TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN
KURUCUSU VE İLK CUMHURBAŞKANI ATATÜRK
Atatürk
1881 yılında, Selanik'te doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde
Hanım'dır. Asıl adı Mustafa'dır. Selanik'te yeni açılmış "Şemsi Efendi
Mektebi"nde ilkokula başladı. Selanik Askeri Rüştiyesi'ni, sonra Manastır Askeri
İdadisi'ni bitirdi. 1899'da İstanbul'a gelip "Harbiye Mektebi"ne girdi. 1905'te
Harp Akademisi'ni bitirip Şam'daki 5. Ordu'ya gönderildi. Orada "Vatan ve
Hürriyet" adlı gizli, ilerleme amacını güden derneği kurdu. 1907'de
Manastır'daki 3.Ordu'ya tayin edildi. "Vatan ve Hürriyet" cemiyeti oradaki
"İttihat ve Terakki" cemiyetiyle birleşti. 13 Nisan 1909'da İstanbul'da çıkan
"31 Mart Vaka’sı" üzerine, adını verdiği "Hareket Ordusu"nun Kurmay Başkanı
olarak bu kuvvetlerle İstanbul'a geldi.
Ordu Komutanlığı tarafından İstanbul
halkına yayınlanan bildiriyi de Mustafa Kemal yazdı.
İtalyanların 1911 yılında
Trablusgarp'a asker çıkarması üzerine oraya gidip çete harpleri yaptı. 1912
yılında Balkan Savaşı çıkınca Romanya üzerinden İstanbul'a geldi. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında önemli hizmetlerde
bulundu. Sofya Askeri Ataşesiyken Birinci Dünya Savaşı çıktı. 1915 yılında
Çanakkale'de Anafartalar'da büyük başarılar kazandı. Veliaht Vahideddin Efendi'yle birlikte 1917 yılı sonlarında Almanya
seyahatine katıldı. 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı'na
atandı. İstanbul'a düşman donanmasının girdiğini gördü. Hazırlıklarını yaptıktan
ve bazı dostlarından başka kimseye amacını söylemeden ordu müfettişliği
göreviyle 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. Sadrazam Damat Ferid Paşa'yı, Türkiye’mizin istiklalini feda ettiği için
telgrafla protesto etti. 22 Haziran 1919'da Amasya'dan bütün ulusa yayımladığı
bildiride, ulusça bir olup düşmanla savaşmak, özgürlük ve bağımsızlık kazanmak
gerektiğini anlattı.
Erzurum Kongresi'nden (23
Temmuz–7 Ağustos 1919) önce bütün resmi sıfat ve rütbelerini terk etti. 4
Eylül'deki Sivas Kongresi'nde "Heyet-i Temsiliye"
başkanı seçildi. 23 Nisan 1920'de Ankara'da Büyük Millet Meclisi'ni topladı.
Meclis'in görevlendirdiği "İcra Vekilleri Heyeti" Başkanlığına seçildi. "Sevr
Antlaşması"nı Türk ulusunun tanımadığını bütün dünyaya ilan etti. Kurtuluş
Savaşı'nı başlattı. Yunanlılar, Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarında geriye
atıldı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Sakarya kıyılarında düşmanı ağır kayıplara
uğrattı. T.B.M.M. Mustafa Kemal'e "Mareşal" rütbesiyle "Gazi" unvanını verdi. 26
Ağustos 1922'de başlayan Büyük Taarruz ve 30 Ağustos 1922'de kazanılan
Başkomutan Meydan Savaşı sonucunda düşman tamamen bozulup kaçmaya başladı. 9
Eylül'e kadar süren takip sonunda ordularımız düşmanı çıktığı yerde, İzmir'de
denize döktü. 11 Ekim 1922'de "Saltanat" yani padişahlık kaldırıldı. 24 Temmuz
1923'de Lozan Antlaşması imzalandı. Böylece Türk milleti hürriyet ve istiklaline
kavuştu. 29 Ekim 1923'de "Cumhuriyet" ilan edildi ve Mustafa Kemal ilk
Cumhurbaşkanı seçildi.
3 Mart 1924'de Halifelik kurumunu
kaldırdı. Din ve devlet işlerini birbirinden ayırdı. 17 Şubat 1926'da Medeni
Kanunu kabul ettik. 23 Ağustos 1925'te Ata, Kastamonu'da şapka giydi. 25
Kasım'da Şapka Kanunu çıktı. Uluslararası saat, takvim ve ölçüler kabul edildi.
1924'de medreseler ve mahalle mektepleri "Tevhid-i
Tedrisat" (Öğretim Birliği) kanunuyla kaldırılmıştı. 1928 yılında Arap harfi
alfabe kaldırıldı, yerine Latin harfi alfabe kabul edildi. Dil ve tarih alanında
çalışmalar yapmak üzere 1931' de Türk Tarih Kurumu'nu, 1932'de
Türk Dil Kurumu'nu kurdu. Kadınlara haklarını veren kanunların kabulünden sonra
21 Haziran 1934'de "Soyadı Kanunu" çıktı. Köylünün sırtından "Aşar" denilen
vergiyi kaldırdı. Köylüye para, tohum, tarım araçları verildi; "Tarım Kredi
Kooperatifleri" kuruldu. Endüstri devrimi "Teşvik-i Sanayi Kanunu"yla başladı.
Sanat okulları yaygınlaştırıldı. Yeraltı servetlerimizi işletmek için Etibank,
kumaş, kundura v.s üretimi için Sümerbank ve daha birçok devlet kuruluşu meydana
getirildi. T.B.M.M. kabul ettiği özel bir kanunla Cumhur reisi Gazi Mustafa
Kemal Paşa'ya "ATATÜRK" soyadını verdi (24 Kasım 1934).
Atatürk sadece başarılı bir asker
değildir. Devlet adamı olarak da ileriyi gören bir büyük dehadır. Türk
milletinin bütün ihtiyaçlarını görmüş, kısa süren hayatının bu devresinde
durmadan, dinlenmeden yeniye, ileriye koşmuş, ulusuna övünmesini, güvenmesini,
çalışmasını öğretmiştir. En büyük öğretmenimiz Atatürk'tür; siyasi ve askeri
zaferleri milletin hayatında yeterli bulmaz, bağımsızlığın ilk şartının ekonomik
bağımsızlık olduğunu söyler, "İktisadi istiklal olmadıkça milli istiklal
olamaz", derdi.
Atatürk milleti uğruna yaptığı
her mücadeleden zaferle çıktı. Ama bu yorucu hayat bünyesini yıprattı. Hasta
olduğu halde memleket işleriyle uğraşıyordu. Büyük kurtarıcı 10 Kasım 1938'de
sabah 09.05'de ebedi uykusuna daldı. 19 Kasım günü Sarayburnu'ndan alınan tabutu
"Yavuz" zırhlısıyla İzmit'e, oradan trenle Ankara'ya götürüldü. Etnografya
Müzesi'ndeki mermer lahde kondu. Daha sonra Atatürk'ün tabutu 10 Kasım 1953'te
buradan alındı, büyük bir törenle Anıtkabir'deki ebedi istirahatgahına tevdi edildi.
AİLESİ
Mustafa Kemal Atatürk,
1881 yılında Selanik'te Kocakasım Mahallesi, Islahhane
Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde
Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya
ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selanik
yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir
Türk ailesine mensuptur. Milis subaylığı, evkaf kâtipliği, gümrük memurluğu ve
kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlenmiş,
1888 yılında 47 yaşında ölmüştür. Atatürk'ün beşkardeşinden dördü küçük yaşlarda
ölmüş, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına kadar yaşamıştır. Büyük bir
fedakârlıkla çocuklarını yetiştiren, örnek Türk kadını Zübeyde Hanım, 14 Ocak
1923'te İzmir’de, oğlunun başarılarını gördükten sonra 66 yaşında hayata
gözlerini yummuştur.
ÇOCUKLUĞU
GENÇLİĞİ
Atatürk, öğrenim
çağına gelince Önce Hafız Mehmed Efendi'nin mahalle
mektebinde (okulunda) öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi
Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti. Bir süre Rapla çiftliğinde dayısının yanında kaldıktan sonra
Selanik'e dönüp okulunu bitirdi. Selanik Mülkiye Rüştiyesi'ne (ortaokul)
kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda
matematik öğretmeni adına "Kemal"i ilave etti. 1896–1899 yıllarında Manastır
Askeri İdadisi'ni (lise) bitirip İstanbul'da Harp Okulu'nda öğrenime başladı.
1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu, Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak
1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi' yi tamamladı.
1905–1907 yılları
arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı)
oldu, Manastır'a atandı. 19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda
Kurmay Başkanı olarak görev aldı; 1910 yılında Fransa'ya gönderildi, Manevralara
katıldı. 1911 yılında İstanbul' da Genelkurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya
başladı.
CEPHEDE
Trablusgarp ve Balkan Savaşları
1911 yılında
İtalyanların Trablusgarp'a hücumuyla başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup
arkadaşıyla Tobruk ve Deme bölgesinde görev aldı. 22
Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşı'nı
kazandı. 6 Mart 1912'de Deme Komutanlığına getirildi.
Ekim
1912' de
Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri
görüldü. 1913 yılında Sofya Ataşemiliterliğine atandı.
Bu görevdeyken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ataşemiliterlik görevi 0cak 1915'te sona erdi. Bu arada 1.
Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı.
Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi.
ÇANAKKALE'DE
1914 yılında başlayan
1. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp
İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez!" dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale
Boğazı' nı geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması
ağır kayıplar verince Gelibolu yarımadasına asker çıkarmaya karar verdiler. 25
Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan kuvvetleri Mustafa
Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda
durdurdu. Mustafa Kemal bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6–7
Ağustos 1915'te Arıburnu'nda yeniden taarruza geçti.
Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9–10 Ağustos'ta Anafartalar zaferini
kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21
Ağustos'ta İİ. Anafartalar zaferleri takip etti.
Çanakkale Savaşlarında
253 000 şehit veren Türk milleti onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını
bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi
emrediyorum!" emri savaşların kaderini değiştirmiştir.
BİRİNCİ DÜNYA
SAVAŞI'NDA DİĞER CEPHELERDE
Mustafa Kemal,
Çanakkale savaşlarından sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı. 1
Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş Bitlis'in
geri alınmasını sağladı. Şam ve Ha-teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917 'de
İsıl'a geldi. Veliaht Vahideddin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede
incelemelerde bulundu. Bu seyahatten sonra hastalandı. Viyana ve Karli'a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de İngiliz
kuvvetlerine karşı başarılı savunma yaptı 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Mondros
Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları
Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım
1918' de
İstanbul'a gelip Harbiye Nezareti'nde göreve başladı.
KURTULUŞ SAVAŞI'NA
DOĞRU
Mondros
Mütarekesi'nden sonra İtilaf devletlerinin Osmanlı İmparatorluğu'nu işgale
başlamaları üzerine Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da
Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı bildiriyle "Milletin
istiklalini gene milletin azim ve kararının kurtaracağını" ilan edip Sivas
Kongresi'ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz-7Ağustos 1919 tarihleri arasında
Erzurum, 4–11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak
vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da
Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir
adım atılmış oldu. Meclis ve Hükümet başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. Türkiye
Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli
kanunları çıkarmış, uygulanmasını sağlamıştır.
KURTULUŞ
SAVAŞINDA
Türk Kurtuluş Savaşı
15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir’i işgali sırasında düşmana ilk kurşunun
atılmasıyla başladı. Aralarında 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşmasını
imzalayarak Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan 1. Dünya Savaşı'nın galip
devletlerine karşı önce Kuvayı Milliye adı verilen
milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu
kurdu, Kuvayı Milliye-Ordu bütünleşmesini sağlayarak
savaşı zaferle sonuçlandırdı.
Mustafa Kemal
yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşı'nın önemli safhaları şunlardır:
Sarıkamış (29 Eylül
1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920)
kurtarılışı
Çukurova, Gaziantep,
Kahraman Maraş, Şanlıurfa savunmaları (1919–1921)
I. İnönü Zaferi (6–10
Ocak 1921)
II. İnönü Zaferi (23
Mart–1 Nisan 1921)
Sakarya Zaferi (23
Ağustos–13 Eylül 1921)
Büyük Taarruz,
Başkomutan Meydan Muharebesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos–9 Eylül 1922)
Sakarya Zaferi'nden
sonra 19 Eylül 1921 'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal
rütbesini ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan
Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen,
Türklere 5–6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde, milli
birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel
kalmadı.
CUMHURİYET'İN KURULUŞU
23 Nisan 1920'de
Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin
kuruluşu müjdelenmiştir. Meclis 'in Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi
yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922'de hilafet ve saltanat
birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu’yla
bağlar koparıldı. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk
oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından
Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız
şansız milletindir" ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" temelleri üzerinde yükselmeye
başladı.
DEVLET ADAMI
ATATÜRK
Ulu Önder Atatürk, 24
Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi Devlet ve Hükümet Başkanlığı
seviyesindeydi. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk
cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı
seçimleri yenilendi. 1927, 1931, 1935 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Atatürk' ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.
Atatürk, sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde
kontrol etti. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı
sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını,
başbakanlarını, komutanlarını ağırladı. 15–20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş
Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933
tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu.
İÇİMİZDEN
BİRİ
Atatürk, özel
hayatında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'te İzmir’de Latife Hanım'la
evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925
"tarihine kadar sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (inan), Sabiha (Gökçen),
Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve
Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve
Ihsan adlı çocukları himayesine aldı. Hepsine iyi bir gelecek
hazırladı.
1937 yılında
çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa
Belediyelerine bağışladı. Mirasından kız kardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil
ve Talih Kurumlarına pay ayırdı.
Kitap okumayı, müzik
dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına,
Rumeli türkülerine, güreşe aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan zevk
alırdı. Sakarya adlı atıyla köpeği Fox'a çok değer
verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Akşam yemeklerine devlet ve bilim
adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin meselelerini tartışırdı. Temiz ve
düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Tabiatı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat
katılırdı.
Fransızca ve Almanca
biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05'te, yakalandığı siroz hastalığından
kurtulamayarak İstanbul’da hayata gözlerini yumdu. Cenazesi geçici istirahatgahı olan Ankara Etnografya Müzesi' ne
getirildi.
ATATÜRK DİYOR Kİ
KÜLTÜR, EĞİTİM, BİLİM
Türkiye
Cumhuriyeti'nin Temeli kültürdür. 1936
Kültür, tabiatın
yüksek verimiyle mesut olmaktır. Bu ifade içinde çok şey saklıdır. Temizlik,
saflık, yükseklik, insanlık v.s... bunların hepsi insanlık vasıflarıdır. 1936
Milli kültürümüzü
çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkaracağız.1933
Milli kültürün her
çığırda açılarak yükselmesini, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel dileği olarak temin
edeceğiz. 1932
Asıl uğraşmaya mecbur
olduğumuz şey yüksek kültürde ve yüksek fazilette dünya birinciliğini tutmaktır.
1932
Güzel sanatlarda
başarı, bütün inkılâpların başardığının en kesin delilidir. 1936
Sanatsız kalan bir
millettin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. 1923
Sanatkâr, toplumda
uzun çalışma ve çabalardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.1932
Biz hepimiz
milletvekili olabiliriz, bakan olabiliriz, hatta cumhurbaşkanı olabiliriz; ama
hiçbirimiz sanatkâr olamayız. Böyle olunca sanatkâr el öpmez, sanatkârın eli
öpülür. 1930
Müziksiz hayat mevcut
olamaz. Müzik hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir. 1925
Bir ulusun
değişikliğinde ölçü, müzikte değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. 1934
Bizim gerçek müziğimiz
Anadolu halkında işitilebilir. 1930
Tiyatro bir memleketin
kültür seviyesinin aynasıdır. 1932
Bir millet ki resim
yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri
yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur. 1923
Türk'e ev ve bark olan
her yer sağlığın, temizliğin güzelliğin, modern kültürün örneği olacaktır. 1935
Dillin milli ve zengin
olması milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en
zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin. 1930
Tarih yazmak, tarih
yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek, insanlığı
şaşırtacak bir nitelik alır. 1933
Türk çocuğu atalarını
tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. 1930
Cumhuriyet döneminin
kendi zihniyet ve ahlakıyla donanmış basınını yine ancak Cumhuriyet'in kendisi
yetiştirir. 1925
Basın milletin
müşterek sesidir. Başlı başına bir kuvvet, bir okul, bir öncüdür. 1922
Eğer cumhurbaşkanı
olmasam, Eğitim Bakanlığı'nı almak isterdim. 1930
Eğitim işlerinde
behemehal muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin hakiki kurtuluşu ancak bu
surette olur. 1922
Milletleri kurtaranlar
yalnız ve ancak öğretmenlerdir. 1925
Dünyanın her tarafında
öğretmenler, insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır. 1923
Öğretmenler!
Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve
yüksek karakterli muhafızlar ister. Yeni nesli bu özellik ve kabiliyette
yetiştirmek sizin elinizdedir. 1924
Okulun vereceği ilim
ve irfan sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanatı, ekonomisi, Türk şiir ve
edebiyatı, bütün güzellikleriyle gelişir. 1922
Okul, genç beyinlere
insanlığa saygıyı, millet ve ülkeye sevgiyi, bağımsızlık onurunu öğretir. 1922
Öğrenci her ne yaşta
olursa olsun, onlara geleceğin büyükleri gözüyle bakılmalı ve öyle muamele
edilmelidir. 1930
Büyük başarılar
değerli anaların yetiştirdikleri seçkin çocukların yardımıyla meydana gelir.
1923
Bütün ümidim
gençliktedir. 1919
Gençliği yetiştiriniz.
Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla
kavuşacaksınız. 1927
Gençliğin çalışkan,
hassas ve milliyetçi yetişmesi esas dileklerimizdendir. Gençlik her türlü
faaliyetlerinde Cumhuriyet kanunlarına ve Cumhuriyet kuvvetlerinin usul ve
kurallarına uymaya da dikkatli olmalıdır. 1933
Gençler benim
gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üslenen gençler! Bir gün memleketi sizin
gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok memnun ve mesudum. 1937
Esas olan, bütün her
yaştaki Türkler için beden eğitimi sağlamaktır. Sağlam kafa sağlam vücutta
bulunur sözünü atalarımız boşuna söylememişlerdir. 1937
Cihanda spor hayatı,
spor alemi çok önemlidir. Bu kadar önemli olan spor
hayatı bizim için çok daha önemlidir; çünkü ırk meselesidir, ırkın düzelmesi ve
gelişmesi meselesidir ve hatta biraz da uygarlık meselesidir! 1926
Ben sporcunun zeki,
çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim. 1937
Dünyada her şey için
medeniyet için hayat için başarı için en hakiki mürşit bilimdir, fendir. 1924
Türk milletinin
yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale
müspet ilimdir. 1933
Biz uygarlıktan, ilim
ve fenden kuvvet alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. 1925
Çalışmak demek, boşuna
yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her
türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur. 1923
ATATÜRK VE
ÇANKAYA
Atatürk, 27 Aralık
1919'da Ankara'ya geldiğinde önce Ziraat Mektebi'nde, sonra da tren
istasyonundaki Direksiyon denilen binada oturdu. Ankara Belediyesi 1921 yılında
Çankaya'daki eski bir bağ evini, "Kasapoğlu Köşkü"nü
satın alarak Atatürk'e armağan etti. Atatürk'ün Çankaya' ya yerleşmesiyle
birlikte, Çankaya yakın dönem Türk tarihinde önemli olayların cereyan ettiği,
önemli kararların verildiği bir mekân haline geldi.
Atatürk, bugün müze
olan köşkte Kurtuluş Savaşı'nın sıkıntılı günleriyle Cumhuriyet döneminin mutlu
günlerini yaşadı. Annesi Zübeyde Hanım ve eşi Latife Hanım da bir süre burada
oturdular. Kasapoğlu Köşkü, 1924 yılında Mimar Vedat
ve Mimar Arif Hikmet Beylerin yaptığı ilavelerle bugünkü durumuna getirildi.
1926 yılında köşke kalorifer tesisatı yapıldı.
"Pembe Köşk" olarak
bilinen ikinci Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün planı Avusturyalı mimar Prof. Clemens Holzmeister'e aittir.
Yapımına 1931 yılında başlanan köşk 1,5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlandı. Üç
cephesi Ankara taşıyla örülüdür. Hakim renkler Atatürk'
ün sevdiği pembe ile yeşilin çeşitli tonlarıdır. Köşk'ün odalarının tavanları
Türk usulü süslemelerle donatılmıştır.
Cumhurbaşkanlığı
Çankaya Köşkü bahçesinde Atatürk döneminden hatıra üçüncü yapı, kız kardeşi
Makbule Atadan için yaptırdığı "Camlı Köşk"tür. Mimar Seyfi Arkan tarafından
planı yapılan köşkün inşaatı Nisan 1936'da tamamlandı. 1951 yılından itibaren
yabancı konuklar köşkü, 1954–1970 yılları arasında Başbakan ve Senato Başkanı
Konutu oldu. Halen "Devlet Konukevi" olarak kullanılmaktadır.
ATATÜRK ANITLARI
Cumhuriyet'in ilk
yıllarında, heykel tıraşlarımız büyük anıtlar yapacak kadar ustalaşmamışlardı.
Bu sebeple, ilk Atatürk anıtları olan Sarayburnu (1926) ve Konya Atatürk
Anıtları (1927) Avusturyalı Heinrich Krippel'e yaptırıldı. 1927 yılında Ankara'da Ulus Meydanı'na
ve 1931'de Samsun'a dikilen anıt da aynı heykeltıraşa aittir. 1928 yılında
yapılan İstanbul Taksim Cumhuriyet anıtıyla, İzmir Anıtı (1932) ve Etnografya
Müzesi önündeki anıt (1927) İtalyan Pietro Canonica'nın eseridir
Türk
heykeltıraşlarının yetişmesiyle yurdun dört bir bucağında Atatürk anıtları,
büstleri yapılmaya başlandı. Kenan Yontunç, Ali Hadi
Bara, Yavuz Görey, Hüseyin Anka Özkan, Hakkı Atamulu, Nijat Sirel, Şadi Çalık, Hüseyin Gezer, Ratip Aşir Acudoğu, Nusret Suman, İsmail
Gökçe, Ferit Özşen, Zühtü Müridoğlu, Gürdal Duyar, Tamer Başoğlu, Haluk Tezonar, Tankut Öktem, Metin Yurdanur ve
Metin Haseki en çok Atatürk anıtı yapmış heykeltıraşlarımız
arasındadır.
ANITKABİR
Atatürk, Ankara
Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrine gömüldükten sonra Anıtkabir'in yapılması
için 16 Aralık 1938 günü faaliyete geçildi. İki komisyon kuruldu. Anıtkabir'in
Ankara'ya her yönden hakim Rasattepe'de yapılmasına karar verildi; 1939 yılında yeri
kamulaştırıldı; 1941 yılında uluslararası proje yarışması açıldı. Yarışmaya
Türkiye'den 20, Almanya'dan 11, İtalya'dan 7, Avusturya, İsviçre, Fransa ve
Çekoslovakya' dan olmak üzere 49 proje katıldı.
Uluslararası jüri, 1942' de yaptığı değerlendirme
sonucunda, Ord. Prof. Emin Onat-Doçent Orhan Arda,
Alman Prof. Johannes Kruger
ve İtalyan Arnoldo Foshini'nin projelerini birinci seçildi ve bunlardan Emin
Onat-Orhan Arda ekibinin projesinin uygulanmasına karar verdi.
9 Eylül 1944'te temeli
atılan Anıtkabir 1953'te bitirildi ve aynı yılın 10 Kasım günü Atatürk'ün naşı
muhteşem bir törenle Etnografya Müzesi'nden alınarak Anıtkabir'deki ebedi
kabrine konuldu.
Anıtkabir, Atatürk'ün
kabri olmasının yanında, O'nun hayatını, Kurtuluş Savaşı'nı, inkılâpları
canlandıran anıtsal bir yapıdır. Türkiye'nin en kabiliyetli sanatçıları
Anıtkabir'i eserleriyle donatmışlardır. Heykeller, heykeltıraş Hüseyin Anka
Özkan, rölyef ve yazılar Zühtü Müridoğlu, Kenan Yontunç, Nusret Suman, İlhan Koman
ve Hakkı Atamulu, tavan süslemeleri Tarık Levendoğlu tarafından yapılmıştır.