Hüzün Yılı
Üç senelik müşrik ablukasından kurtulmanın sevincini acı olaylar takib etti. Acı hâdiseler zincirinin ilk halkası, Resûl-i Ekremin dört yaşındaki en büyük oğlu Kasım`ın vefâtı oldu.
Gönlü şefkat şelâlesini andıran Peygamber Efendimiz, büyük oğlunun vefâtından çok müteessir oldu. Derin teessürünü ciğerpâresinin cenazesini götürürken, karşısında dim dik duran Kuaykıan Dağına,
“Ey dağ! Benim başıma gelen şey, senin başına gelseydi, dayanmaz yıkılırdın” hitabıyla ifâdeye çalışıyordu.
Mübârek gönülleri henüz Kasım`ın vefat hüznünden kurtulmamışken, bir acı hâdise daha vuku buldu. Diğer oğlu Abdullah da vefat etti.
Allah`ın kader hükmüne teslimiyetin zirvesinde bulunan Kâinatın Efendisi, bu acı hâdiseler karşısında yine de göz yaşlarını tutamıyordu.
Hz. Hatice, hakiki sahibine iâde ettiği bu ciğerpârelerini kastederek,
“Yâ Resûlallah! Onlar, şimdi nerededirler?” diye sordu.
Resûl-i Kibriya,
“Onlar, Cennettedirler” diye cevap verdi.
Allah`ın kader hükmüne teslimiyetin zirvesinde bulunan Kâinatın Efendisi, bu acı hâdiseler karşısında yine de göz yaşlarını tutamıyordu.
Hz. Hatice, hakiki sahibine iâde ettiği bu ciğerpârelerini kastederek,
“Yâ Resûlallah! Onlar, şimdi nerededirler?” diye sordu.
Resûl-i Kibriya,
“Onlar, Cennettedirler” diye cevap verdi.