bilgievlerim: Keloğlan Masalları
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


Keloğlan Masalları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Keloğlan Masalları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Temmuz 2018 Salı

KELOĞLAN’IN KURNAZLIĞI


           Ben, ben iken; develer tellal, köpek, hamal iken. Leylek ile kedi, yolda giderken, kurbağa tüccar, sıçan berber iken. Yılan urgan, hırka yorgan iken; babam beş yaşında, ben on beşimde iken. Ben, babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, Keçiler koyunları a kırpar, sivrisinek saz çalar­ken. Ben su içer, develer elekten geçer iken. Tilki haklı ile haksızı seçer, ben de o sırada arpa biçer iken.   Eşek mih­mandar, tavşan ile kaz hükümdar iken. 
           Bir var­mış bir yokmuş, Evvel za­man içinde padişahın bir kızı varmış. Bu kız, on dört c beş yaşlanndaymış. Günle bir gün, has bahçedeki havuzun başında oturup gergef işliyormuş.  Parmağındaki yüzüğünü  çıkarıp, gergefin üzerine koymuş. Bir güvercin, pırrr diye uçarak gelmiş ve yüzüğü kaptığı gibi kaçmış, Kız, güvercine bütün kalbiy-: olmuş. Ertesi gün, yine bahçede gergef işlerken, dan bileziğini çıkarıp gergefinin üzerine koymuş.Güvercin, tekrar gelmiş ve bileziği de kapıp kaçmış. Kız, cine olan aşkından yemeden içmeden kesilmiş, gündüz, her dakika güvercini düşünür olmuş, gün, bahçeye çıkmış ve gene havuzun başına ;. İşlediği sırma işlemeii mendili gergeften çıkarıp, a koymuş, 
          Sonrada, havuzun kenarına oturmuş ve a gelecek mi diye güvercini düşünmeye başlamış, o sırada güvercin uçup gelmiş ve sırma işlemeli iili kaptığı gibi kaçmış. Kız, ağlayarak köşke koşup, na çıkmış ve yatağına yatmış; üzüntüden, gözü ayı görmez olmuş, Dadısı, onu bu halde görünce: ian sultanım, size ne oldu? Niçin böyle ağiıyorsu-diye sormuş.
Kız:
        Dadıcığım, ben de neden böyle olduğumu bilmiyo-Birkaç gündür, üzerimde bir ağırlık var, Çok hastayım, ş. Dadı, kızın bu haiini padişaha bildirmeyi uygun bul-Gidip kızın hasta olduğunu padişaha haber vermiş. ;ah, biricik kızının hasta olduğunu öğrenince çok üzül-Hemen hocaları, hekimleri çağırtmış, Ama hiçbiri kızın inin ne olduğunu anlayamamış, adişahın veziri: Padişahım, kızınızın hastalığının çaresi, hekim ile hoca ile bulunmaz. Bir hamam yaptırmalısınız, Hamama gelenler, parasız yıkanmalı ve başından geçenleri anla­tıp öyle gitmeli, Belki bu yolla kızınızın derdine bir çare bulunur, demiş. Padişah, hemen emredip bir hamam yaptırmış, Bu hamamda yıkanan her dertlinin, derdine deva bulacağını halka duyurmuş. Derdi olan çok oldu­ğu için, duyanlar akın akın hamama gelmiş. Derdinden kurtulup, başından geçenleri de anlatıp çıkıp, gitmiş.
Keloğlan da duymuş bu hamamı, Kötürüm bir anası varmış. Anasına:
- Ana, padişah bir hamam yaptırmış, Kim o hamam­da yıkanırsa, iyileşiyormuş. Haydi, seni de götüreyim, de­miş.
Bu işe, pek aklı yatmayan kadın:
-  Haydi oradan keloğlan! Ben sağımdan, soluma
dönemiyorum ki; oraya nasıl giderim? demiş,
Keloğlan:
- Ben seni sırtımda taşırım, anacığım. Sen hiç merak etme, demiş.
Ertesi gün, anasını sırtına alan keloğlan, düşmüş yol­lara. Üç beş adım gittikten sonra, anasına:
-  Ana, sen biraz şurada otur. Ben gidip, bir su içe­yim, diyerek anasını bir konağın kapısının önüne oturt­muş, Oraya gitmiş, buraya gitmiş içecek bir yudum su bulamayıp biraz daha gitmiş. Bir de bakmış ki bir horoz, sırtında bir testi su taşıyor. Keloğlan, horozun suyu nere­ye götürdüğünü merak edip, takılmış peşine. Horoz ön­de, keloğlan arkada gide gide bir kale duvarının dibine gelmişler. Keloğlan, bakmış ki duvarın dibinde bir delik; horoz bu delikten içeri girmiş, Horoz girer de keloğlan girmez mi hiç? O da ne yapıp edip delikten geçmiş. Karşısında büyük bir saray görmüş, ama içinde hiç kim­se yokmuş. Başlamış sarayı gezmeye. Geze geze büyük bir odaya gelmiş. Elbet buranın bir sahibi vardır, diye düşünerek oradaki bir dolabın içine saklanmış. Keloğlan dolaba girer girmez, üç tane güvercin gelmiş. Güver­cinler, silkinince birbirinden güzel üç kız ortaya çıkmış:
-  Aman çok geç kaldık! Neredeyse şahımız gele­cek! Hemen yemeği hazırlayalım, demişler. Sonra da te­laş içinde, biri ortalığı süpürmüş, Biri, sofrayı kurmuş, Biri de yemekleri getirmiş. İşlerini bitirdikten sonra, odadan çıkıp gitmişler.
Kızlar çıkınca birbirinden güzel, mis gibi kokan ye­mekleri gören keloğlan, dolaptan çıkmış:
- Beni kim görecek? Şu yemeklerden biraz yiyeyim, diyerek hevesle sofranın başına oturmuş. Tam elini nar gibi kızarmış bir tavuğa uzattığında, öyle bir tokat inmiş ki, nereden geldiğini anlayamamış. Eli davul gibi şişmiş, Keloğlan, neye uğradığını şaşırmış. Yemekten vazgeç­miş ve korku içinde tekrar dolaba saklanmış. Akşam olunca, bir güvercin gelmiş. Silkinip, yakışıklı bir delikan­lıya dönüşmüş, Keloğlan, saklandığı dolaptan delikanlıyı seyrediyormuş. Delikanlı, sofradaki yemekleri yemiş ve karnını doyurmuş. Sonra kalkıp, bir çekmeceyi açmış, Çekmeceden bir yüzük, bir bilezik, bir de sırma işlemeli mendil çıkarıp:
- Ah Nigar'ım! Bu yüzüğü taktığın eller, bu bileziği tak­tığın kollar sağ mı? diyerek ağlamaya başlamış, Sırma işle­meli mendile, gözyaşlarını silmiş, Sonra, hepsini yine çek­mecenin içine koymuş ve yatağına girip, uyumuş.
Keloğlan, buradan kurtulmak için sabahı iple çek­miş, Neyse, uzatmayalım, Gün ağarır ağarmaz, delikan­lı yine bir güvercin olup, pencereden uçup gitmiş.
Keloğlan, sarayda kimsenin  kalmadığını  anlayınca, tekrar o girdiği delikten çı­karak doğru annesinin yanına gitmiş. Kadıncağızı bıraktığı yerde, iki gözü iki çeşme ağlar bulmuş, Anasının gönlünü alıp, onu tekrar sırtına almış ve doğru hamama götürmüş,  Keloğ­lan ve anası, bir güzel yıkanmışlar. Anası kötürümlükten, keloğlan da kellikten kurtulmuş.
Tam hamamdan çıkacakları sırada:
- Gelin, başınızdan geçen her şeyi anlatın da öyle gidin, diyerek onları alıp kızın yanına götürmüşler.
Keloğlan, kıza bir gün önce başından geçenleri an­latmış,
Kız:
- Aman kardeşim! Beni o güvercini gördüğün sara­ya götürürsen, sana bu hamamı bağışlarım! demiş. Ke­loğlan, kızı alıp saraya götürmüş. Horozun geçtiği delik­ten geçip, saraya girmişler. Keloğlan, bir gece önce sa­bahladığı dolaba kızı saklamış. Burada beklemesini söy­leyip, gitmiş.
Akşam, üç güvercin yine gelmiş. Silkinip üç kız ol­muşlar ve:
- Şehzademiz şimdi gelir! diyerek etrafı temizlemişler ve yemek hazırlamışlar.
Az sonra, kızın yüzüğünü, bileziğini ve gergefindeki sırma işlemeli mendilini kapıp kaçan güvercin, pırrrr diye uçarak pencereden odaya girmiş. Şöyle bir silkinip, ayın on dördü gibi bir delikanlı oluvermiş.
Oturup yemeğini yedikten sonra, yine çekmeceyi açmış. İçinden yüzüğü, bileziği ve mendili çıkarıp:
- Ah Nigar'ım! Bu yüzüğü, bu bileziği takan eller, kol­lar sağ mı? Senin yüzünü bir daha görebilecek miyim? diyerek ağlamaya başlamış, Sırma işlemeli mendille göz yaşlarını silerken, kız saklandığı dolaptan çıkmış. Hasreti ile yandığı sevgilisini yanında gören delikanlı, gözlerine inanamamış:
- Nigar'ım, sen buraya nasıl geldin? diye sormuş, Kız, olup bitenleri anlatınca, delikanlı:
- Sevgilim, doğduktan üç gün sonra periler beni ka­çırıp, buraya getirdiler, Beni, padişahları yaptılar. Şimdi benim yanımdan hiç ayrılmıyorlar. Sadece günde iki sa­at yalnız kalıyorum, Sarayda iste­diğin gibi gez, dolaş; hiç kork­ma, Ama akşam olunca jk gene saklan. Periler seni 0^ görecek olurlarsa, ikimizi -A de öldürürler, Yarın, peri­ler beni iki saatliğine yal­nız bıraktıkları zaman seni, anamın konağına götürürüm. Ama benim anam, biraz merhametsiz dir, Dadım ise çok iyi yüreklidir. Onlar beni hiç tanımazlar. Seni, konağın kapısında bırakırım.
Kapıyı çalar:
- Sokakta kaldım! Bahtiyar beyin başı için, beni içeri alın, diye yalvarırsın.  Seni, mutlaka içeri alırlar. Her gün gelip, odanın penceresine konar ve seni görürüm, demiş,
Delikanlının dediği gibi, kız ertesi gün gidip konağın kapısını çalmış. Dadı, kapıyı açıp da kızı görünce, deli­kanlının anasına haber vermiş.
Kadın:
- Kim bilir, kimin nesidir? diyerek eve almak istememiş.
Ama delikanlının dadısı, kızın yalvarmasına dayana­mamış. Hanımından gizli onu içeriye almış ve bir odaya saklamış, Sabah, delikanlı pencerenin önüne gelmiş ve "Nigâr'ım," diye kıza seslenmiş.
Dadı, bunu duyunca doğru hanımının yanına gitmiş ve kendisinden habersiz kızı içeri aldığını söylemiş. Bahti­yar beyin, kızla pencerenin önünde konuştuğunu anlat­mış. Ama delikanlının annesi, ona inanmamış. Kendi gö­züyle görüp, kulağıyla duymak istemiş ve ertesi sabahı beklemiş,
Kadın ertesi sabah, kızın odasının kapısının arkasına saklanmış. Bahtiyar bey, güvercin kılığında gelip pence­reye konmuş ve kızla konuşmaya başlamış, Delikanlının annesi, o zaman dadının doğru söylediğini anlamış, Oğ­lunun, bu kızı gerçekten sevdiğini görüp, odaya girmiş ve kızın gönlünü almış.
Bahtiyar beyi, perilerin elinden kurtarmak için bir ça­re bulmuşlar,..
Bahçedeki servi ağacının dallarını, zehirli iğnelerle doldurmuşlar. Ertesi gün, Bahtiyar bey pencereye ko­nup, silkinmiş ve yakışıklı bir delikanlı olmuş. Kızla konuş­maya başlamış,
Kız, zaman kazanmak için lafı uzattıkça uzatmış ve iki saati geçirmiş. Delikanlının hâlâ dönmediğini gören periler, toplanmışlar ve Bahtiyar beyi gözetlemek için bahçedeki servi ağacının dallarına konmuşlar. Ama zehirli iğnelere değdikçe, birer ikişer ağacın dibine dökül­müşler.
Delikanlının aklı başına gelip, vaktin geçmiş olduğu­nu anlayınca:
- Aman sultanım, ben ne yaptım? Periler, gelirlerse ikimizi de öldürürler! diye telâşlanmış. Bu telaşla, etrafına bakınca servinin altında yatan ölü perileri görmüş.
Sevincinden ne yapacağını şaşıran delikanlı:
-Sultanım, sen beni perilerin elinden kurtardın! diye­rek kızın boynuna sarılmış.
Delikanlının anası ile dadısı, odaya girip onları se­vinç içinde kucaklaşırken bulmuşlar.
Yıllarca özlemini çektiği evlâdına kavuşan kadın, ağlasın mı, gülsün mü bilememiş. Ne yapacağını şaşır­mış. Hem oğlunu, hem de kızı sevgi ile bağrına basmış, Ondan sonra da kırk gün kırk gece düğün yapıp, ölün­ceye kadar hep bir arada yemişler içmişler, sefa sür­müşler.
Onlar muratlarına ermişler. Mangala kömür, bizlere ömür demişler.

Gökten üç elma düşmüş. Tavuklar başına üşüşmüş, hepsini yemişler, Allah'a şükür demişler. Onlar muratları­na erdiler, biz de erelim demişler.

26 Nisan 2017 Çarşamba

Keloğlan ve Orman Perileri Masalı Hakında Bilinmeyenler

Keloğlan ve Orman Perileri Masalı ile ilgili görsel sonucu

Masalın Devamını Okumak İçin Alttaki Linke Tıklayın

Küçük ve şirin bir köyde yeşilliklerin bol, ormanların çok olduğu bir yerde anne ile oğul yaşarmış. Küçük yaşta babası ölen bu çocuk annesini çok severmiş. Babası ona Keloğlan ismini vermiş. Keloğlan annesiyle birlikte tarlada çalışır ve boş zamanlarıyla arkadaşlarıyla oynarmış. Yine günlerden bir gün annesine yardım ettikten sonra arkadaşlarıyla oynamak için yola koyulmuş. Ormandan geçerken küçük bir çocuğun ağladığını duymuş ve yanına gitmiş. Küçük çocuk o kadar ağlıyormuş ki, gözleri kıpkırmızı olmuş. Keloğlan küçük çocuğa yaklaşıp ve sormuş:
– Neden ağlıyorsun küçük çocuk?
– Annem ve babam birden bire yok oldu. Onları bu ormanda bulamıyorum.
– Peki buraya nasıl geldiniz?
– Biz bu ormanı koruyan perileriz. Ormanda dolaşırken birdenbire annem ve babam yok oldu.

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)