19. yüzyılın sonları, Osmanlı İmparatorluğu için oldukça sıkıntılı ve acı vericiydi. Bir zamanların muhteşem imparatorluğu dağılmaya yüz tutmuş, Fransız İhtilali ile başlayan milliyetçilik akımları nedeniyle imparatorluğun her köşesinde sık sık isyanlar çıkmaya başlamıştı. Bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun tebaası olan ulusların neredeyse tümü bağımsız bir devlet kurma ve topraklarını genişletme düşündeydi.
Osmanlı’nın başını ağrıtan en büyük sorunlardan biri hiç kuşkusuz bağımsızlığını kazanan Yunanlıların sürekli Osmanlı Devleti aleyhine topraklarını genişletmesiydi. Girit Adası’nda sık sık isyanlar çıktığı yıllardı 1880’ler. Yunanistan’ın Teselya bölgesinde hazırlık yaptığı ve silahlanmaya başladığı haberleri geliyordu. Bu yüzden, olası bir Yunan saldırısına karşı seferberlik haline geçilmişti.
Osmanlı ordusunun modern silahlar açısından çağın gerisinde olduğunun farkında olan, Sultan II. Abdülhamid, askeri alandaki eksiklikleri gidermek için Avrupalı silah tüccarları ile görüşüyor, silah teknolojisindeki gelişmeleri yakından takip etmeye çalışıyordu. İşte tam da bu sırada, sıkıntı verici bir haber Osmanlı’ya ulaşıverdi…
19. yüzyıl sonunda çeşitli ülkelerdeki mühendisler, denizaltı gemilerinin geliştirilmesi için çaba sarf ediyordu. İngiliz mühendis G. W. Garrett de 1879’da 45 metre boyunda, buharla çalışan ve adını Resurgam koyduğu denizaltı gemisini denize indirmiş, ancak denizaltı Portsmouth’dan Birkenhead’e İngiliz Kraliyet Donanması için yapılan gösteri esnasında batmıştı. G. W. Garrett denizaltısını geliştirmek ve yenilemek için İngiltere’den para alamadığı için İsveçli silah fabrikatörü Thorn Nordenfelt ile anlaştı. Planları Garrett çiziyor, inşaatı Nordenfelt gerçekleştiriyordu. 1885’te Stockholm’de denize indirilen denizaltı, “Nordenfelt-I” adını taşıyordu. Ağustos 1885’de Landkröna’da gerçekleştirilen deneme seyirlerinde başarılı olan gemi, su üstünde 9 mil süratle hareket edebiliyordu ve 35,5 santimlik bir de torpido kovanı vardı. Liverpool’dakilere kıyasla bu gemi çok daha verimli sonuçlar verdi. Nordenfelt I denizaltısının ünü hızla yayıldı. Ve bu ilk denizaltı, Yunanistan hükümetince 9 bin sterline satın alınmıştı. Böylece Yunanistan, bir denizaltı sahibi ilk ülke olarak tarihe geçmişti.
Rusya ile yapılan savaştan yeni çıkan ve yaralarını sarmaya çalışan Osmanlı İmparatorluğu açısından Yunanistan’ın bu hamlesi gerçekten de sıkıntı vericiydi. 1877-1878 yılları arasında Ruslarla yapılan 93 Harbi’nde Osmanlı ordusunun hezimete uğramasının nedenlerinden biri, Osmanlı donanmasının bu savaşta hemen hemen hiç varlık gösterememesi ve kara birliklerini destekleyememesiydi. Özellikle Rus torpidobotları bu savaşta Osmanlı’nın kabusu olmuş, Tuna dolaylarında yapılan deniz çarpışmalarında Osmanlı donanmasına hareket etme olanağı tanımamıştı. İşte Osmanlı ordusunun bu zayıflığını gören ve iyi değerlendiren Yunanistan, şimdi torpidobotlardan çok daha ölümcül ve görünmez olan bu yeni savaş aracının dünyadaki ilk sahibi olmuştu.
Osmanlı Devleti’nin İlk Denizaltıları
Sultan II. Abdülhamid, denizin altında bir balık gibi yüzen ve suyun altından düşmanına görünmeden gönderdiği torpidolar ile gemileri batırabildiği söylenen bu araçla ilgili anlatılanlardan oldukça etkilenmiş ve Yunanlılara olası bir savaş durumunda avantaj sağlayacağının farkına varmıştı. Bahriye Nazırı Bozcaadalı Haşan Paşa’ya emir vererek Mühendis Garrett’i İstanbul’a çağırmasını istedi. İngiliz mühendisi huzurunda kabul etti. Ve ondan, üçer torpido atabilecek, iki ayrı tahtelbahir yani denizaltı yapması isteğinde bulundu.
