İslam'ın kaynak kitabı Kur'an, Allah'ın, insan hayatını kadın ve erkeğe dayalı olarak kurduğunu, aralarına karşılıklı bir ünsiyet koyduğunu, onları birbirlerinde sevgi ve sükunet bulacak şekilde hazırladığını şöyle beyan eder: "O'nun Ayetlerinden biri de kendi cinsinizden sizi cezbeden eşler yaratması, aranıza sevgi ve şefkat yerleştirmesidir. Bunda, iyice düşünen bir toplum için mesajlar vardır."(3) Ayette açıkça belirtildiği gibi, insan hayatı, aile üzerine kaimdir. Tabii ki bu hayat, iman değeri ve İslam prensiplerine göre tanzim edilmelidir. İslami hayat pratiğinin, gerek ailede gerekse diğer sosyal ünitelerde takva bilincinin sürekli canlı tutulmasıyla gerçekleşeceği de şöyle dile getirilir:
"Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan da onun eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rebbinize karşı gelmekten sakının.."(4)
İslam fıkhının "sünnet" kavramıyla ifadeye koyduğu evlilik,(5) Peygamber Aleyhisselam tarafından uygulamaya konulmuş bir fıtrat tavrıdır. Demek ki İslam'a göre evlilik, anlamsız bir fantezi veya imtiyaz değil, en tabii bir ihtiyaç ve meşru bir hak olmaktadır.
Koruyucu Kale: Aile
Aile kurumunun fert ve toplum
hayatında icra ettiği başka fonksiyonlar da vardır. Aile, cinsel güdünün denetim
ve tanziminde, güzel ahlak ve Adabın kazanılmasında çok önemli bir misyona
sahiptir. Evlilikle oluşan aile, tabii arzuların meşru biçimde giderilmesini ve
soyu sopu belli nesillerin yetiştirilmesini sağlar. Aile, sefahat hayatına karşı
koruyucu bir kaledir. Çünkü insan tabiatının kendini en iyi biçimde ifade
edebildiği; sevgi, saygı, şefkat ve fedakarlık gibi yüksek değerleri realize
edip pratiğe dönüştürdüğü yer ailedir. İnsan kişiliğinin kazanılması,
geliştirilmesi ve olgunlaşması için en uygun iklimi sağlayan aile, bir nevi
yüksek ahlak okuludur. Evlilik sonucu oluşan ailenin, insan açısından ne kadar
gerekli olduğu, Kur'an'da şu anlamlı ifadelerle dile getirilir: ".. Onlar
(erkekler) kadınlar için giysidir, siz kadınlar da onlar için giysisiniz.."(7)
Bu ayet, kadın ve erkeği birbirlerinin giysileri olarak tanımlamaktadır.
Bilindiği gibi elbise vücudu örter, giyeni güzelleştirir. Elbisesiz insan,
kendini eksik ve güvensiz hisseder. Kadın ve erkeğin birbirlerinin giysileri
olmaları, evlilik yoluyla gerçekleşir. Çünkü evlilik, eşleri zina ve benzeri pek
çok günahlardan korur, maneviyatı kuvvetlendirir ve ahlaki güzelleştirir.
Gerek ailede gerekse diğer sosyal ünitelerde İslam eğitimi uygulamalarımız ya lafta kalmış ya da hatalı olmuştur. Bu durumda yapılması gereken ilk iş, kişi ve toplum yapısının en hayati besleyicisi olan aileyi ve diğer kurumları yeniden gözden geçirmek, onları asıl yapı ve fonksiyonlarına kavuşturup İslam insanı yetiştiren kurumlar haline getirmektir
Ailenin Tanımı ve Tabii
Faaliyetleri
Ana - baba ve çocuklardan
oluşan, yakın akrabalar vasıtasıyla da daha geniş bir alana uzanan aile,
toplumun bütün katmanlarına etkili olan temel bir ünitedir. Onun en önemli rolü
ise, "neslin devamını ve iyi yetiştirilmesini sağlamaktır". Ancak ailenin bu
faaliyetini sürdürebilmesi, onun düzenli ve uyumlu olmasına bağlıdır. Böyle bir
aile, duygusal, sosyal, ekonomik ve ahlaki şartlar yerine getirilerek
kurulabilir. Sadakat, samimi sevgi, şuurlu itaat ve güzel ahlak gibi yüksek
değerler üzerine kurulmuş aileler, İslam toplumunun en büyük güvencesidir.
Aile, toplumsallaşmada da önemli rol oynar. İnsanlar arasındaki akrabalık bağlarını geliştiren, bu bağlar, büyük ölçüde sosyo - ekonomik dayanışma ve karşılıklı destek haline dönüştüren kurum, ailedir. Yine, nesillerin islami değerlerle tanışmasına, sosyal değişimlerin sağlıklı ve istikrarlı biçimde oluşmasına katkıda bulunan kurumların başında aile gelir. Zaten bir kurumun varlığı, onun etkinliği ile ölçülür. Etkinliğini yitirmiş kurumlar, bir bakıma yok gibidir.
Aileye
Yönelik Saldırılar
Günümüzde aile, birtakım
çağdaş saldırılarla karşı karşıyadır. Çünkü, İslam dışı sistemler ve bu
sistemler doğrultusunda oluşturulmuş kurumlar, aileyi temelinden sarsacak
tehlikeler üretmektedir. Özellikle İslam'a düşmanlık ederek kadın haklarını
savunduklarını sanan şehvet tacirleri, her fırsatta evliliği kötü göstermekte ve
ailenin etkinliğini yok etmek istemektedirler. Kadını zevk aleti olarak
kullananların kurdukları iblis tuzağına yakalanan çok sayıda insan, aile ve
İslam dışı arayışların peşine düşerek çağdaşlık adına her çeşit günahı
işleyebilmektedir. Ayrıca eğitim kurumları, genç nesillere büyük ölçüde İslam
dışı değerleri taşımakta, kitle-iletişim araçları da adeta İslam dışı bir hayat
tarzı oluşturmaya soyunmuş bulunmaktadır. Birtakım bağırgan seslerin, "cinsel
özgürlük" sloganları atması, ~nikahsız beraberliğin" bazılarınca çağdaş yaşamın
bir gereği sayılması gibi olumsuz gelişmeler, aileye yönelik saldırıların ve
tehlikelerin hangi boyutlara ulaştığını gözler önüne sermektedir. İslam'a ve
onun önerdiği evliliğe karşı çıkanlar kadını zevk aleti olarak kullanabilmek
için fesat özgürlüğü istemektedirler. Gerçeği görmenin ve açıkça söylemenin zamanı gelmiştir.Gerek ailede gerekse diğer sosyal ünitelerde İslam eğitimi uygulamalarımız ya lafta kalmış ya da hatalı olmuştur. Bu durumda yapılması gereken ilk iş, kişi ve toplum yapısının en hayati besleyicisi olan aileyi ve diğer kurumları yeniden gözden geçirmek, onları asli yapı ve fonksiyonlarına kavuşturup İslam insanı yetiştiren kurumlar haline getirmektir.