bilgievlerim: Bilim ve Teknik
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


Bilim ve Teknik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bilim ve Teknik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Aralık 2019 Pazar

Soğuk Derken Ne Kadar Soğuk ?






Bilim insanları kompleks bir lazer düzeneği kullanarak, bilinen evrendeki en soğuk kimyasal reaksiyonu gerçekleştirdi. Bu sayede çok düşük sıcaklıklarda maddenin yapıtaşlarının nasıl reaksiyona girebileceğine dair bazı kanıtlar elde edildi. 
Soğuk Derken Ne Kadar Soğuk ? 

Reaksiyon 500 nanokelvin bölgesinde gerçekleşti , yani mutlak sıfırın birkaç milyonluk kesrinin birinde reaksiyon oldu. İşte bu ortam o kadar soğuk ki; moleküller yavaşlayarak durma noktasına geliyor. 




13 Aralık 2019 Cuma

MANTAR ZEHİRLENMELERİ







Mantarlar genellikle orman altında, açıklıklarında veya tarım için kullanılmayan arazilerde yetişen bitkilerdir. Türkiye’de bilhassa Kuzey Anadolu’da orman köylüleri mantarları tanır, bazı mahalli isimler verir ve gıda olarak yararlanırlar. Zehirlenmeler genellikle yabani mantar yeme alışkanlığı olmayan kişilerin mantar toplaması, yenen mantarlara benzeyenlerin yanlışlıkla toplanması veya yenen mantarların arasına karışmış birkaç zehirli mantarın da diğerleri ile beraber yenmesi sonucu meydana gelmektedir.
İlkbahar ve sonbahar, mantarların kendilerini gösterdikleri ve dolayısıyla zehirlenmelerin meydana geldiği mevsimlerdir. Sonbahar bitmeden, konu güncelliğini kaybetmeden “Zehirli mantarlar hangileridir? Mantar zehirlenmeleri nasıl ortaya çıkar, belirtileri nelerdir? Tedavisi nasıl yapılır?” sorularının cevaplarını kısaca anlatalım.




ZEHİRLİ HAYVANLAR







Vücutlarında taşıdıkları zehiri, diğer canlılara vererek onları öldüren, felç eden, ya da canını acıtan hayvanlar zehirlidir. Aslında kurbağalar, balıklar, örümcekler, bazı denizde yaşayan salyangozlar gibi pek çok hayvan grubunun zehirli türleri vardır. Ama bunlardan insan yaşamını ve sağlığını etkileme açısından en sık karşılaşılanları yılanlar, akrepler, çıyanlar, arılar ve eşekarılarıdır.




1 Şubat 2019 Cuma

4 Derece Daha Isınırsak Hakkında Bilmedikleriniz






Dört derecelik bir ısınma, ilk bakışta çok fazla değilmiş gibi görünüyor. Öyle ki bu kadarcık bir ısınmanın keyifli bile olabileceğini düşünebilirsiniz. 

Ama bakın o küçük fark dünyayı nasıl değiştiriyor?
Daha sıcak bir dünyada nasıl hayatta kalabiliriz?



11 Haziran 2018 Pazartesi

Durdurulamaz Küresel Isınma Her 1,500 Yılda Bir Karşıt Bakış Aç



Harvard Crimson, Nobel ödüllü Al Gore’yi azarlayan şok edici bir başmakale yayınladıktan bir hafta sonra, Stanford Üniversitesi “Küresel Isınma Bir Efsane (Uydurma) mi?” başlıklı bir yemek düzenledi.
Stanford’un misafir konuşmacısı dünyaca ünlü küresel ısınma kuşkucusu S. Frederick Singer idi, eski uzay mühendisi ve hükümet bilim danışmanı.
Princeton Üniversitesi’nde Fizik bölümünde PhD ünvanı olan Singer uzay gelişmelerinde Başkan Eisenhower’un danışmadı idi, Virginia Üniversitesi’nde Çevre Bilimleri profesörü idi ve ‘Durdurulamaz Küresel Isınma: Her 1,500 Yılda Bir’in ortak – yazarıdır. Bu New York Times’ın en çok satanlarından olan kitapta, yazarlar Singer ve Avery küresel sıcaklıkların çoğunlukla veya tamamen doğal döngü nedeniyle yükselmekte olduğu kavramını sunuyor. Kayıtlı tarihin ikibinyılından alınan tarihi verileri doğal fiziksel kayıtlarla birlikte kullanarak, 1,500 yıllık doğal güneş lekesi manyetik dalgaları döngüsünün her zaman dünyanın iklimini kontrol ettiğini ve şu andaki ısınma eğilimindeki itici güç olduğunu savunuyorlar. İnsanın yarattığı karbon dioksitin dünyanın iklimi üzerinde çok az etkisi var.

1,500 yıllık döngünün 1980’nin başlangıcında keşfedildiğinden bu yana, bu ısınmanın genel karakteristikleri şunlarda yapılan ölçümler ile onaylandı: ağaç halkaları (canlı, korunmuş ve fosilleşmiş), polen, mercan, buzullar, sondaj delikleri, dikitler, ağaç hatları ve deniz sedimentleri. En son döngüler, döngünün soğuk kısmı sırasında göçlere zorlanma, açlık ve hastalık ve döngünün sıcak kısmında nüfus artışı, tarım alanlarının genişlemesi, daha çok ekin çeşidi ve ekstra binalar ile insan tarihinde kaydedildi.
1,500 yıllık döngünün nedenleri çok iyi anlaşılmadı, bu döngülerden 600’ü son milyon yılda saptandı. Bu, yazarların son 150 yılda döngünün sıcak aşamasına girdiğimizi kabul etmelerini sağlıyor. Bu, ayrıca eğer tipik sıcaklık aşaması yüksekliğine giriyorsak bir veya iki derece daha sıcak olabileceğini öne sürüyor.
Döngünün sıcak aşaması soğuk aşamasından tipik olarak daha düzenli olmasına rağmen, muntazaman zirveye erişip sonra düşmüyor, sıcak aşamanın başlangıcında aniden yükseliyor, sonra yüzlerce yıl oldukça düzensiz (ama tutarlı şekilde daha yüksek) sıcaklıklar takip ediyor.
Singer şu anda Dünya’nın deneyimlemekte olduğu ısınmanın tehlikeli olmadığını ve insanların bunu değiştiremeyeceğini açıkladı. Singer, Al Gore gibi küresel ısınma aktivistlerinin problemi dikkat çekmek için kullandığına inanıyor. Böyle aktivistlerin insanın – ürettiği sera gazlarının küresel ısınmaya katkı yaptığını göstermeye yakınlaşamadığını söyledi.
Singer dinleyicilere “eğer politikacılar gerçekten enerji kullanımını etkileyen bir değişiklik yapmak isteseler idi, benzin vergilerini artırırlardı” dedi, bu artış araba kullanımını azaltırdı. Singer bu tür vergilerin en çok düşük gelirli insanları vuracağına inanıyor. Singer rüzgar çiftliği endüstrisi gibi bir çok iş alanının küresel ısınma aldatmacasından para kazandığını iddia etti.

6 Haziran 2018 Çarşamba

%100 Beyin Gücü Hakkında Önemli Bilgiler


Bir düşünsenize, insanoğlu tüm islerini tek parmakla yapıyor olsa idi, o zaman 10 parmakla donatılmış olarak doğmazdık. Eğer beyin hücrelerimizin sadece %10’u mutlu, seviyeli bir yaşantı sürdürmeye yetse idi, kafamız tam 10 kati daha fazla hücre ile dolu olmazdı. Aslında, insanoğlu dünyada beyin kapasitesinin % 100’ünü kullanmayan tek varlıktır. İnsanoğlu ayni zamanda, beraber yasadığı diğer canlılar ile sürekli uyumsuzluk halindeki tek varlıktır.
Yunuslar da benzer bir beyin ile donatılmışlardır, ancak onlar beyin kapasitelerinin tümünü kullanarak yaşamlarını akilli, eğlence sever, çevreleri ile uyumlu varlıklar olarak devam ettirmektedirler. İnsanların da daha fazla beyin kapasitesinin kullanımı ile daha mutlu, daha uyumlu bir yasam sürebileceğini söylemek yanlış olmaz. Siz hiç, beyninin % 100’ünü kullanan birisinin suç, savaş, açlık, salgın hastalık, ön yargı ve çevre katliamı ortamlarında olabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Başka bir deyişle, bizler de ayni diğer canlılar gibi mükemmel yaratılmışız; ancak, onlar gibi tüm potansiyelimizi kullanamıyoruz. Neden? Belki, bizler diğer canlılar gibi enerji kaynağına nasıl bağlanacağımızı artik bilemiyoruz ya da kendi özgür irademizi kullanma konusu umurumuzda değil. Belki de özgür irade, sadece bedeninin tepkilerine cevap veren % 10 kullanımlı insanlar için çok karmaşık bir ifade.


Bu potansiyelin kullanılmamasının nedeni ne olursa olsun, burada da kullanmazsan kaybedersin gerçeği ortaya çıkmakta ve normal bir insan yanlış kullanım veya kullanıl-mama yüzünden günde 100.000 beyin hücresini kaybetmektedir. Bu potansiyel değerlendirilmedikçe de, kişinin durumu zamanla daha kötüye gitmektedir. Sizce neden Alzheimer, Parkinson gibi hastalıkların oranı dünyanın doğum oranı ile ayni oranda büyümektedir. Peki, çözüm ne?
Gerçekten de beynimizin tam kapasitesini kullanabilir, bu sayede yasam kalitemizi yükseltebilir miyiz? Tabii ki yapabiliriz. Hafıza kaybına uğramak yerine hafıza sihirbazı, en basit problemlerden bunalan kişi yerine yaratıcı bir dahi, mutluluktan uzak, tekdüze yasam tarzı yerine diğer canlılar ile tam ve değişken bir uyum içerisinde olmayı öğrenebiliriz.
Aslında yaşam düşündüğümüzden daha zor. Parasızlık, kötü geçen çocukluk ya da çevremizdeki diğer insanlar, dış etken olarak insanin kişiliğini etkiler. Ama tüm olumsuzluklara rağmen, kötü başlangıç yapıp sonra da istikrarlı, mutlu bir yasam kuran insanlar da vardır. Bu kişiler, kendini yetiştirmenin ve sürekli geliştirmenin faydalarını fark etmiş, öğrenmiş insanlardır. Kişi, kendini tanıma sürecini geliştirdikçe, aslında içinde bulunduğu konumu veya durumu ile ilgili gerçeğin, tamamen kendi bilinçli, içgüdüsel veya tepkisel seçimlerinden kaynaklandığı fark eder.


Aklın ve vücudun tam ve doğru kullanımı ile kişinin kendini daha iyi hissetmesi, dolayısı ile ruhsal gelişimi, daha bilinçli bir yasam tarzı seçmesini sağlar.
Birçok insan tekdüze günlük hayata takılmakta, sadece tepkisel davranışlar sergilemekte böylelikle çevresindeki birçok olasılıkları ve seçenekleri görememektedir. %100 beyninizi harekete geçirmek için aşağıdaki beyin jimnastiği testini yedi gün boyunca deneyin ve bu kısa süre içerisinde ne kadar yol aldığınızı görün.




Testteki her bölüm beyninizin baksa bir bölgesini çalıştırmaktadır.
1. Vücudunuzu değişik yeni yöntemler ile sınayın. Normalde hangi elinizi kullanıyorsanız bir günlüğüne saçınızı taramak, dişlerinizi fırçalamak, çayınızı karıştırmak gibi basit işlemlerde elinizi değiştirin. Gözünüzü kapatın ve eşyaları hissederek odanızın içinde dolasın. Sesleri dinleyin, çevredeki kokuları duymaya çalısın. Yere düsen eşyaları ayağınız ile almaya çalısın, kapıyı, buzdolabını ayağınız ile kapatın. Okuduğunuz kitaptan bir sayfayı yan tutarak, bir sayfayı da ters tutarak okumaya çalısın.
2. Normalde sorgulayıp, eleştireceğiniz bir kişi hakkında onu onurlandıracak bir iltifat bulmaya çalısın. Kişi hakkındaki yargınızı sorgulayıp, kendinizi onun yerine koyup durumu tekrar gözden geçirin.
3. Buzdolabınızı açıp, birkaç saniye içindekileri gözden geçirin. Kapatıp içinizden tekrarlayın. Ayni şeyi bir oda içindeki eşyalarda, bir mağaza vitrinindeki kostümlerde, duvarda asili detaylı bir resimde deneyin. Adetleri, büyüklükleri, renkleri hatırlamaya çalısın.
4. Her gün beş dakika kendinizi başka bir insan yerine koyun. Sizin su anda olduğunuz durumda o kişinin neler hissedebileceğini, neler düşünebileceğini hayal edin.
5. Kendinizi moralsiz veya keyifsiz hissettiğinizde, hayatta en çok istediğiniz şeyin ne olduğunu hatırlayıp, başarılı olmanız için ne yapmanız gerektiğini tekrarlayın. Ne zaman negatif bir düşünceye kapılırsanız, kafanızda yarattığımız bu küçük pozitif filmi tekrarlayın.
6. Gün içerisinde her saat başı, birkaç saniye için önceki saat içerisinde ne olduğunu düşünün. Günün sonunda, tüm günün bir değerlendirmesini yapın. Hatırlayamadığınız küçük parçalar sizin gün içerisindeki çok fazla bilinçli olmadığınız dakikaları gösterir.
7. Günlük hayatınıza adaptasyon ve esneklik kazandırmak için her gün farklı bir şey yapın. Alışverişinizi değişik dükkândan yapın. Eve geliş yolunuzu değiştirin. Evde ekmek veya kek pişirin. Farklı bir spor yapın. Kendinizi yeni bir komsuya tanıtın.
Her gün ayni şeylerin yapılması beynin hep ayni bölümlerinin kullanılmasına, diğer bölümlerin körelmesine yol açar. Unutmayın çeşitli, farklı uyarımlar, beyin kapasitesinin kullanımı için en önemli anahtardır. Ayni zamanda sizi yoran, sizi zorlayan, rahatsız eden alışkanlıklarınızı bırakmanızı da kolaylaştırır.
İstediğiniz rüyayı görmeyi veya uyandığınızda gördüğünüz rüyayı hatırlamayı istemez misiniz?





26 Aralık 2016 Pazartesi

Animizm Nedir?

Animizm Nedir? ile ilgili görsel sonucu

Animizm ya da diğer adıyla canlıcılık, doğada insan ruhuna az çok benzeyen başka ruhların da bulunduğunu kabul eden ilkel insanların dinidir. Bu inanca göre evrendeki bütün varlıkların, bitki ve hayvan gibi canlıların, denizlerin ve göklerin hatta yağmur ve yıldırım gibi doğa olaylarının giz dolu etkisi olan birer ruhları vardır.
İlkel çağlarda insanlar açıklayamadıkları, aciz kaldıkları ve korktukları doğa olaylarını kişiselleştirerek anlamaya çalışmışlar; korku kaynaklı bir beklenti ile birlikte onun içinde bulunduğuna inandıkları ruhlara saygı göstermişlerdir. Tıpkı insanlar gibi bu ruhlar da iyi ya da kötü karaktere sahip olabilir ve yeterince saygı görmezlerse kötülük yapabilirler. İnsan, gücünün dışında kalan bu bilinmeyen güçleri denetleyemez ama onlardan yardım isteyebilir ya da dualarla öfkelerini yatıştırabilir.
Animizm ilk başlarda fetişizm olarak adlandırılmıştır. Fetişizm sözcüğü dinler tarihine ilk olarak De Brosses tarafından 1760’da yayınlanmış olan “Fetiş Tanrıların Dini Üzerine” adlı yapıt ile girmiştir. Fetiş (fetiche) sözcüğü Portekizce Feitiçio’dan, o da Latince Facticius sözcüğünden gelmektedir: Büyü gücüne sahip perili nesne anlamına gelen bu terimi Portekizli gemiciler zencilerin dinsel eşyası ile büyücülük aletlerini anlatmak için kullanıyorlardı. De Brosses’un düşüncesine göre fetişlere tapınmanın bütün dinlerin kökünde bulunması gerekirdi.
Büyük Fransız filozofu Auguste Comte (1798-1857) da Pozitif Felsefe Dersleri”nin birincisinde ünlü Üç Durum Yasası’nı (Üç Hal Kanunu) formülleştirdiğinde bu Fetişizm terimini benimsemiştir. Auguste Comte’a göre insanlık birbiri ardınca üç durumdan geçmiştir. Teolojik durumda insan olayların açıklamasını kendisininkine benzeyen fakat daha kudretli iradelerle izah eder.  Metafizik durumda insan olayları soyutlamalar (tecrit, abstraction) ve doğa kuvvetleriyle izah eder. Ve Üç Durum Yasası’nın sonuncusu olan pozitif durumda ise insan olayları başka olaylarla izah eder.
Animizm sözcüğü ilk olarak XIX. yüzyılın ikinci yarısında İngiliz antropolog Edward Burnett Tylor’ın “Primitive Culture” adlı yapıtında kullanılmıştır. Latince Anima (ruh, hayvan) sözcüğünden gelir. Bu inancın teorisini kuran Taylor ilkel dinleri, bütün insan toplumlarının sonraki evrimleri ne olursa olsun bu inanç evresinden geçtiklerini ileri sürerek açıklamaya çalışmıştır.
Şunun da altını çizmek gerektir ki Animizmi, kendisine yakın dinsel görüşlerden belirli olarak ayırmak olanaksızdır. Örneğin Totemizm inancının temel tezlerinden birkaçı Animizmde de bulunmaktadır: Mana fikri, tabu fikri ve yarı insan-yarı hayvan efsanevi atalar fikri. Öte yandan bütün çevrelerdeki bütün dinlerde Totemizmin olduğu kadar Animizmin kalıntılarına da rastlanmaktadır.
Burnunla birlikte Avusturalya yerlilerine göre daha olgun, fakat daha eski uygarlığa sahip toplumlarla kıyaslandıkları zaman daha ilkel gibi görünen birçok toplumların dinini de Animizm deyimiyle tarif edebiliriz: Örneğin Müslüman olmayan zenci Afrika toplumları, Polinezya toplumu, Kuzey ve Güney Amerika’nın şimdiki Kızılderili toplumu, Eskimo toplumu vb.
İlgili resim

Animizmin Temelleri

Bu ilkel insanların can ve doğa hakkındaki inançlarını, büyü usullerini, dinsel törenlerini incelemek yerinde olur.
İlkel insanlara göre can yahut ruh bedene, bedenin bazı parçalarına; Avustralya yerlilerine göre de özellikle böbreklerdeki yağ tabakasına sıkı sıkıya bağlıdır. Zaten can, beden ölmeksizin bundan bir zaman için ayrılabilir. Bu takdirde beden üzerinde uzaktan dahi olsa, sanki bedenin içindeymiş gibi etki yapar. Frazer bir eserinde bu dış canı özellikle incelemiştir. Ona göre “can çalınabilir, yenilebilir, geri getirilebilir ve bazı durumlarda da yamanabilir, onarılabilir ve yerine başkası konabilir.” Cherokee Kızılderililerinden bir şef bir savaş sırasında canını bir ağacın tepesine yerleştirmişti. Düşman durmaksızın ona ok atıyor ama şef ne ölüyor, ne de yaralanıyordu. Fakat hasmı, savaşta yapılan bu büyüyü anladığından, dallara doğru ok attırdı. Bunun üzerine kabile şefi düşüp öldü.
İlkel insana göre, kişilik onun şahsiyetinin çevresinde bitmez. İlkel zihniyete göre bu kişilikte bedenin kendisiyle beraber onun üzerinde biten (yetişen) ve ondan çıkan salgılar (ifrazlar) veya bedenin dışarıya attığı saç, kıl, tırnaklar, gözyaşı, idrar, gaita maddeleri, sperm, ter gibi maddeler de dahildir. Onun için birçok toplumlarda herkes saçlarının, tırnak parçalarının yahut gaita maddelerinin kötü niyetler besleyebilecek bir başkasının eline geçmemesine büyük özen gösterir. Bunları elinde tutmak, o insanın canını da elinde tutmak demektir. Kişinin kılları, salgıları vs., tıpkı ayakları, elleri, yüreği ve kafası gibi, kendi benliğinden bir parçadır. Kelimenin tam anlamıyla bunlar da ona ait bulunmaktadır.
Kişiliğin bu elemanlarına, bedenin örneğin üzerinde oturulan iskemle gibi bir eşya veya yer üzerinde bıraktığı izleri ve özel olarak ayak izlerini de eklemek gerektir. Bir çocuğu kudretli bir büyücünün bıraktığı izler üzerine yerleştirerek, çocuğun da onun kuvvetinden bir şeyler edineceği sanılır Kişinin gölgesi, sudaki aksi, resmi de yine onun kişiliğine dahil nesnelerdendir. İlkel insanlarda genel olarak resminin yapılmasından ya da fotoğrafının çekilmesinden korku duyması da bundan ileri gelmektedir.
şamanizm nedir ile ilgili görsel sonucu
Kişinin adı da kişiliğe dahil bir nesnedir. Eskimolar üzerine çok derin incelemeler yapmış olan Rasmussen’e göre bir insan bir bedenden, bir candan ve bir addan meydana gelmedir.
Giyecek eşyası da kişiliğe ait şeylerdendir. Terli bir erkeğin urbasını giymiş olan bir kadın gebe kalabilir. Bir insan tarafından sık sık kullanılan kap-kaçak ve başka eşya da onun kişiliğine dahildir ve bazı toplumlarda o insan öldü mü, bunlar yakılır.
Yaşamın özü olan can, bedeni kesin olarak terk ettiğinde ölüm meydana gelir. Bununla birlikte daha karmaşık bir düşünce olan ve ruhun bedenden ayrılarak ölüler ülkesinde yaşayabileceğine inanan ruh göçü de Animizmden doğmuştur. Bu düşünceye göre ölen bir kimsenin ruhu bir maymunun, bir incir ağacının, bir sineğin bedenine girebilir. Ölen kimsenin yaşayanları kıskanıp onlardan öç almaması için bu cesede özen göstermek gerektir. Ölüler yiyip içmek ister, saygı görmek isterler. Levy-Bruhl’ün düşüncesine göre ilkel zihniyete göre ölü hem “mevcut”, hem “namevcuttur” ya da aynı anda birkaç yerde birden hazır bulunur. Bu zihniyet ölülerin iki yerde birden hazır olabileceklerini kabul ederek, bunların başka bir alemde oturmakla beraber, bazı hallerde yaşayanlara görünebileceklerine inanmaktadır.
Ölüler alemi tıpkısı tıpkısına canlılar aleminin zıddıdır, karşıtıdır. Orada her şey tersinedir. Bizim gecemiz onların gündüzü olduğundan, yeryüzüne geceleyin gelirler; geceleyin onlarla karşılaşmak tehlikelidir. Bununla beraber ölülerin toplumu da canlılarınki gibi klanlara bölünmüştür. Ölülerin tekrar bir bedene girdikleri gerçekleştiği gibi, büsbütün kaybolup gittikleri de olur.
Animizmde düşle gerçek devamlı olarak birbirine karışmış haldedir. Örneğin Afrika’nın Ekvator bölgesinde, düşte yapılan bir yolculuk gerçekten yapılmış sayılır. Kızılderililerde düşte kendisini bir yılanın soktuğunu gören kimse, gerçekten yılan sokmuş gibi aynı tedaviyi görmek zorundadır.
Dış alemi vücuda getiren hayallerde ya ruhsal kuvvetler vardır, ya da bu hayaller ve ruhsal kuvvetlerin egemenliği altındadır. Levy-Bruhl’e göre ruh kelimesi çok açık ve kesin olmakla beraber, ilkel insanların çevresinde daima faaliyet halinde olan bu etkileri ve bu hareketleri anlatabilmek için bulabildiğimiz en rahat kelimedir.
Kreglinger’e göre ilkel insanların bütün dinsel hayatı mana ile tarif edilir. Bu insanların bütün tapınış usullerinde ki amaç, ya mana ile temasa hazırlıksız oldukları zaman kendilerini ondan korumak; ya da dinin sırrına erdikleri zaman tersine olarak bu kutsal cevherden mümkün olduğu kadar fazlasını benliklerine sindirmektir. Rahip manaya sahip olan kimsedir, onun için bunu dilediği gibi kullanabilir. Tapınak ise mananın büyük miktarda toplanıp birleştiği yerdir.
Büyük şefler öylesine mana doludurlar ki, onlarla temas sıradan insanlar için sakıncalıdır. Şefler nereye giderlerse manaları da onlarla birlikte gider ve bedenlerinden toprağa geçebilirdi.  Bu nedenle şefin ayağının değdiği yerlere basmak başkaları için tehlikeli durum yaratabilirdi. Şefin yemek yerken kullandığı kap-kacağa ve gereçlere bulaşabilirdi. Yüksek şefler böylesine yoğun bir manaya sahip olduklarından, bedenleri ve eşyaları tabuydu. Sıradan insanlar büyük şeflerin taşıyabildiği ölçüde kutsal akıma dayanamayacağından, kaza sonucu buna maruz kaldıklarında arınma ritleri gerekmekteydi.
İlgili resim

Büyü Animizmin Tekniği ve Stratejisidir

Ruhlara benzetilebilecek olan mistik kuvvetler doğada mevcutturlar ve insan gerekli birtakım sözler söyleyip hareketler yaparak ruhsal varlıklar üzerinde etki yapabildiği gibi doğa üzerinde de etki yapabilecektir. Böyle bir etki de adına büyü dediğimiz nesnenin temelini oluşturmaktadır. Salomon Reinach’ın dikkate değer bir formülüne göre büyü, “Animizmin tekniği ve stratejisidir.” Yüksek sesle ya da makamla söylenen sözlerde bir takım kuvvetler vardır. Bir olayın taklidi yapılmakla, o olayın meydana gelmesine yol açabilir. Bir sefere çıkmadan önce bunun ayrıntıları adeta temsil edilir, oynanır; savaş raksları yapılarak zafer böylece sağlama bağlanır. Bir takım tapınma usullerine uygun olarak su döküldüğü zaman, yağmur yağması sağlanır. Bunun adına taklidi büyü denir.
Kişi ile imgesi arasındaki ortaklığı kullanan büyü çeşidine bazen duygudaşlı büyü denir. İmgeyi yaralamak yahut yok etmekle, kişinin yaralandığı veya yok edildiği sanılır. Bu, bir insanın imgesine acı çektirip kendisine acı çektirme amacını güden sihirin prensibidir. Bunun tipik örneği Voodoo bebeklerine iğne batırarak ona zarar vermeye çalışmaktır.
Bazı nesnelerde büyülü bir kuvvet vardır; felaketi def ederler, mutluluk getirirler.  Mana taşıyan bu nesneler kişinin yazgısını etkiler. Örneğin başarılı bir avcının taşıdığı muskayı ele geçiren bir başkası o avcı ile aynı güce sahip olurdu. Muska, nazarlık, tılsım gibi günümüzde dahi kabul gören inanışların kökeninde Animizm vardır.
Büyünün bir iyi çeşidi vardır ki bu, şefler, rahipler ve Fetişçiler tarafından yapılır. Bir de kötü şekli vardır ki bunu büyücüler yaparlar. Bu büyücüler hastalığa, ölüme sebep olurlar; bunlar bir çeşit yamyamdır. Kötü bir büyücünün hareketini felce uğratmak için, iyi bir fetişçi bunu bozmak üzere bir karşı büyü yapar. Kongo’da Animizm üzerinde çok ayrıntılı incelemeler yapmış olan Mary Kingsley’nin dediği gibi, “ilacın ruhu, hastalığın ruhu üzerinde etki yapar.”
Büyücü toplumun tehlikeli bir düşmanı olduğundan, onu meydana çıkarmak gerekir. Bu da iyileri koruyup kötüleri vuran bir sınavla (ordalie) meydana çıkarılır. Bu sınav Afrika’nın Ekvator bölgesinde zehirle yapılır: “zehir bir çeşit mistik tepkiye sahiptir”, ancak suçluyu öldürür.
Totemist toplumlarda olduğu kadar Animist toplumlarda da bir mitologyaya, bir efsaneler sistemine rastlanır. Efsaneler veya masallar, tarihsel geçmişle ilgisi olmayan, doğaüstü bir tarihi anlatırlar. Efsane, efsanevi devirdeki atalarla temasa gelmek ve onların etkilerinin devri bir şekilde yenilenmelerini elde etmek olanağını sağlar.
şamanizm nedir ile ilgili görsel sonucu

Atalar Kültü

Animizmin en ilgi çekici yönlerinden biri de atalar kültüdür. Atalar kültü ölülerin özellikle de ataların ruhlarının canlı varlıkların günlük yaşamını etkileyebileceği inancından doğmuştur. Ayrıca atalar insanlara ateş yakmayı ya da avlanmayı öğretmiş, yaşamalarını kolaylaştırmış yarı tanrılardır. Atalar kendileriyle aynı kandan gelenleri korur, onlar için tanrılardan yardım ister. Bu nedenle onlara teşekkür edilmelidir. Ancak ataların öbür dünyada yaşayıp bunları yapabilmesi için gereksinimlerinin karşılanması gerekir. Bu kurban keserek ya da mezarlarına yiyecek bırakarak olur. Efsane ataların şerefine yapılan törenler son derece hayret verici gösterileridir. Bu törenlerde çoğu zaman maskeler ve özel urbalar taşıyan oyuncular müziğin sesine uyarak raks ederler. Sırf klanın şimdi yaşamakta olan üyelerinin gerek ölmüş üyeler ile gerekse görünmez kuvvetlerle birleşerek bunlarla haşır-neşir olmaları ve yarattıkları kutsal heyecanın derinliği bakımından bu törenler dinsel mahiyettedir. Bu törenlerin amacı saygısızlığa uğramış ölülerin öfkesini yatıştırmak, canlılardan öc almasını engellemektir.
Animizm insanlara dünyayı incelemek olanağı veren ilk hipotez olmuş; eski çağların ilkel insanlarını olduğu gibi bugünün insanlarını da, kendilerininkine benzer ruhlarla dolu sandıkları doğa üzerinde etki yapmaya kalkışmak bakımından cesaretlendirmiştir. Auguste Comte’la birlikte biz de “Animizmin, insan zihnini içinde bulunduğu hayvanca uyuşukluktan çıkardığını” söyleyebiliriz.
Renkli ve renksiz resmin heykelin, raksın, müziğin; doğrudan doğruya yahut dolayısıyla bütün güzel sanatların kökünde Animist büyücülüğün bulunması olasıdır. İnsanların yaşamında sanatın oynadığı yahut oynaması gerekli muhteşem rol düşünülürse, bu ilkel dinin yüzyıllar boyunca bütün insanlara yaptığı iyilikten dolayı ancak minnet duyulabilir.

7 Ağustos 2016 Pazar

NUH TUFANI SENARYOSU"NUN AMACI NE?







NUH TUFANI SENARYOSU"NUN AMACI NE?
Gerçek Nuh tufanında bile suların, filmdeki gibi 8 bin metreleri bulmadığı; böyle bir tufanın bilimsel olarak imkansız olduğu açıktır. Geçmişteki Nuh tufanının olması için bile; çok sayıda kuyruklu yıldızın Dünya atmosferine girmesi, kutupların tamamen erimesi ve yerden suların fışkırması gerekmektedir. 

Kaldı ki buna rağmen sular, 2114 m yüksekliğindeki Cudi Dağı'nı ancak aşabilmiştir. Bu da Kur'an ayetiyle sabittir. Ayrıca,Peygamberimiz (s.a.v.)'in, ümmetinin başına tekrar "Nuh Tufanı"nın gelmemesi için dua ettiğini ve bu duasının Allah tarafından kabul edildiğinisahih hadislerden biliyoruz.






Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)