bilgievlerim: Uzay Bilgileri
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


Uzay Bilgileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Uzay Bilgileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Eylül 2018 Salı

Mars’ta Bulunan Gizemli Şeyler

Mars, Güneş sisteminin güneşe yakın olan 4. gezegeni olup yüzeyi demir oksit ile kaplı bulunduğundan, kırmızı renkli görünmesi sebebiyle kızıl gezegen olarak adlandırılmaktadır.

Bundan milyonlarca yıl önce Mars gezegeninde akarsular göller okyanuslar ve hatta canlıların olduğu, bilinmeyen bir nedenle gezegenin öldüğü ve şu anda Mars gezegeninde herhangi bir yaşam varlığı olmadığı söylenmektedir. Özellikle NASA ve diğer ülkelerin uzay servisleri, Mars gezegeninde yaşam olmadığını, bundan önce de yaşam izlerine rastlanmadığı iddia edilse dahi, bugün ortaya konan fotoğraflara bakıldığında(NASA’ nın kendi paylaştığı fotoğraflar üzerinden) Mars gezegeninde hayat olduğu, bundan önce de akıllı canlılar yani uzaylıların bulunduğu iddia edilmekte,  Mars’ta bulunan gizem ve aydınlanmayan noktalar üzerine teoriler üretilmektedir.

İşte Mars gezegeninde tespit edilen ve sırrı açıklanamayan gizemli yapılar.

Mars Piramitleri

Mars' ta bulunan Piramit Şekli Kafaları Karıştırmaktadır


Mars üzerinde araştırma yapan Rover isimli uzay aracının çektiği görüntüde ki piramit şekli, Mars üzerinde canlıların yaşadığının en büyük kanıtlarından biri olarak gösterilmektedir. Oldukça düzgün çizgilere sahip bu piramit şeklinde ki yapı, şüphe götürmeyecek şekilde milyonlarca yıl önce Mars’ta yaşayan bir uzaylı medeniyetinkalıntılarından biri olduğu şeklinde iddia edilmektedir. Benzer piramitlerin dünya üzerinde de çeşitli noktalarda ve bağımsız medeniyetler tarafından aynı şekilde yapılmış olması kafaları kurcalayan bir başka gizem.

NASA ise gezegen üzerinde bulunan şekillerin, rüzgar aşındırması sonucu olduğunu iddia etmektedir.

Mars' ta görülen Dikilitaş

Çevre Arazisinden Bağımsız Şekilde Görülen Dikilitaş


Mars yüzeyini gözetleyen uydu tarafından çekilerek gönderilen bir fotoğraf karesi, tüm dünyayı heyecanlandırmıştır. 5 metre yüksekliğinde olduğu tahmin edilen ve çevresinden bağımsız bir şekilde düz bir zemin üzerinde yükselen dikilitaş, yine komplo teorisyenlerine göre Mars üzerinde yaşamış bir medeniyetin izidir. Bu teoriye göre başka bir gezegende bulunan canlılar tarafından, Mars’a nükleer bir saldırıda bulunulmuş ve Mars' ın üzerinde bulunan yaşam sona ermiştir. 2011 yılında ortaya atılan bir başka iddia ise, Mars yüzeyinin pas renginde olmasının sebebi, gezegende yaşanmış termonükleer bir patlamanın sonucu olduğudur.

Dikilitaşın Yakın Çekim Görüntüsü

Dikilitaş, Stenley Kubrick’in 2001 Uzay Macerası filmini akıllara getirse de, yapının yok olan Mars medeniyetin eseri olduğu iddia edilse de, yine yalanlamış ve tesadüf eseri oluşan bir kaya parçası olduğu iddia edilmiştir. Yine de dünya üzerindeki farklı medeniyetler tarafından yapılan dikilitaşlar ile Mars'ta bulunan dikilitaş arasında bağlantı olduğu iddia edilmektedir.




Marshenge

Kare oluşturacak şekilde yerleştirilmiş taşlar (Marshenge) 

Birbiri ile bağlantılı bir tümsek üzerine, kare şekli oluşturacak şekilde noktalara yerleştirilmiş görünen bu taşlar ve bunları çevreleyecek dairesel şekilde bulunan diğer taşların oluşturduğu şekil, İngiltere’de bulunan Stonehengebenzeri bir düzlem oluşturması sebebiyle Marshenge olarak adlandırılmaktadır.

Biri Mars' tan, biri de Dünyadan İki Benzer Görüntü Stonehenge ve Marshenge


Bu yapının ortaya çıkması ve görüntüsünün simetrik oluşu nedeniyle, akıllı canlılar tarafından yapıldığı ve bunun sonucu olarak, Mars üzerinde zeki yaşam formlarının bulunduğu yada daha önceden yaşamın var olduğu iddia edilmektedir. NASA ise bunu yalanlamakta ve gelişigüzel oluşan bir şekil olduğunu öne sürmektedir. Komplo teorisyenleri Stonehenge benzeri Mars’ta bulunan Marshenge ismi verilen bu yapının gezegende daha önce yaşamış, zeki canlıların bir eseri olduğunu düşünmektedirler. Hatta Marshenge’nin yüzeyin altına gömülü bulunan bir yapının, yüzeyde görünenin baş kısmı olduğunu düşünenlerin sayıyı oldukça fazladır. Ayrıca Marshenge arazi yapısı incelendiğinde, görünen şekil çevresindeki düzlüklerden çok farklı ve bağımsız bir şekilde durmaktadır.

Mars' ta Ki Yüz



Mars’ta hayat tartışmalarını ilk başlatan olay 1976 yılında, Viking-I uzay aracının gönderdiği fotoğraf olmuştur. Mars’ın Cydonia bölgesinden aktarılan bu fotoğrafta ki insan yüzüne benzeyen şekil, insanları şok etmiş veMars’ta yaşayan zeki yaşam formları teorisini destekleyen en önemli delil olarak ortaya sürülmüştür. Bu teorinin doğru olması durumunda, Mars üzerinde yaşamış olan kayıp medeniyetin de insanlara benzer yapıda olma olasılığını gündeme getirmektedir ki insan yüzü şeklinde bir yapı yapsınlar.


1993 yılında NASA, Mars'ta görülen insan yüzü hakkında tartışmaları sonlandırmak için Observer isimli uydusunu bu bölgeye gönderir. Ancak uydu garip bir biçimde kaybolunca, tartışmalar iyice hareketlenmiştir. Çoğu komplo teorisyeni, uydunun uzaylılar tarafından kaçırıldığını düşünmektedir.

Mars Küreleri


Opportunity isimli Mars keşif aracının, Mars yüzeyindeki 3 mm çapında ki kürelerin görüntülerini göndermesi, Mars’ta hayat olduğunu savunanları heyecanlandıran yeni bir keşif olmuştur. Mars yüzeyinde çokça bulunan bu küreler zeki canlılar tarafından mı yapıldı bilinmez ama Mars yüzeyinin bir zamanlar denizlere sahip olduğunu gösterir şekildedir. Mars' ın yüzeyinde farklı renklerde bulunan bu küreler, oldukça düzgün şekilli olmasından dolayı komplo teorisyenlerine göre bilerek oraya bırakılmıştır. Ayni şekilde benzer antik kürelere dünya üzerinde de rastlanmaktadır. Mars yüzeyinde ki erozyon izleri ve kanyonlarla birlikte Mars’ın güney yarımküre ile Kuzey yarım küre arasındaki yükseklik farkı, Mars’ın yüzeyinde bir zamanlar büyük bir okyanusun bulunduğunun kanıtı niteliğindedir.



Curiosity keşif aracının çektiği görüntü (Ağaç kütüğü Fosili Olduğu düşünülmektedir)

Tüm bunlarla birlikte, Mars yüzeyi çok sayıda gizem barındırmaktadır. Mars gezegeninde kimlerin yaşıyor yada yaşadığı bilinmiyor ancak Mars yüzeyinde bulunan bu gizemli yapıların kusursuz ve düzgün köşeli oluşunun yanı sıra 2014 yılında NASA tarafından yayınlanan bir Mars yüzeyi görüntüsündeki ışık huzmesinin kaynağı ve sebebi bilinememekle birlikte, uzmanlar bile bir açıklama yapamamıştır. Ayrıca Mars üzerinde taşlaşmış bir ağaç fosilitespit edildiği iddia edilmiş, tabi ki diğerleri gibi bu iddiada yalanlanmıştır. Mars' ta taşlaşmış ağaç kütüğünden yola çıkan teorisyenler, Mars' ın yüzeyinde daha önceden bir bitki örtüsü olduğunu iddia etmektedirler. Dahası Mars gezegeninde 2014 yılında tespit edilen metan gazı artışı da uzmanlarla birlikte herkesi heyecanlandırmıştır. Çünkü metan gazı canlı olma olasılığı sebebiyle açığa çıkan bir gaz olduğundan, metan gazı bulunması yaşamın olduğunu göstermektedir. Bu gazın açığa çıkması Mars’ta yaşayan canlılar olduğunu ispat edecek bir delil niteliği olduğu öne sürülmektedir.

Peki Mars’ta yaşam olmadıysa ve üzerinde hiçbir şey yoksa, NASA ve diğer kuruluşlar neden Mars ile ilgili bu kadar projeyi yürütüyor ve araştırma yapıyor sorusunu akıllara getirmektedir. Yoksa Mars gezegeni ile ilgili büyük sırlar gizlenmeye mi çalışıyor. Tüm bu keşiflerden sonra pek çok kişi Mars’ta şimdi olmasa bile bir zamanlar, zeki yaşam formlarının bulunduğunu ve bu akıllı canlıların insan yüzü şekilleri, dikili taşlar ve piramitler gibi yapıları inşa ettiklerini düşünmektedirler.

14 Haziran 2018 Perşembe

Evren Balon Şeklinde Mi?



Çoklu Evren Teorisi Test Ediliyor.
Perimeter Ortaklığı Fakültesi’nden Matthew Johnson ve diğer bilim insanları çoklu evren teoreminin hipotezini bilimsel açıdan test edilebilir bir dünyaya taşımaya çalışıyor.
Büyük patlamadan önce her şey sadece vakumdu. Vakum karanlık enerji adı verilen bir genişleme alanıyla (Higgs alanı) kaplandı. Sanki bir demlikteki suyun buharlaşırken kabarcıklar çıkarması gibi balonlara ayrıldı. Her balon bir diğer enerjisi az olan vakumu içerdi ve halen hiçlikte değildi. Bu enerji nedeniyle balonlar genişlemeye başladı. Sonunda kaçınılmaz olarak bazı balonlar birbirlerine çarpmaya başladı. Bu arada ikinci bir balonun üretilme ihtimali var.
Bu balonlar birbirinden ayrı ve seyrekte olabilir ya da aynı bir köpükteki gibi birbirine yakında olabilir. İşte bu balonları her birinin bir evren olduğunu düşünün. Bu resmi canlandırdığınızda sanki köpüklü bir evrenler denizi ortaya çıkıyor. İşte bizim evrenimizin bu evrenlerden sadece biri. Çoklu evren hipotezinde ceviz kabuğundaki kabarcıklar gibi… Aslında hiç de kötü hikaye değil. Bilim insanları fiziksel açıdan motive olarak evrenin düşündüğümüzün aksine kozmik bir genişlemeden ibaret olmadığını destekliyor. Kozmik şişme ya da genişleme halen evrensel olarak kabul edilmiyor ve çoğu döngüsel evren modeli bu fikre aykırı. Her şeye rağmen genişleme evrenin erken gelişimine dair bazı gözlemsel kanıtlarla desteklenen birinci teori. Genişleme evrenin büyük patlamadan hemen sonra hızlı bir şekilde genişlediğini, o kadar hızlı ki, saniyenin trilyonda birinin trilyonda birinden trilyonda birinde uzayın bir nanometreden çeyrek milyar ışık yılı uzağa genişlediğini iddia ediyor.
Bu inanılmaz fikir diğer astrofiziksel gözlemlere dair bilinmezleri çözebilir. Şişmenin şişme alanı yani vakum enerjisinden güç aldığı düşünülüyor. İşte bir şişme alanı hikayesini kabul ederseniz her şeyin başlangıçta vakum olduğu fikrine takılıyorsunuz. İşte genişleme (şişme) teorisinde çoklu evrenlerin yaratılmış olması fikri tartışmaları başlatılıyor. Çoklu evren teorisinin destekçileri genişleme teorisine mantıklı bir fikir getirebilirler. Yine de bunun fizik değil metafizik olduğunu iddia eden alaycılar mevcut. Çünkü bilimsel açıdan halen test edilemiyor. Fizik bilimi toplanan veriler sayesinde anlam kazanıyor.


İşte burada Matthew Johnson ve küçük ekibi çoklu evren teorisi bilimsel açıdan test etmek için yola koyuldu. “Tüm araştırma programımız çoklu evrenlerle ilgili. Biz  test edilebilir tahminlerden oluşan bir resim oluşturmak istiyoruz. Sonrasında dışarıda arayabileceğiz” diyor Matthew Johnson. Johnson özellikle kabarcık evrenlerinin diğerleriyle çarpışmasına ilişkin spesifik kanıtlar bulmaya çalışıyor. Basamakları şöyle açıklıyor: “Bütün evrenin simüle ediyoruz. Çoklu evren iki kabarcıkla başlıyoruz, sonra bu kabarcıklar bilgisayarda çarpıştırılıyor ve sonrasında farklı yerlere yerleştirdiğimiz gözlemcilere oradan nasıl göründüğünü soruyoruz”. Tüm evreni simüle etmek ya da birden çok evreni simüle etmek oldukça zor,  fakat görünüyor ki yine de çok zor değil. “Evreni simüle etmek kolay,” diyor Johnson. Simülasyonlar her atomu, her yıldızı veya her galaksiyi içermiyor aslında her şeyi açıklamıyor. “ Biz sadece en büyük boyutta olan cisimleri simüle ediyoruz.
Tek ihtiyacımız çekimden dolayı bu kabarcıkları kabartacak cisimlere ihtiyacımız var. İşte bu aşamada çoklu evrenin favori modelini kullanıyorsunuz, bilgisayara sadece ne gördüğünü sormak kalıyor,” diyor Johnson. Bu bilgisayar simülasyon programları açısından küçük bir adım ama çoklu evren kozmolojisi açısından büyük bir adım. İşte test edilebilirlik sayesinde çoklu evren modeli hayal ile gerçek bilim arasındaki sınırı geçilebilecek. Johnson’ın belirttiğine göre,  programımız şu an belli çoklu evren modellerini eleyebiliyor:” “Şu an bazı modellerin belirtilerini görmemiz gerekir ama bunları göremiyoruz. Bu nedenle bunları eledik,” Örneğin; bir kabarcık evreninin diğeriyle çarpışması “gökyüzündeki disk” kozmik mikrodalgada dairesel bir ezik oluşturmalı. İşte bu tarzdan bir disk önemli çarpışmanın oluşma olasılığı oldukça düşük olduğundan bu gibi çarpışma tabanlı modeller daha zor. Aynı zamanda ekip bu gibi balon çarpışmalarına dair diğer kanıtları da aramaya devam ediyor. Ekip ilk kez araştırmalarında gözlenebilir test edilebilir kanıtları sergileyerek çoklu evrenler üzerine ilginç bir çalışmaya imza atıyor.

Kaynak: Gerçek Bilim

9 Haziran 2018 Cumartesi

Güneşin Galaktik Çevresi Hakkında Bilmedikleriniz



Güzelim Senin İçin Araştırdım Lütfen Devamınıda Oku

Yıldızlararası ortama ait bir kısım parçalar güneş sisteminin içerisinden geçmektedir. Atomik parçalardan ve az miktarda tozdan oluşan bu galaktik ziyaretçiler, gezegenlerarası ortamda dolaşabilecekleri gibi güneş sistemindeki büyük cisimler ile de çarpışabilir. Her bir parçacık mikroskobik ölçülerde olmasına rağmen, güneş sistemindeki toplam kütleleri inanılamayacak kadar büyüktür. Gerçekten, helyosferdeki gazın yaklaşık %98 lik kısmı -güneş rüzgârının doldurduğu uzay hacmi- yıldızlararası maddeden ibarettir. Bu parçacıklar bir gezegenin çevresi ile nasıl etkileşir? Gezegenin atmosferine önemli etkileri var mıdır? Şimdilik bu soruların cevaplarını kimse bilememektedir.
Bu soruların cevapları ancak, güneşin galaksi çevresindeki yıldızlararası ortamın daha iyi anlaşılması ile verilebilir. Astronomlar yıldızlararası maddenin filament, düğüm, ilmik ve kabuklara benzeyen gaz ve toz bulutları içinde oluştuğunu keşfetmişlerdir. Uzayın çok küçük bir parçasında, birkaç bin ışık yılı genişliğindeki yıldızlararası maddede büyük bir sıcaklık ve yoğunluk farklılığı gözlenir. Astronomlar geçen on yıl içerisinde yıldızlararası ortamın fiziğini ve yapısal doğasını yeni yeni anlayabilmişlerdir. Bununla birlikte, astronomların güneşin 5 milyar yıllık ömrü boyunca geniş bir galaktik çevre ile etkileştiğine dair ellerinde deliller vardır.

Evrende İnsana Özel Bir Ev: Dünya Hakkindaki İlginç Bilgiler



Güzelim Senin İçin Araştırdım Lütfen Devamınıda Oku

Bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle birlikte 1960’lı yıllardan itibaren yapılan araştırmalar, evrendeki tüm fiziksel dengelerin insan yaşamı için çok hassas bir biçimde ayarlandığını ortaya koymaktadır.

Araştırmalar derinleştirildikçe, evrendeki fizik, kimya ve biyoloji kanunlarının, yerçekimi, elektromanyetizma gibi temel kuvvetlerin, atomların ve elementlerin yapılarının tümünün, insanın yaşamı için tam olmaları gereken şekilde düzenlendikleri birer birer bulunmuştur. Batılı bilim adamları bugün bu olağanüstü yaratılışa “İnsani İlke” (Anthropic Principle) adını vermektedirler. Yani evrendeki her ayrıntı, insan yaşamını gözeten bir amaçla yaratılmıştır.

Rus Şehri Üzerinde ‘Uzay – Zaman Vorteksindeki’ Parçalanma Hakkında Önemli Bilgiler



Rus bilim adamları Federal Uzay Ajansı (FKA/RKA) tarafından hazırlanan raporu inceledikten sonra şok oldular. Bu rapor Dünyamızın “uzay – zaman vorteksinin dokusunun” bu geçen hafta Rusya’nın Ural Dağlarındaki en büyük şehri Yekaterinburg üzerinde (ayrıca Ekaterinburg olarak bilinir) parçalandığını söylüyor.
Dünya gezegenimizin etrafındaki uzay – zaman vorteksinin varlığı ilk kez Genel Görelilik teorisini geliştiren Almanya doğumlu teorik fizikçi Albert Einstein (1879-1955) tarafından öne sürüldü ve son zamanlarda tarihte ilk kez NASA’nın Yerçekimi Sondası B adlı en uzun işletilen projesinde çalışan ABD uzay bilim adamları tarafından onaylandı.
Bu olaya tanık olup fotoğraflarını ve videolarını çeken binlerce Yekaterinburg sakini, Dünyamızın uzay – zaman vorteksindeki bu muazzam yarığa tanık oldu.
Dünyamızın uzay – zaman vorteksindeki bu yarığın şok edici görsel resimleri Batı’ya ulaştığında, onların propaganda medya organları, bu olaya yörüngeye fırlatılan Rus Soyuz roket askeri iletişim uydusunun neden olduğunu ifade ederek hızlı bir dezenformasyon moduna girdiler.

Bu Batılı medya propagandasının sözünü edemediği şey, Yekaterinburg’taki olaylardan saatlerce önce kuzey Rusya’daki Plesetsk Cosmodrome’dan Meridian 4 Uydusu fırlatılmış olsa da, bu Arctic uzay sitesinin Urallara mesafesi 2,500 kilometredir, herhangi birinin onu görebilmesi saçmalığın ötesindedir.
Dünyamızın uzay – zaman vorteksindeki bu yarığın nedeni olarak, Rus bilim adamları Elenin Kuyruklu yıldızını gösteriyorlar, Elenin Kuyruklu yıldızı 10 Aralık 201’da Rus astronom Leonid Elenin tarafından keşfedildi. Leonid Elenin dört adet mükemmel şekilde hizalanmış “nesne”yi izliyordu (soldaki resim). Çinli bilim adamları bunların “uzay gemileri” olabileceği uyarısını yaptılar.
Önceki “Tapınak Şövalyeleri ‘Son’ Dünya Savaşı İçin ABD – İran’ı Birleştirmeye Hazırlanıyor” raporumuzda, Elenin Kuyruklu Yıldızı ve ona eşlik eden 2010 SO16 and 2005 YU55 ile ilgili sayısız linki sıraladık, bunların hepsi Dünyamıza yaklaşıyor.

Bu muazzam uzay – zaman bozulmalarının ilk gözlemlerinden bu yana [Bakınız 19 Ocak raporumuz: Süperfırtınalar Gezegeni Çarparken Grönland Gündoğumu Dünyayı Şok Ediyor] Süperfırtınalar Dünyada yıkıcı hasarlara neden oluyor, öyle ki ABD Devlet Bakanı Hillary Clinton geçen hafta dünyamızın kendisini besleme yeteneğinin “büyük tehlike altında” olduğu uyarısını yaptı.
10 Aralık 2010 “ Gizemli Nesne Dünya’ya Yaklaşırken Muazzam Deprem Korkusu Artıyor” raporumuzda belirttiğimiz gibi, Rus bilim adamlarının en büyük korkuları 11 Mart 2011’de gerçekleşti, tarihteki en büyük depremlerden biri Japonya’yı vurdu.
Dünya’nın üst düzey sismik bilim adamlarından biri olan Cornell Üniversitesinden Dr. Mensur Omerbashich, PhD, Elenin Kuyruklu Yıldızının daha da büyük felaketsel olaylara neden olma olasılığının bulunduğu uyarısını yaptı. “~M6+ depremselliğinin nedeni olarak “Astronomik hizalanma” raporunda şunları okuyabiliriz:
Burada, depremselliğe neden olan Dünya kütlesel rezonansının büyütülmesinin gelgitsel olarak başladığı jeorezonatör kavramımı deneysel olarak gösteriyorum. Bu amaçla, 2010 yılının tüm kuvvetli (~M6+) depremlerinin, Dünya’nın güneş sistemimiz içinde uzun (t>3 gün) astronomik hizalanmaları sırasında gerçekleştiğini gösteriyorum. Sonra bunun 2000’li yılların tüm çok kuvvetli depremleri (~M8+) için de doğru olduğunu gösteriyorum. Son olarak, geçmiş yüzyılın en kuvvetli depremleri (M8.6+) Dünya’nın çoklu uzun hizalanmaları sırasında gerçekleştiği gösteriliyor, oysa ki en kuvvetli (M9+) olanların yarısı Dolunay sırasında gerçekleşti. C/2010 X1 (Elenin) kuyruklu yıldızını kullandım, çünkü 2007’den bu yana en kuvvetli depremsellik açısından sağlamlığa katkıda bulunmaktaydı. Elenin, Ağustos – Ekim 2011’e kadar Dünyanın çok kuvvetli depremselliğini şiddetlendirmeye devam edecek. Keşiflerime dayanan depremlerin yaklaşık tahmini uygulanabilirdir. Bu gösteri hiperrezonatör kavramımı kanıtlıyor”
Şimdiki zamanlarımızı çevreleyen başa çıkılmaz doğal felaketler nedeniyle çok fazla korku olsa da, Oxford Üniversitesi Felsefe Bölümünden Nick Bostrom’a göre belki de bir teselli nedeni vardır. Ona göre deneyimlediğimiz her şey bir bilgisayar simülasyonundan başka bir şey olmayabilir.
Bostrom “Bir Bilgisayar Simülasyonunda mı Yaşıyorsunuz?” başlıklı teorik raporunda şunları söylüyor:
“Bu çalışma aşağıdaki önermelerden en az birinin doğru olduğunu savunur: (1) insan türleri muhtemelen “insan sonrası” aşamaya erişmeden önce, nesli yok olacak; (2) herhangi bir insan sonrası uygarlığının, kendi evrimsel tarihlerinin dikkate değer sayıda simülasyonlarını çalıştırmaları olası değildir (veya varyasyonlarını); (3) bir bilgisayar simülasyonunda yaşıyoruz. Bu bir gün ata – simülasyonlarını çalıştıran insan sonrası olacağımızın önemli şansı bulunduğu inancının hatalı olduğunu izler, şu sıralarda simülasyon içinde yaşıyor olmadıkça. Bu sonucun diğer birkaç çıkarımı da tartışıldı”
By: Sorcha Faal
© May 10, 2011 EU and US all rights reserved. WhatDoesItMean.Com.daki orijinal kaynağı belirtildiği sürece bu rapor tüm içeriğiyle kullanılabilir.

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)