Çevirci -Translate - Перевести
Oğlan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Oğlan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
19 Temmuz 2018 Perşembe
AZ veya ÇOK VÂRİS OLMAK CİHETİNDE EŞİTLİK
İslâm: Kadın olsun, erkek olsun, anne, baba, kız, oğlan, hatta kadın, hâmile ise, erkek olsun, kız olsun doğduğu zaman onlara irs (verâset) hakkını tayin etmiştir. Hiç birini irsden mahrum etmemiştir. Ancak bunların hepsisinin müslüman olmaları şarttır.. Müsavîliklerinden birisi de budur.
Kadınlarda erkekler gibi mîrasda az ve çok hakları vardır.
Cahiliye devrinde, kızlar, kâdınlar ve çocuklar miras alamazlardı. O hak, ancak harbeden, ganimet alan ve memleketini müdafaa eden kimselere mahsustu.
Bunun üzerine bu hareketin haksızlığını îzah ederek kadınlarında erkekler gibi mîrasta az veya çok haklarının olduğunu beyan eden şu ilâhî hüküm gelmiştir :
"Ana ve baba ile yakın hısımların bıraktıklarından (terekelerinden) erkeklere, ana ve baba ite yakın akrabaların bıraktıklarından (terekelerinden) kadınlara, azındanda ve çoğundanda farz edilmiş birer nasıyb olarak, hisseler vardır." [Nisa Suresi, 7]
Vârislikte kadın ve erkek hepsi hak bakımından müsavidir. Fakat her ferdin alacağı haklar çeşitli sebeplerden dolayı farklıdır. İlâhi hükme muhatap olma bakımından birdirler. Bu emrin tatbik ve infazı bakımından bazı farklarla değişik hakka sahiptirler.
Bu hükümlerin nedenini daha iyi anlamak, için evvelki altıncı maddeyi tekrar okumalıyız ve ilerde gelecek olan bazı hukûkî farkların îzahını dikkatle okumak gerekir.
Bütün insanlar, yaradılış ve zahiri görünüş itibariyle güzel sûrette ve müşterek vasıflara sahip olarak yaratılmışlardır. Fakat Ahsenitakvirri üzere yaratılan insan, ancak yaradana inanıp ve emirlerine boyun eğmekle faziletli ve üstün varlıkdır
10 Temmuz 2018 Salı
KARGA
Zamanın birinde bir adam varmış. Bu adam,
kuşları
avlayıp satarak geçinilmiş, Adamın bir oğlu
varmış. dünlerden bir gün, adam hastalanıp ölmüş. Oğlu, babasının ne ile
geçindiğini bilmezmiş.
Bir gün anasına:
- Ana, babam ne iş yapardı? Eğer yapabilirsem biz de o
işle geçiniriz, demiş.
Anası:
- Oğlum, senin baban kuş tutup satarak bizi
geçindirirdi, demiş.
Oğlan:
- Babam kuşları neyle tutardı? diye sormuş.
Anası da:
- Oğlum, tavan arasında babanın bir kapanı var, onunla
tutardı, demiş.
Oğlan, tavan arasına çıkıp kapanı almış. Kıra gide-ek,
bir ağacın üstüne kapanı kurmuş. Derken efendim, Dir karga gelip kapana
tutulmuş. Oğlan, ağaca çıkıp ;kapanı almış.
Karga, oğlana yalvararak:
- Beni serbest bırakırsan, sana güzel kuşlar yollarım.
!en de onları yakalayıp, satarsan çok para kazanırsın, temiş. Oğlan, karganın
yalvarmasına dayanamayıp
onu bırakmış,
Kapanını yeniden kurmuş ve ağacın altında beklemeye
başlamış. Uzaktan bir kuş gelerek kapana yakalanmış.
Hemen ağaca çıkan çocuk, kuşu görünce güzelliğine
vurulup:
- Ne kadar güzel bir kuş, diye sevinmiş ve hayranlıkla
bakıp, dururken karga gelip oğlana:
- Haydi bu kuşu
götür ve padişaha sat. Sana çok para verir, demiş.
Oğlan, kuşu bir kafese koymuş ve doğru padişahın
sarayına gitmiş.
Padişah, kuşu çok beğenip almış. Oğlana, bir sürü para
vermiş. Oğlan, sevinerek paraları alıp evine gitmiş. Padişah, kuşa bir altın
kafes yaptırıp içine koymuş; bütün gün bu kuşla eğlenip, hoşça vakit
geçiriyormuş. Padişahın veziri, padişahı bu kadar çok mutlu edecek bir kuş
getirdiği için, çocuğu çok kıskanmış.
Vezir, bir gün:
- Efendim, bu güzel kuşa altın kafes yakışmıyor.
Kuşunuza fildişinden bir köşk yaptırmalısınız, demiş.
Padişah:
- İyi, ama o kadar fildişini nerede bulabilirim? demiş.
Vezir;
- Efendim, kuşu getiren fildişini de bulur, demiş.
Pa-lişah, hemen oğlanı çağırtarak:
- Bana, bir köşk yapmak için fildişi getireceksin! diye
mretmiş.
Oğlan:
- Aman
padişahım! Ben o kadar fildişini nereden ulayım? demiş.
Padişah:
- Nerede bulursan bul! Sana, kırk gün izin! Eğer,
bulmazsan kırk günün sonunda boynunu vurdururum!
emiş.
Oğlan, kara kara düşünerek evine dönmüş. Ağacın İtında
dalgın dalgın oturan çocuğun omzuna konan arga:
- Ne
düşünüyorsun? diye sormuş. Oğlan, her şeyi
anlatmış.
Karga:
- Üzüldüğün şeye
bak! Haydi, git, padişahtan kırk raba şarap iste, demiş,
Oğlan gidip:
- Padişahım, ben sizin istediğiniz fildişlerini
gefirece-im, ama bana kırk araba şarap vermeniz gerekiyor, emiş.
Padişahın emriyle, oğlana kırk araba şarabı vermişler.
Oğlan, arabaları alıp giderken, karga gelmiş:
- Şimdi, arabaları şu dağın arkasındaki büyük çınar
ağacının altına götür. Orada, kırk tane su yalağı vardır. Ne kadar fil varsa
gelip o yalaklardan su içer. Sen bu şarapları yalakların içine doldur. Sonra
da, bir yere gizlenip bekle. Filler, susayınca oynayıp sıçrayarak gelir ve
yalaklardaki şarapları içerler. Hepsi sarhoş olup düşünce, gidip fillerin
dişlerini söker, padişaha götürürsün, deilmiş. Oğlan, arabaları EJJ çekerek dağı
aşmış.',, Öğlene doğru, büyük çınar ağacının altına jjvarmış. Şarapları arabadan
indirip, yalaklara boşaltmış. Bir ağacın arkasına gizlenerek, oturup beklemeye
başlamış. Filler, uzaktan görünmüşler. Büyük bir gürültüyle gelip, yalakların
etrafına doluşmuşlar, Bütün şarapları içip, bitirmişler. Az sonra hepsi yere
düşmüş. Oğlan, hemen gidip, fillerin bütün dişlerini sökmüş. Sonra, çuvallara
doldurup arabaya yüklemiş ve padişaha götürmüş.
Padişah, fildişlerinden bir köşk yaptırarak kuşu
içine
coymuş, Ama kuşun sesi hiç çıkmıyormuş,
Padişah:
- Bu kuş, çok güzel, ama niçin ötmüyor? diye merak
ederken, veziri:
- Efendim, bu kuşun elbet bir sahibi vardır. Eğer, onu
ulursak, kuş öter, demiş,
Padişah:
- İyide onu nerede buluruz? diye sormuş,
Vezir:
- Efendim, fildişini bulan, onu da bulur, diye
cevap
vermiş.
Bunun üzerine padişah, hemen oğianı
çağırtıp:
- Oğlum, bu kuşun sahibini bulmanı istiyorum! demiş.
Oğlan:
- Padişahım, ben bu kuşu kırda yakaladım, Sahibinin im
olduğunu bilmiyorum, demiş.
Padişah:
- Mutlaka bulacaksın! Yoksa seni öldürürüm! Haydi, ana
kırk gün izin, demiş.
Oğlan, yine ağlayarak evine gelirken karga onu
bulup:
- Neden ağlıyorsun? diye sormuş, Çocuk, olanları
anlatınca karga:
- Ey şaşkın, bunun için ağlanır mı? Haydi, git
padişahtan bir gemi iste, ama geminin tayfaları kırk tane kızdan olacak,
Geminin içine, güzel bir bahçe ve bir de hamam yaptırsın. Gemiyle gidip, kuşun
sahibini bul, demiş,
Oğlan, padişaha gidip karganın dediği gibi bir gemi
istemiş, Padişah, hemen oğlanın istediği gibi bir gemi yaptırıp ona vermiş,
Oğlan, gemiye binmiş ve denizde ne tarafa gideceğini düşünüp
duruyormuş.
Bizim karga, gelip imdadına yetişmiş:
- Gemiyi sağ tarafa çevir. Büyük bir dağ görünceye kadar
git. Dağın yanına, gemiyi yanaştır. Bu kuşun sahibi, bir peridir. Her akşam,
deniz kıyısında gezer. Sen onu görünce, hemen sandala bin ve yanına git, Geminin
ne olduğunu bilmediği için, merak edip sana sorar. Gemiyi görmek ister, Kızı
alıp, gemiye getir. Bahçeyi, hamamı gezdirirken gemiyi yola çıkar,
demiş.
Oğlan, gemiyle denize açılmış. Karganın dediği dağı
görünce, gemiyi kıyıya yanaştırmış.
Aksam, periler:
- Haydi, deniz
kıyısına gidelim, deyince hepsi toplanmışlar.
Kıyıda dolaşırken, denizdeki gemiyi
görmüşler:
- A, bu nasıl bir şey? Nereden gelmiş? diye seyredip
dururlarken, oğlan onları görmüş ve sandala binip yanlarına gitmiş,
Kız:
- Sen kimsin? Denizdeki şey nedir? diye sormuş.
Oğlan:
- Denizdeki bir gemidir. Ben de onun kaptanıyım, diye
cevap vermiş.
Kız, oğlana:
- Aman kaptan, beni gemiye götür! Nasıl bir şeydir
göreyim, demiş,
Oğlan, kızı sandala bindirip gemiye getirmiş. Kız,
sevinerek bahçeyi gezmiş ve hamama girmiş:
- Buraya kadar gelmişken, şu hamamda yıkanayım, diyerek
soyunmuş.
Kız yıkanırken, oğlan da gemiyi yola çıkarmış. Gemi
giderken, kız hamamdan çıkmış:
- Çok geç oldu. Ben geri döneyim, diyerek dışarı
çıkınca bakmış ki, gemi gidiyor.
- Eyvah! Sen
beni aldattın! Ben şimdi ne yapacağım? diye ağlamaya başlamış.
Oğlan:
- Aman efendim, ben sizin için buraya geldim. Boş yere
ağlamayın, demiş.
Neyse, sonunda padişahın şehrine dönmüşler. Toplar
atılıp, oğlanın geldiğini padişaha haber vermişler. Padişah, çok sevinmiş. Kız
ve çocuk, saraya gelmişler, Padişah, kızı görür görmez âşık olmuş. Kızı gören
kuş da başlamış ötmeye. Ötüşünü duyan herkes, kuşun sesine hayran olmuş.
Padişah, kızla kırk gün kırk gece süren bir düğün ile evlenmiş, Kız bir gün,
sancılanıp hastalanmış. Kızın, her zaman sancısı tutarmış. Bu hastalığının
ilâcı, kızın daha önce yaşadığı yerdeymiş. Bu ilaç olmazsa, kızın sancısı
geçmezmiş. Padişah, bunu duyunca hemen oğlanı çağırtıp:
- Hemen kızı
getirdiğin yere git! Onun bir ilâcı varmış, onu alıp buraya getir!
demiş,
Oğlan, mecburen yine gemiye binip yola çıkmış. Bizim
karga gelip, oğlana:
- Nereye gidiyorsun? demiş. Oğlan:
- Sultan hanımın ilâcını almaya gidiyorum, diye cevap
vermiş.
Karga:
- Haydi yolun açık olsun, Oraya vardığın zaman, bir
saray göreceksin; bu onun sarayıdır. Ben sana bir tüy vereceğim. Saraya vardığın
zaman, kapının önünde iki
aslanla karşılaşacaksın. Sana verdiğim bu
tüy ile aslanlardan birinin ağzına vurursan, sana bir kötülük yapmazlar,
diyerek oğlana bir tüy vermiş.
Oğlan, tüyü alıp yoluna devam etmiş ve oraya varmış.
Karşısına çıkan saray, çok güzelmiş, Böylesi padişahta bile yokmuş. Sarayın
kapısına gelince, karganın verdiği tüyle aslanların ağzına vurarak içeri
girmiş.
Saraydaki kızlar oğlanı görünce, neden geldiğini hemen
anlamışlar:
- Aman
delikanlı, yoksa sultanımız öldü mü? diye sormuşlar.
Oğlan:
- Yok, ölmedi, ama hastalandı. Onun bir ilâcı varmış,
onu almaya geldim, demiş.
Kızlar, bir şişenin içindeki ilâcı hemen oğlana
vermişler, Dğlan, tekrar gemiye binip, padişahın yanına dönmüş. Saraya girerken,
karga da oğlanın omzuna konmuş, Birlikte îaraya girmişler ve padişahın huzuruna
çıkmışlar,
Kız, ölü gibi yatıyormuş. İlâcı verir vermez, kız gözünü
sçmış. Oğlanın omzundaki kargayı görünce:
- Hey gidi soysuz hey! En sonunda beni buralara
düşürdün! Bu oğlanın katlanmadığı sıkıntı kalmadı. Sen hiç jtanmaz mısın? diye
bağırıp çağırmaya başlayınca, padişah:
- Aman sultanım, ne oluyor size? diye sormuş,
Kız:
- Padişahım, bu karga benim hizmetçimdir. Bir gün, beni
çok kızdırdı. Ben de onu karga yapıp, serbest bıraktım, O da bana, bu oyunu
oynadı. Ben bir kötülük görmedim, ama onun yüzünden bu delikanlının çekmediği
kalmadı, dedikten sonra kargayı tekrar insana döndürmüş.
Karga, bir iki silkinip çok güzel bir kız olmuş. Kız,
hizmetçisini affetmiş ve padişaha:
- Padişahım, bu
oğlanı evlât edin ve bu kızı da onunla evlendir, demiş. Padişah, güzel eşinin
isteğini yerine getirmiş. Oğlanı, kendi evlâdı gibi görmüş ve kız ile
evlendirerek, kırk gün kırk gece süren güzel bir düğün yapmış.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım
kerevetine,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)