bilgievlerim
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


2 Ekim 2018 Salı

ENERJİ TASARRUFU HAFTASI





Enerjinin insan hareketinde, insanın günlük yaşantısında çok büyük bir yer tuttuğu muhakkaktır. Bu önemli ihtiyacın bilinçsiz kullanılması, insan geleceğine bir çok olumsuz etkiyi de beraberinde getirecektir. Enerjinin gereği kadar ve bilinçli olarak kullanılmasını sağlamak için her yıl 11 – 18 Ocak tarihleri arasında Enerji Tasarrufu Haftası kutlanır.

Hafta içinde, bütün yurtta enerji tasarrufu ile ilgili toplantı ve açık oturumlar düzenlenir. Radyo ve televizyonda enerji tasarrufunu işleyen programlar yayınlanır. Okullarımızda enerjide tutumlu olmanın önemi anlatılır. Alınması gereken önlemler belirtilir. Öğrenciler arasında enerji tutumu ile ilgili afiş, karikatür, resim ve kompozisyon yarışmaları düzenlenir. Bu yarışmalarda derece alanlara ödülleri dağıtılır. Bu çalışmaların amacı, enerjinin iyi kullanımını sağlamaktır.

Günümüzde enerjinin önemi gittikçe artıyor. Enerji iş görebilme, iş yapabilme gücüdür. İki tür enerji vardır. Durum enerjisi ve Hareket Enerjisi. Durum enerjisi cisimlerin durumu nedeniyle sahip olduğu enerjidir. Cismin hareketi sırasında oluşan enerjiye de hareket enerjisi denir.

Evde, işyerinde, toplum yaşamının her alanında makineler kullanılır. Makineler insanların işlerini kolaylaştırır. Az emekle kısa sürede büyük işler görülmesini sağlar.
 

Evimizdeki buzdolabı, elektrik süpürgesi, çamaşır makinesi annemizin işlerini kolaylaştırır. Traktör çiftçilerin az zamanda çok iş yapmalarını sağlar. Kullandığımız araç ve gereçlerin, giyeceklerimizin çoğu fabrikalarda, makinelerle üretilir. Bütün makineler enerji ile çalışır. Makinelerden düzenli ve sürekli olarak yararlanabilmek için enerjiyi tutumlu kullanmak zorundayız.

Başlıca enerji kaynaklarımız; elektrik, su, güneş, kömür ve petroldür. Bu enerji kaynaklarından elektriği kendimiz üretiyoruz. Güneş ışığından ve sularımızdan doğal enerji olarak yararlanıyoruz.

Yalnız petrol ülkemizde yeterince çıkmadığı için petrolün yarısını dışarıdan alıyoruz. Son yıllarda kömür rezervlerimizin azalması sebebi ile onu da dışarıdan ithal etmeye başladık. Bütün bu enerji alımları, ekonomimiz için ağır bir yüktür. Dış satım gelirimizin büyük bir bölümü petrol alımına harcanıyor. Ulusal ekonomimizin düzelmesi için enerjiyi tutumlu kullanmak zorundayız. Enerjinin yetersizliği, üretimin düşmesini, yurt ekonomisini ve günlük yaşantımızı etkilemektedir.

Enerjide tutum, sınırlı enerji kaynağının en verimli biçimde kullanımıdır. Gereksiz enerji tüketiminin ve kayıplarının azaltılmasıdır. Enerjide tutum aynı işi daha az enerji ile yapmaktır. Enerji Tutum Haftası içinde öğrendiklerimizi yaşam boyu uygulayalım. Evimizde boşa yanan lambaları söndürmeyi unutmayalım. Bozuk musluklarımızı onaralım. Suyumuzun boşa akmasını önleyelim, izlemediğimiz program süresince televizyonu ve radyoyu kapatalım. Kışın pencere yalıtımlarına daha çok özen gösterelim. Enerji tasarrufu konusunda öğrendiklerimizi, dinlediklerimizi ömür boyu uygulayalım.

ENERJİ TASARRUFU HAFTASI - KONUŞMA

SEVGİLİ ARKADAŞLAR!

Ülkemizdeki enerji tüketiminin bilinçli yapılmasını sağlamak için, Ocak ayının pazartesi ile başlayan haftayı Enerji Tasarrufu Haftası olarak kutlamaktayız.

İş yapabilme gücüne enerji denir. Cisimlerin hareketleri sırasında oluşan enerjiye hareket enerjisi, cisimlerde saklı olan enerjiye ise durum enerjisi ya da potansiyel enerji diyoruz. Belli başlı enerji kaynaklarımızı şöyle sıralayabiliriz; Petrol, elektrik, kömür, su ve güneş.

Günümüzde her alanda kullandığımız makinalar enerji ile çalışır. Ülkemiz enerji üretebilmek için büyük ölçüde dışa bağımlıdır. En önemli enerji kaynaklarından olan petrolü dış ülkelerden satın alırız. Dolayısıyla petrol, döviz vererek satın aldığımız ürünlerin başında gelir. Ekonomimizin düzelmesinde, enerjiyi tutumlu kullanmanın önemi büyüktür. Gereksiz enerji tüketiminin önüne geçmeliyiz. Boşa yanan ampulleri söndürmek, bozuk muslukları onarmak, radyo, televizyon, bilgisayar ve diğer aletleri gereksiz yere çalıştırmamak bir vatandaşlık görevidir. Hiç kimse benim param var, istediğim kadar enerji tüketirim deme hakkına sahip değildir. Ülke kaynaklarının bilinçsizce kullanılması bizi ve ülkemizi fakirliğe götürür. Enerji tüketiminde yaptığımız savurganlık, vatanseverlik duygularımızın zayıflığını da gösteren önemli bir ölçüttür.

Enerji üretiminde, dünyanın önde gelen ülkeleri arasına girmemiz dileği ile güzel ve aydınlık günler dilerim.

(Ev ve Sınıf Etkinlikleri Antolojisi Kitabı)

ENERJİ TASARRUFU HAFTASI - BULUŞ

UZUN MEHMET

Aşağıda, Uzun Mehmet’in enerji kaynaklarımızdan maden kömürünü buluşunu okuyacaksınız.

Maden kömürü, maden kömürü, derler. Nedir bu maden kömürü? Kara bir taş. Evet kara bir taş.

Fakat bu kara taş, bir memlekete yiyecek kadar gerekli. Buğday kadar, et kadar gerekli. Maden kömürü ile tren işler, vapur işler, fabrika işler.

Bundan uzun yıllar önce Türkiye’de maden kömürü var mı yok mu bunu bilen yoktu. Bizde maden kömürünü ilk defa Uzun Mehmet adında bir genç buldu. Böylece memlekete büyük hizmet etti.
Uzun Mehmet bir köylü çocuğuydu. Zonguldak’ta bir köyde doğdu. Büyüdü, asker oldu. İstanbul’a gitti. Orada deniz eri olarak askerlik yaptı. Maden kömürünü ilk defa askerlikte gördü. Onun memlekete ne kadar gerekli bir şey olduğunu askerlikte öğrendi.

Günler geçti. Askerlik bitti. Son gün erler toplandılar. Uzun Mehmet de onların içindeydi. Bölük komutanı geldi. Elinde bir parça maden kömürü vardı. Dedi ki:

― Arkadaşlar, bunun maden kömürü olduğunu öğrendiniz. Şimdi biz bunu para ile alıyoruz. Türkiye’de maden kömürü var mı yok mu bilen yok. Varsa bulmak lazım. Onu bulmak memlekete çok büyük bir hizmet olacak. Gittiğiniz köyde, dağda, derede, her yerde bu kömürü arayın arkadaşlar.

Bölük komutanı her ere bir parça maden kömürü verdi. uzun Mehmet de bir parça aldı, torbasına koydu, yola çıktı. Birkaç gün sonra köye vardı.

Uzun Mehmet, köyde nereye gitse maden kömürü parçasını da yanına alıyordu. Her yerde maden kömürü arıyordu.

Bir sabah, erkenden evden çıktı. Bütün gün yürüdü. Akşam üzeri bir uçurumun önüne geldi. Burası tam bir maden kömürü yatağı idi.

Uzun Mehmet :

― Buldum işte ! Şimdi buldum ! diye sevindi.

Hemen işe başladı. Kömürü kazdı, ondan bir çuval aldı, eve götürdü. Birkaç parça aldı, ocağa attı. Bunlar maden kömürüydü. Hem de iyi cins maden kömürü. Çok güzel yanıyordu.

Birkaç gün sonra Uzun Mehmet İstanbul’a gitti. Orada komutanını buldu. Ona bulduğu kömürü gösterdi. Bölük komutanı kömürü aldı, baktı:

― Evet bu maden kömürü. Hem de iyi cins maden kömürü. Aferin Mehmet. Bunu nereden buldun, dedi.

Mehmet :

― Zonguldak’ta diye cevap verdi.

O gün bölük komutanı :”Uzun Mehmet Zonguldak’ta maden kömürü buldu” diye hükümete haber verdi. hükümet Uzun Mehmet’e aylık bağladı.

Bir gün geldi, herkes gibi Uzun Mehmet de öldü. Fakat “Uzun Mehmet” adı kaldı. Hiç unutulmadı.

ENERJİ TASARRUFU HAFTASI - ŞİİRLER

TASARRUF NE GÜZELDİR

Haydi koş, bir, iki, üç...
Gereksiz yanan ampuller,
İsraf etmeyin enerjiyi diyor.
Onu yeniden sağlamak güç...
 
Bak, musluk ağlıyor,
Tamir et beni diyor.
Ah, çöp kutusundaki bayat ekmekler
Fırında kalsaydım, diyor.
 
Kış geldi yine, pencereler
Elden geçmeli bir bir.
Gereksiz ısı kaybı nedir?
Anlattı öğretmenimiz teker teker.
 
Çabuk tükeniyor petrol zenginliğimiz.
Petrol demek, döviz demek.
Tüm ulusa karşı ödevimiz
Enerji tasarrufu için seslenmek.

Öner KEMAL

ENERJİ VE TASARRUFU

Enerji ne, tasarruf ne bilelim.
Temelidir insanlığın, uygarlığın
Güçlükleri üstümüzden silelim,
Enerjiyi tutumluca kullanalım.

Enerjiyi elde etmek inan zor,
Hep insanlık enerjiye bakar.
Boşa harcanınca içim sızlıyor,
Enerjiyi tutumluca kullanın.

Süleyman ATISIZ

ENERJİ TASARRUFU HAFTASI - GÜZEL SÖZLER

 Enerji savurganlığı bütçemizi eritir.

 En ucuz enerji, tasarruf edilen enerjidir.

 Üretimde süreklilik, enerjide tutumla olur.

 Yaya gidilecek yere otomobille gitmeyelim.

 Enerji daha güçlü atılımlar için birikimdir.

 Damlaya damlaya göl olur.



 Gereksiz harcanan enerji, kaybedilen emektir.

DÜNYA TİYATRO GÜNÜ





Uluslararası Tiyatro Enstitüsü 1948 yılında kuruldu. Bu enstitü 1961 yılında aldığı bir kararla 27 Mart gününü Dünya Tiyatrolar Günü olarak kabul etti. Her yıl enstitüye üye ülkelerde 27 Mart günü Tiyatro Bayramı olarak kutlanır.
27 Mart günü her ülkenin sanat ve tiyatro adamlarınca hazırlanan bir bildiri, sahnelerde okunur. Tiyatrolar o gece halka parasız gösteriler düzenler. Tiyatroyu halka sevdirmeye çalışırlar.

Ülkemizde tiyatro ile ilgili ilk ulusal bildiriyi, yaşamını Türk tiyatrosuna içtenlikle adamış olan Muhsin Ertuğrul yazdı. Dünyada ilk tiyatro olayının nerede, nasıl başladığı kesinlikle bilinmiyor, Araştırmacılar; tiyatronun ilkel insanların av dönüşü vurdukları avın çevresinde sevinç ve heyecan sesleri çıkararak dans etmelerinden doğduğunu anlatırlar.

Daha sonraları topluluk halinde yaşamaya başlayan insanlar yılın belirli günlerinde, belirli bir yerde toplanmaya başladılar. Bu toplantıda içlerinden bir kişi yüksekçe bir yere çıkarak güldürücü öyküler anlatır, taklitler yapar, şarkılar söylerdi. Bu tür oyunlar zamanla şenlikler geleneğini oluşturdu. Bir süre sonra tiyatroda kişiler ikiye, üçe çıktı. Daha canlı, daha ilgi çekici konular bulundu. Böylece oyunlar, sanat niteliğine kavuştu. Tiyatro da meslek haline geldi.

Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Konusu bakımından harekete, konuşmaya, bazen de müziğe yer verilir. Bu nedenle tiyatro güzel sanatların en ilgi çekici kollarından biridir.

Tiyatroda oynayanla izleyen arasında yakın, sıcak bir iletişim vardır. İlk çağlarda oyunun yazılı metni yoktu. Yeteneklerine güvenen oyuncular ortaya çıkıp bir çeşit tuluat yaparlardı. Tuluat; oyuncuların o anda düzenledikleri hareketleri, tasarladıkları sözleri söylemeleridir. Tuluat, sahnesiz ve metinsiz bir tiyatro oyunudur.

Yazılı tiyatro yapıtları çok sonra ortaya çıktı. Bir süre tiyatro sözsüz oynandı. Oyuncular olayları, el, kol, gövde, bacak ya da yüz hareketleriyle anlatırlardı. Bu sözsüz tiyatroya pandomima denir.

Bizde tiyatro olgusu; çok eskilere dayanan orta oyunu ile onun gölge oyunu biçiminden başlar. Gölge oyunu arkadan ışıklandırılan beyaz bir perde üzerine belli tipteki kuklaların hareket ettirilmesi ve konuşturulması ile yansıyan Karagöz oyunlarıdır.

Bugün köylerimizde, çok eski geleneklerden kalma bir alışkanlıkla tiyatroya çok benzeyen eğlenceler düzenlenmektedir. Buna oyun çıkarma denir.

Tiyatro oyunculuğu özel eğitimi gerektiren bir meslektir. Tiyatro öğretimi konservatuar denilen okulda yapılır. Tiyatro; yazarların dram, komedi, trajedi türünde yazdıkları eserlerin sahnede oynanması sanatıdır. Tiyatro gösteri sanatı olarak tanımlanır. Belli başlı türleri şunlardır:

Komedi: Oyunların, insanların, durumların gülünç yönlerini gösteren bir tiyatro yapıtıdır. Komedinin belli başlı türleri şunlardır:

Vodvil, hareketli, eğlenceli bir konuya dayanan, içinde şarkılar bulunan hafif güldürüdür.

Fars, olayların aşırı abartıldığı, taklitlerin sık sık tekrar edildiği bir komedi türüdür.

Trajedi: Konusunu tarih, ya da efsanelerden alan acıklı sahne yapıtıdır.

Dram: Yaşamımızda var olan umudu, sevinci, acıyı, bir arada sunan tiyatro oyunudur. Dram şiir ve düz yazı ile yazılabilir.

Tiyatrolar; devlet tiyatroları, halk tiyatroları, bulvar tiyatroları, açık hava tiyatroları ve şehir tiyatroları gibi isimlerle anılır.

Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Yaşamı sergiler. Yaşama sevincini yaratır. Geçmişi, günümüzü, geleceği anlamamıza yardımcı olur. Tiyatro; Sorunlarımıza ışık tutar. Tiyatro, insanlar arasında halkın içinden doğmuş bir sanattır. Tiyatro hep iyiden, güzelden hoştan yana olmuştur.

Tiyatro insanları eğitir. Eğitirken düşündürür. Tiyatro insanlara beraber gülmek, beraber ağlamak, beraber düşünmek gibi insanca duygular aşılar.

DÜNYA TİYATRO GÜNÜ - BİLDİRİ

TİYATRO

Tiyatro gününde yazarlarımızdan Haldun Taner'in yayınladığı ulusal bildiri.
 
Her gece saat dokuz'da dünyanın dört bir bucağında binlerce perde açılıyor. Her gece saat dokuz'da milyonlarca insan ışıklandırılmış bir sahneden kendi dünyasının, kendi sorunlarının yoğunlaştırılmış bir kesitini ilgi ile izliyor. Oyalanıyor; eğleniyor, heyecanlanıyor, düşünüyor, bilinçleniyor.

Her günkü sürgit yaşamının akışı içinde tam fark edemediği, ya da edip de unuttuğu bazı ana sorunları yeni bir gözlükle görmeye başlıyor.

Tiyatrolar insanlara «Koşun, bana gelin, size ilginç bir şeyler göstere­ceğim» derler. «Gelin, beni izleyin memnun kalacaksınız» derler.

Bu alışkanlık yüzyıllardır sürüp gidiyor.

Çünkü; tiyatroda etli canlı oyunculardan, etli canlı seyircilere ve sonra yine o etli canlı seyircilerden etli canlı oyunculara geçen karşılıklı bir elekt­rik alışverişi vardır ki, bu aynı çatı altında aynı anda birbirini tamamlama ve karşılıklı etkileme olayı tiyatroya benzersiz bir toplumsal yaşantı niteliği kazandırır.

İnsanoğlu doğa karşısındaki korkularından başlayarak yüzyıllar boyunca acılarını, sevinçlerini, ihtiraslarını, düşüncelerini, düşlerini, özlemlerini, taşlamalarını, dünya görüşlerini, savaşımlarını, her şeyini somutlaştırıp dile getirmiştir.

Tiyatronun bunca yüzyıllardır varoluşu boşuna değildir, tiyatro, insan mayasının kopmaz bir öğesi, insandan ayrı düşünülemez bir gereksinmesidir. Doğada işlevini bitiren her şeyin varlığını sürdürebildiği görülmemiştir. Tiyatro sürüyorsa, sürecekse her devirde bir işlevi olduğundandır.

«Tiyatro, iki kalas bir hevestir» sözü boşuna söylenmemiş... Tiyatronun mitolojik piri sayılan Dionisos'tan gelme bir coşkusu vardır. Bu coşku olmadan tiyatro çekici olamaz.

Her gece saat dokuz'da dünyanın dört bucağında tiyatrocular ne oynar­larsa oynasınlar sahneden salona bu coşkuyu, bu gençliği, bu gücü, bu sağlıklı havayı estirirler.

Her gece saat dokuz'da on binlerce perde dünya durdukça açılsın, dursun.

Tiyatro olmasa, insanoğlu çok eksik, çok güdük kalırdı.

Haldun Taner

DÜNYA TİYATRO GÜNÜ - KONUŞMA

SEVGİLİ ARKADAŞLAR!

1948 yılında kurulan Uluslararası Tiyatro Enstitüsü, 1961 yılında aldığı bir kararla 21 Mart gününü Dünya Tiyatrolar Günü olarak kabul etti. Bu enstitüye üye ülkeler, her 27 Mart gününü Tiyatro bayramı olarak kutlamaktadır.

Tiyatrolar Günü’nde, tiyatroyu halka sevdirmek için etkinlikler yapılır. Hayatın bir parçası ve güzel sanatların en ilgi çekici kollarından biri olan tiyatroda, harekete, konuşmaya ve bazen de müziğe yer verilir. İlk çağlarda tiyatro, yazılı bir metin olmadan oynanırdı. Yeteneğine güvenen oyuncular sahnede istedikleri gibi konuşurlardı.

Bizim kültürümüzde tiyatroyu; ortaoyunu, gölge oyunu, köy seyirlik oyunları, meddahlık, danslı ve taklitli oyunlar şeklinde görürüz. Gölge oyununda, arkadan ışıklandırılan beyaz bir perde vardır. Karagöz veya başka tipteki kuklalar bu perdenin üzerinde oynatılıp konuşturulur. Güzel hikayeler anlatılarak halkı eğlendiren kişilere meddah denir. Köylerimizde hala, oyun çıkarma adıyla seyirlik oyunlar düzenlenmektedir.

İnsan hayatı içinde var olan umudun, acının ve sevincin, hep birlikte verildiği oyunlara dram diyoruz. Komedi, insan hayatı içindeki komik ve gülünç şeylerin oyunlaştırılmasıdır. Konularını tarih ve efsanelerden alan acıklı sahne oyunlarına ise trajedi diyoruz.

Tiyatro eğitimi, konservatuar denilen okullarda verilir. İnsanları eğiten, eğlendiren tiyatro, aynı zamanda düşündürürde. Bir arada yaşayan insanların birlikte güldüğü, birlikte ağladığı ve hep birlikte düşündüğü tiyatro salonları, insanca duyguların da öğrenildiği yerlerdir.

Sözlerimi ünlü tiyatro yazarımız Haldun Taner’in bir cümlesiyle bitiriyorum.
“Tiyatro olmasaydı insanoğlu çok eksik, çok güdük kalırdı.”

(Ev ve Sınıf Etkinlikleri Antolojisi Kitabı)

DÜNYA TİYATRO GÜNÜ - ŞİİRLER

DÜNYA TİYATRO GÜNÜ

Dünyanın her yerinde
Yirmi yedi Mart günü,
Tüm coşkuyla kutlanır
“Dünya Tiyatro Günü”.

Bildiri yayımlarlar
Dünya tiyatroları.
İnsanlara sunarlar
En güzel oyunları.

Hiçbir ücret almazlar
O gün seyredenlerden.
Tiyatronun zevkini
Tanıtırlar derinden.

Güneş nasıl dünyayı
Aydınlatıyor ise,
Tiyatrolarda öyle
Işık tutarlar bize.

Tiyatronun önemi
İnkar edilmez asla.
Onu seyredenleri
Etmeyenle kıyasla.

Fark edersin o zaman
Tiyatro cevherini.
Anlarsın tiyatronun
Toplumdaki yerini.

Naim YALNIZ

SAHNELER

Umutlarla sevgiler
Hayal ile gerçekler
Dramlar komediler
izlenir sahnelerde
 
Sahnede oyuncular
Alıp bizi götürür
Güldürür düşündürür
Düşündürür güldürür.
 
Orda bir başka yaşam
Yaşanır çoğu akşam
Başarılı bölümler
Alkışlanır her akşam.
 
Dünyanın her yerinde
On binlerce sahnede
Sorunlar mutluluklar
izlenir sahnelerde.

Erol YAVUZ

DÜNYA TİYATRO GÜNÜ - GÜZEL SÖZLER

 Tiyatro, adamı insan eden sanattır.
 
 Tiyatrosu olan bir ülkede kötülükler, çirkinlikler, yanlışlıklar sürüp gitmez.
 

 Tiyatrosuz bir toplum yeni doğmuş bir çocuk sayılır.  

DÜNYA SU GÜNÜ (22 Mart)



Su, bireylerin en temel gereksinimi olma ve başlıca ekonomik faaliyetlere kaynaklık etme özelliği ile ulusların devamlılığı için yaşamsal bir kaynaktır. Sosyal ve ekonomik faaliyetlerin sürmesi büyük ölçüde temiz ve yeterli su arzına sahip olmaya bağlıdır. Su kaynaklarının geliştirilmesi ekonomik üretkenlik ve sosyal refaha doğrudan katkı yapmaktadır. Öte yandan, nüfus ve ekonomik faaliyetler arttıkça birçok ülke hızla su sıkıntısı çeker duruma gelmekte ya da ekonomik gelişmeleri kısıtlanmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma politikası doğrultusunda, su kaynaklarını tasarruflu kullanma bilinci yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası her düzeyde geliştirilmelidir.

Su, hayatın kaynağı, dünyanın 3/4'ü; vücudumuzun % 80'i su. Kana kana içtiğimiz, duş yaptığımız, yağmur olup yağdığında sevdiğimiz ama sel olup aktığında korktuğumuz su.
Su insan için çok önemli. Ama öte yandan da dünya nüfusunun artması, küresel ısınmaya bağlı iklim değişiklikleri, suyun yeryüzündeki dağılımı ve kullanım şekli, su ile ilgili ciddi sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. İşte bu konudaki gerçeklerin bir kısmı:

• Dünyadaki tatlı suyun %80 i buzul olarak kutuplardadır.
• Dünyadaki nehirlerin yaklaşık 2/3ü (yaklaşık 300 nehir) sınır ötesi su olarak bir kaç komşu ülke tarafından paylaşılmaktadır. Bu nehirlerin hemen hemen tamamı komşu ülkelerle sorunlara yol açmaktadır.
• Yaklaşık 1,1 milyar insan temiz içme veya kullanım suyundan yoksundur.
• Her yıl yaklaşık 5 milyon insan temiz su ile ilgili hastalıklardan dolayı ölmektedir.
• 2025 yılında dünya nüfusunun üçte biri şiddetli derecede su sıkıntısı çekecektir.
• Halen dünyada 2,8 milyar insan şehirlerde yaşıyor, bu rakam 2025'te 4,5 milyara yükselecek. Şehirler temiz suya daha fazla ihtiyaç duymakta olup aynı zamanda da daha büyük atık su sorununa yol açmaktadırlar. Şehir nüfusunun artması ciddi su sorunlarını beraberinde getirecektir.
• Ülkemizdeki 3200 belediyenin yaklaşık 50 adedi kanalizasyon sularını arıtmaktadırlar. Başka bir deyişle nüfusumuzun yaklaşık 50 milyonuna ait kanalizasyon suları doğrudan nehirlere dolayısıyla göl ve denizlere akmaktadır.

Bunlar, su ile ilgili gerçeklerin sadece bir kısmı. Bu ve buna benzer konuların ciddi bir şekilde dünya gündemine gelmesiyle BM Genel Kurulu 1993 yılı Aralık ayında aldığı bir kararla her yılın 22 Mart gününün " Dünya Su Günü" olarak kutlanmasını kararlaştırmıştır.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 1992 yılında Rio de Janerio’da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda dünyada suyun giderek artan öneminden dolayı her yıl 22 Mart gününün "Dünya Su Günü" olarak kutlanmasına karar vermiştir. Ortaya çıkışı BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın sonuç metni olan Agenda21’in su kaynaklarının gelişimi ile ilgili 18. bölümüne dayanan Dünya Su Günü, suyun önemi ile ilgili bilincin geliştirilmesi ve Agenda21’de sunulan önerilerin uygulanmasının sağlanması için, bütün ülkelerin ulusal düzeyde konferans, seminer, sergi, yayın ve doküman dağıtımı gibi bir dizi etkinlik yapmasını teşvik etmeyi amaçlamaktadır.

22 Mart Dünya Su Günü ile ilgili ilk çalışmalar Birleşmiş Milletler Genel Asamblesi tarafından 1993'te başlatıldı.


1. İçme suyu ile ilgili problemler,
2. Gelişen nüfusa bağlı olarak su yapılarının korunması ve yapımı ile ilgili toplumu uyarmak ve önlemleri arttırmak.
3. Dünya Su Günü'nde devletler, uluslararası kuruluşlar ve sosyal kuruluşlarla dayanışmayı ve birlikteliği arttırmak.

Strateji
1. Ülke ve dünya basını ile bağlantıları geliştirmek, gündemde kalmak ve gündem oluşturmak.
2. Çocukları ve gençleri hedef almak,
3. Belgelerin yayınlanması,
4. Su kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi ile ilgili konferans, yuvarlak masa ve seminerler yapılması,
5. Paylaşım ve kişisel yardım programlarını ilerletmek,
6. Kamu ve özel sektör yardımlarını, destek ve katılımlarını arttırmak.

1995'ten günümüze kadar her yıl bir konu tespit edilmiş ve 22 Mart günü tartışılması kararlaştırılmıştır. Buna göre;

— 1995 yılında Kadınlar ve Su
— 1996 yılında Kirli Şehirlere Su
— 1997 yılında Dünyanın Su Potansiyeli Yeterli mi?
— 1998 yılında Yeraltı Suyu ve Görünmez Kaynaklar
— 1999 yılında Su Kaynakları Etrafında Hayat
— 2000 yılında 21. Yüzyılda Su
— 2001 yılında Su ve Sağlık
— 2002 yılında Kalkınma İçin Su
— 2003 yılında Gelecek İçin Su

Konuları ele alınmıştır.

DÜNYA SU GÜNÜ - Yaşam için Su

BM Genel Kurulu Aralık 2003'te yaptığı 58. oturumunda aldığı karar ile 2005 yılının 22 Mart gününden başlayarak 2015 yılına kadar on yıl süreyle dünya su günü temasının "Water For Life" ( Yaşam İçin Su ) olmasını kararlaştırmıştır. BM ayrıca bu on yıllık sürenin "Eylem İçin On Yıl" olmasını tavsiye ederek bu süre içerisinde konunun seminer ve konferans gündemlerinden suyu korumaya yönelik etkin eylemlere aktarılmasını sağlamayı amaçlamıştır.

Yeryüzündeki suyun %97’si tuzludur. Geriye kalan ve büyük bir bölümü Kuzey ve Güney Kutuplarında buzullar içinde donmuş olan %3’lük tatlı su kaynakları için insanlar, bitkiler, yaban hayat, tarım ve sanayi rekabet etme durumundadırlar. Son 10 yılda bu kısıtlı su arzı üzerindeki küresel su talebi 6 – 7 kat artmıştır; bu oran dünya nüfusu artış oranının iki katından fazladır. Öte yandan, dünya nüfusunun 2025’de 8,3 milyara, 2050’de ise 10–12 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Halen, yoksullar başta olmak üzere, dünyada 2,4 milyar insan yetersiz ve kalitesiz su nedeniyle sağlıksız koşullarda yaşamaktadır. Dünyanın birçok bölgesinde yaşanmakta olana kırsal alanlardan kentlere göç, çok sayıda insanın yeterli sağlık hizmetlerinden, güvenli içme suyundan, çevresel olarak güvenli yaşam koşullarından yoksun alanlarda yaşamalarına sebep olmaktadır.

Uluslararası kuruluşlar, yukarıda bir kısmı sözü edilen sorunlara çözüm arayışları çerçevesinde insan sağlığı, gıda güvenliği, endüstriyel gelişme ve eko-sistemlerin korunması için su kaynaklarının daha etkin bir biçimde kullanılması ve yönetilmesinin gerekliliğine dikkat çekmiştir. BM sistemi içinde yer alan birçok uzman kuruluşun (UNDP, FAO, UNICEF, UNESCO, WHO, WMO) girişimi ile bir seri uluslararası konferans çerçevesinde etkin ve adil su kaynakları kullanımı tartışılmış ve gözden geçirilmiştir. Bu konferanslar arasında:

1972 Stockholm BM İnsan ve Çevre Konferansı,
1977 Mar del Plata BM Su Konferansı,
1991 Delft BM Kalkınma Programı Sempozyumu: Su Sektöründe Kapasite Geliştirme,
1992 Dublin Su ve Çevre Uluslararası Konferansı,
1992 BM Çevre ve Kalkınma Konferansı sayılabilir.

Birbirini takip eden tüm bu konferansların sonucunda su kaynaklarının etkin ve adil kullanımına ilişkin bir dizi ilke ve normlar ortaya çıkmıştır.

Bir yandan tarım, içme suyu ve sanayi arasında bir yandan da bu sektörler ve doğal hayat arasında su kullanımına ilişkin rekabet giderek artmaktadır. 1990’ların ortalarına gelindiğinde giderek daha çok bölge ve ülkenin su kıtlığı ile karşılaşması ile dünyada su kaynakları yönetiminde bütüncül yaklaşımların benimsenmesinin gerekliliği ortaya çıkmıştır. Dublin ve Rio ilkelerini ve "Bütüncül Su Kaynakları Yönetimi" olarak tanımlanan bir dizi ilkeyi eyleme dönüştürmek amacıyla Dünya Su Konseyi (WWC) ve Küresel Su Ortaklığı (GWP) gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları kurulmuştur. Bu kuruluşlar, politika-yapıcılar ve kullanıcılar gibi başlıca paydaşlar arasında su ile ilgili sorunlara yönelik ilgiyi artırmaya; ilgili aktörler arasında ortaklıklar kurulmasına ve ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde bütüncül su kaynakları yönetimine ilişkin eylemlerin gerçekleşmesine yönelik faaliyetlerde bulunmaktadırlar.

Türkiye su zengini bir ülke değildir. Uzmanlar ülkemizin 107 milyar m3 su arzına sahip olduğunu vurgulasalar da, mevcut su kaynakları zaman ve mekâna göre düzensiz dağılmıştır. Öte yandan ortalama 1300 m3 kişi başına düşen su miktarı ile ülkemiz uluslararası ölçütlere göre su sıkıntısı çeken ülkeler içinde değerlendirilebilmektedir. Türkiye, sosyo-ekonomik kalkınma hedefleri doğrultusunda su kaynaklarını geliştirme projelerine öncelik vermiştir. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ülkemizin görece yoksul ve geri kalmış bir bölgesinde su, toprak ve insan kaynaklarının kalkınma amacına yönelik geliştirilmesi ve kullanılmasına dönük bir dizi fiziki, sosyal, ekonomik ve kültürel proje ve faaliyetleri kapsamaktadır.

Dünyada birçok bölgede, son elli yılda, ekonomik büyüme hedefleri doğrultusunda ileri teknolojilerin, yöntemlerin ve tekniklerin kullanımına yönelik girişimleri gözlemledik. Öte yandan bu hızlı büyüme süreci içinde aynı girişimler, sosyal eşitsizlik, çevresel yıkım ve ekolojik dengenin temelden sarsılması gibi olgularla mücadelede başarısız kaldılar. Küresel düzeyde kalkınmaya yönelik gözlemlediğimiz bu gelişmeler, kalkınmaya ilişkin genel yaklaşımlarımızda ve GAP’a özgü olarak izlediğimiz kalkınma politikalarında yeni anlayışların benimsenmesine yol açmıştır. Nitekim 1990’ların ilk yıllarından buyana, GAP bölgesinde kalkınmaya ilişkin faaliyetler GAP Bölge Kalkınma İdaresi’nin öncülüğünde "sürdürülebilir kalkınma" yaklaşımı doğrultusunda yürütülmektedir. Güneydoğu Anadolu Projesi’nin nihai hedefi, bölgede yaşayan halkın potansiyel ve tercihlerini eksiksiz bir biçimde yaşama geçirebilecekleri bir ortam yaratmaktır. GAP, su ve toprak kaynakları gibi bölgede yaşamın her unsuruna temel teşkil eden kaynakları etkin ve adil bir biçimde geliştirmeye ve kullanmaya yönelik faaliyetler çerçevesinde kadın, erkek, genç, çocuk, mevcut tüm bölge halkı ve gelecek kuşaklar için seçenekleri ve olanakları genişletmeyi hedeflemektedir.

Yalnızca ekonomik büyüme hedefli kalkınma yaklaşımlarından farklı olarak, sürdürülebilir kalkınma, insanı, kalkınmanın hem aracı hem de amacı olarak odak noktaya koyar. Bölge halkının sosyal ve ekonomik gönence erişimine yönelik projelere öncelik verir. GAP çerçevesindeki eşit, adil, cinsiyet dengeli proje uygulamaları, suyun etkin kullanımına ve katılımcılığa dayalı sulama modelleri, kalkınmanın alt yapısını oluşturan fiziki projelerin, sosyal yapıya, çevreye ve kültür varlıklarına yönelik zararlarını minimuma indirmeye çalışan projeler, kadınlar, baraj göllerinden etkilenen nüfus, çocuklar, gençler, toprakları sulama alanı dışında bulunan çiftçiler gibi dezavantajlı grupların, kalkınmadan olumsuz etkilenmemelerini ve yaratılacak refahın ekonomik geçerliliğini gözeten uygulamaların tümü sürdürülebilir insani kalkınma yaklaşımı içinde değerlendirilmelidir.

Öyleyse haydi bizler de suyumuza sahip çıkalım. Onu dikkatli kullanmaya, israf etmemeye ve onu korumaya çalışalım. İşte size bazı tavsiyeler:

• Çamaşır makinenizi veya bulaşık makinenizi tam dolu iken çalıştırınız.
• Duşlarınızı kısa alınız ve duşunuza akış debisi düşük olan duş başlıkları takınız.
• Tıraş olurken veya dişlerinizi fırçalarken suyu açık bırakmayınız.
• Musluklarınızda su sızıntılarını önemseyin.
• Sızıntı yoluyla israf olan su miktarları çok büyük miktarlara ulaşabilmektedir.
• Armatürlerinizi ve tesisatınızı sızıntılara karşı kontrol ettiriniz.
• Bahçenizde bitkilerinizi sabah serinliğinde, buharlaşmanın minimum olduğu saatte sulayın.
• Tuvalet sifonları en çok su israfı yapılan yerlerden birisidir.
• Tuvalet sifonlarınızı gerekmedikçe çekmeyiniz.
• Suyu çeşmeden içen yerlerde boruda ısınan su sebebi ile su soğuyuncaya kadar boşa akıtılır.
• Suyu boşa akıtmak yerine soğutmak için buz kullanın.
• Evlerinizde su tasarrufu sağlayacak özellikte armatürler kullanın.
• Armatür satın alırken su tasarrufu sağlayıcı özelliği olup olmadığını araştırın.
• Bulaşıklarınızı elle yıkadığınızda durulamak için direkt çeşmeden akarsu kullanmayınız.
• Önce leğende köpüğü akıttıktan sonra suyunuzu kısık seviyede açınız ve durulayınız.
• Durulamaya ara verdiğiniz durumlarda suyunuz kapatmayı ihmal etmeyiniz.
• Meyve ve sebzelerinizi çeşmeden akan su yerine uygun bir kapta yıkayınız.


www.bilgievlerim.blogspot.com sitesi olarak kalkınmanın başlıca itici gücü olan su kaynaklarımızı bilinçli, duyarlı, akılcı, adil ve barışçı biçimde kullanmamız gerekliliğini vurgulayan 22 Mart Dünya Su Günü’nün bölgemiz halkı ve tüm insanlık için kutlu olmasını dileriz.

DÜNYA KOOPERATİFÇİLİK GÜNÜ





Kooperatifler, demokratik işletme kuruluşlarıdır. Kooperatiflerde temel amaç kâr değil, işbirliği ve dayanışmadır. Birbirlerine meslek, sanat, toplumsal çıkar bağları olan grupların kendi aralarında kurdukları kuruluşlardır. Amaç, verimli çalışmak, ortak ihtiyaçlarını karşılamak, emek ve ürünleri değerlendirmektir.

Kooperatif öyle denilebilir ki birlik ruhunun kalesidir. “Birlikten kuvvet doğar” sözü bunu en iyi şekilde açıklamaktadır. İnsanlar bireysel olarak yapamadıkları şeyleri, kooperatifler kurarak ortaklaşa başarabilirler. Bu güç; tek insanın yapamadığı ya da iyi yapamadığı çoğu işin üstesinden gelebilir.

Üreticiler, mal üretir. Ürünlerini değeri ile satabilmek, emeklerinin karşılığını alabilmek isterler. Bunu tek başlarına başaramazlar. Tüketiciler de ucuz ve kaliteli mal almak isterler. Kurulmuş bir birlikleri yoksa kalitesiz malları pahalıya almak zorunda kalırlar.

Arsa, ev almak isteyen dar gelirli bireyler de kooperatifler kurarak küçük tasarrufları ile mal sahibi olabilirler. Aynı amaç etrafında toplanan kişilerden oluşan kooperatif, kâr amacı gütmez. Üyelerine ya da yararlananlara ekonomik katkı sağlar.

Bir kooperatifte şu özellikler bulunmalıdır:

İşbirliği amacıyla kurulurlar.
Kooperatiflerin gelir ve giderleri arasında gelir farkı kalırsa ortaklara eşit olarak geri dağıtılır.
Sermayeleri ve ortak sayıları sınırlıdır.
Mesleksel gelişme, ortak yaşama, birbirlerinin çıkarlarına saygı duyma, sorunları paylaşabilme gibi konularda eğitimi güçlendirir.
Sosyal bir oluşum olan kooperatifçilik 21 Aralık 1844 yılında İngiltere’de kurulmuştur. Bizde ilk kooperatif Mithat Paşa tarafından 1863 yılında “Memleket Sandığı” adı ile kurulmuştu. İyi sonuçları görülünce 1867 yılında yaygınlaştırılmasına karar verildi. Bu sandıklarda çiftçilerin ürettiği mallar satılır, elde edilen para o çiftçinin sermayesi olarak sandığa yatırılırdı. Sandıklar, halkın güvendiği dört vekil tarafından yönetilirdi. Bu vekiller görevlerini ücretsiz olarak yapardı.

Atatürk, ilk “Tarım Kredi Kooperatifini” Silifke ilçesine bağlı birkaç köyün de içinde bulunduğu “Tekirçiftliği” köyünde 30 Haziran 1936 yılında açtı. Kendisi de ilk ortak olarak katıldı. “İnsanlar kişisel olarak çalışırlarsa başarılı olamazlar” diyerek kooperatifleşmenin önemini vurgulamıştır.


KOOPERATİF ÇEŞİTLERİ

Üretim Kooperatifleri: Aynı ürünleri üretmek ya da ortakların ürettikleri hammaddeleri kullanmak, ürünlerini gerçek değerleri ile satmak amacı ile kurulurlar. Üç grupta toplanırlar.

- Tarım ürünleri kooperatifleri
- Sanayi ürünleri kooperatifleri
- Satın alma kooperatifleri
 
Tüketim Kooperatifleri: ortaklarının gereksinim duyduğu tüketim mallarını en iyi kalitede ve ucuz fiyata sağlamak amacıyla kurulurlar. Bu kooperatifler gereksinimleri olan malları doğrudan üreticiden almak, aracıyı ortadan kaldırmak isterler.
 
Kredi Kooperatifleri: Ortaklarına kredi vermek ya da kredi bulmak amacı ile kurulurlar. Üç grupta toplanır :

- Tarım Kredi Kooperatifleri
- Şehir Kredi Kooperatifleri
- Kefalet Kooperatifleri
Bunlardan başka karma kooperatifler de vardır. El sanatları üretim ve satış kooperatifi gibi.

Kişilerin, dolayısıyla ülkenin kalkınmasında büyük payı olan kooperatifçiliği tanıtmak, yararlarını anlatmak, bireyleri kooperatifçiliğe teşvik etmek amacı ile 21 Aralık günü “Dünya Kooperatifçilik Günü” olarak kabul edilmiştir.

Bu günde kooperatiflerin önemi anlatılır. Kişisel değil, toplumsal bir kuruluş olduğu vurgulanır. Çeşitli kooperatiflere geziler düzenlenir, çalışmaları hakkında bilgi alınır.

DÜNYA KOOPERATİFÇİLİK GÜNÜ - ŞİİRLER

BİRLEŞTİK BAK BERABERİZ

Yapmak için büyük işler,
Kurulmalı kooperatifler.
Kurmadan yalancı düşler,
Birleştik bak beraberiz.

Bir elden ses çıkmaz denir.
İki elle gök süslenir,
Buna dayanışma denir,
Birleştik bak beraberiz.

Sayılmaz hizmet ürettik,
Sanki çarpan tek yürektik,
Gönüllere sevgi ektik,
Birleştik bak beraberiz.

Hakkı ÇEBİ

TOPRAĞIN SESİ

Çalıştım, emek verdim toprağa;
-Gübrelemezsen, sulamazsan ürün kıt, dedi.
Ben uzak, nereden, nasıl gelecek ? dedim:
-Birleş, gölet yap, kanal aç, akıt... dedi.

Yapmaya para ve güç gerek...
-Çabasız bunları kim kime verdi? dedi.
Bana kooperatifin yolunu göstererek
-“Güç birlikten doğar”, işte”Tarım Kredi” dedi.

-Topraktan tutuldu mayanız,
toprağı işlemezsen insanı da unut, dedi.
Birleşip başarmanın yolu, kooperatif!
Bu sözümü hep akılında tut., dedi.

Can BAŞTÜRK
 
BİRLİK OLALIM

Tek başına bir kişi,
Yapamaz bir çok işi.
Birleşirse bireyler,
Oluşur kooperatifler.

Üye sorumluluk taşır,
Güç işler kolaylaşır.
Kooperatifle onca kişi
Amaçlarına ulaşır.

“Bir elin nesi var,
İki elin sesi var”
Unutmayın şu sözü!
“Birlikten kuvvet doğar.”

İsa KANSU

KOOPERATİFLERİMİZ

İyi değerlensin ürünlerimiz,
Boşa gitmesin emeklerimiz,
Birlikten kuvvet doğar ilkemiz,
Çoğalsın kooperatiflerimiz...

Köyde sütler bozulmasın,
Sebzeler tarlalarda kalmasın,
Meyveler dalda çürümesin,
Toplansın kooperatiflerimiz...

İlmek ilmek halılar tezgâhlarda,
Yok pahasına satılmasın pazarlarda,
Alın teri, göz nuru, helâl nafaka,
Sağ olsun kooperatiflerimiz...

Kimseler kalmasın evsiz, mekânsız,
Ustalar çalışamaz malzemesiz, dükkansız,
Düşük faiz, bol kredi, teminat,
Sağlasın kooperatiflerimiz...

Kâr etsek de bizimdir, zarar etsek de...
Gönüllü işbirliği sağlar her işte.
Ata’mızın önerdiği vardır en başta,
Var olsun kooperatiflerimiz...

Ayşe COŞKUNER

KOOPERATİFLER

Nasıl başlayayım söze,
Hizmet ediyorsun bize.
Kalkınmada katkımıza,
Teşekkürler kooperatif.

Çiftçi düşer bazen dara,
Kooperatif verir para.
Böylece sarılır yara,
Tek dileğimiz kooperatif.

Üyeleriniz bizden,
Hizmetleriniz sizden,
Kalkınmak hepimizden,
Umudumuz kooperatif.

Tohumları verdik ektik,
Gübreleri verdik saçtık,
Mutluluğa biz ulaştık,
Sayenizde kooperatif.

Çiftçilerle yardımlaşmakla,
Firmalarla anlaşmakla,
Son gücünle çalışmakla,
Övünmelisin kooperatif.

Saffet ESEN

DÜNYA KOOPERATİFÇİLİK GÜNÜ - GÜZEL SÖZLER

 Bir elin nesi var, iki elin sesi var.

 Birlikten kuvvet doğar.

 Baş başa vermeyince işler bitmez.

 Yalnız taş, duvar olmaz.


 Nerde birlik, orda dirlik.

30 Eylül 2018 Pazar

Fenerbahçe'nin Tarihindeki En rezalet Sezonu



Fenerbahçe'nin Tarihindeki En rezalet Sezonu Yaşıyor 
Ne Ali KOÇ Ne Comoli Nede Oyuna Sadece Bakan Bir Cocu 
Arkadaşlar Fenerbahçeye rakiplerinin yapamadığını siz yaptınız 
Rezil bir yönetim ve rezalet bir oyun var Bu saatten sonra Cocu'nun takımda kalması
sizce doğrumu...?
Yorumlar sizlerin..........................

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ





8 Mart günü Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanır. Bu gün kadınlar tarafından ve / ya da kadınlar için konferans, gösteri ve eğlence gibi çeşitli etkinlikler düzenlenir. Kadınlar arası dayanışma ve kadınların toplumdan beklentileri vurgulanır.

Kadınlara özgü bir günün var olması düşüncesi ilk kez, 26-27 Ağustos 1910’da Kopenhag’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında ortaya atıldı ve kabul edildi. Birçok ülkede her yıl kutlanmaya başladı. İsveç’te ise 1912 yılından itibaren kutlanmaya başladı.

Ancak ilk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı ve değişen tarihlerde ama her zaman ilkbaharda kutlanıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı tarafından olmuştur.

İki dünya savaşı yılları arasında bazı ülkelerde kutlanması yasaklanan Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de kutlanılmaya başlamasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1977 yılında 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kabul etti.

Kaynak: NATIONALENCYKLOPEDIN

İLGİNÇ BİLGİLER

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırmaya göre;

1. Dünyadaki işlerin %66’sı kadınlar tarafından görülüyor.
2. Buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak %10’una sahipler.
3. Dünya’daki mal varlığının ise % 1’ine sahipler.
4. Başka bir değişle dünyadaki işlerin % 34’ü erkekler tarafından görülüyor ama erkekler dünyadaki toplam gelirin % 90’ına ve toplam mal varlığının % 99’una sahipler.

Türkiye’den Rakamlar ( Milliyet, 8 Mart 2001)

1. Şehirlerde evli kadınların % 18’i, köylerde de % 76’sı eşleri tarafından dövülüyor.
2. Kadınların % 57,7’si evliliklerinin ilk gününde şiddetle karşılaşıyor.
3. Aile içi suçların % 90’ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturuyor.

DÜNDEN BUGÜNE "KADINLAR GÜNÜ"

 Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1800'lü yıllarda bir tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları için greve giden kadın işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamayarak ölmeleriyle gündeme geldi Kadınlar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de 8 Mart'ta eşitlik isteklerini daha yüksek sesle dile getiriyorlar.

8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması, uluslararası düzeyde kabul gören bir hal alması 1970'lere rastlasa da, bu tarihe kaynaklık eden olay ve dünya kadınlarının ortak bir gün kutlama isteğinin gündeme gelişi 1800'lerin ortasını bulur. ABD'nin New York kentindeki Cotton tekstil fabrikasında çalışan işçi kadınlar, 1800'lü yılların ortalarından beri daha iyi çalışma koşulları, emeklerinin karşılığında hak ettikleri ücret ve daha iyi yaşam için mücadele vermektedir. Ama bunca yıllık mücadeleye karşın elde edebildikleri pek bir hak yoktur. En sonunda, 8 Mart 1908 günü, haklarını alabilmek için son çare olarak greve giderler. Ancak patronlar bu greve zalim bir şekilde müdahale ederler. Greve giden kadınlar fabrika binasına kilitlenirler. Patronlar bu yolla grevin başka fabrikalara sıçramasını engellemek isterler. Ancak beklenmedik bir şey olur ve fabrika yanmaya başlar. Ne yazık ki yangından fabrikada bulunan kadın işçilerden çok azı kaçarak kurtulmayı başarır Yanan fabrikadan kaçmayı ve fabrikanın çevresine kurulmuş olan barikatları aşmayı başaramayan 129 kadın işçi yanarak ölür.

Aynı yıl diğer endüstri kollarındaki kadınlar da mücadeleye devam ederler. Kadınların yürüttükleri mücadelenin temelinde seçme ve seçilme hakkı, günlük çalışma saatlerinin, koşullarının ve ücretlendirmenin yeniden düzenlenmesi gibi konular bulunmaktadır. Dünya Kadınlar Gününde bugün de ilk başlarda yapıldığı gibi eşitlik için, bağımsızlık için, politik haksızlıkların ortadan kalkması için, daha iyi yaşama ve çalışma koşulları elde edebilmek için çalışılıyor.

TÜRKİYE'DE 8 MART KADINLAR GÜNÜ

İlk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlayan 8 Mart, 1975 yılında daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı.

"Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programında Türkiye de etkilenmiş, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapılmıştır. 1980 askeri darbesinden sonra dört yıl anılmadı 8 Mart. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından Dünya Kadınlar Günü kutlanmaya başlandı.

Kadınlar 80'li yıllarda 8 Mart'ı izinli yürüyüş ve şenliklerle kutlayamamışlarsa da, küçük gruplar mütevazi kutlamalarını sürdürdüler. 90'lı yıllarda kadın kuruluşlarının sayı ve çeşitliliğinin artması ile beraber 8 Mart daha geniş bir katılımla kutlanılır oldu.


8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ - ŞİİRLER

ANACIĞIM

—Anneme ve bütün annelere—

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Kaç geceler bana ninni söylerdi,
Hasta olunca oydu başucumda bekleyen,
Biraz yorulmayayım, üzülmeyeyim, hemen
Alır kucağına okşardı, saçlarımı öperdi.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Uzun kış geceleri masal masaldı.
Güzel çoban kızları, iyi kalpli sultanlar,
Bir suyun akışı gibi geçip gitti zamanlar
Şimdi ne o dünkü çocuk, ne de o masal kaldı.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Yıkayan oydu mürekkep lekeli parmaklarımı.
Akşam biraz geciksem yollara düşerdi .
Sokağa çıkarken «Yavrucuğum üşütme» derdi.
Hemen bir kazak örerdi biraz boş kaldı mı.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl?
Bilirim yine kalbinde yerim anacığım.
Selam sana Kadınlar Günü İstanbul’dan.
Yeni dönmüşçesine bir akşam okuldan,
Vefalı ellerinden öperim anacığım.


Ümit Yaşar OĞUZCAN

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)