Tanrılara önce “bilen özne” yetisi yüklenmişti. Sonra, ilerde “her şeyi
bilen” oldukları ileri sürülecekti. En sonunda, insanların “bilen özne”
olma nitelikleri ellerinden alınıp tanrılara sunulduğu için, insanlar
bilen öznelikten bilmeyen kulluğa düşürülünce, her şeyi bilen sanal
öznelerin, gerçek insan öznelerin üstüne çıkarılıp (onları yaratan ve
yönetenler sayılarak) “aşkınözneleştirme” düşünsel/inançsal işlemi
tanrıların kafada yaratılmasıyla tamamlandı.
Haydi biraz siyaset felsefesi yapalım. Siyaset yapmak ne kadar iyidir bilemem ama siyasetin felsefesi hiç fena değil. Hafta sonu kitapçıda gözüme bir kitap takıldı ve hemen aldım: Etienne de La Boetie’nin “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev”. Aslında, üniversite yıllarında okumuştum bu kitabı. Ancak çok iyi okumamışım, onu anladım bu kez. Son yıllarda beni en çok doyuran kitaplardan birisi oldu. Kitap bittiğinde gerçekten güzel bir yemek ziyafetinden kalkmış ancak epeyce yorgun hissettim kendimi.
Kitap sadece 45 sayfa. Tabi bir o kadar da M.A. Ağaoğulları’nın
zenginleştirici yorumları var. Kitabın hikayesi de ilginç. 16. yüzyılda
(1550’lerde) yazılmış. Yazar, Montaigne’nin yakın arkadaşı. Kitap yaklaşık
450 yıldır okunuyor ve her dönem popüler olmuş. Siyaset üzerine konuşmak
için okumak gerek bence. Ne ilginç! 45 sayfalık bir kitap yazıyorsunuz ve
450 yıldır okunuyor, 1550 yıllarında yazdıklarınız bugünü açıklayabiliyor.
Ne yüce bir şey! Kitabın ilgimi çekmesi son dönemlerde kafamı kurcalayan
konulardan birisine, başlığıyla, birden ışık çakması oldu sanırım. Size de
öneririm.
“Kul” aslında dinsel bir kavram.Türkçe Sözlüğe göre, “Tanrıya göre insan” demek. Bir diğer anlamı da “köle”. Burada kulluk konusu din bağlamında tartışılmayacaktır. O, bir inanç konusu. Biz burada toplumsal yaşamda bir insanın ya da insanların bir başka insana kulluk yapmasını, üstelik bunu arzulayarak, isteyerek yapmasını, yapmalarını anlamaya çalışacağız. Dolayısıyla, kul ya da kulluk kavramı burada dinsel anlamda kullanılmamaktadır.Kulluk, kölelik yapmaktır. Kul,toplumsal anlamda kendi iradesi olmayan, sürünün bir parçası, özgürlüğünü teslim etmiş, istenen-söylenen her şeyi düşünmeden yapan, boyun eğen, sorgusuz itaat eden, kişiliğini yitirmiş, kendisini sahibinin malı olarak gören dolayısıyla sahibinin kendisi üzerinde her türlü hakkı olmasını onaylayan ve üstelik tüm bunlardan hoşlanan kişi demektir. Yani, epeyce ağır anlamları var. Burada sıralanan kulluk-kölelik anlamlarını sanırım olumlayanımız yoktur. Bunlar yaşadığımız çağda insan denilen varlığı tanımlamada kullanılamayacak kadar incitici özellikler çünkü. Evet, soru şu: İnsanlar toplumsal yaşamda ülke yöneticisi konumundaki “tek adama” ya da herhangi bir siyasal iktidara neden kulluk ederler? Üstelik bunu niye isteyerek, arzulayarak yaparlar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder