Adalet ve sakatlık
Sual: Ateist
bir yazar, depremde ölen çolukları kastederek, inanmadığı halde, Allahü teâlâya
dil uzatıyor, depremin adaletsizlik olduğunu söylüyor. (Merhametin bu kadarsa,
al senin olsun) diyor. Bu zavallıya cevap verir misiniz?
CEVAP
Adalet nedir? Adalet, kelime olarak birşeyi yerli yerine
koymak demektir. Adalet, bir âmirin, ülkesi idare için koyduğu kanunlar içinde
hareket etmesidir. Zulüm ise, bu kanunun dışına çıkmaktır. Herşeyi yoktan
yaratan Allahü teâlâ, hakimler hakimi, herşeyin asıl sahibi ve tek
yaratıcısıdır. Üstünde bir âmiri, sahibi yoktur ki, Onu bir kanun altında
bulundursun? Bundan dolayı, (Allahın yaptığı şu iş, adalete uymuyor) denilemez.
Adaletin bir başka tarifi ise kendi mülkünde olanı
kullanmak demektir. Zulüm ise, başkasının mülküne tecavüzdür. Kainat ve içinde
bulunan herşeyin yaratıcısı Allahü teâlâ olduğuna, Ondan başka yaratıcı
bulunmadığına ve hiçbir kimse, hiçbir şeye sahip olmadığına göre, Rabbimizin
yaptığı işler, hiç kimsenin malına, mülküne tecavüz değildir. Onun yaptığı işler
için (Adalete uymuyor) denilemez. Mülk Onundur, dilediği gibi kullanır. Kimsenin
birşey sormaya hakkı yoktur.
Korkusundan Ona kim ağız
açabilir?
Teslim olmaktan başka ne
yapılabilir?
Deprem dolayısıyle kimi ölmüş, kimi sakat kalmış, kimi
fakirleşmiş olabilir. Mümin Allahü teâlânın kaza ve kaderine razı olur. Razı
olmazsa, fakir olunca az diye itiraz eder. Zengin olursa, doymaz, daha ister.
Kazandığını haramlara sarfeder. Böyle kimsenin zenginliği de, fakirliği de,
dünyada ve ahirette felaketine sebep olur.
Körlük, topallık ve diğer sakatlıkların faydalı veya
zararlı olması insandan insana değişir. Kimi, Allahü teâlânın takdirine razı
olduğu için, sonsuz olan cennet nimetlerine kavuşur, kimi de razı olmadığı için,
sonsuz olan cehennemde cezaya müstehak olabilir. Bir kimse kendisi için
sakatlığın faydalı veya zararlı olduğunu bilemez. Bazısı illa son model bir
arabasının olmasını ister. Arabayı alıp çoluk çocuğuyla bir dereye uçabilir.
Lüks bir ev ister. Alır depremde çoluk çocuk beraber ölebilir. Onun için, illa
bir şeyin olmasını değil, hayırlı olmasını istemelidir!
Çocuğun sakat olarak doğmasında kendi günahı yoktur.
Eğer bunda ana babasının kusuru varsa, günahı onlara aittir. Görmiyen bir kimse,
eğer kör olmasaydı kötü işler peşinde gezip, dünya ve ahiretini mahvedebilirdi.
Kimi de kör olduğu için isyan edip, Yaratıcının takdirine razı olmaz ve ebedi
felaketine sebep olur.Kör olan bir müslüman, cennete gider. Bir hadis-i şerif
meali:
(Gözsüz kimse, sabrederse, Allahü teâlâ ona cenneti
verir.) [Buharî]
Yalnız gözü olmıyan değil, diğer sakatlıkları olan da
sabrederse, ölürken, kabirde ve mahşer yerinde sıkıntı çekmeden cennete girer.
Cennette ise sakatlık yoktur. İmansız olan, sağlam da, sakat da olsa, yeri
sonsuz olarak cehennemdir.
Gerek depremle gelen felaketleri, gerekse başka acılarda
suçu kendimizde aramalıyız. Çünkü Kur’anı kerimde mealen buyuruluyor
ki:
(Size gelen musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz
[günahlar] yüzündendir.) [Şura
30]
(Sana gelen her iyilik, Allahü teâlânın [bir ihsanı, bir nimeti olarak] gelmekte, her kötülük
de [işlediğin günahlara karşılık olarak] kendinden gelmektedir.
[Hepsini yaratan, gönderen Allahü teâlâdır.]) [Nisa 79]
(Allahü teâlâ, kullarına zulmetmez, haksızlık etmez,
onları azaba, acılara sürükliyen bozuk düşünceleri, çirkin işleridir. Böylece
kendilerine zulüm ve işkence ediyorlar.) [Nahl 33]
Derecelerin yükselmesi gibi sebepler hariç, suçsuz
kimseye belâ gelmiyor. Herkes kendi cezasını çekiyor.
Hâşâ zulmetmez kuluna Hüdası,
Herkesin çektiği kendi
cezası.
Belanın suçlu suçsuz herkese gelmesinin de sebepleri
vardır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bir kötülük, [gücü yetenlerce] önlenmezse, Allahü teâlâ, azabını
hepsine umûmî kılar.)
(Günahlar açıktan işlenmeye başlanınca, iyi ötü herkes
genel bir azaba maruz kalır.)
(Geçmiş ümmetlerden bir kısmına deprem ile azap yapıldı.
Hepsi salihler de birlikte helak oldular. Çünkü günah işlenirken susmuşlar,
önlememişlerdi.)