Çevirci -Translate - Перевести
2 Ağustos 2018 Perşembe
ÂİLE HAYÂTININ TANZİMİ
Âile: Meşrû olan nikâhla bir erkek ve bir kadın veya bir erkek, iki, üç, dört kadından ve onların çocuklarından teşekkül eden topluluklardır.
Bir millet erkeği ile terakkî eder. Fakat bu terakkiyi kadın ikmal eder. Terakkî ve yükselmelerin kuvvetli unsuru erkek, tamamlayıcı unsuru da şüphesiz kadındır.
Hz. Resûlü Ekrem (S.A.V.) şöyle buyurmuştur :
"Kadınlar, erkeklerin (tamamlayıcı) parçalarıdır." (Ahmet bin Hanbel, Tirmizi)
İyi ve mazbut bir âile topluluğu, dünyada ve âhiretteq saâdete eren topluluklardır, erkeksiz terakki olamaz. Kadınsız terakki ise, eksik olur. Kadının kemal ve fazilete erişmesiyle, millette kâmil ve fâzıl olur. Kadın, Îman, Ahlâk ve terbiye bakımından düşük olursa, o millet de geri ve düşkün olur.
Nitekim Hükemâ : "Beşiği sallâyan el, dünyaya hükmeder" demişlerdir.
Kadın erkek ile, erkek kadınla kemal ve şerei bulur. Erkeğin elbise ve örtüsü kadın kadının elbise ve örtüsü de erkektir.
Allahüzülcelal Kur'an-ı keriminde şöyle buyurmaktadır :
"Onlar (Kadınlar) sizin için siz de onlar için birer libâssınız." (Bakara Suresi, 187)
Erkeğin kadına, kadının erkeğe karşı vazife ve hakları vardır. Aile ocağının, dolayısıyla top yekun milletin huzûru ve saâdeti, âile yuvasının saâdetine bağlıdır. Felaket ve yıkımı da âilenin felaket ve yıkımına bağlıdır. Zira, millet fertlerden teşekkül eder. Binaenaleyh milletin kaynak ve esası olan. âile yuvasının iyi yetişmesi ve yetiştirilmesi en başta gelen vecibelerdendir. .
Hz. Resûlü Ekrem ve Nebiyi Muhterem (S.A.V.) Efendimiz bu husûsu tablo halinde meâlen şöyle beyan buyurmuşlardır :
"Şüphesiz İblis kürsüsünü (çadırını, sarayını) denizin üzerine kor, sonra askerlerini gönderir. Onlarda insanlara (musallat olarak) hak yoldan saptırırlar. Bunlardan (İblisin askerlerinden) fazilet ve mertebe bakımından iblise en yakın (ve üstün) olanı, fitne (ve fenalığı) en büyük olanıdır. - İblise biri gelir ve derki, ben (insanoğluna) şunu ve bunu (meselâ: Hırsızlık yaptırdım ve şarap içirttim. Vesaire...) der.
- İblis : Kıymet ifâde eder bir şey yapamamışsın der.
- Peygamber (S.A.V.) buyurdu ki : - Sonra Şeytanın askerlerinden birisi gelir, ben falan kimse ile karısının arasını âyırıncaya kadar bırakmadım (aralarını kavga, talak, dedikodu ve emsali şeylerle ayırdım, ondan sonra geldim) der.
- Peygamber (S.A.V.) buyurdu : - İblis, (Karı ile kocanın arasını açan) askerine yaklaşır ve derki "Sen ne güzel kimsesin" (Müslim, Mişkat şerhi, Mirket. C. 1. 5. 118)
Bu Hadis-i Şerif üzerinde çok düşünmek gerekir. Zira Cemiyetin temelini teşkil eden âile ocağını bozmak yıkmak ve huzursuz bırakmak için atamız Âdem (A.S.)'ın karşısına dikilen ve ateşten yaratılmış olan melun İblis ve şer kuvvetin ilk hedefi âiledir, Âile hayatını huzursuz yapmaya ve kıymaya muvaffak olana koca iblis madalya veriyor. En büyük rütbe ile mertebelendiriyor.
Göze görülmeyen, fakat vehim ve hayalleriyle insan oğlunu doğru yoldan saptıran melun, İblis ve onun aveneleri olan Şeytanların ilk hedefi bu olursa, acaba göze görünen insanlardan olan şeytanlar ve şer kuvvetlerin hedefleri ne olur? Elbette bir milleti yıkmak için onların da ilk hedefi âile yuvasını soysuzlaştırmak ve yıkmaktır.
Büyükler şu sözleriyle bu gerçeği beyan etmişlerdir:
"İnsanların şeytanı, Cinnîlerin şeytanından daha zararlıdır."
Yirminci asırda bu hal yaşanır halde olduğundan, şer kuvvet halinde çalışan putcu azınlık, Şehvet perest, Maddeci ve mataryelist kimseler, haramlara uçkurlarını çözmek ve âile hayatını yıkmak sûretiyle kadınları saldırıya uğrayan ve necaset küpleri haline getirilen gayri insâni yaşayışı savunuyorlar kendi yaptıkları, Dans, balo, zina, içki, poker ve daha neler yetmezmiş gibi, top yekun. Milleti kendilerine uydurmak yâni bugünkü zelzele, Kar, Yağmur, Rüzgar ve daha görülmedik musibetlere uğratmak için âlçakça namussuzca rezaleti savunuyorlar. Teşhir, tahrik ve teşvik ediyorlar.
