bilgievlerim: İslami Bilgiler
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


İslami Bilgiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İslami Bilgiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ağustos 2018 Cumartesi

Kadınların Çalışma ve Evlerinde Karar Etme Cihetleri


Kadın, mutlâk surette evin bekçisi, terbiye ve temizlikçisi, çocukların muhâfızı ve evde gereken yerlere ve şahıslara infak edicilik vazifeleriyle mükelleftir.          
Evin reis ve hâkimi olan kocası olmadığı zaman, kadın evin reisi ve bekçisidir. Nitekim Resulü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmuştur :          
"Kadın, kocasının evi üzerinde güdücü bir çobandır ve (o güttüğü şeyden) Sorumludur." (Buhari)          Kadın fikrî hürriyeti, Mâlî hürriyeti, ibâdet hürriyeti olması hasebiyle kocası olmadığı zaman her türlü zarûrî ihtiyaçlarını temin etme gayesine sahiptir. Bu hususta geniş îzahat yukarıdaki bahislerde verilmiştir.         
 Kadın, tesettürle mükellef olup, nâmusunu her türlü tecâvüz saldırılarından korunması gerektiğinden nafakasını temin etmek sâkıt olmuştur. Erkek üzerine vaciptir.         
 İslâm dîni, kadına rıfk ile muâmele yapılması gerektiğinden, ondan her türlü nafaka meşakkatini kaldırmıştır. Zira kadın evine bağlı efendisinin, çocuğunun bakımı terbiyesi, yiyeceği ve içeceği ile meşguldür. Efendisinin çamaşırını ve bulaşıkları yıkamak kadınların işleri sırasındadır.          
Bunlar ve daha pek çok âile ve ev işlerini evinde yapmakla meşgul olan kadından elbette maîşet temîni için kazanç yerlerinde ve yollarında çalışması sâkıt olmuştur.          
Kadının kocası varsa nafakası kocasına âittir. Serveti ve kocası olmayan kadının nafakası ise, babası, dedesi, oğlan kardeşi, dayısı, amcası ve annesi gibi velîlerinin üzerine vâciptir Velileri olmadığı takdirde hazineye aittir. Yani yiyecek, içecek vesâir ihtiyaçlarını temin etmekle mükellef olan her fert veya kurum, kadının sokağa düşüp nâmusunu, kirletmesinden ve her türlü tecavüzden muhafaza etmeleri ve bütün ihtiyaçlarını karşılamaları üzerine farzdır.          
Nafaka ile ilgili hükmün daha genişi fıkıhda beyan edilmiştir. Fakat burada. şer'î hükümlerden bir kaçının mealini nakletmekle iktifa edelim :          
"Onların (Annelerin) maruf veçhile (Babanın elin den geldiği kadar) yiyeceği, giyeceği, çocuk kendisinin olan (Babaya) kocaya âittir." (Bakara Suresi, 242)          
Abdullah Bin Amr Bin Âs (R.A.) dan mervî bir Hadis-i Şerif de Resûlü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz şöyle bûyuruyor :          
Nafakasını verdiği kimseyi (Ailesini, çocuklarını ve baba annelerini) ihmal etmesi, kişye günah cihetinden kâfidir " (Nesai, Ebu Davut)          
Kadınlar nafaka derdine düşüp evine, efendisine ve çocuklarına karşı yapacağı ciddi vazifelerini ihmal etmesi olamaz. Evin ve âilenin huzur ve sââdet kâynağı olan kadınların çalışacakları ciddî vazifeleri, böylece anlaşılmış oluyor.          
Kadın, Evin dışında olan hârici ibâdetlerle mükellef kılınmamıştır. Meselâ: Kadına Cuma namazı. Bayram namazı ve cihâd vacib değildir. Fakat Harp Meydanlarında mücâhidlere hizmet etmek için çıkması câizdir. Bu da kadının çıkmasını iktiza ettiren zarûretler zamanındadır. Seferber hâlini alırsa savaşada iştirak ederler.          
Kadın, Cenâzeleri teşyî edip götürmek üzere arkasında ve beraberinde çıkmaz. Bu hususda pek çok Hadis-i şeriflerle yasaklanmıştır.          
İslam, kadını Vazoda ki çiçek gibi her türlü zarar ve tehlikeden korunması ve muhafaza edilmesini tavsiye etmektedir.          
Kur'an'ı Kerimde Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor.         
 "Ey Peygamberin hanımları, dolayısıyla ey Mü'minlerin hanımları!, vakar ile) evlerinizde oturun. (Şayet çıkmanız gerekirse) evvelki câhiliye (devri kadınlarının kırıla döküle, süslerini göstere göstere) yürüyüşü gibi yürümeyin. Namazı dosdoğru kılın, Zekâtı verin Allah (C.C.)a ve Resulü (S.A.V ) na itâat edin. Ey Ehli Beyt (ve Ey Mû'min kadınlar) Allah (C.C.) sizden ancak kiri (Günahı) gidermek ve sizi tertemiz yapmak diler" (Ahzap Suresi, 33)         
 Bu âyeti kerimlerdeki muhataplar, Hz. Peygamberimizin hanımlarıdırlar. Şu halde bu emriilahiler onlara olunca, mü'min kadınlar bu yasakların ve emirlerin dışındadır, diyenler olursa nasıl ve ne denebilir?         
 Peygamberin (S.A.V.) hanımlarının örtünmeleri lazım ve câzibe celbedecek ince ve dar elbiseleri giymeleri yasak da Müslüman kadınlara yasak değilmi?.          
Veya Peygamber (S.A.V.) in hanımlarına, Allah (C. C )e itaat etmek farz da, müslüman kadınlara farz değilmidir?          
Veya Hz. Allah (C.C.) peygamberin hanımlarını kötülükten, necisden ve her türlü fenalıklardan temizleyip de, müslüman kadınları o kötülük ve pisliklerin içinde terk etmek mi ister?          
Elbette inanan her müslüman kadının saadet ve selâmetini temin eden bu gerçekler, bütün müslüman kadınlara da farzdır ve Hz. Allah (C. C.) bütün müslüman kadınları, zinadan, tecavüzden ve her türlü pislik ve kötülüklerden koruma ve muhafaza etmek için bu gerçekleri beyan etmiştir.          Yukarıdaki âyeti celile, İslâm'ın tesettür hakkındaki hükümleri gelmezden evvel Peygamberimiz (S.A. V.) in hanımları vâlidelerimizin içeride ve dışarıda örtmeleri gereken yerleri câhiliye kadınları gibi başları veya gerdanları ve bazı yerleri açık olarak çıkmalarını ve görünmelerini gören Hz. Ömer (R.A.), Hz. Peygamber (S.A. V.) e, "Yâ Resûlallah (S.A.V.) şunlara söyleseniz de böyle çıkmasalar" gibi cümlelerle temennide bulunmaları ve peygamberimiz (S.A.V.) in de "ilâhi bir emir almadan söyleyemeyeceğini" beyan etmelerinin neticesi olarak .açık bir emri ilahî ve nehyi ilahî gelmiştir.          "Efendim bu hüküm ve hitap Peygamber (S.A.V.) 'in hanımlarına dır," deyip de müslümanların hanımlarına yokmuş gibi veya "bu ayetlerin hükümleri bitmiştir, diyen sapıklara ilerde uzun cevap gelecekse de burada bir âyeti celilenin mealini nakletmek yerinde olacaktır.          
"Ey Peygamber! (S.A.V.) karılarına, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına (Hâcetleri için dışarıya çıkacakları zaman) dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların (Kadınların) tanınıp (Ahlaksızlar tarafından) ezâ edilmemelerine daha uygundur. Allah (C.C.) çok bağışlayandır, çok esirgeyicidir." (Ahzab suresi, 59)          
Bu âyeti celile de top yükün müslüman kadınların örtünmelerini ve her türlü saldırıya uğramamak için gerçek yolu beyan etmektedir.          
Şu halde, "Efendim bir şey kapalı olursa. Acaba o nedir ve nasıldır.? Diye insanların dikkatini çeker, Binaenaleyh kadınlarda örtünür, vücudunu sertrederse bütün dikkatleri üzerine çeker, öyle ise kadınların açılmaları lazımdır. Gibi şeytan kıyaslarına ve felsefelerine mi inanalım? Yoksa yukarıdaki âyeti celileye mi inanalım?          
Elbette her şeyi Yaradan ve yok eden, her şeyin kâr ve zararını daha iyi bilen ve beyan eden ilahi hükümlere inanacağız. Zira selamet ve saadet ondadır.          
Her yerini ve zînetini açan kadınlara, şehvetin dahâ fazla uyanacağı ve tecavüzlerin daha fazla olduğu bir gerçektir Kadının, bedenini ve zinetini görünce erkeğin ağzının suyunun aktığı ve şehvetinin uyandığı halin görünüş ve tezahürü meydandadır. Sözüm bana karnı acıkan bir köpeğe, et, yemek ve sair yiyecekleri gösterince hayvanın ağzının suyu akar, Dilini sarkıtır ve yutkunur. Şehvet sahibi insanda kadının bedenini ve zînetini görünce şaşırtır. Tecavüz yollarına düşünür.

3 Ağustos 2018 Cuma

Aile Geçimsizliklerini Önleme veya Giderme Çareleri



AİLE GEÇİMSİZLİĞİ:
1. Evliliğinizi Kurtarın!
Çoğumuz eşimizi kendi bakış açımıza göre değerlendiririz. Oysa duygusal değerlendiriyor olabiliriz. Bakış açımız bencil olabilir. Her şeye kendi çıkarımıza göre yaklaşabiliriz.
Bunun yerine olayın dışına çıkıp objektif bakmaya ne dersiniz? Kim bilir, belki de siz değil de eşiniz haklıdır. Empati denilen sihirli formülü hangimiz uyguluyoruz?
Kendimizi eşimizin yerine koyup onun beklentilerine göre hareket edemez miyiz? İkili ilişkilere bir de karşımızdakinin gözüyle bakmak çok mu zor? Objektifliğin kuralı bu. Deneyin. Evliliğinizin bir anda muhteşem bir değişim yaşadığını göreceksiniz.
2. Mutlu Olmaya Mahkûmsunuz!
Eğer evlenmişseniz, geçinmeye ve mutlu olmaya mahkûmsunuz. Hem boşansanız bile, ikinci evliliğinizde kesinlikle mutlu olacağınızı garanti edebilir misiniz?
Sonraki evliliğinizde mutlu bile olsanız, yıkılan yuvanın enkazından gelen hatıralar ya da geride kalan çocukların hüznü sizi mutsuz etmeyecek mi? Bunları göze alabilir misiniz?
Sakın fedakârlığı tek taraflı düşünmeyin. İkiniz de birbirinize katlanıyorsunuz. Herkes kendisini sever ve doğru olduğuna inanır. Sizin için o ne kadar çekilmezse -ki böyle tek taraflı değerlendirmelere her zaman itiraz ederim- siz de ona göre çekilmezsiniz.
3. Geçimsizlik Sebeplerinizi Belirleyin
Eşler arasındaki geçimsizliğin tek sebebi vardır: Geçinmeyi bilmemek. Evleninceye kadar bir sürü lüzumsuz bilgiler beyinlerimizi doldurur. Çoğunun bize hiçbir faydası yok. Çevrenize bakın. Birçok genç, evliliğe hazırlıksız adım atıyor. Yeterli eğitim ve alt yapı yok. Sonuçta bocalıyor.
Ailevî sorun yaşayanlardan bir kısmı, “Karı dırdırı dinlemekten bıktım.” diye düşünür. İyi de hiç düşündünüz mü, hanım niçin dırdır eder? Hem evdeki hanımınızın yaptığı tek iş dırdır etmek mi? Onun iyi yönlerine niçin bakmıyorsunuz?
4. En Büyük Yanılgıdan Kurtulun
Yeni evlenenlerin en büyük yanılgısı, “dikensiz bir gül bahçesi” düşleyerek hayal kırıklığına uğramaları; yıllardır evli olanların en büyük hatası ise, “böyle gelmiş böyle gider” havasına girip daha iyiyi bulmak için hiçbir girişimde bulunmamalarıdır.
Dalgasız deniz ve dikensiz gül bahçesi olmayacağını, zaten hiç olmadığını düşünün. Rahat edersiniz. İnsanın olduğu yerde mutlaka sorun olur. Asıl sorun, sorun olmayacağını hayal edip hazırlıksız olmaktır. Yoksa problemin muhtemel olduğunu düşünüp çözüm için hazırlıklı olmakta hiçbir sakınca yok.
5. Önce Hatayı Kendinizde Arayın
Önce siz kendinizde olan hatayı yok edin. İnsan hep başkasını hatalı görür. Oysa en doğrusu, önce kendimizi hatalardan arındırmaktır.
Önemli olan, sizin ne olduğunuzdan ziyade eşinizin sizi nasıl “algıladığı”dır. Belki sizin sevgi ve bağlılığınız, hiçbir kimseyle kıyaslanmayacak kadar çok. Ama o bunun farkında olmayabilir. O halde duygularınızı hissettirmelisiniz. Her insanın hoşlandığı şeyler farklıdır. Hayat arkadaşınız nelerden hoşlanıyor? Hediye, gezme, sohbet, ilgi, iltifat veya başka unsurlardan hoşlanabilir. Bunları yeterince kullandığınızdan emin misiniz?
Eşler için etkili ve süper bir kural söyleyeyim: Eşinizin size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de ona öyle davranın.
6. Seviyeli Tartışın!
Eğer evliliğinizin mutlu ve huzurlu geçmesini istiyorsanız, tartışmaktan korkmayın. Ancak sorun çözücü ve sonuç alıcı bir tartışmanın kurallarına uyun.
Kurallarına uyularak yapılan seviyeli bir tartışma, aile içi geçimsizliklerin en güzel çözümü, mutluluğun zirvesine ulaşmanın da en güzel anahtarıdır.
Tartışma, eşlerin birbirini tanımasına, birbirini keşfetmesine sebep olur. Yıllardır evli olduğu halde eşini yeterli tanımayan kimseler vardır. “İnsanlar konuşa konuşa anlaştığına” göre, konuşup tartışmadan birbirinizi tanıyamazsınız.
7. Evlilik Aldatan Aşkın Bitişi, Gerçek Sevginin Başlangıcıdır.
Evlilik, sevginin ve aşkın bitişi değil, kökleşme dönemidir. Evlilik öncesi aşk ise, kısa süreli tanışma safhasıdır; dikkat edilmezse insanı aldatır. Asıl sevgi, evlenince devreye girer ve giderek şiddetlenir.
Eşler arasındaki karşılıklı sevgi öyle bir sevgi olmalıdır ki, onu hiçbir engel, hiçbir problem sarsmamalıdır. Sevmek, aynı zamanda acı çekmektir, katlanmaktır, feragattir, fedakârlıktır. Karşılığında acı çekilmeyen ya da acı çekmenin göze alınamadığı sevgi, sevgi değildir ve kolayca vazgeçilir.
Severek ve isteyerek evlenen, ancak eşinden kaynaklanan sürekli bir hastalık ya da problem çıktığında ayrılmanın plânlarını yapanlar, âşık değil, en büyük sahtekârdırlar.
8. İşinize Yoğunlaşırken Ailenizi İhmal Etmeyin
Bazı ailevî problemler, erkeğin kendi işiyle aşırı ilgilenerek ailesine fazla zaman ayırmamasından kaynaklanır. Çok nadir de olsa, aynı durum çalışan kadınlarda da olabiliyor.
“Gözden ırak olan gönülden ırak olur.” sözü boşuna söylenmemiş. Eşlerin görüşememesi, diyalogsuzluğa yol açıyor. Birbiriyle konuşamayanlar, duygu, düşünce ve beklentilerini ifade edemiyorlar. İletişim kanalları kapalı olduğu zaman, sûizanlar, vehimler, tahminler ortaya çıkıyor. Eşler birbirlerini, zanlara, varsayımlara, dedikodulara göre değerlendiriyorlar. Sonuçta bir dizi problem sökün ediyor.
Çözüm: “Önce eş, sonra iş” kuralını uygulamaktır.
9. Eşinizin Doktoru Sizsiniz!
Eğer eşinizin psikolojik bir problemi varsa, şuna kesin inanın: En büyük doktor sizsiniz. Evet, mutlaka tecrübeli bir doktor ve dilinizden hiç düşmeyen dua çok önemlidir. Ancak psikolojik sorunu çözecek asıl şahıs hastanın kendisidir. Ama pek az hasta bu rolü oynayabildiği için en büyük görev size düşüyor.
Evliliğin olmazsa olmaz şartı, iffet ve sadakattır. Zoru, sıkıntıyı, acıyı görünce kaybolan bir eş, tatlı ve mutlu günleri hak edemez.
Eşinizin problemine sabredeceksiniz. Ancak çözmek için de elinizden geleni yapacaksınız.
10. Yeni ve Mutlu Bir Dünya Kurun!
Psikolojik sorunu olan eşinize en büyük yardım ve desteği siz vereceksiniz. Çoğu kimse katlanılması zor olan bu sorunun hiç bitmeyeceğini sanır. Zanneder ki, sabretmesi güç bu amansız sıkıntılar, acılar, insanı ne yapacağı hususunda şaşkına çeviren davranışlar, oldu-bittiler, dayatmalar, hep böyle devam edip gidecek.
Hayır! Yanılıyorsunuz. Cenab-ı Hak, her derde derman, her probleme çare yaratmıştır. Acılı günler sonsuza kadar sürüp gitmeyecektir. Bir gün sizinle ağlayan yağmur gülecek, güneş yine pırıl pırıl doğacak, üzerinizdeki kara bulutlar dağılacaktır.
Eşiniz eski sağlıklı günlerine mutlaka kavuşacak, belki eskisinden daha iyi olacaktır. Psikolojik probleme yakalanıp iyi bir tedaviden sonra tekrar sağlığına kavuşan o kadar çok insan tanıdım ki, onların ilk hallerini görseniz iyileşeceğine hiç inanmazdınız.
11. Koca Olmanın Sorumluluğu
Eğer içinizde eşinize karşı coşkun bir sevgi hissedemiyorsanız, onun bugününü değil, geleceğini düşünün. Eşinizin geleceğini sevin.
Öğretmen öğretmediği bilgiden imtihan edemez. Önce siz verici olun, ondan sonra isteyin. Karşılıklı beklentilerinize cevap vermeden, istemeye hakkınız olamaz.
Kimi erkekler, eşi hakkındaki beklentilerde yanıldığını düşünüyor. Artık evlendikten sonra “Hayal kırıklığına uğradım.” deyip atamazsınız, çünkü ev eşyası veya otomobil almadınız ki hemen değiştirmeye kalkacaksınız. Onların bile beş yıl garantisi var.
12. Sevginizi Bütün Haşmetiyle Hissettirin
Evliliklerinin sarsılmaya başladığını ve aralarında çözülmeyi bekleyen sorunlar olduğunu farkeden nice insan, “Onun için her şeyi yaptım. Ama bir türlü mutlu edemiyorum.” diye düşünür.
Gerçekten onun için her şeyi yapmış mıdır? Hiç kimsenin kalbini suçlayamayız, kötü zanda bulunmaya da hakkımız yok. Elbette evliliğini düşünen bir kimse, “Her şey yaptım” diyorsa, önemli bir gerçeği söylüyordur. Belki her şeyi yapmamıştır, ama yapabileceğine inandığı çok şeyi yapmıştır.
Fakat eylemler sonuçlarıyla ölçülür. Eğer beklediğiniz mutluluğu yakalayamıyorsanız, “her şeyi” ya da “yapmanız gerekeni” yapmamışsınızdır.
13. Dayağı Kullanmayın!
Allah'ın en değerli nimetlerinden birisi, kendilerine emanet edilen erkekler! Her şeyden önce şefkati sonsuz olan Rabbimiz, “şefkat kahramanı” olan kadınları sizlere emanet etmiş. Emanete hıyanet etmeyiniz. Emin ve güvenilir olunuz.
Siz eşinizi her türlü kötülükten korumakla görevlisiniz. Başkasının zararlarına karşı göğsünüzü siper etmeniz gerekirken, nasıl olur da asıl zararı veren siz olursunuz? Birisi eşinize kötü söz söylese veya vursa, canınızı ortaya koyarcasına savaşmaz mısınız? Başkasına yasak olan bir şey nasıl olur da size serbest olabilir?
14. Cinsel Sorunları Önemseyin
Evliliğin en büyük hikmeti, insanın üretilmesi ve eğitilmesidir. Ancak bu iki görev çok zor ve ağır olduğu için, cinsel duygular peşin bir ücret olarak verilmiştir. Bir yerde Rabbimiz, cinselliği evlilik gibi ağır sorumluluk isteyen bir görev için teşvik edici bir cazibe unsuru olarak kullanmıştır.
Madem ki evlenip birlikte yuva kurmuşsunuz, bütün sorunlar gibi cinsellikle ilgili problemlerinizi de çözmeye mecbursunuz. Siz birbirinize aitsiniz ve birbirinizi mutlu etmek birinci görevinizdir.
Cinsel hayatınızı öylesine düzenli ve verimli bir hâle getirmelisiniz ki, ileride sizi üzecek, belki ayıracak ciddi problemler çıkmasın.
Her eş, eşini cinsel yönden mutlu etmeyi kendisine dert edinmelidir. Eşler birbirinden memnun ve birbiriyle tatmin olmalıdır.
Eğer eşlerin beklediği tatmin olmazsa, birisi veya her ikisi farklı arayışlara ve özlemlere girebilecektir. Belki bu arayış, kimilerinde sadece düşünce plânında kalacak, bazıları ise karşılarına çıkan ilk imtihanda dünyasını ve ahiretini yıkan bir hataya girebilecektir.
Burada sadece hatayı yapan taraf değil, karşı taraf da sorumludur. Çünkü, eşini ihmal etmiş, beklentilerine cevap verememiştir.
15. Eşinizin Anne ve Babasına Saygı Gösterin
Eşlerin anne babası ve akrabalarıyla sağlıklı ilişkilerin kurulamaması, evlilikleri sarsıyor. Tek taraflı veya karşılıklı olumsuz davranışlar, mutluluk adına ne varsa alıp götürüyor.
Bazen eşlerden birisi veya ikisi ömrünü gözyaşıyla geçirmeye mahkum oluyor, bazen de akrabalarla iyi geçinememek boşanmayla sonuçlanıyor.
Öncelikle toptancı yaklaşımlardan kesinlikle kaçınmalısınız. Bundan kastımız şudur:
“Bütün kaynanalar kötüdür.” veya “Bütün gelinler iyidir.” yaklaşımı veya bunun tam tersi bir anlayış yanlıştır. Ne var ki, eşlerin akrabaları hakkında bu tür ön yargılarımız var.
Eşlerin her biri, kendi anne babasına ve akrabasına daha saygılı, daha hoşgörülü davranıyor; ancak eşinin akrabalarına karşı hoşgörüsüz, tahammülsüz, sorgulayıcı, eleştirici ve suçlayıcı bir anlayış sergiliyor.
Elbette bunlar sorunları olan aileler için geçerli. Yoksa kayın pederi ve kayın validesiyle çok iyi geçinen, tıpkı öz anne babası gibi ilişkilerini sıcak ve sağlıklı tutan evliler var.
16. Evlilikle İlgili Kitap Okuyun
Her şeyin bir çaresi var. Ancak kesin çare, çözüm yönteminin hakkıyla uygulanmasıyla mümkün. Bunun motoru sizsiniz. Çözüm sürecinde asıl güç ve idare, sizin elinizde. Direksiyonun başında oturan sizsiniz. Bizim sıraladığımız formüller ise, çözüm için yöntem ve ipucu sunmak.
Eşler arasındaki problem birçok sıkıntımızın kaynağı. Bunu aşmak için elinizden gelen gayreti gösterin. Kitap okumak gerekiyorsa, onlarca, yüzlerce kitabı okuyun. Danışmanlık gerekiyorsa, hiç çekinmeyin danışın. Tecrübeli birisine görüş sormak gerekiyorsa, hiç sıkılmadan sorun, öğrenin. Merak etmeyin. Sorunlu tek insan siz değilsiniz.
Kaynak :  sorularlaislamiyet.com


       İslâm, milletin varlığını teşkil eden âile hayatının mesut ve huzurlu olması için, gerçek ve keskin hükümler beyan etmiştir.

          Bir milletin huzûru, terakkî ve teâlisi, o milletin bireylerini teşkil eden âile ocaklarının huzur ve saâdetine bağlıdır. Binaenaleyh, âilenin çatısını teşkil eden ev reisi erkek ile medeniyet ve terakkinin tamamlayıcı unsuru ve erkeğin felâketini önlemeye sebep olan ev hanımı olan kadındır. 

         Aile bireyleri olan karı ile kocanın geçimsizlik yapmamaları ve birbirlerine sevgili ve saygılı olarak yaşamaları için şu hususlara riayet etmeleri şarttır :  

        1 - Kadın, erkeği âile ve ev reisi olarak tanınması ve bilinmesi lâzımdır. Bu bir dinî, ahlâkî ve ilâhî hükümdür. Binaenaleyh helâl ve doğru olan her emrine itâat etmesi lâzımdır. 

         2 - Kadın ve erkeğin huy ve tabîatlarında birbirlerini anlaması ve anlaşması lâzımdır. 

         3 - Fikir ve ahlâk bakımından birbirlerine saygı ve hürmet etmelidirler. Yani ev işlerinde ve emsali şeylerde istişâre ve fikir teatisinde birbirinin fikrine iltifat ederek değer vermelidirler. 

         4 - Kadın ve erkek, her iki tarafta bir birbirinin haklarına riayet etmesi lâzımdır. Karı, koca haklarının uzun îzahı hemen ileride ayrı ayrı beyan edilecektir. 

         5 - Erkek île kadın, müşterek veya her birinin kendisine has vazifelerine riâyet etmeli ve birbirinin vazîfesini hiçimsememeleri lâzımdır. Her ikiside birbirinin vazifelerinde yardımlaşmaları veya vazifelerini takdir etmelidirler.  
        Meselâ : Erkek, devamlı hayatta ve mematta lâzım olacak evin ihtiyacını, âilenin nafakasını, mehrini ve her türlü ihtiyaçları karşılamak için çeşitli vazife ve iş görmektedir. İşyerinden, dükkânından dairesinden, câmisinden, cemaatinden ve sair vazifelerinden evine geldiği zaman, karısı güler yüzle, tatlı dille ve en güzel saygı ve sevgi ile taltif etmesi ve gereken hizmetinde bulunması lâzımdır. 
         Kadın da, kocası gittiği zaman onun evini, çocuklarını bekliyor, yemeğini yapıyor, cinsi arzusunu tatmin ediyor ve erkeklerin yapamayacağı pek çok vazifeleri görmektedir. Kadının, bu ve benzeri vazifelerini de erkeğin takdir etmesi ve iyi muâmele yapması lâzımdır.  

        Binâenaleyh, şuurlu ve îmanlı olan her erkek ve kadın, birbirlerini kötülemek değil, son derece birbirlerine ve yaptıkları vazifelere saygı gösterirler. Böylece karşılıklı sevgi, saygı ve takdirle mesut bir âile yuvasında yaşarlar. Bu hali temin eden âileye ne mutlu. Hak teâla bütün müslüman kardeşlerimize, bu bahtiyar hayatta olmalarını nasip buyursun, Âmin. 

         Fakat ne yazık ki, bugün bulunduğumuz cemiyette boşanma dâvalarından geçilmemekte, ev halkının pek çoklarında da istenen ve beklenen huzur saâdet görülmemektedir.
          Buraya faziletli kişilerin arasında geçen şu olayı nakletmek yerinde olacaktır : 

         "Bir gün Hz. Ömer, (R.A.)'e hanımından şikâyet etmek üzere bir adam geliyor ve Hz. Ömer (R.A.)in kapısına geldiği zaman adam, Hz. Ömer (R.A.)'in hanımı Ümmü Gülsümün (R.A.) Hz. Ömer (R.A.)'e ağır ve acı laflar attığını işitiyor.
          Bu duruma muttâli olan adamcağız kendi kendine, "Ben bu adama karımdan şikâyet etmek istiyorum, halbuki bende olan belânın aynısı bunda da var" diyor.
          Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.) o adamı çağırıyor ve şikâyetini dinliyor. 
         Adam; "Ben sana karımdan şikâyet etmek istemiştim. Fakat senin karından, bu sözleri işitince (şikâyetten vazgeçtim) döndüm. "
          Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.) benim üzerimde onun bir çok hakları olduğundan onun o sözlerini ve hareketlerini hoş görüyorum diyor ve o hakları şöyle sayıyor :   
       a) O karım, benimle cehennem arasında bir sütre ve perdedir. Binaenaleyh kalbim (ve nefsim) onunla haramdan (Zinadan ve emsâlinden uzaklaşır ve sâkin olur. Yâni nefsim ve şehvetim onunla cimâ etme netîcesinde her türlü haramdan uzaklaşır, dolayısıyla Cehennemle benim aramda bir perdelik vazîfesi görmüş oluyor. 
         b) O karım, benim hazînedarımdır. Binâenaleyh her ne zaman ben evimden çıkarsam benim evimin bekçisi ve muhâfızıdır. 
         c) O karım, benim çamaşırcımdır. Benim elbisemi yıkar.  
         d) O karım, benim çocuğumun süt anasıdır. 
         e) O karım, benim ekmekçimdir. 
         Bunun üzerine b adam, sendeki olan bütün bu haller bende de aynıdır, Binaenaleyh sen, karındaki kusurlarını hoş gördüğün gibi, bende karımın kusurlarını hoş görüyorum, diyo:." (Akkirmani, Şerhi Hadisi arbain, s.202)  
        Ey yirminci Asrın insanları ve Ey garp hayranları ve ey moda düşkünleri ve ey sosyete hayat sahipleri ve ey âile yuvasının kutsiyetini bilmeyenler ve ey İslâm ahlâkından haberdar olmayanlar? bakın okuyun âile ocağına dolaysıyla top yekun Millete huzur, saâdet ve terakki getirecek fazîletli insanlık ve âile hayatı işte budur. 

         6 - Meşrû mâzeret olmadığı müddet, karının kocasına cinsi arzusunu yerine getirmesi lazımdır. 

         7 - Karı kocasının ve koca karısının, babasına, anasına kardeşlerine ve yakın akrabalarına saygılı olmâsı lâzımdır. Aksi takdirde birbirinin yakınlarını tahkir eder, hürmetsizlikte bulunursa, elbette karşı tarafta üzülür, gücenir ve nihâyet oda aynı hareketle mukâbelede bulunur. İşte o anda âile huzûru diye bir şey kalmaz. 

         8 - Kadın ve erkek, evin sırrını dışarıya çıkarmamalıdırlar. Aralarında geçen en mahrem cihetleri veya ufak tefek dedikoduları sağa sola yaymamaları lâzımdır. Zira "Sivilci kaşıya kaşıya yara olur" kabîlinden tolerans!a karşılanacak pek çok âile sırları ve halleri söylenirse, geçimsizlikler baş gösterir. 

         9 - Kocanın. karısını dînî, ahlâki yönden îkaz edip her türlü dedikodularını nasîhat ederek gidermeye çalışması lâzımdır. 
         Yukarıdan beri saydığımız maddelerin esasını teşkil ve tebyin eden şer'i hükümlerden bazıları şunlardır :
          "Şerlerinden, serkeşliklerinden yıldığınız kadınlara gelince :
          - Onlara (Evvelâ) öğüt verin, (vazgeçmezlerse) kendilerini yataklarında yalnız bırakın. (Yine kar etmezse) dövün; size itaat ederlerse, aleyhlerine bir yol aramayın, Çünkü Allah (C.C.) çok yücedir. çok büyüktür. 
         - (Eğer karı ile kocanın) âilesinden bir hakem, (kadının) âilesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse, Allah (C.C.) aralarında (ki dargınlık yerine geçime), onları (uyuşmaya) muvaffak buyurur. Şüphesiz ki Allah (C.C.) hakkıyla bilicidir. (Her şeyin hükmünden) haberdardır.
          Eğer bir kadın, kocasının uzakla;masından (yatağını terk etmesinden nafakasında ihmal göstermesinden), yâhut (herhangi bir sûretle kendisinden) yüz çevirmesinden endişe ederse, sulh ile aralarını düzeltmekte ikisine de vebal yoktur. Sulh daha hayırlıdır." (Nisâ Suresi, 34,35) 
         Bu âyeti celilelerde, âile hayatındaki geçimsizliklerin giderilmesi husûsu beyan edilmiştir. Bu hükümleri maddeler hâlinde şöyle açıklayabilîriz.  
        a) Karı ile kocanın arasında bir geçimsizlik ve dedikodu geçer ve kadın kocasına karşı serkeşlik eder kocasının lafını ağzında koyarak karşılarsa, kocası karısına dînî öğütlerle itâat etmesini ve âile huzûrunun temini için, kötü davranışlarını terk etmesini açık bir dil ile tavsiye eder.
          b) İtâatsız kadın, kocasının nasihat ve öğüdünden almazsa, karısını kendi yatağında yalnız başına terk eder. Bu hâlin yapılması ile kocasına içten bağlı ve nâmuslu kadınlar yola gelir. Zira kadınlar da efendilerine karşı bağlılıklarından dolayı yalnız başına hortlayıp kalmak onları çok içlendirir ve kıskançlık hasletlerinin de neticesi olarak efendilerinin kendilerinden tamâmen soğumalarından korkarlar.
          c) Kocasının nasihati ve yatağını ayırması ile de yola gelmeyen kadını kocası, yüzüne ve fercine vurmamakla, ve sopasız olmak ve kırıcı da olmamak şartı ile döver. Ataların bir sözü vardır, "Dayak Cennetten çıkmış" derler. Dayağı yiyince yola gelir ve kocasına itâat eder. Netice de Cenneti boylar. 
         Bu hükümleri Şâir şöyle açıklamış : Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir. 
         Kocasının karısını tazir ve tekdir suretiyle dövmesi, şu hususlarda câizdir :          1 - Hanımın, kocasının huzuruna giyip takınması lâzım gelen ziynetini takınmaması neticesindedir. Zira kadın, bütün süs eşyalarını giyinmesi ve güzel kokulanıp kocasının huzuruna çıkması lâzımdır. Fakat yirminci asırda bu hareket tamamen tersinedir. Kadın, iş zamanının dışında evinde bulunduğu zaman imkân dahilinde ziynetlerini takınıp kocasının huzuruna çıkıp, dışarıya çıktığı zamanda ise, imkân dahilinde ziynetlerini, süslerini ve süs yerlerini kapatması lâzımdır. 
         Fakat şaşılacak ve hayret edilecek. şeylerdendir ki, gelin olmuş, kocaya varmış kadınlardan bir çokları sanki bir daha gelin olacak veya piyasaya satılık mal gibi sokağa çıkışları cidden esef vericidir
.          Evde pislik içinde bulunup, dışarıya yabancı erkeklerin göreceği yere süslenerek, kokulanarak çıkan melun kadınları, elbette kocası dövebilir. Ve böyle olmalarını hoş gören erkeklerde nâmusunu kıskanmayan belki de bir gün namusunu ortaya atan ve başkasına teslim eden bir zavallı mahluk olabilir.
          2 - Kocası, karısını döşeğe dâvet ettiği zaman meşr0 mâzeret yok iken icâbet etmediğinde dövme hakkı vardır ve dövebilir, 
         Zira hasta, hayızlı ve nifaslı olmadığı taktirde kadın kocasının döşeğine dâvetini reddetmeye hakkı yoktur. Kocasını zinaya gitmekten alıkoymak ve evine bağlılığını temin etmek için kadın kocasının cînsî zevkini tatmin etmekle mükelleftir.
          Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde meâlen şöyle buyuruyor :
"Kadın, kocasının döşeğinden kaçarak yatarsa, kocasının yatağına dönünceye kadar melekler o kadına lânet ederler." (Buhâri) 
         3 - Karısı namazı kılmadığı zaman, kocasının dövme hakkı vardır ve dövebilir. Zira namaz, bir farzı ilâhidir. 
         4 - Cünüplükten gusül etmeyen karısını, kocası döver. Zira buda bir vecîbe-i İslâm'dır ve bir tahârettir.  
        Kocasının izni olmadan veya müsâade etmediği yere karısı çıkar ve giderse, kocasının dövme hakkı vardır, Fakat bu dövme hakları, yukarıdaki hükmü ilâhi mûcibince nasîhat ve yatağını veya odasını ayırdıktan sonra en son çâredir.  
        Hz. Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde mealen şöyle buyuruyor :          "Allah (C.C.)a inanan bir kadın için; kocasının sevmediği, istemediği bir kimseyi kocasının evine girmeye izin vermesi, 
         - Kocasının izni ve rızası olmadan evinden çıkması, 
         - Kocası hakkında (aleyhinde) söylenen hiç bir kimseye itâat etmesi,          - Kocasının döşeğinden kaçması helâl olmaz " (Hakim) Bu hükümlerin daha genişi Fıkıh ve ahlâk kitaplarında zikredilmiştir. 
         d) İkinci âyeti Celilede, de araları açılmış karı ile kocanın arasını bulmak için, her iki taraftan da ortaya birer sulhçu dikilmesini tavsiye duyurulmaktadır.  
        Öyle ya tek taraftan sulhçu gitse, tam âdil olamaz. Bir başarı da elde edilmesi güç olur veya hiç bir netice vermez. Sözü dinlenir iş adamı ve güzel ahlâkı ile bilinen kimselerin araya girip ortayı bularak ıslâh etmeleri, sönmek ve yıkılmak üzere olan bir ocağı yapmaları ne güzel ameldir ve övülmeye değer iyi hareketlerdendir. 
         Şâyet bu güzel amelleri işleyip huzurlu aileyi huzursuzluğa veya âile yuvalarını yıkmaya çalışan müfsitler hâlinde olanlar olursa, bunlar iblisin aveneleri melun insanlardır. . 
         Böyle müfsitlik yapanlar hakkında,. Hz. Resulü Ekrem (S.A.V.) efendimiz şöyle buyuruyor : 
         "Bir kimse, kadını kocasına isyan ettirirse, bizden(Ümmeti Muhammed'den) değildir." (Nisa Suresi, 34-35)
          Ailenin geçim ve huzuru için gereken bütün çarelere başvurulduğu halde, kadın yine serkeşlik ederse, son çare talâk vermek sûretiyle imkâna baş vurmaktır. Fakat bu yolu bugün bilen ve yapanda hemen hemen yok hâlindedir.
          Nikahlanan bir erkek, karısına 3 talâkla sahip olur. Binaenaleyh. geçimsizliğin en son çaresinde bu üç talaktan birisini, erkek kadın hayızlı değil iken verir. Üç ay iddet bekler. Sonra tecdidi Nikah yaptırır iki talakla âileliğe devam eder. Kadın yola gelmez yine ahlaksızlık ve itaatsızlık yaparsa, ikinci telâkı verir, iddetini bekler. Nikâh tazeletir ve âilelik hayatına devam eder. Yine ıslâh olmazsa en son talakını verir ve işini bitirir. İşte buna fıkıhda "Ahseni Talâk - en güzel talakı denir bu şekilde ayrılmakta her iki taraf için bir sâadettir.
          Bu hususta cenabı hak şöyle buyuruyor : 
         "Eğer (Karı koca) birbirinden (boşanıp) ayrılacak olursa, Allah (C.C.) her birini fazlü keremiyle ihtiyaçtan vâreste kalır." (Nisa Suresi, 130)

  Kaynak : Mustafa UYSAL

ERKEĞİN AİLESİ ÜZERİNDEKİ HÂKİMİYETİ


 Erkek, âilenin Reisi ve Hâkimidir. Âile efradının güdücüsü, koruyucusu, murâkabe ve gözcüsü ve her türlü meşrû ihtiyaçlarını karşılayıcı bir ev reisidir.
 Binaenaleyh erkek, böyle meşakkatleri üzerine alıp her türlü zorluklara göğüs gerdiğinden, kadının üzerinde Âmir ve kumandandır. Meşru olan emirlerinde erkeğe kadının itaat etmesi farzdır. Haram ve kötü olan emirlerine ise, itaat etmek yoktur. Zira Ülülemre itaat, helal ve doğru olan yerlerdedir.          
Erkeklerin, âile reîsi ve söz sahibi olduklarını Yüce Allah (C.C.) şu âyeti celilesiyle beyan ediyor:           "Erkekler, kadınlar üzerine Hâkimdirler, (Âilenin reisidirler) O sebeple ki Allah (C.C.) onlardan kimini (erkekleri) kiminden (kadınlardan) üstün kılmıştır. Birde (erkekler onlara) mallarından infâk etmektedirler. İyi kadınlar (kocalarına) itaâtli olanlardır. Allah (C.C.j kendi (hak)'larını (Kur'an'ı Kerimde) nasıl koruyorsa, onlar da (Kadınlar da) öylece göze görünmeyeni (erkeğin gıyabında malını, onun ve kendisinin şeref ve namusunu, birde ev sırlarını) koruyan (kadın) lardır." (Nisa Suresi, 34)  Hz. Rasülü Ekrem (S.A.V.) Bir Hadis-i Şeriflerin de kadının kocasına itaat etmesinin lüzumunu aksi. takdirde büyük vebal ve kahra uğrayacağını mealen şöyle haber veriyor :         

 "Bir kadın, kocasının rızası olmadığı hâlde evinden çıkarsa, gökteki meleklerin hepsi ve cinnîlerle insanlardan başka varlıkların hepsi, o kadın evine dönünceye kadar lânet ederler" (El-H-icab, Keşfülgamme)          
Şu halde evin reisi olan erkek, meşru olan yerlerde mutlak söz sahibidir. İtâat edilmesi lazım ve helal olan yerlerde emirlerine karısının itaat etmesi lazımdır. İtaat etmediği takdirde kahri ilahiyyeye müstahak olur.         
 Erkeklerin, ev reisi olduklarını beyan eden pek çok Hadis-i Şerifler vardır. Rasûlü Ekrem (S.A.V.) efendimiz bir Hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar :         
 "Hepiniz güdücü çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz (Sorulacaksınız) Emir (devlet Reisi: Padişah, Vâli ve Emsali âmirler) güdücü çobandır, Erkek ev halkının çobanıdır. Kadın, kocasının evinin ve çocuğunun çobanıdır Binaenaleyh (Ey ümmetim) hepiniz güdücü çobansınız, ve hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz." (Buhari, Müslim)         
 Bu Hadis-i şerifte beyan edildiğine göre, her fert bulunduğu mevki ve salahiyetine göre birer amir, idareci ve güdücü çobandır. 
Aynı zamanda güttüklerinden de iyi veya kötü sorumludurlar.         
 Meselâ : Devlet reisi, îdare ettiği Memleket ve Milletin, Vali idaresinde bulunan Vilâyet ve halkından, Muhtar, idaresindeki mahalle, nahiye, köyden ve halkından, baba terbiyesi ile mükellef . olduğu evlatlarından, koca nikah altındaki karısından ve kadında muhafaza ve bakımı ile mükellef olduğu kocasının evinden ve çocuğundan sorumludur.          
Şu halde Dünyaya gelen her fert, kendine göre çeşitli vazife ve mükellefiyetlerle yükümlüdür. İman eden her müslüman, bu vazifeleri üzerinde ve zamanında yaparsa ne mutlu ona, şayet kulluk vazifelerini müdrik olmaz ve yerine getirmezse, böyle kimseye de ne yazık ve ne kadar felakettir.          
Burada yeri gelmişken ev reisi olan Erkeğe kayıtsız itâat etmek gerektiğinden bahsedildiği zaman, haram helâl, doğru, eğri ne olura olsun itâat lazımdır diyenlerin sözleri üzerinde duralım.         
 Âmirlik; Ev reisi Baba., Koca, Muhtar, Kaymakam, Vâli ve devlet reisi gibi en küçüğünden en büyüğüne şâmildir.          
İki kişi arasında bir münakaşa oldu mu? "Efendim Ülülemre itaat lazımdır, falandır, filandır." dedikodu devam ediyor.         
Diğer birisi de hayır efendim olamaz, Burada Ülülemre itaat edilmez, Neden edilmez? .          
Efendim haram ve günah olan yerde Ülülemre itaat edilmez, diye cevap verir.    


      Bu münakaşanın hangisinin doğru olduğunu şer'i delillerle izah edelim. Ülülemir'den olan baba ve anaya itaatle ilgili âyeti Celilelerden bir tanesi şudur :          
"Biz insana ana ve babasına güzellik (ve îyilik yapmasını) tavsiye ettik. Eğer onlar (ana ve babalar), hakkında (durumun da) bilgin olmayan (tanımadığın) bir şeyi bana ortak koşman için (Şirk ve küfür etmen için) uğraşırlarsa, (Ey: Evlat! sen onlara o şirkleri husûsunda ki emirlerine) itaat etme." (Ankebut Suresi, 8)         
 İşte bu âyeti celile de beyan edildiği üzere, anaya, babaya, hocaya, kocaya ve her hangi Ülûlemre itâat etmek; helâl caiz, güzel, iyi, ibâdet ve hayır , olan yerlerde ve emirlerdedir. Şirk ve masiyet olan yerlerde itâat etmek yoktur. Zira küfre itâat, küfür, masiyete rıza ve itaat mâsiyettir.         
 Ülûlemre itaat meşru ve helal yerlerde câiz ve lâzım olup, gayri meşrû emirlerine itaat etmemenin hükmünü bir de Resûlü Ekrem (S.A.V.) Efendimizin buyurduklarından okuyalım :         
 "Hâlik'a isyan olan yerde, mahluka itâat yoktur. (Ahmed bin Hanbeli Hâkim)          
"Allah (C.C.)'a itâat etmeyen kimseye itâat yoktur." (Ahmed bin Hanbel)         
 "Allah (C.C.)'a Mâsiyet olan yerde (Kula) itâat yoktur." (Ahmed bin Hanbel)          
 "Kula itâat, ancak mâruf (Meşru ve helâl) olandadır." (Buhari)          
Bu gerçekler karşısında, çeşitli yerlerde çeşitli sebeplerden dolayı, "aman efendim Ülûlemre itaat lâzımdır" diyenlerin söz ve iddialarının doğru veya eğri yönleri açıklanmış oluyor.         
 Evet Âile reisi olan erkek, "Ben Âmirim, bana kayıtsız şartsız itaat edeceksin" diyerek âilesinin tepesine dikilip zûlüm yapmağa hakkı yoktur. Bununla beraber meşrû olan bütün emirlerine itaat etmesi ve kudreti nispetinde kocasının sözlerini yerine getirmesi müslüman bir kadın için farz ve lâzımdır .         
 Kadının farz olan ibadetlerine hiç bir suretle kocası mâni olamaz. Hatta zengin olan âilesi Hacca gitmek istediğinde "Salmam" dese, kadın burada itaat etmeyip gidebilir, Zira kocanın meşru olmayan isteğine ve emrine karısının itaat etmesi yoktur. Erkek gibi kadında dîni, fikri, malî ve ibadet hürriyetine sahiptir. Ancak nâfile ibâdetlerde kocasının izni olması şarttır.          
Bu meselelerin daha genişi fıkıh ve ahlâk kitapların da zikredilmiştir.          
Ev Reisi olan erkeklerin; kendisini, karısını, çocuklarını, ana ve babaları gibi yakınlarını koruması, bakıma muhtaç olanlara bakması ve her türlü dinî, dünyevî ve uhrevî hayatını mesut halde bulundurması lâzımdır.          
Allahüzülcelal Hazretleri aşağıdaki âyeti celileninde şöyle buyuruyor:          
"Ey îman edenler! gerek kendilerinizi ve gerek âilelerinizi öyle bir ateşten koruyun ki, onun yakacağı insanla (Kafirlerle) taştır. (O ateşin) üzerinde iri gövdeli, sert tabiatlı Melekler (Cehennem zebanileri) vardır (Memurdur) ki onlar A11ah (C.C.)'ın kendilerine emrettiği şeylere asla isyan etmezler, neye de memur edilirlerse yaparlar." (Tehrim Suresi, 6)          
Yukarıdan beri naklettiğimiz gerçeklerden anlaşılmıştır ki; Müslüman erkek, âile reisidir. Meşru olan her emrine, karısı, çocukları ve kendisinin himayesinde bulunan küçük kardeşlerinin ve yetimlerin itâat etmesi lâzımdır.         
 Âile reisi olan erkeğinde, hem kendisini ve hem de bakmakla, korumakla mükellef olduğu aile efradının dünyevî saâdetini temin edip helâk ve felaketten koruması için bütün imkânlarını sarf etmesi lâzımdır.

2 Ağustos 2018 Perşembe

ÂİLE HAYÂTININ TANZİMİ



 Âile: Meşrû olan nikâhla bir erkek ve bir kadın veya bir erkek, iki, üç, dört kadından ve onların çocuklarından teşekkül eden topluluklardır.         
 Bir millet erkeği ile terakkî eder. Fakat bu terakkiyi kadın ikmal eder. Terakkî ve yükselmelerin kuvvetli unsuru erkek, tamamlayıcı unsuru da şüphesiz kadındır.         
 Hz. Resûlü Ekrem (S.A.V.) şöyle buyurmuştur :          
"Kadınlar, erkeklerin (tamamlayıcı) parçalarıdır." (Ahmet bin Hanbel, Tirmizi)          
İyi ve mazbut bir âile topluluğu, dünyada ve âhiretteq saâdete eren topluluklardır, erkeksiz terakki olamaz. Kadınsız terakki ise, eksik olur. Kadının kemal ve fazilete erişmesiyle, millette kâmil ve fâzıl olur. Kadın, Îman, Ahlâk ve terbiye bakımından düşük olursa, o millet de geri ve düşkün olur.          
Nitekim Hükemâ : "Beşiği sallâyan el, dünyaya hükmeder" demişlerdir.          
Kadın erkek ile, erkek kadınla kemal ve şerei bulur. Erkeğin elbise ve örtüsü kadın kadının elbise ve örtüsü de erkektir.         
 Allahüzülcelal Kur'an-ı keriminde şöyle buyurmaktadır :          
"Onlar (Kadınlar) sizin için siz de onlar için birer libâssınız." (Bakara Suresi, 187)          
Erkeğin kadına, kadının erkeğe karşı vazife ve hakları vardır. Aile ocağının, dolayısıyla top yekun milletin huzûru ve saâdeti, âile yuvasının saâdetine bağlıdır. Felaket ve yıkımı da âilenin felaket ve yıkımına bağlıdır. Zira, millet fertlerden teşekkül eder. Binaenaleyh milletin kaynak ve esası olan. âile yuvasının iyi yetişmesi ve yetiştirilmesi en başta gelen vecibelerdendir. .          
Hz. Resûlü Ekrem ve Nebiyi Muhterem (S.A.V.) Efendimiz bu husûsu tablo halinde meâlen şöyle beyan buyurmuşlardır :         
 "Şüphesiz İblis kürsüsünü (çadırını, sarayını) denizin üzerine kor, sonra askerlerini gönderir. Onlarda insanlara (musallat olarak) hak yoldan saptırırlar. Bunlardan (İblisin askerlerinden) fazilet ve mertebe bakımından iblise en yakın (ve üstün) olanı, fitne (ve fenalığı) en büyük olanıdır.          - İblise biri gelir ve derki, ben (insanoğluna) şunu ve bunu (meselâ: Hırsızlık yaptırdım ve şarap içirttim. Vesaire...) der.         
 - İblis : Kıymet ifâde eder bir şey yapamamışsın der.          
- Peygamber (S.A.V.) buyurdu ki : - Sonra Şeytanın askerlerinden birisi gelir, ben falan kimse ile karısının arasını âyırıncaya kadar bırakmadım (aralarını kavga, talak, dedikodu ve emsali şeylerle ayırdım, ondan sonra geldim) der.         
 - Peygamber (S.A.V.) buyurdu : - İblis, (Karı ile kocanın arasını açan) askerine yaklaşır ve derki "Sen ne güzel kimsesin" (Müslim, Mişkat şerhi, Mirket. C. 1. 5. 118)          
Bu Hadis-i Şerif üzerinde çok düşünmek gerekir. Zira Cemiyetin temelini teşkil eden âile ocağını bozmak yıkmak ve huzursuz bırakmak için atamız Âdem (A.S.)'ın karşısına dikilen ve ateşten yaratılmış olan melun İblis ve şer kuvvetin ilk hedefi âiledir, Âile hayatını huzursuz yapmaya ve kıymaya muvaffak olana koca iblis madalya veriyor. En büyük rütbe ile mertebelendiriyor.         
 Göze görülmeyen, fakat vehim ve hayalleriyle insan oğlunu doğru yoldan saptıran melun, İblis ve onun aveneleri olan Şeytanların ilk hedefi bu olursa, acaba göze görünen insanlardan olan şeytanlar ve şer kuvvetlerin hedefleri ne olur? Elbette bir milleti yıkmak için onların da ilk hedefi âile yuvasını soysuzlaştırmak ve yıkmaktır.          
Büyükler şu sözleriyle bu gerçeği beyan etmişlerdir:          
"İnsanların şeytanı, Cinnîlerin şeytanından daha zararlıdır."         
 Yirminci asırda bu hal yaşanır halde olduğundan, şer kuvvet halinde çalışan putcu azınlık, Şehvet perest, Maddeci ve mataryelist kimseler, haramlara uçkurlarını çözmek ve âile hayatını yıkmak sûretiyle kadınları saldırıya uğrayan ve necaset küpleri haline getirilen gayri insâni yaşayışı savunuyorlar kendi yaptıkları, Dans, balo, zina, içki, poker ve daha neler yetmezmiş gibi, top yekun. Milleti kendilerine uydurmak yâni bugünkü zelzele, Kar, Yağmur, Rüzgar ve daha görülmedik musibetlere uğratmak için âlçakça namussuzca rezaleti savunuyorlar. Teşhir, tahrik ve teşvik ediyorlar.         
 Şu, halde insanların içinde ki, kendi cinslerinden olan şeytanların zararları, gözle görülmeyen ve fakat varlığı, yaptırdığı fenalıklarla sâbit olan ve Kur'an-ı Kerimde Hadis-i şeriflerinde beyan edilen ve insan oğlunun açık düşmanı olan iblis ve Şeytanın zararlarından kat kat fazladır. Zira birinin ki gözle görülüyor. diğerininki ise, görünmüyor.         
 Öyle ise, Müslüman şuurlu ve uyanık olmalı ve her türlü âile hayatını sarsacak, yıkacak ve huzûrunu bozacak hareketlerden kaçınmalıdır. Şeytanları ve düşmanları sevindireceğine Hz. Allah (C.C.)'ın sevgisini kazanmalıdır.          
Âile hayatında riayet edilmesi ve karşılıklı saygı ve sevgiyi temin etmek için, erkek kadına şefkat eder. Onu âile işlerinde ortak yaparak beraber çalışır, erkekliğe yakışır bir şekilde, dışarıda ve başkalarında gözü kalmayacak şekilde ve kudreti nispetinde himaye eder, yedirir ve giydirir.          
Ayrıca erkeğe bu vazifeler meyanında, güzel muamele ve yaşayışla beraber kadının haklarına riayet etmesi, geçimini sağlaması en başta gelen vazifelerdendir :          
Bu hususta Cenab-ı hak şöyle buyuruyor :          
"Onlarla (Kadınlarınızla) iyi geçinin, eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah (C.C.) ondan bir çok hayır taktir etmiş bulunur." (Nisa Suresi, 19)         
 Yâni o karılarınız sizin derecelerinizin artmasına sebep olur, ya onlardan salih evlâtlar doğar, yahut herhangi bir vesile ile aranızda yeni bir muhabbet başlar.          
Erkeğe, bir defa kadının maişet ahvaline katlanması lâzımdır. Kadın, yîyecekleri, giyecekleri, ve içecekleri nafakasının temininde ve infakında erkekle müşterek değildir. Velev ki kadın servet sahibi olsun, yine mecbur ve, müşterek değildir. Fakat erkek karısının nafakası için cebr olunur. Velev ki karısı gayri müslim olsun. Karısına infak etmede hiç bir kimse erkeğe (kocasına) iştirak etmez. Nafaka ile ilgili hükümlerin daha geniş îzahı ilerde "Kadının kocası üzerindeki hakları bahsinde" gelecektir.          
Bir de kocanın, karısına hüsnü muamelede bulunması vazifeleri sırasındadır. Evlendiği zaman kendisine emanet edilen karısına söz vermiş oluyor. Meşrû olan yerlerde kadına kıymet vererek sözüne kulak vermek ve iyilik etmekte icap eden vazifelerdendir.          
İslâm'da kadın, kemal ve kudretten mahrum bir çalışma makinesi değildir. Erkeğin lezzetine de bir alet değildir. Erkeğin elinde bir şehvet ve hakaret mezbeleliği de değildir. Belki tabiî insan haklarına sahip bir hayat ortağıdır. Dünyanın uydusu olan ay gibi. bir Peyk değil, erkek gibi bir güneştir. Erkek gibi hürdür. Erkek gibi kendine zararı olmayan yerlerde serbesttir. Erkek gibi, şer'i yasaklara tecavüz etmemede şer'i edep ve nezaketleri ihlal etmeme de fikren, fîlen ve irade bakımından muhtardır.          
Âile efradını teşkil eden karı ve koca, esir ve hürlerden mürekkep değildir. İki hayat ortağının mürekkebidir. Fakat âilenin Reisi erkek olması hasebiyle, idare ve irade de bir çok yerlerde erkek söz sahibidir.         
 Hulasa-i Kelam Karı ile kocanın birbirlerine karşı, bağlı bulundukları âile ve sülalelerine hürmet etmeleri ve birbirini üzecek, kıracak her türlü kötü hareketlerden kaçınmaları lâzımdır. Bilhassa âile reisi olan erkeğin âilesi ile geçinmek için meşrû yollardan bütün imkânlara baş vurması şarttır.          
Aile hayatının muntazam ve mazbut olan insanın ve milletlerin huzûru ve refahıda iyi olur. Hem hak nezdinde ve hemde halk nezdinde sevimli ve en hayırlı bahtiyar kişilerden sayılmışlardır.          
Âile hayatının mesut ve huzurlu olabilmesi ve tanzimi için, karşılıklı saygı ve sevgi lâzımdır. Bu saygı ve değerlerden birisi de ev işlerinden ve bazı mühim işlerde ev reisi olan erkeğin karışı ile istişâre etmesi lâzımdır. Zira Hz. Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz hanımları ile istişare ederdi.         
 Hz. Peygamberimiz (S.A.V.) mealen şöyle buyurmuşlardır :          
"Sizden hiç biriniz, bir erkek kimse ile istişare etmeden iş işlemesin. Şayet istişâre edecek kimse bulamazsa, karısı ile istişâre etsin. Sonrada karısının fikrine muhalefet etsin. Zira onun görüşüne muhalefette bereket (ve hayır) vardır." (Aynul İlim, C. 1. S. 340)          
Kur'an'ı Kerimde mealen ve umumî olarak şöyle duyurulmaktadır.         
 "İş hususunda onlarla müşâvere et". (Ali İmran, 159)          
İşte bu gerçeklerde beyan edildiği üzere istişare sünnettir. Kadın, istişare üyesidir. Evde çocukların terbiye ve edep bekçisidir. Erkekten daha fazla kadının intizamlı ve efendisine bağlılığı ile çocuklara örnek olması lâzımdır. Hz. Peygamberimiz (S.A.V.)'in aile hayatındaki mazbut ve mesut olmasının hikmetleri şöyle îzah ediliyor :          
"Hz Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, evinin nafakasını temin ve infak eder, evin ve ailenin ihtiyaçlarını temin etmek için çalışır, nalın ve ayakkabısını kendisi yapar, elbiselerini diker, et keser ve evin işlerini mü'minlerin anneleri (hanımları) ile beraber yaparlardı."         
 Ve yine muhtelif rivayetlerle Resûlullah'ın (S.A.V.) aile hayatından Hz. Âişe (R.A.) Validemizden, Hz. Enes (R.A.) şöyle nakletmiştir :          
Resûlullah (S.A.V.) Elbisesini diker, ayakkabısını yapar, erkeklerin evlerinde işledikleri bütün işleri işlerdi".
"Rasûlüllah (S.A.V.) Elbiselerini yıkar, koyunu sağar ve kendi hizmetini kendisi görürdü" (Aynul İlim, 342)
         
 Hz. Peygamberimizin (S.A.V.) bu örnek ahlakını tevazulu ve iyi ahlaklı mü'min yapar. Hiç olmazsa, karısı hasta olduğu zaman, yalnız başına hakkından gelemediği işlerinde yardım eder ve böylece ahenk ve birbirine bağlı bir aile yuvası halinde yaşar.         
 Âile hayatında anlayış kıtlığı yüzünden birisinin diğerine karşı zulüm ve eziyeti olursa, şu cümlelerin verdiği öğütlerle sabırlı olmaları lazımdır :         
 "Bir kimse, karısının kötü ahlâkı üzerine sabrederse, Hz. Allah (C.C) Nuh (A.S.)'un belâsı (karısının birisinin îman etmemesi) üzerine sabrının karşılığı verdiği ecir gibi ona da aynı ecri verir. Bir kadın da Kocasının kötü ahlâkı üzerine sabrederse, Firavunun zulmüne sabreden Âsiye kadına verdiği ecri onada verir." (Aynul İlim, 403)          
Kur'an'ı Kerimde bu gerçekler mealen şöyle dir:          
"Allah (C.C.) Küfredenlere, Nuh (A.S.) un karısı ile Lût (A.S.) un karısını misâl olarak gösterdi. Onlar (o kadınlar) kullarımızdan iki iyi kulun (Nikahı) altında idiler. Böyle iken hâinlik ettiler. (Din hususunda kafir oldular) da o (iki zevc) onları Allah (C.C.)'ın azâbından hiç bir şeyle kurtaramadılar. O (iki kadına); ateşe girenlerle beraber siz de girin denildi."          
- "Îman edenlere de Firavun karısını (Âsiyeyi Hz. Allah C.C.) bir misâl olarak îrad etti, o vakit (Firavun tarafından kendisine; niçin Mûsa'ya (A.S.) îman ettin diye işkence edilirken bu kadın); Ey Rabbim bana nezdinde, Cennet'in içinde bir ev yap. Beni Firâvundan ve onun fena amel (ve hareket) inden kurtar. Beni o zâlimler gürûhundan selâmete çıkar, demişti." (Tahrim Suresi, 10-11)          
Cenab-ı Hak (C.C.) da bu mazlum kadının duasını kabul edip ruhunu kabzederek Firavunun zulmünden kurtarmıştır.         
 Hz. Rasülü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz ailenin saadeti hususunu şu veciz sözleri ile beyan ediyor : "Sizin en hayırlınız, kadınlarına en hayırlı olanınız (en iyi geçineniniz) ve âile efradına en şefkatli olanınızdır." (Tirmizi)         
 İşte buraya kadar bahsettiğimiz gerçekler, îmanlı, ahlaklı, edepli ve haya sahibi olan her ailenin riayet edeceğî esaslardır.          
Binaenaleyh, âile hayatının intizamlı, huzurlu ve mesut olabilmesi için, bir birimsiz yaşama imkanları pek çok meşakkat ve felaketlere sebep olacak olan karı ile kocanın birbirlerine saygı, sevgi, itimat, güven, iyi sözler, tatlı diller, güler yüzler, cinsî zevklerin tatmini, bir birinin ufak tefek kusurlarının affını, birbirlerinin işinde yardımlaşma imkanlarını sarfetmeleri lazımdır. 

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)