bilgievlerim
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


28 Ekim 2018 Pazar

Yıldızların Yapısı



Yıldızların Yapısı

Gök ada, yıldız, gezegen, meteor gibi gök cisimlerini ve gökyüzünde cereyan eden olayları inceleyen bilim dalına astronomi denir.
Çok sıcak gazlardan oluşan, etrafına ışık ve enerji sa­çan çok büyük kütleli gök cisimlerine yıldız denir. Yıl­dızların yapısındaki gazlar plazma hâldedir. Dünya’mıza en yakın olan yıldız Güneş’tir. Havanın bulutsuz ol­duğu bir gecede gökyüzünde göz ile görülebilecek yıl­dız sayısı 2 - 3 bin civarındadır. Yıldızlar gökyüzünde küçük bir nokta şeklinde gözlenir. Güneş'ten sonra en yakın yıldızın bize uzaklığı 40 trilyon kilometredir.
Güneş ve benzeri yıldızların yapısında yaklaşık olarak %71 hidrojen, %27 helyum, %2 karbon, bakır, çinko, alüminyum, altın, demir bulunur.
Yıldızların oluşmaya başladıkları yer nebula adı verilen uçsuz bucaksız toz ve gaz bulutlarıdır. Nebulaları bü­yük patlama ile dağılan taneciklerin oluşturduğu tah­min edilmektedir.
Evrendeki tüm olaylar dört temel kuvvetin etkisi ile gerçekleşir. Dev boyut­lardaki nebulada toz ve gazlar gelişi güzel bir da­ğılım hâlindedir. Bazı yer­ler daha yoğun bazı yerler ise daha az yoğundur. Yo­ğunluğu fazla olan yerlerde kütle çekim kuvvetinin et­kisi ile tanecikler birbirlerini çeker. Bu çekim kuvvetinin etkisi ile tanecikler daha fazla birbirine yaklaşır.

Bir merkez etrafında yoğunlaşmaya başlayan tanecik­ler daha büyük kütleli bir çekirdek oluşturur. Çekirde­ğin kütlesi arttıkça çekim kuvveti artar, çekim kuvveti arttıkça daha fazla taneciği kendine çeker. Nebulanın bir noktasında kütle çekim kuvvetinin etkisi ile meyda­na gelen bu oluşuma çekirdek yıldız denir.
Yıldız çekirdeğindeki yoğunluk ve sıcaklık o kadar ar­tar ki yıldızın yapısında en bol bulunan hidrojen atom­ları birleşerek helyum atomları oluşturmaya başlar. Füzyon reaksiyonu adı verilen bu nükleer reaksiyonun başlaması ile yıldız çekirdeği tam bir yıldız olur ve et­rafına ışık ve enerji saçmaya başlar.
Füzyon reaksiyonları sonucu açığa çıkan enerji ile mer­kezden dışa doğru bir basınç oluşur. Merkeze doğru olan kütle çekim kuvveti, bu basınç ile dengelenir. Küt­le çekim kuvveti ve füzyon reaksiyonlarının oluşturdu­ğu basınç arasındaki bu dengeye hidrostatik denge denir.
Yıldızlar varlıklarının büyük bir kısmını hidrojenin hel­yuma dönüştüğü ve yıldız yarıçapının sabit kaldığı bu dönemde geçirir. Varlığının bu evresinde olan yıldıza ana kol yıldızı adı verilir.

Yıldızların Yaşam Döngüsü

Füzyon reaksiyonlarının başlaması ile yıldız özelliği ka­zanan yıldızların bundan sonraki yaşam süreçleri yıldı­zın kütlesine göre farklılık gösterir.
Küçük kütleli ve orta kütleli yıldızların yaşam süre­ci: Füzyon reaksiyonu sonucunda yıldızlar kütle kay­beder. Yıldızların ömürleri kütle miktarına bağlıdır. Küt­lesi küçük olan yıldızların ömürleri büyük olanlara gö­re çok daha fazladır. Kütlesi Güneş’in kütlesinden kü­çük olan bir yıldızın ömrü yaklaşık 200 milyar yıl iken Güneş büyüklüğündeki bir yıldızın ömrü 10 milyar yıl, kütlesi 10 Güneş kütlesi kadar olan bir yıldızın ömrü ise 10 milyon yıl kadardır.
Kızıl Dev: Kütlesi azalan yıldızın ya­nacak hidrojeni kalmayınca füzyon reaksiyonları içten dışa doğru kayar. Merkez yoğunluğu ve sıcaklığının art­masıyla yıldız ge­nişlemeye başlar. Örneğin Güneş bu genişlemeyi gerçekleştirdiğinde dış yüzeyi Dünya’ya kadar uzanabilir. İç basıncın artışı ile bu şekilde büyüyen yıldıza kızıl dev adı verilir.
Kızıl dev evresinde yıldız, büyük miktarlarda kütle kay­beder. Birkaç bin yıl içinde yıldız atmosferini tümden kaybeder, sıcak çekirdek açığa çıkar. Bu sıcak çekir­değin çevresinde genişleyen bir kabuk oluşur. Buna gezegenimsi bulutsu denir.
Sıcak çekirdek, bulutsunun merkez yıldızıdır. Çekirde­ğin etrafındaki bulutsu genişlemeyi sürdürür ve za­manla yıldızlararası ortama karışır. Çekirdek ise etrafa ışık vermeye devam eder. Etrafa ışık saçan bu çekirde­ğe beyaz cüce denir.
Beyaz cücelerin hacmi yaklaşık Dünya’nın dört katı kadar, kütlesi ise Güneş kadardır. Güneş’in kütlesi Dünya'nın kütlesinin 1 milyon katı olduğuna göre be­yaz cücenin yoğunluğu Dünya’nın yoğunluğunun yak­laşık 1 milyon katıdır.
Beyaz cüce olarak son zamanlarını yaşayan yıldızın zamanla enerjisi tamamen tükenir ve artık etrafına ışık veremez hale gelir. Yıldızın bu son safhasına siyah cü­ce denir. Kütlesi 1 - 5 Güneş kütlesi kadar olan yıldız­ların yaşamları siyah cüce olarak son bulur.
Yıldız olma yeterliliğine sahip olmayan yapılara kahve­rengi cüce denir. Kahverengi cücelerin kütleleri yakla­şık 80 Jüpiter kütlesi kadardır. Bu miktardaki kütle, füz­yon reaksiyonlarını başlatamaz. Ancak yoğun ve sıcak olan kahverengi cüceler etraflarına ışık saçarlar. Tespit edilmeleri zordur.
Büyük kütleli yıldızların yaşam süreci: Büyük kütleli yıldızların kızıl dev oluşuna kadar gelişim evreleri kü­çük kütleli yıldızların evrelerine benzer. Ancak büyük kütleli yıldızların kızıl devi çok daha büyük olduğundan bu aşamadaki yıldıza süper dev denir.
Kocayeni: Büyük kütleli yıldızlarda iç içe füzyon reak­siyonları başlayabilir. Helyum atomlarının füzyonu ile daha ağır olan karbon, karbon atomlarının füzyonu ile oksijen, oksijen atomlarının füzyonu ile neon, neon atomlarının füzyonu ile magnezyum, magnezyum atomlarının füzyonu ile silikon, silikon atomlarının füz­yonu ile demir oluşur ve süreç demir ile son bulur. Re­aksiyonlar iç içe katmanlar şeklinde gerçekleşir.
Yıldızın merkezindeki de­mir kütlesi 1,4 Güneş kütlesine ulaştığında yıl­dızın çekirdeğindeki sı­caklık ve basıncın artma­sıyla demir atomlarının elektronları ve protonları birleşerek nötronlara dö­nüşür. Demir çekirdeğin çok daha küçük hacimli nötron çekirdeğine dönüşmesi ile üst tabakalar mer­keze doğru aniden çöker. Bu çöküş sırasında sıcaklı­ğın çok yükselmesi ile ani bir patlama meydana gelir ve çöken tabakalar patlama ile uzaya yayılır. Bu patla­maya kocayeni (süpernova) adı verilir.
Kocayeni patlaması sonrasında ağır elementler uzaya yayılır ve bu elementler daha sonraları oluşan yıldızla­rın yapılarında yer alır. Ayrıca kocayeni patlaması sıra­sında yüksek enerjili serbest nötronlar yıldızın yapısın­daki diğer atomlar İle birleşerek altın, platinyum, uran­yum gibi az bulunan büyük yapılı elementlerin oluşu­mu gerçekleşir.
Kocayeni patlamasının ardından geriye kalan kütle ile ilgili iki durum gerçekleşir.
1. Nötron Yıldızları: Yıldızın kütlesi 5-15 Güneş kütlesi ka­dar ise geriye bir nötron yıldı­zı kalır. Bu nötron yıldızının ça­pı birkaç km kadar, kütlesi ise Güneş’in kütlesi kadardır. Bir nötron yıldızı Güneş’ten daha büyük kütleye sahip olmasına rağmen çapı ancak 25 km yoğunluğu ise 1014 g/cm3civarındadır.
2. Kara Delikler: Kütlesi 15 Güneş kütlesinden fazla olan yıldızların süpernova patlaması ardından geriye kalan çekirdeğin kütle çe­kim kuvveti o kadar büyük olur ki tüm parçacıklar üst üste yığılır. Bu oluşuma ka­ra delik denir.

Yıldızlardan Yayılan Işık

Yıldızların enerjisi ışıma yoluyla uzaya yayılır. Gök ci­simleri hakkında edindiğimiz tüm bilgileri yıldızlardan bize ulaşan ışığı analiz ederek ediniriz.
Boşlukta saniyede 300 bin km hızla hareket eden ışık elektromanyetik dalgadır. Farklı frekans ve dalga bo­yunda çok çeşitli elektromanyetik dalgalar olabilir. Elektromanyetik dalgaların farklı frekans ya da dalga boylarına göre dağılımına elektromanyetik tayf denir.
Güneş’ten görünür ışık yanında radyo dalgaları, kızıl ötesi, mor ötesi, x ve ɣ ışınları da salınır. Bu ışınlar Gü­neş’in farklı katmanlarından salınır.
Belirli bir elementin gaz hali içinden geçirilen ışığın tayfı incelendiğinde tayf üzerinde bazı siyah çizgiler tespit edilmiştir. Tayf çizgileri adı verilen bu çizgiler her element için bir kimlik gibidir. Çünkü her element tayf üzerinde farklı tayf çizgisi oluşturur. Yıldızlardan gelen ışığın tayfı incelenerek yıldızın yapısında hangi ele­mentler olduğunu anlaşılır.

Güneş

Güneş, etrafındaki gezegenler ile birlikte Güneş siste­mini oluşturur ve bu sistemin yıldızıdır. Yarıçapı 1,39.106 km, yüzey sıcaklığı 5500 K, merkezindeki sı­caklık 15 milyon K, kütlesi 1,98.1030 kg ve Dünya’ya uzaklığı 149,6.106 kilometredir. Güneş enerjisi bize ışıma yoluyla ulaşır. Güneş’ten çıkan ışık ışınları bize 8,5 da­kikada ulaşır.
Güneş’in yapısında en içte füzyon reak­siyonlarının meyda­na geldiği çekirde­ğe nükleer tepki­me merkezi denir.
Merkezde açığa çı­kan büyük enerjiyi elektromanyetik ışı­ma yoluyla dış kat­mana ileten orta katmana ışıma bölgesi denir. Işıma bölgesinin elektromanyetik ışıma olarak taşıdığı ener­ji, en dış katmanda madde hareketi ile taşınır. Bu ne­denle bu katmana ¡aşıma bölgesi denir.
Güneş'in enerjisi hidrojen atomlarının yüksek basınç altında birleşerek helyum atomlarını oluşturduğu füz­yon reaksiyonları ile elde edilir. Bu reaksiyonlarda her saniye 564 milyon ton hidrojen 560 milyon ton helyu­ma dönüşür. 4 milyon ton kütle enerji olarak uzaya ya­yılır. Bilim insanlarının yaptıkları hesaplara göre Gü­neş'in 2 - 3 milyar yıl yetecek kadar kütlesi vardır.
Güneş’ten yayılan ve atmosfer dışına saniyede düşen ışık enerjisi 1365 watt/m2 dir ve bu değer Güneş sabiti olarak bilinir. Atmosferin etkisi ile yeryüzünde metreka­re başına saniyede ulaşan Güneş enerjisi yaklaşık 1000 watt’tır. Güneş panelleri kullanılarak bu enerji çe­şitli alanlarda kullanılır.

Yıldızların Uzaklıkları

Yıldızların uzaklığını tespit etmek için paralaks yönte­mi kullanılır. Paralaks yöntemi, farklı noktalardan bakıl­dığında bir cismin konumunun çok uzaktaki bir cisme göre yer değiştirmesi şeklinde tanımlanır.
Yıldızın bulunduğu konumdan ba­kıldığında Güneş - Dünya arasın­daki uzaklığı gören açıya para­laks açısı denir ve p ile gösterilir. Paralaks açısının ölçülmesi için iki farklı noktadan gözlem yapmak gerekir. Bu iki nokta birbirine ne kadar uzaksa ölçüm o kadar doğ­ru olur. Bu nedenle astronom­lar 6 ay ara ile ölçümlerini yaparlar.
Paralaks açısı çok küçük bir açıdır. Bu nedenle ölçüm ve hesaplamalarda açı saniye birimi kullanılır. 1 açı saniyesi 1 derecenin 3600 de biridir.
Paralaks açısı 1° (1 açısaniye) olan gök cisminin uzat lığına 1 parsek (pc) denir. Bu hesaplamanın yapılmasında kullanılan üçgende paralaks açısının karşısındaki kenar Güneş ile Dünya arası uzaklıktır.
1 Parsek 3,09 1013 km ya da 3,26 ışık yılına eşittir.
Paralaks açısı bilinen bir yıldızın d uzaklığı d =1/p formülü ile bulunur.

Yıldızların Sıcaklığı

Yıldızların yüzey sıcaklığının tespit edilmesinde Wien yasası kullanılır. Sıcak cisimler birçok dalga boyunda ışıma yaparlar. Ancak sıcak cisim belirli bir dalga bo­yunda en fazla ışıma yapar ve bu en fazla yaptığı ışı­manın dalga boyu cismin sıcaklığına bağlıdır. Bu dal­ga boyuna maksimum dalga boyu λmak denir. Diğer bir ifadeyle cismin en şiddetli ışıma yaptığı ışımanın dalga boyu λmak olarak adlandırılır. Buna göre Wien yasası; T cismin sıcaklığı, λmak maksimum dalga bo­yu olmak üzere şu formülle bulunur.
T = 3.106mak

Yıldızların Parlaklığı ve Işınım Gücü

Bir yıldızın bir saniyede uzaya yaydığı enerji miktarına ışınım gücü denir. L ile gösterilir. Cisimlerin ışınım güç­leri sıcaklıklarına bağlıdır. Bir yıldızın parlaklığı, yıldızın yüzeyinden bir saniyede yayılan enerji miktarına bağ­lıdır. Stefan - Boltzmann yasası olarak bilinen yasa ile bir yıldızın ışınım gücü;
L = 4π.R2.σ.T4 formülü ile hesaplanır. Burada R yıldızın yarıçapı, T kelvin cinsinden yüzey sıcaklığı, σ ise boltzman sabitidir ve değeri 5.67.108'e eşittir.
Bir yıldızın parlaklığı ise ışığın yayılma doğrultusuna dik birim yüzeye düşen ışık miktarıdır.
Yıldızların parlaklığı ilk önceleri kadir ölçeğine göre sı­nıflandırılır. En parlak yıldızları 1. kadir, en sönük yıldız­ları 6. kadir dir. Yeni gözlem araçlarının keşfi ile 1. ka­dirden çok daha parlak, 6. kadirden çok daha sönük yıldızlar keşfedildi. 1. kadirden daha parlak yıldızların parlaklığı (-) ile ifade edildi. Güneş in parlaklığı -26,5 kadir dir. Kadir, rakamın üzerine yazılan m harfi ile gös­terilir. Örneğin 2m ikinci kadiri, 4m, 3 ise 4,3 kadiri gös­terir.
Birinci kadir yıldızlar altıncı kadirden yıldızlardan 100 kat daha parlaktır. Kadir farkı 5 iken parlaklık oranının 100 olması, kadir farkı 1 iken parlaklık oranının 2,512 olması demektir. Bir yıldızın diğerinden 2m kadir daha parlak olması, yaklaşık (2,5).(2,5) - 6,3 kere daha par­lak olması anlamına gelir.
Cisimlerin parlaklığı uzaklığına göre değişir. Bu neden­le yıldızların parlaklığının daha doğru kıyaslanabilmesi için astronomlar yıldızların parlaklığını 10 parsek uzak­lığına göre ölçerler. Bu uzaklığa göre bir yıldızın par­laklığına salt parlaklık (salt kadir) denir.
Görünen parlaklık m ile gösterilir ve
m = L/4π.d2 formülü ile hesaplanır.
m - M = 5logd - 5
formülü ile parsek cinsinden d uzaklığındaki bir yıldı­zın salt parlaklığı M hesaplanır, d uzaklığı 10 parsek ol­duğunda M = m, d uzaklığı 1 parsek olduğunda M = m + 5, d uzaklığı 100 parsek olduğunda M = m - 5 e eşit olur.

Hertzsprung - Russell Diyagramı

Hertzsprung - Russell diyagramı (H - R diyagramı), yıldiz tipleri ve yıldız sıcaklıklarının karşılaştırılması ile ilgili oluşturulmuş bir diyagramdır.
Yıldızlar O-B-A-F-G-K-M harfleri ile sınıflandırı­lır. Bu bir sıcaklık ve bir renk sıralamasıdır. Yıldızların belirtilen bu özelliklerine göre H - R diyagramına aşağıdaki tablo düzenine göre yerleştirilirler. Bu diyagramda Güneş ortalarda yer alır.
SınıfRenkTipik sıcaklık değeri (K)Kadir değeriEn güçlü tayf çizgisi oluşturan elementler
Omavi50000 - 28000-0,3He, He+,C++,H
Bmavi - beyaz28000-10000-0,2He, C+, H
Abeyaz10000 - 70000,0Ca+, Fe++, H
Fsarı - beyaz7400 - 60000,3H
Gsarı6000 - 49000,7Ca+, Fe+, Fe, H
Kturuncu4800 - 34001,2TiO
Mkırmızı3300 - 22001,5Ca, Fe
Diyagramda sıcaklık soldan sağa doğru azalır. Diyag­ramda belirli yerlerde kümelenmeler dikkati çeker. Bu kümeler aynı özellikte yıldızlardır.

Gök Adalar

Kütle çekim kuvveti ile birbirlerine bağlı olarak hareket eden çok büyük yıldız topluluğuna gök ada(galaksi) denir. Galaksilerin yapısında milyarlarca yıldız bulunur. Evrende 100 milyar galaksi olduğunu tahmin edilmek­tedir.

Gök Ada Sınıfları

Gök adalar şekillerine göre üç gruba ayrılır. Bunlar; sarmal, eliptik ve düzensiz gök adalardır.
Sarmal gök adalar: Merke­ze doğru sarılan iki ya da da­ha fazla kola sahiptir. Merkezi şişkin bir disk şeklindedir. Gök adanın kollarında genç yıldızlar, merkeze doğru ise daha yaşlı yıldızlar yer alır.
Sarmal gökadalar çekirdek büyüklüğü ve kollarının sarmallığına göre olan sarmal gök adalar Sa, Sb, Sc, Sd olarak isimlendirilir.
Sarmal gök adalar sarmal kolların başlangıç şekline göre eksenel simetrik ve çubuklu sarmalolarak da iki gruba ayrılır.
Eliptik gök adalar: En büyük ve en fazla bulu­nan gök ada türüdür. Birçoğu küre şeklinde­dir. Bazıları basık küre şeklinde de olabilir.
Eliptik şekillerinin ba­sıklık durumlarına göre sınıflandırılır. Merkezleri çok parlaktır. Yapıların- I da çok az toz ve gaz bulunur. Genelde yaşlı yıldızlardan oluşur. Toz ve ga­zın az olması nedeniyle yeni yıldız oluşumu nadiren gerçekleşir.
Düzensiz gök adalar: Ge­lişi güzel yapıdaki gök ada­lardır. Gök adaların çarpış­ması sonucu düzensiz bir yapıya sahip olmuş olabi­lirler. Yapılarında bol miktar­da toz ve gaz olması nede­niyle yeni yıldız oluşumuna müsaittirler. Bu nedenle dü­zensiz gök adaların yapı­sında birçok genç yıldız vardır.
Etkileşimli gök adalar: Komşu gök adalar ile etkile­şim halindeki gök adalardır.
Aktif gök adaları: Bu gök adaların merkezlerinden çok büyük miktarlarda enerji yayıldığı tespit edilmiştir. Tes­pit edilen gök adaların yaklaşık %10 u bu grup gök adalardır.
Aktif gök adalar da kendi içinde üç grupta incelenir:
Radyo gökadalar: Yaydıkları enerji elektromanye­tik tayfın radyo dalgaları bandında olması nedeniyle bu isim ile anılırlar. Genellikle eliptik şekildedirler.
Seyfert gök adaları: Sarmal şekilde olan bu gök adaların çekirdekleri çok parlaktır. Çekirdekten yayılan ışıma şiddeti tüm Samanyolu gök adasının yaydığı ışı­nım enerjisi kadardır. Bu gök adalardan gelen ışığın dalga boyları görünür ışık, morötesi, kızılötesi ve X ışınları bandındadır.
Yıldızsılar (kuarzlar): Uzayda gözlenebilen en uzak, en yaşlı ve en parlak cisimlerdir. İlk tespit edildik­lerinde yıldız zannedilmişler daha sonra aktif gök ada oldukları anlaşılmıştır. Bu nedenle yıldızsı adı verilmiş­tir. Uzaklıkları nedeniyle gözlenen gök cisimlerinden en büyük kırmızıya kayma yıldızsılara aittir.

Samanyolu Gök Adası

Güneş sistemi, Sa­manyolu gök adası içinde yer alır. Çapı yaklaşık 100 000 ışık yılı olan Samanyolu gök adasında yaklaşık 100 milyar yıldız oldu­ğu hesaplanmaktadı.Samanyolu gök adası üstten bir merkez et­rafına sarılmış kollar, yandan bakıldığında bir disk şeklindedir. Güneş siste­minin gök ada merkezine uzaklığı 25.000 ışık yılıdır.
Güneş sistemimizin gök ada merkezi etrafındaki bir tu­runu 225 milyon yılda tamamlar. Samanyolu gök ada­sının kütlesi yaklaşık olarak Güneş kütlesinin 1 trilyon katı olarak hesaplanmıştır. Güneş sistemimizin gök ada merkezi etrafında dolanma hızı ise 220 km/s dir.
Samanyolu gök adasının 15000 ışık yılı kalınlığındaki merkez bölgesinde sarı - turuncu renkler hakimdir. Bu durum merkezde gelişimini tamamlamış yaşlı yıldızlar olduğu anlamına gelir.
Merkezi kabarıklığın yaklaşık beşte biri kalınlığındaki disk görünümlü bölgede ise mavi renk hakimdir. Bu durum bu bölgelerde genç yıldızlar çoktur.
Hale Samanyolu gök adasının önemli bir unsurudur. Merkezi kabarık bölge ve disk yapısını kapsar. İç hale ve dış hale olarak iki kısımda incelenir. İç hale görünür­dür ve merkezi kabarıklıktan dışa doğru 65 000 ışık yı­lı uzaklığı kapsayacak biçimdedir.
İç halenin bittiği yerden dış hale başlar. Çok sıcak gaz bulutları ve görünmez kara maddeden oluşur. Çapı 300 000 ışık yılı kadardır.
Samanyolu gök adasının dış halesinin ötesinde Sa­manyolu gök adasının da dahil olduğu yerel küm adı verilen gök ada topluluğu bulunur. Yerel kümenin yak­laşık 6 - 8 milyon ışık yılı genişliğinde bir alanı kapladı­ğı tahmin edilmektedir.

Doppler Olayı

Yıldız ya da gök adalardan gelen ışık tayfı incelendi­ğinde gelen ışınımlara ait tayf çizgilerinin kırmızı böl­geye doğru kaydığı anlaşılmıştır. Doppler etkisinin bir sonucu olan bu olaya kızıla kayma denir. Kızıla kay­ma olayında gelen fotonlar daha düşük frekanslara (enerjiye) doğru kayar. Bir yıldızdan gelen ışığın tayf çizgilerinin kırmızıya kayması frekansının azalması ve ışığın geldiği cismin bizden uzaklaşması anlamına ge­lir. Bu durum büyük patlama teorisini destekleyen önemli bir bulgudur.
Gök cisminden gelen ışığın dalga boyu ölçülerek cis­min bizden hangi hızla uzaklaştığı bulunabilir:
λg: Gelen ışığın ölçülen dalga boyu
λ: Kaynaktan çıkan ışığın dalga boyu
Δλ= λg - λ : Dalga boyundaki değişme
VK: Işık kaynağının hızı
z: Spektral (tayfsal) kızıla kayma miktarı ise;
λg = λ.(1 + VK/c) ve z = Δλ/λ = VK/c dir.
Dalga boylarındaki kaymadan yararlanılarak gök cis­minin Dünya'ya göre hızı bulunabilir.
Gözlenen cismin bakış doğrultusundaki hızına radyal hız denir.
Doppler etkisinde dalga boyu uzunluk ile, frekans ise zaman ile ilgilidir. Ancak gözlenen cismin hızı ışık hızı­na yaklaşık değerler aldığında uzunluk ve zaman ile il­gili hesaplamalarda özel göreliliğin de göz önünde bu­lundurulması gerekir.
Işık hızına yakın bir vK hızı ile hareket eden bir cismin gözlenen frekansı fg = f.ɣ.(1-VK/c) ile hesaplanır. Gözlenen dalga boyu λg = λ.ɣ.(1 + VK/c) ile hesaplanır.

Hubble Yasası

Gök adaların Dünya’dan uzaklaşma hızları ile uzaklık­ları orantılıdır. Bu durum Hubble yasası olarak adlandı­rılmıştır. Gök adala­rın uzaklık ve uzaklaş­ma hızlarının grafiği çizil­diğinde aşağıdaki grafik elde edilir. Bu grafikte eğim sabittir ve Hubble sabiti olarak bilinir.

Grafiğin eğimi uzaklaşma hızı (v) nin uzaklığa (d) ora­nına eşittir. Hubble sabiti H bu açıklamalara göre;
H = v/d olur.
Yapılan ölçümler çok uzak mesafeleri ilgilendirmesi ne­deniyle Hubble sabiti 50 km/s/Mps ile 100 km/s/Mps arasında ölçülmüştür. Hesaplamalarda ortalama ola­rak 70 km/s/Mps değeri kullanılır.

Evrenin Yaşı

Herhangi bir gök adanın bize olan uzaklığı d, bu uzak­lığı kat etme süresi T alınırsa gök adanın bizden uzak­laşma hızı v = d/T olur.
Hubble yasasında (v = H.d) v yerine d/T yazalım:
T = 1/H olur.
Buradaki T değerine Hubble zamanı denir ve TH ile gösterilir. Bu değer çekim kuvvetinin etkisinin ihmal edilmesiyle elde edilecek bir sonuçtur.
Ancak bilim insanları evren genişledikçe çekim kuvve­tinin etkisinin azalacağı ve genişlemenin de yavaşla­yacağını düşünerek Hubble zamanının olması gere­kenden 2/3 kadar daha az olması gerektiğini hesapla­dılar. Buna göre evrenin yaşı yaklaşık olarak
TEvren = 2/3.TH = 2/3H olur.

Evrenin Boyutları

Evrende en çok bulunan hidrojen elementinin 1 gra­mında yaklaşık 1024 tane hidrojen atomu vardır. Kütle­si 2.1033 gram olan Güneş’in yapısında 1057 atom, 100 milyar yıldız bulunan Samanyolu gök adasında 1068 atom, milyarlarca gök adadan oluşan evrende ise 1078 atom olduğu hesaplanmaktadır.

Kozmik Ardalan Işıması

Büyük patlama teorisine göre patlamadan hemen sonra evren 1 milyar Kelvin den daha sıcaktı. Bu kadar yüksek sıcaklık sonucu nükleer reaksiyonlar meydana geldi. Büyük patlamanın ardından evrenin sıcaklığı 3000 Kelvin’e düştüğünde atomlar oluşmaya başladı. Atom çağı başladı ve evren ışınımların yayılabileceği saydam hale geldi. Bilim insanları madde ve enerjinin ayrılma anı olan bu evrede bir ışınım gerçekleşmesi gerektiğini düşündüler ve bu ışımaya kozmik ardalan ışıması adını verdiler.
1964 yılında Arno Penzias ve Robert Wilson çalışmalar yaparken farkında olmadan kozmik ardalan ışımalarını keşfettiler. Bu keşifleri onlara nobel ödülü kazandırdı. Kozmik ardalan ışınım fotonları, evrenin 380.000 ya­şında olduğu döneme ait atom çağından doğrudan Dünya’ya ulaşmaktadır. Dolayısı ile radyo teleskopları ile yakalanabilen ve incelenen bu fotonlar bize çok ön­celerden bilgiler getirmektedir.

Evrenin Geleceği

Evrenin geleceğinin kütlesine bağlı olarak gelişeceği tahmin edilmektedir. Eğer kütle miktarı yeterli değilse kütle çekim kuvveti zayıf kalacak ve genişlemeyi dur- duramayarak genişleme sonsuza dek devam edecek­tir. Kütle miktarı kritik bir miktarda ise genişleme ya­vaşlayacak ancak hiçbir zaman durmayacaktır. Eğer kütle miktarı kritik bir değerden fazla ise genişleme duracak ve küçülme başlayacaktır. Bu durumun so­nunda ise büyük patlamanın tersi olan büyük çöküş gerçekleşecektir. Evrendeki tüm kütlenin tekrar bir noktaya doğru hareket etmesi ile sıcaklık ve yoğunluk tekrar artacaktır. Bu artış sonunda evren son bulabilir ya da tekrar büyük bir patlama gerçekleşebilir.

Modern Fiziğe Giriş ve Özel Görelilik

Modern Fiziğe Giriş ve Özel Görelilik

Fizik biliminin gelişmesi, klasik fizik ve modem fizik ayırımını beraberinde getirmiştir. 20. yüzyıldan önce fi­zik bilimiyle ilgili Newton’un hareket kanunları ve genel çekim kanunu, Maxwell’in elektrik ve manyetizmayı birleştiren kuramsal çalışmaları, termodinamik kanun­ları, klasik fizik anlayışını temsil etmektedir.

20. yüzyıldan sonra, Planck’ın siyah ci­sim ışıması ile ilgili çalışmaları, Einstein’ın modern ışık te­orisi, Hertz'in foto­elektrik olay İle ilgili çalışmaları, Young deneyi, Huygens'in ışık teorisi, Bohr, Heisenberg ve diğer bilim adamlarının ortaya koydukları kuramlar, Einstein’ın özel görelilik te­orisi, modern fizik biliminin öncü çalışmalarını oluştur­maktadır.
Fizik biliminde 1900 yılı ve öncesini kapsayan fizik an­layışına klasik fizik, 20. yüzyıl ve sonrasını kapsayan, görelilik ve kuantum tabanlı fizik anlayışına ise modern fizik denir. Klasik fizik, kütlesi büyük, hızı küçük olan cisimleri kap­sar, makro evrendeki olayları açıklamaya çalışır. Modern fizik ise, atom ve atom altı parçacıklardan olu­şan ve ışık hızına yakın hızlarda hareket eden cisimle­rin hareket ve davranışlarını açıklamaya çalışır.
Modern fiziğe dair çalışmalar, atom, molekül ve çekir­deklerin davranışlarını açıklamayı hedefleyen kuan­tum fiziği, atomu ve atomun alt parçacıkları inceleyen atom ve çekirdek fiziği ve doğadaki katı cisimlerin fi­ziksel özelliklerini inceleyen katı hal fiziği gibi alt isim­ler altında incelenir.

Referans Sistemleri

Olayların oluş zamanının ve meydana geldiği konu­munun belirlenmesinde, cisimlerin hareketinin tanım­lanmasında, başlangıç olarak seçilen sistemlere refe­rans sistemleri denir. Referans sistemi, hızlanıyor, ya­vaşlıyor, sabit hızla gidiyor ya da duruyor olabilir.
Duran ya da sabit bir hızla hareket eden referans sis­temine eylemsiz referans sistemi denir. Birbirlerine göre değişen hızda hareket eden (ivmeli hareket ya­pan) sistemlere de eylemli referans sistemleri adı verilir.
Tüm cisimlerin birbirlerine göre bir harekete sahip olması nedeniyle tek bir referans sisteminden bah­sedilemez. Evrende mutlak manada eylemsiz refe­rans sistemi yoktur. Ancak Dünya yeryüzündeki ha­reketler için eylemsiz referans sistemi olarak kabul edilebilir.
Klasik fizik kapsamında, eylemsiz referans sisteminin hareketine bağlı olarak değişmeyen kütle ve zaman gibi büyüklükler mutlak büyüklükler, bu büyüklüklerin dışındaki büyüklükler bağıl büyüklüklerdir. Örneğin hız ve ivme bağıl büyüklüklerdendir. Yani ışık hızına göre çok küçük hızlarda hareket eden hareketlilerin hızları ve ivmeleri eylemsiz referans sisteminin hareketine bağlı olarak değişir.

Michelson - Morley Deneyi

Esir maddesinin var olup olmadığını araştırmak için yapılmış bir deneydir. Michelson ve Morley doğrudan ışığın hızını ölçme yerine şekildeki aygıt yardımı ile ay­nı ışık demetini yarı saydam yüzeyde iki demete ayır­mış ve sonra farklı yollardan gidip gelen bu ışıkları bir­leştirerek gözlem yapmışlardır.
Michelson ve Mor­ley deneylerinde yaptıkları değişik­liklere ve Dünya’nın farklı yerlerinde ay­nı şartlarda deneyi yapmalarına rağ­men gözlemlerinde farklılık görmediler.
Bu durum, 'Dünya'nın hızı yılın de­ğişik aylarında Gü­neş etrafındaki yö­rüngesine bağlı olarak değişse bile, ışık, Dünya ya bağlı bir referans sisteminin her yerinde aynı hızla iler­lemektedir' sonucuna ulaştırmıştır. Yani ışık hızı, her­hangi bir referans sistemine bağlı değildir. Mutlak (de­ğişmez) bir hızdır. Referans sisteminin hızına bağlı ola­rak da değişmemektedir. Deneyler, ışık hızının değiş­mediğini ispatlamıştır. Esir maddesinin varlığını ise ispatlayamamıştır.
Modern fiziğe göre, ışık hızı referans sisteminin hare­ketine bağlı olarak değişmediğinden, ışık hızıyla hare­ket eden sistemde farları yanan bir arabanın farı önü­nü aydınlatır.
Klasik fiziğe göre ışık hızına göre küçük hızlarla hare­ket eden bir araba, farlarını yakınca farlardan yayılan ışıklar cisimlere çarparak onları aydınlatır. Ancak araba ışık hızıyla hareket ediyorsa fardan ışık yaylamayaca­ğı için cisimleri aydınlatamaz.
Benzer olarak ışık hızıyla giden sistem içerisinde bu­lunduğumuzu varsayarak elimizdeki aynaya baktığı­mızda kendimizi göremeyiz. Klasik fizik yasalarına gö­re, ışık hızıyla gidildiğinde ayna üzerine ışık düşmeye­cek ve aynada yansıma olamayacağından dolayı ken­dimizi aynada göremeyiz. Modern fiziğe göre ise ışık hızı kaynağın hızından ve referans sistemlerinden ba­ğımsız olduğu için aynaya baktığımızda kendimizi ay­nada görebiliriz. Araba ile gidiyorsak arabanın farını açtığımızda farın arabanın önünü aydınlattığını görü­rüz.

Görelilik

Uzay ve zamanın gözlemcinin hareketinden etkilendi­ği, seçilen referans noktalarına göre değişik durumla­rın ortaya çıktığı, mutlak bir hareketin bulunmadığı hâle görelilik denir.
Fizik biliminde uzay ve zaman ile ilgili, iki sonuç ön gö­rülmüştür. Bunlar;
  1. Newton yasaları birbirine göre sabit hızla hareket eden tüm referans sistemlerinde geçerlidir.
  2. Işığın tüm doğrultularda aynı c hızı ile gidebildiği tek bir referans sistemi vardır.
Buradaki 2. kabul, Michelson - Morley deneyi ile çürü­tülmüştür. Işık her referans sisteminde aynı c hızı ile hareket etmektedir.
Einstein in kurduğu görelilik teorisi, eylemsiz referans sistemlerini ve tüm eylemsiz referans sistemlerinde geçerli olan yasaları içerir.
Göreliliğin 1. kabulü
Fizik yasaları bütün eylemsiz referans sistemlerinde ay­nıdır.
Göreliliğin 2. kabulü
Işığın boş uzaydaki hızı bütün eylemsizlik referans sis­temleri için aynıdır. Tüm eylemsiz referans sistemlerin­de ışığın boşluktaki hızı her yönde aynı olup, c = 3 108 m/s dir. Işık hızı eylemsiz referans sistem­lerinden ve ışık kaynağının hızından bağımsızdır.

Eş Zamanlılık

Eylemsiz bir referans sis­teminde, olayların oluş za­manlarının tam olarak belir­lenmesi için, bir x, y ve z koordinat sistemi ve uzay­da her bölgede yeterli sayı­da eş zamanlı kronometre ile ölçüm yapacak araçla­rın olması gereklidir. Bu sayede bir olayın konumu ve oluş zamanı belirlenmiş olacaktır.
Bir referans sisteminde aynı anda olan iki olayı farklı bir gözlem çerçevesinden izleyen kişiye göre, bu olay­lar farklı anlarda oluşur. Dolayısı ile eş zamanlılık hare­ket hâlindeki gözlemciler için görecelidir.
Benzer olarak, bir gözlem çerçevesinde aynı anda olan iki olay, bu gözlem çerçevesine göre sabit hızla hareket eden ikinci bir gözlem çerçevesinden incele­nirse olayların farklı zamanlarda oluştuğu gözlemlenir. Çünkü hareket hâlindeki gözlemciye bağlı olarak so­nuçlar değişebilir. O halde, eş zamanlılık mutlak bir kavram değildir.
Günümüzde, küresel yer belirleme sistemi olan GPS sistemi ile eş zamanlı yer ve zaman belirlenmektedir. Bu sistem Dünya üzerindeki kesin yeri tespit etmeyi mümkün kılan bir sistemdir.

Zamanın Göreliliği

Işık hızına yakın hızlarda hareket edildiğinde eylemsiz referans sistemine göre zaman genişler. Herhangi bir olay için zaman genişlemesi, olayın geçtiği referans sistemindeki gözlemciye göre değildir. Zaman geniş­lemesi, olayın kendisine göre yüksek hızla hareket et­tiği referans sistemindeki gözlemciye göredir. Yani za­man, bağıl olarak durgun olan, diğer referans siste­mindeki gözlemci tarafından daha fazla ölçülür.
Zaman genleşmesi göreceli bir etkidir. Birbirine göre bağıl hareket eden gözlemcilerden her biri diğerinde­ki zamanın, kendi zamanına göre daha yavaş işlediği­ni algılar. Dolayısı ile ışık hızına yakın hızlardaki hare­ketlerde zamanın, aynı referans sistemindeki ölçmeye göre, farklı referans sisteminde daha fazla ölçülmesi­ne zamanın genişlemesi denir. Örneğin duran bir gözlemciye göre, hareketli bir saat, durgun bir saate göre daha yavaş çalışır.
Bir eylemsiz referans sisteminde bulunan bir gözlem­ci kendi sisteminde gerçekleşen olayın t0 sürede oldu­ğunu ölçmüş olsun. Bu eylemsiz referans sistemini Dünyadan gözleyen gözlemci, zaman aralığının baş­langıç ve sonunu göz önüne aldığında olayın süresi­nin t0 süresinden daha uzun olduğunu görür. Bu etki zamanın genişlemesidir.
Işık hızına yakın v hızı ile hareket eden bir uzay aracın­da gerçekleşen bir olay, araçtaki (olayla aynı sistem­deki) gözlemciye göre t0 sürede gerçekleşmiş olsun. Bu olayın gerçekleşme süresi, eylemsiz referans siste­mindeki bir gözlemci tarafından aşağıdaki bağıntıyla bulunur.

Bağıntıdaki 1/√(1 - v2/c2) ifadesine gözlem çerçeveleri arasındaki dönüşüm kat sayısı denir ve ɣ(gama) ile gösterilir. Denklemlerde sıkça kullanıldığı için ɣ'nın iyi öğrenilmesi gerekir.

Uzunluk Büzülmesi

Işık hızına yakın hızlarda hareket edildiğinde eylemsiz referans sistemine göre uzunluklar kısalır. Herhangi bir olay için uzunluk büzülmesi, olayın geçtiği referans sistemindeki gözlemciye göre değildir. Uzunluk büzül­mesi, olayın kendisine göre yüksek hızla hareket ettiği referans sistemindeki gözlemciye göredir. Yani uzun­luk, bağıl olarak durgun olan, diğer referans sistemin­deki gözlemci tarafından daha kısa ölçülür.
Uzunluk kısalması göreceli bir etkidir. Birbirine göre bağıl hareket eden gözlemcilerden her biri diğerinde­ki uzunluğun, normal uzunluğa göre daha küçük oldu­ğunu algılar. Dolayısı ile ışık hızına yakın hızlardaki ha­reketlerde herhangi iki nokta arasındaki uzunluğun, noktaların bulunduğu referans sistemine göre yüksek hızla hareket eden bir referans sistemindeki gözlemci tarafından daha küçük ölçülmesine uzunluk kısalma­sı denir.
Bir referans sistemindeki gözlemciye göre, hareketli olan cismin yalnızca hareket doğrultusundaki uzunlu­ğu için kısalma algılanır. Harekete dik doğrultulardaki uzunluklar için kısalma olmaz.
Durgun gözlem çerçevesine göre uzunluğu L0 olan ci­sim ya da uzaklık, ışık hızına yakın v hızı İle hareket ediyorken, hareketi doğrultusundaki uzunluk eylemsiz bir referans sistemine göre L ise, bu uzunluk;
L = L0 bağıntısıyla elde edilir. Bağıntıdaki v, ışık hızına yakın hız değerini, c ise ışık hızını verir.
Bağıntıdaki L0, ölçülecek uzunluk ile arasında bağıl hareket bulunmayan bir gözlemciye göre olan uzun­luk değerini, L ise, ölçülecek uzaklık, bir referans sis­temine göre v hızı ile hareket ederken, bu referans sis­temindeki gözlemciye göre uzunluğunu vermektedir.
Bir yıldızdan başka bir yıldıza hareket eden uzay ara­cındaki gözlemci için, ışık hızına yakın hızlarda yıldız­lar arası uzaklık daha kısa algılanır.
Örnek
Kalkışa hazır hâlde bulunan ve durgunken boyu 15 metre olan uzay aracı Dünya'ya göre √8/3c sabit hızıyla hareket etmeye başlıyor.
Uzay aracı hareketine devam ederken Dünya'daki gözlemcilere göre boyu kaç metre olur?
Çözüm
L0 = 15 metredir. L = L0/ɣ bağıntısıyla soruyu çözelim. ɣ ışık hızı cinsinden verildiği için denklemle yerine koyup çözelim.
v2 = (√8/3c)2 olduğundan 8/9c2 olarak bulunur.
Buradan ɣ 3 bulunur. L = 15 /3 = 5 metre olarak elde edilir.

Göreli Enerji

Işık hızına yakın hızlarda harekelin olduğu durumlarda madde miktarı olarak tanımlanan kütle, bu düzeyde enerji değişimi ile değişebilen bir nicelik olarak karşı­mıza çıkar.
Enerji, maddenin hızına bağlıdır. Hızı değişen madde­nin tanecik sayısı değişmez, sadece taneciklerinin dolayısı ile maddenin enerjisi değişir. Kütle, madde mik­tarı ve iç enerjinin bir ölçüsü olduğundan, bir madde­ye verilen enerji artarsa maddenin kütlesi artar.
Bu kütle artması tanecik sayısının artması değil, tane­ciklerin enerjisinin artması şeklindedir. Dolayısı ile enerjisi artan bir maddenin taneciklerinin toplam ener­jisi artar.
Gözlem çerçevelerinin farklı olması ve gözlemcinin ha­reketine göre bir sistemin kütlesi, enerjisi gibi davranır. Rölativite teorisine göre, kütle, enerjinin yoğunlaşmış bir hâlidir.
Kütle enerjisi; herhangi bir madde, durgun hâlde bu­lunsa ve başka maddelerle etkileşim hâlinde olmasa bile bir enerjiye sahiptir. Bu enerjiye kütle enerjisi de­nir. Einstein’a göre yapılan bu tanıma göre, kütle ve enerji eşdeğer niceliklerdir.
Herhangi bir kütlenin oluşturulabilmesi için enerji ge­reklidir. Herhangi bir kütle de fiziksel olarak kullanıldı­ğında enerjisi açığa çıkacaktır.
Buna göre, herhangi bir m kütlesinin durgun hâldeyken sahip olduğu enerji, E0= m.c2 bağıntısı ile he­saplanmaktadır. Bu enerji, nükleer fisyon ve füzyon olaylarında gözlenir. Çok küçük olan nükleer bir kütle­nin çok büyük bir enerji açığa çıkarması bu formülün doğruluğunu göstermektedir.

Kinetik Enerji

Işık hızına yakın hızlarda hareket edilirken, kinetik ener­ji, toplam enerji ve kütle - enerji eş değerliği değişir.
Bir parçacığın kütlesi hız ile değişmezken, (potansiyel enerji dikkate alınmazsa) kinetik enerjisi ve toplam enerjisi hıza bağlı olarak değişir. Bu nedenle tüm ey­lemsiz referans sistemlerinde kütle aynı kalırken, kine­tik enerji değeri ölçüldükleri gözlem çerçevesine bağ­lı olarak farklı olur.
Işık hızına yakın bir hızla hareket eden cismin toplam enerjisi, durgun kütle enerjisi ile kinetik enerjisinin top­lamına eşittir. E = E0 + Ek şeklinde gösterilir.
Toplam enerji; E = m.c2 bağıntısı ile hesaplanır.
Bu enerji durgun kütle enerjisi olan E0 = m.c2 ile ki­netik enerjinin toplamı olduğundan parçacığın kinetik enerjisi EK,
Ek = m.c2.(ɣ-1) bağıntısı ile hesaplanır.

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)