bilgievlerim
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


3 Temmuz 2018 Salı

FIL VAKASI (EBABIL KUSLARI)



Kâbe'yi yikmak üzere büyük bir orduyla gelen Yemen valisi Ebrehe'nin ordusuna saldiran kuslar.
Ebâbil, Arapça'da "bölükler, sürü, sürüler" demektir. Kelime, Kur'ân-i Kerim'de Fil sûresinin üçüncü âyetinde geçmektedir. Fil sûresinde olay söyle anlatilmaktadir: "Görmedin mi Rabbin fil sahiplerine ne yapti? Onlarin tuzaklarini bosa çikarmadi mi? Üstlerine sürü sürü kuslar gönderdi. Onlara çamurdan sertlesmis taslar atiyorlardi. Nihâyet onlari yenilmis ekin yapragi gibi yapti." (el-Fil, 1I5/1-5).
Bu olay Hz. Peygamber'in dogdugu yil olmus ve orduda bulunan fil/fillerden dolayi Araplar arasinda "Fil Vak'asi", geçtigi yil ise "Fil Yili" olarak meshur olmustur. Olay kaynaklarda söyle zikredilmektedir:
Habesistan Krali Necâsi Ashame'nin, Yemen'e hükümdar tâyin ettigi Ebrehe b. Sabbah el-Esrem, Mekke'ye giden kervan ve Kâbe ziyaretçilerini çekmek ve San'a sehrini ticaret merkezi haline getirmek üzere burada Kulleys veya Kalis denilen bir tapinak (kilise) yaptirdi. Ancak tapinaga gelen olmadigi gibi Fukaym kabilesine mensup bir Arap veya bir grup Arap kiliseye girerek pislediler. Bunu ögrenen Ebrehe çok kizdi ve Kâbe'yi yikacagina yemin etti. Büyük bir ordu ve gayet iri cüsseli "Mamud" adli fili önde oldugu halde Mekke'ye yöneldi. M.S. 57I veya 571 yilinda altmis bin asker ve on yahut dokuz fille yola çikti. (Ibnü'l-Esir, el-Kâmil fi't Târih, Nsr: Tornberg, Beyrut 1965, I, 442).
Ebrehe yolda Yemen krali Zû Neferi bozguna ugratti, ardindan Has'amlilari yendi ve bunlarin Nufeyl b. Nubeyb adindaki liderinin hayatini bagislayarak kendisine Mekke'ye gidiste rehber yapti. Taif'teyken Sakif'liler tanrilari Lât'i korumak ugruna Ebrehe ile isbirligine yanasip Ebû Regal'i ona rehber olarak verdiler. Ebrehe'nin fillerin destegindeki muazzam ordusunun karsisinda hiçbir ordu dayanamadi ve Kureys'liler bu gelise bakarak Kâbe'nin yikilacagina kesin olarak inanmaya basladilar.




Abdülmuttalibin Ebrehe ile Görüsmesi
Mekke yakininda Mugammes denilen yerde Ebrehe ordusu çadirlarini kurdu ve çevredeki Mekke'lilere âit develeri yagmaladilar. Burada, Ebû Regal öldü. Develerin içinde Abdülmuttalib'in de iki yüz devesi vardi. Ebrehe'nin elçisi Hinata el-Himyeri Mekke'ye giderek Kureys'lilerin ileri gelenleriyle görüstü ve "Kâbe'yi tavaf etmeyi biraktiklari takdirde onlara saldirmayacaklarini" söyledi. Onlara sadece Kâbe'yi yikmak için geldiklerini, kendileri ile savasmayacaklarini bildirdi (Ibnü'l-Esir, a.g.e., s.443).
Abdülmuttalib, "Biz onunla savasmak istemiyoruz, buna gücümüz de yetmez. Orasi Beytullah'tir, eger korursa O (Allah) Harem'i korur" dedi; develerini görüsmek üzere Ebrehe'nin yanina vardi. Abdülmuttalib'e iyi davranan ve önce onu takdirle karsilayan Ebrehe, Abdülmuttalib develerini isteyince söyle dedi: "Seni ilk gördügümde gözüme büyük bir sahsiyet olarak görünmüstün. Ama sen Kâbe'nin korunmasini isteyecegin yerde develerinin pesine düsünce gözümden düstün." Abdülmuttalib, "Ben develerin sahibiyim. Kâbe'nin de sahibi var, O onu korur" dedi.
Abdülmuttalib develerini alip Kureys'lilerin yanina döndü, onlara olup biteni anlatti ve hepsi, muhtemel bir katliâma karsi Mekke'den ayrilip daglara çekildiler.
Fillerin Yere Cökmesi
Sabaha karsi Ebrehe, Mekke'ye ilerledi. Mamud denilen büyük fil, sehre yaklâsinca yere çöküverdi; kalkmasi için çok ugrastiklari halde kalkmadi. Öteki fillerin de, Kâbe yönünde sürüldüklerinde yere çöktükleri, baska bir yöne yöneltildiklerinde kosarak kaçmaya çalistiklari görüldü. Bu mucizeyi olayin sihhati Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Kusva adli devesinin Mekke yakinlarinda çökmesi olayinda, Nebi (s.a.s.)'in söyledigi sözlerle sâbit olmustur: Devesi çökünce Rasûlullah'in ashâbi, "Deve çöktü" dediginde, Rasûlullah; "Hayir, Kusva çökmedi, yalniz onu 'Fili engelleyen' engelledi" buyurmustur. Buhâri ve Müslim'de, Rasûlullah (s.a.s.)'in Mekke'nin fethi günü söyle dedigi nakledilmektedir: "Yüce Allah filleri Mekke'ye girmekten alikoydu. Ama Rasûlünü ve mü'minleri oraya gönderdi. Dün oldugu gibi bugün de oranin hürmeti iâde olmustur. Dikkat edin, hazir olan olmayana bildirsin. "


Kuslarn Ebrehe Ordusuna Saldirmasi
Ebrehe ordusu Mekke'ye girerken deniz tarafindan, dahâ önce o bölgede hiç görülmemis, kirlangica benzer kus sürüleri bir anda ortaya çikarak Ebrehe ordusuna saldirdilar. Gaga ve pençelerinde tasidiklari taslari ve çamurdan balçiklari askerlerin üzerine biraktiklarinda onlar, kurumus, paramparça olmus agaç yapraklari gibi dagildilar. Rehberleri Nufeyl kaçti, askerler kus saldirisinda telef olup feci sekilde öldüler; yolda kalanlar, geriye dönenler de helâk oldular. Mekke'liler bu mucizeyi daglardan seyrederken Allah'in irâdesi karsisinda hayret ve dehset içindeydiler. Ebrehe, bu saldirida etleri parçalanmis, çürümüs halde San'aya dönerken, Hasm kabilesinin yasadigi bölgede gögsü ikiye yarilarak acikli sekilde öldü (Kadi Beydâvî, Envârü't-Tenzil, Fil Sûresi tefsiri).
Kuslar ve attiklari taslar hakkinda çesitli rivâyetler vardir. Bu olay Rasûlullah'in dünyaya geldigi yilda vukû buldugundan, Peygamberimizin ilk mucizelerinden sayilmistir. Muhammed b. Ishak ve Ikrime o yil çiçek hastaliginin Mekke'de yayginlastigini söylemislerdir. Muhammed Abduh (v. 19I5) bu rivâyetlerden hareketle Kur'ân'da geçen "Tayran Ebâbile" ifâdesiyle kastedilenin "sinekler" oldugunu ayaklarinda salgin hastalik mikrobu tasiyan sinek sürülerini Allah'in, Ebrehe ordusuna musallat kildigini belirtmektedir. Yeryüzünün en ihtisamli ordusu ve hayvanlari (filleri) ile gelen Ebrehe ve ordusunu Allah, bir ibret olsun diye gözle görülemeyen küçük canlilarla mikroplarla helâk etmistir. Bu görüsü yukarida zikrettigimiz gibi daha önce ilk siyercilerden Muhammed b. Ishak da kaydetmistir.
Bu tefsirde önemli olan husus; Muhammed Abduh, Resid Riza, ve diger bazi müfessirlerin, Allah'in, olaganüstü, fevkalâde, harikulâde mucizesi ile bu Allah düsmani orduyu helâk edisini dile getirmeleridir. Tefsirlerde kuslarin mâhiyeti hakkinda degisik görüsler bulunmaktadir. Ibn Abbas ile Dahhak, Ebâbil'i "birbiri arkasindan gelenler" diye yorumlamislardir. Hasan-i Basri ile Katâde, "çok" mânâsina; Ibn Zeyd "çesitli, sagdan soldan gelenler" mânâsina; Mücâhid, "toplu halde arka arkaya gelen" mânâsina geldigini söylemislerdir. Kuslarin, bölük bölük, karisik türde olduklari anlasilmaktadir. Rivâyetlerde kuslar; kirlangica, keklige, sigirciga, yarasaya, hatta "zümrüdü anka"ya benzetilmektedir .
"Siccil" kelimesi, tas ve çamur demektir. Yahut, çamurla sivanmis tas anlamina gelir. "Asf" kelimesi, agaç yapragi anlamina gelir. Haserelerin agaç yapragini yiyip ufalttiklarinda yaprak yenik yenik hale gelir ki, sûrede anlatilmak istenen budur.
Sûrenin anlami; Allah'in, Kâbe'nin müdafaasini müsriklere birakmadigini, saldirganlari alisilmadik sekilde helâk ettigini bize anlatmaktadir.
Olayin Gerceklestigi Yer
Fil olayi, Müzdelife ve Mina arasindaki Muhassab vadisi arasinda bulunan Muassib'da meydana gelmistir. Müslim ile Ebû Dâvûd, Câbir'den rivâyetle onun söyle dedigini yazarlar: "Rasûlullah Müzdelife'den Mina'ya hareket ettigi zaman Muassib vadisin de hizlanmisti." Imam Nevevî bunu söyle izah etmistir: "Ashâb-i Fil olayi burada cereyan etmistir. Onun için, sünnet olan, hacilarin buradan hizla geçmesidir" (Mevdûdî, Tefhimul Kur'an Trc: Muhammed Han Kayani ve digerleri, Istanbul 1988, VII, 238)
Imam Mâlik de Hz. Peygamber'den, "Müzdelife durma yeridir, ama Muassib vadisinde durulmamalidir" hadisini nakleder.
Müsrik Kureyslileri bu olay o kadar etkilemistir ki, üç yüz altmistan fazla Kâbe putunu unutup yedi yahut on sene Allah'a tapmislardir. Fil sûresin de Allah, Ashâb-i Fil'in aci âkibetinin fecâatine sadece ana hatlariyla deginmis ve müsriklere, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in dâvetine karsi çiktiklarinda, onlarin baslarina gelebilecek acikli azabi hatirlatmistir.
Kaynak: Islam tarihi

CAHILIYYENIN DIGER MANASI VE EBREHE


Cahiliyye; insanin insan iradesinin disindaki unsurlar üzerinde toplanmasini temine çalisan, insani insana ve topluma köle yapan bir sistemin; beseriyeti Allah'a ibadetten uzaklastirip, herhangi bir adla anilan beserî sistem ve prensiplere itaata zorlayan yönetimin adidir. Insanlari, kavimlere, renklere, tarihlerinin karanlik çagi efsanelerine yönlendiren, ayri ayri dil farkliligi sebebiyle ümmet suurundan uzaklastirmaya çalisan her türlü despotizm, cahiliyenin bir görüntüsüdür. Kisaca cahiliyye, Allah'in hükmünden baska hüküm arayan ve Allah'in hükmünden baska hükme riza gösterenlerin tavri, hayat biçimi ve sistemidir.


EBREHENIN KULLEYS KILISESINI YAPTIRISI ve KABE'YI YIKMAYA KALKISMASI
Habes Necasi nin Yemen Valisi ve Kumandani Eryat'i öldürerek yerine gecen Ebrehetülesrem Hiristiyandir. Halkin, Hacc Mevsiminde Hacca gitmeye hazirlandiklarini görünce: "Halk, nereye gidiyorlar?" diye sordu. "Mekke'deki Beyt-i Harami Hacc etmege gidiyorlar!" dediler.Ebrehe "O Beyt, neden yapilmistir?" diye sordu.
"Tastan yapilmistir" dediler.Ebrehe "Onun Üzerine ne örtülmüstür?" diye sordu."Bu ülkeden giden Vasail'den (çizgili ince Yemen kumasindan) örtülmüstür. " dediler.Ebrehe "Mesih üzerine yemin ederim ki: ben, size ondan daha iyisini yapacagim ! ' ' dedi.Kayser'e yazarak San'a'da bir kilise yapmak istedigini bildirdi ve bu hususta kendisine yardim edilmesini istedi.Kayser, Ebrehe'ye sanatkarlarla Mermer ve mozaik gönderdi.Ebrehe, meshur Me'rib Kraliçesi Belkisin metrük sarayindan da, ise yarayan tas, mermer gibi ne varsa, hepsini San'a'ya tasittirdi.
Kilisenin insasini, çok siki tuttu. Iscilerden her hangi birisi, günes dogmadan isinin basinda bulunmayacak olursa, Ebrehe'ye götürülür, o da, ceza olarak o isçinin elini keserdi!




EBREHE'NIN KABE'YI YIKMAYA KALKISMASI
Nitekim, isçilerden birisi, isinin basina erkence gelmekte gecikmis günes dogmustu.Cezadan bagislanmasini, Ebrehe'den rica etsin diye ihtiyar annesini de,yaninda getirmisti.Kadincagiz, oglunun mazeretini arz edip bagislanmasini dilemisse de, Ebrehe "Ben, kendimi yalanci çikaramam!" diyerek isçinin elinin kesilmesini emirtti.Bunun üzerine, ihtiyar kadin. Demir baltanla vur (elleri, kollari kes) bakalim dedi.
Bu gün, hakimiyet senin amma, her zaman, senin degildir. Yarin senden baskasiinin olacaktir ! ' dedi . '
Ebrehe "Onu, yanima getiriniz!" dedi. Getirilince, kadina "Bu Kirallik, benden baskasina da, geçecek midir?"diye sordu.Kadin, hiç çekinmeden ` `Evet ! ' dedi.Ebrehe, Kuleys kilisesinin, üzerine cikinca, Aden denizini göre bilecek derecede yükseltmek niyetinde idi. Fakat, "Bu günümden sonra, tas üstüne tas koymayacagim!" diyerek kadinin oglunun elini kesmekten vaz geçti. Halki da, çalismaktan af etti Yapilan Kilisenin disindan yüksekligi, alt mis zira' idi. 0çten, on zira' doldurulmustu.Kiliseye, mermer merdivenle çikilmakta idi.Kilise, hisarla çevrilmisti Kilise ile hisar arasindaki açiklik, her tarafindan iki yüz zira' idi. Kilisenin duvarlari, Yemenlilerin Cerup dedikleri süslü taslarla örülmüstü. Taslarin aralarina burçlari andiran ve birbiri içine girmis müselles seklinde, yesil, kirmizi, beyaz, sari ve kara taslar konmustu.Kilisenin bütün duvarlari, yuvarlak biçiminde kara aban us agaçlari ile bölünmüstü
Agaçlar, bir adamin kucaklayabilecegi kalinlikta idi.Örülen mermerlerin yüksekligi bir zira' idi.Mermerlerin Üzerine, San'a daginin parlak kara taslarindan, onlarin üzerine, parlak sari taslarindan, onlarin üzerine de, parlak ak taslarindan örülmüstü .Kulleys kilisesinin duvarlarinin kalinligi alti zira' kapisinin yüksekligi on zira ' , genisligi dört zira' idi.
EBREHE' NIN KABE'YI YIKMAGA KALKISI
Ebrehe, kilisenin kapisinin üzerini altin levhalarla kaplatti. altin çivileri, birbirlerinden, mücevherlerle ayirdi.
Kapiya, kirmizi büyük bir yakut yerlestirdi.Kulleys kilisesinin kapisindan girilince 40x80 zira' genisliginde nakisla sac agacindan gümüs, altin çivilerle tavanlanmis bir ev vardi.Buradan da, sag ve sol taraflardan uzunlugu 40 zira'kadar olan bir sofaya girilmekte idi. Sofanin direkleri cini ile kaplanmisti.Sofadan, 30X30zira'genisliginde bir kubbeye girilirdi.Kubbenin duvarlari, cini ile kaplan mis olup içinde altin gümüs ile süslenmis çelik levhalar bulunmakta idi.Kubbede günesin dogdugu tarafta 1O X 1O zira genisliginde alaca renkte kara mermer konulmus olup Günes vurdugu zaman, içeriden kubbeye bakanlarin gözlerini almakta ve günesin, ayin isigini k u b b e n i n içine aks ettirmekte idi.
HALKIN KULLEYS KILISESINI TAVAF VE ZIYARETE ÇAGIRILISI
Ebrehe, Kulleys kilisesini yaptirdiktan sonra, ona kapicilar, bakicilar da tayin etti.Kulleys'in içinde buhur yakilmaga baslandi Kisa zamanda isten, misk bulasigindan duvarlar kararip mücevherler görünmez oldu. Ebrehe, emr etti. Halk, Kulleys'i, tavaf ve ziyarete basladilar Ebrehe, ayni zamanda bütün Yemen ülkesinde bulunanlara, Kulleys'i hacc ve ziyaret etmeleri gerektigini ilan etti.Bu, Araplarin çok agrina gitti.Kulleys kilisesine ve onu yaptiran Ebrehe'ye kin bagladilar Hatta bir bedevi Arap Kulleys kilisesinin içerisine pisledi.Bazi Arap kabilelerinden Arabiler Kulleys kilisesinde çalisan hademeleri sarhos ederek kilise içerisine kokmus lesler, pislikler attilar.Bunu duyan Ebrehe kizarak bunu muhakkak Araplar yapmistir diyerek öfkelendi ve Kabe'yi yikmak için Necasiden yardim istedi.Necasi yardim maksadiyla elinde bulunan ogünün en iri Fili olan Mahmud`u ve askerlerini gönderdi. Ve Ebrehe ,Kabe'yi yikmak için yola çikti

                                        Kaynak: Islam tarihi

CÂHILIYYE DÖNEMI


Bilgisizlik, gerçegi tanimama. Islâm, tam bir aydinlik ve bilgi devri oldugu için, Arabistan'da Islâmiyet'in yayilmasindan önceki devre, daha dar anlami ile Hz. Isa'dan sonra peygamberimizin gelmesine kadar geçen zamana "cahiliyye" devri adi verilmistir.
Cahiliyye, insanin Allah'i geregi gibi tanimamasi, ona kulluk etmekten uzaklasmasi, onun ilâhî hükümlerine degil de kisinin kendi hevâ ve hevesine uymasi, insanlarin koydugu emir ve yasaklara, siyasî sistem ve düsüncelere inanmasidir. Kur'an-i Kerîm'de: "Onlar hâlâ Cahiliyye devri hükmünü mü istiyorlar? Gerçegi bilen bir millet için Allah'dan daha iyi hüküm veren kim var?" (el-Mâide, 5/50) buyurulur. Islâm'in hakim olmadigi ortamlar Cahiliyye çaglaridir. Çünkü ilâhî bilginin kaynagindan yoksun olan ortamlardir. Islâm'in gelisinden önceki dönemde yasayan müsrikler Allah'a isyan etmis onun hükümlerine sirt çevirmis bir toplum olarak son derece ilkel ve cahil hayat sürüyorlardi. Cahiliyye Araplari'nin sürdügü hayattan ve içinde yasadiklari ortamdan bazi örnekleri söyle siralamak mümkündür:
Putlara Taparlardi
Cahiliyye insanlari Allah'in varligini kabul etmekle beraber putlara taparlardi. Onlar putlarinin Allah katinda kendilerine sefaatçi olacaklarina inanirlar ve: Biz onlara ancak bizi daha çok Allah'a yaklastirsinlar diye ibadet ediyoruz" (ez-Zümer, 39/3) derlerdi.
Icki Icerlerdi
Sarap içmek adeti çok yaygindi. Sairleri her zaman içki ziyafetinden bahseder, içki siirleri edebiyatlarinin büyük bir kismini teskil ederdi. Hatta Enes b. Mâlik (r.a.)'in bildirdigine göre Islâm'da içki, Mâide Suresi'nin doksan ve doksanbirinci ayetleriyle kesin olarak haram kilinmis, Hz. Peygamber (s.a.s) tellal bagirttirarak bunu ilân ettiginde Medine sokaklarinda sel gibi içki akmistir (Müslim, Esribe, 3)
Kumar Oynarlardi
Cahiliyye çaginda kumar da çok yaygindi. Cahiliyye Araplari kumar oynamakla övünürlerdi. Öyle ki kumar meclislerine katilmamak ayip sayilirdi. Onlarin sairlerinden biri karisina söyle vasiyette bulunur:
"Ben ölürsem, sen, aciz ve konusma bilmeyen, iki yüzlü ve kumar bilmeyen birini isteme."
Tefecilik Yaparlardi
Tefecilik almis yürümüstü. Para ve benzeri seyleri birbirlerine borç verirler; kat kat faiz alirlardi. Borç veren kimse, borcun vadesi bitince borçluya gelir: "Borcunu ödeyecek misin, yoksa onu artirayim mi?" derdi. Onun da ödeme imkâni varsa öder, yoksa ikinci sene için iki katina, üçüncü sene için dört kat ina çikarir ve artirma islemi böylece kat kat devam ederdi. Tefecilik ve faizin her çesidini haram kilan Allah, özellikle Araplar'in bu kötü âdetlerine dikkati çekerek "-Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin." (Âli Imrân,3/130) buyurmustur.
Faiz Oranlari Cok Büyüktü
Faizcilik Araplar arasinda o kadar yerlesmisti ki ticaretle onun arasini ayiramiyorlar; "Faiz de tipki alis-veris gibi" diyorlardi. Bunun üzerine inen ayette: "Allah alis-verisi helâl, faizi ise haram kilmistir. " (el-Bakarâ, 2/275) buyrulmustur.
Fuhus Cok Büyük Orandaydi
Cahiliyye Araplar'i arasinda fuhus da nadir seylerden degildi. Cariyelerini zorla fuhusa sürükleyenler vardi. Kur'an-i Kerîm'de bu hususa isaretle: "Iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhsa zorlamayin. " (en-Nûr, 24/33) buyurulur.
Kocanin birkaç metresi oldugu gibi, kadinin da baskalariyla iliskide bulunmasi, bazi çevrelerce nefretle karsilanmayan bir davranisti. Fuhusla ilgili Cahiliyye Araplarinin su adetlerini zikredebiliriz:
Kadin âdetinden temizlendikten sonra kocasi ona "su adama git ve ondan hamile kal" derdi. Kadin istenilen adamla beraber olduktan sonra kocasi hamileligi belli oluncaya kadar ona yaklasmazdi. Sonra yaklasabilirdi. Bu, iyi bir çocuga sahip olmak için yapilirdi.
Sayilari üç ila on arasinda degisen bir grup erkek kadinin evine girerek, sirasiyla hepsi de onunla cinsi münasebette bulunurdu. Kadin hamile kalip da dogum yaparsa dogumdan bir kaç gün sonra bu erkekleri çagirir, erkekler de zorunlu olarak bu davete istirak ederlerdi. Sonra onlara: "Olanlari biliyo rsunuz, dogum yaptim" içlerinden birine isaret ederek "çocugun babasi sensin" derdi. O da bundan kaçinamazdi.
Bazi fuhus yapan kadinlar da taninmalari için kapilarina bayrak asarlardi. Bu tür kadinlardan biri dogum yaptigi zaman teshis heyeti toplanip çocugun kime ait oldugunu tespit ederdi. O da çocugun babasi oldugunu kabul etmek zorunda kalirdi. (Buhârî, Nikah, 36)
Kadina deger verilmez, hak ve hukuku taninmaz, adeta bir esya gibi telakki edilip miras alinirdi. Biri ölüp karisi dul kalinca ölenin varislerinden gözü açik biri hemen elbisesini kadinin üzerine atardi. Kadin daha önce kaçip bu halden kurtulamazsa artik onun olurdu. Dilerse mehirsiz olarak onunla evlenir, dilerse onu bir baskasiyla evlendirerek mihrini almaya hak kazanir ve kadina bundan birs ey vermezdi. Dilerse, kocasindan kendisine kalan mirasi elinden almak için onu evlenmekten menederdi. Bunun üzerine inen ayette: "Ey inananlar! Kadinlara zorla mirasci olmaya kalkmaniz size helâl degildir. " (en-Nisâ, 4/19) buyurulmustur. (Sevkânî, Fethu'l-Kadir, I, 440).
Yiyeceklerin bazisi yalniz erkeklere ait olup kadinlara yasak ediliyordu. "Onlar: Bu hayvanlarin karinlarinda olan yavrular yalniz erkeklerimize mahsus olup, eslerimize yasaktir. Ölü dogacak olursa hepsi ona ortak olur" dediler (En'âm, 6/139)



Kizlari Diri Diri Topraga Gömerlerdi
Cahiliyye Araplari'nin kötü adetlerinden biri de kiz çocuklarini diri diri topraga gömmeleriydi. Onlar bunu namuslarini korumak veya ar telakki ettikleri için, bazilari da sakat ve çirkin olarak dogduklarindan yapiyorlardi. Kur'an-i Kerîm'de su ayetlerde buna isaret edilir: "Onlardan birine Rahman olan Allah'a isnat ettikleri bir kiz evlâd müjdelense içi öfkeyle dolarak yüzü simsiyah kesilirdi. " (ez-Zuhruf, 43/17), " Diri diri topraga gömülen kiz çocugunun hangi suç la öldürüldügü soruldugu zaman... " (Tekvir, 81/8-9), "Ortak kostuklari Seyler müsriklerden çoguna çocuklarini öldürmeyi süslü gösterirdi. "(el-En'âm, 6/137)
Ekin ve hayvanlarini iki kisma ayiriyor bir kismini Allah'in böyle emrettigini sanarak Allah'a veriyor ve bir kismini da Allah'a es kostuklari putlarina ayiriyorlardi. Onlar bu batil inanç ve adetlerinde biraz daha ileri giderek Allah'in payina düseni aliyorlar, onu es kostuklari putlarin payina ekliyorlardi. Ama putlarinin payindan alip öbürüne ilâve ettikleri görülmüyordu. "Allah'in yarattigi ekin ve hayvanlardan O'na pay ayirdilar ve kendi iddialarina göre: "Bu Allah'indir, Su da ortak kostuklarimizindir" dediler. Ortaklari için ayirdiklari Allah için verilmezdi. Fakat Allah için ayirdiklari ortaklar i için verilirdi. Bu hükümleri ne kötüydü!" (el-En'âm, 6/136).
Bir kisim hayvanlarla ekinlerin bazisini dilediklerinden baskasina yasakliyorlardi. Ayrica bir kisim hayvanlara binerken ve keserken Allah'in adinin anilmasina engel oluyorlardi. (el-En'âm, 6/138).
Bunun disinda hayvanlarla ilgili su adetleri de vardi:
Deve bes batin dogurup besincisinde erkek dogurursa kulagini çentip serbest birakirlardi. Artik ona binmeyi ve sütünü sagmayi haram kabul ederlerdi. Buna "Bahîra"* derlerdi.
Saibe; dilegi yerine gelen kimsenin putlara adadigi deve idi. Buna da binilmez ve sütü sagilmazdi.
Vasîle; koyun disi dogurursa kendileri için; erkek dogurursa putlari için olurdu. Sayet biri erkek, biri disi olmak üzere ikiz dogurursa, disinin hatiri için erkegi de kesmezler ve buna "Vasîle" derlerdi.
Hâm ; bir erkek devenin soyundan on döl alinirsa onun sirti haram sayilir, su ve otlakta serbest birakilirdi. Kimse ona dokunmazdi.
Bütün bunlardan baska müsrikler atalarindan devraldiklari birtakim adetleri devam ettirme konusunda direniyor ve hatta bunlarin bazilarinin, kendilerini Allah (c.c.)'a daha çok yaklastirdiklarini ileri sürüyorlardi.
Ibn Ishak sunlari aktariyor: "Kureys, ya Fil olayindan evvel veya daha sonra meydana geldigini tahmin ettigim bir bid'at ortaya çikardi ki, tarihte (Hums) diye anilip, asalet-i diniye iddiasindan ibarettir." Bunlar: "Biz, Ibrahim'in evladiyiz, ehl-i Harem biziz, Beyt'in sahibiyiz, Mekke'nin de sâkini bulunuyoruz. Arap kabilelerinden hiçbir kabîle, bizim sahip oldugumuz bu se ref ve itibara sahip degildir. Binaenaleyh biz, bu müstesna mevkiimizin seref ve itibarini korumaliyiz. Bundan sonra Harem haricinde hiçbir seye tazim etmeyip bütün ihtiramatimizi Harem dahilinde hasretmeliyiz. Meselâ, Arafat'ta halk ile bir sirada, yan yana, omuz omuza durup vakfe etmek, sonra halk ile geri dönüp gelmek bizim kadrimizi tenzil eder" diyorlardi.
Ibn Ishâk devamla: "Kureysliler bu asalet fikrini ortaya koydu ve uygulamaya da basladi. Arafat'a çikmayi, Arafat'tan ifazâyi terk ettiler. Herkes Arafat'ta vakfe ederken, bunlar Müzdelife'ye giderler, orada dururlardi. Ve "Biz ehlullahiz, Harem-i Serif'in hâdimleriyiz" diyerek, digerleriyle esitligi kabul etmezlerdi. Fakat bunlar, Arafat'ta vakfe etmenin Ibrahim (a.s.)'in dini muktezasi oldugunu bili yorlardi. Kinâne ile Hüzâaogulari da bu hususta Kureys'e iltihak etmislerdi.
Bunlar hac için, umre için gelen bedevîlere müdahaleye kadar ileri gitmislerdir. Harem hâricinden gelen herkesin, Beyt'in ilk tavafi Siyab-i Hums ile tavaf etmelerini kararlastirdilar ve uyguladilar. Bu kararin neticelerinden biri: Kim ki adi bir elbise ile gelip tavaf ederse, tavaftan sonra o elbiseyi çikarip atmasi zarûrî idi.
Bu kararlarin ikinci neticesi ise; asilzadelere mahsus bir elbisesi olmayan bedevî erkeklerin çiplak; kadinlarin da yalniz önü yirtmaçli kisa iç gömlegi ile tavafa mecbur edilmesidir.
Bu ve bunun gibi pek çok âdetler yürürlükte idi. Rasûlullah (s.a.s)'a iletilinceye kadar da bu âdetler yürürlükte kalmaya devam etti. Daha sonra da A'râf suresinin 26, 27, 28, 31 ve 32. ayetlerinde, çiplak tavaf ile birlikte diger bid'atler de yasaklanmistir.
Ebû Hüreyre (r.a.)'den gelen bir rivayete göre, Ebû Bekr es-Siddik (r.a.) Vedâ Hacc'indan (bir sene) evvel, Hz. peygamber tarafindan Hac Emîri* olarak (Mekke'ye) gönderildiginde, Ebû Bekr de Ebû Hureyre'yi Kurban Bayrami'nin ilk günü Mina'da büyük bir cemaat içinde halka (su iki maddeyi) ilâna memur kilmistir. (Ebu Hüreyre): "Ey Nas! Iyi biliniz, bu yildan sonra müsriklerin haccetmeleri, çiplaklarin da Kâbe'yi tavaf etmeleri yasaktir" demistir. (Sahîh-i Buhâri, Tecrid-i Sarih Tercümesi, VI,13) Fakat onlar bunu kabule yanasmamislar, atalarini körükörüne taklide çalismislardir. "Onlara: Allah'in indirdigine ve peygambere gelin dendigi zaman: Atalarimizi üzerinde buldugumuz sey bize yeter' derler. Alalari bir sey bilmeyen ve dogru yolu da bulamayan kimseler olsalar da mi?" (el-Mâide, 5/104). Islâm, topluma hakim olunca bütün bu cahilî sistemin ilkel davranislarini tamamen yasaklamistir" (el-Mâide, 5/103).
Bütün bunlara baktigimizda, Cahiliyye'nin bir inanma biçimi oldugunu görüyoruz. Cahiliyye; bir seyi gerçegi disinda bilmek, anlamak ve buna göre amel etmek demektir. Bu duruma göre Cahiliyye; insanin ve toplumun Islâm öncesi ve Islâm disi bir yasayis biçimiyle yasamasi demektir.Dogru yolun ziddi, ilmin aksi olan, eskiyen ve degisken olan, bölgelere, kavimlere ve anlayislara göre kurulan her türlü Islâm disi rejimler; cahilî sistemler ve hükümlerdir.









                                                       Kaynak: Islam tarihi

1 Temmuz 2018 Pazar

Günah-deprem ilişkisi



Günah-deprem ilişkisi
Sual: Bir islamcı yazar yazısında (Hiç bir hocaefendi içki ile, faiz ile, zina ile deprem arasında doğrudan bir sebep sonuç ilişkisi kurmaya kalkışmaz.) diyor. Bu hususta bilgi verir misiniz?
CEVAP
Bu İslamcı yazarın, üç yıl önceki bir yazısında, din kitabındaki dini ifadeler için, "inanmıyorum" ve "hurafe" ifadelerini kullandığını, haram işliyene "helal olsun" dediğini, bunları söylemekle onun mürted olduğunu vesika göstererek bildirmiştim. Bu küfürlerine tevbe etmiş olabilir. Ancak açık işlenen günahın ve küfrün, tevbesinin de açık olması gerekir. Biz onun tevbesini bilmiyoruz. Fakat küfrünü biliyoruz. Dinimiz zahire göre hüküm verir.
Önce hocalar hakkında genelleme yapmak hepsini aynı kefeye koymak çok yanlıştır. Bugünkü hocaların kimi, hıristiyanları cennete sokar, kimi, sol bir partiyi, Hz. Cebrailin kuracağı partiden üstün tutar. Kimi namaz bile kılmaz. Bir hocanın, günahla deprem arasında bir ilişki kurup kurmamasının önemi olmaz. Önemli olan bu konuda dinimizin hükmü nedir?.

Jeolojik olay
Deprem jeolojik bir olaydır. Ancak her olayın yaratıcısı Allahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Zina yayılınca depremler ve fitneler çoğalır.) [Deylemî]
(Allah, depremleri iyilere öğüt, mü'minelere rahmet, kâfirlere ise azap kılar.) [İ.Asâkir]
(Zina ve faiz yaygınlaşan toplum, Allahın azabını hak etmiş olur.) [Hakim]
(Zekât verilmezse yağmurlar yağmaz olur.) [Beyhekî]
Haksızlık ve zulüm yaygınlaşınca da aynı şeylerin olacağı hadis-i şerif ile bildirilmiştir. Aşağıdaki ayet-i kerimede bildirilen depremin kıyamete yakın olduğunu bildiren alimler vardır:
(O günün depremi çok büyük şeydir. O gün kadınlar memedeki çocuklarını unuturlar. Hâmile kadınlar çocuklarını düşürürler. İnsanlar sarhoş olmuşlar sanılır. Onlar sarhoş değildir. Fakat, Allahü teâlânın azabı çok şiddetlidir.) [Hac 1-2]
Depremi yapan Allah olduğu gibi bir çocuğu yaratan da Allahtır. Fakat ana baba olmadan çocuk vermiyor. Çocuk için ana babayı sebep kılıyor. Ana babasız da yaratabilirdi. Fakat onun adeti, her şeyi sebeplerle yaratmaktır. Anasız babasız yaratmak adet dışıdır. Hz. Ademi adet dışı yaratmıştır. Onu bile topraktan yaratmıştır. Belayı gönderen de Allahtır.

Genel bela
Bela genelde umumi olarak gelir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Günahlar açıktan işlenince, iyi kötü herkes genel bir azaba maruz kalır.) [Taberânî]
(Bir kötülük, [gücü yetenlerce] önlenmezse, Allahü teâlâ, azabını hepsine umûmî kılar.) [Hakim]
(Eski milletlerden bir kısmına deprem ile azap yapıldı. İyiler de helak oldu. Çünkü günah işlenirken susmuşlar, önlememişlerdi.) [Taberânî]
(Allahü teâlâ, bir meleğe, bir beldeyi yıkmasını emreder. O melek, bu beldede hiç günah işlemiyen bir zatın da olduğunu bildirince, Cenab-ı Hak, "Belde halkı ile onu da alt üst et! Çünkü o zat, günah işliyenlere yüzünü ekşitmemiştir" buyurdu.) [Beyhekî]
Peygamber efendimize, (İçinde iyilerin de bulunduğu bir ülke helak olur mu?) dendi. Cevabında, (Evet günah işlenirken, iyiler sükut ederse, hepsi helak olur.) buyurdu. (Bezzar)
Belalar işlediğimiz günahlar yüzünderdir. Üç ayet-i kerime meali:
(Size gelen musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz günahlar yüzündendir.) [Şura 30]
(Sana gelen her iyilik, Allahü teâlânın [bir ihsanı, bir nimeti olarak] gelmekte, her kötülük de [günahlarına karşılık olarak] kendinden gelmektedir. [Hepsini yaratan Allahü teâlâdır.]) [Nisa 79]
(Allahü teâlâ, kullarına zulmetmez, haksızlık etmez, onları azaba, acılara sürükliyen bozuk düşünceleri, çirkin işleridir. Böylece kendilerine zulüm ve işkence ediyorlar.) [Nahl 33]
Derecelerin yükselmesi gibi sebepler hariç, suçsuz kimseye belâ gelmiyor. Kul azınca belayı hak eder. Fakat Allah onu takdir etmezse yine bela gelmez. Atalarımız demiş ki:
Bela gelmez kul azmayınca,

Kaza gelmez Hak yazmayınca.

Adalet ve sakatlık


Adalet ve sakatlık 
Sual: Ateist bir yazar, depremde ölen çolukları kastederek, inanmadığı halde, Allahü teâlâya dil uzatıyor, depremin adaletsizlik olduğunu söylüyor. (Merhametin bu kadarsa, al senin olsun) diyor. Bu zavallıya cevap verir misiniz?
CEVAP
Adalet nedir? Adalet, kelime olarak birşeyi yerli yerine koymak demektir. Adalet, bir âmirin, ülkesi idare için koyduğu kanunlar içinde hareket etmesidir. Zulüm ise, bu kanunun dışına çıkmaktır. Herşeyi yoktan yaratan Allahü teâlâ, hakimler hakimi, herşeyin asıl sahibi ve tek yaratıcısıdır. Üstünde bir âmiri, sahibi yoktur ki, Onu bir kanun altında bulundursun? Bundan dolayı, (Allahın yaptığı şu iş, adalete uymuyor) denilemez.
Adaletin bir başka tarifi ise kendi mülkünde olanı kullanmak demektir. Zulüm ise, başkasının mülküne tecavüzdür. Kainat ve içinde bulunan herşeyin yaratıcısı Allahü teâlâ olduğuna, Ondan başka yaratıcı bulunmadığına ve hiçbir kimse, hiçbir şeye sahip olmadığına göre, Rabbimizin yaptığı işler, hiç kimsenin malına, mülküne tecavüz değildir. Onun yaptığı işler için (Adalete uymuyor) denilemez. Mülk Onundur, dilediği gibi kullanır. Kimsenin birşey sormaya hakkı yoktur.



Korkusundan Ona kim ağız açabilir?
Teslim olmaktan başka ne yapılabilir?
Deprem dolayısıyle kimi ölmüş, kimi sakat kalmış, kimi fakirleşmiş olabilir. Mümin Allahü teâlânın kaza ve kaderine razı olur. Razı olmazsa, fakir olunca az diye itiraz eder. Zengin olursa, doymaz, daha ister. Kazandığını haramlara sarfeder. Böyle kimsenin zenginliği de, fakirliği de, dünyada ve ahirette felaketine sebep olur.
Körlük, topallık ve diğer sakatlıkların faydalı veya zararlı olması insandan insana değişir. Kimi, Allahü teâlânın takdirine razı olduğu için, sonsuz olan cennet nimetlerine kavuşur, kimi de razı olmadığı için, sonsuz olan cehennemde cezaya müstehak olabilir. Bir kimse kendisi için sakatlığın faydalı veya zararlı olduğunu bilemez. Bazısı illa son model bir arabasının olmasını ister. Arabayı alıp çoluk çocuğuyla bir dereye uçabilir. Lüks bir ev ister. Alır depremde çoluk çocuk beraber ölebilir. Onun için, illa bir şeyin olmasını değil, hayırlı olmasını istemelidir!
Çocuğun sakat olarak doğmasında kendi günahı yoktur. Eğer bunda ana babasının kusuru varsa, günahı onlara aittir. Görmiyen bir kimse, eğer kör olmasaydı kötü işler peşinde gezip, dünya ve ahiretini mahvedebilirdi. Kimi de kör olduğu için isyan edip, Yaratıcının takdirine razı olmaz ve ebedi felaketine sebep olur.Kör olan bir müslüman, cennete gider. Bir hadis-i şerif meali:
(Gözsüz kimse, sabrederse, Allahü teâlâ ona cenneti verir.) [Buharî]
Yalnız gözü olmıyan değil, diğer sakatlıkları olan da sabrederse, ölürken, kabirde ve mahşer yerinde sıkıntı çekmeden cennete girer. Cennette ise sakatlık yoktur. İmansız olan, sağlam da, sakat da olsa, yeri sonsuz olarak cehennemdir.
Gerek depremle gelen felaketleri, gerekse başka acılarda suçu kendimizde aramalıyız. Çünkü Kur’anı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Size gelen musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz [günahlar] yüzündendir.) [Şura 30]
(Sana gelen her iyilik, Allahü teâlânın [bir ihsanı, bir nimeti olarak] gelmekte, her kötülük de [işlediğin günahlara karşılık olarak] kendinden gelmektedir. [Hepsini yaratan, gönderen Allahü teâlâdır.]) [Nisa 79]
(Allahü teâlâ, kullarına zulmetmez, haksızlık etmez, onları azaba, acılara sürükliyen bozuk düşünceleri, çirkin işleridir. Böylece kendilerine zulüm ve işkence ediyorlar.) [Nahl 33]
Derecelerin yükselmesi gibi sebepler hariç, suçsuz kimseye belâ gelmiyor. Herkes kendi cezasını çekiyor.
Hâşâ zulmetmez kuluna Hüdası,
Herkesin çektiği kendi cezası.
Belanın suçlu suçsuz herkese gelmesinin de sebepleri vardır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bir kötülük, [gücü yetenlerce] önlenmezse, Allahü teâlâ, azabını hepsine umûmî kılar.)
(Günahlar açıktan işlenmeye başlanınca, iyi ötü herkes genel bir azaba maruz kalır.)

(Geçmiş ümmetlerden bir kısmına deprem ile azap yapıldı. Hepsi salihler de birlikte helak oldular. Çünkü günah işlenirken susmuşlar, önlememişlerdi.) 

Depremle ilgili bilgiler



Depremle ilgili bilgiler
Sual: Depremlerin sebebi nedir? Ölenler şehit mi? Depremden kaçmayan intihar mı etmiş olur? Toplu olarak gömmek caiz midir?
CEVAP
Ekseriya depremler ilahi bir ikazdır. Alimler, (İki Z olunca üçüncü Z gelir) demişlerdir.Yani Zulüm ve Zina çoğalınca zelzele olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Zina yayılınca depremler çoğalır.) [Deylemî]
(Günahlar açıktan işlenmeye başlanınca, iyi ötü herkes genel bir azaba maruz kalır.) [Taberânî]
Depremler kıyamet alametlerindendir. Buhari’deki hadis-i şerifte, (Depremler çoğalmadıkça kıyamet kopmaz.) buyurulmuştur. Kıyametin ne zaman kopacağı bildirilmedi.
Fakat, Peygamberimiz, birçok alâmetlerini haber verdi:
Hz. Mehdî gelecek, Hz. İsa gökten inecek, Deccâl çıkacak. Ye'cüc me'cüc heryeri karıştıracak. Güneş batıdan doğacak. Büyük depremler olacak. Din bilgileri unutulacak. Kötülük çoğalacak. Dinsiz, ahlâksız, kimseler Emîr olacak, Allahü teâlânın emirleri yaptırılmıyacak. Haramlar her yerde işlenecek, Yemenden bir ateş çıkacak. Gökler ve dağlar parçalanacak. Güneş ve Ay kararacak. Denizler birbirine karışacak ve kaynayıp kuruyacaktır.



Müdahene nedir?
Genel olarak haksızlıklar çoğalınca, günahlar işlenince depremler ve diğer belalar zuhur ettiğine göre, bu haksızlıklara ve günahlara engel olmak gerekmez mi? Gücü yettiği hâlde haram işleyene mani olmamak müdahene olur. Müdahene, dünyalık ele geçirmek için, dinden vermektir.
Haram işleyene veya yanında bulunanlara olan saygısı yahut dine olan bağlılığının gevşekliği, müdaheneye sebep olmaktadır. Fitne olmadığı, yani dinine veya dünyasına veya başkalarına zarar olmadığı zaman, haram ve mekruh işleyene mani olmak gerekir. Mani olmamak, susmak haram olur. Müdahene etmek, haram işlemeye razı olmayı gösterir. Susmak çok yerde iyidir. Fakat, hakkı, hayrı söyleyecek yerde susulmaz.
(Ya Resulallah! Geçmiş ümmetlerden bir kısmına deprem ile azap yapıldı. Toprak altında kaldılar. Bunların arasında salihler de vardı) denildiğinde (Evet, salihler de birlikte helak oldular. Çünkü Allaha isyan olunurken susmuşlardı.) buyurdu. (Taberânî)
Dünyadaki depremler birer ikazdır. Ahiretteki depremler ise daha büyüktür. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki: (O günün depremi çok büyük şeydir. O gün kadınlar memedeki çocuklarını unuturlar. Hâmile kadınlar çocuklarını düşürürler. İnsanlar sarhoş olmuşlar sanılır. Onlar sarhoş değildir. Fakat, Allahü teâlânın azâbı çok şiddetlidir.) [Hac 1]

İlahi ikazdır
İnsanların isyandan vazgeçmesi için İlâhî bir ikaz olan depremden ibret alınmalıdır. Sel, deprem, kuraklık gibi, İlâhî musibetlerin ara sıra zuhur edişi, Allahü teâlânın sonsuz nimetlerine, lütuf ve ihsanına karşı isyanda olanları ikaz mahiyetindedir. Hiçbir nimet ve felaket sebepsiz değildir. Düşünebilenler için nice hikmetleri vardır. Günahların affına sebep olduğu gibi başka hikmetleri de vardır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ümmetim için depremler günahlarına kefaret olur). [Hâkim]
(Ümmetimde depremler olur, binlerce kişi ölür. Allah, bunu iyilere öğüt, mü'minelere rahmet, kâfirlere ise azap kılar.) [İ.Asâkir]
Alimler, (Tehlikelerden, gücünüz yettiği kadar sakınınız. Çünkü, güç yetmiyen, dayanılamıyan şeylerden uzaklaşmak, Peygamberlerin âdetidir) buyurmaktadır.
Kapalı yerde iken deprem olursa, oradan açık bir yere kaçmak müstehabdır. (Bezzâziyye)
Deprem olunca evden çıkıp açık yere gitmelidir. Resûlullah, yolda eğri duvarın önünden koşarak geçti. (Hindiyye)
Bu fetvalardan anlaşıldığına göre, depremden kaçmayan intihar etmiş sayılmaz. Müstehabı terk etmiş olur. Depremden kaçmayan mutlaka ölür diye bir şey yoktur. Depremde ölenin imanı varsa mutlaka şehittir.
Hadis-i şerifte, (Suda boğulan, yangında ölen, duvar ve enkaz altında kalarak ölen, şehiddir.) buyuruldu (İbni Asakir)

Zaruret olmadıkça, bir kabre, iki kişi bile gömülmez. Ancak zaruretler haramları mübah kılar. Zaruret olunca toplu halde gömülebilir.  

Yemekten sonra duâ


Yemekten sonra duâ      

Sual: Yemekten sonra nasıl dua etmek iyidir?
CEVAP
Yemeğe başlarken besmele çekmek yani (Bismillahirrahmanirrahim) demek ve sonunda (Elhamdülillah) demek sünnettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yemekten sonra, "El-hamdülillahillezi etamena hazettaame ve rezekana min gayri havlin minna ve la kuvveh" duâsını okuyanın günahları affolur.) [Ebu Dâvud]
(Bir kimse, yiyip içtikten sonra, "El hamdülillahillezi atameni ve eşbeani ve sakani ve ervani" duâsını okursa, anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur.) [İbni Sünni] 
Peygamber efendimiz yemekten sonra (El-hamdü-lillahillezi etamena ve sakana ve cealena müslimin) duâsını okurdu (Tirmizî)
Yemeklerden sonra, yukarıdaki duâları da içine alan şu duâyı okumak daha uygundur:

(El-hamdü-lillahillezi eşbeana ve ervana min-gayri-havlin minna ve la kuvveh. Allahümme at’imhüm kema at’amüna. Allahümmerzukna kalben takıyyen, mineşşirki beriyyen la kâfiren ve şekıyyen velhamdülülillahi rabbilâlemin)

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)