Su, bireylerin en temel gereksinimi olma ve başlıca ekonomik faaliyetlere kaynaklık etme özelliği ile ulusların devamlılığı için yaşamsal bir kaynaktır. Sosyal ve ekonomik faaliyetlerin sürmesi büyük ölçüde temiz ve yeterli su arzına sahip olmaya bağlıdır. Su kaynaklarının geliştirilmesi ekonomik üretkenlik ve sosyal refaha doğrudan katkı yapmaktadır. Öte yandan, nüfus ve ekonomik faaliyetler arttıkça birçok ülke hızla su sıkıntısı çeker duruma gelmekte ya da ekonomik gelişmeleri kısıtlanmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma politikası doğrultusunda, su kaynaklarını tasarruflu kullanma bilinci yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası her düzeyde geliştirilmelidir.
Su, hayatın kaynağı, dünyanın 3/4'ü; vücudumuzun % 80'i su. Kana kana içtiğimiz, duş yaptığımız, yağmur olup yağdığında sevdiğimiz ama sel olup aktığında korktuğumuz su.
Su insan için çok önemli. Ama öte yandan da dünya nüfusunun artması, küresel ısınmaya bağlı iklim değişiklikleri, suyun yeryüzündeki dağılımı ve kullanım şekli, su ile ilgili ciddi sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. İşte bu konudaki gerçeklerin bir kısmı:
• Dünyadaki tatlı suyun %80 i buzul olarak kutuplardadır.
• Dünyadaki nehirlerin yaklaşık 2/3ü (yaklaşık 300 nehir) sınır ötesi su olarak bir kaç komşu ülke tarafından paylaşılmaktadır. Bu nehirlerin hemen hemen tamamı komşu ülkelerle sorunlara yol açmaktadır.
• Yaklaşık 1,1 milyar insan temiz içme veya kullanım suyundan yoksundur.
• Her yıl yaklaşık 5 milyon insan temiz su ile ilgili hastalıklardan dolayı ölmektedir.
• 2025 yılında dünya nüfusunun üçte biri şiddetli derecede su sıkıntısı çekecektir.
• Halen dünyada 2,8 milyar insan şehirlerde yaşıyor, bu rakam 2025'te 4,5 milyara yükselecek. Şehirler temiz suya daha fazla ihtiyaç duymakta olup aynı zamanda da daha büyük atık su sorununa yol açmaktadırlar. Şehir nüfusunun artması ciddi su sorunlarını beraberinde getirecektir.
• Ülkemizdeki 3200 belediyenin yaklaşık 50 adedi kanalizasyon sularını arıtmaktadırlar. Başka bir deyişle nüfusumuzun yaklaşık 50 milyonuna ait kanalizasyon suları doğrudan nehirlere dolayısıyla göl ve denizlere akmaktadır.
Bunlar, su ile ilgili gerçeklerin sadece bir kısmı. Bu ve buna benzer konuların ciddi bir şekilde dünya gündemine gelmesiyle BM Genel Kurulu 1993 yılı Aralık ayında aldığı bir kararla her yılın 22 Mart gününün " Dünya Su Günü" olarak kutlanmasını kararlaştırmıştır.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 1992 yılında Rio de Janerio’da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda dünyada suyun giderek artan öneminden dolayı her yıl 22 Mart gününün "Dünya Su Günü" olarak kutlanmasına karar vermiştir. Ortaya çıkışı BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın sonuç metni olan Agenda21’in su kaynaklarının gelişimi ile ilgili 18. bölümüne dayanan Dünya Su Günü, suyun önemi ile ilgili bilincin geliştirilmesi ve Agenda21’de sunulan önerilerin uygulanmasının sağlanması için, bütün ülkelerin ulusal düzeyde konferans, seminer, sergi, yayın ve doküman dağıtımı gibi bir dizi etkinlik yapmasını teşvik etmeyi amaçlamaktadır.
22 Mart Dünya Su Günü ile ilgili ilk çalışmalar Birleşmiş Milletler Genel Asamblesi tarafından 1993'te başlatıldı.
1. İçme suyu ile ilgili problemler,
2. Gelişen nüfusa bağlı olarak su yapılarının korunması ve yapımı ile ilgili toplumu uyarmak ve önlemleri arttırmak.
3. Dünya Su Günü'nde devletler, uluslararası kuruluşlar ve sosyal kuruluşlarla dayanışmayı ve birlikteliği arttırmak.
Strateji
1. Ülke ve dünya basını ile bağlantıları geliştirmek, gündemde kalmak ve gündem oluşturmak.
2. Çocukları ve gençleri hedef almak,
3. Belgelerin yayınlanması,
4. Su kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi ile ilgili konferans, yuvarlak masa ve seminerler yapılması,
5. Paylaşım ve kişisel yardım programlarını ilerletmek,
6. Kamu ve özel sektör yardımlarını, destek ve katılımlarını arttırmak.
1995'ten günümüze kadar her yıl bir konu tespit edilmiş ve 22 Mart günü tartışılması kararlaştırılmıştır. Buna göre;
— 1995 yılında Kadınlar ve Su
— 1996 yılında Kirli Şehirlere Su
— 1997 yılında Dünyanın Su Potansiyeli Yeterli mi?
— 1998 yılında Yeraltı Suyu ve Görünmez Kaynaklar
— 1999 yılında Su Kaynakları Etrafında Hayat
— 2000 yılında 21. Yüzyılda Su
— 2001 yılında Su ve Sağlık
— 2002 yılında Kalkınma İçin Su
— 2003 yılında Gelecek İçin Su
Konuları ele alınmıştır.
DÜNYA SU GÜNÜ - Yaşam için Su
BM Genel Kurulu Aralık 2003'te yaptığı 58. oturumunda aldığı karar ile 2005 yılının 22 Mart gününden başlayarak 2015 yılına kadar on yıl süreyle dünya su günü temasının "Water For Life" ( Yaşam İçin Su ) olmasını kararlaştırmıştır. BM ayrıca bu on yıllık sürenin "Eylem İçin On Yıl" olmasını tavsiye ederek bu süre içerisinde konunun seminer ve konferans gündemlerinden suyu korumaya yönelik etkin eylemlere aktarılmasını sağlamayı amaçlamıştır.
Yeryüzündeki suyun %97’si tuzludur. Geriye kalan ve büyük bir bölümü Kuzey ve Güney Kutuplarında buzullar içinde donmuş olan %3’lük tatlı su kaynakları için insanlar, bitkiler, yaban hayat, tarım ve sanayi rekabet etme durumundadırlar. Son 10 yılda bu kısıtlı su arzı üzerindeki küresel su talebi 6 – 7 kat artmıştır; bu oran dünya nüfusu artış oranının iki katından fazladır. Öte yandan, dünya nüfusunun 2025’de 8,3 milyara, 2050’de ise 10–12 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Halen, yoksullar başta olmak üzere, dünyada 2,4 milyar insan yetersiz ve kalitesiz su nedeniyle sağlıksız koşullarda yaşamaktadır. Dünyanın birçok bölgesinde yaşanmakta olana kırsal alanlardan kentlere göç, çok sayıda insanın yeterli sağlık hizmetlerinden, güvenli içme suyundan, çevresel olarak güvenli yaşam koşullarından yoksun alanlarda yaşamalarına sebep olmaktadır.
Uluslararası kuruluşlar, yukarıda bir kısmı sözü edilen sorunlara çözüm arayışları çerçevesinde insan sağlığı, gıda güvenliği, endüstriyel gelişme ve eko-sistemlerin korunması için su kaynaklarının daha etkin bir biçimde kullanılması ve yönetilmesinin gerekliliğine dikkat çekmiştir. BM sistemi içinde yer alan birçok uzman kuruluşun (UNDP, FAO, UNICEF, UNESCO, WHO, WMO) girişimi ile bir seri uluslararası konferans çerçevesinde etkin ve adil su kaynakları kullanımı tartışılmış ve gözden geçirilmiştir. Bu konferanslar arasında:
1972 Stockholm BM İnsan ve Çevre Konferansı,
1977 Mar del Plata BM Su Konferansı,
1991 Delft BM Kalkınma Programı Sempozyumu: Su Sektöründe Kapasite Geliştirme,
1992 Dublin Su ve Çevre Uluslararası Konferansı,
1992 BM Çevre ve Kalkınma Konferansı sayılabilir.
Birbirini takip eden tüm bu konferansların sonucunda su kaynaklarının etkin ve adil kullanımına ilişkin bir dizi ilke ve normlar ortaya çıkmıştır.
Bir yandan tarım, içme suyu ve sanayi arasında bir yandan da bu sektörler ve doğal hayat arasında su kullanımına ilişkin rekabet giderek artmaktadır. 1990’ların ortalarına gelindiğinde giderek daha çok bölge ve ülkenin su kıtlığı ile karşılaşması ile dünyada su kaynakları yönetiminde bütüncül yaklaşımların benimsenmesinin gerekliliği ortaya çıkmıştır. Dublin ve Rio ilkelerini ve "Bütüncül Su Kaynakları Yönetimi" olarak tanımlanan bir dizi ilkeyi eyleme dönüştürmek amacıyla Dünya Su Konseyi (WWC) ve Küresel Su Ortaklığı (GWP) gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları kurulmuştur. Bu kuruluşlar, politika-yapıcılar ve kullanıcılar gibi başlıca paydaşlar arasında su ile ilgili sorunlara yönelik ilgiyi artırmaya; ilgili aktörler arasında ortaklıklar kurulmasına ve ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde bütüncül su kaynakları yönetimine ilişkin eylemlerin gerçekleşmesine yönelik faaliyetlerde bulunmaktadırlar.
Türkiye su zengini bir ülke değildir. Uzmanlar ülkemizin 107 milyar m3 su arzına sahip olduğunu vurgulasalar da, mevcut su kaynakları zaman ve mekâna göre düzensiz dağılmıştır. Öte yandan ortalama 1300 m3 kişi başına düşen su miktarı ile ülkemiz uluslararası ölçütlere göre su sıkıntısı çeken ülkeler içinde değerlendirilebilmektedir. Türkiye, sosyo-ekonomik kalkınma hedefleri doğrultusunda su kaynaklarını geliştirme projelerine öncelik vermiştir. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ülkemizin görece yoksul ve geri kalmış bir bölgesinde su, toprak ve insan kaynaklarının kalkınma amacına yönelik geliştirilmesi ve kullanılmasına dönük bir dizi fiziki, sosyal, ekonomik ve kültürel proje ve faaliyetleri kapsamaktadır.
Dünyada birçok bölgede, son elli yılda, ekonomik büyüme hedefleri doğrultusunda ileri teknolojilerin, yöntemlerin ve tekniklerin kullanımına yönelik girişimleri gözlemledik. Öte yandan bu hızlı büyüme süreci içinde aynı girişimler, sosyal eşitsizlik, çevresel yıkım ve ekolojik dengenin temelden sarsılması gibi olgularla mücadelede başarısız kaldılar. Küresel düzeyde kalkınmaya yönelik gözlemlediğimiz bu gelişmeler, kalkınmaya ilişkin genel yaklaşımlarımızda ve GAP’a özgü olarak izlediğimiz kalkınma politikalarında yeni anlayışların benimsenmesine yol açmıştır. Nitekim 1990’ların ilk yıllarından buyana, GAP bölgesinde kalkınmaya ilişkin faaliyetler GAP Bölge Kalkınma İdaresi’nin öncülüğünde "sürdürülebilir kalkınma" yaklaşımı doğrultusunda yürütülmektedir. Güneydoğu Anadolu Projesi’nin nihai hedefi, bölgede yaşayan halkın potansiyel ve tercihlerini eksiksiz bir biçimde yaşama geçirebilecekleri bir ortam yaratmaktır. GAP, su ve toprak kaynakları gibi bölgede yaşamın her unsuruna temel teşkil eden kaynakları etkin ve adil bir biçimde geliştirmeye ve kullanmaya yönelik faaliyetler çerçevesinde kadın, erkek, genç, çocuk, mevcut tüm bölge halkı ve gelecek kuşaklar için seçenekleri ve olanakları genişletmeyi hedeflemektedir.
Yalnızca ekonomik büyüme hedefli kalkınma yaklaşımlarından farklı olarak, sürdürülebilir kalkınma, insanı, kalkınmanın hem aracı hem de amacı olarak odak noktaya koyar. Bölge halkının sosyal ve ekonomik gönence erişimine yönelik projelere öncelik verir. GAP çerçevesindeki eşit, adil, cinsiyet dengeli proje uygulamaları, suyun etkin kullanımına ve katılımcılığa dayalı sulama modelleri, kalkınmanın alt yapısını oluşturan fiziki projelerin, sosyal yapıya, çevreye ve kültür varlıklarına yönelik zararlarını minimuma indirmeye çalışan projeler, kadınlar, baraj göllerinden etkilenen nüfus, çocuklar, gençler, toprakları sulama alanı dışında bulunan çiftçiler gibi dezavantajlı grupların, kalkınmadan olumsuz etkilenmemelerini ve yaratılacak refahın ekonomik geçerliliğini gözeten uygulamaların tümü sürdürülebilir insani kalkınma yaklaşımı içinde değerlendirilmelidir.
Öyleyse haydi bizler de suyumuza sahip çıkalım. Onu dikkatli kullanmaya, israf etmemeye ve onu korumaya çalışalım. İşte size bazı tavsiyeler:
• Çamaşır makinenizi veya bulaşık makinenizi tam dolu iken çalıştırınız.
• Duşlarınızı kısa alınız ve duşunuza akış debisi düşük olan duş başlıkları takınız.
• Tıraş olurken veya dişlerinizi fırçalarken suyu açık bırakmayınız.
• Musluklarınızda su sızıntılarını önemseyin.
• Sızıntı yoluyla israf olan su miktarları çok büyük miktarlara ulaşabilmektedir.
• Armatürlerinizi ve tesisatınızı sızıntılara karşı kontrol ettiriniz.
• Bahçenizde bitkilerinizi sabah serinliğinde, buharlaşmanın minimum olduğu saatte sulayın.
• Tuvalet sifonları en çok su israfı yapılan yerlerden birisidir.
• Tuvalet sifonlarınızı gerekmedikçe çekmeyiniz.
• Suyu çeşmeden içen yerlerde boruda ısınan su sebebi ile su soğuyuncaya kadar boşa akıtılır.
• Suyu boşa akıtmak yerine soğutmak için buz kullanın.
• Evlerinizde su tasarrufu sağlayacak özellikte armatürler kullanın.
• Armatür satın alırken su tasarrufu sağlayıcı özelliği olup olmadığını araştırın.
• Bulaşıklarınızı elle yıkadığınızda durulamak için direkt çeşmeden akarsu kullanmayınız.
• Önce leğende köpüğü akıttıktan sonra suyunuzu kısık seviyede açınız ve durulayınız.
• Durulamaya ara verdiğiniz durumlarda suyunuz kapatmayı ihmal etmeyiniz.
• Meyve ve sebzelerinizi çeşmeden akan su yerine uygun bir kapta yıkayınız.
www.bilgievlerim.blogspot.com sitesi olarak kalkınmanın başlıca itici gücü olan su kaynaklarımızı bilinçli, duyarlı, akılcı, adil ve barışçı biçimde kullanmamız gerekliliğini vurgulayan 22 Mart Dünya Su Günü’nün bölgemiz halkı ve tüm insanlık için kutlu olmasını dileriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder