Çevirci -Translate - Перевести
10 Ağustos 2018 Cuma
ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ İLİŞKİLERİ
Hz.Ali, "Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.'` sözü ile öğretmene büyük saygı duyulması gerektiğini ifade etmiştir.
Tarih boyunca "okul" kadar siyasi rejime alet edilmiş bir kurum gösterilemez. Bilhassa dikta rejimleri, okulu "düzene uygun kafalar yetiştiren bir kurum olarak değerlendirmiş, öğretmenleri propaganda aracı gibi kullanmaya çalışmıştır.
Oysa bizim medeniyetimizin temel direği olan okul daima .siyaset ûstü bir kurum olarak muhafaza edilmiş, siyasi kavgalara bulaşmamış, devlet başkanlarının kapısından uzak durmuş, alimler en ağır işkenceler karşısında bile ilmin şerefini korumuşlardır. Öğrencilerini zengin-fakir, soylu-avam diye ayırmamış, hepsine eşit davranmış, onları insanlığa faydalı birer fert olarak yetiştirmeye çalışmışlardır.
Osmanlı padişahları da bu geleneği terketmemiş, o koca Yavuzlar, Fatihler, Kanuniler bile hocalarına saygı göstermekten geri durmamışlardır. Yavuz 5ultan Selim Han' ın Mercidabık Zaferinderı dörierken hocası İbni Kemal ile olan hikayesi meşhurdur. Büyük Sultan, hocasının atının ayağından sıçrayan çamurun kaftanına bulaşması üzerine tebessûm ederek, çamur lekelerinin süs olduğunu söylemiş ve bu kaftanın öldûkten sonra sandukasının üzerine örtüımesini vas'yet etmiştir.
Öğretmenin Görevleri
* Branşında en ileri seviyede bilgi satıibi olmalı, yenilikleri takip etmeli, hazırlanmadan derse girmemelidir.
* Konuyu öğrencinin anlayacağı seviyeye indirerek anlatmalı, meseleyi zor göstererek öğrerıcinin cesaretini kırmamatıdır.
* Ahlakıyla, yaşayışıyla, davranışlarıyla ve sözleriyle öğrencisine örnek olmalı, onlar üzerinde saygı uyandırmalıdır.
"Saygı istenmez, verilir." Öğrencilerini sık sık azarlayan, onlardan saygı isteyen ve bunu temin etmek için baskı uygulayan öğretmen, maalesef en az sevilen öğretmenlerdir.
* Öğretmen mesleğini sevmeli, bitdiklerini en "yi şekilde anlatmanın gayreti içinde olmalıdır.
* Öğretmen, öğrencilerine bir baba, bir anrıe şefkatiyle yaklaşmalı, çalışkanları şımartıp tembelleri laüçük düşürmemelidir.
* Öğrencilerin her kusururıu, arkadaşhrı önünde sayarak onu küçûk düşürmemeli; affedici, hoşgörülü olmalıdır.
* Gerektiğinde öğrencilerin problemleriyle meşgul olmalı, onları dinlemeli, acılarına ve üzüntülerine ortak olmalıdır. Ancak bunu yaparken, ilmin şerefini ayağa düşürecek derecede öğrencileriyle laubali olmamalıdır.
* Notu bir tehdit vasıtası olarak kullanmamalı, not verirken adil olmalı.
* Zengin sofratarından, veli ziyafetlerinden, pahalı hediyelerden uzak durmalı; haysiyet ve şerefini muhafaza etmelidir.
HITAN (Sünnet Olma)
( 1 ) Örfte ise: Erkek çocukların tenasül organının '"haşefe" denile kısmın üzerini kaplayan ve '"ğulfe" adı verilen deriyi, yedi günlü itibaren bülûğ çağına kadar geçen zaman arasında kestirme işine (hıtan) sünnet ettirme adı verilir.
(2) Sünnet olmak, fıtratın başı, İslam'ın şiârı ve şeriatın ünvan müslüman onunla gayr-i müsümden ayırt edilir. Sünnet mü'min, Allah'a has olan kulluğu ikrar, emirlerine imtisal, hüküm saltanatına boyun eğmiş olur.
(3) Onsuz İslam eksik, a'mal sandır.
Hıtan'ın sıhhı yönden faydaları: Hıtan, sahibini birçok hastalıktan ve ihtilattan koruyan bir sıhhi tedbirdir. Dr.Fritz Kahn, Tenasül Hayatımız adlı eserinde sünnet olmanın faidelerini şu şekilde sıralamıştır:
1- Yağ ifraz eden ğulfenin çıkartılmasıyla, bu rahatsız ifrazâtda ortadan kalkmış olur.
2- Ğulfe sürtünmeleri ve Phimoslerin önüne geçilmiş olur.
3- Tenasül hastalıklarının, bilhassa firenginin bulaşması güçleşir. Çünkü uçtaki hassas deri parçası hastalık mikropları için başlıca teşkil etmektedir.
4- Uzvun ucunda derinin bulunmayışı tenâsülü uyandıran teharrüşleri de ortadan kaldırır ve çocuklarda istimna hevesi azalır. (4)
5- Kanser hastalığının isabetini azaltır. Çünkü, ğulfelerini daraltan kimselerde kanser illeti çok fazla görüldüğü tesbit edilmiştir. Şeriatı, sünnet olmayı emreden topluluklarda ise daha az görülmektedir.
6- Çocuklar ne kadar erken yaşta sünnet ettirilirse, yatağa işemeleri de o nisbette azaltılmış olur. (5)
1- Asım Efendi, Kamus, IV/602,G03.
2- Ali Kayıkçı, Kan Pıhtısı, II/14.
3- a.g.e., 114-115.
4- Dr.Fritz Khan, Tenasü! Hayatımız, sh.17.
5- Dr.Sabri Kabani, Cinsi Hayatımız, Bkz.Terbiyetü'I-Evlad, ı/1 1 5.
9 Ağustos 2018 Perşembe
İLİM ÖĞRENME ADABI
Peygamberimiz (s.a.v.): "Sizin en hayırlınız, öğrenen ve öğreteninizdir." buyurmuştur.
Hz. Ali (r.a.): "Bana bir hart öğretenin kölesi olurum, buyurarak ilim öğrenmenin ve öğretmenin önemine işaret etmiştir.
İlme karşı adab; nefsi kötü ahlak ve kınanmış vasıflardan temizlemektir. Çünkü ilim, kalbin ibadeti, sırrın namazı ve ruhu Allah'a yaklaştıran bir sıfattır. Cismen ve ahlaken temizlenmek ilme karşı adabı gösterir.
v
Bununla beraber;
1- Öğrenme anne-baba zoruyla olduğu düşünülmemeli.
2- Başarısızlık ilk anda gözü korkutmamalı.
3- Derse hazırlıklı ve istekli girmeli.
4- Öğretmen can kulağıyla dinlenmeli.
5- Anlamadığı yerleri tekrar sormalı.
6- Başarılı arkadaşlarla istişare etmeli.
7- Her zaman ve her şeyde düzenli ve programlı olmalı.
8- Ders çalışmak için rahat edilebilecek bir yer seçilmeli.
9- Devamlı en iyi olmaya çalışılmalı.
10- Dersi tam anlamadan ve bellemeden ötekine geçmemeli.
11- Öğrenilenler hayatta yaşanılabiliyorsa, uygulamalı ve yaşamalı.
1 2- Öğrenmekten soğutacak arkadaşlarla ilişki kesilmeli.
1 3- Öğretenlere karşı saygılı ve mütevazı olunmalı.
14- Özür dileme ve teşekkür etme hassasiyeti gösterilmeli.
CAMI ADABI
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), cãmilerde nasıl
davranılması gerektiğini öğretmiştir.
Çünkü ilk cãmi, dinin diğer ilkleri gibi Onun (s.a.) tarafından yapılmıştır. O (s.a.v.),
A1lah'ı zikretmek için mescid veya cãmilerde oturanlardan
Allah Teãlã'nın memnun olduğunu belirtmiştir. ;
A1lah'ın Evi olarak adlandırılan cãmiler hakkında Peygamberimiz (s.a.v.) "Mescidleri kirletmek asla doğru değildir. Mescidler, Allah'ı zikretmek, namaz kılmak ve Kur'ãn okumak içln yapılmıştır.
Yine Hz. Peygamber, mescide gelen diğer müslümanları rahatsız etmemek için sarımsak
gibi kokulu şeyleri yiyip gelinmemesini istemiştir.
Peygamber Efendimiz mescidlerde gürültü yapılmasını da yasaklamıştır. Kaybettiği bir malı soruşturup ilan eden kimseye bulamaz ol demiştir. Çünkü mescidde sükunet hâkim olmalıdır. Orası ibadet yapmak için inşa edilmiş yerlerdir
Çünkü ilk cãmi, dinin diğer ilkleri gibi Onun (s.a.) tarafından yapılmıştır. O (s.a.v.),
A1lah'ı zikretmek için mescid veya cãmilerde oturanlardan
Allah Teãlã'nın memnun olduğunu belirtmiştir. ;
A1lah'ın Evi olarak adlandırılan cãmiler hakkında Peygamberimiz (s.a.v.) "Mescidleri kirletmek asla doğru değildir. Mescidler, Allah'ı zikretmek, namaz kılmak ve Kur'ãn okumak içln yapılmıştır.
Yine Hz. Peygamber, mescide gelen diğer müslümanları rahatsız etmemek için sarımsak
gibi kokulu şeyleri yiyip gelinmemesini istemiştir.
Peygamber Efendimiz mescidlerde gürültü yapılmasını da yasaklamıştır. Kaybettiği bir malı soruşturup ilan eden kimseye bulamaz ol demiştir. Çünkü mescidde sükunet hâkim olmalıdır. Orası ibadet yapmak için inşa edilmiş yerlerdir
SELAMLAŞMA ADABI
Selam: Ayıp ve fenalıklardan uzak ve hayatın uzun olması anlamında duadır.
En güzel selamlaşmak: Esselamü aleyküm denilince, ve aleykümüs selamü verahmetüllah şeklinde, veya:
- Esselamü aleyküm verahmetüllah denilince
- Ve aleykümüsselamü ve rahmetüllahi veberakatüh, şeklinde selama karşılık vermektir;
Selamlaşmada adab:
1- Mü'minlerin bulunduğu yere girildiğinde ve oradan ayrıldığına selam vermek. Peygamberimiz (s.a.v.): "Sizden biriniz meclise geldiği zaman selam verdiği gibi, ayrılırken de selam versin. Çünkü birinci selam sonrakinden daha faziletli değildir." buyurur. (Tirmizi, es-Sünen).
2- Gayri müslümlerle karşılaşıldığında. önce onların selam vermesini bekleyerek, selamlarından sonra "ve aleyke" demek,
3- Müslümanların olduğu bir yerde tanıyıp tanımamaya bakmadan herkese selam vermek,
4- Selamlaşmada: küçük olanın büyüğe, az olan grubun çok olanlara. yürüyenin oturana, binit üzerinde bulunanın yaya olana selam verme adabına riayet etmek,
5- Fesat çıkarmayacaksa, akraba kadınlarla da selamlaşmak.
6- Verilen selama cevap vermek vaciptir. Topluluk içerisinden birinin cevap vermesiyle diğerlerinin üzerinden selam alma farziyyeti sakıt olur;
7- Selama hemen cevap vermek. Mümkün olduğunca cevabımızı verene duyurmak,
8- Selam verirken ve alırken sesimizi çok yükseltmemek ve kısmamak.
9- Selam verirken ve alırken sesimizi hürmet ifade edecek şekilde ayarlamak.
10- Selamı duymazlıktan gelmemek (saygısızlık ifade eder).
SELAMIN VERİLİP ALINMAYACAĞI YERLER:
1- Tuvalette ve hamamda verilip alınmaz,
2- Günaha sebep olan veya günahla meşgul olduğu halde selam verilmez alınmaz.
3- Kur'an okuyana, hadis rivayet edene, vaaz edene, ezan okuyana, kamet getirene ve namaz kılanlara selam verilmez,
4- Fitneye sebep olacağı endişesi ile, genç ve yabancı kadınlara selam verilmez. Onların selamına sesli cevap verilmez.
Faziletin Başı Utanma Duygusudur
"Hayanın hepsi hayırdır." (Keş'ul Hafa, 1/369)
Dünya ve ahiret saadetine kavuşmak isteyen kişi edep ve haya sahibi olmalıdır. Edep ve hayası olmayan bir kimseden hayır beklemek mümkün değildir. "Haya ile iman birbirini tamamlar, biri gidince diğeri de gider." (Hakim>
Çirkin ve ahlLiksız bir manzara ile karşılaştığında utanan, başını öne eğen ve yüzü kızaran bir insan utanma duygusu taşıyan (haya sahibi) kimsedir. Çünkü insanlık şerefiyle bağdaşmayan bu ınanzaradan kalbi sıkıntı duymuş, duyguları incinmiş, vicdanı rahatsız olınuştur.
Haya sahibi bir insanı, kötü bir işten caydırmak için, ona "Utanmıyor ınıısıtn?" demek yeterlidir. Büyüklerimiz "İnsandan utanmayan Allah'tan da utanmaz." clemişlerdir.
Utanma duygusu taşıyan bir kimse, sadece~ insanların gördüğü yerde değil, insanların görmediği yerde de kötülükten kaçınan kimsedir. Böyle kimselerin ruh sağlıkları yerinde. vicdanları rahattır. Onları daima güleryüzlü. mütevazi ve güvenilir insanlar olarak görürsünüz.
Haya sahibi bir insanda hile, yalan, sahtekarlık, hırsızlık, kovtıculuk, rüşvet, km, iftira gibi kötültikler olmaz, insan haya perdesini yitirince de yaptığının hesabından korkmaz, fakir-fukaranın malını talan etler, mtısibetzede ve mustazafların göz yaşlarından yüreği sızlanmaz.
Haya, kalbi bozan günahlara karşı bir engeldir.
Haya, insanın iman kuvvetini ve edep miktarını belirler.
Haya, hayrın direği, karıştığı her iyiliğin temel unsurudur.
Bütıla göz yuman haya sahibi olamaz.
Haya sahibi, hakk'a cephe açmış olanlarla düşüp kalkmaz.
Müslüman dilini, batıla dalmaktan ve konuşmaktan; gözünü avret yerlerine şehvetle bakmaktan; kulağını başkasınin sırlarını dinlemekten ve insanların ayıp yerlerini ortaya çıkarmaktan korumalıdır.
İslarnsız haya ve faziletsiz bir insan, kendi şahsiyetini silmiş, şerefini yıkmış ve kötü arzularının esiri olmuştur.
Rabbiııı bizleri haya ve faziletten ınahrum etmesin.
4 Ağustos 2018 Cumartesi
Kadının Kocasındaki Hakları
İslâm, insan neslinin birbirine karşı pek çok vazife ve haklarının olduğunu beyan etmiştir. Bu haklardan birisi de kadının kocasındaki haklarıdır.
Kadının hakları veya diğer bir deyimle "Kocanın karısına karşı olan vazifelerini," şöylece sıralayabiliriz :
a) Erkek, Ev Reisî olması hasebiyle karısının yiyeceğini, içeceğini, giyeceğini ve evin bütün ihtiyaçlarını temin etmesi üzerine vaciptir.