Şu, halde insanların içinde ki, kendi cinslerinden olan şeytanların zararları, gözle görülmeyen ve fakat varlığı, yaptırdığı fenalıklarla sâbit olan ve Kur'an-ı Kerimde Hadis-i şeriflerinde beyan edilen ve insan oğlunun açık düşmanı olan iblis ve Şeytanın zararlarından kat kat fazladır. Zira birinin ki gözle görülüyor. diğerininki ise, görünmüyor.
Öyle ise, Müslüman şuurlu ve uyanık olmalı ve her türlü âile hayatını sarsacak, yıkacak ve huzûrunu bozacak hareketlerden kaçınmalıdır. Şeytanları ve düşmanları sevindireceğine Hz. Allah (C.C.)'ın sevgisini kazanmalıdır.
Âile hayatında riayet edilmesi ve karşılıklı saygı ve sevgiyi temin etmek için, erkek kadına şefkat eder. Onu âile işlerinde ortak yaparak beraber çalışır, erkekliğe yakışır bir şekilde, dışarıda ve başkalarında gözü kalmayacak şekilde ve kudreti nispetinde himaye eder, yedirir ve giydirir.
Ayrıca erkeğe bu vazifeler meyanında, güzel muamele ve yaşayışla beraber kadının haklarına riayet etmesi, geçimini sağlaması en başta gelen vazifelerdendir :
Bu hususta Cenab-ı hak şöyle buyuruyor :
"Onlarla (Kadınlarınızla) iyi geçinin, eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah (C.C.) ondan bir çok hayır taktir etmiş bulunur." (Nisa Suresi, 19)
Yâni o karılarınız sizin derecelerinizin artmasına sebep olur, ya onlardan salih evlâtlar doğar, yahut herhangi bir vesile ile aranızda yeni bir muhabbet başlar.
Erkeğe, bir defa kadının maişet ahvaline katlanması lâzımdır. Kadın, yîyecekleri, giyecekleri, ve içecekleri nafakasının temininde ve infakında erkekle müşterek değildir. Velev ki kadın servet sahibi olsun, yine mecbur ve, müşterek değildir. Fakat erkek karısının nafakası için cebr olunur. Velev ki karısı gayri müslim olsun. Karısına infak etmede hiç bir kimse erkeğe (kocasına) iştirak etmez. Nafaka ile ilgili hükümlerin daha geniş îzahı ilerde "Kadının kocası üzerindeki hakları bahsinde" gelecektir.
Bir de kocanın, karısına hüsnü muamelede bulunması vazifeleri sırasındadır. Evlendiği zaman kendisine emanet edilen karısına söz vermiş oluyor. Meşrû olan yerlerde kadına kıymet vererek sözüne kulak vermek ve iyilik etmekte icap eden vazifelerdendir.
İslâm'da kadın, kemal ve kudretten mahrum bir çalışma makinesi değildir. Erkeğin lezzetine de bir alet değildir. Erkeğin elinde bir şehvet ve hakaret mezbeleliği de değildir. Belki tabiî insan haklarına sahip bir hayat ortağıdır. Dünyanın uydusu olan ay gibi. bir Peyk değil, erkek gibi bir güneştir. Erkek gibi hürdür. Erkek gibi kendine zararı olmayan yerlerde serbesttir. Erkek gibi, şer'i yasaklara tecavüz etmemede şer'i edep ve nezaketleri ihlal etmeme de fikren, fîlen ve irade bakımından muhtardır.
Âile efradını teşkil eden karı ve koca, esir ve hürlerden mürekkep değildir. İki hayat ortağının mürekkebidir. Fakat âilenin Reisi erkek olması hasebiyle, idare ve irade de bir çok yerlerde erkek söz sahibidir.
Hulasa-i Kelam Karı ile kocanın birbirlerine karşı, bağlı bulundukları âile ve sülalelerine hürmet etmeleri ve birbirini üzecek, kıracak her türlü kötü hareketlerden kaçınmaları lâzımdır. Bilhassa âile reisi olan erkeğin âilesi ile geçinmek için meşrû yollardan bütün imkânlara baş vurması şarttır.
Aile hayatının muntazam ve mazbut olan insanın ve milletlerin huzûru ve refahıda iyi olur. Hem hak nezdinde ve hemde halk nezdinde sevimli ve en hayırlı bahtiyar kişilerden sayılmışlardır.
Âile hayatının mesut ve huzurlu olabilmesi ve tanzimi için, karşılıklı saygı ve sevgi lâzımdır. Bu saygı ve değerlerden birisi de ev işlerinden ve bazı mühim işlerde ev reisi olan erkeğin karışı ile istişâre etmesi lâzımdır. Zira Hz. Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz hanımları ile istişare ederdi.
Hz. Peygamberimiz (S.A.V.) mealen şöyle buyurmuşlardır :
"Sizden hiç biriniz, bir erkek kimse ile istişare etmeden iş işlemesin. Şayet istişâre edecek kimse bulamazsa, karısı ile istişâre etsin. Sonrada karısının fikrine muhalefet etsin. Zira onun görüşüne muhalefette bereket (ve hayır) vardır." (Aynul İlim, C. 1. S. 340)
Kur'an'ı Kerimde mealen ve umumî olarak şöyle duyurulmaktadır.
"İş hususunda onlarla müşâvere et". (Ali İmran, 159)
İşte bu gerçeklerde beyan edildiği üzere istişare sünnettir. Kadın, istişare üyesidir. Evde çocukların terbiye ve edep bekçisidir. Erkekten daha fazla kadının intizamlı ve efendisine bağlılığı ile çocuklara örnek olması lâzımdır. Hz. Peygamberimiz (S.A.V.)'in aile hayatındaki mazbut ve mesut olmasının hikmetleri şöyle îzah ediliyor :
"Hz Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, evinin nafakasını temin ve infak eder, evin ve ailenin ihtiyaçlarını temin etmek için çalışır, nalın ve ayakkabısını kendisi yapar, elbiselerini diker, et keser ve evin işlerini mü'minlerin anneleri (hanımları) ile beraber yaparlardı."
Ve yine muhtelif rivayetlerle Resûlullah'ın (S.A.V.) aile hayatından Hz. Âişe (R.A.) Validemizden, Hz. Enes (R.A.) şöyle nakletmiştir :
Resûlullah (S.A.V.) Elbisesini diker, ayakkabısını yapar, erkeklerin evlerinde işledikleri bütün işleri işlerdi".
"Rasûlüllah (S.A.V.) Elbiselerini yıkar, koyunu sağar ve kendi hizmetini kendisi görürdü" (Aynul İlim, 342)
Hz. Peygamberimizin (S.A.V.) bu örnek ahlakını tevazulu ve iyi ahlaklı mü'min yapar. Hiç olmazsa, karısı hasta olduğu zaman, yalnız başına hakkından gelemediği işlerinde yardım eder ve böylece ahenk ve birbirine bağlı bir aile yuvası halinde yaşar.
Âile hayatında anlayış kıtlığı yüzünden birisinin diğerine karşı zulüm ve eziyeti olursa, şu cümlelerin verdiği öğütlerle sabırlı olmaları lazımdır :
"Bir kimse, karısının kötü ahlâkı üzerine sabrederse, Hz. Allah (C.C) Nuh (A.S.)'un belâsı (karısının birisinin îman etmemesi) üzerine sabrının karşılığı verdiği ecir gibi ona da aynı ecri verir. Bir kadın da Kocasının kötü ahlâkı üzerine sabrederse, Firavunun zulmüne sabreden Âsiye kadına verdiği ecri onada verir." (Aynul İlim, 403)
Kur'an'ı Kerimde bu gerçekler mealen şöyle dir:
"Allah (C.C.) Küfredenlere, Nuh (A.S.) un karısı ile Lût (A.S.) un karısını misâl olarak gösterdi. Onlar (o kadınlar) kullarımızdan iki iyi kulun (Nikahı) altında idiler. Böyle iken hâinlik ettiler. (Din hususunda kafir oldular) da o (iki zevc) onları Allah (C.C.)'ın azâbından hiç bir şeyle kurtaramadılar. O (iki kadına); ateşe girenlerle beraber siz de girin denildi."
- "Îman edenlere de Firavun karısını (Âsiyeyi Hz. Allah C.C.) bir misâl olarak îrad etti, o vakit (Firavun tarafından kendisine; niçin Mûsa'ya (A.S.) îman ettin diye işkence edilirken bu kadın); Ey Rabbim bana nezdinde, Cennet'in içinde bir ev yap. Beni Firâvundan ve onun fena amel (ve hareket) inden kurtar. Beni o zâlimler gürûhundan selâmete çıkar, demişti." (Tahrim Suresi, 10-11)
Cenab-ı Hak (C.C.) da bu mazlum kadının duasını kabul edip ruhunu kabzederek Firavunun zulmünden kurtarmıştır.
Hz. Rasülü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz ailenin saadeti hususunu şu veciz sözleri ile beyan ediyor : "Sizin en hayırlınız, kadınlarına en hayırlı olanınız (en iyi geçineniniz) ve âile efradına en şefkatli olanınızdır." (Tirmizi)
İşte buraya kadar bahsettiğimiz gerçekler, îmanlı, ahlaklı, edepli ve haya sahibi olan her ailenin riayet edeceğî esaslardır.
Binaenaleyh, âile hayatının intizamlı, huzurlu ve mesut olabilmesi için, bir birimsiz yaşama imkanları pek çok meşakkat ve felaketlere sebep olacak olan karı ile kocanın birbirlerine saygı, sevgi, itimat, güven, iyi sözler, tatlı diller, güler yüzler, cinsî zevklerin tatmini, bir birinin ufak tefek kusurlarının affını, birbirlerinin işinde yardımlaşma imkanlarını sarfetmeleri lazımdır.
Zinanın Haramlığı
Zina, nikâhsız gayri meşrû yollarla erkek ve kadının cinsi münasebette bulunmalarıdır.Zina, semavî ve ilâhî dinlerin hepsine haram kılınmış ve şiddetli ceza müeyyideleri konmuş ve icra edilmiştir.
Zinanın haramlığına sebep, nesep ve sülâlenin karışmayıp temiz ve muhafaza edilmesi gereken halin bulunması, neslin çoğalıp insanlığın cinayet ve felâketinin önlenmesi, aile mefhumunun göçmeyip muhafazası, ailevi irtibatın devam etmesi, çok çeşitli sâri hastalıkların yayılmaması, şehvetin tuğyan edip hayvânî yaşayıştan uzak olunması ve cemiyet ahlâkının yırtılıp yok olmaması gibi pek çok ferd ve içtimaî hakların ve hallerin muhafazası için zina haram kılınmıştır.
22 Temmuz 2018 Pazar
Nikahlanmaları Haram Olanlar
İslâm hukuku, erkek ve kadın
Münasebetleri'nin zarûrî haller karşısında ve birbirleriyle bir yerde yaşama ve
yakın akrabalık alâkası ile irtibatları olduğundan insanların bazılarını diğer
bâzılarına ebe diyen haram kılmıştır. Hiç bir sûret ve sebebiyle nikâhlanmaları
helâl değildir .
Haram olanların bazılarını Kur'an-ı Kerim'in şu âyeti celileleri beyan etmektedir. "8abalarınızla evlenmiş olan kadınlarla evlenmeyin. Ancak (Cahiliye devrinde geçen) geçmiştir. şüphe yokki o, bir hayasızlıktı, (Allah C.C.'ın en büyük) hışmı (na bir sebep) dı. O ne kötü bir yoldu." (Nisâ Suresi, 22)
Diğer âyeti Celilede şöyle beyan edilmiştir. "Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, birader kızları, hemşire kızları, sizi emziren süt analarınız, süt hemşireleriniz, karılarınızın anaları, kendileriyle (Zifafa) girdiğiniz karılarınızdan olup, himayelerinizde bulunan üvey kızlarınız (la evlenmeniz) size haram edildi, Eğer onlarla (üvey kızlarınızın analarıyla) zifafa girmemişseniz onlarla evlenmeniz (de) size bir beis yok. Kendi sulbünüzden (gelmiş) oğullarınızın karıları (ile evlenmeniz) ve iki kız kardeşi birlikte almanız da (keza haram edildi). Ancak (Cahiliye devrinde) geçen geçmiştir.. çünkü Allah (C.C.) hakikaten yargılayıcıdır çok esirgeyicidir." (Nisa Suresi, 32)
Bu ayeti celilenin îzahı ve bu bahsin hükümleri fıkıh kitaplarımızda uzun uzadıya beyan edilmiştir.
Haram olanların bazılarını Kur'an-ı Kerim'in şu âyeti celileleri beyan etmektedir. "8abalarınızla evlenmiş olan kadınlarla evlenmeyin. Ancak (Cahiliye devrinde geçen) geçmiştir. şüphe yokki o, bir hayasızlıktı, (Allah C.C.'ın en büyük) hışmı (na bir sebep) dı. O ne kötü bir yoldu." (Nisâ Suresi, 22)
Diğer âyeti Celilede şöyle beyan edilmiştir. "Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, birader kızları, hemşire kızları, sizi emziren süt analarınız, süt hemşireleriniz, karılarınızın anaları, kendileriyle (Zifafa) girdiğiniz karılarınızdan olup, himayelerinizde bulunan üvey kızlarınız (la evlenmeniz) size haram edildi, Eğer onlarla (üvey kızlarınızın analarıyla) zifafa girmemişseniz onlarla evlenmeniz (de) size bir beis yok. Kendi sulbünüzden (gelmiş) oğullarınızın karıları (ile evlenmeniz) ve iki kız kardeşi birlikte almanız da (keza haram edildi). Ancak (Cahiliye devrinde) geçen geçmiştir.. çünkü Allah (C.C.) hakikaten yargılayıcıdır çok esirgeyicidir." (Nisa Suresi, 32)
Bu ayeti celilenin îzahı ve bu bahsin hükümleri fıkıh kitaplarımızda uzun uzadıya beyan edilmiştir.
Taaddüdü Zevcat
Yaratılış ve le erkeklerle kadınlar yaşayış itibariyarasında farklar vardır. Kadınlar doğum, ev işi, çocuk bakımı ve daha pek çok yıpratıcı meşakkatlerden dolayı bir kadın kocasının gerekli ihtiyaçlarını karşılayamadığını ve hatta pek çok hastalık ve arızalara yol açtığı görülen hallerdendir. Binaenaleyh bir erkeğe bir kadının kâfi gelmediği ve gelmeyeceği zamanlar ve şahıslar olabilir.
Bazı erkeklerde, cinsi arzunun kuvvetli olması ve âilenin de çeşitli sebeplerden dolayı ihtiyaca cevap veremediğinden, o erkeğin başka bir kadına ihtiyaç duyma zarûri hal alır.
İşte, beşer hayatında görülen bu ihtiyaç her devirde ve her zaman görüle gelmiştir. Bütün milletler, bu ihtiyacı karşılamak için çeşitli sebep ve şartlarla yaşaya gelmiş, hatta bazı kavimlerde bir erkek hadsiz ve hudutsuz pek çok kadınlarla evlenmiş ve cinsi temas kurmak suretiyle yaşamışlardır. Bu yaşayış hakka bağlı olan milletler arasında meşrû olan nikah şartlarını bulundurmak suretiyle olmuştur, îman izan sahibi olmayanlar da, gayri meşrû şekilde yaşaya gelmişlerdir.
Meşrû yolu bırakıp gayri meşrû yollarda mesela: Dans, Balo ve emsalî şekillerin neticesinde gayri meşrû yaşayış, 20 nci asırda da mârifet hâlini almıştır.
Bazı kadınlarda, ana hali görülmez ve çocuk doğurmaz veya hastalık ve zayıflıktan ötürü, doğum yapma tehlikesi olur. Halbuki erkekler, neslinin çoğalması ve devamı için çocuk arzu eder. Bu sebepten dolayı da bir kadını daha nikâhlamak zarûreti hasıl olmuş olur. Elbette bu halin meşrû imkânları lâzımdır.
İşte beşerî hayatın intizam ve saadetini temin edip gayri meşru yollara sapmamaları için, insan oğlunun hayatını tanzim eden yüce kitabımızda ulu Allah (C. C.) şöyle beyan buyuruyor :
"Sizin için helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin. Şayet (bu suretle de) adalet yapamayacağımızdan endişe ederseniz, o zaman bir (tane ile), yâhut mâlik olduğunuz cariye (ile iktifa edin). Bu (tek zevce) sizin (hakdan) eğrilip sapmamânıza daha yakındır." (Nisâ Suresi,
İslâm'dan evvel zevcelerin (karıların) sayısı tahdit edilmiş değildi. Onun için bir adamın on, hatta daha fazla karısı bulunabilirdi. Bu ayeti kerime ile zevcelerin sayısı azamî dörde indirilince, bundan ziyade karısı bulunan müslümanlar, dörtten fazlasını derhal terk ettiler.
Karıları arasında "Adâlet": yedirme, giydirme, barındırma, zevcî muamele, sevgi vesaire hususunda tam bir müsaviliktir. Bu temin edilemeyince ki; hemen hemen temini imkânsızdır. Bu takdirde bir karı ile iktifa etmek zarûridir.
Yukarıdaki âyeti , celileden şu hükümler anlaşılıyor.
a) Bir erkeğin, bedenî, cinsî, malî vesair haller ile bir kadından fazla kadın alabileceğidir. Fakat bu kadınlar arasın da İslâm'ın beyan ettiği haklarını sağlamak şarttır.
Öyle ise ey "Müslüman'ım" deyip de haram yollara sapan zavallı insan, aklını başına al, hayatını helâl yollardan kazanma imkânını sağlayarak yaşa!
Ve yine bir kadın; erkeğin her türlü ihtiyacını karşılayamazsa, bilhassa cinsi arzusunu yerine getiremediği takdirde, erkeğin, gayri meşru yollara saparak haram olan zinayı irtikap etme yoluna sap maması için ikinci bir hanımı meşrû olan nikâhla almasını tavsiye buyurmaktadır.
İslâm dininin müsaade ettiği bu hüküm karşısın da meşrû olan nikâhla iki veya üç karısı olanlara, "Gayri meşrû ve metres hayatı yaşıyor" demek küfürden başka bir şey değildir. Zira Kur'an-ı Kerimin cevaz verdiği ve helâl olarak beyan ettiği her hüküm meşrûdur. Beşerî kânunla yasak edildiği için gayri kanunî denilmesi daha yerinde olur.
Meşrû şekilde nikâhlanıp iki, üç hanımı olanlara "gayri meşrû veya metres hayatı yaşıyor" diyenlerin veya kocası meşrû şekilde ikinci defa evlendiği zaman kıyâmeti koparan kadınların îmanı tehlikededir. Veya gayri meşrû yollarla nikâhsız olarak metres hayatı yaşayan veya dans, balo ve emsali yollarla zinaya tevessül edenleri ehemmiyetsiz veya hoş görenlerin halleri utanç verici ve en tehlikeli düşünce sahipleridirler. Zira bu görüş ve sözler îmanı sarsıcı veya yok edicî amellerdir.
b) Bir kadından fazla kadın nikâhlandığı zaman aralârında adalet yapamayacak durumda olanlarında şerefli ve haysiyetli kadının şeref ve değerini düşüreceğinden ve zulmedeceğinden böyle olan erkeğe bir kadından fazla evlenmesi haramdır.
Bir kadından fazla kadın alanlar, adâletsizlik yaparlarsa, zalimlerden olurlar. İki, üç kadın alanlar veya alacak olan erkekler, mutlak adaleti yapmaları şarttır. Binaenaleyh bu hâli yapmayanların birde fazlasını almaları elbette câiz olmaz. Bilhassa yirminci asırda bir kadının hakkını îfâdan veya korumaktan âciz olanlar için, mutlaka bir kadından fazlası haramdır.
Hulâsa-i Kelâm İslâm'da taaddüdü Zevcât vardır ve meşrûdur. Fakat kadınlar arasında adâlet yapmak şartıyla meşrûdur.
İslâm'ın, bir erkeğin dörde kadar kadın nikâhlamasını helâl olarak beyan etmesindeki hikmetler den biriside, savaşta, yolculuk kazalarında ve emsali yerlerde erkeklerin ölmesiyle kadınların adedi sayı itibariyle erkeklerden fazla olabileceğidir.
Binaenaleyh İslâm., kadınların korunması ve himaye altına alınması hususunda en güzel prensipleri beyan ederek taaddüdü zevcatı mubah kılmıştır.
Nikah - Evlenmek
İlâhi kanunun temelinden ve esasından olan nikâh, insan neslinin belli ve temiz olması; insanlarla hayvanlar arasındaki farkı beyan etmesi, verâset ve sülâlenin bilinerek icra edilmesi gibi insanın hayatını koruyan ve birbirine mânevî bağları temin eden gerçek nizam ve mubah, veya farz veya sünnet olan bir hükmü şerdir.
NİKÂH : Bir düğüm ve bağdır ki; Cima menfaatının mâlikiyetini temin cihetini kast etmek üzere vâki olur. Yani nikâh, kadının erkekten ve erkeğin kadından cinsi arzusunu helâl kılan bir bağ ve bir hükmü şer'idir.
İnsanla Hayvan arasındaki farkın bir yönü de, nikâhlanmak suretiyle cinsi münasebette bulunmaktır. Nîkâhsız hayat yaşayanların halleri, anasına aşan veya kendi yavrusuna zamanla cinsi temasta bulunan hayvanlarla farkları yoktur. Hatta insanlar, kendilerindeki akıl ve fikir nîmeti olan cevheri yerinde kullanamadıklarından hayvanlardan da kötüdürler. Binaenaleyh nikâhsız cinsi hayatta bulunmak hayvanlar evrenine mahsustur.
EVLENMEK : Farz, vacip, sünnet ve müstehap olmak cihetleri ile bir ibadettir, büyük faziletlerdendir. Evlenmek mahzurlu olan kişilerin de evlenmeleri haram ve mekruh olabilir. Nikâhın lüzumunu beyan eden şer'i hükümlerden bazıları ; "İçinizden. Bekarları ve kölelerinizden, cariyeler den sâlih (Mü'min) olanları evlendirin. Eğer fakir iseler Allah (C.C.) onları (Evlenmesi sayesinde) fazlu (kerimi) ile zengin yapar." (Nur Suresi, 32) "Onlardan (Kocalı kadınlardan) maadasi nâmuskâr ve zinaya sapmamış (insanlar) halinde yaşamanız şartıyle mallarınızla (mehir vermek veya satın almak sûretiyle) arayıp (nikahla) manız için size helal edildi." (Nisa Suresi, 25)
Bu ayeti celileler, insan oğlunun hem şehvâni arzusunu helal yoldan temin etmek için, ve hem nikâhları helâl olan kadınlarla evlenmeleri, ve hem haramlara sapmamaları beyan edilmektedir. , İslam'ın bu hükmünü icrâ eden kimse, mutlu müslümandır. Resûlullah (S.A.V.) şöyle buyurmuşlar : "Sizin en şerlileriniz bekârlarınızdır " (Ahmet bin Hambel) Diğer bir hadis-i şerifte de meâlen şöyledir : "Ey gençler zümresi! kim içinizden evlenmeye muktedir ise, evlensin, çünkü gözü haramdan en çok saklayan ve ırzı en sağlam muhafaza eden budur. Kim de evlenmeye gücü yetmezse, oruca devam etsio. Zira bu (Oruç) onun için bir burma (Hayalarını kesme) yönüdür " (Buhari, Müslim)
Yukarıdaki ayeti celile ve hadis-i şerifler gereğince, insanca ve müslümanca yaşamak şerefini kendisinde toplayan insanlar, meşrû yollarla cinsi arzusunu temin eder. Zina yollarına saparak dünyada, neslinin hebâ olmasına ve ahiretinin yıkılmasına tevessül etmez, şayet bir kadınla evlenmek kâfi gelmezse İslâm dininin hükümleri gereğince dörde kadar nikâhlanmâk câiz ve helaldır. Gerçek müslüman Allah (C.C.)' ın helal kaldığı yollardan cinsi arzusunu temin için bütün imkanlarını sarfeder.
İlk İnsan Adem Peygamber ve Neslin Çoğalması
Hz. Adem (a.s.) kimdir? Hz. Adem ve Havva (a.s.) nasıl yaratıldı? Hz. Adem ve Havva (a.s.) cennetten neden çıkarıldı? Hz. Adem ve Havva (a.s.) yeryüzünde nereye indirildi? Hz. Adem ve Havva (a.s.) kaç yıl ve nasıl tövbe etti? Hz. Adem ve Havva (a.s.) nasıl affedildi? Hz. Adem’in (a.s.) eşi ve çocukları kimdir? Hz. Adem (a.s.) nerede ve ne kadar yaşadı? Hz. Adem’in (a.s.) meslekleri nelerdir? Hz. Adem (a.s.) ne zaman vefat etti? Hz. Adem’in (a.s.) kabri nerede? İlk insan, ilk peygamber ve ilk mürşid-i kâmil: Hz. Adem’in (a.s) yaratılışı, cennetten dünyaya indirilişi ve yeryüzündeki hayatı...
HZ. ADEM’İN (A.S.) KISACA HAYATI - Adem Aleyhisselam Kimdir?
Hz. Adem (a.s.) ilk olarak cennet ve dünyâ hayatını yaşayandı, ilk örtünendi, ilk unutandı, ilk hatâ yapandı, ilk tevbe edendi, ilk peygamberdi (Kendisine 10 sahîfe indirilmiştir.), ilk tevhîd mücâdelesi verendi, ilk evlâd acısını duyandı, ilk selâmlaşandı, ilk defa toprağı işleyendi, hâsılı o ilk insandı, ilk insan ve ilk peygamberdir, bütün insanlığın atasıdır.
Kadın Erkek Cazibeleri
İnsanların yaratılışında, birbirlerine karşı muhabbet ve cazibeleri çeşitli olması hasebiyle ve rûhan ülfet etmek hilkâtının da varlığı ile baba ve annelerin evlatlarına meyilleri, erkeğin kadına ve kadının da erkeğe meyli tabiîdir. ' Fakat, kadınların yaradılışında, ciltlerinin inceliği ve bedenlerinin yumuşaklığı gibi sebeplerle bir nevi mıknatıslık câzibesi vardır. Onun için erkeklerin kadınlara olan meyli ve alâkası hem nefsinin arzusu olan cima zevkinin bulunması ve hemde yaratılıştan kadınlarda ki mıknatıslık cazibesindendir. Kadınla erkeğin birbirlerine karşı olan câzibelerinin sebeplerinden birisi de, Kimyada geçen eksi (-) Kutup artı (-f-) kutbu çekmesiyle ilgili şu kanunla îzâh edebiliriz: "Zıd kutuplar birbirini çeker, aynı kutuplar birbirini iter." "Kezâ, Benzinle ateş birbirine yaklaştırıldığında yangın meydana gelir" Yâni kadın erkeğin cinsiyet ve şehvet itibariyle zıddı olduğundan kadın erkeği ve erkek kadını ve meylini, mehabetini çeker. Erkekler ve kadınlar ise, kendi cinslerinden olanlarâ karşı çekiciliği olmaz. Fakat her cins yine kendi cinsiyle alâkasını bırakmaz. Şehvani alaka değil insâni alâka devam eder. "Ateş ile barut bir arada olmaz. Zira yangın çıkar." "Kurt ile koyun bir arada yaşamaz." Bu cümlelerin her biri, insan hayatında görülen ilâhi hilkatin tecellisidir. Binaenaleyh yabancı kadınla erkeğin birbirine karşı olan nefsanî ve cinsi temayülü çok câzip ve tehlikeli durumlar meydana getirebilir. Bu gerçekler karşısında "vay efendim benim âhiret kardeşim, okul arkadaşım, vazife arkadaşım, ahbap ve arkadaşımın hanımı, benim kalbim temizdir, kötülük aklımdan geçmez. 20. asrın modası ve medeniyet icabı, Protokol îcabı vesaire ." ile bir erkeğe, yabancı kadınların elini eline, yüzünü yüzüne, bedenini bedenine dokundurması hiç bir sûretle caiz ve helal olamaz. Hiç kurt, eline avı geçince onu bırakır mı ve ateşle barut beraber olunca yanmaz mı? Erkek ve kadının, her çeşit imkanlarla ve azalarla cinsi arzûsunu temin etme ve giderme temayülü ve vücûdunun en ücra yerlerinde dahi mevcuttur. Bu nefsanî zevk ve câzibeler ilerde bahsedilecektir. Kadınların, bedeniyle, sesiyle, yürüyüşüyle, hülasa her şeyi ile erkeklerin meylini ve cazibesini celbettiklerini beyan eden şer'i delillerden bir kaç tanesi şöyledir: "(Ey Peygamberin hanımları, dolayısıyla ey müslüman kadınları!), Eğer (Allah (C.C.)'dan korkuyorsanız. (Size yabancı olan erkeklere) yumuşak söylemeyin, sonra kalbinde hastalık (Nifak ve fâcirlik) bulunanlar tamaha (arzu ve iştiyaka) düşerler, sözü mâruf şekilde (ve ağır başlı) söyleyin " (Ahzab Suresi, 39) Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimiz mealen şöyle buyuruyor: Muhakkak kadın, karşıdan geldiği vakit şeytan suretinde (erkeği kendisine çekecek şekilde) gelir, arkasına dönmüş şekilde gittiği vakitte şeytan suretinde gider. Binaenaleyh bir kadını görünce nefsiniz uyanırsa, hemen âilenize gelin. Zira o gördüğünüz kadında olanın aynısı sizin hanımınızda da vardır." (Müslim) Yaratılış itibariyle kadınların erkekleri cazibe ile çekmeleri ve erkeklerin rahatı, huzuru, iştiyakı ve cinsî arzuların giderilme imkanları kadınlardan karşılandığından, kadınların beden ve derilerindeki hılkî cazibe şöyle beyan ediliyor : "Size nefislerinizden, kendilerine ısınmanız için, zevceler (Kadınlar) yaratmış olması, aranızda bir sevgi ve esirgeme yapması da onun ( Allah'ın C. C. ) ayetlerindendir. şüphesiz bunda fikrini çalıştıracak . bir kavm (cemaat) için elbette ibretler vardır." (Rum Suresi, 21) "Onlar (Kadınlar), sizin için, siz de onlar için birer , libassınız (Elbise ve örtüsünüz)" (Bakara Suresi, 187) Yukarıdaki ayeti celilelerden anlamış oluyoruz ki, kadınlar erkeklerin insanî, cinsi ve şehevanî arzularını kârşılamada ve erkeklerde kadınların arzu ve ihtiyaçlarını karşılamada yegane meyil ve ihtiyaç merkezleridir. Binaenaleyh beşerî haz ve arzûnun tahakkuku için her iki yaratık birbirine rûhen, cismen bağlıdırlar. Kitabımız olan Kur'an'ı Kerimden bir de erkeklerin kadınları kendilerine celbedebileceklerini, vakî olmuş hakikatle izah edelim. Hz. Yusuf (A.S.) ile Zeliha hanımın arasında geçen kıssa Kur'an'ı Kerimde uzunca beyan edilmektedir. Hz. Yusuf'un (A.S.) mübarek güzelliği Zeliha hanımın kendisine musallat olması ve iftiraya kadar giden bir mesele haline varmasıdır. Zeliha hanımın, bu hareketini duyan Mısırlı diğer kadınlar da Zeliha hanımı itham etmişlerdir. Zira Hz. Yûsuf (A.S.) köle ve hizmetçi idi. Hizmetçiye âşık olmuş diye itham ediyorlardı. Bu durumdan haberdar olan Zeliha hanım, kadınları dâvet etmişti ve Hz. Yusuf'u (A.S.) onlara hizmet etmesi için yanlarına göndermişti. Kıssanın gerçek şeklini Kur'an'ı Kerimden meâlen okuyalım: "Onun (Yusuf A.S. mın) bulunduğu evde ki (Azizin evindeki kadın) onun nefsinden murat almak istedi (Cima etmesini istedi), kapıları sımsıkı kapadı ve: sana söylüyorum, beriye gel dedi. 0 (Yusuf A.S.) ise; Allah. (C.C.) a sığınırım doğrusu o (azizi Mısır) benim efendimdir. O, bana güzel bir mevki vermiştir. Hakîkat şudur ki, zâlimler asla felâh bulmaz, dedi. - O (Kadın), and olsun ona niyeti kurmuştu. Eğer Rabbinin burhanını (Zinanın fenalığı hakkındaki ilâhi yasağı) görmemiş olsaydı (belki Yusuf A.S.)'da onu kast etmiş gitmişti. İşte biz ondan fenalığı ve fuhşu bertaraf edelim diye böyle (Burhan gönderdik), çünkü o, (Taat da) ihlasa erdirilmiş kullarımızdandı. - İkisi de (Yûsuf A.S. ve kadın) kapıya koştular. (Yûsuf A.S. kaçıp kurtulmak için, öbürü de onu bırakmamak için koştular; O (Kadın) bunun (Yûsuf A.S. ın) gömleğini arkasından boylu boyunca yırttı (ve bu suretle Yûsuf A.S. onun elinden kurtuldu) kapının yanında (Kadının) efendisine rast geldiler. (Kadın) dedi ki; Zevcene (Karına) kötülük etmek isteyenin cezası zindana atılmaktan, yahut elem verici bir azaptan (Çok şiddetli bir dayaktan) başka ne olabilir? (Yusuf A.S.) O kendisi dedi, benim nefsimden murad almak istedi. Onun (Kadının) yakınlarından bir şahit de şahadet etti ki, eğer gömleği önünden yırtıldıysa (Kadın) doğru söylemiştir. Bu ise (Yusuf A.S.) yalancılardandır. - (Yok) Eğer gömleği arkadan yırtıldı ise, (Kadın) yalan söylemiştim. Bu (Yusuf A.S.) ise, doğru söyleyicilerdendir. - Vaktaki (Zevci, Yûsuf A.S.'nın gömleğinin) arkadan yırtılmış olduğunu gördü. Şüphesiz ki bu sizin (Siz kadınların) fendinizde (hilenizden) dir çünkü sizin fendiniz büyüktür, dedi, - (Ey) Yusuf (A.S.) sen bundan (bu meseleyi söylemekten) vaz geç. (Ey kadın) sende günahına istiğfar et. çünkü sen cidden günahkârlardan oldun. - Şehirde ki birkısım kadınlar; Azizin karısı, delikanlısının nefsinden murad almak istiyormuş. Sevgi, yüreğinin zarına işlemiş. Görüyoruz ki o, muhakkak apaçık bir sapıklıktadır, dedi (ler). - Vaktaki (Zeliha hanım), gizliden gizliye (çünkü açıktan söylemekten korkuyorlardı), Yaptıkları dedikoduları işitti. Kendilerine (Dâvetçi) yolladı, onlar için rahatça yaslanacak bir yer (bir sofra) hazırladı. Onlardan her birine (etleri, meyveleri kesmek için) birer bıçak verdi. (Yusuf A.S.'a) çık karşılarına dedi; şimdi onlar bunu görünce kendisini (Yusuf A. 5.'ı) büyük bir varlık olarak tanıdılar. - (Hayranlıklarından) ellerini kestiler ve dediler; Allah (C.C.)'ı tenzih ederiz. Bu, bir beşer değildir. Bu çok şerefli bir melekten başkası değildir. - (Kadın) dedi, işte beni kendisi hakkında ayıpladığınız şu gördüğünüz (Zât)'dır Andederim, onun nefsinden ben arzu ettim de o, nâmuskârlık gösterip ( reddetti) Yemin ederim, eğer o, kendisine emredeceğimi yapmazsa, herhalde zindana atılacak ve her halde zillete uğrayanlardan olacaktır. - (Yusuf A.S.) dedi; Ey! Rabbim (C.C.) Zindan bana bunların dâvet edegeldikleri şey (i irtikab etmek) den daha sevgilidir. Eğer sen bunların tuzaklarını benden döndürmezsen (belki) onlara meyleder ve câhillerden olurum. - Bunun üzerine Rabbi, onun duasını kabul etti de, onların tuzaklarını kendisinden savdı. çünkü o hakkıyla işitenin, her şeyi bilenin tâ kendisidir." (Yûsuf Süresi, 23, 34) Yûsuf süresinde geçen bu hükümleri tekrar tekrar okuduğumuz zaman, erkekle kadın arasındaki câzibeli ve fitneci hâli anlamış oluruz. Kâdın olsun, erkek olsun insanların yaratılışında nefsâni ve hayvani zevklerin ve her çeşit cinsî arzunun tahakkukunu sağlamak arzusu vardır. Yukarıdaki uzun kıssadan anlıyoruz ki, mâsum ve mükerrem olan Hz. Yûsuf (A.S.)'a kadın âşık oluyor, onun kendisine yaklaşması hususunu temin edebilir miyim diye evvelâ nâzik sözlerle teklif ediyor, red cevabını alınca bu sefer tehdit ve tecavüz yolunu seçerek Hz. Yûsuf (A.S.)'ın üzerine atılıyor. Nihayet Hz. Yûsuf (A.S.) hakkın muhafazası ile nefsin tehlikesinden kurtuluyor. Diğer kadınların da aynı hale düşmeleri ve onlarında Zelîhanın haklı olduğunu kabul edip aynı âkıbeti kendilerinde görmeleri de, ibret verici hallerdendir. Zira kadını görüp eline temas imkânı geçenlerin şaşırıvermeleri görülen çirkin hallerdendir. Kadının, erkeğe ve erkeğin kadına karşı karşılıklı alâka ve câzibenin sebeplerini ilerde daha uzun izah edeceğimizden bu kadar açıklama ile iktifa ediyoruz. İşte bütün beşeri hallerin tezâhurundan anlıyoruz ki, erkeklerin kadınlara karşı arzu ve iştiyakları olduğu gibi, kadınlarda da ayni halin olduğu yaratılış kanunlarının icaplarındandır. Cinsi arzunun tahakkuku ve yaşaması için, Hz. Allah (C.C.) âtamız olan ilk insan Adem S.A.)'ı yaratmış ve onun vücudundan kendisine eş olârâk Hz. Havva'yı yaratmıştır. İnsan neslinin çoğalması için Hz. Allah (C.C.) bu iki mümtaz varlıktan erkekler ve dişiler yaratmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)