Nordenfelt şirketi ile Bahriye Nezareti arasında 23 Ocak 1886’da her biri 11.000 İngiliz sterlini olmak üzere iki denizaltı satın alınması için anlaşma imzalandı. 250 beygir gücünde iki silindirli makineye sahip Osmanlı donanmasının ilk denizaltıları, 31 metre boyunda, 3,6 metre eninde ve 160 ton ağırlıkta olacaktı. İmzalanan anlaşma gereğince denizaltılar, İngiltere’de iki buçuk ay içinde inşa edildikten sonra sökülerek sandıklara yüklenecek ve İstanbul’da Taşkızak Tershanesi’nde monte edilerek Osmanlı donanmasına teslim edilecekti.
Gemilerin inşası, iki buçuk ayda tamamlandı. İlk denizaltının denize indirilmesi, Eylül 1886’yı buldu. Abdülhamid denizaltısı, Mühendis Garrett’in Yunanlılar için ürettiği ilk denizaltıdan farklı ve gelişmiş özellikler taşıyordu. Torpido tüpü içeriye değil, gemi yüzeyine yerleştirilmişti; güverteye de su yüzeyinde kullanma amacıyla küçük Nordenfelt makinalı tüfekleri konmuştu. Yunanistan’ın satın aldığı Nordenfelt-I’e kıyasla daha büyüktü ve daha fazla torpido taşıyordu. Ayrıca, iki denizaltı deniz yüzeyinde üç mil ve deniz altında iki mil farkla Nordenfelt-I’den çok daha hızlıydı.
Abdülhamid Tahtelbahiri, 6 Eylül günü bayraklarla donatılarak Bahriye Nezareti önündeki şamandıraya bağlandı. Hükümet ve Bahriye Nezareti erkanı, rıhtımda toplanmıştı. Kasımpaşa kıyılarına akın eden halk da töreni seyretmek için rıhtımdaki yerini almıştı. Ancak denemeler o gün yapılmadı.
İlk deneme seyri, 5 Şubat 1887’de Haliç’te yapıldı. Deneme günü törende, İsveç-Norveç elçileri, Mâbeyn’den Derviş Paşa, Yüksek Askeri Teftiş Komisyonu’ndan Süleyman Paşa, Bahriye kumandanlarından Stark ve Wood ile Mirliva Hakkı Paşa bulundu.
Gemide, Nordenfelt’in temsilcisi olan mühendis ve memurların dışında, beş de Türk denizcisi bulunuyordu: Kumandan Yüzbaşı Halil, makine kıdemli yüzbaşısı Ali, makine yüzbaşısı Şerafettin, Makine teğmeni Mehmet Salim ve ateşçi Musa Çavuş… Bu beş kişi, bir denizaltıyla dalan ilk Türkler olarak tarihe geçtiler. Ancak gemi, denemelerde istenilen sonucu vermedi. Denge sorunları vardı ve su altında 10 mil yapması gerekirken, ancak 2,5 mil gidebilmişti.
Bu denemeyi, Herald Gazetesi okuyucularına şöyle duyuruyordu:
Akşamüstü saat 2.30’da, Nordenfelt’in yaklaşmasıyla Galata Köprüsü’nden sürpriz ve hayranlık uğultuları yükseldi. Daha hafif gemilerin arasından ustaca süzülerek Haliç’ten hızla geliyordu ve hiç yavaşlamadan köprüden geçti, açıklığın darlığı ve ters akıntı hesaba katıldığında bu hiç de kolay bir iş değildi. Hakkında, genel kanıya uygun olarak yapılan yorumlan duymak çok eğlenceliydi, çünkü sadece kubbesi ve torpido tüpünün üstü gibi az bir kısmı görülebiliyordu ve bu kısımlar o mesafeden kolaylıkla bir deniz canavarının kamburuna ve yüzgeçlerine benzetilebilirdi.Üsküdar adlı bir buharlı gemiye saldırması emredilmişti. Birdenbire gözden kayboldu, kısa zaman sonra geminin diğer tarafına geçmiş olarak ortaya çıktı. Sanki atışını yapmak için dalmış, sonra da takip edilmeyi önlemek ister gibi kendisini kapatmıştı. Sultan geminin performansından yüksek derecede tatmin olduğunu ifade etti.
