustum, örtün beni, yatırın buraya,
 
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini,
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın,
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.
 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kop dağına göçen,
Yürükler yaylasında, Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin, bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.
 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.

Ceyhun Atuf KANSU

SEVGİLİ ÖĞRETMENİM

Sevgili öğretmenim,
İnan sen bir ışıksın.
Yanarsın gece gündüz.
Aydınlatırsın bizi.
 
Doğruyu, güzeli,
Bize sen öğretirsin.
Vatanıma sevgiyi,
Kalbimize sen korsun.
 
Çevreni aydınlatır,
Bir mum gibi erirsin.
Anne - baba gibisin,
Bizi, bağrına hep basarsın.

Fethi BOLAYIR

ÖĞRETMENLER GÜNÜ - GÜZEL SÖZLER

 Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.
 Dünyanın her yanında öğretmenler, insan topluluğunun en fedakâr ve en değerli varlığıdır.
 Öğretmen bir sanatkârdır, yarının temelini o attığı gibi, değerli kişilik hamuruna da biçim verir.
 Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.
 Gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir.
 Öğretmen, geçmişin öğreticisi, geleceğin kurucusudur.
 Toplumların uygarlık düzeyi, öğretmene verdiği değerle ölçülür.

 Geleceğin güvencesi eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.

ORMAN HAFTASI



Orman; hayvanların barındığı, çeşitli bitkilerin bulunduğu sık ağaç topluluklarıdır. Ormanda büyük ağaçlar, ağaççıklar, mantarlar, otlar, yüzlerce, binlerce bitki bir arada bulunur. Çam, sedir, köknar, ladin, ardıç, meşe, dişbudak, kayın, gürgen belli başlı orman ağaçlarıdır.

Ağaçlar ya kendiliğinden yetişir, ya da insanların ormana diktiği fidanlardan oluşur. Ormanın küçüğüne, ağaçların seyrek olduğu yerlere koru denir.

Eskiden yeryüzünün büyük bir bölümü ormanlarla kaplıydı. insanların bilgisizlikleri nedeniyle yok edilen ormanların yerini bozkırlar, çoraklaşan topraklar, çöller aldı.

İnsanlar her zaman ağaca ve ağaçtan yapılan çeşitli araç ve gereçlere gereksinme duymuşlardır. Ormanlar, ağaçlar, toprağın nemli kalmasını sağlar. Toprak kaymasını (erozyonu) önler, selleri durdurur. Ormanlar yörenin iklimim etkiler, yağmur yağmasını sağlar. Çok sıcakları, şiddetli soğukları önler. Ormanlar aynı zamanda av hayvanlarının barınağıdır.

Ormanlar bir ülkenin doğal güzellik ve zenginlik kaynağıdır. Öte yandan kullandığımız araç ve gereçlerin çoğu ağaçlardan yapılır. Evimiz, önümüzdeki masa, oturduğumuz sandalye, elimizdeki kalem, defterimiz, yaktığımız odun hep ağaç ürünleridir. Ayrıca ağaçlar endüstrinin birçok kollarında, boya sanayiinde, ilaç yapımında kullanılır.

Bize bu kadar yarar sağlayan, ülke ekonomisinde önemli yeri olan ormanları korumalıyız. Ağaç dikip, yeni ormanlar yetiştirilmesine yardımcı olmalıyız. Ormanlara en büyük zarar insanlardan gelir, insanlar orman işletmelerinden izin almadan, çıra yapmak, reçine çıkarmak için ağaçları yaralarlar. Tarla açmak, yerleşim yeri kurmak, hayvanlara otlak yeri açmak için ormanları yok ederler.

Ateşin söndürülmeden bırakılması sigaranın söndürülmeden atılması, koskoca bir orman alanının yanıp kül olmasına neden olur. Yanan ormanın yerine yenisinin yetiştirilmesine bir insanın ömrü yetmez.

Zararlı böcekler, kemirici hayvanlar, özellikle keçiler, ağacın yeni süren dal ve yapraklarını yiyerek ormanlara zarar verirler. Ormanlara zarar vermek, ceza yasalarımıza göre suçtur. Orman suçları bağışlanmaz suçlardandır.

Ülkemizde ormanların korunması, ağaçlandırma işleri cumhuriyet yönetiminin ilanından sonra ele alındı. Tarım ve Orman Bakanlığı kuruldu. Her ilde valiler başkanlığında orman yetiştirilmesi için bir kurul vardır. Bu kurul yörede ormanların korunması ve yeni ormanlar yetiştirilmesi için kararlar alır ve uygular. Her yıl Mart ayı içinde bir haftayı Orman Haftası olarak duyurur. Haftanın bir günü Ağaç Bayramı olarak kutlanır. Uygun alanlar ağaçlandırılır. Yeni ormanların yetiştirilmesi için çalışmalar yapılır.

Ormanların korunması, çevremizin ağaçlandırılması hem yurdumuzun, hem de dünyamızın önemli bir sorunudur. Bu nedenle 27 Mart Dünya Orman Günü olarak her yıl kutlanmaktadır.

Bizler de çevremizdeki ağaçların dallarım kırmayanın, fidanları sarsmayalım. Ağaçları zararlı hayvanlardan koruyalım. Yeni fidanlar dikelim. Bu etkinliklerimizi yaşam boyu sürdürelim.


ORMAN HAFTASI - KONUŞMA

SEVGİLİ ARKADAŞLAR!

Ormanlar bir ülkenin akciğerleri ve en büyük zenginlik kaynağıdır. Kullandığımız kalem, okuduğumuz kitap, yazdığımız defter, oturduğumuz sandalye, yemek yediğimiz masa ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz yüzlerce ihtiyacımızı ormanlardan karşılarız. Bizim için orman, hava gibi, su gibi, ekmek gibi ihtiyaç duyduğumuz doğal kaynaklardandır.

Binlerce bitki, hayvan türünün yaşadığı ormanların faydalarını saymakla bitiremeyiz. Her orman birer oksijen ve yağmur fabrikası gibidir. Ormanlarını bilinçsizce tüketen ülkeler, sadece çölleşmekle kalmazlar, sahip oldukları en değerli şeyi ve en büyük doğal zenginliğini de kaybetmiş olurlar.

Ormanları korumak hepimizin görevidir. Ağaç dikerek yeni ormanlar oluşmasını sağlamalıyız. Ormanların en büyük düşmanları insanlardır. Tarla açmak için ormanı yok eden de, attığı sigara izmariti yada yaktığı ateşi söndürmeyip giderek koca bir ormanı yakıp kül eden de insandır.

Ormanların çoğaltılmasında bizlerin de katkısı olabilir. Orman işletmeleri ya da belediyelere müracaat ederek ağaçlandırma çalışmalarına katılabiliriz.
Saygı ve sevgilerimle hepinizi selamlıyorum!

(Ev ve Sınıf Etkinlikleri Antolojisi Kitabı)

ORMAN HAFTASI - YAŞANANLAR

İĞDE AĞACI

Atatürk, ağaçsız yurt topraklarından üzüntü duyardı. Aşağıda onun ağacı nasıl sevdiğini belirten bir yazı okuyacaksınız.

Atatürk tabiatı ve ağacı çok severdi. Ankara'daki Orman Çiftliğini boz topraktan ormanlık haline soktu. Ağaçların dikilişini, tutuşunu, büyüyüşünü adım adım kollardı. Akköprü tarafından Çiftlik'e giden yolun etrafındaki boş topraklar meyvelik olmuştu. Bir gün bu meyvelikten geçerken birdenbire şoförüne:

— Dur dedi.

Arabadan inerek orada bulunanlara:

— Burada bir iğde ağacı vardı, ne oldu? diye sordu. Kimse iğde ağacını bilmiyordu. Atatürk'ün biraz önceki neşesi kalmamıştı. Çünkü Çiftlik'in ilk çorak günlerinin yeşilliği sökülüp atılmıştı. Yol
boyunca hep iğde ağacını aradı.

— İğde, yaşlanmış ve çelimsiz bir ağaçtı. Fakat yaşıyordu. Baharda güzel kokular veriyordu, diye sızlandı.

Atatürk, İstanbul'daki büyük ağaçtan gördükçe:

— Bunlar da güzel ama, ben yapraklarının ve dallarının her yıl ne kadar büyüdüğünü gördüğüm ağaçlarımı seviyorum, derdi.

Vatanı yeşil ve bayındır görmek için çok çalıştı. Yalova'yı, Florya'yı o değerlendirmişti. Bursa'yı bir kaplıca şehri yapmak için uğraşıp durmuştu. Planlı Ankara onun fikri idi.

Çankaya'daki bahçesini yapan memur şu fıkrayı anlatmıştı.

Bahçeyi dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağaç Atatürk'ün geçeceği yolu kapıyordu. Ağacın bir yanı havuz, bir yanı dik bir yokuştu. Atatürk ağaca yaslanarak güçlükle karşı tarafa geçti. Atıldım,

— Emrederseniz hemen keseyim, efendim, dedim.

Yüzüme baktı:

— Sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin? dedi.

Falih Rıfkı ATAY
(Babamız Atatürk)

ORMAN HAFTASI - ŞİİRLER

AĞAÇ DİYOR Kİ

Ben küçücük bir ağacı
Yurdumun bir bahçesinde
Topraklar tüterken gölgem
Dallar da çiçeklensin de.
 
Her şeyimle yararlıyım,
İnsanoğluna dünyada,
Çiçeğim, yaprağım, gölgem
İri dallı zerdalimle.
 
Kuşlar mutlu şarkısını
Hep dalımda söylerler,
Şen arılar vızır vızır,
Kokuma koşup gelirler.
 
Sakın sakın dalımızı,
Çocuklar çekip kırmayın.
Çakınızla gövdemizde
Derin yaralar açmayın.

Halim YAĞCIOĞLU

ORMAN

Sen insansın, o ağaçtır,
Suya, ışığa, sevgiye
Bir insan kadar muhtaçtır;
Ağaçların şehri orman.
 
Onu ne yak, ne sök, ne kır.
Bir dal kopardığın zaman.
Gizli bir sesle hıçkır..
Her orman yurda bir ordu
Ormanı iyi koru..

Hüseyin KALABA

ORMAN

Kestane, gürgen, palamut
Altı yaprak, üstü bulut.
Gel burda sen, derdi unut.
Orman ne iyi, ne iyi,
Aman ne iyi, ne iyi !
 
Dallar kol kola görünür,
Yaprak yaprağa sürünür,
Kışın karlara bürünür
Orman ne güzel, ne güzel,
Aman ne güzel, ne güzel !
 
Ormanda kuşlar, böcekler,
Yavru ceylanlar emekler,
Açar yedi renk çiçekler,
Orman ne büyük, ne büyük,
Aman ne büyük, ne büyük !
 
Çamın, yaprağı dökülmez,
Gürgenin kolu bükülmez,
Ağaç dibinden sökülmez.
Orman ne canlı, ne canlı,
Aman ne canlı, ne canlı !
 
İzin vermeyiz kırmana,
Dayanamayız vurmana,
Baltayı sokma ormana,
Orman ne mutlu, ne mutlu,
Aman ne mutlu, ne mutlu !
 
Git, git sona varamazsın,
Kuşak olsan saramazsın,
Dalını koparamazsın,
Orman ne sonsuz, ne sonsuz,
Aman ne sonsuz, ne sonsuz !

İlhami Bekir TEZ

ORMAN

Gölgesi serindir, havası taze,
Yeşil yaprakları zümrüt yelpaze.
Yazın ortasında istersen bahar.
Bir gün ormanda kal aksama kadar.
 
Tertemiz bir hava dolar içine.
Her yer ne hoş kokar: çiçek, reçine.
Cıvıldaşır türlü kuşlar bir yanda
Buz gibi kaynaklar var ormanda.
 
Ağaçlar uğuldar, estikçe rüzgar.
Gönlümüze hayat verir ormanlar...
Ormandır dağlara zümrüt bir örtü,
Ormandır kırların en güzel süsü!...
 
Orman güzellik ve zenginlik demek,
Ormanları sevmek, korumak gerek.
Ormansız memleket çöldür, çoraktır,
Orman bulutlara yeşil konaktır.
Bulutlar burada gelir oturur,
Burada boşanır sağanaklı yağmur...
 
Ormandır sulara söyleyen ninni,
Ormandır, sulara öz anne gibi.
Gölgelikte doğup büyür dereler,
Yazın suyu, orman korur ve besler...
 
Ormanlar yapraktan bir engin deniz,
Burada yıkanır hava tertemiz.
Orman sağlık, hayat dolu bir kaynak,
Herkese bir ödev onu korumak...

Zeki TUNABOYLU

AĞAÇ SEVGİSİ

Kucak açarsın herkese
Bu dost, şu düşman demeden
İyilik yaparsın herkese
Bir karşılık beklemeden.
 
Güzel yurdumun süsüsün
Bulutlara dal uzatan
Kuru, yeşil örtüsüsün
Gölge veren, dal uzatan,
 
Ne kadar çok çeşidin var
Elma, armut, meşe, kavak
Tatsız geçer sensiz bahar
Sensiz toprak olur kurak.

M. Necati ÖNGAY

ORMAN HAFTASI - GÜZEL SÖZLER

 Ormansız yurt vatan değildir.
 Ormanlar ulusal servettir.
 Orman yurdun hem süsü, hem gücüdür.
 Yaş kesen baş keser.

 Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur. 

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)