bilgievlerim: Ekim 2019
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


25 Ekim 2019 Cuma

İran’da Bir Türk Devleti: Safeviler







1501 yılında Şah İsmail ile temeli atılan ve 1736 yılında yıkıldığı kabul gören Safevilerin İran’da modern çağı başlattığı söylenebilir. Türkmen kökenli bir anne babadan doğan Şah İsmail’in kurduğu bir Türk devleti olan Safeviler bölgede derin izler bırakmış, ayakta kaldığı 235 yıl boyunca, İran, Azerbaycan, Ermenistan, Irak, Türkmenistan, Afganistan ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde hüküm sürmüştür. Safevilerin Türk tarihi açısından en ilgi çekici özelliklerinden birisi, Osmanlı Devleti bile Fars kültüründen olağanüstü etkilenmişken Farsların yoğunlukta olduğu İran coğrafyasındaki Safevilerin Türk diline ve Türk kültürüne Osmanlı’ya oranla çok daha yakın durmalarıdır. 

Aynı zamanda şair olan Safevilerin kurucusu Şah İsmail şiirlerinde Türkçe kullanmaya özen göstermiş, saltanatı döneminde Uygur alfabesini kullanarak Türklüğünü her fırsatta ön plana çıkartmıştı. Onun yarattığı düzenli ve sağlam devlet yapısı, yaklaşık 250 yıl devam eden siyasal parçalanmışlığa ve yabancı Moğol, Timurlu ve Türkmen yönetimlerine son verdi. Safevi hanedanı ayrıca toplumu gittikçe artan bir bağdaşık yapıya kavuşturarak, bir tür İran ulusal devleti yarattı. Şiiliğin İmamiye kolunu benimsemesi, İran’ın bugüne kadar süren kendine özgü dinsel gelişiminin temellerini attı.





Abdullah Öcalan Nasıl Yakalandı Biliyormusunuz ?









1998 yazında PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan gergin ve hırçın bir ruh haline bürünmüştü. Bir sürü esrarengiz toplantı yapıyordu. Ani bir kararla PKK’nın Suriye’deki iki eğitim kampının dağıtılmasını ve militanların ülkenin farklı bölgeleriyle Kuzey Irak’a gönderilmesini emretti.
Suriye Öcalan’dan topraklarındaki PKK eğitim kamplarını kapatmasını ya da ülke içindeki hareketlerini sınırlamasını ilk kez istemiyordu. 1991 yılında, Öcalan’ın Iraklı Kürt temsilcilerle toplantılar düzenlediği gerekçesiyle, Suriye tarafından kısa bir süre gözaltına alındığı biliniyor. Ayrıca 1992’de, Suriye PKK’nın Bekaa’daki askeri eğitim tesislerinde faaliyeti durdurmuş, 1997’de ise Öcalan’dan, Bekaa Vadisi’ndeki Bar Elias kasabasında toplantı amacıyla kullanılan evleri boşaltmasını talep etmişti. Fakat bu sefer Türkiye, Suriye’ye ilk kez ciddi anlamda baskı yapıyordu. Yaz sonuna yaklaşıldığında, Türk yetkililer gerekli görülürse PKK liderini tasfiye etmek için askeri güç kullanılabileceği yönünde mesajlar vermeye başladılar.





İlk Denizaltımız II. Abdülhamid Döneminde Alınmıştı








19. yüzyılın sonları, Osmanlı İmparatorluğu için oldukça sıkıntılı ve acı vericiydi. Bir zamanların muhteşem imparatorluğu dağılmaya yüz tutmuş, Fransız İhtilali ile başlayan milliyetçilik akımları nedeniyle imparatorluğun her köşesinde sık sık isyanlar çıkmaya başlamıştı. Bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun tebaası olan ulusların neredeyse tümü bağımsız bir devlet kurma ve topraklarını genişletme düşündeydi.
Osmanlı’nın başını ağrıtan en büyük sorunlardan biri hiç kuşkusuz bağımsızlığını kazanan Yunanlıların sürekli Osmanlı Devleti aleyhine topraklarını genişletmesiydi. Girit Adası’nda sık sık isyanlar çıktığı yıllardı 1880’ler. Yunanistan’ın Teselya bölgesinde hazırlık yaptığı ve silahlanmaya başladığı haberleri geliyordu. Bu yüzden, olası bir Yunan saldırısına karşı seferberlik haline geçilmişti.




Eyfel Kulesi’ni Satan Dolandırıcı - Kont Victor Lustig







Gerçekten her dakika bir aptal doğuyorsa, karşılığında onu biraz daha aklı başında yapacak bir üçkağıtçı da doğuyordur. Bütün zamanların en olağanüstü dolandırıcılarından ikisi, Avusturyalı Kont Victor Lustig ile küçük çaplı bir Amerikan sabıkalısı olan Daniel Collins’tir. Bu ikili, Paris’in sembolü olan Eyfel Kulesi’ni tam iki kere satmayı başarmışlardı.
Asıl adı Robert V. Miller olan Victor Lustig, 4 Ocak 1890’da günümüzde Çek Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Bohemya’da dünyaya gelmişti. Babası, yaşadıkları küçük kasaba Hostinne’in belediye başkanı olan orta halli bir adamdı. Lise eğitimi bittikten sonra eğitimini sürdürmesi için babası onu Paris’e üniversiteye yolladı. 




24 Ekim 2019 Perşembe

1953 İran Darbesi: CIA ve MI6 Musaddık’ı Nasıl Devirdi?








Tudeh’in 1940’ların sonundaki gerilemesi 1950’li yılların başlarında İran’da ortaya çıkan milliyetçi harekete fırsat yarattı. Hareketin başında 1906 Meşrutiyet Devrimi’nden beri ulusal politikada öne çıkmış isimlerden Muhammed Musaddık vardı. Parlamento üyesi, bölge valisi ve Rıza Şah tarafından istifaya zorlanmadan önce kabinede bakan olarak görev yapmıştı.
İsviçre’de okumuş, doktora yapmış, Batı hukuk sisteminin tümüyle İran’a aktarılmasını savunan bir tez yazmıştı. 1913’te eğitiminin bitmesinin ardından sonra Tahran Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde ders vermeye başlayan Musaddık, 1921’de Ahmed Kavam hükümetinde Maliye Bakanı, 1923’te Muşir-ed-Dovle hükümetinde Dışişleri Bakanı olarak görev aldı.




Geronimo: Son Kızılderili İsyancı







Kızılderililer, Beyaz Adam kıtalarına ayak basıncaya değin gerçekten de barış içinde yaşıyorlardı. Ataları bu topraklarda hep huzurlu bir yaşam sürmüş, tek kaygıları Yüce Ruh’un isteklerini yerine getirmek olmuştu. Kötü talihin ilk başlangıcı, 1492 yılında Kristof Kolomb’un Hindistan yerine yanlışlıkla Amerika’yı keşfetmesi oldu. Sonra ardından Amerigo Vespuçi geldi ve XVII. yüzyılda beyaz adamların kolonileri…
Amerika kıtasının keşfi ile Beyazlar, “Yeni İngiltere” adını verdikleri bu topraklara akın ettiklerinde, karşılarında kırmızı derili bembeyaz yürekli insanlar buldular. Kızılderililer, ellerindeki tüm olanakları çok uzak topraklardan gelen yeni konukları için seferber etti. Çünkü bu topraklar alabildiğince zengin, herkesi doyurmaya yetecek kadar bereketliydi. 




22 Ekim 2019 Salı

Yönetim Ne Zaman Çöker Osmanlı Hikayeleri








YÖNETİM NE ZAMAN ÇÖKER

Osmanlı’nın muhteşem zamanlarıdır. Kanuni Sultan Süleyman devletin
akıbetini düşünür; günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz
tutar mı diye.
Bu gibi soruları çoğu zaman sütkardeşi meşhur âlim Yahya Efendi’ye
sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu
Yahya Efendi’ye gönderir.
Mektupta:
“Sen ilahi sırlara vakıfsın. Bizi de aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker?
Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün izmihlale uğrar mı?”
Mektubu okuyan Yahya Efendi’nin cevabı çok kısa ve şaşırtıcıdır;
“Neme lazım be Sultanım!”




Yalan Değil Dersen Borcunu Öde Osmanlı Hikayeleri








YALAN DEĞİL DERSEN BORCUNU ÖDE

Padişahın biri:
“Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim!” demiş.
Yalancılar hemen saraya koşuşturup başlamışlar yalanlara;
Birisi:
“Bir kuş aslanı kapıp yuvasına götürdü.” demiş. Padişah:
“Bunun neresi yalan? Kuş kartaldır, arslan da kuzu kadar minik bir yavru.
Kaptı mı götürür tabii!” Diğeri:
“Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar!” demiş. Padişah:
“Ülkenin kralı pencereden aşağı bakınırken tacını düşürmüş. Taç da
pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Tabii ki taç kimin başında ise kral
odur.” demiş.




IV. Murat Ve Derici Osmanlı Hikayeleri








IV. MURAT VE DERİCİ
Bir gün IV. Murat sadrazamıyla birlikte tebdil-i kıyafet gezerken bir deri
dükkânın önünde dururlar. Dükkân son derece kötü bir durumdaydı ve
dericinin hali ise içler acısıydı.
İhtiyar derici sandalyesini çekmiş dükkânın önünde oturmaktadır.
Padişah:
“Selamın aleyküm derici” der.
Derici şöyle gelenlere göz atar ve hemen toparlanarak:
“Aleyküm selam Ya Cihan-ı Serdar” der.
“Yazı kışa hiç katmadın mı?”
“Kattım ama hiçbir şey tutturamadım.”
“Peki geceleri hiç çalışmadın mı?”
“Çalıştım ama el aldı.”





.Padişahın İşi Ne Osmanlı Hikayeleri







.PADİŞAHIN İŞİ NE
Sultan III. Murat’ta o gün değişik bir telaşe vardır. Sanki bir şeyler
söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç
değil.
Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
“Hayrola efendim canınızı sıkan bir şey mi var?”
“Akşam garip bir rüya gördüm.”
“Hayırdır inşallah.”
“Hayır mı şer mi öğreneceğiz.”
“Nasıl yani?”
“Hazırlan dışarı çıkıyoruz.”
Ve iki molla kılığında çıkarlar sokaklara.
Görünen o ki padişah hâlâ gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi
bilir. Seri ve kararlı adımlarla Beyazıt’a çıkar döner Vefa’ya. Zeyrek’ten
aşağılara sallanır. Unkapanı civarlarında soluklanır.
Etrafına daha çok dikkatli bakınır. İşte tam o sıra orta yerde yatan bir ceset
gözlerine batar.
Sorarlar “Kimdir bu?”
Ahali “Aman hocam hiç bulaşma, ayyaşın biri işte!” derler.
“Nerden biliyorsunuz?”
“Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz.” Bir başkası
açıklamaya girişir:





Kanuni'nin Askeri Osmanlı Hikayeleri







KANUNİ’NİN ASKERİ
Kanuni Sultan Süleyman, Haçlı saldırılarına son vermek için ordusuyla
sefere çıkmıştı. Ordu, ağır ağır ilerliyordu. Yol dar, hava çok sıcak
olduğundan, ordu mecburen bağların içinden geçerken, askerler susuzluktan
kıvranıyordu.
Çok güzel üzümleri bulunan bir bağdan geçerken, askerin biri
dayanamayıp, bağdan bir salkım üzüm kopararak biraz olsun susuzluğunu
giderdi. Sonra da, asma ağacına, yediği üzümün çok üzerinde bir para
bağlayarak, yoluna devam etti. Çok geçmeden mola verildi. Asker, kan ter
içinde bir köylünün koşarak geldiğini gördü. Hıristiyan köylü ısrarla padişah
ile görüşmek istiyordu. Köylüyü Kanuni’nin huzuruna götürdüler. Kanuni
sordu:




Casusun İsteği Osmanlı Hikayeleri







CASUSUN İSTEĞİ

Alman İmparatoru Şarklen’in Osmanlı’daki elçisi tarafından “Dünyanın en
güçlü ordusu” olarak tanımlanan Osmanlı ordusu, Birinci Viyana
Kuşatması’ndan önce Budapeşte önüne gelmiş, şehri kuşatmıştı.
Etrafta dolaşan şüpheli birini yakalayan askerler onu doğruca Başvezir
İbrahim Paşa’nın huzuruna çıkardılar.
İbrahim Paşa ile o adam arasında şöyle bir konuşma geçti:
“Sen kimsin?”
“Kral Ferdinand’ın subayıyım efendimiz!” “Demek casusluk niyetiyle
geldin. Peki, ne öğrenmek istersin?”
“Görevim, ordunuz hakkında bilgi toplamaktı!”
“Anlaşıldı. Şimdi git, istediğin bilgileri topla!”
İbrahim Paşa, sonra da ilgililere dönüp emir verdi:
“Bu casusa istediği her şey gösterilsin, sorduğu her şeye doğru cevap
verilsin!”




Akça Koca Osmanlı Hikayeleri







AKÇA KOCA
Orhan Gazi otuz üç yaşında Osmanlılar’ın başına geçti. Tahta çıkar
çıkmaz, baba dostlarını davet etti.
Onlarla dertleşecek, nasihat ve dualarını alacaktı. Hepsi bir araya geldiler.
Candan sohbet ediyorlardı. Osman Gazi’nin ruhu da mutlaka onlarla
beraberdi. Padişah en yaşlısına sordu:
“Akça Kocam. Seni epeydir göremeyiz, nerelerdesin?”
“Ferman buyur, Orhan’ım.”
“Baba dostlarına ferman işler mi Koca Ağam? İrşat ve nasihat dileriz.
Bilirsin ya, bizler de atalarımız gibi derviş gazileriz.”
“Cümlemizin Sultanısın beyim... Sen hemen emreyle... “ “Bazı küffar
beldelerini ıslah dileriz. Fikriniz nedir?” “Karar senindir ve çok yerindedir
Sultanım.” “İzmit tekfuresi Prenses Balakonya ile aranız iyi imiş derler!”
“Öyledir beyim.” Orhan Gazi gülümsedi.
“Samandra tekfurunu esir ettikten sonra, hakikaten bu prensese sattınız
mı?”




Tirit Ve Girit Osmanlı Hikayeleri





TİRİT VE GİRİT
İktidarları dönemlerinde birçok defa kuşatılarak alınamayan, padişahlara
bıkkınlık veren 8 bin 336 kilometrekarelik Girit adası, iki padişah döneminde
yirmi dört yıl içinde defalarca kuşatıldı. Ekonominin bozulup İstanbul’da
ocakların isyanlarına neden oldu. Sonunda da fethedilmiş olup, bu bilginin
padişaha bildirilmesi olayı, Osmanlı mutfağını ilginç bir şekilde tirit ile
buluşturdu.






12 Ekim 2019 Cumartesi

Badiye Yaylası






HAZRETİ HAK OLUNCA MEDDAHIN
NİCE MEDH EYLEYE, SENİ YAHYA
(Şeyhülislam Yahya Efendi)
Emzirecek çocuk almamış olan hanım kaldı mı?

Halime hatun, çaresizlikten tan bunalmış bir anda iken karşıdan gelen yaşlı biri böyle sesleniyordu... Badiyeli hanım duraladı. Ümid ve itimad veren tavrı; soylu hali ile dikkati çeken bu adam kim ki? yanındakilere soruyor:

-Kim bu zat?

-O Kureyş'in efendisi Abdülmuttalib'dir.

Verilen bu bilgi üzerine Halime, Abdülmuttalib'e giderek kendisini tanıtıyor ve çocuk bulamadığnı arz ediyor.

Yaşlı adam, hanımın ismini Halime ve aşiretinin Beni Sa'd olduğunu işitince tebessüm ederek:





Peygamberimizin Sütannesi






CANIM KURBAN OLSUN SENİN YOLUNA
ADI GÜZEL, KENDİ GÜZEL MUHAMMED
(Yunus Emre)
Beni Sa'd aşireti,arablar arasında şeref ve cömertliği ile nam yapmış bir kabile; arapçayı çok mükemmel bir şekilde konuşmaları ise diğer meziyetleri.

Peygamber efendimizin doğduğu tarihlerde görülmemiş bir kuraklık ve bu kuraklıkla gelen kıtlık,Beni Sa'd yurdu Badiye taraflarında ne varsa silip süpürmüş. Midelere günlerce bir şey girmediği vaki. Anneler, çocuklarını doyuramıyor. Ağaçlar dahi kupkuru.




Yerde Ve Gökte Övülen






ismi söylenecek dillerde ebed muhammed mustafa, mahmud ahmed (Muallim m. Receb efendi)


Büyükbaba Abdülmuttalip, doğum sırasında Kabe-i şerif'te Allahü teala'ya dua ile meşguldür. Kabe'nin birden bire makam-ı İbrahim'e doğru secde edip doğrulduktan sonra düzgün bir lisan ile:

-Allahü ekber! Muhammed, beni putlardan temizliyecektir! dediğine ve bu konuşmadan sonra da Hübel ismindeki en iri putun yüzüstü yere düştüğüne şahid oldu.





Mubarek Ve Muhteşem An






Geçim sıkıntısı, son haddinde:

Araplar, yiyecek bulamıyor.

Kıtlık arttıkça artmakta...

İşte; tam o sırada herkesin, açlıktan bir bir ölüp gideceği düşünülürken, bir mucize oldu; bir bolluk, bir zenginlik... kumlardan nimet fışkırıyor gibi.

Kıtlığı, bolluğa çeviren bu mucizeye sebeb, Muhammedi nur'un anneye geçmesi. Muhammedi nur'un anneler annesine geçmesi ile de kavruk çölde muazzam değişiklik ve bereket.





Haber






Kimim var hazretinden gayrı, halim eyleyem i'lam,
Cenabındadır ihsan ve mürüvvet, ya Resulallah!
(II. Sultan Mahmud Han)
Bismillah!...

Seyf bin Zülyezen babasının elinden zorla alınan Yemen tahtına oturup O'nun ruhunu şad ederken mülkün asıl sahibi Yüce Allah'ı andı ve nasip ettiği galibiyetten dolayı hamd etti.

Dışarıdan perde perde yumuşayarak gelen zafer nağmeleri işitiliyordu.

Başşehir San'a'nın meydan ve sokaklarında insan cesedi, at ve fil ölüleri görülüyordu.

Günlerce süren iç harpte asilere ağır kayıplar verdirilmiş ve devlet, zalimlerden kurtarılarak meşru hükümdar Seyfi'in idasine girmişti.

Sokak ve meydanları dolduran buruk manzara işte bu mücadeleden kalmıştı.

Buna rağmen şimdi zulüm ve sıkıntı dolu günlerin çehrelerde derinleştirdiği asabi çizgiler, yavaş yavaş yeniden gülmeyi hatırlıyordu...




Irmak






N'ola tacım gibi başımda götürsem daim,
Kadem-i pakini ol Hazret-i Şah-ı Rüsulün
(1.Sultan Ahmed Han)
Ortalık toz duman.

Kopan fırtına; öylesine şiddetli ki, dalları ile yere kapanıp kapanıp doğrulan ağaçları bile köklerinden söküp havaya savuracak gibi. Göz, bir karış ötesini seçmiyor.

Bir ara amansız fırtına uslanır gibi olunca göğe doğru dönerek yükselen hortum, sakin sakin tüten bir duman haline geliyor. Derken duman, bulutlara doğru süzülerek gözden kayboluyor ve bu defa bir ateş yığını fark ediliyor.

Ve ab-ı hayat gibi pırıl. pırıl. bir ırmak.

Bir ses duyuluyor:





Peygamberimizden Mektup






Ya Habiballah bize imdad kıl,
Son nefes didarun ile şad kıl.
(Süleyman Çelebi)
Vakit, ahir zaman Peygamberinden bin yıl önce.

Humeyr ibni Redi, hemen bütün ortadoğu'ya hükmeden bir hükümdar.

Kalabalık sayıda vezir ve yardımcıları ile kudretli bir ordusu var. Yolu batıl; ateşe tapıyor. Buna rağmen kendilerine pek kıymet verdiği, işlerini danıştığı dört bin kişi var ki hepsi has müslüman ve alim.

Humeyr, bir gün maiyeti ile birlikte tantanalı bir halde Mekke'ye geldi... Fakat O'nun gelişi Mekkelileri alakadar etmedi. Herkes işinde ve her şey akışında.





10 Ekim 2019 Perşembe

En İlk ve En Üstün






Sen Ahmed ü Mahmud ü Muhammedsin efendim
Hak'dan bize Sultan-ı müeyyedsin efendim.
(Şeyh Galip)

Vahiy meleği Cebrail aleyhisselam, anlatıyor:

-Hazret-i Allah, beni yarattı. Onsekizbin yıl arz altında kaldım...

-Ey Cebrail seni kim yarattı?

-Sen yarattın yara Rabbi. Her şey senin ve sen her şeyi yaratansın... Bense... ben, güçsüz ve ihtiyaç sahibi bir mahlukum.

Konuşmadan sonra bir onsekizbin yıl daha geçti... Yüce Allah yine sordu:





Gelen Kitap







Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır.
Bu gelen tevhid ü irfan kanudur.
(Mevlid'den)

O, kitap kitap övülmüştür.

Büyük, küçük hiçbir ilahi kitap yoktur ki, O'nu methetmesin. Vahiyle onun müjdesini getirir.

İşte ilk insan ve ilk Peygamber Adem aleyhisselam'a gelen kitapçıktan satırlar.

-O yer ve gök ehlinin en doğrusudur. Cömertlikte en üstündür. Kalbi ipekten daha yumuşaktır. Çok zaman hüzünlü ve çok zaman oruçludur. Hak tealanın korkusu ile doludur. Hep Rabbine yalvarır. Gündüzleri de ibadet eder. İnsanlarla birliktderi. Fakat dünya sevgisi gönlüne giremez. Sır saklar ve dostluklara vefa gösterir.





Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)