bilgievlerim: Eylül 2016
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


8 Eylül 2016 Perşembe

Doğu Göktürk İmparatorluğu


Doğu Göktürk İmparatorluğu, Doğu Göktürk Devleti, Göktürk İmparatorluğunun yıkılmasıyla imparatorluğun doğu bölgesinde kurulan Göktürklerin devamıdır.


Göktürk İmparatorluğunun yıkılıp ikiye bölünmesiyle ortaya çıkan Doğu Göktürk İmparatorluğu, Türk Tarihinde çok önemli bir dönüm noktası olmuştur. Kültürel ve Sosyolojik açıdan Hun dönemine göre çok daha hızlı ilerleyen Bozkır Türkleri, Göktürk döneminde asya steplerine ve bulundukları coğrafyaya dağılarak sonradan kurulacak olan onlarca Türk İmparatorluğunun zeminini hazırlamıştır. Doğu Göktürk İmparatorluğunun yıkılmasıyla ortaya çıkan Türk İmparatorlukları, Türk kültürünü ve varlığını orta asyadan Ortadoğu ve Avrupaya doğru genişletmiştir. 

Göktürk İmparatorluğunun Yabgusu olan Işbara, Çin baskıları altında zayıflaması ve İmparatorluğun Sol Yabgu’su olan Tardu’nun Çin ile ittifaka girip ihtiraslarına kapılarak yönetimi ele alma çabası neticesinde İmparatorluğun batı kanadını Tardu’ya bırakmak zorunda kalmış, yönetiminde bulunan Doğu kanadını içinde bulunduğu zor imkanlara rağmen ayakta tutmaya çalışmıştır. 

Doğu Göktürk İmparatorluğu ile ilgili görsel sonucu

Işbara Dönemi (582 – 587)

Göktürk İmparatorluğunun yıkılmasıyla zor durumda kalan Işbara, İmparatorluğunu zor şartlar altında ayakta tutmaya çalışıyordu. Batıda Tardu’, doğuda Çin baskısı altında kalan Işbara, içeride de Çin misyonerleri ve hainlerle uğraşıyordu. Işbara, şüphelendiği komutanlarını öldürmeye başladı. Öldürüleceğini anlayan komutanlar ise Çin’e sığındılar. Işbara kudretinden çok şey kaybetmişti. Büyük Türk Yabgu’su, halkının ayakta kalabilmesi için Çin ile iyi geçinmek zorundaydı. 

585 yılında, Çin’e barış yapılması teklifini gönderdi. Bunun üzerine gelen Çin diplomatı Işbara’ya hakaret ederek Türk Kültürünü yozlaştırıp toplumu Çin’lileştirecek isteklerini saydı. Işbara, İçinde bulunduğu zor durum nedeniyle Çin’e bağlanmayı kabul etti ancak toplumunun Çin’lileştirilmesini reddetti. Bu konuyla ilgili Çin İmparatoruna gönderdiği mektupta şu ifadeler yer alır. 

“Size bağlı kalacak, haraç verecek, kıymetli atlar hediyece edeceğim. Fakat dilimizi değiştiremem. Uzun saçlarımızı kestiremem. Halkıma Çinli elbisesi giydiremem. Adetlerinizi, kanunlarınızı alamam. Bu konuda Bütün Milletim çarpan tek bir Yürektir” 

Işbara, bu mücadele döneminde vefat etmiş, yerine kardeşi Yehu geçmiştir. 


Yehu Dönemi (587 – 589)

Işbara’nın ölümü üzerine yönetime geçen kardeşi Yehu 2 yıl kadar bir süre yönetimde kalabildi. Işbara döneminde yaşanan sorunların devamı niteliği olan Yehu döneminde durum daha da kötüye giderek Türk boyları ayaklanmaya başladı. Gücünün yegane kaynağı olan Türk topluluğu, göçlerle dahada zayıfladı. Yehu’dan sonra yerine kardeşi Tülan geçti. 


Tülan Dönemi (589 – 600)

Tülan dönemi, Yehu döneminden pekte farksız olmakla birlikte sorunların dahada derinleştiği bir dönem olmuştur. Yönetimde bulunduğu 11 yıl içerisinde ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtaramayan Tülan, Çin’in baskılarına karşı koyamadığı gibi Türk boylarının ayaklanarak Çine irtica etmelerininde önünü alamadı. Tülan’dan sonra yerine kardeşi Kimin geçti.


Kimin Dönemi (600 - 609)

Kimin döneminde Çin’in Doğu ve Batı Göktürkler üzerindeki siyasi baskıları giderek arttı. Çin’li diplomatlar Türk prenslerini birbirlerine düşürerek siyasi otoriteyi zayıf tutmaya çalışıyordu. Öyleki Kimin’in karısıda Çin’li bir prensesti. 

Daha önce Çin ile iyi ilişkiler içerisinde olan Batı Göktürk İmparatorluğunun Yabgu’su Tardu, Doğu Göktürkleri hakimiyeti altına almak isteyince Çin ile arası açıldı (607). Çin Busefer Kimin’i Tardu’ya karşı kullanmaya başlamıştı. Kimin Çin hakimiyetini kabul etmiş, hatta Işbara’nın reddettiği kültürel yozlaşma ve Çinlileştirmeyide hayata geçirmeyi taahhüt etmişti. 

Kimin döneminde Göktürkler varlık gösterememiş, esaret dönemi Kimin dönemindede devam etmiştir. 609’da Kimin’in ölümü üzerine yerine oğlu Şipi geçti. 

Doğu Göktürk İmparatorluğu ile ilgili görsel sonucu

Şipi Dönemi (609 – 619)

Şipi dönemi, Doğu Göktürk’ler için çöküşe giden süreci durdurmayı başardı. Babası gibi oda bir Çinli prensesle evliydi ancak Çin’in beşinci kol faaliyetlerine izin vermedi. Yönetimi eline aldığı ilk yıllarda iç karışıklıklara öncelik vererek huzursuzlukları giderdi ve isyanların önüne geçti. Kısa bir sürede hakimiyet alanı etrafındaki bölgelere ilerleyerek Batı’da Tibet, Doğuda Amur’a kadar olan bölgeyi hakimiyeti altına aldı. 
Şipi, Çin ile iyi ilişkiler kurma düşüncesinde değildi. Bölgedeki varlığını sağlayabilmek için Çin'e karşı koyarak ve mücadeleci bir yönetim izleme niyetindeydi. Batı Göktürk İmparatorluğu'nun Yabgu'su olan Çulo (Kardeşi olan Çulo değil), Çin ile işbirliği yaparak Çin'e yerleşmişti. Şipi, Çulo'nun Çin ile işbirliği yapmasından hoşlanmadı ve bu duruma müdahale ederek Çulo'yu Çinden alarak öldürdü. 
Doğu Göktürk’lerin güçlenmesi elbette Çin’in hoşuna gitmedi. İç karışıklıklar oluşturarak Türk dirliğini zayıflatmakta daha önce başarılı olmuştu. Aynı yöntemi tekrar kullanarak Şipi’nin kardeşi Çiki Şad’a hakanlık teklif etti. Çin’in art niyetli oyununu fark eden Çiki Şad, teklifi reddederek kendisine vaad edilen Çinli prenseside geri gönderdi. Bu yolla başarısız olan Çin, ikinci bir denemeyle Şipi’nin emrindeki bir komutanı öldürerek, İşbirliği Teklif Ettiği için öldürülüp aralarındaki dostluk çerçevesinde iade ettiğini söyledi. Bu yolla Şipi’nin komutanlarına olan güvenini ortadan kaldırmayı düşünen Çin, Şipi’nin bu oyunada gelmemesiyle bir kez daha başarısız oldu. Şipi, bu girişimlerin amacının ne olduğunu biliyordu. Göktürk-Çin ilişkilerinde art niyet peşinde koştukları için Dost kalamayacaklarını öne sürüp Çin’e ödenen haracı kesti ve savaş hazırlıklarına başladı. 

Şipi, Çin İmparatorunun kuzey bölgesine gideceği haberini alıp onu ele geçirmek için yola çıktı. Karısı bu haberi el altından Çin’li İmparatora ulaştırdı. Haberi geç alan Çin imparatoru, geri dönerken Şipi ve yönetimindeki ordusuna yakalandı. Şipi’nin süvarileri tarafından yakalanan İmparator çaresiz yakalanmıştı ancak karısı Şipi’ye ülkede isyan çıktığı haberini gönderdi ve Şipi’nin geri dönmesini sağladı. Çin imparatoru bu pusudan kurtulsada ülkesindeki yönetimi tehlikeye girdi. 

Şipi kağan 617 yılında, emrinde bulunan ve Çinden kıymetli eşyalar yağmalayan Çinli kumandanlardan birini Çin İmparatoru ilan etti. Başka bir Çinli kumandanıda Batı Çin Kağanı ilan ederek Sui hanedanlığına karşı sefere çıktı. Çin umumi valilerinden Li-Yüan’ıda himayesine aldı. Sui hanedanlığına son vererek anlaşma karşılığında Li-Yüan’ı İmparatorluğa getirdi. Bu anlaşma karşılığında Li-Yüan Şipi kağan’a 30.000 Ton ipek ve yıllık vergi vermeyi kabul etti. Böylelikle Göktürk’ler bir kez daha Çin’i vergiye bağladı. 

Bu ihtilalden sonra Çin’de Sui’lerin hakimiyeti son buldu ve Li-Yüan TANG sülalesini kurarak 300 yıl sürecek olan hanedanlığını ilan etti. 

Şipi, 619 yılında vefat etti ve yerine kardeşi Çulo geldi. 


Çulo Dönemi (619 – 621)

Çulo, yönetime geçtiğinde kardeşinin sert siyasetini devam ettiriyordu. Şipi yardımıyla İmparator olan Li-Yüan’ın tavrı kısa sürede değişti. Doğu Göktürk’lere karşı sert tavır alarak beşinci kol faaliyetleri yürütmeye başladı. Çulo yine bir Çin’li Prensesle evliydi. 621 yılında karısı tarafından zehirlenerek öldürüldü. Yerine kardeşi Kie Li geçti. 


Kie Li Dönemi (621 – 630)

Kardeşi Çulo’dan sonra yönetime geçen Kie Li, Şipi ve Çulo gibi Çin’e karşı sert tavır alarak mücadeleye girdi. Her ne kadar hırslı ve cesur olsada ülke yönetiminde başarılı olamadı. Çin ile Yaptığı düzensiz ve başarısız savaşlarda muvaffak olamadı ve yönetimi giderek zayıfladı. 

Bu kötü gidiş neticesinde kendisine bağlı olan Çin toplulukları Çin’e geri döndüler. Tardus, Bayirku, Uygur gibi topluluklarda ayaklandılar. 

630 yılında yaptığı bir savaşta Şehir kuşatmasında başarısız oldu ve geri çekilirken esir alınarak Çin’e götürüldü ve Burada öldürüldü. Kie Li den sonra siyasi bütünlük bozuldu ve Doğu Göktürk Hakanlığı yıkılarak hakanlığa bağlı topluluklar bölgeye dağıldı. 

Büyük Türk Kahramanı Kürşad ve Kahramanlık Hikayesi ile ilgili görsel sonucu

Büyük Türk Kahramanı Kürşad ve Kahramanlık Hikayesi (639)

Kie Li’nin ölmesiyle siyasi düzeni dağıla Doğu Göktürkler, bulundukları bölgeye dağıldılar. Türk hakanlarının soyundan gelen Prenslerde genellikle Çin’de görevlendirilerek asimile ediliyordu. Türk Hakanı Yehu’nun oğlu olan Kürşad da, Çin sarayında muhafız olarak görev yapıyordu. Bu cesur Türk prensi, Çin İmparatoru’na karşı bir ihtilal düşünüyordu. Kendisi gibi cesur 39 arkadaşıyla birlikte hareket ederek İmparatoru öldürmek için plan yaptı. Amacı İmparatoru sarayın dışında bir fırsatını bulup öldürmekti. 

İmparatorun Şehre ineceğini öğleren Kürşat, şehirdeki hazırlıklarını yaptı ancak gece kopan fırtına nedeniyle planı bozuldu. Kürşad, planı bozulsa da amacına ulaşmak düşüncesindeydi. 39 arkadaşıyla birlikte Çin sarayını basan Kürşat ve çeri’leri, efsanevi bir mücadele göstererek yalnızca 40 kişiyle Çin ordusuyla savaştı. Çin tarih kaynaklarında bile Kürşat ve 39 Çeri’sinin yüzlerce Çinli askeri öldürdüğü kaydedilmiştir. 

Kürşad, bu girişiminde başarılı olamasa da, Türk’lüğün yenilmez ruhunu ve esir edilemez karakterini bir kez dağa belleklere kazıdı. Kürşad’ın bu efsanevi mücadelesi, diğer Türk boylarını da ateşleyerek mukavemetlerini ateşleyici bir güç oldu.

Göktürkler


göktürkler ile ilgili görsel sonucu


Göktürkler, Türk Tarihinde Türk adını ilk kez devlet unvanı olarak kullanan Türk Devleti olarak karşımıza çıkar. Göktürkler, Türk Dünyasının yeniden doğuşunu ve günümüz Türk Devletlerinin temelini teşkil etmiştir.


Göktürkler! Türk unvanını devlet ismi olarak kullanan ilk Türk Devleti olarak karşımıza çıkar. Göktürkler hakkındaki tarihi vakalara değinmeden önce belirtmekte fayda varki ; Göktürk ibaresi, yakın tarihte yapılan kategorizasyon çalışmaları neticesinde yakın tarih tarihçileri tarafından ayırt edici olması amacıyla kullanılmıştır. Söz konusu siyasi yönetim, kendisine Göktürkler değil Türk Devleti demektedir. Orhun kitabelerinde geçen ÖkÜk Türük ibaresinden türetilerek önce Kök, ve telafuzu kolaylaştırmak için Gök Türk olarak adlandırılmıştır. Bizde anlaşılır olması amacıyla bu devletten Göktürkler  olarak bahsedeceğiz.

Göktürkler, Türk Tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Hun döneminde, Türklük kavramı ve Türk kültürü göçebe düzenin etkisiyle oldukça zayıftı. Göktürkler döneminde Kültürel değerleri güçlenerek Türk Kimliğinin etnisiteside güçlenmiş, tarihin derinliklerinde Türk’lüğün yayılma sürecinde çok önemli etkileri olmuştur. 


Göktürkler, Hun İmparatorluklarının yıkılmasıyla Asya steplerine yayılan Hun topluluklarından biri olan Aşina kabilesine dayanır. 6. YY’da bugünki Moğolistanın Kuzey Batısı konumunda bulunan Altay eteklerinde, bölgede büyük bir imparatorluk haline gelen Juan-Juan İmparatorluğuna bağlı yaşayan Aşina kabilesi, İmparatorluğun Demir ve Dökme Çelik işçiliğini yapmaktaydı. Aşina kabilesi, Aynı zamanda kendi içerisinde de siyasi olarak teşkilatlanmakta olan bir topluluktu. 

göktürkler bumin kağan ile ilgili görsel sonucu 


Bumin Kağan Dönemi (546-552)

Bumin, 540 yılında yönetime geçerek Aşina kabilesinin Han’ı oldu. Aşina kabilesi, Bumin’in yönetiminde ticari faaliyetler amacıyla Çine doğru ilerlediler. Bu dönemde bölgede önemli bir güç konumunda olan Topa İmparatorluğu zayıflamış, Doğu-Batı Topa İmparatorluğu olarak bölünmüş ve birbirleriyle ihtilaf halindeydiler. Batı Topa İmparatorluğu, rakibi Doğu Topa ve Juan-Juan İmparatorluklarının baskılarına karşı Aşina kabilesiyle iyi ilişkiler içerisine girmeye çalışıyordu. Bumin Han, 546 yılında oymağının ürünlerini sunmak ve ticari ilişkilerini güçlendirmek amacıyla batı Topa’ya elçi gönderdi. Aynı dönemde Töles adı ile ortaya çıkan Kaokü’ler Juan-Juan’lara saldırma hazırlığı içindeydiler. Bumin Han, tabi olduğu Juan-Juan İmparatorluğuna hizmet etmek için siyasi bir manevrada bulunarak Töleslerle savaşır ve kesin bir yenilgiye uğratarak Tölesleri dağıtarak tabi olan Töles topluluklarınıda kendisine bağlar. Bumin Han, bu hamlesiyle hem Töles topluluklarınıda içine katarak güçlenir hemde Juan-Juan İmparatorluğuna yaptığı hizmetle siyasi bir manevra yapmış olur. 

Bumin Han, bu galibiyetten cesaret alarak Juan-Juan Başbuğunun kızını ister. Ancak Başbuğ, Bumine elçi göndererek “Siz Bizim Demircilik Yapan Adi Kölelerimizsiniz, Buna Nasıl Cesaret Edersiniz” mesajını iletir. Bumin Han, bu duruma sinirlenerek elçiyi öldürür ve iyice zayıflayan Batı Topa İmparatorunun kızını ister. Zor durumda olan Batı Topa, Bumin ile akrabalık yapmayı kabul eder ve 551 yılında Bumin Han ile Batı Topa Prensesi evlenir. Böylelikle Bumin Han ile Batı Topa İmparatorluğu ittifak kurmuş olur 552 yılında ise Batı Topa ile birleşerek Juan-Juan İmparatorluğuyla savaşa girişir. Bu savaşın sonunda Juan-Juan İmparatorluğunu kesin bir yenilgiye uğratarak Yabgu’luğunu ilan eder. Göktürkler, bu tarihte fiili olarak kurulmuş ve ilan edilmiş olur. 

Bumin Kağan, 552 yılında Göktürkler Devletini kurdu, ancak aynı sene vefat etti. Vefatıyla Göktürklerin Sağ Yabguluğuna oğlu Kolo, Sol Yabguluğa ise yine oğlu İstemi gelmiştir.

Kolo (Kara) Dönemi ile ilgili görsel sonucu


Kolo (Kara) Dönemi (552-555)

Kolo, kısa bir süre yönetimde kalmıştır. Kısa süreli yönetimi döneminde Juan-Juan İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Moğolistan bölgesini Göktürklere bırakarak bir kısmı Topa Devletinin steplerine, bir bölümü ise Avrupa’ya doğru ilerleyerek bölgedeki devletlere sığınırlar. Göktürkler ve Topa devletleri arasında yapılan anlaşma gereği, Topa Devletine sığınan Juan-Juan’lar Göktürklere teslim edilir ve 555 yılında öldürülürler. Juan-Juan’ların yıkılmasından sonra Göktürkler yüzünü Moğolistan ve Tibet’e çevirir. Ancak Kolo, daha fazla ilerleyemeden vefat eder  ve yerine kardeşi Mukan gelir.

Mukan Dönemi ile ilgili görsel sonucu


Mukan Dönemi (555-572)

Mukan uzun bir süre Göktürklerin Hakanı oldu. Mukan Han dönemi Göktürklerin yükselme dönemi olarak tarihe geçmiştir. Mukan yönetimindeki Göktürkler, Batı Topa ile İttifak ederek Moğolları ve Tibetlileri yenerek topraklarını genişletirler. Batı Topa İmparatorluğu 557 yılında yıkılınca bu devletin kalıntılarıda Göktürklere katılır. Topa İmparatorluğu, bu dönemde tarih sahnesinden silinerek Türk topluluklarının içerisine karışmıştır. 

Mukan, toprakları içerisinde güçlenmeye çalışan Juan-Juan topluluklarının üzerine büyük bir saldırı düzenler. İleri gelen beyleri öldürülen ve halkı kılıçtan geçirilen Juan-Juan’ların siyasi birlikleri dağılır ve Çin topraklarına sığınırlar. Göktürkler ile Çin arasında dostluk politikaları gereği kaçan Juan-Juan’lar Göktürklere teslim edilir. Mukan han bu topluluklarıda öldürerek bölgedeki Juan-Juan kalıntılarınıda temizlemiş olur. 

Juan-Juan’lardan sonra Doğu Kitaylarıda yıkarak topraklarını genişletir ve Kıtayların Koreye doğru göçlerini sağlar. Kuzey bölgesinde bulunan Kırgızların egemenliği altına alır, kuzey bölgesindeki diğer dağınık boylarıda kendisine katarak  bozkırdaki Türk egemenliğini sağlamış olur.

Mukan imparatorluğun doğu kanadını yönetiyordu. Doğudaki ilerleyiş ve genişlemeyle birlikte Batı bölgesini idare eden Sol Yabgu İstemi’de Altayların Batısını, Isık gölü ve Tanrı dağlarına kadar olan bölgeyi hakimiyeti altına almıştı. İstemi Yabgunun Batıdaki baskısıyla Sasaniler ve Bizans ile ilişkiler kurulmaya başlandı. Önemli bir ticaret kaynağı olan İpek yolunun denetimi konusunda Sasanilerle iyi geçiniliyor ve ortak hareket ediliyordu. İstemi, Bölgedeki diğer Türk İmparatorluğu Akhunların üzerine gitmek için Sasanilerle iş birliği yaparak Akhun imparatorluğunu yıktılar ve topraklarını Sasaniler ile birlikte paylaştılar. 

İstemi ile Sasani’ler arasındaki iyi ilişkiler İpek yolunun denetimi nedeniyle anlaşmazlığa dönüştü. İstemi Sasani’lere karşı Bizans ile iyi ilişkiler kurmaya başladı. Bizans, ipek yolu ticaretinin Sasaniler aracılığıyla yapılmasından memnun değildi. Bu sebeple İstemi yabgu ile ittifak yapıldı. Bu ittifaktan sonra 19 yıl sürecek Bizans-Sasani savaşları başladı. İran’ın Müslümanlığa geçişi de bu mücadele döneminde gerçekleşmiştir. 

Mukan döneminde Çin’in iç karışıklarla boğuşması ve Doğu/Batı olarak bölünmesi Göktürklerin işini kolaylaştırır. Mukan döneminde, Göktürk İmparatorluğu bölgedeki hakimiyet alanları genişleyerek Bozkır İmparatorluğu haline gelmiştir. 

İç karışıklıklar nedeniyle güçsüz kalan Çin İmparatorluğu, Göktürklerin desteğini almak ve yağmalarından korunmak için Mukan Han’a bolca armağan ve elçi göndermiştir. Boy beylerine ve ileri gelenlerine paylaştırılan bu armağanlar, aynı zamanda Çin-Göktürk bağlılığını pekiştirir. Mukan, bunun üzerine Çin’e sıkça elçi gönderir. Çine giden elçilerin genellikle bol armağanla geri dönmesi üzerine elçilik Türk soylularının çok istediği bir görev haline geldi. Elçilik bu dönemde Türk gelenekleri içerisine girerek kurumsallaşmıştır. 

Mukan 572 yılında vefat eder. Yerine vasiyeti üzerine oğlu değil kardeşi Tapo geçer.


Tapo Dönemi ile ilgili görsel sonucu

Tapo Dönemi (572 - 581)

Tapo, yönetime geçtiği dönemde ağabeyi gibi Çin ile iyi ilişkiler kurarak, Çin’in iç karışıklıklarından istifade etmeye çalışır. Çin’den sürekli gelen armağanlar üzerine Çin ile ticaret gelişmeye başlar. Onbin kadar Türk Tüccar Çine yerleşir. İyi ilişkiler çerçevesinde bu tüccarlar geniş ayrıcalırlarla Çinde ticaret yapmaktadır. Türk tüccarlar Çin ekonomisini yavaş yavaş eline geçirmeye başlar. Çin ile ticaretin artması ve lüks tüketim maddelerinin kolay ve bol bulunması üzerine Türk boyları arasında Çin kültürü yayılmaya başlar. Türk beyleri arasında Çin yaşam biçimi özentisi oluşur. Hatta bir misyonerin “Çin’lilerin Zenginlik Kaynağının Budizmden Kaynaklandığı” sözüne Tapo’yu ikna eder. Bunun üzerine Tapo, Budist olur ve bir tapınak ile bir buda heykeli yaptırır. Hatta Budizmi korumak ve yaşatmak için seferberlik ilan eder. Çin yaşam biçimine ve inanışlarına özenen Tapo, ikiye bölünen Çin’in iki İmparatorluğu (Doğu-Chou/Batı-TSİ) ilişkilerinde iki imparatorluk arasındaki dengeyi korumakta başarısızlığa uğrar. 577 yılında Doğu ve Batı Çin (Chou ve TSİ) arasında savaş meydana gelir. Batı Çin (Chou), Doğu Çin (TSİ) yi yenilgiye uğratır ve ortadan kaldırır. Bu savaştan sonra Göktürkler ile Chou arasında anlaşmazlıklar başlar ve iki imparatorluğun arası açılır. Bu olayın üzerine Tapo, ordusu ile Çin’in içlerine doğru ilerleyerek Pekin bölgesini yağmalar. Chou’ların TSİ prensini kaçırmalarına göz yumunca da saygınlığı azalır. 

Tapo, yönetimi altında bulunan İmparatorluğun Doğu bölümünü idare etmekteydi. Batı kanadı kardeşi İstemi Yabgu tarafından idare ediliyordu. İstemi Yabgu, uzun süre imparatorluğun Batı kanadını yöneterek bölgesinde önemli bir güç haline gelmişti. Aslında Sağ Yabgu olan Tapo’ya bağlıydı ancak Kazandığı zaferler ve elde ettiği güç ile kendi kararlarını vererek hareket ediyordu. İstemi’nin Tapo’dan bağımsız hareket etmesi Göktürkleri zora sokan faktörlerden biri olmuştu. İstemi 576 yılında öldüğünde yerine oğlu Tardu geçti.

Tapo’nun yönetimi bu tarihten sonra zayıflamaya başladı. Çin ile iyi ilişkiler kuramayan Tapo, İmparatorluğun zayıflamasını önleyemedi. Tapo, hakimiyeti altında bulunan İmparatorluğun Doğu kanadını ikiye ayırarak kendi kontrolü altında olmak üzere doğu tarafına kardeşi Kolo’nun oğlu Işbara’yı, batı tarafınıda küçük kardeşi Jotan’ı tayin etti. 

Tapo ile Chou ve TSİ arasındaki anlaşmazlıklar her iki ülkeninde iç işlerini önemli ölçüde etkiledi ve karışıklıklara neden oldu. Çin, bu karışıklıklarla mücadele etmekteyken önemli bir gelişme meydana geldi. Sui sülalesi, Çin’in içinde bulunduğu karışıklığıda fırsat bilerek Çin’in egemenliğini eline geçirdi. Bu müdahaleyle Çin ilk kez ulusal bir birliğe kavuştu ve 400 yıla yakın bir süre devam eden kargaşa sona erdi. 

Çinin ulusal birliği gerçekleştirdiği 581 yılında Tapo kağan vefat eder ve yerine Kolo (Kara) Kağanın oğlu Işbara geçer. Tapo’nun ölümüyle birlikte yönetim kavgası baş gösterir.

Işbara Dönemi ile ilgili görsel sonucu


Işbara Dönemi (581-582) 

Bumin’in oğlu Kolo(Kara) Kağanın oğlu olan Işbara, amcası Tapo’dan sonra yönetime geçti. Işbara’nın, yönetime geçtiği dönemde Göktürkler iç karışıklıklarla boğuşur ve zayıfalamış durumdaydı. Batı kanadının Yabgu’su İstemi’nin ölümünden sonra yerine geçen oğlu Tardu, babası İstemi gibi doğu kanadının hakimiyetini kabul etmiyor, yönetimi tek başına ele almaya çalışıyordu. 

Çin, bu ayrılığı körükleyerek Tardu’ya hediyeler ve elçiler göndererek Doğu Kanadının Yabgu’su Işbara’yı tanımadığı, kendisinin muhatap ve dost kabul edileceği mesajlarını göndererek Tardu’yu Işbara’ya karşı kışkırtmaya başladı. Bir sonraki adımda da Çin’deki onbin civarında Türk tüccarını sınır dışı etti. Bu durum Işbara yönetimindeki Doğu bölgesini zor duruma düşürdü. Bölgede kıtlık ve yoksulluk baş gösterdi. Bu nedenle de Doğu’daki pek çok boy Batı’ya göç etti. 

Yaşanan olumsuzluklar ve Çin’in Tardu’ya desteğiyle, Tardu kendi egemenliğini ilan etti ve İmparatorluk yıkılarak fiilen ikiye bölünmüş oldu. 

Göktürklerin yıkılmasıyla Batı Göktürk İmparatorluğunun başına Tardu, Doğu Göktürk İmparatorluğunun başına Işbara geçti.

doğu göktürk devleti ile ilgili görsel sonucu

Doğu Göktürk Devleti

Büyük Göktürk İmparatorluğunun yıkılıp ikiye bölünmesiyle ortaya çıkan Doğu Göktürk İmparatorluğu, Türk Tarihinde çok önemli bir dönüm noktası olmuştur. Kültürel ve Sosyolojik açıdan Hun dönemine göre çok daha hızlı ilerleyen Bozkır Türkleri, Göktürk döneminde asya steplerine ve bulundukları coğrafyaya dağılarak sonradan kurulacak olan onlarca Türk İmparatorluğunun zeminini hazırlamıştır. Doğu Göktürk İmparatorluğunun yıkılmasıyla ortaya çıkan Türk İmparatorlukları, Türk kültürünü ve varlığını orta asyadan Ortadoğu ve Avrupaya doğru genişletmiştir. 

Göktürk İmparatorluğunun Yabgusu olan Işbara, Çin baskıları altında zayıflaması ve İmparatorluğun Sol Yabgu’su olan Tardu’nun Çin ile ittifaka girip ihtiraslarına kapılarak yönetimi ele alma çabası neticesinde İmparatorluğun batı kanadını Tardu’ya bırakmak zorunda kalmış, yönetiminde bulunan Doğu kanadını içinde bulunduğu zor imkanlara rağmen ayakta tutmaya çalışmıştır. 


Işbara Dönemi ile ilgili görsel sonucu

Işbara Dönemi (582 – 587)

Göktürk İmparatorluğunun yıkılmasıyla zor durumda kalan Işbara, İmparatorluğunu zor şartlar altında ayakta tutmaya çalışıyordu. Batıda Tardu’, doğuda Çin baskısı altında kalan Işbara, içeride de Çin misyonerleri ve hainlerle uğraşıyordu. Işbara, şüphelendiği komutanlarını öldürmeye başladı. Öldürüleceğini anlayan komutanlar ise Çin’e sığındılar. Işbara kudretinden çok şey kaybetmişti. Büyük Türk Yabgu’su, halkının ayakta kalabilmesi için Çin ile iyi geçinmek zorundaydı.

585 yılında, Çin’e barış yapılması teklifini gönderdi. Bunun üzerine gelen Çin diplomatı Işbara’ya hakaret ederek Türk Kültürünü yozlaştırıp toplumu Çin’lileştirecek isteklerini saydı. Işbara, İçinde bulunduğu zor durum nedeniyle Çin’e bağlanmayı kabul etti ancak toplumunun Çin’lileştirilmesini reddetti. Bu konuyla ilgili Çin İmparatoruna gönderdiği mektupta şu ifadeler yer alır.

“Size bağlı kalacak, haraç verecek, kıymetli atlar hediyece edeceğim. Fakat dilimizi değiştiremem. Uzun saçlarımızı kestiremem. Halkıma Çinli elbisesi giydiremem. Adetlerinizi, kanunlarınızı alamam. Bu konuda Bütün Milletim çarpan tek bir Yürektir”

Işbara, bu mücadele döneminde vefat etmiş, yerine kardeşi Yehu geçmiştir. 

Yehu Dönemi ile ilgili görsel sonucu


Yehu Dönemi (587 – 589)

Işbara’nın ölümü üzerine yönetime geçen kardeşi Yehu 2 yıl kadar bir süre yönetimde kalabildi. Işbara döneminde yaşanan sorunların devamı niteliği olan Yehu döneminde durum daha da kötüye giderek Türk boyları ayaklanmaya başladı. Gücünün yegane kaynağı olan Türk topluluğu, göçlerle dahada zayıfladı. Yehu’dan sonra yerine kardeşi Tülan geçti. 

Tülan Dönemi  ile ilgili görsel sonucu

Tülan Dönemi (589 – 600)
Tülan dönemi, Yehu döneminden pekte farksız olmakla birlikte sorunların dahada derinleştiği bir dönem olmuştur. Yönetimde bulunduğu 11 yıl içerisinde ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtaramayan Tülan, Çin’in baskılarına karşı koyamadığı gibi Türk boylarının ayaklanarak Çine irtica etmelerininde önünü alamadı. Tülan’dan sonra yerine kardeşi Kimin geçti.

Kimin Dönemi ile ilgili görsel sonucu


Kimin Dönemi (600 - 609)

Kimin döneminde Çin’in Doğu ve Batı Göktürkler üzerindeki siyasi baskıları giderek arttı. Çin’li diplomatlar Türk prenslerini birbirlerine düşürerek siyasi otoriteyi zayıf tutmaya çalışıyordu. Öyleki Kimin’in karısıda Çin’li bir prensesti.

Daha önce Çin ile iyi ilişkiler içerisinde olan Batı Göktürk İmparatorluğunun Yabgu’su Tardu, Doğu Göktürkleri hakimiyeti altına almak isteyince Çin ile arası açıldı (607). Çin Busefer Kimin’i Tardu’ya karşı kullanmaya başlamıştı. Kimin Çin hakimiyetini kabul etmiş, hatta Işbara’nın reddettiği kültürel yozlaşma ve Çinlileştirmeyide hayata geçirmeyi taahhüt etmişti.

Kimin döneminde Göktürkler varlık gösterememiş, esaret dönemi Kimin dönemindede devam etmiştir. 609’da Kimin’in ölümü üzerine yerine oğlu Şipi geçti. 

Şipi Dönemi ile ilgili görsel sonucu


Şipi Dönemi (609 – 619)

Şipi dönemi, Doğu Göktürk’ler için çöküşe giden süreci durdurmayı başardı. Babası gibi oda bir Çinli prensesle evliydi ancak Çin’in beşinci kol faaliyetlerine izin vermedi. Yönetimi eline aldığı ilk yıllarda iç karışıklıklara öncelik vererek huzursuzlukları giderdi ve isyanların önüne geçti. Kısa bir sürede hakimiyet alanı etrafındaki bölgelere ilerleyerek Batı’da Tibet, Doğuda Amur’a kadar olan bölgeyi hakimiyeti altına aldı.

Şipi, Çin ile iyi ilişkiler kurma düşüncesinde değildi. Bölgedeki varlığını sağlayabilmek için Çin'e karşı koyarak ve mücadeleci bir yönetim izleme niyetindeydi. Batı Göktürk İmparatorluğu'nun Yabgu'su olan Çulo (Kardeşi olan Çulo değil), Çin ile işbirliği yaparak Çin'e yerleşmişti. Şipi, Çulo'nun Çin ile işbirliği yapmasından hoşlanmadı ve bu duruma müdahale ederek Çulo'yu Çinden alarak öldürdü.

Doğu Göktürk’lerin güçlenmesi elbette Çin’in hoşuna gitmedi. İç karışıklıklar oluşturarak Türk dirliğini zayıflatmakta daha önce başarılı olmuştu. Aynı yöntemi tekrar kullanarak Şipi’nin kardeşi Çiki Şad’a hakanlık teklif etti. Çin’in art niyetli oyununu fark eden Çiki Şad, teklifi reddederek kendisine vaad edilen Çinli prenseside geri gönderdi. Bu yolla başarısız olan Çin, ikinci bir denemeyle Şipi’nin emrindeki bir komutanı öldürerek, İşbirliği Teklif Ettiği için öldürülüp aralarındaki dostluk çerçevesinde iade ettiğini söyledi. Bu yolla Şipi’nin komutanlarına olan güvenini ortadan kaldırmayı düşünen Çin, Şipi’nin bu oyunada gelmemesiyle bir kez daha başarısız oldu. Şipi, bu girişimlerin amacının ne olduğunu biliyordu. Göktürk-Çin ilişkilerinde art niyet peşinde koştukları için Dost kalamayacaklarını öne sürüp Çin’e ödenen haracı kesti ve savaş hazırlıklarına başladı.

Şipi, Çin İmparatorunun kuzey bölgesine gideceği haberini alıp onu ele geçirmek için yola çıktı. Karısı bu haberi el altından Çin’li İmparatora ulaştırdı. Haberi geç alan Çin imparatoru, geri dönerken Şipi ve yönetimindeki ordusuna yakalandı. Şipi’nin süvarileri tarafından yakalanan İmparator çaresiz yakalanmıştı ancak karısı Şipi’ye ülkede isyan çıktığı haberini gönderdi ve Şipi’nin geri dönmesini sağladı. Çin imparatoru bu pusudan kurtulsada ülkesindeki yönetimi tehlikeye girdi.

Şipi kağan 617 yılında, emrinde bulunan ve Çinden kıymetli eşyalar yağmalayan Çinli kumandanlardan birini Çin İmparatoru ilan etti. Başka bir Çinli kumandanıda Batı Çin Kağanı ilan ederek Sui hanedanlığına karşı sefere çıktı. Çin umumi valilerinden Li-Yüan’ıda himayesine aldı. Sui hanedanlığına son vererek anlaşma karşılığında Li-Yüan’ı İmparatorluğa getirdi. Bu anlaşma karşılığında Li-Yüan Şipi kağan’a 30.000 Ton ipek ve yıllık vergi vermeyi kabul etti. Böylelikle Göktürk’ler bir kez daha Çin’i vergiye bağladı.

Bu ihtilalden sonra Çin’de Sui’lerin hakimiyeti son buldu ve Li-Yüan TANG sülalesini kurarak 300 yıl sürecek olan hanedanlığını ilan etti.

Şipi, 619 yılında vefat etti ve yerine kardeşi Çulo geldi. 


Çulo Dönemi (619 – 621)

Çulo, yönetime geçtiğinde kardeşinin sert siyasetini devam ettiriyordu. Şipi yardımıyla İmparator olan Li-Yüan’ın tavrı kısa sürede değişti. Doğu Göktürk’lere karşı sert tavır alarak beşinci kol faaliyetleri yürütmeye başladı. Çulo yine bir Çin’li Prensesle evliydi. 621 yılında karısı tarafından zehirlenerek öldürüldü. Yerine kardeşi Kie Li geçti.

Kie Li Dönemi (621 – 630)
Kardeşi Çulo’dan sonra yönetime geçen Kie Li, Şipi ve Çulo gibi Çin’e karşı sert tavır alarak mücadeleye girdi. Her ne kadar hırslı ve cesur olsada ülke yönetiminde başarılı olamadı. Çin ile Yaptığı düzensiz ve başarısız savaşlarda muvaffak olamadı ve yönetimi giderek zayıfladı.

Bu kötü gidiş neticesinde kendisine bağlı olan Çin toplulukları Çin’e geri döndüler. Tardus, Bayirku, Uygur gibi topluluklarda ayaklandılar.

630 yılında yaptığı bir savaşta Şehir kuşatmasında başarısız oldu ve geri çekilirken esir alınarak Çin’e götürüldü ve Burada öldürüldü. Kie Li den sonra siyasi bütünlük bozuldu ve Doğu Göktürk Hakanlığı yıkılarak hakanlığa bağlı topluluklar bölgeye dağıldı. 


Büyük Türk Kahramanı Kürşad ve Kahramanlık Hikayesi (639)

Kie Li’nin ölmesiyle siyasi düzeni dağıla Doğu Göktürkler, bulundukları bölgeye dağıldılar. Türk hakanlarının soyundan gelen Prenslerde genellikle Çin’de görevlendirilerek asimile ediliyordu. Türk Hakanı Yehu’nun oğlu olan Kürşad da, Çin sarayında muhafız olarak görev yapıyordu. Bu cesur Türk prensi, Çin İmparatoru’na karşı bir ihtilal düşünüyordu. Kendisi gibi cesur 39 arkadaşıyla birlikte hareket ederek İmparatoru öldürmek için plan yaptı. Amacı İmparatoru sarayın dışında bir fırsatını bulup öldürmekti.

İmparatorun Şehre ineceğini öğleren Kürşat, şehirdeki hazırlıklarını yaptı ancak gece kopan fırtına nedeniyle planı bozuldu. Kürşad, planı bozulsa da amacına ulaşmak düşüncesindeydi. 39 arkadaşıyla birlikte Çin sarayını basan Kürşat ve çeri’leri, efsanevi bir mücadele göstererek yalnızca 40 kişiyle Çin ordusuyla savaştı. Çin tarih kaynaklarında bile Kürşat ve 39 Çeri’sinin yüzlerce Çinli askeri öldürdüğü kaydedilmiştir.

Kürşad, bu girişiminde başarılı olamasa da, Türk’lüğün yenilmez ruhunu ve esir edilemez karakterini bir kez dağa belleklere kazıdı. Kürşad’ın bu efsanevi mücadelesi, diğer Türk boylarını da ateşleyerek mukavemetlerini ateşleyici bir güç oldu. 

Batı Göktürk Devleti

Göktürk İmparatorluğunun yıkılmasıyla, devletin doğu kanadını yöneten ve sağ Yabgu olan Işbara ile devletin batı kanadını yöneten Tardu arasında ciddi bir ayrılık ve mücadele meydana geldi. Tardu, genişlettiği coğrafyayı bir güç unsuru olarak kullanarak esasen bağlı olduğu Sağ Yabgu Işbara’ya karşı yönetimi ele alma mücadelesi içerisine girişti. Bu mücadele neticesinde zaten Çin ile mücadele halinde olan Işbara, Tardu’nun bu girişimine karşı koyamadı ve Ülkenin batı tarafının yönetimini Tardu’ya bırakmak zorunda kaldı. Böylelikle Tardu kendi yönetimini ve otoritesini ilan ederek Göktürk İmparatorluğunun batı kanadını kendi yönetimi altına almasıyla Göktürk İmparatorluğu ikiye bölündü ve Batı Göktürk İmparatorluğu yönetimi oluştu. 


Tardu Dönemi (583 – 603)

Tardu, yönetimi altında olan geniş coğrafyayı, Batı Göktürk İmparatorluğunu kurduktan sonrada genişleterek bölgesinde önemli bir hakimiyet kazandı. 600 yılına kadar İmparatorluğu bölgesindeki coğrafya üzerinde otorite kurarak sınırlarını Tibet’in batısından Kırım’a kadar genişleterek muazzam bir coğrafyaya hükmeder hale geldi. Doğu Roma İmparatorluğu ile yaptığı mücadelelerle zayıflayan Sasaniler üzerinde ağır baskı kurarak İç işlerine müdahale edecek kadar kontrolü altına aldı.

Bölgesindeki hakimiyeti tam anlamıyla sağladıktan sonra esas amacı olan Doğu Göktürk İmparatorluğu’nu hakimiyeti altına almak ve Türk birliğini sağlamak için Çin’i kontrol altında tutmak maksadıyla hazırlıklara başladı. 600 yılından itibaren bölgedeki ilerleyişini ve kontrolünü sürdüren Tardu, Çin’in kuzeyine kadar başarıyla ilerledi. Yaptığı son seferde, Tardu’nun güzergahını önceden öğrenip güzergahı üzerindeki su kuyularını zehirlemesiyle ordusunda ağır zayiat meydana geldi. Bu seferden sonra zayıflayan Tardu’nun, sonraki seferleri de başarısızlıklarla sonuçlandı.

Çin seferinde yaşadığı başarısızlıklar ve ordusunda meydana gelen ağır zayiat nedeniyle Töles’de bulunan Türk boyları isyan ederek Tardu’yu öldürdüler.  Tardu’nun ölümünden sonra yerine Çulo kağan geçti.


Çulo Dönemi (603 – 611)

Çulo Kağan, Tardu’dan sonra yönetime gelmiş ancak Tardu gibi mücadeleci bir tutum izlemedi. Çulo Kağan, Tardu’nun aksine Çin ile iyi ilişkiler içerisine girme yolunu seçti. Bu dönemde Çin ile yapılan iyi ilişkiler boyut değiştirerek Çin egemenliği altında varolmaya dönüştü. Çulo, bu dönemde Çin egemenliğini kabul ederek Çin’e yerleşti. Çin ile mücadele halinde olan Doğu Göktürk İmparatorluğu kağanı Şipi, bu durumdan rahatsız olarak Çulo’yu Çinden alarak öldürdü. Çulo dönemi, Batı Göktürkler’in Çin hakimiyeti altına girdikleri ve çöküş sürecinin başladığı dönem olarak kabul edilmektedir. Çulo’nun ölümünden sonra yerine amcası Şikoei geçti. 


Şikoei Dönemi (611 – 618)

Şikoei, Çulo’dan sonra yönetime geçse de yönetimi sürecinde ciddi bir varlık gösteremedi. Çulo döneminde Çin egemenliği altına giren Batı Göktürkler’i egemenlikten kurtaramasa da Çin ile münasebetlerden uzak durmaya çalışarak kısa bir süre ülkeyi yönetmiştir. 


Tong Yabgu Dönemi (618 – 628)

Tardu’nun küçük torunu olan Tong Yabgu, yetişkinliğe erişmesiyle yönetimi ele alarak Kağan oldu. Tong Yabgu döneminde, Çin egemenliği altında olan Batı Göktürkler, Çin’deki iç karışıklıklarında etkisiyle bağımsız hareket etmeye başladılar. Tong Yabgu, ordusundaki düzensizlikleri gidererek yeni bir Ordu düzeni kurarak ayaklanmış olan Töles boylarının isyanlarını bastırdı.

Yönetime geçmesiyle ve isyanları bastırmasıyla birazda olsa güçlenen Tong Yabgu, batı kanadına yönelerek Sasaniler ile savaşa girişti (619). Ancak bu savaşta başarılı olamayan Tong yabgu, yenilgiye uğrayarak tekrar zayıflamaya başladı. bu yenilgiden sonra ülkeyi yöneten Tong Yabgu, zaman içerisinde gücünü yitirerek giderek zayıfladı.

Zayıflaması ile birlikte Töleslerin (On-Oklar) yeniden ayaklanması üzerine Batı Göktürk’ler yıkılma sürecine girdi. 628 yılında, Amcası Sebi ile yaptığı mücadele sonrasında öldü. 


Se Yabgu Dönemi (628 – 630)

Tong Yabgu’nun ölümünden sonra yerine oğlu Se yabgu yönetime geçti. Ancak Tong Yabgu’nun ölümünden sonra giderek zayıflayan Batı Göktürk ikiye bölündü. Devletin batı bölümünü Nusepi Boyu, doğu bölümünü ise Tulu boyu kontrolü altına aldı. 2 yıl gibi çok kısa bir süre yönetimde kalabilen Se Yabgu, Çin egemenliğinin altındaki ülkesini boyunduruk altından kurtaramadı. 


Hsili Dönemi (630 – 633)

Hsili, Se Yabgu’dan sonra yönetime geçti. Batı Göktürk İmparatorluğu, Çulo’dan sonra girdiği çöküş ve Çin egemenliği döneminden kurtulamayarak girdiği çöküş döneminden Hsili yönetiminde de kurtulamadı. Hsili, Se Yabgu’nun ölümü ve Doğu Göktürk İmparatorluğunun tamamen yıkılmasından sonra Çin’in açık hedefi haline geldi. Hsili, Kısa bir süre yönetimde kaldı ancak varlık gösteremedi. Çöküş dönemi, Hsili yönetiminde de devam etti. 


Işbara Dönemi (634 – 639)

Işbara dönemi, Batı Göktürklerin son dönemlerindeki bocalama evrelerinden biri olarak kaldı. Çin egemenliği bu dönemde yoğun biçimde arttı. Doğu Göktürk’lerin yıkılması ile Çin, Batı Göktürk’leri bir topluluk olarak görüyordu ve arzu ettiği tüm politikaları kolaylıkla hayata geçirmeye başladı. Işbara döneminden sonra iç karışıklıklar ve yönetimsizlikler nedeniyle yerine bir Kağan geçemedi. 


Jubi Dönemi (645 – 650)

İç karışıklıklar, doğu ve batı cephelerinin kendi başlarına buyruk yönetimleri ve Çin’in ağır baskıları nedeniyle 6 yıl kadar yönetim altında yaşayamayan Batı Göktürkler, 645 yılında Jubi kağan’ın yönetimi ele almasıyla tekrar varlık göstermeye çalışsa da devlet, iyice yıkılma sürecine girmişti. Jubi Kağan döneminde isyanlar bastırılmaya çalışılarak kısmen de olsa başarı sağlanmıştı. Devlet eski gücüne sahip değildi ancak varoluş mücadelesi sürdürmekteydi. 


Holu Dönemi (651 – 657)

Jubi’den sonra yönetime geçen Holu Kağan, Jubi döneminde başlayan toparlanma çabalarını devam ettirse de önemli bir başarı elde edemedi. Çin’e karşı mücadele etmek için gayret eden Holu, Türgişler ve Karulklar ile birleşerek Çin ile mücadele etmeye başlasa da başarılı olamadı. Son girişilen mücadele neticesinde Batı Göktürk Kağanlığı son buldu. 

2 Eylül 2016 Cuma

Ak Hun İmparatorluğu [ Eftalitler

Ak Hun İmparatorluğu [ Eftalitler ]


Ak Hun İmparatorluğu, tarihte Eftalitler olarak geçen, asyanın içlerinde varlığını sürdüren, yıkıldıktan sonra diğer Türk devletlerinin kurulmasında etken rol oynayan Eftalit tarihi.

Büyük Hun İmparatorluğunun bölünme ve parçalanmasıyla Batıya Doğru göç eden Hun kabileleri, İç Asya’dan Hazar bölgesine doğru yoğun bir Hun hareketliliği oluşturdu. Hunlar kalabalık kitlelerle İç Asya’yı terk edip Batıya doğru ilerliyordu. Bu göç hareketi M.Ö. 36’da, Bölünen Batı Hunların yıkılmasıyla başlamıştı. İlerleyen zamanlarda Hunların Kuzey ve Güney olarak tekrar bölünmesiyle ve nihayetinde Orta Asyada Hun varlığının ortadan kalkmasıyla 4. Y.Y.’a kadar devam etti. 

İç Asya’dan göç eden Hunların bir kolu Hazar denizine, diğer kolu Güneye doğru ilerlemişlerdi. Hazar bölgesine doğru ilerleyen Hunlar 3. Y.Y. ortalarında Avrupa Hun İmparatorluğunu kurdular. Aynı dönemde Güneye doğru ilerleyen kabileler ise, literatürde Orta Doğu Türkleri olarak anılan Ak Hunları kurdular. 

Ak Hunların Kuruluşu (420) ile ilgili görsel sonucu

Ak Hunların Kuruluşu (420)

İç Asya’dan başlayan göç hareketiyle birlikte Orta Asya’ya inen Hunlar, bölgedeki siyasi yapı içerisinde ezilmemek için kabileler halinde birleşerek varlıklarını devam ettiriyorlardı. Hatta varlıkları tehlikeye girdiği zaman bölgelerindeki devletlerle savaşarak güçlerini korudular. Bu kabilelerin yaşayış şekillerini, Büyük Hun İmparatorluğu kurulmadan önceki Ön Türklerin yaşayış şekline benzetebiliriz.

Göç hareketiyle bölgede varlığını sürdüren iki büyük kabile olan Uar ve Hun kabileleri, 3. Y.Y. ortalarında güçlenerek bölgelerinde söz sahibi oldular. Bu dönem, Avrupa Hun İmparatorluğunun kurulduğu tarihlere rastlamaktadır.  Aslında Ak Hunların kuruluşunu bu tarihe dayandırabiliriz ancak İmparatorluk düzenine geçilmediği için devlet olarak telafuz edememekteyiz. 

350 li yıllarda, bugünkü Afganistanın kuzey bölgesinde siyasi bir güç haline gelen Uar ve Hun kabileleri, 400’lü yılların başına doğru birleşerek güçlenip bulunduğu bölgeyi yönetmeye başladılar. Nihayetinde 430 yılında Aksuvar’ın yönetime geçmesiyle İmparatorluk halini aldılar. Kabile düzeninden İmparatorluk düzenine geçmeleri nedeniyle, Ak Hunların kuruluşunu 420 olarak kabul edebiliriz.

Aksuvar Dönemi (430 – 470) ile ilgili görsel sonucu

Aksuvar Dönemi (430 – 470)

Uar ve Hun kabilelerinin ortak kararıyla yönetime geçen Aksuvar, imparatorluğu kurup 40 yıl gibi uzun bir süre yönetti. Güçlü bir yönetici olması hasebiyle Eftalanos (Epthalanos) ünvanını almıştı. Bu nedenle Bizans ve İran kaynaklarında Ak Hunlardan Eftalit olarak bahsedilir. 

Aksuvar, yönetime geçmesiyle birlikte bölgesinde önemli bir güç olan İran’a karşı mücadele etti. İran o dönemde Sasani kabilesinin yönetimindeydi. Aksuvar Sasanilerle savaşarak İranı baskı altına almaya başladı. Bu dönemde Akhunlar ile Sasaniler aynı bölgede varoldukları için siyasi açıdanda iç içeydiler. Aksuvar döneminde siyasi çalkantılar ortaya çıktı. 459 yılında başlayan iç karışıklıkla Yönetime geçecek kişiye karar veremeyen Sasaniler, Aksuvarın baskılarıyla Firuzu tahta geçirmek zorunda kaldılar. Firuz, tahta Aksuvarın desteğiyle geçmişti. Bu nedenle Tirmiz ve Vasgirt bölgelerini terk ederek Akhunlara hediye etti. 

Bir süre Akhunlar ile Sasanilerin arasındaki siyasi ilişkiler barış içerisinde geçti. Hatta barış görüşmelerinin birinde Firuz, kızını Aksuvarla evlendireceği sözünü verdi.  Aksuvar bir süre sonra Firuzdan sözünü tutmasını istedi. Ancak Firuz sözünü tutmayıp kızı diye Cariyesini gönderdi. Aksuvar bunu anladığında, Firuzun kendisine yardım için gönderdiği komutanını öldürerek Firuzu cezalandırdı. Firuz bunun üzerine Aksuvar’a savaş açarak ordularını Ak Hunların üzerine gönderdi.  Sınır kasabası Balam’ı işgal etti ancak Aksuvarın ordularıyla karşılaşmadan geri döndü. Bu olaydan sonra 10 yıl kadar Aksuvar ve Firuz arasında ciddi bir savaş yaşanmadı.  Firuz Aksuvara karşı yeni bir sefer hazırlığına girdi. Aksuvar bu savaşta klasik Turan taktiğini kullanarak Firuzun ordusunu dağlık bölgelerde çevirdi. Strateji hatalarıyla savaşı başlamadan kaybetmek üzere olan Firuz Aksuvardan barış istedi. Aksuvar, Firuzun kendisine yalvarıp af dilemesi şartıyla savaşı bitireceğini söyledi. Firuz bunu kabul etmek zorunda kaldı ve kendi askerlerinin önünde diz çökerek Aksuvara savaşı bitirmesi için yalvardı. Bunun üzerine savaş başlamadan bitti ordular geri döndüler. 

Gururu kırılan Firuz bir süre sonra kırılan gururunu onarmak için savaş hazırlıklarına başladı. Bu dönemde sınırdaki düzenlemeler Akhunların aleyhine geliştiği için Aksuvar Firuza savaş ilan etti. Bu savaş Firuz ile Aksuvar arasında yaşanan son savaş oldu. Zira, savaş dağlık ve yamaçlı bir arazide yaşandı ve Aksuvar, savaş başlamadan önce savaşın yaşanacağı alanda derin çukular açarak Firuz ve Askerlerinin bu çukurlara düşmesiyle savaşı kazanarak Firuzuda öldürmüş oldu. Bu savaş sonrasında Aksuvar, Sasanilerle çok ağır bir anlaşma yaptı. Sasaniler bu anlaşmayı kabul ederek Akhunlar ile bir süre barış ilişkisi kurdular. 

Aksuvar, bu anlaşmayı imzaladıktan bir süre sonra vefat etti. Yerine Toraman tahta geçti.

Kabile Yönetimi (470-480) ile ilgili görsel sonucu

Kabile Yönetimi (470-480) 

Akhunlar, Aksuvarın ölümünden sonra bir Hakan seçmek yerine kabile yönetimini tercih etmiştir. Bu 26 yıllık süre zarfında kararlar, Uar ve Hun kabilelerinin oluşturduğu yönetim mekanizması tarafından alınarak hayata geçiriliyordu.

Kabile yönetimi döneminde Akhunlar ilerleyişlerine devam ederek Hindistana doğru uzanmışlardı. Bugünkü Hindistan topraklarında bulunan Gupta devletini baskı altına alarak bölgedeki otoritesini güçlendirdi. Her nekadar bir Hakan önderliğinde yönetilmese de, Kabile Yönetimi Dönemi fevkalade başarılı ve istikrarlı bir şekilde geçti. 

Mihirakula (515-550) ile ilgili görsel sonucu


Toraman (480-515)

Toraman, çok uzun bir süre yönetimi elinde tuttu. Toraman’ın idareye geçtiği dönemde Akhunlar Hindistana doğru ilerlemiş, bölgedeki Guptaları baskı altına almıştı. Bölgedeki bir diğer güç Pencaplar ise yıkılmak üzereydiler. İranda ise Mazdek isyanı baş göstermeye başlamıştı. Bir tür komünist idare sistemini savunan Mazdek, halkı bu doğrultuda örgütleyerek devlete karşı teşkilatlandırdı. Toraman, Ailevi değerleri ve mal edinme özgürlüğünü ortadan kaldırma gayreti içinde olan Mazdek’e karşı tavır alarak İranın iç işlerine müdahale etti. Önce Mazdek isyanını bastırdı, daha sonra ise bir süre Mazdek’e inanıp  sonra hapsedilen ve daha sonra kaçıp Toramana sığınan Sasani hükümdarı Kavad’ı tekrar tahta çıkarttı. 

Mihirakula (515-550) ile ilgili görsel sonucu

Toraman, yönetime geçtiği ilk dönemde Belh şehrini egemenliği altına aldı ve Sasanilerle husumet dönemi tekrar başladı. Aynı dönemde bölgedeki güçlerden biri olan Kuşan devleti yıkılmıştı. Toraman, bölgeye dağılan Kuşan prensliklerini kolaylıkla egemenliği altına aldı. Kuşan prensliklerinin egemenlik altına alınmasından sonra geriye Hindistan kalıyordu. Hindistana ilk saldırısı yine 480 yılında oldu. Bu saldırı sonrasında Hindistanın kuzeyini egemenlikleri altına alarak bölgedeki hakimiyetini önemli ölçüde ilerletti. Aynı dönemde, Hindistanda devlet kuran Guptalar’a karşıda akınlar düzenlensede de tam anlamıyla başarı elde edilemedi.  Bu süreç sonrasında Karaşar, Kandahar ve Hindistanın kuzeyi tamamen Akhunların hakimiyetine girdi. 

Toraman döneminde Akhunların hakimiyet alanı önemli ölçüde büyüyerek bölgede hakim güç haline gelindi. Akhunlar tarihlerinin en parlak dönemini Toraman döneminde yaşadılar. Toraman 515 yılında öldüğünde yerini oğlu Mihirakula’ya bıraktı. 

Mihirakula (515-550) ile ilgili görsel sonucu

Mihirakula (515-550)

Mihirakula, yönetime geçtiği dönemde Budizm bölgede benimsenmeye başlanmış ve insanların itibar ettiği bir inanış haline gelmeye başlamıştı. Mihirakula, toplumunun Gök Tanrı inancını muhafaza etmek için Budizme karşı çok sert önlemler alarak toplumunu yozlaşmaktan ve Budizm inancına saplanmaktan kurtarmıştır. 

Mihrakula döneminde akınlar daha çok Hindistan üzerine yoğunlaştı. Hindistan üzerine sürekli akınlar düzenleyerek hakimiyet alanını genişletmek düşüncesindeydi. Mihirakulanın akınları 530 yılına kadar aralıksız ve ilerleyerek devam etti. Ancak 530 yılında Citraküta kentini ele geçirdikten sonra Mihirakula akınlarını durdurdu. Bu dönemden sonra akınlar yerini mevcut toprakların korunması ve himayesi stratejisine bıraktı. Bu tarihten sonra hakimiyet alanı genişlemeyerek mevcut hakimiyet alanı korunmaya başlandı. Bu durgunluk yerini gerilemeye bıraktı. 530-550 yılları arasında Akhunlar maruz kaldığı saldırılarla baş etmeye çalıştıysa da çok başarılı olamadılar. 

Mihirakula (515-550) ile ilgili görsel sonucu

İç Karışıklık Dönemi ve Yıkılışı (550 – 567)

Mihirakulanın ölümünde Akhunların sınırları Hazar Denizinin Güney Doğu köşesinden Çine, Hindistanın kuzeyinide içine alan geniş bir alanı kapsıyordu.
Mihirakula 550 yılında vefat ettiğinde Akhunlar dağılma sürecine girdiler. Bazı tarihi kaynaklar Mihirakuladan sonra Akhun coğrafyasında prensliklerin varloduğundan bahsetsede tarih kaynakları bu konuda net bir bulgu ortaya koyamamıştır. 

Bu dönemde Akhunların yönetiminde yaşanan boşluk, bölgede güçlenen bir diğer Türk İmparatorluğu olan Göktürk’ler ve Sasanilerin bölgeyi yönetmek için işbirliği yapmasıyla AkHunların aleyhine gelişti. Akhun İmparatorluğunu aralarında paylaşarak bölgedeki Akhun İmparatorluğunu tamamen ortadan kaldırdılar. 

Avrupa Hun İmparatorluğu

Avrupa Hun İmparatorluğu

Avrupa Hun İmparatorluğu, Atilla (Attilla) nın Avrupada kurduğu ve Fransaya kadar giderek Kavimler Göçünü başlatan Hun İmparatorluğunun muhteşem tarihi.

Avrupa Hun İmparatorluğu, Orta Asyada varlığını yitirerek Batıya doğru göç ederek Hazar bölgesinde toplanan Hun kütlelerinin bölgede çoğalmasıyla ortaya çıkan, varolduğu kısa dönemde Tarihe silinmeyecek izler bırakmış ve diğer büyük Türk imparatorluklarının temelini oluşturmuş önemli bir devlet olmuştur. 
Avrupa Hunlarının tarih sahnesine çıkışları, dünya literatüründe farklı bir öneme daha sahiptir. Avrupa Hunları, Hazar denizinden Avrupaya doğru ilerlemeden önce, Avrupadaki demografik yapı bugünküne göre çok daha belirsizdi. Avrupa kıtası Roma İmparatorluğundan ve İmparatorluğa dahil olmayan Barbar kavimlerden oluşuyordu. Bu barbar kavimler bir imparatorluk seviyesine ulaşmamış, ancak bulundukları topraklarıda Roma’nın yönetimine bırakmamışlardır. Yaşayış şekilleri ve kültürel değerlerinin çok zayıf olması nedeniyle bu topluluklardan Barbar kavimler olarak bahsedilir. Bu barbar kavimler, bugün Avrupa kıtasında bulunan ülkelerin atalarıdırlar. Hunların Avrupaya ilerlemeleriyle bölgedeki demografik yapı önemli ölçüde etkilendi. Hunlardan önce Kafkaslara kadar uzanan bu barbar kavimler, Hunların Tuna nehrini aşarak Avrupayı otoritesi altına almaya başlamasıyla bu barbar kavimler Avrupanın içlerine doğru ilerleyerek Roma ile karşı karşıya gelmiştir. Bu barbar kavimlerin Roma üzerindeki baskıları sonucunda Roma ikiye bölünmüş, varoluş mücadelesine giren barbar kavimler, zamanla kendi yönetimlerini oluşturmuştur. Tarih, bu dönemi Kavimler göçü olarak kaydetmiştir. Bu süreç, Hunların Avrupaya girmesinde başlar, Avrupa Hun İmparatorluğunun yıkılmasıyla neticelenir. Günümüz dünyasındaki medeni Avrupa ülkeleri, bugünki varlıklarını “Barbar Türkler” olarak telafuz ettikleri Avrupa Hunlarına borçludurlar diyebiliriz.

avrupa hun imparatorluğu atilla ile ilgili görsel sonucu

Avrupa Hunlarının Tarih Sahnesine Çıkışı  (352)

Önce Doğu ve Batı, daha sonrada Kuzey ve Güney olarak ikiye bölünen Büyük Hun İmparatorluğunun Orta Asyada varlığını yitirmeye başlamasıyla batıya doğru göç eden Hun toplulukları Hazar gölü çevresinde yoğunlaşmıştı. M.Ö. 36 yılında başlayıp, M.S. 300 lü yıllara kadar devam eden bu göç hareketiyle Bu bölgede yaklaşık 300 yıl boyunca yaşayan Hun toplulukları, zamanla bölgeye hakim bir güç haline geldi. Büyük Hun İmparatorluğu döneminde devletçilik vasfı kazanan Hun Türkleri, bu vasıflarını bulundukları bölgeye de taşıyarak zamanla güçlerini birleştirerek yeni bir imparatorluk kurmaya doğru ilerlediler. 

avrupa hun imparatorluğu atilla ile ilgili görsel sonucu

Günümüz literatüründe Avrupa Hun İmparatorluğunun kuruluşu 374 olarak geçer. Bu bilgiye Avrupa kaynaklarından ulaşıyoruz. Oysaki bu kaynaklar 374 yılında, Hunların Gotları yenilgiye uğratmasından bahseder. Zamanla yapılan araştırmalar Avrupa Hunlarının ilk hakanının “Kama Tarkan” olduğunu ortaya çıkartmıştır. Kama Tarkan, bölgedeki Hun topluluklarını yönetimi altında toplayarak 352 yılında Avrupa Hun İmparatorluğunu fiilen kurdu ve yönetimi 370 yılına kadar elinde bulundurarak Hazar ve çevresinde önemli bir güç haline gelerek hakimiyet alanını batıya doğru ilerletti. Geçen 18 yıl, Hazar bölgesinde yaşayan Hun Türklerinin teşkilatlanmasını ve Devlet düzenine geçmesini sağladı.

Balamir Dönemi (370-378) ile ilgili görsel sonucu

Balamir Dönemi (370-378)

Balamir, Kama Tarkan’ın ölümüyle yönetime geçti. (Kama Tarkan’ın oğlu olduğu kesin değildir) Yönetime geçmesiyle Batıya doğru ilerlemeye başladı ve bölgede bulunan Alan ülkesini ele geçirdi. Avrupa menşeili Tarih kaynakları Bledanın 374 yılında İdil nehri kıyılarında görüldüğünü kayıt etmiştir. Bu dönemde bölgede, imparatorluk niteliği taşımayan ancak kalabalık ve güçlü barbar kavimler bulunuyordu. Bugünki pek çok Avrupa ülkesinin atası ola bu barbar kavimler zaman zaman Roma imparatorluklarının sınırlarını zorlayarak bölgedeki varlıklarını devam ettiriyorlardı. Balamir, İdil nehrini geçerek bu bölgede bulunan Gotlara baskı kurmaya başladı. Gotlarla İlk savaş 375 yılında gerçekleşti. Savaşı kazanan Balamir, Gotları Avrupanın içlerine, Romaya doğru ilerlemelerini sağladı. Kavimler Göçü olarak tarihe geçen süreç bu savaşla başlamıştır. Balamir döneminde Hunlar, hakimiyet alanlarını genişleterek Avrupaya doğru ilerlediler.



Alipbi Dönemi (378-390)

Avrupalıların “Baltazar” ünvanı verdiği Alipbi, Balamir’in ölümünden sonra yönetime geçti. Alipbi’nin yönetimiyle Hunlar Balkanlara doğru ilerleyerek hakimiyet alanını giderek genişletmeye başladı. Aynı yıl Tuna nehrini geçerek Trakyaya kadar ilerledi. Bu ilerleyişinde Romadan herhangi bir direniş görmedi. Hunların ilerlemesiyle zor durumda kalan barbar kavimler, Hunlarla mücadele etmek yerine Romanın üzerine gitmeyi yeğelediler. İlerleyen yıllarda da Roma, barbar kavimlerin saldırılarıyla uğraşırken Hunlar bölgedeki hakimiyetlerini güçlendirdiler. 


Uldız Dönemi (390-412) ile ilgili görsel sonucu

Uldız Dönemi (390-412)

Alipbi’nin ölümüyle tahta Uldız geçti. Uldız, yönetime geçtiği dönemde Karpat dağlarını aşarak bugünki Macaristana kadar ulaştı. I. Theodosius’un 395 de ölmesiyle Roma Doğu ve Batı olarak ikiye bölündü. Theodosius Roma’yı tek başına yöneten son hükümdar olmuştu. Romanın ikiye bölünmesiyle Uldız Trakya ve Balkanlar üzerine yürüdü. Aynı dönemde, bir diğer koldanda Bugünki Şanlıurfa ve Lübnana kadar hızla ilerleyip akdenize ulaştı. Aslında bu nedenle Türklerin Anadoluya ilk girişi 395 dir. Uldız Akdenize kadar ulaştı ancak Kısa bir süre sonra birliklerini Karadenize geri çekti. 

Avrupa Hunlarının dış politikası Uldız zamanında şekillendi. Bölgedeki barbar kavimlere karşı Romayla iyi ilişkiler kurulmaya başlandı. Zira bu kavimler düzensiz ve barbarca yaşıyorlar bu nedenle kontrol altında tutulamıyorlardı. 

Hunlar, Tuna boylarına ilerledikçe barbar kavimlerde Roma sınırlarını zorlamaya başladılar. Bu baskılarla zor durumda kalan Batı roma, Uldızdan yardım istedi. Hunlar ile Radagais komutasındaki barbar kavimler 406 yılında, bugünki floransa bölgesinde karşı karşıya geldiler. Uldız, savaşı kazanarak Radagais’i esir aldı ve Batı Roma tarafından idam edildi.

Batı Roma ile iyi ilişkiler içerisinde olan Uldız, Doğu Romayla mücadele halindeydi. 409 yılında Tunayı geçerek Doğu Romayı baskı altına almaya başladı. Uldız, Doğu Romanın gönderdiği elçiye “Güneşin Battığı Yere Kadar Her Yeri Zaptedebilirim” diyerek meydan okuduğu tarih kaynaklarında geçmektedir.

Karaton Dönemi (412-422) ile ilgili görsel sonucu


Karaton Dönemi (412-422)

Karaton, Uldız’dan siyasi istikameti belirlenmiş, taşları yerine oturmuş bir imparatorluk devraldı. Batı Roma ile iyi ilişkiler kurulmaya başlanmıştı. Bu doğrultuda Batı Romanın üzerine çok fazla gidilmiyordu. Bu iyi ilişkiler Doğu Roma için geçerli değildi. Ancak Karaton döneminde Doğu Romanında fazlaca üzerine gidilmedi. Karaton 10 Yıl kadar yönetimi elinde bulundurdu. Bu süre zarfında Karadeniz bölgesinde Hun varlığını sağlamlaştırarak bölgedeki teşkilatlanmayı güçlendirdi. Karaton döneminde fazlaca önemli gelişmeler ortaya çıkmadı. Karaton dönemi, Avrupa Hunları için durgun sayılabilecek bir dönem olmuştur. 



Rua Dönemi (422-434)

Karatonun ölümünden sonra Hunların yönetimi hükümdar ailesince ortak yönetildi. Kardeş olan Rua, Muncuk, Aybars, Oktar ülkeyi birlikte yönettiler. Rua devletin başına geçti. Doğu kanadını Aybars, batı kanadını ise Oktar yönetti. Muncuk ise kısa bir süre sonra öldü.

Rua döneminde Doğu Roma’nın Hunlar üzerinde bazı beşinci kol faaliyetleri başladı. Doğu Roma imparatoru II. Theodosius, Hunlara bağlı olan barbar kavimleri kışkırtmaya ve Hun birliğinden ayırmaya çalışıyordu. Casusların yaklanması ve Doğu Romanın faaliyetlerinin ortaya çıkması üzerine Rua Doğu Romanın üzerine yürüyerek önemli bir savaş kazandı. Bu savaş sonrasında Doğu Roma ilk kez Vergiye bağlandı. Uldız döneminde iyi ilişkiler içine girilen Batı Roma ile Rua dönemindede iyi ilişkiler devam ettirildi. Rua döneminde Batı Roma’da iç karışıklıklar ortaya çıkmıştı. Bu durumdan faydalanmak isteyen Doğu Roman imparatoru II. Theodosius, ordularını Batı Roma’ya gönderdi. Batı Roma’nın Rua’dan yardım istemesiyle, Rua güçlerini Batı Roma’ya gönderdi. II. Theodosius’un ordusu Hunları karşısına almak istemedi ve geri döndü. Takip eden yıllarda Doğu Roma, Hunlara bağlı kabileleri kışkırtmaya devam etti. Rua bunun üzerine Doğu Romalı tüccarların Hun toprakları içine girmesini de yasakladı. 

Attila Dönemi (434-453) ile ilgili görsel sonucu

Attila Dönemi (434-453)

434 yılında, Rua’nın ölümüyle yönetim, Rua’nın kardeşi Muncuk’un iki oğluna kaldı. Bleda ve kardeşi Attila, bu dönemde imparatorluğun yönetimine geçtiler. Yaşça büyük olması nedeniyle yönetim Bleda daydı. Ancak Bleda, yeteri kadar varlık gösteremedi. Savaşlarda başarısız sonuçlar alması nedeniyle genellikle savaşları Attila yönetiyordu. Zamanla Attila, Ağabeyi Bledanın başarısız idaresi ve katıldığı savaşlarda varlık gösterememesi nedeniyle kardeşi Attila ile mücadeleye girdi. İmparatorluk 10 yıl kadar bu şekilde yönetildi. Ancak Attila, 445 yılında ağabeyi Bledayı öldürerek yönetimi tek başına eline aldı. 

Attila’nın amacı, hem Doğu hem Batı Romayı egemenliği altına almaktı. Uldız döneminden bu yana Batı Roma ile iyi ilişkiler içine girilmişti. Ancak Attila, bu şekilde devam etmeyecekti. 

Doğu Roma ile ilişkiler zaten kötüydü. Daha önce Doğu Roma üzerine birkaç kez yürünmüş ve baskı altına alınmıştı. Doğu Roma halen Hunlara vergi ödüyordu. Ancak Doğu Roma’nın Hunlar üzerindeki oyunları halen devam ediyordu. Ruanın ölümünden hemen sonra Attila, Doğu Romanın üzerine yürüdü ve savaşı kazanarak Margos antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla vergi iki katına çıkartıldı. 

Doğu Roma, antlaşmayı imzalasada antlaşmanın şartlarına uymuyordu. Bunun üzerine Attila, 441 yılında tekrar Doğu Roma’nın üzerine yürüdü. Trakyaya kadar ilerledi ve vergi üç katına çıkartıldı. Böylelikle Balkanlar yoluda açılmış oldu. 

Doğu Roma, Hunlara karşı faaliyetlerine devam etti. Yine antlaşmaya aykırı hareket ederek Hunlara bağlı kavimleri isyana teşvik etti. Ticaret kurallarını çiğneyerek tüccarlarını Hun topraklarına gönderdi. Attila, bu kez Doğu Romanın üzerine iki koldan saldırıya geçti (447). Bi kolu Yunanistandan girerek Tselya’ya kadar ilerledi. Diğer koldan Sofya, Lüleburgaz, Flibe şehirlerini ele geçirdi. Bugünki Büyük Çekmece yakınlarına kadar ulaştı. Bu ilerleyişten sonra Doğu Roma tekrar barış istedi. Antolyos antlaşması imzalandı ve vergi üç katına çıkartıldı, savaş tazminatı ödetildi ve Tunanın güneyindeki bölge Doğu Roma askerlerinden arındırıldı. 

Attila, yılında Batı Roma imparatorunun kızıyla evlendi (451). Karısının çeyizi olarak Batı Roma topraklarının yarısını istedi. Bunun üzerine Batı Roma ve Hun İmparatorluğu büyük bir savaşa girdi. Attila ordularını, Batı Romanın asker deposu olarak görülen Galya’ya gönderdi. Attila buraya 200 bin kişilik bir orduyla geldi. Ordunun 100 Bin’i Hunlardan, 100 Bin’i kendisine bağlı kavimlerden oluşuyordu. Batı Roma’da denk bir kuvvetle savaşa katıldı. Ordular Katalon ovasında karşı karşıya geldiler. Savaş 24 saat sürdü. İki tarafta çok ağır kayıplar verdiler. Buna rağmen savaş henüz sonuçlanmamıştı. Ancak Batı Roma Askerleri, aynı gece askerlerini geri çekti ve yenilgiyi kabul etti. Attila, Galyayı işkal ederek yenilmezliğini tüm dünyaya kabul ettirmişti artık. 

Attilanın amacı Doğu Romayı tamamen kendisine bağlamaktı. Kesin sonuç almak için 452 yılında bir sefer daha düzenledi. Romanın artık karşı koyacak gücü yoktu. Attila, ordusuyla Alpleri aşarak Po ovasına indi ve İtalyanın kuzey kentlerini ele geçirerek Roma önüne kadar ilerledi. Papa 2. Leo, Attilanın huzuruna çıkarak Attilanın romaya zaten hakim olduğunu söyleyerek Hristiyanlığın merkezi olarak kabul edilen Roma’nın yıkılmamasını talep etti. Bu dönemde bölgede Veba salgını sorunu vardı. Attila bu seferle Doğu Romayı egemenliği altına almış oldu. Bölgedeki Veba salgını nedeniyle daha fazla ilerlemedi ve vergiyi arttırarak geri döndü. 

Attila, 453 yılında şüpheli bir şekilde öldü. Bazı tarih kaynakları Attilanın karısı tarafından zehirlendiğini ifade eder. 

İlek Dönemi (453-455) ile ilgili görsel sonucu

İlek Dönemi (453-455) 

Attilanın 3 oğlu bulunuyordu. İlek, Dengizik, İrnek. Attilanın ölümüyle yönetime, en büyük oğlu İlek geçti. Ancak diğer kardeşlerle arasında saltanat mücadelesi yaşandı. Bu mücadele Hunları iç karışıklıklara ve yönetimde zafiyetler yaşanmasına sebep oldu. Bu iç karışıklıklar nedeniyle, Hunlara bağlı olan kavimler Hun idaresinden ayrıldı. Bugünkü Avrupa ülkelerinin ataları olan bu kavimler, Hunlardan ayrıldıktan sonra bölgede kendi yönetimlerini oluşturup Avrupanın bugünkü demografik yapısının alt yapısını oluşturdular. 

İlek döneminde, ilk ağır yenilgi alındı. Hunlar Nadao savaşında yenilgiye uğradılar. Bu yenilgiden sonra Hunlardaki iç karışıklıklar dahada arttı. 

Bugünkü Almanların ataları olan Germenler, İlek dönemine kadar Hunlara bağlı bir kavim olarak yaşıyorlardı. İmparatorluk içerisinde sorunların yaşanmasıyla Germenlerde isyan ettiler. İlek, bu isyanı bastırmak için Germenlerle girdiği mücadelede öldü. 

Dengizik Dönemi (455-469) ile ilgili görsel sonucu

Dengizik Dönemi (455-469)

Yönetimi İlek’den devralan Dengizik, imparatorluğu 14 yıl yönetti. Ancak yönetimi başarılı olamadı. Hunlar zayıflamaya ve küçülmeye başladı. Hem Roma, hem Hunlardan ayrılan kavimler bölgede güçlenmeye ve söz sahibi olmaya başladılar. Dengizik’de, Doğu Roma ile girdiği savaşta öldü. 

Tarih kaynaklarında Dengizik’in ölümü, Avrupa Hunlarının yıkılışı olarak kabul edilir.

Avrupa Hun İmparatorluğunun Dağılması ile ilgili görsel sonucu

Avrupa Hun İmparatorluğunun Dağılması

Dengizikten sonra Hun imparatorluğu yönetilemez duruma geldi. Hem İmparatorluk gücü çok zayıfladı, hemde daha önce Hunlara bağlı kavimler isyan ederek ayrı bir güç olarak Hunların düşmanı haline geldi. Bunun üzerine, Attilanın en küçük oğlu olan İrnek, Hun kabileleriyle birlikte bugünki Karadenizin kuzeyine doğru çekildi. İmparatorluk yıkılmıştı ancak bölgedeki Hun varlığı devam etti. İrnek’den sonra Hun kabileleri Tingiz, Belkermek, Çuraş, Tarya, Buyan ve Çelbir tarafından yönetildi. 

Avrupa Hun İmparatorluğu yıkılmıştı ancak Hunlar yokolmadı. Karadenizin kuzeyinden yayılarak kabileler halinde varlığını devam ettirdi. Bugün dahi Avrupa’da, Kafkaslarda, Balkanlarda, Kırımda Türk izlerine rastlamaktayız. 

İmparatorluğun yıkılmasıyla Bölgedeki Hunların bir kısmı Karadenizin kuzeyinde varlığını devam ettirdi. Bir kısmı Hazara dönmek için Kafkaslara doğru ilerledi, bir kısmı bölgede oluşmaya başlayan diğer bir güç olan Avarlara katıldı, bi kısmı ise güneye doğru inerek balkanlara yayıldı. 

Balkanlara yayıyan Hunlar, bugünkü Bulgaristanın temelini oluşturmuşlardır. Bulgar sözcüğü Türkçe bir ifade olan Bulgamaktan (Dağılmak, yayılmak) gelmektedir. 

Karadenizin Kuzey bölgesinde varlığını sürdüren Hunların bir kısmı Karpat dağları ve çevresine ilerleyerek bugünkü Macaristanın temelini oluşturdular. Zira Macaristanın ismi olan Hungary, Avrupa Hun İmparatorluğundan miras kalmıştır. Bugün Macaristanda halen Türk kültürünün izlerine rastlamak mümkündür. Özellikle Gagağuz (Gökoğuz) lar  Türk olduklarının ve Attilanın torunları olduklarının farkındadırlar. Karadenizi terk etmeyen Hunlar ise bölgede kaldılar. Bu kabilelerde Kırım Türklerinin atalarıdırlar. 

Bölgedeki Hunların önemli bir kısmı  Hazara dönmek üzere Kafkaslara doğru çekildiler. Bu topluluk Kafkaslardaki diğer toplumlara karışarak asimile olsalarda bazı kabilelerin varlıklarını uzun süre korudukları tarih kaynaklarında geçmektedir. 

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)