Büşra, her zamankinden daha mutluymuş. Çünkü annesi ona kardan adam yapma sözü vermiş. Anne kız kabanlarını giyip çıkmışlar bahçeye.
Yemyeşil ağaçlar ve rengârenk çiçeklerle süslü bahçelerinin şimdi bembeyaz oluşuna çok şaşırmış Büşra.
Annesine “Neden ağaçlarda eskisi gibi yaprak yok, neden renkli çiçekler gitti, neden Betül’le elma topladığımız ağaçta şimdi bir tanecik bile elma yok?” gibisinden sorular sormuş küçük kız. Feyza Hanım, kızının bu sorularını şöyle yanıtlamış:
Sevgili yavrum, ağaçlar ilkbahar ve yaz mevsiminde yeşil elbiselerini giyerler. Bitkiler sonbaharda sarı elbise giymeyi sever. Kış mevsiminde ise sarı elbiselerini çıkarıp beyaz elbiselerini giyerler.
Annesinin sözünü kesmiş Büşra:
Elimdeki kartopu kış mevsiminin geldiğini mi gösteriyor? Çünkü kar bembeyaz. Şu an biz kış ayındayız doğru bildim değil mi?
Evet, canım kızım doğru bildin demiş Feyza Hanım. Ve anlatmaya devam etmiş:
Bir sene içerisinde dört mevsim yaşanır. Bu mevsimler şunlardır: İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış.
Şu an senin de bildiğin gibi kış mevsimindeyiz. Bu mevsimde hava çok soğuk olur, kalın elbiseler giyiniriz, soğuk havada yaz mevsiminde giydiğimiz elbiseleri giyemeyiz. Giyersek hastalanır, yatağa düşeriz.
Yine bu mevsimde meyveler de yer değiştirir. Erik, kiraz, vişne gibi meyveler yerine portakal, mandalina, greyfurt gibi meyveler yeriz. Bu meyveler var ya kızım, tam bir C vitamini deposudur. Hasta olmamak için kışın bunlardan bolca yemeliyiz.
Merâklı kız, annesinin sözünü ikinci defa bölmüş:
Eldivenlerimi takmayı unutmuşum. Sen eldiven deyince aklıma geldi. Anneannemin hediye ettiği pembe eldivenlerimi bulmam konusunda bana yardım eder misin anne?
Anne- kız bir yandan eldiveni ararken bir yandan da sohbet ediyormuş:
- Anneciğim kış gelince kuşlar nereye gidiyor. Bizim evimiz var ama onların yok. Onlar üşümüyor mu dışarıda?
- Hmm.. Güzel bir soru. Kuşlar, havalar soğuduğunda sıcak ülkelere göç ederler. Ve böylece üşümekten korunurlar. Havalar ısındığında ise yeniden dönerler.
- Kış aylarında yapraklar ve çiçekler sıcak ülkelere göç etmiyor değil mi?
-Hayır, tatlım, göç eden canlılar sadece kuşlardır. Hani geçtiğimiz aylarda bir sürü kuşun aynı yöne doğru uçtuğunu görüp şaşırmıştın ya, işte onlar göç eden kuşlardı. Havalar soğumaya başladığı için yolculuk yapıyorlardı.
- A ne hoş! Onlar, ne güzel bir sürü bir ülke geziyorlar. Yeni yerler görüyorlar. Keşke biz de uçabilsek!
Kızının mâsumca söylediği bu söz annesini güldürmeye yetmiş. Aradıkları pembe eldiveni bulunca yeniden bahçeye çıkmışlar. Ve kardan adam yapmaya başlamışlar.
Birkaç saat uğraşmışlar ama sonucu çok güzel olmuş. Kocaman bir kardan adam yapmışlar. Küçük kız, elindeki zeytinleri ve havucu annesine uzatmış. Annesi de zeytinlerden kardan adama göz, havuçtan burun yapmış. Sonra kızına, koş, mutfaktan bir tane elma ile küçük bir meyve bıçağı getir demiş.
Büşra’nin getirdiği elmayı, dörde bölen Feyza Hanım, dört parça elmadan birini seçmiş ve kardan adama ağız yapmış.
Büşra, hemen yan apartmanda oturan arkadaşları Merve ile Nuseybe’yi çağırmış. Onlara bahçeye gözü kapalı girmelerini söylemiş. Onlar da gözlerini kapatmışlar. Büşra üçe kadar saymış ve şimdi gözlerinizi açın demiş.
Merve ile Nuseybe gözlerini açtıklarında gördükleri manzara karşısında hayrete düşmüş. Çünkü karşılarında kocaman, güzel mi güzel başı şapkalı, boynu atkılı bir kardan adam varmış.
Üstelik bu kardan adam çarpım tablosunu ezbere biliyormuş. Sürekli birlerden başlayıp onlara kadar çarpıp tablosunu tekrarlayıp duruyormuş. Öyle ki üç arkadaş bir-iki saat içinde bütün çarpım tablosunu sular seller gibi ezberlemiş.
Büşra, havanın kararmasına az kalıncaya kadar bir yandan çarpım tablosunu tekrar etmiş, bir yandan da karla oynamanın tadını çıkarmış.
Aradan yıllar geçmiş. O, küçük Büşra matematik öğretmeni olmuş. Çok sevdiği öğrencilerine çarpım tablosunu on defa deftere yazma ödevi vermiş.
Ve hâyâllere, eski günlere dalmış, gitmiş.Konuşan kardan adamlı, pembe eldivenli günlere