Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Vaktin bir
zamanında, zamanın bir anında, bir padişahın bir oğlu, bu oğlanın da bir lalası
varmış. Lalası, şehzadeyi
bir dakika bile yanından ayırmazmış.
Şehzade, bir gece rüyasında çok güzel bir kız görmüş. Kalbini bu kıza
kaptırmış. Kız, "kırklardan" mış, Bu yüzden, ona kim sevdalanırsa, sevdasından
çıralar gibi yanıp tutuşur, yataklara düşermiş. Şehzade, başka bir gece gene
rüyasında bu kızı görmüş. Oğlan ağlayınca, kız:
- Ağlama! Beni görmek istiyorsan, kırklar hamamına gel,
demiş,
Ertesi sabah, şehzade lalasına:
- Canım
lalacığım, kırklar hamamı nerededir, biliyor musun? diye sormuş.
- Aman şehzadem, bunu sana kim
söyledi?
O zaman şehzade, gördüğü rüyayı lalasına
anlatmış.
Lala;
- Sen hiç üzülme şehzadem. Ben sana o kızı bulurum. Ama,
bunu hiç kimseye söyleme, çünkü kız kırklardan, yani o bir peri. Belki, sana bir
kötülüğü dokunur, demiş.
Ertesi gece lala, doğruca kırklar hamamına gitmiş. Daha
hamamın kapısından adımını atar atmaz, zavallı
lalayı sille tokat dövmeye başlamışlar,
Ama, lala hiç aldırmadan ta göbek taşına kadar ilerlemiş ve oturmuş. Bir iki
dakika sonra, hamamın kubbesi gök gürültüsünü andıran bir sesle açılmış, Lala,
korkmuş ama, belli etmemiş. Derken, şehzadenin âşık olduğu kız hamama gelmiş.
Lalayı hiç görmüyormuş gibi bileziğini, küpelerini çıkartarak göbek taşına
koymuş. Başlamış yıkanmaya. Lala, kızın bileziklerini ve küpelerini almış. Gene
dayak yiye yiye hamamın kapısına gelmiş. Hamamdan çıkar çıkmaz, tabana kuvvet
saraya doğru koşmaya başlamış. Saraya gelince, hemen şehzadenin yanına gitmiş.
Lala, hamamdan aldıklarını şehzadeye göstermiş.
Şehzade:
- Lalacığım, bu bilezikleri ve küpeleri nasıl da aldın?
diye sormuş.
- Kırklar
hamamında dayak yiye yiye göbek taşından aldım, diye cevap vermiş
lala.
Şehzade:
- Aman lala, ne olur hamama beni de götür!
Lala;
- Her şeyi yaparım ama, bunu yapamam. Sen benim yediğim
dayağı yeseydin, aklını kaçırırdın. Ama, bir gün seni kızın yaşadığı yere
götürürüm. Kızı, gizlice seyredersin. Sakın, onlara görünme. Yoksa, sen de
kırklara karışır, onlar gibi peri olursun! Bir daha ne ananı, ne
padişah
babanı, ne de beni göremezsin, demiş.
Şehzade:
- Lalacığım, yeter ki sen beni götür. Sen ne istersen
yapacağıma söz veriyorum, demiş.
Bir gece, gizlice saraydan çıkmışlar, Gide gide, bir
bahçeye varmışlar. Lala, şehzadeyi bir ağacın arkasına saklamış. Kendisi de onun
yanı başına gizlenmiş. Biraz sonra, nazlı nazlı kanat çırparak kırk güvercin
bahçeye inmiş. Bahçede, kocaman bir havuz varmış. Hangi güvercin havuza
dalarsa, ay parçası gibi güzel bir kız olup çıkıyormuş. Şehzade, rüyasında
gördüğü kızı hemen tanıyarak:
- Lala, lala, şu
en öndeki benim sevdalandığım kız, demiş.
Lala, şehzadenin ağzını kapayarak:
- Sakın konuşma oğlum! Bizi duyacak olurlarsa, hepsi
güvercin olup kaçarlar. Biz de buradan bir daha dışarıya çıkamayız,
demiş.
Şehzade, hemen susmuş. Kızlar, bir ziyafet sofrası
hazırlamışlar bahçede. Yiyip, içmeye başlamışlar. Yemekten sonra şehzadenin
sevdiği kız, bir testi şerbet getirmiş,
Kupalara doldurarak:
- Beni sevenin aşkına! diye hep birlikte içmişler.
Sonra da oynamaya başlamışlar. Oyun bittikten sonra, hepsi soyunup havuza
girmiş. İşte, bu sırada kurnaz lala
şehzadenin sevdiği kızın elbiselerini
gizlice almış, Kızların yıkanması bitince, birer ikişer güvercin olup
havalanmışlar, Şehzadenin sevgilisi, elbiselerini aramış durmuş. Bulamayınca,
üzüntüden gözlerinden inci gibi yaşlar süzülmüş. Kızın ağlamasına dayanamayan
şehzade, saklandığı yerden çıkmış. Kız, karşısında şehzadeyi
görünce:
- Aman şehzadem, kulun kurbanın olayım! Elbiselerim
sendeyse bana ver! demiş.
Şehzade, yemin ederek elbiseleri almadığını söylemiş.
Kız:
- Burada senden başka kimse olmadığına göre, sen almış
olmalısın. Ne olur, ver onları bana! diye ısrar etmiş.
Şehzade:
- Ben senin
sevdanla yanıp tutuşurken, sen eğlenmekten başka hiç bir şey
düşünmüyorsun,
Benimle evleneceğine yemin et, elbiselerinin nerede
olduğunu söyleyeyim, demiş.
Kız:
- Peki, seninle evleneceğime yemin ederim!
demiş.
Demiş ve arkasından ortalığı öyle bir rüzgâr kasıp
kavurmuş ki o güzelim bahçe ve havuz yok olmuş,
Kız:
- Eyvah!
Şehzadem, beni bütün kardeşlerimden ayırdın! Şimdi, ben de senin gibi bir insan
oldum, demiş,
Şehzade:
- Sevgilim, senin elbiselerini lalam
almıştı.
Ama, şimdi ortalıkta yok. Acaba, nereye gitti? demiş,
Kız:
- Şehzadem, artık iafanı arama. Eğer, benim
elbiselerimi yakmış olsaydın, o zaman lalanı kaybetmezdin, Şimdi, benim
elbiselerimi ona giydirdiler. O bir peri oldu ama, ben kurtuldum.
Şehzade, sevgilisine kavuşup, [alasını kaybettiği için
çok üzülmüş.
Kız:
- Şehzadem, sen nasıl lalanı kaybettiysen, ben de insan
olunca dadımı kaybettim. Ama üzülme, Dadım, mutlaka beni arayıp, bulacaktır. O
zaman, lalanı ona anlatırım. Bir çaresini buluruz, demiş.
Şehzade, kızın sözleriyle teselli olmuş ve onunla
beraber saraya dönmüş. Şehzade ve kız, odalarında otu-ruyorlarmış. Kızın
dadısı, bir güvercin olup, penceresine konmuş ve kıza:
- Ey sultanım, benden nasıl ayrıldın? Şimdi, ben sensiz
ne yaparım? demiş,
Kız:
- Sevgili dadıcığım, şu bahçedeki havuza gir ve
şehzademin lalası neredeyse onu bana çağır, demiş.
Dadı:
- Sultanım,
arkadaşları onun yanından hiç ayrılmıyorlar, Onu alıp buraya getirecek olsam,
beni öldürürler. Sonra sana hasret, senden tamamen ayrı kalırım. Ama, onu
yalnız başına görürsem, belki buraya getirebilirim, demiş,
Şehzade:
- Dadıcığım, ne yaparsan yap onu buraya getir. Hiç
olmazsa, bir kez yüzünü göreyim, demiş.
Dadı, uçup gitmiş. Aradan birkaç gün geçtikten sonra
dadı, şehzadenin lalasını bulmuş ve demiş ki:
- Şehzade, senin
için çok ağlıyor. Seni biraz olsun görmek için, benden yardım istedi. Ne yapıp,
edip seni gitmeliyiz?
Lala:
- Sana çok teşekkür ederim. Bir gece, kimselere
görünmeden şehzademe gideriz. Birkaç dakikalığına da olsa onu görmüş,
üzüntüsünü dindirmiş olurum. Ama, çok dikkatli olmalıyız. Kısa bir zaman
aralarından ayrıl-sam, arkadaşlarım beni sorup duruyorlar. Benim şehzadeye
gittiğimi öğrenirlerse mutlaka öldürürler, demiş.
Masalı çok uzatmayalım, pişmiş aşa su katmayalım, Çok
yükseklerde, pek alçaklarda yatmayalım. Bir gece, lala ve dadı güvercin olup,
şehzadenin bahçesine gelmişler. Bahçedeki havuza girince iala bir erkek,
halayık
ise bir kadın olmuş, Şehzadenin sevgilisi,
lala ile dadısını içeri almış. Onlara, insan elbiseleri vermiş,
giyinmişler,
Şehzade de onların havuz başına bıraktıkları
elbiseleri, ateşe atıp, yakmış.
Elbiseler ateşte yanınca dadı ve lala:
- Eyvah yandık, mahvolduk! diye bağırıp,
bayılmışlar,
Bayılmışlar ya, şehzade ile kız ikisini de ayıltmış.
Artık m kurtulduklarını söyleyince,
ikisi de rahat bir nefes almış. Çok mutlu olmuşlar, Her şey yoluna girince,
şehzade kızla, lala da dadı ile evlenmiş, Düğünleri, tam kırk gün kırk gece
sürmüş.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım
kerevetine.