Denizaltılar Çürümeye Bırakılıyor
Ancak denizaltının sorunları halen devam ediyordu. Gemiyi suyun altında yarım dakikadan fazla yatay pozisyonda tutmak olanaksızdı. Yatay sabitliği hiç yoktu ve su altındayken tahterevalli gibi sallanıyordu.
Abdülhamid denizaltısı denenirken, Abdülmecid adı verilen ikinci denizaltı da tersanede montaj halindeydi. İkinci gemi de ancak 4 Ağustos 1887’de denize indirilebildi. Her iki geminin de torpido, seyir ve dalış denemeleri, 1888’in Ocak ayında İzmit’te yapıldı. Bu denemeler, ilklerine göre daha umut vericiydi. Bu deneme seyirlerinde 10 mile yakın bir hıza ulaşan denizaltılar, yine de suya dalma ve sualtında seyir konularında istenilen başarıyı gösteremediler; ama hedef gösterilen gemiye başarılı bir şekilde sualtından torpido attılar. Böylece Osmanlı Donanması, dünya üzerinde, “’hedefe torpido atan ilk donanma” olarak tarihe adını yazdırmış oldu. 24 Mart 1888’de, iki denizaltı resmen Türk donanmasına katıldı.
Fakat iki denizaltı da, arzu edilen ölçüde başarılı değildi. Nordenfelt şirketinin denizaltıları, o günlerin denizaltı çalışmaları içinde çok önemli bir yere sahipti ama iki geminin de deniz altında kalma süresi oldukça sınırlıydı. Yaklaşık iki dakikada bir su yüzüne çıkmaları gerekiyordu. Ayrıca torpido atıldıktan sonra ortaya çıkan ağırlık azalması, ciddi denge sorunlarına neden oluyordu. Henüz periskop icat edilmediğinden, denizaltı komutanı cam bir kubbeden hedefi gözlüyordu. Kömür yakarak hareket ettiğinden, yakıt depolamak çok zordu ve 40 dereceyi aşan sıcaklık mürettebatı rahatsız ediyordu.
Mühendis William Garrett’a Sultan II. Abdülhamid tarafından fahri binbaşılık rütbesi verildi ama Abdülhamid ve Abdülmecid denizaltıları, birkaç deneme seyri daha yaptıktan sonra Sütlüce eteğinde yaptırılan kızağa çekildi; bir daha da kullanılmadı. Hatta II. Abdülhamid tarafından denizaltıların seyre çıkması, kızaklarından indirilmesi ve gemi personelinin dahi denizaltıların yanına yaklaşması yasaklandı. Ancak bu gemiler, Türk donanmasına diğer dünya donanmalarından çok önce ilk denizaltılara sahip olma özelliğini kazandırdı.
Nordenfelt denizaltılarının ardından, 1914’e kadar Osmanlı Donanması’nın denizaltılarla ilgili olarak ciddi bir çalışması olmadı. 1914’te, Fransa’ya iki tane denizaltı sipariş edildi. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine, bu gemiler Fransız Donanması’na katıldı. Birinci Dünya Savaşı sırasında, Fransızlara ait Turcjeuase denizaltısı ele geçirilip Müstecip Onbaşı adıyla donanmaya katıldıysa da herhangi bir varlık gösteremedi.
Cumhuriyet döneminin ilk denizaltı alma girişimi ise, 1924 yılında, 3 kişilik bir heyetin Fransa, Hollanda ve İsveç’e yaptığı tetkik gezisi neticesinde, Hollanda’dan denizaltı alınmasına ilişkin bir rapor hazırlamasıyla başladı. Bu heyetin raporları doğrultusunda, 1925 yılında Hollanda’ya 674 tonluk iki denizaltı gemisi sipariş edildi. 1928 yılında inşaatları tamamlanarak ülkemize getirilen bu denizaltılara “’I. İnönü” ve “II. İnönü” adları verildi. Dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın da ilk dalışlarında hazır bulunduğu bu gemiler, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk denizaltıları oldular. Denizaltıların bir savaşta ne kadar etkili olabileceğini tüm dünya, II. Dünya Savaşı sırasında Alman U-Boot‘ların yarattığı dehşet ile görecekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder