Bir varmış, bir yokmuş… Allah’ın kulu çokmuş. ‘Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken; eşek mühürdar, katır silahtar iken; ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken; yaranı safa, kızıştı kafa, ak sakal, kara sakal, berber elinden yeni çıkmış bir taze sakal… ‘Kasap olsam sallayamam satırı, nalbant olsam nallayamam katırı, hamama girsem sorarmıyım natırı, nadan olan bilmez ahbap hatırı. ‘Dereden geldim, tepeden geldim, sandığa girdim bir de ne göreyim, köşede bir hanım oturuyor. Şöyle ettim, böyle ettim, hanım yerinden kalktı, yüzüme baktı, çıktık birlikte yola, ne sağa saptık, ne sola… Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, altı ay bir güz gittik, bir de arkamıza baktık ki bir arpa boyu yer gitmişiz… Ne dönülür geri, ne gidilir ileri, sana bir masal söyleyeyim bari gel beri…
‘Bir varmış, bir yokmuş. ‘Diyarların en güzeli, efsanelerin sultanı bir Şehr-i İstanbul varmış…