Somut ve Soyut Anlamlı Sözcükler
:
Bir
sözcük, duyu organlarından biri yoluyla algılanabilen bir varlığı gösterirse
"somut anlamlı", duyu organları yoluyla algılanamayıp da zihinde var olan
kavramları gösterirse "soyut anlamlı" sözcük adını alır. Örnek
:
ü
Ağaç,
taş, hava, ses, koku, çiçek. (somut
anlam)
ü
Mutluluk,
Sevgi, korku, kin, dostluk, insanlık.
(soyut anlam)
ü
Bir
sözcük temel anlamıyla somutken cümlede kazandığı anlamıyla soyut olabilir.
Bu
yüzden sözcükler somutluk soyutluk yönünden değerlendirilirken cümle içinde
kazandığı anlama göre değerlendirilir. Örnek :
Sözgelimi
"hava" sözcüğü dokunma duyusuyla ilgili somut bir anlam taşırken "Eski eşyalar
salona ayrı bir hava vermiş." cümlesinde soyut bir anlam kazanacak şekilde
kullanılmıştır.
ü
Aktarma
yoluyla somut anlamlı bir sözcük bir somut anlam daha kazanarak kullanılabilir.
Örnek :
Organ
adı olan somut anlamlı "ayak" sözcüğü, "sıranın ayağı, masanın ayağı, köprünün
ayağı" gibi kullanımlarda yeni bir somut anlam
kazanmıştır.
ü
Soyut
bir kavramın gözle görünür kılınması için somut anlamlı bir sözcükle anlatılması
söz konusu olabilir. Bu duruma somutlama denir. Örnek
:
Bu
sözlerin onu kırmış. ("Üzmek","kırmak" la
somutlaştırılmıştır.)
Sanki
bakışlarıyla bizi eziyordu. ("aşağılayıp, küçümsemek","ezmek" le somutlaştırılmıştır.)
Kanunları
çiğnemek suçtur.
("ihlal edip, uymamak", "çiğnemek"
sözcüğüyle somutlaştırılmıştır.)
ü
Deyimlerimizin
bir bölümü somutlamaya örnektir. Örnek
:
Öküz
altında buzağı aramak (Akla uymayan
bahanelerle suç ve suçlu bulma çabası)
Öp
babanın elini
(beklenmedik bir durum)
Örümcek
kafalı (geri
düşünceli, yenilikleri kabul etmeyen)
ü
Soyut
anlamlı bir sözcük cümle içinde bir soyut anlam daha kazanarak kullanılabilir.
Örnek :
Karnım
henüz doymuş değil.
(soyut-temel anlam)
Ömrü
boyunca okudu, hala okumaya doydu diyemem. (Soyut-mecaz
anlam)
Eş ve Yakın Anlamlı Sözcükler
:
Aynı
varlığı, nesneyi ya da kavramı gösteren sözcüklerdir.
Aslında hiçbir dilde birbirinin tıpatıp aynısı olan eş anlamlı sözcük yoktur. Bu
tür sözcüklerin ilk bakışta anlamlarının aynı olduğu sanılır. Fakat çok ince bir
anlam ayrılığı vardır. Bugün dilimizdeki "çevirmek, döndürmek", "yollamak,
göndermek", "bıkmak, usanmak" sözcükleri görünüşte eş anlamlı sayılabilir. Fakat
aslında bu sözler ayrı köklerden türemiş ve anlamca birbirine çok yaklaşmış olan
sözcüklerdir. Örnek : İri - büyük -
kocaman / Bitmek - tükenmek /
Cihan - dünya - alem
Üzüntü - gam - keder /
Diyar - ülke
Anlamca
aynı değil de birbirine benzer ve yakın olan sözcüklerdir. Dilimizde eş
anlamlılıktan çok yakın anlamlılık daha yaygın bir kullanıma sahiptir. Eş
anlamlı sözcüklerde anlam eşitliği varken (sesteş-eşsesli, uğraşmak-didinmek
vb.) yakın anlamlı sözcüklerde anlamca yakın olma özelliği vardır. Örnek: Sözünü onaylamadığım için bana
darıldı.
Toplantıya çağrılmazsa bize
gücenir.
UYARI
Sözcüklerin
eş ya da yakın anlamlı olup olmadıkları cümle içindeki
kullanımlarıyla belirlenir. Örneğin, "ak-beyaz" ve "siyah-kara" sözcükleri tek
başlarına kullanıldıklarında eş anlamlıdırlar. Fakat "Ak akçe kara gün içindir."
gibi bir kullanımda "ak ve kara" sözcüklerinin eş anlamlısı "beyaz ve siyah"
değildir.
Anlamları
birbirine karşıt olan kavramları bildiren sözcüklerdir. Birbirine karşıt
yargılar verilirken karşıt anlamlı sözcüklerden yararlanılır. Bu açıklamadan şu
anlam çıkar. Karşıtlığın oluşabilmesi için, sözcüklerin uç noktalarda bulunma
zorunluluğu vardır.
Sözgelimi
"yaşam - ölüm" iki uç noktada bulunduğu için karşıt anlamlıyken "zayıf - dolgun"
yaklaşık karşılığı gösterir ve uzak anlamlı olarak kabul edilir. Örnek
:
Gülmek
- ağlamak / Dar - geniş
/ Er - geç /
Alçak - yüksek / Sert - yumuşak
UYARI
ü
Bir
sözcüğün olumsuz kullanılmış şekli onun karşıt anlamını
oluşturmaz.
Sözgelimi "oturmak" sözcüğünün karşıtı
"oturmamak" değil "kalmak" tır.
ü
Bir
sözcüğün karşıt anlamlısını o sözcüğün cümle içinde kazandığı anlam
belirler.
"zor
- kolay"
Midesinden zoru var. (Bu cümlede "kolay" ın karşıtı değildir.)
Bu ders oldukça zormuş. (Bu cümlede "kolay"ın
karşıtıdır.)
ü
Karşıt
anlamlılık ilişkisi "ad, sıfat, zarf ve eylem" türündeki sözcükler arasında
olabilir.
Yazılışları
ve okunuşları aynı olduğu halde, anlamları tamamen farklı olan sözcüklere
"sesteş" sözcükler denir. Örnek :
Yüzünde
kan lekesi vardı. - Sen hala onun söylediklerine kan.
Ay'a
bu ay yeni bir uzay aracı gönderilecekmiş.
- Yüzünü asma, öbür sınavda yüz
alırsın.
Gül
sen, gülün olayım. - Köyün ortasından geçen çay, çay bahçelerini
suluyor.
ü
Sesteş,
sözcüklerde kimi zaman yalnızca anlam ayrılığı, kimi zaman da hem anlam hem de
tür ayrılığı söz konusu olur. Örnek :
Elindeki
bardağı düşürüp kırdı.
farklılığı söz konusudur.
Bağa
girdik, üzüm topladık.
söz konusudur.
ü
Eş
seslilik çoğu kez çok anlamlılıkla karıştırılmaktadır. Oysa sesteşlikte,
sözcüğün kazandığı her farklı anlam temel anlam olup bu temel anlamlardan birine
bağlı olarak ortaya çıkan yan ya da mecaz anlamlar
sesteşlik değil çok anlamlılık olarak adlandırılır. Örnek : Gemideki tayfalardan biri kara göründü diye
bağırdı.
Kara
gecede bir tek yıldız bile yoktu.
Cümlelerinde
geçen "kara" sözcükleri eş seslidir.
"Kara
yazım gene değişmedi" cümlesinde "kara" sözcüğü bunların sesteşi değil, renk
"kara" ya bağlı olarak yapılmış bir çok anlamlılıktır.
ü
Eş
sesli sözcüklerle "ortak kökler" karıştırılmamalıdır. Çünkü ortak kökler
arasında bir anlam yakınlığı varken, sesteş sözcükler arasında hiçbir anlam
yakınlığı yoktur. Örnek :
eski Eski elbise,
Araba eskidi. Ortak kök Bana da
gömlek al.
Sesteş
Barış Barış yapıldı,
Yakında barışırlar.
Kır at yarışmaya giremedi.
Şunu
da çöpe at.
ü
Sesteş
bir sözcüğün iki farklı anlamını da düşündürecek biçimde kullanılmasıyla oluşan
sanata tevriye denir. Örnek
:
Ak
gerdana bir ben gerek.
(Siyah nokta, I. Tekil kişi)
Ulusun,
korkma nasıl böyle bir imanı boğar. (Yüce - büyük, bağırıp
ulumak)
ü
Sesteş
sözcüklerin bir arada kullanılmasıyla oluşan sanata cinas denir. Örnek
:
Geçtikçe
bembeyaz giyinenler üçer beşer
Gördüm
ki ahiret denilen yerdedir
beşer.
Sözcüklerin
özel ve genel anlamlığı karşıladıkları kavramların kapsamlılığıyla ilgilidir.
Anlamları sınırlı olan, kavramları tek tek ya da küçük parçalar halinde gösteren sözcükler özel
anlamlıyken, aralarındaki ortak özelliklere göre daha çok varlığı gösteren, aynı
türden kavramları topluca düşündüren sözcükler genel
anlamlıdır.
UYARI
Genel
anlamlı bir sözcük, cümle içinde genel anlamıyla da dar anlamıyla da
kullanılabilir.
ü
Çocuğun
bilinçlenmesinde kitap önemlidir.
(genel anlamlı)
ü
Elinde
kalın bir kitap vardı.
(dar anlamlı)
ü
Bir
sözcük, herhangi bir şeyin, sayılabilen, ölçülebilen, artıp azalabilen durumunu
bildirirse nicelik anlamlı olur.
Sözgelimi
"Elinde büyük bir paket vardı." cümlesinde "büyük" sözcüğü paketin ölçülebilen
durumunu gösterdiği için nicel anlam taşır. Örnek :
Bu
işten iyi para kazandı.
(Paranın miktarını gösterir, nicel anlamlıdır.)
Evin
geniş bir salonu vardı.
(Salonun ölçülebilen özelliğini gösterir.)
Bahçede
büyük bir kalabalık vardı.
(Kalabalığın sayılabilen durumunu gösterir.)
ü
Bir
sözcük herhangi bir şeyin nasıl olduğunu, ne durumda bulunduğunu özelliğini
gösterirse nitel anlamlı olur. Örneğin :
"Kapıda
kırmızı bir araba vardı." cümlesinde " kırmızı sözcüğü arabanın sayılabilen,
ölçülebilen durumunu değil de"nasıl olduğunu, rengini,
özelliğini" gösterir, nitel anlam taşır.
UYARI
Aynı
sözcük farklı cümlelerde nicelik ya da nitelik
gösterebilir. Bu değişme çok anlamlılığın bir sonucudur.
ü
Kapıyı
küçük bir kız açtı.
(nicel anlamlı)
ü
Beni
küçük düşürmekle ne kazandın? (nitel
anlamlı)
ü
Derin
bir kuyudan su çekerdik.
(nicel anlamlı)
ü
Edebiyatımızın
derin bir yazarıydı o. (nitel
anlamlı)
Anlam Daralması :
Sözcükler,
anlamda daralma ya da genişleme yoluyla başka bir
anlama geçerek yan anlamlar
kazanabilir.
Sözcüğün
eskiden anlattığı şeyin ancak bir bölümünü, bir türünü anlatır duruma gelmesine
anlam daralması denir.
Sözgelimi
"oğul" sözcüğü başlangıçta kız ve erkek anlamlarını içerirken sonradan yalnızca
erkek çocukları için kullanılarak anlam daralmasına
uğramıştır.
"Erik"
sözcüğü, şeftali, kayısı, zerdali anlamını içerirken, sonradan bir tür meyve
için kullanılarak anlam daralmasına uğramıştır.
Anlam
Genişlemesi :
Bir
varlığın bir türünü ya da tekini anlatan, kullanım
alanları dar olan şeyleri gösteren sözcüklerin zamanla o varlığın bütün
türlerini birden anlatır duruma gelmesine anlam genişlemesi denir. Örneğin ;
"alan" sözcüğü, "düz ve açık yer" anlamını içerirken anlam genişlemesine
uğrayarak "iş, meslek, araştırma-inceleme" anlamlarını da
kazanmıştır.
Sözcüğün
eskiden yansıttığı kavramdan bütünüyle farklı, yeni bir kavramı karşılar duruma
gelmesine başka anlama geçiş denir. Örneğin
:
"sakınmak" sözcüğü Eski Türkçe de "düşünmek,
üzerinde durmak, yaslanmak, kederlenmek" anlamını içerirken sonraları
"tehlikeden uzak durmak" anlamına geçmiştir.
Başka
anlama geçişin bir türü de anlam iyileşmesi ya da anlam kötülenmesidir. Kötü anlamı olan bir sözcüğün
zamanla iyi bir anlam kazanmasına anlam-kötülenmesi denir. Örnek
:
Kötü İyi .
Mareşal (nalbant) Mareşal (Ordudaki en yüksek
rütbe)
İyi Kötü
.
Canavar (Canlı) Canavar (cana kıyan, yaban hayvanı,
acımasız)
Deyim
Aktarmaları
Aralarında
çeşitli yönlerden ilgi bulunan iki şey arasında benzerlik ilişkisi yoluyla,
birinin adını diğerine veren anlamlandırmaya deyim aktarması
denir.
Deyim
Aktarması şu yollarla yapılır :
1.
Vücut parçaları ve organ adlarının doğaya aktarılmasıyla. Örnek
:
ü
Baş
(vücut parçası, organ adı temel anlam)
Yokuşun başı -
Toplu iğnenin başı - İki baş soğan - Dağ
başı -
Başa güreşmek
2.
İnsanla ilgili özelliklerin insan dışındaki varlıklara aktarılması yoluyla.
Örnek :
ü
Ağlamak
(gözyaşı dökmek temel anlam)
Gökyüzündeki
bulutlar, ağlıyordu bu ölüme.
3.
Doğayla ilgili özelliklerin insana aktarılmasıyla. Örnek :
ü
Değnek
(bir tür sopa temel anlam)
Kıyman
a zalımlar kıyman
Kör karının bir değneği (oğul)
4.
Doğayla ilgili özelliklerin yine doğaya aktarılması yoluyla. Örnek
:
ü
Minik
fare kükredi. (Aslana ait "kükreme" özelliği fareye
aktarılmış.)
Deniz
bütün gece kudurdu. (Köpeğe ait "kudurma" özelliği denize
aktarılmış.)
5.
Duyu aktarması yoluyla. Örnek :
ü
Acı
(tadı ağzı yakan, tatma duyusuna ait olan)
acı
soğuk (dokunma duyusuna
aktarılmış)
acı
çığlık (işitme duyusuna
aktarılmış)
sıcak
(dokunma duyusuyla
ilgilidir)
sıcak
bakış (görme duyusuna aktarılmış)
sıcak
konuşma (işitme duyusuna aktarılmış)
Ad
Aktarması
Bir
sözcük ya da sözün, benzetme amacı güdülmeden, anlamca
ilgili olduğu başka bir sözcük ya da söz yerine
kullanılmasıdır. Bu mecaz türüne, "düz değişmece" de denir. Örnek
:
ü
Beyaz
Saray bu olaya sıcak bakmıyor. (Amerika Birleşik Devletleri
Başkanlığı)
ü
Soba
yandı
(İçindeki odun -
kömür)
ü
Çankaya
bu yasayı onaylamaz
(Cumhurbaşkanlığı)
ü
Okul
geziye gitti.
(Okuldaki
öğrenciler)
ü
Mozart'ı
severim. (Mozart'ın
bestelerini)
ü
Doğu
kan ağlıyor.
(Doğu yönündeki
bölgeler)
Argo
Genel
dilin sözcüklerine yan anlamlar kazandırarak genel dilden ayrılan, bir meslek
ya da topluluk arasında kullanılan özel dile argo
denir. Argo, tek sözcükten oluşabileceği gibi söz öbekleri ve deyimlerden de
oluşabilir. Örnek :
ü
Okutmak
(elden çıkarıp -
satmak)
ü
racon
(adet - usül)
ü
şabanlık
(aptallık -
sersemlik)
ü
keklemek
(kandırmak -
aldatmak)