Batı Medeniyetinin Tanrısı; Şiddet-Ahmet Anapalı
Avrupa, Makyavel’den beri kasideler okur şiddete. Hıristiyan’ıyla, maddecisiyle, sosyalistiyle bir sara nöbeti içindedir. Ama şiddet, tarihin hiçbir döneminde çağımızdaki kadar yüceltilmemiştir. Sorel’in “Şiddet Üzerine Düşünceler”iyle başlayan bir histeri nöbeti, Batı’nın sözde irfanını bir cinayet kışkırtıcısı derekesine düşürdü. Camus doğru söylüyor: “Maverayla (Manevi dünya) göbek bağını koparmış bir dünyanın insanı ya intihar eder ya isyan.”
Öldürmek, maddeci Batı’nın alın yazısı. Kendini ve daha da çok başkalarını öldürmek. Amerika’nın Irak’ı özgürleştirirken(!) bu duruma karşı gelen Iraklıları “Hainler” diyerek öldürmesi gibi.
Bu durumda ne yapmak lazım? Fuzuli’nin dediği gibi;
Konuşsam tesiri yok, sussam gönül razı değil.
İnsan insandan iğreniyor. Bir ana kucağı olan tabiat sonsuz bir mezbaha. Şehirler, kan deryası. Büyücü çırağı, topraktan fışkırttığı ifrit tohumlarını tekrar yerin dibine sokmak için var gücüyle tedbir arıyor. Ne yazık ki şerrin kaynağına bir türlü inemedi. Biz de temelleri çatırdayan bu yalancı, bu katil medeniyetin şuursuz bir taklitçisi olarak aynı ölüm karnavalına katılmış bulunuyoruz. Batı’dan ayrıldığımız tek taraf: Şuursuzluk. Çılgınlığımıza “bilimsel” bir yafta yapıştırdık: Anarşizm. Oysa bu kör doğuşunun hiçbir izm’le uzak yakın münasebeti yoktur. İzm’ler hepsi de batının uydurması hiç birinin bizimle bir alakası yok. Maâşerî bir kuduz, bir kendi kendini tahrip cinneti. Avrupa kendi yarattığı ifritleri tepelemek için elinden geleni yapıyor.
Batı’nın 1. Haçlı Seferinden beridir bahanesi hep aynı; Barbar doğuya medeniyet götürmek. Rusya önce Afganistan’a şimdi Çeçenistan’a Amerika önce Vietnam’a şimdi Irak’a Avrupa topyekûn Afrika ve Ortadoğu’ya hep medeniyet götürmüştür. Dünyaları boğacak kadar kan akıtarak… Engizisyon mahkemeleri yüzyıllarca bilim adamlarını din adına kan havuzlarında yüzdürdü. Bahanesi hep aynı; İNCİL IŞIĞINDA BİLİM…
Tekerlemelerle avunmağa çalışıyoruz. Oysa bu büyük yangını şairane lakırdılarla söndürmeğe yeltenmek fikrî sefaletimizin hazin bir hücceti, hazin ve lüzumsuz. Önümde bir kitap duruyor: 1975’de Londra’da basılmış. Adı: Şehir Terörizmi. Yazan: Anthony Burton. Ne tuhaf teröre ve şiddete çare arayan kitaplar yine terör ve şiddetin merkezinden çıkıyor. Avrupa’dan… Aydın denen devekuşları, niçin hadisenin bu tarafı ile meşgul olmazlar?
Bir Afrikalı der ki;
Beyaz adam topraklarımıza ayak bastığında benim elimde topraklarım vardı onun elinde İncil. Gözümü kapatmamı istedi gözümü açtığımda benim elimde İncil vardı onun ayakları altında topraklarım…
İşte bu Avrupa’nın cins kafası Montaigne Denemeler isimli eserinde;
Osmanlı ahmak bir millettir. Çünkü fethettiği ülkelerin hammaddesini, insan gücünü ve toprağını kullanmaz tam tersi yatırım yapar, yol yapar, köprü yapar, hastane yapar vs… Evet. Osmanlı, sömürgeci Avrupa kafasının gözünde bir ahmaktır. Çünkü sömürmez. Buna en başta inandığı dini müsaade etmez sonra insanlığı…
Babil kulesinde yaşıyoruz Sombart’a göre. Avrupa insanı doğru yoldan uzaklaştı… Bir buçuk asırdır Avrupa’da ve Amerika’da olup bitenleri anlamak için Şeytan’ın gücüne inanmak lâzım. Gördüklerimizi Şeytan’ın işi diye vasıflandırmaktan başka çıkar yol yok. Mavera inancını yıktı Şeytan. İnsanları kibirlerinden yakaladı. Tanrı’dan ne farkımız var demeye başladılar. Ve Şeytan içimizde uyuklayan aşağılık insiyakları şahlandırdı: “Hırs, tamah, altın aşkı.” Bu insiyakların doludizgin at koşturacakları bir iktisat düzeni ilham etti:
Kapitalist ekonomi.
Filozof Konuşuyor: Guenon diyor ki: Çağdaş insan garip bir önsezi içinde: bir şeylerin sonu gelecek. Şüphesiz ki bu topyekûn bir kıyamet olamaz. Ama yine de bir dünyanın sonu. Bitecek olan, bugünkü şekliyle Batı medeniyetidir. Batı medeniyetini dünyanın bütünü sayanlar, onun için kıyamet kopacakmış gibi telâşa düşmektedirler. Hakikatte bir devrin sonu bu,
Ne oldu bize? Yüzlerce insanın aynı anda bulunduğu şehir meydanlarına bomba koyan akılsızlar da nereden çıktı? Toplum zıvanadan çıkmış. Cinayet cinayeti kovalıyor. Akıl susmuş ve mefhumlar cehennem! Bir raks içinde tepinip duruyor. Sloganlar yönetiyor insanları. İdeolojiler yol gösteren birer harita değil, idrake giydirilen deli gömlekleri. Aydın dilini yutmuş; namlular konuşuyor. Bir kıyametin arifesinde miyiz acaba? Dünyayı Şeytan mı yönetiyor?
Düzeni büyücüler mi bozdu? Bu kördüğümü çözecek Osmanlı nerede? Tarihlerin tanımadığı bir tahrip cinneti karşısındayız. Sosyal bir kuduz veya kanser. Bu sinsi, bu kancık, bu sürekli boğazlaşmaya anarşi demek hata. Anarşi saman alevi gibi yanıp söner. Her ülkede, her çağda, her düzende belirebilir: fitne, fesat, kargaşa. Anarşizm desek düpedüz münasebetsizlik. Anarşizm, bir dünya görüşüdür. Tutarlı bir felsefesi, gözü pek havarileri, ölümle alay eden kahramanları vardır. Anarşizm, hürriyet aşkıdır. İnsanın asaletine ve yüceliğine inanıştır. Tek kusuru hiçbir zaman gerçekleşmemiş ve Gerçekleşemeyecek olması. Anarşizm Avrupa’nın rezil ve yalancı medeniyetini yok edip bahtiyar bir çağın yaratıcısı olmak hülyasıdır.
Polis, suçluları bulamıyor; adalet, cezalandıramıyor. Bence bunun sebebi şu olsa gerek: Suçun şekli başkalaştı. Bir zamanlar suç kaba kuvvete dayanırken, şimdi ince ve medenî oldu; gaddarlığın yerini hile aldı, şiddetin yerini dalavere. Modern suçlu, adalelerinden çok beyni ile iş görür, büyük bir avantaj… Biz hâlâ delileri de şerirleri de peşin hükümlerle ele alıyoruz. Halk, delilik deyince, ya hezeyanı anlar ya budalalığı. Mantık kurallarını çiğnemeden ve hiçbir hataya düşmeden akıl yürüten bir insan, deli olamaz ona göre.
Suçluları da tanımıyoruz. Avama sorarsanız, suçlu ya hırsızdır, ya katil. Hırsızlık yapan veya adam öldüren deyince de gözünün önüne kılıksız kıyafetsiz, çirkin bir insan gelir. Toplum ilerledi. Şimdi kan yerine altın, işkence yerine rüşvet geçerlidir. İnsanlık bugüne kadar iki çeşit medeniyet yaratmış, diyor Ferrero: şiddete dayanan medeniyet, hileye dayanan medeniyet. Şiddete dayanan medeniyette, hayat kavgası kaba kuvvetle; hileye dayanan medeniyetlerde ise, kurnazlık ve aldatmaca yolu ile yapılır.
Şiddete dayanan medeniyette, siyasî iktidar ve servet, silâh elde fethedilir. Milletler arasındaki ticarî rekabet ordular ve donanmalar vasıtasıyla çözümlenir, fertler arasındaki hukukî anlaşmazlıkların hal yolu da düellodur. Hileye dayanan medeniyetlerde ise, siyasî iktidar tabanca kurşunları ile değil para ile elde edilir.
Bir bankadan halka ait olan paraları, sahibine yani halka sormadan halk için çaldığını iddia eden ve davası, idealleri uğruna ölüme gülümseyerek yürüyen Deniz Gezmiş ruh itibari bu tanıma uyar, ama merkezi bir meydana, metroya, otobüs durağına bomba koyan cani asla, gencecik kızlarımızı, kirletip vahşice katleden soysuz asla…
Toplum olarak yaşadığımız bu depresyon ruhu da ne? Ne oldu bize? “Ümmet bir vücut gibi olmalıdır, bir taraf ağlarken bir taraf gülemez” diyen Allah’ın sevgili kulu o yüce insanın ümmeti olduğumuzu ne çabuk unuttuk?
Kimler unutturdu bize bu hakikati?
Atalarımızın atının ayağının değdiği her coğrafyada “ADALET” ve “İNSANCA YAŞAMAK” yaşamak ana düstur sayılırken, şimdi memleketimizin sınırlarında dahi bu huzuru sağlayamıyoruz.
TERÖR ESKİDEN BİR ÇIĞLIK KADAR YALINDI, ŞİMDİ BİLİM GİBİ EVRENSEL… DÜN ROBES PİERRE KILIĞINDA YARGILANIRKEN, BUGÜN DÜNYAYI YARGILAMAKTA…
BU NE REZALET?
DİPNOTLAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder