bilgievlerim: KUTSAL TOPRAKLAR
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


8 Mayıs 2019 Çarşamba

KUTSAL TOPRAKLAR






KUTSAL TOPRAKLAR
Dünya’nın dört parçası içinde—Asya en önemlisidir.
Orası ilk insanın yaşadığı yerdir.
Orası Tanrı’nın oğlunun bir zamanlar yaşadığı yerdir.
Orası Hz. İsa’nın havarilerinin bir zamanlar yaşadığı yerdir.
Ancak dünyada en fazla nüfus Asya’da olmasına rağmen en az Hıristiyan
bu kıtada yaşar.

Maalesef bir zamanlar bu diyarda yaşayan Museviler bu diyardan
sürüldüler. Şu anda hâlâ birkaç Musevi orada yaşamaktadır, ancak bu
diyarların efendisi şu anda Türklerdir. Bildiğiniz gibi Türkler de
Müslüman’dırlar.






Kutsal topraklarda en çok ziyaret edilmek istenen yer Beytüllahim’dir,
çünkü Hz. İsa orada doğmuştur. Hz. İsa Nazaret’te büyümüş ve Kudüs’te
ölmüştür.

Ben sizi ilk olarak Beytüllahim’e götürüyorum.
Ziyaretçi Beytüllahim şehrine yanında birçok hizmetkârlar, develer ve
eşeklerden kurulu bir kervanla geldi. Çünkü Filistin’e yolculuk çok zordur.
Yollar arabalar için çok engebeli, dar ve diktirler.

Beytüllahim dik bir tepenin üstündedir. Beyaz renkte kireçten bir yol şehrin
kapısına uzanmaktadır. Ziyaretçi sokakları dar, kirli ve karanlık bularak
İspanyol keşişlerin yönettiği bir manastırda konakladı. Kendisine halılarla ve
minderlerle kaplı geniş bir oda verildi. Burada uyuyacaktı. Şehrin
manzarasını seyretmek için manastırın damına çıktı. Buradan çobanların bir
zamanlar sürülerini güttüğü alanları ve Hz. Davut’un Saul’den saklandığı
kayalık dağı görebiliyordu.

Fakat keşişler ziyaretçiye daha sonra çok ilginç bir şey gösterdiler. Yolcuyu
kiliselerine götürüp dar merdivenlerden aşağı indirdiler. Ona “İşte burası;”
dediler “Burası Hz. İsa’nın doğduğu yerdir.” Odanın tabanı beyaz mermerdi
ve odayı gümüş kandiller aydınlatıyordu. Duvara yakın bir köşe mavi satenle
kaplanmıştı. “Burada” dedi keşişler “Hz. İsa’nın yattığı döşek bulunuyordu.”
Gezgin “Burası Kurtarıcımın başını yasladığı yer” diye düşündü.
Bu keşişlerde Bebek İsa’nın bir heykeli bulunuyordu ve her Noel akşamı bu
heykele bebek elbiseleri giydirip heykeli buraya yatırıyor sonra da başında
dua ediyorlardı.

Öteki gün gezgin, yola çıkmak üzere devesine bindi. Beytüllahim’den gelen
insanlar gezgine bazı şeyler satmak istediler. Fakat gezgin bunları almak
istemedi. Çünkü bunlar Hz. Meryem, onun kutsal oğlu ve sedeften haçlardı.
Bunlar güzel şeylerdi, ancak putlardı ve Tanrı putlardan nefret ederdi.
Kudüs, Efendimiz Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği yerdir.
Kudüs’teki çocuklar İsa’yı çok sevdiler ve tapınakta onun için övgüler dolu
şarkılar söylediler. Sesleri meleklerin şarkıları kadar güzel olmasa da
Kurtarıcımızın çok hoşuna giderdi.






Hz. İsa’nın tapınağı Moriah dağındaydı. Şu anda burada muhteşem bir bina
bulunuyor. Ancak bu bina o tapınak değildir, çünkü tapınak yüzlerce yıl önce
yanmıştı. Bu görkemli bina dünyadaki en muhteşem cami olan Hz. Ömer
Camii’dir. Bir zamanlar Tanrı’nın oğlunun insanları eğittiği bu yerde
Müslümanların ibadet ettiğini öğrenmek ne kadar üzücüdür. Hiçbir Musevi
ya da hiçbir Hıristiyan bu camiye giremez. Türkler kapısında Musevileri ve
Hıristiyanları uzak tutmak için nöbet tutarlar. Her Cuma akşamı bu camiinin
yakınında dokunaklı bir tören olur. Burada Musevilerin kendi büyük
tapınaklarının duvarının bir kısmını oluşturduğunu düşündükleri büyük taşlar
bulunur. Buraya Museviler Şabat başlangıcı (bu Cuma akşamıdır) gelirler ve
bu yıkıntıların karşısına dizilirler. Diz çökerek İbranice Eski Ahitlerini dile
getirirler ve dualarını bu eski taşlara yaklaştırarak okurlar. Çünkü bu taşların
çatlaklarına söylenen duaların Tarı tarafından duyulacağına inanırlar. Bazı
Museviler baştan aşağıya beyaz kumaşlara sarınırlar ve inleyerek Kudüs’ün
harabelerini seyrederler.

Burada Hz. İsa’nın daha önce söyledikleri gerçekleşmektedir, “Bak! Evin
kaderine terk edilmiş olarak kaldı.” Bu düşünce zamanında Hz. İsa’yı
ağlatmıştı, şimdi ise yıkıntıların görüntüsü Yahudileri hıçkırıklara boğuyor.
Fakat bizim için Moriah dağından daha da önemli bir yer vardır. Burası
Golgota tepesidir ve buradaki kilise muhteşemdir. İçi dini semboller ve
haçlarla dolu olan bu kutsal mekânda Katolikler, Ortodoks Rumlarla beraber
ibadet ederler. Ancak bu iki grup birbirlerinden nefret ettiklerinden bu binada
sıkça büyük kavgalar çıkar.

Bu kilise “Kutsal Mezar Kilisesi” olarak bilinir, çünkü burada Hz. İsa’nın
mezarının olduğu varsayılır. Bu kilisede Türkler kapıdan içeri girmek isteyen
Hıristiyanlardan para almak için nöbet beklerler.
Kilisenin bir köşesinde bulunan taştan yapılmış oturma yeri için
keşişler,“Burası Hz. İsa’nın dikenli tacı giydiği yerdir, “derler. Diğer köşe de
ise Hz. İsa’ya işkence yapılmıştır. Bu kilisenin tam ortasında merdivenle
çıkılan yüksek bir platform bulunur. “ada” der keşişler, “Hz. İsa dikenli tacını
giyerken oturdu.” Bir diğer tarafta bir taş sütun bulunur. “Burada” der
keşişler, “ Hz. İsa lanetlendi.” Kilisenin ortasında merdivenlerle çıkılan
yüksek bir yer bulunur. Keşişlere göre burası Golgota tepesinin yani Hz.
İsa’nın çarmıha gerildiği tepenin en üst noktasıdır. Tabii keşişlerin bu
anlatılarına inanmak zordur, çünkü Hz. İsa’yı çarmıha gerdikten sonra
Romalılar Kudüs’ü yerle bir ettiler, dolayısı ile Kurtarıcımızın tam olarak
kendisine yapılan zulmü nerede çektiğini bilmemekteyiz.

Kutsal Cuma günü keşişler, Hz. İsa’nın gerçek boyutta bir heykelini bir



haça bağlı olarak bu platforma çıkararak oraya dikerler. Bu heykel Paskalya
Pazar’ına kadar orada kalır. Bu adetler ne kadar yanlış ne kadar aptalca
geliyor! Halbuki Hz. İsa’nın havarileri ona olan sevgilerini bu şekilde değil
sözlerini ileterek göstermişlerdir.

Siyon Dağı Hz. Davut’un Kutsal Ahit Sandığını şarkılar ve müzik eşliğinde
getirip koyduğu yerdir. Burada Eski Ahit’in okunduğu ve İbranice duaların
edildiği bir kilise bulunmaktadır. Bu kilisenin rahibi Protestan’dır ve Kudüs
Piskoposu olarak adlandırılır. Bu kiliseyi pek az Hz. İsa’ya inan Yahudi de
ziyaret eder.
Burada Musevi çocukların Müslüman çocuklarla yan yana oturup Hıristiyan
bir öğretmenden Hz. İsa hakkında ders aldıkları bir okul bulunur. Her
akşamüstü çocuklar öğretmenleri tarafından kırlara oynamaya götürülürler.
Mutlaka gitmeniz gereken hüzünlü ancak çok güzel bir yer daha vardır.
Vadiden aşağı inip üzerinde dar bir köprünün olduğu küçük dereyi geçince
alçak taş duvarı gördüğünüzde içeri girin. Burası Gethsemane Bahçesidir.
Sekiz yaşlı zeytin ağacının bulunduğu bu bahçeye artık Hz. İsa havarileriyle
beraber gelmiyor. Burası Yahuda’nın ihaneti sonrası Hz. İsa’nın ağladığı ve
melekçe teselli edildiği yerdir.

Gethsemae’nin üzerinde hâlâ çok güzel zeytin ağaçlarının yetiştiği Zeytin
Dağı bulunur. Hz. İsa yeniden burada görünecektir ve her göz onu bütün
ihtişamı ile görecektir. Fakat herkes onu görmekten memnun olacak mıdır?
Hayır. O tekrar göründüğünde bazı gözlerden yaşlar akacaktır.
Kudüs hüzünlü ve sessiz bir şehirdir, burada evler karanlık ve kirli,
caddeler ise dar ve engebelidir. Bu şehirde çok Musevi bulunur, çünkü
dünyanın her yerindeki yaşlı Museviler buraya ölmek için gelir ve yerleşirler.
Bu fakir ve yaşlı Museviler Avrupa’dan gelen Yahudi yardımlarıyla yaşarlar
ve Ahiret Gününde burada gömülen insanların ilk olarak dirilerek sonsuza
kadar mutlu kalacaklarına inanırlar.

Kudüs sağlıksız bir yer olduğundan burada yaşayan Yahudilerin çoğu
hastadır. Yaz aylarında kalitesi bozulan kuyu suları etrafa veba da dâhil
olmak üzere pek çok salgın hastalık yaymaktadırlar. İngiliz Hıristiyanların
kurdukları misyonlar sayesinde şehirde tıbbi yardım yapılmaktadır. Bir gün
yaşlı bir Yahudi çamaşırcı kadınla yaşayan çıplak ayaklı, kirli, pasaklı küçük
bir yetim kız bana gelerek doktor istedi. Çocuğun evi camiye yakın dar ve
karanlık bir yolun sonunda bir yerdeydi. Yaşlı çamaşırcı, torunları ve yetim
kızla beraber zeminini yükselttiği tek odalı bir evde yaşamaktaydı. Yetim
kıza divanda yatması için izin verilmiyordu ve çocuk halının ucunda
uyuyordu. Doktor kıza hangi okula gittiğini sorduğunda tüm aile güldü,
çünkü yukarıda resmi verilen İngiliz hanımefendi dışında bu şehirde kimse
kızlara okuma yazma öğretmiyordu.

Kutsal diyarlardaki en ürkütücü ve korkunç yer Ölü Deniz’dir. Burada bir
zamanlar dört sapkın şehir bulunmaktaydı ve Tanrı onları ateş ve sıcak
çamurla yerle bir etti.

Sodom ve Gomore’yi duymuşsunuzdur.
Bir gün bir rahip Ölü Deniz’i ziyaret etmeye korumaları ile at sırtında
gelmiş. Ölü Deniz’in suyunu tatmak için ağzına alan adam suyu çok tuzlu ve
acı bularak ne yutabilmiş ne de bu suda yıkanabilmiş. Daha sonra aynı rahip
Ürdün nehrine gittiğinde burasının o berbat Ölü Deniz’den ne kadar farklı bir



yer olduğu görmüş. Ürdün nehri kenarında yetişen güzel ağaçların dalları,
yaprakları suya değiyormuş. Gezgin rahip dallarla saklı bir yer bularak
burada yıkanmış ve “Kurtarıcı İsa burada vaftiz oldu” diye düşünmüş. Ama
rahip buraya her yıl gelen hacılar gibi bu suyun günahları yıkayıp
götürdüğünü düşünmemiş, çünkü bunu ancak Hz. İsa’nın kanının yapacağına
inanıyormuş. Bu nehrin bir yanında Katolikler diğer yanında ise Rum
Ortodokslar yıkanmaktadır. Çünkü bu iki grup bir türlü aralarında
anlaşamazlar.

Rahip Ürdün nehrinin tatlı suyundan içtikten sonra Jeriko’dan Kudüs’e
seyahat etmiş. Bir zamanlar iyi bir Samaryalı’nın yolculuk ettiği ve hırsızlar
tarafından yaralanmış zavallı Yahudi’yi bulduğu aynı yolu kullanmış. Hâlâ
bu aynı yolda hırsızlar yolculara saldırmaktadır, çünkü yol çok ıssızdır ve
hırsızların saklanacağı birçok kuytu yer bulunmaktadır.
Bu dik ve zorlu yollarda yolculuk için kullanılacak atın çok iyi olması,
yolcunun ise böyle tehlikeli ve riskli bir yolculuk için dayanıklı ve cesur
olması gerekir.

Filistin’in ortasında İsa’nın Samarya’lı kadınla konuştuğu kuyu
bulunmaktadır. Güzel bir vadinin ortasında büyük taşlar ve bunların altında
da bu kuyu bulunur. Bu kuyudan su içmek o kadar kolay değildir. Kuyunun
üstündeki taş çok ağırdır ve kaldırmak için birkaç kişi gerekir. Kuyu aynı
zamanda çok derindir ve suya ulaşmak için çok uzun bir ipinizin olması
gerekir. Daha önce kendisinden bahsettiğim rahibin yanında suyu çekecek bir
şey olmadığından zaten kuyunun üstündeki taşı oynatsa bile su
içemeyecekmiş. Halk arasında kuyu çok derin olduğundan suyunun çok serin
ve ferahlatıcı olduğu düşünülür. Samaryalı kadınların şehre yakın pek çok
kuyu varken Yakup kuyusuna gelmesi de bu nedendendir.

Bu kuyuya en yakın şehir Sychar’dır ve halen insanlarla doludur. Bu şehrin
insanlarının Hz. İsa’nın öğretilerini dinlediklerine inanılır. Kim bilir belki bu
yüzden yok olmaktan kurtulabilmişlerdir? Bu şehrin çevresi Kenan diyarının
en verimli kısmıdır. Kavun, salatalık tarlaları ve dut bahçeleri tüm çevrede
görülebilir.

Carpenaum, Sychar’dan çok farklı bir yerdir. İsa’nın bir süre yaşadığı, vaaz
verdiği ve mucizeler gösterdiği bu yer Genesareth gölü kıyısındadır. Gezgin
göl kıyısındaki insanlara bu eski şehir hakkında sorular sorsa da kimse bu
şehrin nerede olduğunu bilmiyordu. Çünkü bu şehir çok eskiden yok
edilmişti. Hz. İsa bir keresinde, “Capernaum’a yazıklar olsun! Çünkü bu
şehrin halkı tövbe etmedi,” demiştir.

Genesareth gölü gezgine cam gibi berrak göründü fakat bazen bu gölde
amansız fırtınaların olduğu da bilinmekteydi. Burası güzel ve hoş bir yerdi ve
Ölü Deniz gibi korkunç değildi. Çobanlar yeşil tepelerin arasında sürülerini
bir zamanlar İsa’nın oturup koyunlarını beslediği yerde sürmekteydiler. Hz.
İsa çocukluğunu bu şehre yakın bir yerde geçirmiştir.

Nazaret şehri etrafı kayalık tepelerle çevrili bir yerdir. Eski zamanlarda
sapkın insanların bu şehre gelmeleri yüzünden bu şehrin ismi “sapkın şehre”
çıkmıştı. Gerçekten de burası insana saklanmaya uygun bir yer gibi gözükür.



Bir keresinde Nazaretliler Hz. İsa’yı şehrin etrafındaki yüksek bir tepeden
aşağı atmaya kalkmışlardır.

Nazaret’te çocuk, eşek ve deve seslerinden çok rahatsız olan bir rahibin
yaşadığı Katolik manastırı bulunmaktadır. Manastırdaki hizmetkârlardan biri
bir gün odasına bıraktığı para çantasının kaybolduğunu rahibe anlatmış.
Çantayı diğer hizmetkârlardan biri çalmış olmalıydı, çünkü onlardan başka
kimsede oda anahtarları bulunmazdı. Gezgin ve rahip mahkemeye şikâyet
için gittiler, ancak Türk hâkim derin bir uykuya dalmıştı ve kimse onu
uyandırmaya cesaret edemiyordu. Hâkim akşamüstü uyandığında
manastırdakilerin Hıristiyan olmalarından dolayı davalarına bakamayacağını
söyledi. Nazaret görüldüğü gibi hâlâ sapkın hırsızlık yapanların
cezalandırılmadığı sapkın bir şehirdir.

Gezgin, Kutsal Diyarları gezdikçe pek çok hüzünlü olayla karşılaştı. Bir
zamanlar çok verimli olan bu topraklar şimdi çorak haldedir. Aslında bu
topraklarda kimsenin tarım yapmaması şaşırtıcı değil, çünkü Türkler herkesin
tüm ürününe el koymaktalar.

Bir zamanlar barış içinde olan bu yerde şimdi düşmanlıklar yüzünden
herkes silah taşımaktadır. Ve bir zamanlar kutsal olan bu yerde artık İsrail’in
Tanrısı değil Muhammed onurlandırılmaktadır.

Bu topraklar ne zaman tekrar, verimli, barışçıl ve kutsal olacaklar? Tabii ki
bu ancak Museviler günahlarını itiraf edip İsa’ya döndüklerinde
gerçekleşecek. Ve Hz. Zekeriya’nın sarf ettiği “Diyecekler ki bir zamanlar
harap olan bu yer şimdi Cennet Bahçesine dönüştü,” sözleri bir gün
gerçekleşecektir.

FAVELL LEE MORTİMER
Çeviren: Dr. Mert AKCANBAŞ
DESTEK YAYINEVİ: 170 TARİHİ-ANLATI: 4

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)