bilgievlerim: Biyografiler
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


Biyografiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Biyografiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Temmuz 2019 Çarşamba

Rıfat Ilgaz’la Söyleşi





Yurtsever Öğretmen: Öğretmenliğe ne zaman başladınız?


1976-1977 Öğretim yılında İnebolu Ortaokulu’nda öğretmendim. Türkiye’de sol hareketin adamakıllı parçalandığı yıllardı. Öğretmen hareketi de birbirine adeta düşman gruplara ayrılmıştı. TÖB-DER içindeki gruplardan biri benim de içinde bulunduğu Yurtsever Öğretmen Grubu idi. Grup Yurtsever Öğretmen adında bir dergi de çıkarıyordu. 15 Mart 1976 ile Ocak 1978 arasında topu topu 17 sayı çıkabilen bu derginin Şubat 1977 tarihli 11. Sayısının arka kapağını tam olarak kaplayan “Yurtsever öğretmen-yazar Rıfat Ilgaz’la konuşma” üst başlığını ve “Sovyetlerde Bağımsızlıkla İlgili Konuşmamı Engellediler” ana başlığını taşıyan bir görüşme yayımlandı. Konuşmada bu sözlerin öne çıkarılmasının nedeni grubumuzun Sovyetler Birliği’ni revizyonist ve emperyalist kabul etmesiydi.




1 Şubat 2019 Cuma

Tarihimizin En Muhteşem Mimarı; Sinan Hakkında Önemli Bilgiler







Mimar Sinan, 29 mayıs 1490 günü Kayseri merkez kazasına bağlı Kesi nahiyesinin Ağırnas köyünde doğdu. O gün, İstanbul’Fethi’nin 37. yıldönümüne rastlıyordu. Sinan, orduya girdi ve istihkâm subayı olarak yavaş, fakat muntazam bir şekilde yükseldi. II. Bâyezîd’in ölümünde 22, Yavuz Sultan Selim’in ölümünde 30 yaşındaydı.
Yavuz’un İran ve Mısır seferlerine katıldı. Kanûnî’nin Belgrad, Rodos, Mohaç, Viyana, Bağdad seferlerine de iştirak etti. Vezîr-i âzam Dâmâd Lutfî Paşa’nın dikkatini çekerek padişaha tanıtıldı, Istidatları seçip yükseltmekte büyük bir sezgisi olan Kanunî Sultân Süleyman, yaşı 40′ı geçmiş bu istihkâm subayının mimarlık ve mühendislik bilgisine, san’at zevkine, köprü kurmaktaki maharetine hayran oldu. Sinan’ı ordudan aldı; hassa sermimârı yani bugünki anlayışımıza göre bayındırlık bakanı yaptı.

11 Ocak 2019 Cuma

Köleliği Kaldıran Başkan: Abraham Lincoln





Eğer yaşanılan yenilgilerden pes etmemeye, asla vazgeçmemeye örnek verilmesi gerekseydi, bu hiç kuşkusuz ABD’nin 16. Başkanı Abraham Lincoln’ün hayatı olurdu. Zira siyasete atıldıktan sonra defalarca yenilmesine, her seferinde düş kırıklığına uğramasına karşın asla pes etmedi. Sonunda, 52 yaşında girdiği ABD Başkanlık seçimlerinde zafer bu sefer onun yanındaydı. Üstelik öldüğünde ABD’nin gelmiş geçmiş en iyi başkanlarından birisi olarak tarihe adını yazdırmayı başardı.
Köleliği kaldıran ABD Başkanı’nın kendisi de yoksul bir ailenin çocuğuydu. Abraham Lincoln’ün 12 Şubat 1809’da hayata gözlerini açtığı yer, Kentucky eyaletinin Nolin Creek bölgesinde, tahtalardan yapılmış, barakadan büyük olmayan ufacık bir kulübeydi. Çekirdek bir aileydi onlarınki. Bebek “Abe”, iki yaşındaki ablası Sarah, annesi Nancy ve babası Thomas. Küçük erkek kardeşi Thomas Jr. daha bebekken bu dünyadan göçmüştü.



17 Eylül 2018 Pazartesi

El-Cezeri neden bir James Watt olamadı?





El-Cezeri, 1136-1206 yılları arasında Diyarbakır bölgesinde yaşadığı kabul edilen bir mekanik bilginidir. Adını, Dicle nehrinin bir ada gibi çevrelediği Cizreli olmasından alır.
Hakkında bildiklerimiz, elyazması kopyaları günümüze kadar ulaşan, tasarladığı otomatik sistemleri, çalışma prensiplerinin anlaşılmasına yarayacak resimlerle birlikte anlattığı eserine (kısaca Sın’ati’l Hiyel) yazdığı önsözde verdiği bilgilerden ibaret. Önsözden, bir pirinç tacirinin oğlu olduğunu, o dönemde bölgede hükümranlık kurmuş Artuklular’ın sarayında başmühendis olarak hizmet verdiğini öğreniyoruz.
El-Cezeri, Antik Yunan bilginlerinin mekanik alanındaki çalışmalarını özümseyen ve daha da geliştiren İslam uygarlığındaki mühendislik geleneğinin temsilcisidir. 9. yüzyılda Abbasiler döneminin bilim, sanat ve düşün merkezi Bağdat’ta yaşamış Benû Musâ’yla süren bu geleneğin, Cezeri ile doruğa ulaştığı kabul edilir.
Avrupalılardan yüzyıllar önce  Cezeri, otomatik sistemler kurmakla yetinmemiş, otomatik çalışan sistemler üstünde bunları otomatik olarak kontrol eden denge durumu sistemleri kurmayı başarmıştır.
“Kendi kendine çalışma sistemi” çalışmalarını, Fransızlar 17. yüzyılda yaşamış Descartes ve Pascal’la, Almanlar aynı yüzyılda yaşamış Leibniz’le, İngilizler ise 13. yüzyılda yaşamış Bacon ile başlatırlar. 15. yüzyıl bilgini Leonardo da Vinci’nin de otomatlar üzerine çalıştığı bilinir. Oysa Cezeri’nin 12. yüzyılda yaptığı otomatik işleyen çeşitli düzeneklere bakıldığında, her birinde ayrı bir denge durumu kurduğu görülür. Hidromekanik etkilerden yararlanarak ve çeşitli araçlar kullanarak karşılıklı haberleşme ve hareketi sağlamıştır.
Buhar makinesinin geliştiricisi James Watt’ın ısı ile iletilen bilgilerle haberleşme, kontrol ve ayarlama yaptığı bilinir. Cezeri’nin düzenekleri incelendiğinde, su ile iletilen bilgilerle haberleşme, kontrol ve ayarlama yaptığı açıkça görülür. Yaptığı düzeneklerin hepsi otomatik kontrollüdür ve kontrol için kullanılan güç kaynağı genellikle su olmuştur.
Cezeri’nin düzenekleri Peki, ne gibi düzenekler yapmıştır El-Cezeri? Hava ve boşluğa dayanarak düzenlediği araçların başında, içine doldurulan sıvıları istenildiği biçimde akıtabilen ibrikler gelir. Teknik olarak oldukça üstün fıskiyeler geliştirmiştir. Otomat çalışmaları Cezeri ile doruğa ulaşmıştır. Hazırladığı su saatleri teknoloji tarihi açısından önemlidir. Mumlu saatler de yapmıştır. Otomat çalışmaları arasında, hastadan alınan kanın miktarını ölçen kan alma tekneleri de yer alır. Göl veya kuyulardan suyu yukarı çıkarmak için ayrıntılı araçlar tasarlamıştır. Artuklu sarayının ilginç kapısını da Cezeri yapmıştır.
El-Cezeri’nin Artuklu sarayında gerçekleştirdiği bazı düzeneklerin adlarına bakalım: “Sultanın kadeh artıklarını içen soytarı”, “Fasılalarla bir dolaptan çıkan ve şarap dolu bir kadehi sunan cariye”, “Birbirine karşılıklı şarap ikram eden ve içen iki şeyh”, “Kimin içki içeceğine karar veren kadeh”, “Hükümdarın aptes alması için kendi kendine su dökebilen, ülüğü ördek şeklindeki ibrik”. Ve daha niceleri…
Kim dünyayı değiştirebildi? Bu hiç sekmeden işleyen muhteşem düzenekler karşısında, James Watt’ın buhar makinesi veya Edison’un ampulü ne kadar kaba saba kalıyor değil mi?
Ama dünyayı, Cezeri’nin sultanın kadeh artıklarını içen soytarı robotu veya sultanın aptes almasına yardım eden ibrik otomatı değil, Watt’ın buhar makinesi ile Edison’un ampulü değiştirdi!
Cezeri’nin son derece üstün bir mekanik, mühendislik ve otomasyon bilgisine sahip olduğu anlaşılıyor. Ama bu saraya tıkılıp kalan bir bilgidir. Öyle tıkılmıştır ve sanırım sıkılmıştır ki, artık ifrata varmıştır.
Ulaştığı bilgiyi alıp üretime sokacak ve dünyayı değiştirecek bir itici güçten, yani devrimci bir toplumsal sınıftan yoksundur Cezeri. Bu nedenle onun otomatlarını, bu sınırlılığa ve saray düzenine karşı kendi üslubuyla gerçekleştirdiği bir isyan olarak algılamak istiyoruz.
Cezeri belki de, “Ey yüce sultanım” demek istemiştir, “sen öyle acizsin ki, elini yüzünü bile kendin yıkayamazsın; öyle aptalsın ki, hangi kadehten içki içeceğini bile bilemezsin; öyle tembelsin ki, kadehindeki içki artığını bile temizleyemezsin; bu nedenle senin için bütün bunları yapacak robotlar icat ettim.”
Saraylara tıkılıp kalmasın bilim Bilgi devrimci bir toplumsal sınıfla buluştuğunda değer kazanır, dünyayı değiştirebilir. Yoksa ancak bin yıl sonra bir kütüphanenin tozlu raflarında belki bir meraklı tarafından bulunabilir o muhteşem buluşlar.
Saraylara tıkılıp kalmasın bilim!
Kaynaklar
1) Nalân Mahsereci, “Ebû’l-İzz el-Cezeri”, Bilim ve Ütopya, Sayı: 91, Ocak 2002.
2) Yavuz Unat, “Cezeri’nin yapıtı”, Bilim ve Ütopya, Sayı: 91, Ocak 2002.

3 Kasım 2016 Perşembe

Battani (El Battani) Kimdir? İlgilendiği Bilim Dalları ve Bilimin Gelişmesine Katkıları Neler?


Battani (El-Battani) ile ilgili görsel sonucu



Battani (El-Battani) Tam Adı, Doğum ve Ölüm Tarihleri

Tam ismi Ebu Abdullah Muhammed bin Cabir bin Sinan er-Rekki es-Sabi el-Battani kısaca Battani olarak bilinmektedir. Battani, 858 yılında Samarra yakınlarındaki Kars el-Cis kazası olan Harran bölgesinde dünyaya geldi. Yani günümüzde Şanlıurfa’nın Harran ilçesinde doğmuştur. 929 yılında ise Irak’ta vefat etmiştir. Latin dilinde Albategnius, Albategni veya Albatenius olarak bilinir. Lakabı es-Sabi olan Battan’nin tam adına bakıldığında Müslüman olduğu anlaşılmaktadır.

El Battani’nin İlgilendiği Bilim Dalları

Battani, bir bilim adamıdır ve matematikçi, astrolog ve astronomdur. Yani Astronomi, Astroloji ve Matematik bilim dalları ile ilgilenmiştir.
Battani (El-Battani) ile ilgili görsel sonucu

Bilimin Gelişmesine Katkıları

Battani’nin Astronomi ve Astroloji Alanlarındaki Çalışmaları

El Battani, astronomi alanında en fazla bilinen başarılarısı Güneş Yılını ölçmesidir. Battani Güneş yılını 365 gün, 5 saat, 46 dakika ve 24 saniye olarak ölçmüştür. Ayrıca yaptığı diğer çalışmalar ile de dünyaca ünlü bir çok astronomi bilim adamlarını etkilemiştir. Bugün bilim dünyası Battani’ye verdikleri önemi göstermek için Ay’ın bir bölümüne Battani’nin Latince ismi olan Albategnius ismini vermişlerdir.
  • Battani, Batlamyus’un bir takım yanlışlarını düzeltmiş
  • Güneş ve Ay tablolarını derlemiş ve böylece Güneş’in dışmerkez kuvvetinin değiştiğini, modern astronomide Dünya’nın Güneş etrafındaki bir eliptik yörünge üzerindeki hareketinin eşitliğini keşfetmiştir.
  • Güneş bazı hareketlerini keşfetmiş
  • Gök küre ile ilgili çalışmalar yapmış
  • Hesaplamalarında az da olsa sinüs ve tanjant kullanmış ve böylece modern trigonometrinin temelini atmış,
  • Ekinoksların devinme hareketlerinin değerlerini ve ekliptik eğimi çok yakın bir oran bularak hesaplamıştır. Tablolarında devinim için tekdüze değerlendirmeler kullanmıştır.
  • Kopernik, Kopernik Devrimi’ni başlatan kitabında El-Battani’ye olan minnetini dile getirmiş ve birçok yerde El-Battani’den alıntılar yapmıştır.
el battani kimdir ilgilendiği bilim dalları çalışmaları

Battani’nin Matematik Alanındaki Çalışmaları

El-Battani, yaptığı çalışmaların hesaplamaların az da olsa sinüs ve tanjant kullanmıştır. Böylece günümüz trigonometrisinin temellerini atmıştır. En önemli başarılarından birisi de sin x = a cos x eşitliğini de formülle buldu. diğer yandan tanjant ve kotanjant tablolarını derlemiştir. En önemli çalışmalarından birisi de sekant ve kosekant tablolarıdır. Gölgelerin tablosu olarak isimlendirdiği bu tablo ile sekant ve kosekantın işteş fonksiyonlarını keşfetmiştir. Bu tablo 1’den 90’a kadar her bir dereceyi içermektedir.

Bilim Dünyasının El-Battani’ye Olan Saygınlığı

  • Orta Çağ batı dünyasında eserleri Latince`ye çevrilen ilk Müslüman bilim adamı oldu
  • Batılı bilim adamları yıllarca ayı onun ismiyle andı ve Ay’daki Albategnius kraterinin adı O’nun adına ithafen verilmiştir.
  • Star Trek: Voyager filminde Excelsior-class starship USS Al-Batani [sic] NCC-42995 adlı uzay gemisi Kathryn Janeway’in ilk uzay görevi olarak O’nun adıyla adlandırlmıştır.

Farabi Kimdir? İlgilendiği Bilim Dalları ve Bilimin Gelişmesine Katkıları Nelerdir?

farabi kimdir ilgilendiği bilim dalları çalışmaları

Farabi Tam Adı, Doğum ve Ölüm Tarihleri

Tam ismi Abu Nasr Muhammad al-Farab kısaca Farabi olarak bilinmektedir. Farabi, 870 yılında Kazakistan’ın Farab bölgesinde dünyaya geldi. 950 yada 951 yılında ise Suriye’nin Şam şehrinde vefat etmiştir. Batı’da Alpharabius ismi ile bilinmektedir. Kökenine dair kesin bilgi yok ama tahminler iki yönde; Türk yada Fars.

Farabi’nin İlgilendiği Bilim Dalları

Farabi, yaşadığı dönemde İslam’ın Altın Çağı’nda yaşamış ünlü bir filozof ve bilim adamıdır. Bunun yanı sıra gökbilimci, mantıkçı ve müzisyendir. Aristo’dan sonra ikinci üstad olarak isimlendirilmektedir. Farabi, Aristo’nun temel eserlerinin birçoğunu Arapça’ya yeniden çevirmiş, bu eserlerin daha iyi anlaşılabilmesini sağlayan şerhler yazmıştır. Bu yanıyla hem İslam dünyasında antik felsefenin anlaşılmasını sağlamış, hem de Arapça’nın bir felsefe dili haline gelmesine büyük bir katkı yapmıştır.

Farabi’nin Bilimin Gelişmesine Katkıları

Matematik, botanik, tıp, musiki, felsefe ve mantık alanında eserler yazmış büyük İslam alimidir. Farabi, ilimlerin sınıflandırılması ve mantık alanında kendine özgü yöntemler kullandı. İlimleri sırasıyla; dil, mantık, matematik, fizik ve metafizik, medeni ilimler şeklinde beş ana başlık altında sınıflandırdı. Farabinin yaptığı bu sınıflandırma, Aristo ile Kindinin yaptığı sınıflandırmalardan önemli farklılıklar göstermektedir. Fizik alanında da önemli çalışmalar yapan Farabi, sesin fiziki açıklamasını yapan ilk alimdir. Yaptığı deneyler sonucunda titreşimlerin dalga uzunluğuna göre azalıp çoğaldığını tespit etti.
Tıp alanında yaptığı çalışmalarda sağlıklı bir bedene sahip olmak için neler yapılması gerektiğini araştırarak bu doğrultuda tıp ilmi için yedi esası saptadı. Özellikle insan bedenindeki tüm organların tanınması, hastalıkların çeşitlerinin bilinmesi, ilaçlarla ilgili detaylı bilgilere sahip olunması konularına öncelik verdi. Yazdığı eserler ders kitabı olarak uzun süre okutulan Farabi, yalnızca İslam alimlerini değil, kendisinden sonra gelen birçok Batılı bilim adamını da etkiledi.

Farabi’nin Matematik Alanındaki Çalışmaları

Ünlü türk ve islam bilgini farabi, felsefe yanında matematiğe de çok büyük katkılar yapmıştır. Farabi’nin felsefi görüşlerinin analizi için onun biliminin bölümlerini incelemek gerekir. El-Farabi şöyle yazar:
“Bütün bilimlerin başı olarak eşyalara isim veren yani cevher kazandıran dilbiliminin olduğunu iddia ediyorum.
İkinci bilim gramerdir: O belirtilen eşyalara nasıl isim verileceğini konuşma ve sözün nasıl oluşacağını cevher durumunun ve bu sonuçtan çıkan aksanın nasıl ifade edileceğini öğretir.
Üçüncü bilim mantıktır: O mantık figürlerine göre bilinmeyeni bilmemiz ve neyin gerçek neyin yalan olduğunu anlamamız sayesinde onlardan yargı çıkarmak için hikâye cümlelerinin nasıl kullanılacağını öğretir.
Dördüncü bilim şiirdir.”
Sonra El-Farabi öğretim bilimlerini sayar ayı bilimleri (teorik ve pratik) Geometri Seyir bilimi Astroloji Ağırlık bilimi. Farabi ilimleri sınıflandırdı. Ona gelinceye kadar ilimler trivium (üçüzlü) ve quadrivium (dördüzlü) diye iki kısımda toplanıyordu. Nahiv mantık beyan üçüzlü ilimlere; matematik geometri musiki ve astronomi ise dördüzlü ilimler kısmına dahildi. Farabi ilimleri; fizik matematik aaaafizik ilimler diye üçe ayırdı. Onun bu metodu Avrupalı bilginler tarafından kabul edildi.

Farabi’nin Astronomi Alanındaki Çalışmaları

Ortaçağ’da gökbilim bilgilerinin İslam bilginlerince geliştirildiği ve bu bilgilerin sonradan Batı’ya aktarıldığı görülür. Gökbilimi geliştiren bu İslam bilginlerinden başında Farabi gelir. Onun fikrine göre sadece astronomi ve matematik gerçek bilgiler verir. Hava titreşimlerinden ibaret olan ses olayının ilk mantıklı izahını Farabi yaptı. O, titreşimlerin dalga uzunluğuna göre azalıp çoğaldığını deneyler yaparak tespit etti.Bu keşfiyle musiki aletlerinin yapımında gerekli olan kaideleri buldu.

Farabi’nin Felsefe Alanındaki Çalışmaları

İslam disiplini içinde yetişmiş büyük Türk düşünürü Farabi, Farab kentinde doğmuştur. İslam felsefisinin gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Farabi’nin felsefesi özetle şudur: İslam felsefesine zihinciliği getirmekle kalmamış, bu felsefenin ilk kez kapılarını açan da kendisi olmuştur. O, metafiziğe mantık yoluyle ulaşmış, İslam diniyle felsefe arasında sıkı bir ilişki kurmuştur. Farabi, Aristoteles mantığına dayanan usçu bir metafizik oluşturmuştur. Amacı, Aristoteles’i, biraz da Plotinos’un yardımıyla, İslam diniyle uzlaştırmaktı.
Bununla da yetinmemiş, İslam dinini de bilimle uzlaştırmaya çalışmıştır. Farabi, aynı zamanda hekim ve müzikçiydi. Yüzden çok kitap yazmış; Aristoteles, Platon, Zenon, Plotinos gibi Yunan düşünürlerini yorumlamış, bunların görüşlerine kendi görüşlerini katmıştır. İbni Sina ve İbni Rüşd, onun manevi öğrencileridir, ama Farabi’nin ünü onlar kadar yayılamamıştır.

Farabi’nin Gökbilim Alanındaki Çalışmaları

Farabi İslam filozofu. İbni Ebi Üseybia, Şemseddin eş-Şehrezûrî’ye dayananlara göre Fars kimilerince de Farabi’nin El-Türkî nisbesini ilave ederek hareketle Türkî ailenin çocuğu olduğunu iddia eden İbni Halikan’a dayanarak Türk olduğunu söyleyenler de vardır. 14. yüzyıl tarihçilerinden İbn Kesir, Farabi’nin Türk filozof olduğunu belirtmektedir.
Farabi, ilimleri sınıflandırdı. Ona gelinceye kadar ilimler trivium (üçüzlü) ve quadrivium (dördüzlü) diye iki kısımda toplanıyordu. Nahiv, mantık, beyan üçüzlü ilimlere; matematik, geometri, musiki ve astronomi ise dördüzlü ilimler kısmına dahildi. Farabi ilimleri; fizik, matematik, metafizik ilimler diye üçe ayırdı. Onun bu metodu, Avrupalı bilginler tarafından kabul edildi.
Hava titreşimlerinden ibaret olan ses olayının ilk mantıklı izahını Farabi yaptı. O, titreşimlerin dalga uzunluğuna göre azalıp çoğaldığını deneyler yaparak tespit etti.Bu keşfiyle musiki aletlerinin yapımında gerekli olan kaideleri buldu. Aynı zamanda tıp alanında çalışmalar yapan Farabi, bu konuda çeşitli ilaçlarla ilgili bir eser yazdı. Farabi insanı tanımlarken alem büyük insandır; insan küçük alemdir. Diyerek bu iki kavramı birleştirmiştir. İnsan ahlakının temeli, ona göre bilgidir; akıl iyiyi kötüden ancak bilgiyle ayırır.

Farabi’nin Eserleri

Farabi sadece bir alanda değil birden fazla birçok alanda çalışmalar yapmış ve bilime inanılmaz katkıları olmuştur. Felsefe, mantık, uygulamalı bilimler, ilahiyat, siyaset, ahlak felsefesi ve dil felsefesi alanlarında çok sayıda eserler bırakmıştır. Bunların yanı sıra Farabi’ye ait olduğu iddaa edilen bazı eserlerde var.

Farabi Felsefe Alanındaki Eserleri

  • Felsefe öğrenmeden önce takdim esilmesi lâzım gelen şeyler kitabı (Kitâb-ü mâ yenbağî en mukaddeme kable taallüm-il felsefe)
  • İlimlerin sayımı kitabı (Kitâb-u İhsâ-il-ulûm)
  • İlimlerin mertebeleri (Merâtib-ül-ulûm)
farabi eserleri nelerdir

Farabi Mantık ve Dil Felsefesi Alanındaki Eserleri

  • Harfler kitabı (Kitâbul-Hurûf)
  • Mantıkta Kullanılan Lafızlar (Kitâbu’l-Elfâz)
  • Mantığa başlangıç (Al-Tavti’a fı’1-Mantık)
  • Mantık Sanatına Başlamak İsteyen Bir Kimsenin Bilgi Edinmek Zorunda Bulunduğu Bütün Hususlara Dair Olan Bölümler (el-Fusûlu’l-Hamse)
  • Mantık kitapları dergisi (Cevâmi’-ü kütüb-il-mantık)
  • Mantığa giriş kirabı (Kitab-üş müdhal fi’l-mantık)
  • Mantık sanatında gerekli olan fasıllar (Fusûl-u yuhtâc ileyhâ f’i sınâat-il-mantık)
  • Küçük kıyas kitabı (Kitâb-ü kıyâs sagîr)
  • Kitâbu Makûlât
  • Kitâbu’l-Kıyas
  • Kitâbu’l-Burhan
  • Kitâbu’l-Cedel
  • Kitâbu’l-İbâre
  • Şerhu Kitâbi’l-İbâre
  • Kitâbu İsâguci
  • Kitâbu’l-Emkineti’l-Muğâlata
  • Peri Hermeneias Muhtasarı
  • Eflâtun ve Aristoteles’in Görüşlerinin Uzlaştırılması (el-Cem Beyne’r Re’yeyn el-Hakimeyn Eflâtun el-İlâhi ve Aristûtâlîs)
  • Safsata hakkında kitap (Kitâb-ün fî’s-safsata)
  • Hitabet hakkında kitap (Kitâb-ün fi’l-hitâbe)
  • El-Elfazu’l-Müsta’mele fi’l-Mantık

Farabi Uygulamalı Bilimler Alanındaki Eserleri

  • Yıldızlar üzerine doğru olan ve olmayan şeyler hakkında nükteler kitabı (Kitâb-ün-nüket fî-mâ yesihhü velâ yesihhü min ahkâm-in-nücüm)
  • Büyük musiki kitabı (Kitâb-ül-mûsîkî’l-kebîr)
  • Musikiye giriş kitabı (Kitâb-ül-mğdhal fî’l-mûsîkî)

Farabi İlahiyat Alanındaki Eserleri

  • Akıl hakkında kitap (Kitâb-ün fi’l-akl)
  • Önemli sorular kitabı (Kitâb-ü uyûn-il-mesâil)
  • Bir ve birlik kitabı (Kitâb-ül-vâhid ve’l-vahde)
  • Filozof Aristoteles’in amaçları (Kitâb-ül agrâz-il-Hâkîm Aristôtâlis)
  • Platon felsefesi (Kitâb-u felsefet-i Eflatûn)
  • Aristo Felsefesi (Felsefet Aristutalis)
  • Felsefe soruları ve onların cevapları (El-mesâil-ül-felsefîye ve’l-ecvibet-ü’anha)

Farabi Siyaset ve Ahlak Felsefesi Alanındaki Eserler

  • Mutluluğu kazanma kitabı (Kitâb-ü tahsil-il saâde)
  • Mutluluk yolunu gösterme kitabı (Kitâb-üt-tenbîh alâ sebil-il-saâde)
  • Faziletli şehir halkı fikirlerinin esasları (Kitâb-ün fî mebâdî ârâ-i ehl-il Medînet-il-fâzıla)
  • Şehir siyaseti kitabı (Kitâb-ül-siyâset-il-medeniye), Varlıkların başlangıcı (Mebâdi ‘l-mevcûdât)
  • Platon’un sözleri kitabı (Kitâb-ül-elfâz-il-Eflâtuniye)

Farabi’ye Ait Olduğu İddaa Edilen Diğer Eserler

  • İki filozofun fikirlerini birleştirme kitabı (Kitâb-ül-cem’i beyn re’yey-il-hâkimeyn)
  • Hikmetlerin yüzük taşları kitabı (Kitâb-ü füsûs-il-hikem)
  • İkinci öğretmen (Et-Ta’lîm-üs-sâni)

Biruni Kimdir? İlgilendiği Bilim Dalları ve Bilimin Gelişmesine Katkıları

biruni kimdir ilgilendiği bilim dalları çalışmaları

Biruni Tam Adı, Doğum ve Ölüm Tarihleri

Tam ismi Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Birûnî kısaca Biruni olarak bilinmektedir. Biruni, 973 yılında Özbekistan’ın Harezm bölgesinde dünyaya geldi. 1048 yılında ise Afganistan’ın Gazni şehrinde vefat etmiştir. Batı’da Alberuni yada Aliboron isimleri ile bilinmektedir. Kökeni ise Fars’tır ve Müslümandır.

Biruni’nin İlgilendiği Bilim Dalları

Biruni birden fazla bilim dalı ile ilgilenmekte idi. Bunlar gökbilim, matematik, doğa bilimleri, coğrafya ve tarih bilim alanları idi.

Biruni’nin Matematik Alanında Yapılan Çalışmalar


Bîrûnî’nin matematikçi yönü, en çok bilinen yönüdür. Yaşadığı yüzyılın en büyük matematikçisi olan Bîrûnî, trigonometrik fonksiyonlarda yarıçapın bir birim olarak kabul edilmesini öneren ilk kişi olupsinüs ve kosinüs gibi fonksiyonlara sekant, kosekant ve kotanjant fonksiyonlarını ilave etmiştir. Bîrûnî’nin bu yönü Batı Dünyası tarafından ancak iki asır sonra keşfedilip kullanılabilmiştir.
Bîrûnî’nin trigonometriyi kullanarak bir dağın yüksekliğini ölçtüğü, sonra da yükseltisini bildiği bu noktadan ufuk alçalması açısının ölçülmesi yoluyla meridyen yayı uzunluğunu hesaplaması da geometri açısından önemli bir çalışmasıdır. Meridyen yayı uzunluğunun ilk kez Bîrûnî tarafından bu yöntemle bulunması yaygın bir kanıdır. Ancak Bîrûnî bu yöntemi başka bir bilginden aldığını belirtmiştir.

Biruni’nin Astronomi Alanında Yapılan Çalışmalar

Biruni, ekliptik eğimi en yakın olarak ölçen bilim adamıdır. Bîrûnî’nin astronomi alanında yaptığı çalışmaların başında Sultan Mesut’a 1010’da sunduğu “Mesudî fi’l Heyeti ve’n-Nücum” adlı yapıtı gelmektedir. Bu yapıt günümüze gelmiş olup bu konuda yaptığı çalışmalarının bir kısmı kayıptır. Kanun adlı eserinde Aristo ve Batlamyus’un görüşlerini tartışma konusu yaparak Dünya’nın kendi ekseninde dönüyor olma olasılığı üzerinde durması bilim tarihi açısından önemlidir. Ancak bu konuda kesin bir sonuca varamadığı varsayılan Bîrûnî’nin günümüze değin bu konuda bir eseri ulaşmamıştır.
“Nihâyâtü’l-Emâkin” (Türkçe: Mekânların Sonları) adlı yapıtı, coğrafyadan, jeoloji ve jeodeziye kadar bir dizi konudaki yazılarını içerir. Sultan Mesut’a sunduğu “el-Kanunü’l-Mesudi”, Bîrûnî’nin astronomi alanındaki en önemli yapıtıdır. Bilim tarihçilerine göre o, Kopernik’le başlayan çağdaş astronominin temellerini atmıştır.
Ayrıca gerilim düzleminin gök apsisine göre eğikliğini de (enlem eğikliği) Kas, Gürgenç ve Gazne’de yaptığı çeşitli hesaplamalarla aslına çok uzak değerlerde bulmuştur. Ayrıca birçok elementli ve bileşikli hesaplayabilmiştir. Boylamın belirlenmesi gerilimininkine nazaran daha zor olduğundan Bîrûnî, iki nokta arasındaki boylam farkını enleme ve aradaki toplam uzaklığa dayanan bir formülle hesaplama yoluna gitmiş, ölçme ve gözlemlerinde hata payını en aza indirgemek için uğraşmıştır. Bunun yanında gözlem aletlerinin boyutunu büyütmek yerine onları çapraz çizgilere bölmeleyerek duyarlılığı arttıracağını keşfederek verniye ilkesinin temellerini atmıştır.

Biruni’nin Diğer Bilim Alanlarında Yapılan Çalışmalar

Bîrûnî, “Kitâbü’l-Camahir fi Mârifeti’l-Cevâhir” (Türkçe: Cevherlerin özellikleri üstüne) adlı yapıtında 23 katı maddenin ve altı sıvının özgül ağırlıklarını bugünkü değerlerine çok yakın olarak saptamıştır. Aynı şekilde Hint tarihi hakkında da kitap yazan Bîrûnî, Hintlerin inandığı boş inançları, inanışlarını, yaşam biçimlerini ve gelenek-görenekleri çok ayrıntılı olarak anlatmış, bunu yaparken tamamen tarafsız ve önyargılardan uzak davranmıştır.
Tıp alanında da birçok eser veren Birûni, döneminde bir kadını sezaryenle doğum yaptırmayı başarmıştır. Şifalı otlar ve birtakım ilaçlar üzerine yazdığı “Kitabu’s Saydane”, Birûni’nin son yapıtı olmakla beraber 1050’de yazılmıştır. Bu kitapta üç bin kadar bitkinin neye yaradığını ve nasıl kullanıldığı yazmaktadır. İlaçların yanında o bitkinin Arapça,Farsça, Yunanca, Sanskritçe ve Türkçe gibi başka dillerdeki adının yer alması etimolojik açısından çok önemli bir gelişmedir.
Bilimsel bakış açısı olarak İbn Sînâ’nın Aristo tarzı düşüncesine karşı çıkan Bîrûnî, tek tanrı inancını benimseyerek Evren’in bir başlangıcının olduğunu, öncesiz bir Evren’in tanrının gereksiz sayılması demek olduğunu savunmuştur. İbn Sînâ’nın bu tarz yaklaşımına sürekli karşı çıkan Bîrûnî’nin İbn Sînâ ile yazışırken yaptığı tartışmalardan bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır.
Öte yandan Bîrûnî, astroloji gibi bilim sayılmayan bir konuyla da ilgilenmiş ve “Kitâbu’t Tefhim fî Evâili Sanaati’t-Tencîm” adında bir astroloji eseri yazmıştır. Ancak simya, efsun,büyü gibi diğer akıl dışı alanlar üzerinde çalışmadığı gibi bunlara karşı çıkmıştır. Bunun yanında Bîrûnî, devletlerin tarihlerini incelerken ekonomik nedenleri araştırarak devletlerin ilişkilerinin altında dînî nedenler aranmasının yanlış olduğunu öne sürmüştür.
Batı’da “Aliboron” adıyla bilinen Bîrûnî’nin yapıtları birçok Batı diline çevrilmiştir. Bîrûnî, hiçbir eserinde tek bir bilime veya konuya bağlı kalmadan bilimi tek bir bütün olarak gören bir ansiklopedisttir.

Biruni’nin Eserleri

  • El-Âsâr’il-Bâkiye an’il-Kurûni’i-Hâli-ye
  • El-Kanûn’ül-Mes’ûdî
  • Kitâb’üt-Tahkîk Mâ li’l-Hind
  • Tahdîd’ü Nihâyeti’l-Emâkin li Tas-hîh-i Mesâfet’il-Mesâkin
  • Kitâbü’l-Cemâhir fî Mâ’rifet-i Cevâ-hir
  • Kitâbü’t-Tefhîm fî Evâili Sıbaâti’t-Tencîm
  • Kitâbü’s-Saydele fî Tıp

15 Ekim 2016 Cumartesi

Yaşar Doğu


yaşar doğu güreşirken ile ilgili görsel sonucu

Yaşar Doğu


Ünlü Türk güreşçisi Yaşar Doğu, 1915 yılında Samsun’un Kavak ilçesine bağlı Karlı köyünde doğdu. Dedesinin köyü olan Emirli’de büyüdü. Güreşe orada başladı. 1938 yılında Ankara’da askerliğini yaparken minder güreşine çıktı. Bir yıl içinde millî takıma yükseldi. On iki yıl süreyle (1939-1951) Ay-Yıldızlı mayo altındaki yerini muhafaza etti. Bu süre içinde katıldığı 7 şampiyonanın 6’sında şampiyonluğu kazandı. 1961′ de Ankara’da vefat etti. Kabri oradadır. Aslen Kafkas Türklerindendir. Ecdadı Samsun’a muhacir gelmişti. Daha önce bebek sayılabilecek çağda iken cepheye giden babasının şehit düştüğü haberi gelmiş, bu yüzden annesiyle birlikte dedesinin köyü olan Emirli’ye göç etmek zorunda kalmıştı. Çocukluğunun geçtiği bu köyde güreşe başladı ve daha delikanlılığın eşiğinde iken yaman bir karakucak güreşçisi olarak adını bütün çevreye duyurdu.
Yaşar Doğu ile ilgili görsel sonucu
Yaşar Doğu Ankara’da askerliğini yaparken bir arkadaşının ısrarı ile Ankara Güreş Kulübü’ne girdi ve orada minder güreşine başladı. Zehir gibi acı kuvveti ve büyük güreş kabiliyeti ile bu güreşte de kendisini derhal gösterdi. Ancak kendisini pek tecrübesiz buIan yöneticiler onun Avrupa Şampiyonası’nda ezileceğini düşünerek kadroya almak istemediler. Millî Takımın Finlandiyalı antrenörü Onni Pellinen ağırlığını koyarak direnince kendisine millî takımda yer verildi. Böylelikle başarı dolu güreş hayatının ilk millî temasını 1939 Avrupa Şampiyonası sırasında Oslo’da yaptı. Minder güreşindeki olanca acemilik ve millî maç tecrübesizliğine rağmen büyük bir varlık göstererek üç rakibini yendi, bir maçında sayıyla yenik sayılarak Avrupa Şampiyonluğunu kaybetti, ikinci oldu. O zaman, bu bile büyük başarıydı.
Yaşar Doğu ile ilgili görsel sonucu
Yaşar Doğu 1940 yılında İstanbul’da yapılan Balkan Oyunları’nda güreş yaşantısının ilk şampiyonluğunu kazandıktan sonra, İkinci Dünya Savaşı’nın araya girmesiyle millî müsabakalardan uzak altı yıllık bir duraklama devresine girilmişti. 1946 yılında tekrar rakipsiz eleman olarak Millî Güreş Takımımıza girdi. Aynı yıl Stokholm’de yapılan Avrupa Şampiyonası’nda sıtmanın verdiği 40 derecelik hararetle mindere çıkmasına rağmen yaptığı altı güreşi de kazanarak 73 kilonun Avrupa Şampiyonu oldu. 1947 yılında Prag’da yapılan Avrupa Greko-Romen Şampiyonası’nda da Ay-Yıldızlı mayo altındaki yerini muhafaza etti.
Yaşar Doğu ile ilgili görsel sonucu
İlk kez Demirperde Bloğu’nun katıldığı bu şampiyona enteresan bir mahiyet taşımaktaydı. Zira Sovyet Rusya ve peykleri bir Demirperde ülkesinde yapılan bu şampiyonada tam bir ittifak içinde idiler. Yaşar, arkadaşlarına yapılan haksızlıkları gördüğü zaman, şampiyonluğu kazanmak için sadece Rus rakibini değil, Demirperde hakem bloğunu da yenmesi gerektiğini gayet iyi anlamıştı. Bu azimle girdi güreşlere ve rakiplerini çatır çatır yendikten sonra finalde Rus ile karşı karşıya kaldı. Güreşe fırtına gibi girdi. Rus’u tuttuğu gibi yere vurdu. Oyundan oyuna geçiyordu. Bir ara rakibinin sırtını yere yatırdı. Hakemler görmezlikten geldiler. Sonra bir tuş daha yaptı. O da aynı akıbete uğradı. Koca Yaşar kızmıştı. Olanca gazabı ile atıldı, çift sürer gibi sürdü Rus’u. Daha sonra hırsla rakibini çatır çatır çevirdi. Bir pestil gibi sırt üstü mindere serdi ve rakibinin göğsüne çıkıp oturdu. Teker teker bütün hakemlere baktı. Gözleri öfke ile doruydu. Hani “Bu da tuş değil mi be insafsızlar” der gibiydi. Hakemler istemeye istemeye “Evet” dediler. Tuşu da; şampiyonluğunu da bastıra bastıra kabul ettirmişti koca Yaşar…
Yaşar Doğu ile ilgili görsel sonucu
Güreş Dünyasında İsveçlilerin deyimi ile bir “Kara saçlı kuvvet ilahı” olarak parlayan Yaşar Doğu, büyük namını 1948 Olimpiyatları, 1949 Avrupa Şampiyonluğu ile de perçinledi. 1950 yılında Irak ve Pakistan’a yaptığı büyük turnede büyük kuvvet ve güreş bilgisini doğu alemine tanıtmak imkân ve fırsatını da buldu. 1951 yılında Helsinki’de yapılan Dünya Şampiyonası’nda 87 kiloda Ayyıldızlı mayoyu giydi. Çok çabuk kilo alan, buna karşılık çok zor kilo veren bir bünyeye sahipti. Bu yüzden yıllar ilerledikçe sıkleti de yükseliyordu, Nitekim 67 kilo ile başladığı güreş hayatının son şampiyonluğunu Helsinki’de 87 kiloda kazandı. Böylelikle parlak güreş hayatına bir de dünya şampiyonluğu sıfatını eklemiş oldu.
Yaşar Doğu ile ilgili görsel sonucu
Ayyıldızlı mayo altında yaptığı 47 maçın 46’sını kazanan Yaşar, bunların 33’ünde tuş yapmış, 11 maçını ittifakla, 1’ini abandone ile, birini de ekseriyetle kazanmıştır. Galibiyetle sonuçlanan 46 güreşi 690, dakika sürmesi gerekirken; yaptığı tuşlarla bu süreyi 372 dakika 26 saniyeye indirmişti. Güreş hayatını kapattıktan sonra Millî Güreş Takımımıza antrenör oldu. 1955 yılında antrenör olarak Millî Takımımızla gittiği İsveç’te ciddi bir kalp krizi geçirdi. Uzun bir tedavi gördü. Doktorlar kendisine iyi bakmasını, yorulup heyecanlanmamasını söylemişlerdi. Fakat bunu yapamadı. İsveç’ten döner dönmez tekrar kendini güreşe verdi ve 8 Ocak 1961’de Ankara’da bir kalp krizi sonucu vefat etti.

Yunus Emre


yunus emre ile ilgili görsel sonucu

Yunus Emre


Yunus Emre Anadolu’da tasavvuf akımının ve Türkçe şiirin öncüsüdür. İnsan sevgisine dayanan bir görüşü geliştirmiştir. Yaşamı konusunda yeterli bilgi olmadığı gibi onunla ilgili kaynaklarda anlatılanlar da birbirini tutmaz. Nerede, hangi yılda doğduğu kesinlikle bilinmiyor. Kimi kaynaklarda Anadolu’ya Doğu’dan gelen Türk oymaklarından birine bağlı olup, 1238 dolaylarında doğduğu söylenirse de kesin değildir. 1320 dolaylarında Eskişehir’de öldüğü söylenir. Batı Anadolu’nun birkaç yöresinde “Yunus Emre” adını taşıyan ve onunla ilgili görüldüğünden “makam” adı verilen yer vardır. Yapılan araştırmalara göre şiirlerinin toplandığı Divan ölümün den yetmiş yıl sonra düzenlenmiştir. Anadolu’da “Yunus Emre” adını taşıyan ve Yunus Emre’den çok sonraları yaşamış başka şairlerin yapıtlarıyla karışan şiirlerinin bir bölümü dil incelemeleri sonunda ayıklanmış, böylece 357 şiirin onun olduğu konusunda görüş birliğine varılmıştır. Gene Yunus Emre adını taşıyan ve başka şairlerin elinden çıktığı ileri sürülen 310 şiir daha derlenmiştir. Onun dil, şiir ve düşünce bakımından özgünlüğü ve etkisi, ilk düzenlenen Divan’daki şiirleri nedeniyledir.
yunus emre ile ilgili görsel sonucu
Yunus Emre’nin şiirinde, edebiyat tarihi bakımından, dil, düşünce, duygu ve yaratıcılık gibi dört önemli sorun sergilenir. Bu sorunlar bir görüş ve inanış bütünlüğü içinde ele alınır, insan konusunda odaklaştırılır. Şiirde işlenen konular ise insan, Tanrı, Varlık Birliği, sevgi, yaşama sevinci, barış, evren, ölüm, yetkinlik, olgunluk, alçakgönüllülük, erdem, eli açıklık gibi genellikle gerçek yaşamı ilgilendiren kavramlardır. O, bu kavramları, şiirinin bütünlüğü içinde temel öğe olarak sergilemiştir.
yunus emre ile ilgili görsel sonucu
İnsan bir “sevgi varlığı”dır, tin ile gövde gibi iki ayrı tözden kurulmuştur. Tin tanrısaldır, ölümsüzdür, gövdede kaldığı sürece geldiği özün ve yüce kaynağa, tanrısal evrene dönme özlemi içindedir. Gövde dağılır, kendini kuran öğelere ayrılır. İçinde insanın da bulunduğu tüm varlık evreni toprak, su, ateş ve yel gibi dört ilkeden kurulmuştur. Bu dört ilke yaratılmıştır, yaratıcı da Tanrı’dır. Tanrı, bu dört ilkeyi yarattıktan sonra, ayrı ayrı oranlarda birleştirerek varlık türlerinin oluşmasını sağlamıştır. İnsan sevgi yoluyla Tanrı’ya ulaşır, çünkü insanla Tanrı arasında özdeşlik vardır. Ancak, insanın bu madde evreninde bulunması, tinin tanrısal kaynaktan uzak kalması bir ayrılıktır. Bu ayrılık insanı, yaşamı boyunca Tanrı’yı düşünme, ona özlem duyma olaylarıyla karşı karşıya getirmiştir. Gerçekte insan-Tanrı-evren üçlüsü birlik içindedir, var olan yalnız Tanrı’dır, türlülük bir “görünüş”tür. Çünkü Tanrı, kendi özü gereği, bütün varlık türlerini kapsar, her varlıkta yansır. Evreni kuran öğelerle insanın gövdesini oluşturan ilkeler özdeştir. Bu özdeşlik tanrısal tözün bütün varlık türlerinde, biçimlendirici bir öğe olarak bulunmasından dolayıdır. Tanrısal tözün nesnel varlıklarda bulunması bir “yansıma” niteliğindedir, çünkü Tanrı yarattığı nesnede yansıyınca “oluş” gerçekleşir.
yunus emre ile ilgili görsel sonucu
Sevgi insanda birleştirici, bütünleştirici bir eğilim niteliğindedir. Yunus Emre, sevgiyi Tanrı ve onun yarattığı tüm varlıklara karşı duyulan bir yakınlık, bir eğilim diye anlar. Sevginin ereği yüce Tanrı’ya ölümsüz olana kavuşmak, onun varlığında bütünlüğe ulaşmaktır. Tanrı insanla özdeş olduğundan kendini seven Tanrı’yı, Tanrı’yı seven kendini sever. Çünkü sevgi kendini başkasında, başkasını kendinde bulmaktır. Sevginin olmadığı yerde, öfke, kırgınlık, çözülme ve birbirinden kopukluk gibi olumsuz durumlar ortaya çıkar. Sevginin değerini yalnız seven bilir, sevmek de bir bilgelik, bir olgunluk işidir. Yeterince aydınlanmamış, Tanrı ışığından yoksun kalmış bir gönülde sevginin yeri yoktur. Bütün varlık türlerini birbirine bağlayan, onları tanrısal evrene yönelten sevgidir. Sevgi bir çıkar aracı olmadığından seven karşılık beklemez. Dost kişi gerçek seven kimsedir (âşık). Dost başka bir anlamda da Tanrı’dır, kişinin gönlünde ışıyan tözdür.
yunus emre ile ilgili görsel sonucu
Yunus Emre’de yaşamak tanrısal tözün bir yansıması olan evrende sevinç duymaktır. Çünkü, bütün varlık türlerinde Tanrı görünmektedir, bu nedenle severek, düşünerek yaşamayı bilen kimse her yerde Tanrı ile karşı karşıyadır. Yaşamak belli nesnelere bağlanmak, yalnız gelip geçici varlıkları edinmek için çırpınmak değildir. Böyle bir yaşama biçimi kişiyi tanrısal tözden uzaklaştırdığı gibi yetkinlikten, bilgelikten de yoksun kılar. Yunus Emre’nin dilinde bilge kişinin adı “eren”dir. Eren barış içinde yaşamayı, bütün insanları kardeş görmeyi, kendini sevmeyeni bile sevmeyi bilen kişidir. Onun gönlü yalnız sevgiyle, dostluk duygularıyla doludur. Evreni bir tanrısal görünüş alanı olarak bildiğinden, erenin evrene karşı da sevgisi, saygısı vardır. Erenin gözünde insan bir küçük evrendir, büyük evren ise tanrısal tözün kuşattığı sonsuz varlık alanıdır. Eren olma aşamasına ulaşmış kişide erdem, alçakgönüllülük, eli açıklık, yetkinlik, olgunluk bir bütünlük içinde bulunur.
yunus emre ile ilgili görsel sonucu
Ölüm tinin gövdeden ayrılıp tanrısal kaynağa dönmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle ölüm tinle gövde arasında bir ayrılıktır. Gerçekte ölüm yoktur, tinin ölümsüzlüğe ulaşması, yüce kaynağa dönüşü vardır. Çünkü, bütün varlık türleri tanrısal tözün yansıması olduğundan, salt ölüm de söz konusu değildir. Ölümün bir başka anlamı da bilgiden, erdemden, yetkinlikten, sevgiden yoksun kalmaktır. Yunus Emre’nin şiirinde Yeni-Platonculuk’tan kaynaklanan Tasavvuf öğretisinin bütün sorunları bulunur. Bunlara yeni bir çözüm getirmez, Yeni-Platonculuk’un yöntemine dayanarak yorumlar ileri sürer. Bu nedenle onun şiiri Yeni-Platonculuk’un Türkçe açıklanışıdır.
yunus emre ile ilgili görsel sonucu
Yunus Emre’nin edebiyat tarihi bakımından, önemli bir yanı da Anadolu’da, Türkçe şiir dilinin öncüsü olması ve tasavvuf sorunlarını yalın, kolay anlaşılır bir dille söyleyişi nedeniyledir. Şiirlerinin ölçüsü, Türkçe’nin ses yapısına uymayan “aruz” olmakla birlikte söyleyişi akıcı, sürükleyici bir nitelik taşır. Tasavvufun en güç anlaşılır kavramlarını, Türkçe’nin ses yapısına uygun biçimde dile getirir, şiirinde duygu ve düşünce birliğinden oluşan bir derinlik görülür. Yer yer yalın halk söyleyişine yaklaşan dilinde anlam-uyum bağlantısı bütüncül bir içerik taşır. Ona göre önemli olan bir sözü etkili biçimde söylemektir. Bu nedenle sözün boş bir kavram olmaması, bir varlık sorununu, bir düşünceyi dile getirmesi gerekir. İnsan ancak söz söyleme yetisiyle insandır, konuşan Tanrı durumundadır. Yunus Emre’de Türkçe, şiir dili olma yanında, düşünceyi içeren, açıklayan bir odak özelliği kazanmıştır. Yunus Emre’nin biri şiiri, öteki düşünceleriyle olmak üzere, iki yönlü bir etkisi vardır. Gerek dili, gerek görüşleri bakımından halk şiirinin de öncüsü sayılmaktadır. Özellikle tasavvuf inançlarını benimseyen Alevi-Bektaşi geleneğini sürdüren halk ozanları üzerindeki etkisi büyük olmuştur.
Severem ben seni candan içeri
Yolum utmaz bu erkândan içeri
Nireye bakar isem toptolusun
Seni kanda koyam benden içeri
O bir dilberdürür yokdur nişânı
Nişan olur mı nişandan içeri
Beni sorma bana bende degülven
Suretün boş yürir tondan içeri
Beni benden alana irmez elüm
Kadem kim basa sultandan içeri
Tecellîden nasîb irdi kimine
Kiminün maksudı bundan içeri
Kime dîdar güninden şu’le değse
Anun şu’lesi var günden içeri
Senün ışkun beni benden alupdur
Ne şîrin derd bu dermandan içeri
Şerî’at tarikat yoldur varana
Hakîkat ma’rifet andan içeri
Süleyman kuş dili bilür didiler
Süleyman var Süleyman’dan içeri
Unutdum din diyânet kaldı benden
Bu ne mezhebdürür dinden içeri
Dinün terkidenün küfürdür işi
Bu ne küfürdür imandan içeri
Geçer iken Yunus şeş oldı dosta
Ki kaldı kapuda andan içeri

13 Ekim 2016 Perşembe

Yusuf Akçura


yusuf akçura ile ilgili görsel sonucu

Yusuf Akçura


Yusuf Akçura 2 Aralık 1876’da doğdu. Harbiye Mektebi’nde okudu. 1897’de darbe girişimlerine katıldığı için tutuklandı. Taşkışla Divan-ı Harp kararı ile müebbet kalebentlik cezasına çarptırıldı. Karar sonrasında padişah fermanı ile Trablusgarp’a sürüldü. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1899’da yaptığı girişimler sonucu Trablusgarp kenti içi dahilinde serbest dolaşma izni aldı. Kısa bir süre sonra da Fransa’ya kaçarak, Paris’teki Jön Türklere katıldı. Paris’te Siyasal Bilgiler yüksek okuluna devam etti.
1903’te “Osmanlı Devleti Kurumlarının Tarihi Üstüne Bir Deneme” adlı teziyle okulu bitirerek Rusya’ya döndü. Kazan’da öğretmenlik yaptı. Bu dönemde Mısır’da çıkan Şüra-yı Ümmet ve Türk gazetelerinde çok sayıda imzasız makalesi yayımlandı. Bunlar içinde, 1904’te Türk Gazetesinde çıkan Üç Tarz-ı Siyaset başlıklı dizi makale özel önem taşır. Bu makalede imparatorluğun önündeki seçeneklerin “Osmanlıcılık”, “Panislamizm” ve “Türk Milliyetçiliği” olduğu, bunlardan en uygununun da sonuncusu olduğunu belirtiliyordu.
yusuf akçura ile ilgili görsel sonucu
Yusuf Akçura, II. Meşrutiyet’ten sonra İstanbul’a geldi. Çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı. Darülfünun’da ve Mülkiye Mektebinde siyasal tarih dersleri verdi. Türkçülük akımına daha çok düşünce düzeyinde katıldı. Türk Derneği ve Türk Ocağı’nın kurucuları arasında yer aldı. Türk Yurdu dergisinin başyazarı ve editörü oldu. İlk mecliste milletvekili, kurtuluştan sonra Türk Tarih Kurumu Azası oldu. Akçura, Osmanlı Türkleri ile Osmanlı İmparatorluğu dışındaki Türklerin yalnız dil ve tarih alanındaki ortak geçmişlerine dayanarak bir birlik yaratamayacaklarını savundu.
yusuf akçura ile ilgili görsel sonucu
Önemli yapıtları arasında; Üç Tarz-ı Siyaset, Şark Meselesine Dair tarih-i Siyasi Notları(1920), Muasır Avrupa’da Siyasi ve İçtimai Fikirler Cereyanlar(1923), Siyaset ve İktisat hakkında Birkaç Hitabe ve Makale(1924), Osmanlı İmparatorluğu’nun Dağılma Devri sayılabilir. Ayrıca Türk Yılı(1928) adlı derlemesi Türkçülük hareketinin kaynaklarını ve gelişimini inceleyen kapsamlı bir çalışmadır. Mevkufiyet Hatıraları (1914) ise Rusya’daki etkinlikleri ve tutukluluğu üzerine bilgi verir. Hakkında en önemli yapıt, François Georgeon’un Aux Origines du Nationalisme Turc; Yusuf Akçura (1980) adlı kitabıdır. Yusuf Akçura, 12 Mart 1935’te Haydarpaşa Garı’nda çocuklarıyla yürürken kalp krizinden öldü.

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)