bilgievlerim: yüklük
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


yüklük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yüklük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Temmuz 2018 Çarşamba

SABIR TAŞI İLE SASIR BIÇAĞI


Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde fakir bir ka­dıncağızın, bir kızı varmış. Bu kız her gün gergef işler, ana­sı da çarşıda çamaşırcılık edermiş, Günlerden bir gün, kı­zın anası çamaşır toplamaya gitmiş. Kız, pencerenin önünde gergefini iştiyormuş.
Bir kuş gelip, gergefin üstüne konarak:
- Güzel kız, senin başına belâ gelecek, demiş ve uçup gitmiş.
Kız, çok şaşırmış ve aksam annesine gündüz olanları anlatmış,
Kızın annesi:
- Kızım, ben yarın da evde  olmayacağım. İlk Sen, odaya gir ve ka­pıpıları, pencereleri sıkı  sıkı kapat. Ben gelinceye kadar oturup, gergefini işle, demiş.
Sabah annesi gidince kız, odaya girmiş ve kapıları, pencereleri iyice kapayarak gergefini işlemeye başlamış,
Biraz sonra, nereden girdiyse kuş gelip, gergefin üzerine konmuş:
- Güzel kız, senin başına bir belâ gelecek, demiş ve uçup gitmiş,
Akşam olunca, kız daha çok meraklanarak olanları annesine anlatmış,
Annesi:
- Yarın, odayı iyice kapadıktan sonra yüklüğe gir ve bir mum yakıp gergefini orada işle, Kuş, oraya giremez, demiş.
Kız, annesi gittikten sonra kapıları, pencereleri daha sıkı kapamış. Bir mum yakmış ve gergefini de alarak yük­lüğe girmiş. Yüklüğün kapısını da içerden kilitleyerek, gergefini işlemeye başlamış.
Kuş yine kanatlarını çırparak gelmiş ve gergefin üstüne konmuş;
- Güzel kız, senin başına be­lâ gelecek, demiş ve uçup, git­miş.                               
Artık iyice endişelenen kız, gergef işlemeyi bırakmış. Sadece kuşun   söylediklerini   düşünmeye başlamış. Akşam, anası gelince, kız:
- Kuş bugün de geldi. Aman anacığım! Bunun bir çaresi yok mu? Eğer böyle giderse, merakımdan patlayacağım, diyerek anasına dert yan­mış,
Anası da:
-  Ben artık bir yere gitmem. Burada bekler ve onu yakalarım, demiş, Ama kuşu bir daha koydunsa bul. On­lar kuşu beklerken, günün birinde komşuları gelip:
-  Bugün eğlenceye gideceğiz. İzin ver de kızını da
götürelim. Hiç olmazsa, biraz gözü gönlü açılır, demiş.
Kızın anası:
- Ah komşu, ben bu sıralarda kızımı hiçbir yere gön-deremem, Çünkü bir kuş, üç gündür gelip kızımı korkut­muş, demiş.
Komşusu:
- Ayol sen kendini pabucu büyüğe okut, o nasıl söz? Biz bu kadar kişiyiz, artık bir kıza da bakamazsak, yazık­lar olsun bize, Sen hiç kaygılanma. Biz onu güzel güzel gezdirir, sonra da getiririz, diyerek allem edip, kallem edip kızı anasından almış.
Bunlar gitmişler, gezmişler ve eğlenmişler. Dönüşte bir çeşme başına gelmişler. Bütün kadınlar, çeşmeden su içtikten sonra kız da su içmek için çeşmenin başına gelmiş. Tam o sırada, kadınlarla kızın arasına koca bir duvar örülmüş, Öyle bir duvar ki, anlatılmaz. Anlatmak­la bitmez, geçit vermez bir duvar.
Kadınlar:
- Ah başımıza gelenleri gördünüz mü? Sen anası ka­dar mı bilirsin? Ne demeye elin kızını alıp da ateşte yak­tık? Hay taş olaydık da buralara gelmez olaydık! Ah ku-ruyası başımız! Anasına şimdi ne diyeceğiz, ne cevap vereceğiz? diye ağlaşmışlar.
Sonra kadınlar:
- Böyle ağlamakla başa çıkılmaz; gidelim bari ana­sına söyleyelim! O bizden iyi bilir! Elbet bir çaresini bulur, diyerek, doğru kızın anasının yanına varmışlar.
Kızın, anası:
- Bunlar gecikti, nerede kaldılar? diye endişeyle ka­pıda onları bekliyormuş.
Komşularını görünce:
- Kızım nerede? diye bağırmış.
Kadınlar, ağlaya sızlaya olanları anlatmışlar. Kızın anası:
- Ah, ben size demiştim, diyerek koşarak kızının ya­nına gitmiş. Kız, duvarın bir tarafında, annesi bir tarafın­da ağlamaya başlamışlar, Saatlerce ağlayan kız, so­nunda yorgunluktan uyuya kalmış. Sabah, uyanınca çeşmenin yanında koca bir kapı görmüş. Kız, kapıdan içeri girmiş. Karşısında muhteşem bir saray duruyormuş. Etrafına bakındığında, duvarda asılı kırk anahtar bul­muş. Kız, anahtarları saraya girmiş, Elindeki anahtarlar­la, otuz dokuz odanın kapısını açmış. Kiminde altın, ki­minde gümüş, kiminde mücevher, kısaca her oda de­ğerli mücevherlerle doluymuş. Sonunda kırkıncı odayı da açmış, Bu odada, yakışıklı bir delikanlı uyuyormuş, Delikanlının elinde bir yelpaze ve göğsünde de bir kâ­ğıt varmış, Kız, delikanlının yanına yaklaşıp, kâğıdı almış ve okumuş.
"Beni kırk gün okuyup üfleyene, bütün malımı bağış­layacağım. Eğer bu kişi bir kız ise, onunla evleneceğim."
Kız, abdest alıp delikanlının yanına oturmuş. Otuz dokuz gün boyunca, okuyup üflemiş. Kırkıncı günün sa­bahı, pencereden bakarken, bir Arap görmüş.
Kız:
- Şunu çağırayım da azıcık delikanlının yanında dur-
sun. Ben de gideyim, kendime çekidüzen vereyim, Çünkü bukalkacak,   diyerek aap'ı yukarı çağırmış.
- Sen, bu delikan­lıya  biraz oku üfle. Ben   şimdi   gelirim, demiş.
Arap,  okuyup üflerken, kız da kendine çeki düzen veriyormuş. Arap, delikanlının göğsündeki mektubu  okumuş.  Tam bu sırada delikanlı uyanmış
ve kendisini kurtardığını sanıp, araba sarılmış. Kız, hazırlanıp yukarı çıkınca, Arap:
-  Bak şuna, ben koca bir sultanken böyle geziyorum, Ama bu kız bir halayık parçası olduğu halde süs­lenmiş, diye kızı kovmuş. Delikanlı, kızı aşçı yapmış.
Delikanlı, bir gün Arap ve kıza:
-  Ne istersiniz? diye sormuş. Çünkü ertesi gün bay-rammış. Arap, birtakım elbise istemiş, Kız, sarısabır taşı ile kara saplı bıçak isterim demiş. Delikanlı, ikisinin de iste­diklerini almış. Ama kızın, böyle tuhaf şeyler istemesine şaşırmış.
Kız, sabır taşı ile bıçağı almış ve mutfağa koymuş. De­likanlı, kızın bunlarla ne yapacağını çok merak ediyormuş. Gizlice kızın odasındaki dolaba saklanmış. Kız, gece yarısı bıçağı eline almış ve başından geçenleri sonuna kadar, sarısabır taşına anlatmış.
Kız, konuştukça sabır taşı köpürmüş, köpürmüş. Hikâ­ye bitince de patlamış.
Kız:
-  Sarısabır, sarısabır, sen sarısabır olduğun halde patlarsan, ben insan olduğum halde nasıl yaşarım? de­miş. Bıçağı karnına saplayacağı sırada, delikanlı dolap­tan fırlayıp kızın elini tutmuş. Gerçeği öğrenen delikanlı, kırk gün kırk gece süren bir düğün yaparak kız ile evlen­miş.
Arap'a da:
- Kırk katır mı istersin, yoksa kırk satır mı? demiş.
Arap:
- Kırk satır düşman koynuna, kırk katır isterim ki, memleketime kavuşayım, demiş.
Arap'ı kırk katırın kuyruğuna bağlamışlar ve birer kamçı vurup katırları dağlara sürmüşler.

Onlar muratlarına ere dursunlar. Biz de kahve içelim, çubuk tüttürelim.

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)