Hz. Muhammed'in Doğumu; O tertemiz bir sulbden, ahlaki meziyetlerle dolu bir soydan, Hz. Amine gibi asalet ve faziletlerle süslü, birkaç nesil yukarıda aynı soy ağacına bağlı, haya ve edep dolu bir hanımla, Abdullah gibi fiziki yapısının güzelliği yanında ahlaki değerleri hayatına adapte etmiş, büyük dedesi İsmail gibi yüz deve karşılığı kurban olmaktan kurtulmuş, taht-ı nikahına aldığı Amine ile evlenerek her türlü günahtan korunmuş bir babadan Hicret'ten önce Miladi 570 yılında dünyaya gelmiştir.
Hz. İsmail susuz-selsiz bir beldeyi nasıl bir tek tekme hayat kaynağı suya (zemzeme) boğmuşsa, O da dünyaya gelir gelmez Peygamberliğinin alametleri ile putpereslerin saraylarını sallamış, Kabe'deki 360 yüzüstü yıkılmış, Sava Gölü kurumuş, Kisra'nın sarayı zelzele geçirmiş, herkes o gecede ne olup bittiğinin şaşkınlığı içerisinde ürperip titremeye başlamıştır. Bütün bu olanlar insanı insanlıktan çıkaran ahlaksızlıkların, yağma ve gaspların yakında ortadan kalkacağını, sahte ilahlar yerine gerçek tanrıya iman ve ibadet edileceğinin işaretini veriyordu.
O, daha doğar doğmaz elleri yerde, dizleri bükük, başı aşağıda secde halinde doğmuştu. Osman b. Ebi'l As (r.a)'nın annesi: ''Hz. Amine doğum sancıları çektiği sırada ben onun yanında idim. O gece her ne tarafa baksam gündüz gibi aydınlık görüyordum. Yıldızlar üzerimize salkım salkım iniyor ve onların üzerime düşeceğinden korkuyordum'' der.
Gerçekten de O, zulmün ve zulmetin getirdiği bütün korku ve dehşeti ortadan kaldırmak için doğmuştu.
Abdulmuttalib'in kızı Safiyye Hatun da: ''Muhammed (s.a.v)'in doğumu sırasında ben Amine'nin ebesi idim. O doğduğunda evi gün ışığı gibi bir nur kapladı'' der.
Peygamberimizin dedesi Abdulmuttalib de: '' O'nun doğduğu gece ben Kabe-i Muazzama'yı tavaf ediyordum. Gece yarısı geçince, Kabe'nin Makam-ı İbrahim tarafına secde ettiğini gördüm. Allah-u Ekber, Allah-u Ekber diye tekbir sesleri ile, beni müşriklerinden ve cahiliye zamanının kötülüklerinden temizlediler diye bir ses yükseliyordu'' der.
Allah vaa'dettiği şeyi yerine getirir. O'nun vaadinde dönüş de olmaz. İbrahim Suresi'nde Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor: ''Resulüm sakın Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah onları cezalandırmayı, korkudan gözleri dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.'' Evet, Allah vaadin tamamlayacak. İbrahim'in duasını kabul edecek.
Kabe'yi bütün putlardan bir daha oraya dikilmemek kaydı ile bütün dimağ ve gönüllerden silecekti. Çünkü dedesi İbrahim'in sulbünden bir peygamber doğuyor ve doğmuştu.
Hz. İbrahim de torunu Hz. Muhammed gibi elleriyle yaptıkları putlara tabanlarla mücadele etmişti. O da ülke ülke sürülmüştü. Mücadeleden yorgun düşen İbrahim Kabe'yi bina ettikten sonra Allah'a ellerini açmış ve şöyle dua etmişti:''
Ey Rabbimiz! Onlara içlerinden Sen'in ayetlerini okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları her türlü kötülüklerden temizleyecek bir peygamber gönder.'' '' Ey Rabbimiz! Buraya da (Kabe) emin bir şehir yap.'' '' Ey Rabbimiz' Burayı da emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut.''
Cenab-ı Hakk peygamberlerini gönderirken gerek doğumlarından önce, gerekse doğumlarından sonra onları birtakım mucizeler ve peygamberlik alametleri ile gönderir. Hatamü-l Enbiya (s.a.v) için de bu böyle olmuştur. O doğumundan önce ve sonra mucizeler ile donatılmış olarak gönderildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder