bilgievlerim
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


10 Eylül 2018 Pazartesi

Çağımızın Hastalığı Obezite


Obezite Nedir?

Obezite genel olarak bedenin yağ kütlesinin, yağsız kütleye oranından fazla aşırı derecede artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının olması gereken düzeyin üstüne çıkmasıdır. Obezite günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde en tehlikeli sağlık sorunlarından biri haline gelmiştir. İnsanların sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi, gelişebilmesi, uzun süre yaşayabilmesi ve üretken olabilmeleri için gerekli olan besinleri yeterli ve dengeli bir şekilde kullanmaları gerekmektedir.

Morbid Obezite Nedir?

Vücut kitle endeksinin 40’ın üzerine çıktığı durumuna ise morbid obezite denir. Morbid obezite metabolik hastalıklar grubunda kabul edilen bir hastalık türüdür.
Vücut kitle endeksinin 59’un üzerine çıktığı durumda ise kişi süper morbit obez demektir.

Morbid obezite nedenleri nelerdir?

  • Kalıtsal faktörler
  • Metabolizma değişimleri
  • Medikasyona bağlı şişmanlıklar
  • Aşırı miktarda yemek yenmesi
  • Hareketsiz bir yaşam sürem ve egzersiz azlığı

Morbid obezitenin cerrahi girişim gerektirmeden tedavisi?

  • Uygulanan diyetler
  • İlaçlar
  • Hormonal tedavi uygulamaları
  • Yemek yeme alışkanlıklarının değiştirilmesi
  • Egzersiz programı uygulanması

Morbid obezite için uygulanan cerrahi yöntemler?

  • Ayarlanabilir silikon mide bandı
  • Vertikal gastroplasti
  • Mide içi balon uygulaması
  • Midenin devre dışı bırakıldığı ameliyatlar
  • Besinlerin bağırsakta emilimini azaltan cerrahi uygulamalar

Obezite ameliyatı kimler için uygundur?

Obezite cerrahisi beden kitle indeksi 35 ve üzeri olan, uzmanların denetiminde tıbbi beslenme, egzersiz ve medikal tedavi gibi yöntemlerle zayıflayamayan hastalara için uygundur. Bunun yanı sıra yüksek tansiyon, diyabet, uyku apnesi olan hastalarda beden kitle indeksi 30 üzerinde olan bireylere önerilmektedir. Kişi için hangi ameliyatın uygun olduğu uzman eşliğinde çeşitli muayene ve tetkikler sonucunda kesin olarak belirlenir.

Vücut Kitle İndeksi Hesaplama


Vücut Kitle İndeksi = Kişinin Ağırlığı(kg)/(Kişinin boyu x Kişinin boyu) cm2
Örnek verirsek: 1.6 metre boyunda bir kişi:
Eğer 65 kg ise VKE= 65/(1.6X1.6) = 25 (Kişinin kilosu Normal)
Eğer 70 kg ise VKE=70/(1.6X1.6) = 27 (Kişi fazla kilolu)
Eğer 80 kg ise VKE= 80/(1.6×1.6) = 31 (Kişi obez)
Eğer 105 kg ise VKE=105/(1.6X1.6) = 41(Kişi morbid Obez)
Eğer 155 kg ise VKE=155/(1.6×1.6) = 60 (Kişi süper Morbid Obez)
Günlük alınan enerji miktarı harcanan enerji miktarından fazla olması sonucu harcanmayan enerji kişinin vücudunda yağ olarak depolanıp obezite ile sonuçlanır.



Migren Ağrılarıyla Başınız Dertte Olabilir



Baş ağrısı, dünyada en sık görülen nörolojik bir durumdur. Hemen hemen herkes hayatının bir döneminde baş ağrısından şikayetçi olmuştur. Migren, insanlığın en eski hastalıklarından biri olarak kabul edilir.

Nedir?

Migren, genellikle otonom sinir sisteminde meydana gelen işlevsel bir bozukluktan kaynaklanan, tek taraflı bir baş ağrısı türüdür. Dünya Sağlık Örgütü tarafından iş yapamamaya yol açan hastalıklar arasında 19.sıraya; bayanları özelinde 12.sıraya yerleştirmiştir. Buna rağmen migren, halk sağlık problemi olarak görülmez.

Çeşitleri



 

Migren, klinik olarak auralı ve aurasız olarak ikiye ayrılır. Auro terimi daha çok epilepsi hastalarının gördüğü duygusal halüsinasyonlar için kullanılır. Migren aurasında, sık rastlanan görme alanında parlak yıldızlar, kıvılcımlar, yanıp sönen ışıklar veya şimşekler olur.
Auralı migren, öncelikle görsel alan nöral fonksiyonlarında bir bozukluk ile başlar 1-2 dk içerisinde baş ağrısı, bulantı bazen de kusma ile devam eder. Baş ağrısı birkaç saat yada birkaç gün sürebilir.
Aurasız migren, ani başlayıp dakikalar içerisinde bulantı ve kusmanın da eşlik ettiği tek taraflı baş ağrısı olarak devam eder. Birkaç saat veya birkaç gün sürebilir.
Işık ve sese karşı her iki migren türünde de hassasiyet vardır. Baş hareketleriyle ağrı şiddetlenir. Hastalar genelde sessiz ve karanlık ortamı tercih ederler. Migrenin en karakteristik özelliği tek taraflı ve zonklayıcı bir ağrı olmasıdır.

Görülme sıklığı

Migrenin görülme sıklığı bayanlarda %13-25, erkekler de ise %4-8’dir. Sosyoekonomik seviyesi düşük olan toplumlarda daha sık görülmektedir. Genelde 30 yaş öncesinde görülen migren, daha çok ergenlik döneminde başlamaktadır.

Tanısı

Migren tanısı koymak için gözlenmesi gerekenler;
  • 6 aylık bir zaman diliminde en az 5 atak olmuş olması,
  • Baş ağrılarının birkaç saat ile birkaç gün arasında sürmüş olması,
  • Fiziksel aktiviteyle ağrının kötüleşmesi,
  • Zonklayıcı olması,
  • Tek taraflı olması,
  • Baş ağrısının gürültü veya ışık hassasiyetiyle ya da bulantı veya kusma ile ilişkili olması.

Tetikleyen etkenler

Bu alanda hastaların çok farklı ifadeleri olmaktadır. Yüzde yüz tetikler denilememekle beraber en sık ifade edilen etkenler şunlardır.
  • Migrenli bayanların %60’nda menstruasyon dönemi,
  • Stres, uyku ve yemek düzeni değişikliği,
  • Titreşen ışıklar, yüksek ses, keskin kokular gibi çevresel faktörler,
  • Nitritler (koruyucu madde içeren etler, sosisler),
  • Tiramin içeren gıdalar (Şarap, peynir),
  • Feniletilamin içeren besinler (Çikolata, sarımsak, soğan, kabuklu çerezler),
  • Alkol, tatlandırıcılar, turşular, turunçgiller muhtemel sebeplerdendir.

Tedavisi

Migren tedavisi için öncelikle migren ataklarından korunarak, migren ile yaşamayı öğrenmek gerekir. Migrenim tehlikeli bir hastalık olmadığını bilerek kendinizi rahatlatmanızda da fayda var. Bununla birlikte ilaç kullanımından önce yapılaması gerekenler;
  • Tetikleyen faktörlerin bilinmesi ve uzak durulması,
  • Uyku ve yemek düzenin sağlanması,
  • Düzenli egzersiz,
  • Relaksasyon teknikleri ile stersin kontrol altında tutulması.
Bu çerçevede bir günlük tutulması, tetikleyen etkenlerin ve ilaç kullanma sıklığının ortaya çıkmasını sağlar. Bu veriler doktorunuzun sizi daha doğru yönlendirmesini sağlayacaktır.

İlaç tedavisi

Migren ilaçları, uzman nöroloji hekiminin yapacağı muayeneye göre, nöbetlerin gelme sıklığına, şiddetine, etki alanına göre ve vücudun genel sağlık durumu göz önünde bulundurularak reçete edilmektedir. Migren ilaçları hastanın şikayetlerini azaltmakta büyük fayda sağlamaktadır.
Çoğu migren hastası, muayene olmayı gereksiz olarak görmekte, nöbet dönemlerinde spesifik ağrı kesici ilaçlarla ağrısını gidermeye çalışmaktadır. Yapılan çalışmalar migren ilaçlarının büyük oranda migreni kontrol altında tuttuğu ve hastanın hayat konforunu arttırdığını göstermektedir.
Sık olmayan akut atak tedavilerinde NSAİ grubu Aspirin, Parasetemaol, Diklofenak, İbuprofen, Naproksen gibi nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar reçete edilir. Bulantı ve kusma içinse Klorpromazin ve proklorperazin tercih edilmektedir.
Eğer hastalarda ayda 2 veya daha sık atak gelişiyorsa ve basit ağrı kesicililer etkili olmuyorsa, Triptanlar kullanılmaya başlanır. Baş ağrısı başlamadan önce veya auralı migrende etkisizdirler.

Profilaktik (Önleyici) Tedavi

Haftada 2 günden fazla, tedavi gerektiren migren atağı geçiren hastalarda önleyici tedavi uygulanması gerekir. Migren ataklarının sıklığına, süresine ve neden olduğu harabiyet derecesine göre önleyici tedaviye başlanır.
Beta blokerler, kalsiyum kanal blokerleri, antidepresanlar, serotonin antogonistleri bu amaçla kullanılan ilaçlardır.
Tedavi başlığında ifade ettiğimiz bütün yöntemler uzman doktorun yönlendirmesiyle kullanılmalıdır.

Diş Beyazlatmada Lazer Yöntemi



Bugün piyasada dişlerinizi beyazlatmaya yardımcı bir çok ürün ve prosedür bulunmaktadır. Tüm bu yöntemler etkili olmalarına rağmen dezavantajlar da getirir. Dişiniz için en uygun yöntemi belirlemek için göz önünde bulundurmanız gereken birkaç faktör vardır. Lazerle diş beyazlatma kötü renkli dişleri düzeltmek için mükemmel bir yöntemdir.
Lazerle diş beyazlatma oldukça pahalı bir yöntemdir. Diş hekiminiz dişlerinizdeki lekeleri temizlemek için özel lazer ışığı ile birlikte beyazlatıcı jelde kullanır. Bu beyazlatıcı jel dişlere sürüldükten sonra jelin içersindeki kristalleri harekete geçirecek lazer ışığı tedavisi uygulanır. Bu ışık beyazlatıcı jel ile beraber diş minesine ulaşır. Tedavi yaklaşık olarak iki saat sürer.
Tedavinin ardından kişi bazı yan etkilerle baş etmek zorunda kalabilir. Beyazlatma operasyonundan sonra genelde kısa süreli damak ve diş ağrıları gözlemlenebilir. Bu ağrılar operasyonun ardından birkaç gün içerisinde kaybolur.
Lazerle diş beyazlatma tedavisinin ardından diş renginizin ne kadar değiştiğini siz de fark edeceksiniz. Bembeyaz dişlere siz de sadece iki saat içerisinde kavuşabilirsiniz. Eğer sizde dişlerinizin beyazlığına önem veriyorsanız bu yöntem sizin için ideal.

Uyku Apnesini Hafife Almayın... !



Uyku apnesi, uyurken nefes alma fonksiyonunun normal şekilde gerçekleştirilememesi rahatsızlığıdır. Erkekler, bu rahatsızlığa yakalanmaya kadınlardan daha meyillidirler.
Bu gece düzensizliği, “ciddi” olarak nitelendirilmektedir; çünkü bu durumda, vücudumuz dinlenme halinde iken, vücudumuzun farklı bölgelerindeki oksijen akışı durmaktadır. Uyku apnesinin birçok sebebi vardır ve en belirgin semptomları; nefes almada güçlük, horlama, boğulma şeklindeki durum, uyurgezerlik olarak belirtilebilir. Takip eden makaleyi okuyarak, uyku apnesinin doğal tedavisi hakkında daha birçok şey öğrenebilirsiniz.

Uyku Apnesi: Problemi Öğrenmek

Bu rahatsızlık, uykuda iken nefes alma fonsiyonumuzun normal olarak gerçekleşmesini engeller, nefesi zayıflatır veya normal hava akışında 15-20 saniye süreli kısa kesintiler yaratır.
Uyku apnesi, insanların geceleri sakince uyuyabilmelerini engeller, çok hafif uykular uyumalarına veya kabuslar görmelerine yol açar ve vücudu gücünü yeniden kazanabilme işlemini gerçekleştirebilmekten alıkoyar. Bu da, enerji seviyesinde ve verimlilikte düşüşe, olumsuz ruh haline, asabiyete sebep olur, ayrıca farkındalığı azaltır.
Eğer uygun şekilde tedavi edilmezse, uyku apnesi, gündüz uykululuğuna, reflekslerde yavaşlamaya ve dolayısı ile problemi yaşayan kişide kazaya uğrama riskinin artmasına yol açar. Bunlara ilaveten; obezite, hiper tansiyon, diyabet ve kalp hastalıkları gibi sağlık sorunlarına da yol açabilir.
Geceleri, uyurken yaşanan bir problem olduğundan, uyku apnesi semptomlarını fark etmek kolay olmayabilir. Eğer uyku apnesi probleminden yakınıyorsanız, bir aile üyesi veya partneriniz, uykunuzdaki değişiklikleri belirleyebilir ve size söyleyebilir.

Bu problemi yaşıyor olabileceğinizi gösteren bazı belirtiler:
  • Kesik kesik nefes alma,
  • Yüksek sesle horlama,
  • Hırıltı,
  • Gündüz uykululuğu,
  • Huzursuz uyku,
  • Gece uyanıldığında nefessiz kalınmış hissi,
  • Sabahın erken saatlerinde, sık sık tuvalete gitme ihtiyacı,
  • Kuru bir ağız veya boğaz ile uyanmak,
  • Sabahları yaşanan baş ağrıları,
  • Yapılan işe konsantre olamama,
  • Ruh hali değişiklikleri,
  • Asabiyet,
  • Depresyon,
  • Tuhaf pozisyonlarda uyuma,
  • Geceleri aşırı terleme,
  • Kabuslar görme,
  • Ağızdan nefes alma,
  • Genel anlamda performans düşüklüğü.
Uyku apnesine neden olabilecek bazı durumlar şu şekilde sıralanabilir: Sigara içmek, aşırı alkol tüketimi, obezite, şişmiş bademcikler veya dil, tıkanmış geniz ve ailede görülmüş olması. İlaveten belirtmeliyiz ki; erkekler kadınlara göre uyku apnesi problemini yaşamaya daha meyillidirler.

Uyku Apnesini İyileştirici Alışkanlıklar, Tedaviler ve İpuçları

Dikkat etmeniz gereken iki temel uyku pozisyonu vardır:

Yanınıza Dönerek Uyumak

Sağ veya sol, yan tarafınıza dönerek uyumak, akciğerlerinize daha fazla havanın dolmasına olanak sağlar. Bu durumun tersi, karnınızın üzerine veya sırt üstü yattığınız zamanlarda gerçekleşir. Elbette, uykunuzdaki pozisyonunuzu kontrol edebilmeniz mümkün değildir; bu sebeple arkanıza geniş bir yastık koyarak veya sırtınızı bir duvara yaslayarak uyumak bu konuda yardımcı olabilir.
Uyku pozisyonunuzu kontrol edebilmenize yardımcı olabilecek bir diğer ipucu ise, pijamanızın sırtına ve göğüs kısmına rahatsız edici bir obje dikmek veya bağlamak olacaktır. Bu sayede doğru pozisyonu bulabilmeniz kolaylaşabilir.

Başınızı Yükselterek Uyumak

Başınızı, normalde olduğu yükseklikten daha yüksek konuma getirebilmek için, birden fazla yastık kullanmalısınız. Bunu yapmanız, gece boyunca nefes almanızı kolaylaştırır. Eğer bu uyku pozisyonunun yeteri kadar konforlu olmadığını düşünüyorsanız, yastıklarınıza azar azar yükseklik kazandırmayı deneyebilirsiniz. Bu pozisyonda, göğsünüzün de yükseltilmiş olmasına özen göstermelisiniz. Eğer yakın zamanda yeni bir yatak alma planınız varsa, farklı bölümleri farklı şekilde yükseltilebilecek olanları tercih edebilirsiniz mesela. Bir diğer alternatif ise, yatağınızın ayakları altına yükseklik koymak olabilir. Birçok uzmana göre bu yöntem, yastık kullanmaktan daha etkilidir.
Uyku apnesini tedavi edebilecek diğer ipuçları şu şekilde belirtilebilir:

Kilo Verin

Aşırı kilolu veya obez olmak, uyku apnesi semptomlarını daha kötü hale getirebilir. Daha sağlıklı bir beslenme diyeti izleyerek işe başlayın, haftada en az iki defa fiziksel egzersiz yapın, daha fazla sebze ve meyve tüketin, kızartılmış yiyeceklerden, şekerden ve yağdan uzak durun ve günde en az iki litre su için. Biraz incelmek bile, semptomların hafiflemesine ve hava yollarınızın açılmasına yardımcı olacaktır.

Sigarayı Bırakın

Sigara içmek, uyku apnesinin daha kötü duruma gelmesine neden olan bir diğer faktördür. Sigara içmek, boğazınızda likit oluşumuna neden olur, bu da üst solunum yollarınızda şişkinliğe yol açar. Eğer sigarayı bırakırsanız, uyku apnesi problemini hafifletmekle kalmazsınız, aynı zamanda genel anlamda sağlığınızı iyileştirmek adına çok önemli bir adım atmış olursunuz.

Alkol Tüketmekten Kaçının

Alkollü içecekler, tıpkı sakinleştiriciler gibi boyun kaslarınızı gevşetirler, böylece fonksiyonlarını değiştirirler. Bunun yanısıra, gün boyu, ancak özellikle de akşam saatlerinde, aşırı kafein tüketiminden de kaçınmanızı tavsiye ediyoruz, çünkü bu durum normal uyku ritminize müdahalede bulunabilir.

Ağır Akşam Yemeklerinden Kaçının

Uykuya dolu bir mide ile gidiyor olmak, dinlenmeniz üzerinde negatif etkiler yapabilir. Bu durum ayrıca; akciğerlerinize giden hava akışını da etkiler.


Uyku Apnesi İçin Doğal Tedaviler

Kediotu Kökü

Bu bitki, çok uzun zamandır rahat ve daha iyi bir uyku için kullanılmaktadır. Bu bitki aynı zamanda, uyku kalitesini de arttırıcıdır. Uyku apnesinden kaynaklı uykusuzluk veya kabus problemleri yaşayan kişilerce kullanımı idealdir.

Esanslar

Daha iyi bir gece uykusu için kullanılabilecek en iyi yağlar, papatya, lavanta ve çuha çiçeğidir. Sonuncu yağ, solunum yollarında oluşan iltihaplanmayı rahatlatıcıdır. Bu yağı, şakaklarınıza, nazikçe masaj yaparak uygulayabilirsiniz veya bir difüzör yardımıyla tüm yatak odanıza yayılmasını sağlayabilirsiniz. Eğer genzinizi ferahlatmak istiyorsanız, okaliptüs yağı kullanmayı tercih etmelisiniz. Bunun için, kaynayan suya birkaç damla okaliptüs yağı ekleyin ve oluşan buharı soluyun.

Saç Ektirme Operasyonu Hakkında Bilmek İstedikleriniz



Saç Ektirme Nedir?
Saç ektirme, saçin basin arka ya da yan tarafindan alinarak saçin döküldügü bölgeye nakledilmesi durumudur. Baskin verici olarak isimlendirilen basin yan ve arka bölgelerindeki saçlar ömür boyu uzamayi sürdürür ve dökülmezler. Bu bölgedeki saçlarin dökülen bölgeye nakledilmesi uzama ya da dökülmeme yeteneklerini degistirmez. Bir baska dyisle saç köklerinin dökülmesi ya da dökülmemesi bulundugu yerin yapisal niteligiyle alakali degil tamamen kendi kalitsal özelligine baglidir. Saç naklinin basarili olmasi saçin alindigi bölgenin kalitesi ile ilgili bir durumdur.
Kimler Saç Nakli Yaptirabilir?
Bir kisinin saç nakli yaptirabilmesi için basinin arka ya da yan kisminda yeterli miktarda saç olmalidir.
Ancak tip, teknoloji her geçen gün ilerlemektedir. Su an saçi dökülmüs birine saç ektirmek mümkün degilken gelecekte bu mümkün hala gelebilir. Bunun kaniti geçmiste saç ektiremeyen kisilerin bugün saç ekirir duruma gelmesidir.
Gerçekten de geride biraktigimiz bu sekiz on sene içinde saç nakli cerrahisinde çok mühim gelismeler olmustur. 5-6 yil önce yapilan saç ekimleri pek dogal durmazken bugün modern teknolojiler kullanilarak yapilan saç ekimleri son derece dogal durmakta hatta dogal saçtan ayirt edilememektedir.
Günümüzde Her Kisiye Uygun Saç Ektirmek Mümkün Müdür? 
Degisebilen ölçülerdeki graftlar araciligiyla ve son teknoloji aletlerin kullanimiyla saç nakli her kisiye özgü dogal saç görünümünü kazandirabilmektedir.
Saç Ekimi Sirasinda Aci Duyar Miyim?
Saç Ekimi Sirasinda lokal anestezi yapildigindan kesinlikle aci hissetmezsiniz. Lokal anastezinin tesiri 2-3 saat sonra geçer ancak agri kesici kullanmaya gerek kalmaz.
Saç Ektirme Sonrasinda Nasil Bir Bakim Yapmaliyim?
Saç ekiminden sonra yara kabuklari dökülene dek saç yikamalarina biraz dikkat etmeniz icap eder. Yikama sirasinda sampuan saçin her bölgesine esit miktarda yayilir ve çok fazla basa bastirmadan hafif dokunuslarla saç derisine masaj yapar gibi saçlar yikanmalidir.
Saç Ektirmenin Herhangi Bir Yan Etkisi var midir?
Seçkin bir saç ekim merkezinde ve alaninda uzman kisilerce saç ekimi yapilirsa kanama, enfeksiyon, kist olusumu ve yara izi vs yan etkileri çok ender görülür. Gümümüzde saç ektirme cerrahisi çok rahat ve basittir, neticeleri ise tek kelime ile harikadir. Saç dökülmesi erkeklerin çogunda 40-45 yasina kadar devam eder. Bu yastan sonraki dönemde bastaki bütün saçlar iyice incelir. Modern ve gelismis teknikler araciligiyla daha fazla saç nakli daha az islem ile daha ucuza basari ile gerçeklestirilebilmektedir.

9 Eylül 2018 Pazar

Bademcik Ameliyatı Olmalı Mı, Olmamalı Mı ?


Bademcik ameliyatı hangi yaşta yapılmalı?: Bademcikler vücudun savunma sisteminde rol alan lenf dokularıdır. Burnun arka kısmı (geniz) ve boğazdaki zengin lenf dokusu Waldeyer halkası olarak isimlendirilmekte ve özellikle hayatın ilk yıllarında ağız ve burun yoluyla gelen enfeksiyonlara karşı vücut savunmasında önemli rol oynamaktadır.
Memorial Hizmet Hastanesi Kulak Burun Boğaz Bölümü Op. Dr. Yalçın Varnalı ile yapılan röportajı yayımlıyorz!


Op. Dr. Yalçın Varnalı

Bademcik nedir, ne değildir?

Bademcikler vücudun savunma sisteminde rol alan lenf dokularıdır. Burnun arka kısmı (geniz) ve boğazdaki zengin lenf dokusu Waldeyer halkası olarak isimlendirilmekte ve özellikle hayatın ilk yıllarında ağız ve burun yoluyla gelen enfeksiyonlara karşı vücut savunmasında önemli rol oynamaktadır. Bu halkayı oluşturan yapılar; bademcikler, dil kökü bademcikleri, geniz eti, genizde östaki kanalı ağzında bulunan tubal tonsiller ve boğazın arka duvarında yer alan lenfoid folliküllerdir.
Bademcikler boğazın arkasında yerleşmiş iki ayrı dokudur. Bademcikler ve geniz eti stratejik olarak dışardan gelen enfeksiyon ajanlarını yakalamak üzere solunum yolunun girişine yakın yerleşmiştir. Bakteri ve virüsler gibi mikroplar bu dokuların kendi kendilerini iltihaplandırmasına ve kronik enfeksiyon kaynağı haline gelerek vücut direncinin azaldığı durumlarda tekrarlayan akut bademcik iltihaplarına neden olabilir.

Bademcik ameliyatı hangi yaşta yapılmalı?
Bademcik ameliyatı riskli midir?
Bademcik ameliyatlarının riski görece az olmakla birlikte, her cerrahi girişimin belli riskleri olduğu kabul edilmektedir. Bu operasyonlar özellikle çocuk yaş grubunda daha sık uygulandığından, hem cerrahi, hem de anestezi önemlidir. Ameliyat sahası aynı zamanda hava yolu sahası olduğu için anestezi için bu konuda tecrübeli ve özel ekipmanları olan birimler seçilmelidir. Ancak, anesteziyolojideki gelişmeler ve ilaçlar anestezi komplikasyonlarını oldukça azaltmıştır. Operasyon sonrası ağrı özellikle erişkin hastalar için problem yaratabilir, ancak çocuk hastalarda ağrı çoğu zaman basit ağrı kesicilerle ortadan kalkar. Sonuç olarak bademcik ameliyatları sık uygulanan, tecrübeli ekiplerle oldukça sorunsuz ve yüz güldürücü sonuçları olan operasyonlardır.
Bademcik ameliyatı hangi yaşta yapılmalı?
Bademciklerin savunma görevi hayatın özellikle ilk 3 yılında önemlidir. Çocuklar büyüdükçe bu dokuların önemi azalır. Gerçekte bademciklerin 3 yaşından sonra önemli olduğuna dair bir bulgu yoktur.
Her ne kadar bademcik hastalıkları çocukluk yaş grubu sorunu olarak bilinse de, erişkinler için de aynı kurallar geçerlidir. Ameliyata engel oluşturacak herhangi bir ciddi sağlık problemi olmayan erişkinlerde de bademcik ameliyatı uygulanmaktadır. Alt yaş sınırı zorunlu haller dışında 3 yaş olarak belirlenmiştir. Üst yaş sınırını belirlemek mümkün değildir. Genel olarak ileri yaşlarda bu hastalığın görülme oranı düşüktür ve çoğu zaman basit çözümler tercih edilmektedir. Geniz eti ameliyatı için bir yaş sınırı yoktur.
Bademcik ameliyatı hangi durumlarda yapılmalıdır? 
Tıkayıcı sorunlar:
• Bademcik büyüklüğü ile birlikte kronik tıkanıklık ve nefes alma güçlüğü
• Uykuda nefes durması ve uyku bozuklukları
• Üst solunum yollarının daralması ile sonuçlanan yüz, çene ve diş anomalileri
• Diğer nedenlerle açıklanamayan; gelişme, beslenme ve konuşma bozuklukları
Enfeksiyonlar:
• Tekrarlayan ve kronik bademcik iltihabı
• Bademcik iltihabı ile birlikte peritonsiller abse, boyunda lenf nodu absesi
• Kronik bademcik iltihabı ile birlikte sürekli boğaz ağrısı, boyunda ağrılı ve hassas lenf nodu, ağız kokusu
• Bademcik taşı
• Difteri taşıyıcılığı
• Tıbbi tedaviye cevap vermeyen semptomatik streptokok taşıyıcılığı
Neoplazi:
• Benign veya malign neoplazi şüphesi

7 Eylül 2018 Cuma

Ozon Tedavisi Ve Ozonun Uygulama Alanları



Medikal ozonun iyi bilinen ve tıbbi olarak kanıtlanmış olan bakteri öldürücü , mantar öldürücü ve virüs çoğalmasını önleyici özellikleri ile enfekte olmuş yaraların dezenfeksiyonunda, bakteri ve virüslerin sebep olduğu hastalıkların tedavisinde etkin bir çözüm sunar.
Ozonun bu temel özellikleri dikkate alındığında, dermatoloji en uygun uygulama alanlarından biri olarak ön plana çıkmaktadır. Günümüzde ozon ilaçlarla giderilemeyen ve ya kronik hal almış birçok cilt hastalığında oldukça etkin bir tedavi metodu olarak uygulanmaktadır.



Cilt Hastalıkları ve Selülitte Ozon Tedavisi
Ozon Tedaivisi deri hücrelerinde antioksidan faaliyeti güçlendirir, hücrelerin bozulan fizyolojisini düzeltir ve hastalık etkenleri ile savaşı kazanmasını sağlar. Ek olarak, infeksiyöz deri hastalıklarında ozon mikroorganizmalar üzerinde doğrudan etki gösterip hastalık etkenlerini ortadan kaldırır.  Diğer hastalıkların tedavisinde olduğu gibi erken teshiş çok önemlidir ve en iyi ozon terapi sonuçları, hastalığın başlangıcında ya da akut fazında kullanıldığında elde edilir.
Ozonun Kullanıldığı Deri Hastalıkları:
Deri enfeksiyonları: Herpes, piyoderma
Otoimmun Deri Hastalıkları: Lokalize skleroderma, sedef hastalığı , Liken planus
Alerjik Deri Reaksiyonları: Akne, Ekzema, Nörodermatit, Dermatitis Herpetiformis, Seboreik Dermatit
Diğer : Alopesi (kellik), varis yarası
SELÜLİT
Sellülit sebebi derialtı yağ dokusunda kılcal dolaşım bozukluğudur. Ozon bu hastalıkta çok etkili faydalar sağlar.
TELANJEKTAZİ
Ozon/oksijen gaz karışımı telanjiektazi (derinin kılcal damarlarının genişleyerek veya çatlayarak görünür hale gelmesi) için de kullanılır.  Bu durum varisten farklıdır.  Bu hastalıkta mikro iğneler ile damar delinir ve yüksek ozon konsantrasyonundaki ozon/oksijen gaz karışımı damar boşluğuna enjekte edilerek bu bozulmuş damarlar elimine edilir. telanjiektazilerin hiçbir iz bırakmadan tamamen kaybolduğu görülür.




KIRIŞIKLIKLAR ve GÖZ HALKALARI
Yüz kırışıklıkları deri yaşlanması sonucu ortaya çıkar. Koyu renkli göz halkaları ise bugüne dek nedeni anlaşılamamış ve tedavisi de bulunamamış bir deri lezyonudur. Kan ozonlaması yoluyla yapılan ozon terapinin göz çevresindeki koyu renkli halkaları giderdiği gözlenmiştir.
Deri altına ozon/oksijen gaz karışımı uygulandığında kan akımı artar, doku rejenerasyonu hızlanır ve hücrelerde birikmiş toksinler, metabolik atıklar hücre dışına atılır.
Deriye yapılan ozon injeksiyonları mimik çizgilerinin ve yaşlılığa bağlı olarak ortaya çıkan kırışıklıkların düzelmesine yardım eder.
ÇATLAKLAR (STRIA)
Kalıtsal yatkınlığı olan kişilerde hormonal durumun da tabloya eklenmesi sonucunda, derinin aşırı gerilmesi çatlaklara yol açar. Bunun nedeni kollajen ve elastin liflerinin ayrılmasıdır. Gelişim mekanizmasında kollajen üreten hücrelerin görevlerini yapamaması rol oynar. Çatlaklar ilk oluştuklarında renkleri kırmızı-mordur. Zamanla renkleri solar ve sedef beyazı bir renk alırlar.
Derideki çatlaklara ozon/oksijen karışımı injeksiyonundan sonra kollajen üretimi uyarılır, kollajen onarımına bağlı olarak çatlaklar dolar. Deri gerginleşir ve rengi düzelir.
Selülitte belli konsantrasyonlarda ozon / oksijen gaz karışımı deri altına küçük miktarlarda enjekte edilir.
Hızlı kilo alma, hamilelik ve bazı hormonal hastalıklar deride stria denilen çatlaklara yol açar. Çatlakların kırmızı rengi zamanla solsa bile tam olarak geçmezler. Ancak ozon terapi bu hastalıkta büyük fark yaratabilmektedir.
Ozon terapi göz çevresindeki koyu renkli halkaları kısa sürede, ve bir daha geri gelmemek üzere yok eder.

CİLT VE TIRNAKLARIN MANTAR ENFEKSİYONLARINDA OZONTERAPİ
Ozonun mantar infeksiyonlarında uzun süreden beri başarıyla kullanılmaktadır.
Mantar enfeksiyonlarının tedavisi için gerekli olan uzun etki, ozonlu yağ uygulamaları sayesinde elde edilir.  Yine de, mantar tedavisi haftalar hatta aylar sürebilir.
Plastik torba vasıtasıyla her gün ozon tatbik edilir, her gün ozonlu yağ uygulanır.
AMELİYAT İZLERİ 
Ozon, ameliyat izlerini hafifletir, veya tamamen giderebilir. Sikatris veya nedbe adı verilen bu oluşumlara ve yakın çevresine yapılan derialtı ozon injeksiyonları birkaç seansta izlerin gözden kaybolmasına veya düzelmesine yeterli olur.

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)