İslâm, insan neslinin birbirine karşı pek çok vazife ve haklarının olduğunu beyan etmiştir. Bu haklardan birisi de kadının kocasındaki haklarıdır.
Kadının hakları veya diğer bir deyimle "Kocanın karısına karşı olan vazifelerini," şöylece sıralayabiliriz :
a) Erkek, Ev Reisî olması hasebiyle karısının yiyeceğini, içeceğini, giyeceğini ve evin bütün ihtiyaçlarını temin etmesi üzerine vaciptir.
Kur'an'ı Kerimde şöyle buyurulmuştur :
"Onların Çocukların anaları olan zevcelerin) mâruf şekilde yiyeceği' içeceği, çocuk kendisinin olan (Babaya - Kocaya) âittir." (Bakara suresi, 223)
Diğer ayeti kerimede :
(Hâli, vakti) geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin, Rızkı kendisine daraltılmış bulunan (fakir) de nafakası Allah (C.C.) 'ın ona verdiğinden (O miktara göre) versin. Allah (C.C.) hiç bir nefse, ona verdiğinden başkasını yüklemez. Allah (C.C.) güçlüğün arkasından (Dünyada da âhirette de) Kolaylık ihsan eder." (Talak suresi, 7)
Rasullüllâh (S.A.V.) Efendimizde mealen şöyle buyuruyor:
"Sizin üzerinizde onların (Karılarınızın) mâruf şekilde (örfü âdet gereğince ve doğru şekilde) yiyecek ve giyecek hakları vardır." (Müslim)
Karısının hakkında soran bir kimseye Rasûlü Ekrem (S.A.V.) efendimiz şu mealdeki Hadis'i şerif ile cevap veriyor :
"Kendin Yediğin zaman ona yedirmen ve giydiğin zaman onu da giydirmendir." (Ahmed Bin Hanbel, ebu Davud Nesai)
Nafakası ile mükellef olduğu, çocukları, ana ve babası gibi kimseleri ihmal edenin kötülüğüne Rasûlüllah (S.A.V.) efendimiz şöyle açıklıyor :
"Nafakasını verdiği kimseyi ihmal etmesi, kişiye günah cihetinden kâfidir " (Nesai)
b) Erkek, Hak teâla tarafından kendisine lütfedilen karısı bir emâneti îlâhi olması hasebiyle her türlü tecavüzden ve tehlikeden hem cismini hem malını ve hem nâmusunu koruması farzdır. Bu husus pek çok şer'i hükümlerle beyan edilmiştir.
Kur'an'ı Kerimin bir âyetinde şöyle buyruluyor : "Ey îman edenler! Gerek kendinizi, gerek âilenizi öyle bir ateşten koruyunuz ki, onun (Ateşin) yakacağı insanla . (kâfirlerle) taştır." (Talak Suresi, 6) Karısını başkasının tecavüzünden koruyan ve karısı hakkında son derece hassas ve kıskanç olan gerçek müminden bir misal nakletmek çok yerinde olacak,
"Ebu Hüreyre (R.A.) den mervi Sahâbe-i kiramın büyüklerinden Sâd Bin Ubbâde (R.A.), yâ Rasûlullah (S.A.V.):
"Eğer ben âilemle beraber (yalnız başına) bir erkeği bulsam, o erkeğe dokunmayıp dört şâhit gelip şahâdet edinceye kadar dokunmayacak mıyım? - Rasûlüllah (S.A.V.) evet dedi.
- (Sâd R.A.) hayır dedi ve seni hem Peygamber olarak gönderen Allah'u teâlâya yemin ederim ki, eğer ben bu vaziyette, olsam, dört şahidin şahâdetinden evvel hemen onun işini kılıçla bitiririm!., - Bunun üzerine Peygamber (S.A.V.) efendimizin dediği söze kulak verin, şüphesiz o (Sâd bin ubbâde R.A.) çok kıskançtır. Ben ise ondan daha kıskancım. Allah'u teala benden daha kıskançtır. Bu son cümleler Buhari şerifte şöyledir : - Siz Sâdın gayretinden (kıskançlığından) taaccüp mü ediyorsunuz?
- Vallahi ben ondan daha kıskancımdır. Allah'u teala benden daha kıskançtır. Hiç bir fert Allah'tan (C.C.) daha fazla kıskanç değildir. Bu sebepten dolayı Allah'u teala kötülüklerin açığını da kapalısını da haram kılmıştır."
Bu kıssada beyan edilen hüküm gerçek müslüman erkeğin âilesini nasıl korunduğunu beyan etmektedir.
Erkek olan kimselerin, karılarını böyle korudukları gibi kadınlarında kocalarını yabancı kadınla beraber olmasından koruması lâzımdır.
Karısını kıskanmayan erkeğe "deyyus" dendiği gibi, erkeğini haram yola sapmaktan kıskanmayan kadına da "deyyuse" denir.
Rasûlüllah (S.A.V.) efendimiz bir hadis'i şeriflerinde mealen şöyle buyuruyorlar :
"Allah'u teale deyyus olan erkeğe ve deyyuse olan kadına lânet etsin." (Bustanularifin, gayret bab) Deyyus : Karısının, yabancı erkekle kötülükte bulunmasına (öpüşmesine, sıkışmasına, dans etmesine ve cimada bulunmasına) râzı olan erkektir.
Deyyuse : Kocasının, yapancı kadınla yukarıdaki kötülükleri yapmasına râzı olan kadındır. Hayvanlar içerisinde dişisini kıskanmayan tek mahluk domuzdur.
Karısını, kızını, gelinini ve yakınlarından kadınları kıskanmayan kimsede sûreti insan ise de, sîret ve yaşayış itibariyle her şeyi necis olan bu hayvana benzemiş. Cenabı hak millet ve devletimizi böyle edepsizlerin şerrinden korusun. Âmin.
Hakka inanan her müslüman erkek, karısına iyi muamele yapar. Zulmetmez. Emânet olması hasebiyle hıyânetlik yapan kimselerin îmânı tehlikededir.
Rasûlüllah (S.A.V.) Efendimiz bir hadis'î Şeriflerinde meâlen şöyle buyuruyor :
"Emânete riâyet etmeyen kimsenin, (Kâmil bir) imanı yoktur." (Ahmed Bin Hanbel)
c) Erkek, Karısının yatak ihtiyacını ve cinsî arzusunu temin ve tatmin etmesi lâzımdır. Fakat kadını ve kendisini yıpratacak şekilde fazla cima etmekten de kaçınması lâzımdır.
Rasûlüllah (S.A.V.) efendimiz hanımlarının yatak hakkına son derece riayet ederdi. Hatta nâfile ibâdete kalkacağı zaman hanımlarından izin alır, ibâdetine devam ederdi.
Peygamber (S.A.V.) efendimizin hâli böyle iken, zikredeceğim, sohbete gideceğim, arkadaş ziyareti yapacağım diye karısını günlerce veya aylarca ihmal, edenlerin halleri ibret vericidir. Hatta cimâ edeceği zaman ve ettiği zamanlarda bile şaka ve sevişmenin lüzumu beyan edilmiştir. Rasûlüllah (S.A.V.) efendimiz bir Hadis'i şeriflerinde mealen şöyle buyuruyor :
"Sizden biriniz karısına hayvanın temasta bulunduğu gibi temasta bulunmasın. Ancak ikisi arasında bir elçi ile temas etsin :
- Denildi ki, elçi nedir? Ya Resûlüllah (S.A.V.)!
- Öpmek ve konuşmaktır, Buyurdu" (Deylemi, Aynul ilim, C. 1, 239)
Bu hadisi şerifte beyan edildiği üzere, bir kimse karısını cimadan evvel ve cima esnasında öpmesi ve sevişmesi âilevî haklardan ve güzeldir.
Bir erkek en az dört günde bir sefer karısı ile cinsi münasebette bulunması lâzımdır. Hastalık ve sefere çıkmak gibi meşrû mazeret olmadıkça bir kimse karısını dört günden fazla ihmal etmesi doğru olmaz.
Fâzıl ve muhterem kişiler arasında ve karşılıklı dâva şeklinde cereyan eden aşağıdaki hâdise uyarıcı bir gerçektir :
"Bir kadın Hz. Ömer (R.A.)'e geliyor. Ömer (R.A.) in yanında Kâb Bin Süür vardı.
Kadın, ya Emirel Mü'minin! Benim kocam gündüz oruç tutar, gece ibadet yapar ve ben onu, şikayet etmeyi iyi görmüyorum.
Hz. Ömer (R.A.), senin kocan ne güzel adamdır' diyor.
Kadın, bu sözünü defalarca tekrarlıyor ve Hz. Ömer (R.A.)'de ilk sözünden fazla bir şey ilave etmiyor.
Hz. Ömer (R.A.)in yanında bulunan Kâb diyor ki, ya Emîrel Mü'minin! bu kadın, döşeğinden kocasının kaçtığını (veya gelmediğini) şikayet ediyor.
Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.) bu kadının sözünün işaretini anladığın gibi, karı ile koca arasında hükmü sen ver diyor.
Erkek, ibâdete teşvik eden âyetlerin tesiriyle ibadete devam ettiğini ve karısı da bu sebepten şikayetçi olduğunu söylüyor.
Hz. Kâb (R.A.) kadının ve erkeğin ifadelerini dinledikten sonra şöyle demiştir :
"Şüphesiz bu kadının senin üzerinde hakkı vardır, ey adam! Bu kadının her dört günde bir nasibi vardır. Ey akıl sahibi adam!
"Binaenaleyh bu kadının hakkını böylece yerine getir ve kendindeki hakkı olan karını ihmal hastalığını bırak!"
Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.), bu hükmü nereden çıkardın? diye Hz. Kâb'e soruyor!
Hz. Kâb (R.A.), Allah'u Teâla hür olan erkek için dört kadın olmasını mubah kılmıştır. Binâenaleyh her kadının her dört günde bir gün bir gece hakkı vardır.
Bu hüküm karşısında Hz. Ömer (R.A.), Hayret ediyor ve Kâb'ı !R.A.) Basra Hâkimi olarak tayin ediyor. " (Aynul İlim, C.1.S 240)
Âilesinin cinsi arzusunu tatmin etmeyip hakkını vermeyen kimse, şâyet başlarına bir felaket gelir âilesinin doğru yoldan çıktığını görürse, kimsede kabahati aramamalıdır. Kendisi nâmuslu kadının yolunu Saptırmaya sebeb olduğundan, dünyada rezil âhirette azaba müstahak olur.
Velev ki cinsi münasebette bulunmasın, kadının kocasına karşı büyük mânevi bağı olmasından dolayı çok kıskançtır, hiç olmazsa yanında yatmasını ister.
İşte, bu sebeplerden dolayı kadının yatak hakkını, kocasının yerine getirmesi lazımdır. Yukarıdaki hükümlerden şu meselelerde anlaşılabilir; karısı hasta veya zayıf veya halsizlik gibi ârızalardan dolâyı cinsi münasebette bulunarak rahatsızlığını artırma şekli görülürse bu takdirde üç gün durup dördüncü gün yani dört günde bir gün cinsi münasebette bulunarak cinsî arzusunun tatmini ve erkek hakkını sağlaması gerekir. Fakat arızi ve zarûrî sebepler olmadıkça bu şekle riayet etmek şart değîldir.
Münasebet gelmişken cimayı çok yapmanın bir kaç zararını da nakledelim. Cimâda ifrad yapılırsa gayretler şehvete ve cinsî arzuya bağlandığından şehveti aklına galebe çalar. Bu takdirde aklı ile değil, şehvetinin arzusu ile hareket eder.
Cimâyı çok yapan kimse, gece ve gündüz yapacağı ibadetin bir kısmından mahrum olur. Zira vücut fazla sarfiyatta bulunduğundan istirahat ve dinlenme ihtiyacını fazla hisseder. Bu sebepten de ibadet ve kullukta kusur veya noksanlığa sebep olabilir.