Kur'an'ı Kerimde şöyle buyurulmuştur :
"Onların Çocukların anaları olan zevcelerin) mâruf şekilde yiyeceği' içeceği, çocuk kendisinin olan (Babaya - Kocaya) âittir." (Bakara suresi, 223)
Diğer ayeti kerimede :
(Hâli, vakti) geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin, Rızkı kendisine daraltılmış bulunan (fakir) de nafakası Allah (C.C.) 'ın ona verdiğinden (O miktara göre) versin. Allah (C.C.) hiç bir nefse, ona verdiğinden başkasını yüklemez. Allah (C.C.) güçlüğün arkasından (Dünyada da âhirette de) Kolaylık ihsan eder." (Talak suresi, 7)
Rasullüllâh (S.A.V.) Efendimizde mealen şöyle buyuruyor:
"Sizin üzerinizde onların (Karılarınızın) mâruf şekilde (örfü âdet gereğince ve doğru şekilde) yiyecek ve giyecek hakları vardır." (Müslim)
Karısının hakkında soran bir kimseye Rasûlü Ekrem (S.A.V.) efendimiz şu mealdeki Hadis'i şerif ile cevap veriyor :
"Kendin Yediğin zaman ona yedirmen ve giydiğin zaman onu da giydirmendir." (Ahmed Bin Hanbel, ebu Davud Nesai)
Nafakası ile mükellef olduğu, çocukları, ana ve babası gibi kimseleri ihmal edenin kötülüğüne Rasûlüllah (S.A.V.) efendimiz şöyle açıklıyor :
"Nafakasını verdiği kimseyi ihmal etmesi, kişiye günah cihetinden kâfidir " (Nesai)
b) Erkek, Hak teâla tarafından kendisine lütfedilen karısı bir emâneti îlâhi olması hasebiyle her türlü tecavüzden ve tehlikeden hem cismini hem malını ve hem nâmusunu koruması farzdır. Bu husus pek çok şer'i hükümlerle beyan edilmiştir.
Kur'an'ı Kerimin bir âyetinde şöyle buyruluyor : "Ey îman edenler! Gerek kendinizi, gerek âilenizi öyle bir ateşten koruyunuz ki, onun (Ateşin) yakacağı insanla . (kâfirlerle) taştır." (Talak Suresi, 6) Karısını başkasının tecavüzünden koruyan ve karısı hakkında son derece hassas ve kıskanç olan gerçek müminden bir misal nakletmek çok yerinde olacak,
"Ebu Hüreyre (R.A.) den mervi Sahâbe-i kiramın büyüklerinden Sâd Bin Ubbâde (R.A.), yâ Rasûlullah (S.A.V.):
"Eğer ben âilemle beraber (yalnız başına) bir erkeği bulsam, o erkeğe dokunmayıp dört şâhit gelip şahâdet edinceye kadar dokunmayacak mıyım? - Rasûlüllah (S.A.V.) evet dedi.
- (Sâd R.A.) hayır dedi ve seni hem Peygamber olarak gönderen Allah'u teâlâya yemin ederim ki, eğer ben bu vaziyette, olsam, dört şahidin şahâdetinden evvel hemen onun işini kılıçla bitiririm!., - Bunun üzerine Peygamber (S.A.V.) efendimizin dediği söze kulak verin, şüphesiz o (Sâd bin ubbâde R.A.) çok kıskançtır. Ben ise ondan daha kıskancım. Allah'u teala benden daha kıskançtır. Bu son cümleler Buhari şerifte şöyledir : - Siz Sâdın gayretinden (kıskançlığından) taaccüp mü ediyorsunuz?
- Vallahi ben ondan daha kıskancımdır. Allah'u teala benden daha kıskançtır. Hiç bir fert Allah'tan (C.C.) daha fazla kıskanç değildir. Bu sebepten dolayı Allah'u teala kötülüklerin açığını da kapalısını da haram kılmıştır."
Bu kıssada beyan edilen hüküm gerçek müslüman erkeğin âilesini nasıl korunduğunu beyan etmektedir.
Erkek olan kimselerin, karılarını böyle korudukları gibi kadınlarında kocalarını yabancı kadınla beraber olmasından koruması lâzımdır.
Karısını kıskanmayan erkeğe "deyyus" dendiği gibi, erkeğini haram yola sapmaktan kıskanmayan kadına da "deyyuse" denir.
Rasûlüllah (S.A.V.) efendimiz bir hadis'i şeriflerinde mealen şöyle buyuruyorlar :
"Allah'u teale deyyus olan erkeğe ve deyyuse olan kadına lânet etsin." (Bustanularifin, gayret bab) Deyyus : Karısının, yabancı erkekle kötülükte bulunmasına (öpüşmesine, sıkışmasına, dans etmesine ve cimada bulunmasına) râzı olan erkektir.
Deyyuse : Kocasının, yapancı kadınla yukarıdaki kötülükleri yapmasına râzı olan kadındır. Hayvanlar içerisinde dişisini kıskanmayan tek mahluk domuzdur.
Karısını, kızını, gelinini ve yakınlarından kadınları kıskanmayan kimsede sûreti insan ise de, sîret ve yaşayış itibariyle her şeyi necis olan bu hayvana benzemiş. Cenabı hak millet ve devletimizi böyle edepsizlerin şerrinden korusun. Âmin.
Hakka inanan her müslüman erkek, karısına iyi muamele yapar. Zulmetmez. Emânet olması hasebiyle hıyânetlik yapan kimselerin îmânı tehlikededir.
Rasûlüllah (S.A.V.) Efendimiz bir hadis'î Şeriflerinde meâlen şöyle buyuruyor :
"Emânete riâyet etmeyen kimsenin, (Kâmil bir) imanı yoktur." (Ahmed Bin Hanbel)
c) Erkek, Karısının yatak ihtiyacını ve cinsî arzusunu temin ve tatmin etmesi lâzımdır. Fakat kadını ve kendisini yıpratacak şekilde fazla cima etmekten de kaçınması lâzımdır.
Rasûlüllah (S.A.V.) efendimiz hanımlarının yatak hakkına son derece riayet ederdi. Hatta nâfile ibâdete kalkacağı zaman hanımlarından izin alır, ibâdetine devam ederdi.
Peygamber (S.A.V.) efendimizin hâli böyle iken, zikredeceğim, sohbete gideceğim, arkadaş ziyareti yapacağım diye karısını günlerce veya aylarca ihmal, edenlerin halleri ibret vericidir. Hatta cimâ edeceği zaman ve ettiği zamanlarda bile şaka ve sevişmenin lüzumu beyan edilmiştir. Rasûlüllah (S.A.V.) efendimiz bir Hadis'i şeriflerinde mealen şöyle buyuruyor :
"Sizden biriniz karısına hayvanın temasta bulunduğu gibi temasta bulunmasın. Ancak ikisi arasında bir elçi ile temas etsin :
- Denildi ki, elçi nedir? Ya Resûlüllah (S.A.V.)!
- Öpmek ve konuşmaktır, Buyurdu" (Deylemi, Aynul ilim, C. 1, 239)
Bu hadisi şerifte beyan edildiği üzere, bir kimse karısını cimadan evvel ve cima esnasında öpmesi ve sevişmesi âilevî haklardan ve güzeldir.
Bir erkek en az dört günde bir sefer karısı ile cinsi münasebette bulunması lâzımdır. Hastalık ve sefere çıkmak gibi meşrû mazeret olmadıkça bir kimse karısını dört günden fazla ihmal etmesi doğru olmaz.
Fâzıl ve muhterem kişiler arasında ve karşılıklı dâva şeklinde cereyan eden aşağıdaki hâdise uyarıcı bir gerçektir :
"Bir kadın Hz. Ömer (R.A.)'e geliyor. Ömer (R.A.) in yanında Kâb Bin Süür vardı.
Kadın, ya Emirel Mü'minin! Benim kocam gündüz oruç tutar, gece ibadet yapar ve ben onu, şikayet etmeyi iyi görmüyorum.
Hz. Ömer (R.A.), senin kocan ne güzel adamdır' diyor.
Kadın, bu sözünü defalarca tekrarlıyor ve Hz. Ömer (R.A.)'de ilk sözünden fazla bir şey ilave etmiyor.
Hz. Ömer (R.A.)in yanında bulunan Kâb diyor ki, ya Emîrel Mü'minin! bu kadın, döşeğinden kocasının kaçtığını (veya gelmediğini) şikayet ediyor.
Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.) bu kadının sözünün işaretini anladığın gibi, karı ile koca arasında hükmü sen ver diyor.
Erkek, ibâdete teşvik eden âyetlerin tesiriyle ibadete devam ettiğini ve karısı da bu sebepten şikayetçi olduğunu söylüyor.
Hz. Kâb (R.A.) kadının ve erkeğin ifadelerini dinledikten sonra şöyle demiştir :
"Şüphesiz bu kadının senin üzerinde hakkı vardır, ey adam! Bu kadının her dört günde bir nasibi vardır. Ey akıl sahibi adam!
"Binaenaleyh bu kadının hakkını böylece yerine getir ve kendindeki hakkı olan karını ihmal hastalığını bırak!"
Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.), bu hükmü nereden çıkardın? diye Hz. Kâb'e soruyor!
Hz. Kâb (R.A.), Allah'u Teâla hür olan erkek için dört kadın olmasını mubah kılmıştır. Binâenaleyh her kadının her dört günde bir gün bir gece hakkı vardır.
Bu hüküm karşısında Hz. Ömer (R.A.), Hayret ediyor ve Kâb'ı !R.A.) Basra Hâkimi olarak tayin ediyor. " (Aynul İlim, C.1.S 240)
Âilesinin cinsi arzusunu tatmin etmeyip hakkını vermeyen kimse, şâyet başlarına bir felaket gelir âilesinin doğru yoldan çıktığını görürse, kimsede kabahati aramamalıdır. Kendisi nâmuslu kadının yolunu Saptırmaya sebeb olduğundan, dünyada rezil âhirette azaba müstahak olur.
Velev ki cinsi münasebette bulunmasın, kadının kocasına karşı büyük mânevi bağı olmasından dolayı çok kıskançtır, hiç olmazsa yanında yatmasını ister.
İşte, bu sebeplerden dolayı kadının yatak hakkını, kocasının yerine getirmesi lazımdır. Yukarıdaki hükümlerden şu meselelerde anlaşılabilir; karısı hasta veya zayıf veya halsizlik gibi ârızalardan dolâyı cinsi münasebette bulunarak rahatsızlığını artırma şekli görülürse bu takdirde üç gün durup dördüncü gün yani dört günde bir gün cinsi münasebette bulunarak cinsî arzusunun tatmini ve erkek hakkını sağlaması gerekir. Fakat arızi ve zarûrî sebepler olmadıkça bu şekle riayet etmek şart değîldir.
Münasebet gelmişken cimayı çok yapmanın bir kaç zararını da nakledelim. Cimâda ifrad yapılırsa gayretler şehvete ve cinsî arzuya bağlandığından şehveti aklına galebe çalar. Bu takdirde aklı ile değil, şehvetinin arzusu ile hareket eder.
Cimâyı çok yapan kimse, gece ve gündüz yapacağı ibadetin bir kısmından mahrum olur. Zira vücut fazla sarfiyatta bulunduğundan istirahat ve dinlenme ihtiyacını fazla hisseder. Bu sebepten de ibadet ve kullukta kusur veya noksanlığa sebep olabilir.
Büyüklerin söylediği şu mealdeki sözün sırrı da tecelli eder :
"İlim, kadının iki budu arasında boğazlanmıştır. Bu cümlenin açık anlamı şu demektir; Cima etmeye fazla düşkün olan kimse ilim, tahsil edeceği saatlerini karısı ile cinsi münasebette geçirir ve ondan sonra da aklı fikrî muvazenesi tam olarak çalışmaz. Vaktinin çoğunu o işte ve o işin neticesi olarak istirahat, uyku emsali hallerle kıymetli vakitlerini boşa giderir. Vücut fazla yıpranır tembellik ve şehevani haller insanı bırakmaz.
Bir de cimâyı çok yapan kimseler, şehvetini kuvvetlendirmek için pek çok çeşitli yemeye ve içmeye gayret ederler. Hatta kuvvetli yemekler yiyerek vücudunu kuvvetlendirmek sevdasına kapılırlar. Yemeye ve içmeye düşkünlükte bir nevi hayvâni hareket hâlini alır.
Bu hal ise, insanı şehvet sevdasında pek çok tehlikelere sürükler. Allah (C.C.) muhafaza kendisine zararı olduğu gibi, karısına da pek çok zararları olabilir. Hatta bazı zaman kendi karısı kâfi gelmeyip, haram yollara da sapabilir. Binaenaleyh, insan şehvetini azdıracak hareketlerden kaçınmalı böylece iki cihanda saadete ermelidir.
e) Erkek, kadının malî ihtiyacını karşıladığı gibi, dini ihtiyacını da karşılaması ve öğretmesi lazımdır. Zira ev Reisi olan erkeğe, karısının ve çocuklarının ve baba, ana gibi diğer yakınlarının maddî manevî bütün ihtiyaçlarını temin etmesi farzdır.
Rasûlüllah (S.A.V.) Efendimiz bir hadisi Şeriflerinde mealen şöyle buyuruyor:
"Erkek, ev halkının çobanıdır. Ve, güttüğü şeyden sorumludur. (Buhari, Müslim)
Daha geniş malumat, "Erkeğin aile üzerindeki Hâkimiyeti" başlık altında ve takip eden diğer bahislerde zikredilmiştir:
f) Erkek, kadına son derece şefkatli ve iyi muamele yaparak ailenin huzur ve geçimini sağlamalıdır. Eve geldiği zaman güler yüzle selâm verip tatlı dil ile hal hatır sormalıdır.
Kur'an'1 Kerimde şöyle buyurulmuştur :
"Onlarla (Kadınlarınızla) iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki bir şey hoşunuza gitmezde, Allah (C.C.) ondan bir çok hayır takdir etmiş bulunur." (Nisa Suresi, 19)
Bir Hadis'i Şerifte şöyle buyrulmuştur : "Sizin en hayırlınız, kadınlarına en hayırlı olanınız (en iyi geçineniniz) ve âile efradına en şefkatli olanınızdır." (Tirmizi) .
Rasulüllah (S.A.V.) Efendimiz veda hutbesinde mealen şu cümlelerle tavsiyede bulunmuştur : "Ey insanlar, sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır. Ama onlarında sizin üzerinizde hakları vardır. Onlar, sizin haklarınıza riayet etmelidir. Siz de onlara iyi muamele etmelisiniz."
Kur'an'ı Kerimde de mealen şöyle buyrulmuştur : "Erkeklerin, meşrû surette kadınlar üzerindeki (hakları) gibi, kadınlarında, onlar (Erkekler) üzerin de (hakları) vardır. (Yalnız) Erkekler, onlar (kadınlar) üzerinde üstün bir dereceye mâliktirler." (Nisa Suresi, 128)
Hulasa-i Kelam kadının erkek üzerinde ve erkeğinde kadın üzerinde pek çok hakları vardır. Binaenaleyh ailenin çatısını teşkil eden karı ile koca imkân dahilinde maddî, manevî, dünyevî, uhrevi, sözle, hareketle, cinsî arzunun tatmini ile, mal ve evlâtla ve her çeşit sebeplerle ve meşrû şekilde birbirinin hukukuna riayet etmesi, İslâm'ın emirlerindendir.
Kadının, mehir, nafaka vesair hukukları İslâm Fıkhında uzun uzun beyan edilmiştir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)