Büyüklerin söylediği şu mealdeki sözün sırrı da tecelli eder :
"İlim, kadının iki budu arasında boğazlanmıştır. Bu cümlenin açık anlamı şu demektir; Cima etmeye fazla düşkün olan kimse ilim, tahsil edeceği saatlerini karısı ile cinsi münasebette geçirir ve ondan sonra da aklı fikrî muvazenesi tam olarak çalışmaz. Vaktinin çoğunu o işte ve o işin neticesi olarak istirahat, uyku emsali hallerle kıymetli vakitlerini boşa giderir. Vücut fazla yıpranır tembellik ve şehevani haller insanı bırakmaz.
Bir de cimâyı çok yapan kimseler, şehvetini kuvvetlendirmek için pek çok çeşitli yemeye ve içmeye gayret ederler. Hatta kuvvetli yemekler yiyerek vücudunu kuvvetlendirmek sevdasına kapılırlar. Yemeye ve içmeye düşkünlükte bir nevi hayvâni hareket hâlini alır.
Bu hal ise, insanı şehvet sevdasında pek çok tehlikelere sürükler. Allah (C.C.) muhafaza kendisine zararı olduğu gibi, karısına da pek çok zararları olabilir. Hatta bazı zaman kendi karısı kâfi gelmeyip, haram yollara da sapabilir. Binaenaleyh, insan şehvetini azdıracak hareketlerden kaçınmalı böylece iki cihanda saadete ermelidir.
e) Erkek, kadının malî ihtiyacını karşıladığı gibi, dini ihtiyacını da karşılaması ve öğretmesi lazımdır. Zira ev Reisi olan erkeğe, karısının ve çocuklarının ve baba, ana gibi diğer yakınlarının maddî manevî bütün ihtiyaçlarını temin etmesi farzdır.
Rasûlüllah (S.A.V.) Efendimiz bir hadisi Şeriflerinde mealen şöyle buyuruyor:
"Erkek, ev halkının çobanıdır. Ve, güttüğü şeyden sorumludur. (Buhari, Müslim)
Daha geniş malumat, "Erkeğin aile üzerindeki Hâkimiyeti" başlık altında ve takip eden diğer bahislerde zikredilmiştir:
f) Erkek, kadına son derece şefkatli ve iyi muamele yaparak ailenin huzur ve geçimini sağlamalıdır. Eve geldiği zaman güler yüzle selâm verip tatlı dil ile hal hatır sormalıdır.
Kur'an'1 Kerimde şöyle buyurulmuştur :
"Onlarla (Kadınlarınızla) iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki bir şey hoşunuza gitmezde, Allah (C.C.) ondan bir çok hayır takdir etmiş bulunur." (Nisa Suresi, 19)
Bir Hadis'i Şerifte şöyle buyrulmuştur : "Sizin en hayırlınız, kadınlarına en hayırlı olanınız (en iyi geçineniniz) ve âile efradına en şefkatli olanınızdır." (Tirmizi) .
Rasulüllah (S.A.V.) Efendimiz veda hutbesinde mealen şu cümlelerle tavsiyede bulunmuştur : "Ey insanlar, sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır. Ama onlarında sizin üzerinizde hakları vardır. Onlar, sizin haklarınıza riayet etmelidir. Siz de onlara iyi muamele etmelisiniz."
Kur'an'ı Kerimde de mealen şöyle buyrulmuştur : "Erkeklerin, meşrû surette kadınlar üzerindeki (hakları) gibi, kadınlarında, onlar (Erkekler) üzerin de (hakları) vardır. (Yalnız) Erkekler, onlar (kadınlar) üzerinde üstün bir dereceye mâliktirler." (Nisa Suresi, 128)
Hulasa-i Kelam kadının erkek üzerinde ve erkeğinde kadın üzerinde pek çok hakları vardır. Binaenaleyh ailenin çatısını teşkil eden karı ile koca imkân dahilinde maddî, manevî, dünyevî, uhrevi, sözle, hareketle, cinsî arzunun tatmini ile, mal ve evlâtla ve her çeşit sebeplerle ve meşrû şekilde birbirinin hukukuna riayet etmesi, İslâm'ın emirlerindendir.
Kadının, mehir, nafaka vesair hukukları İslâm Fıkhında uzun uzun beyan edilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder