bilgievlerim: Biyoloji Dersleri
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


Biyoloji Dersleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Biyoloji Dersleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2018 Çarşamba

Fosfor Döngüsü Nasıl Gerçekleşir ?



Makalenin Devamını Okumak İçin Alttaki Linke Tıklayın

Fosfor döngüsü, doğadaki elementlerden azot (N), karbon (C), oksijen (O), gibi elementlerine döngülerine göre daha basit bir biçimde gerçekleşir. Sebebi, fosfor doğada gaz haline dönüştürülemediği için, atmosfere doğru da geçme bölümüne sahip değildir. Bu nedenle fosfor döngüsü, bilinenin aksine karalardan sulara ve sulardan karalara doğru bir döngü halinde gerçekleşir.

Canlı organizmalar ile cansız çevre elementleri arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır. Karşılıklı bir biçimde madde alışverişi meydana getirecek bir durumda birbirine etki eden canlı organizmalar ile cansız maddelerin yer aldığı bir doğa parçası genel olarak ekosistem olarak adlandırılmaktadır. Bir yerdeki canlı organizmalar ile cansız elementler çevreleriyle olan bağa göre etkileşim gösterirler. Bir ekosistem, temelde abiyotik maddeler, ayrıştırıcılar, tüketiciler ve tüketicilerden meydana gelmektedir. 

Çiçeksiz Bitkilerin Türleri ve Özellikleri Nelerdir ?







Makalenin Devamını Okumak İçin Alttaki Linke Tıklayın

Çiçeksiz Bitkiler, adından da bilindiği gibi üzerinde çiçek olmayan bitkilere denilmektedir. Bu tür bitkilerde genellikle gövde, kök ve yaprakları fazla gelişmemiş bitliler olarak bilinir ve çoğunlukla suda yaşarlar. Çiçekli bitkilerin bazı gurupları da karada yaşamaktadırlar örneğin ciğer otları ve kara yosunları dır bu bitkiler karada nemli ortamlarda bulunurlar. Ayrıca damarlı ve damarsız diye ayrılma özellikleri de bulunmaktadır. 

Çiçeksiz bitkilerin genel olarak yaşam alanları çay, dere ve ormanlık alanlardır. Bu bitkilerden eğreltiler çok sıcak ve çok soğuk olmayan nemli alanlarda bulunur. Çiçeksiz ot gurubunda olan atkuyrukları ise sulak ve bataklık alanlarda yaşamaktadır. Çiçeksiz bitkilere örnek verecek olursa bunlar; Eğrelti otları, kara yosunları, su yosunları, likenler, ciğer otları, kibrit otları ve atkuyrukları çiçeksiz otlar grubundadır.


Calvin Döngüsü Özellikleri ve Faydaları






Makalenin Devamını Okumak İçin Alttaki Linke Tıklayın

Calvin Döngüsü, Işıktan bağımsız reaksiyonlar kloraplastların stromaların da meydana gelir. Karanlık reaksiyonlar veya karbon tutma reaksiyonları olarak da adlandırılan bu evre de ışığa doğrudan gereksinim yoktur; ancak ışığa bağımlı reaksiyonlarda üretilen ATP ve NADPH'a ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca bazı enzimlerin aktif hale gelmesi için ışığa ihtiyaç olduğu bilinmekte olduğunu söyleyebiliriz. Işıktan bağımsız reaksiyonlar enzimlerin kontrolünde gerçekleştiğinden sıcaklık değişimlerine karşı duyarlıdırlar.


Karbondioksidin organik maddeye dönüşmesi, her biri ayrı bir enzim tarafından katalizlenen bir çok basamakta gerçekleşmektedir. M. Calvin ve arkadaşları tarafından ortaya çıkarılan bu reaksiyonlar dizisi aşağıda özetlendiği şekilde gerçekleşir :




Boyun Kasları Nasıl Gevşetilir ?



>



Makalenin Devamını Okumak İçin Alttaki Linke Tıklayın

Boyun kasları nasıl gevşetilir, günümüz koşullarında hepimiz o kadar çok çalışıyoruz ki eminim bir çoğumuzun zamanı ya bilgisayar başında, ya direksiyon başında yada telefonla konuşurken geçiyor. Tüm bunların üzerine stres ve yorgunlukta cabası. Ve böylece zavallı boynumuza gün içinde istemeden ve fark etmeden o kadar çok yük bindiriyoruz ki ta ki son noktaya gelene kadar. 

Bir zamandan sonra istenmeyen ve kronikleşen boyun ağrıları maalesef hayatı zindana çevirebiliyor. Çok fazla zaman harcamadan yapacağınız basit bir kaç hareket ile boyun kaslarınızı gevşetebilir ve rahatlayabilirsiniz.

Boyun kasları nasıl gevşetilir?



Biyolojinin Özellikleri ve Faydaları








Makalenin Devamını Okumak İçin Alttaki Linke Tıklayın

Biyolojik, Bilinen tüm canlı türlerinin gezegeni kaplayan en küçük halinden en büyük haline kadar bir çok biyolojik çeşitlilik vardır. Geçmişte yaşamış fosil ve halen yaşayan canlıların hayatları boyunca geçirmiş oldukları aşamaları tüm fizyolojik ve kimyasal yönlerini inceleyen ve araştıran pozitif bilim dalına biyoloji, araştırdığı metaryellere ise biyolojik denir. Biyolojik canlı grupları; incelenme biçimi, incelenecek canlıya yaklaşım biçimi ve yaşamsal aşamaları ile hücre, doku, hücre bağları ve organlar seviyesinde ele alınışına göre bir çok dal ve daha alt dallar bölünmüştür.

Biyolojik canlı çeşitliliğine göre yapılan genel ayrıştırmada, en eski biyoloji dalından olan botanik bitkisel canlıları, zooloji ise; hayvansal canlıları inceler ve araştırır. Dünya'da 3-5 milyon arasında çeşitli bitki ve hayvan çeşitliliği olduğu bilinmektedir. Bu biyolojik çeşitlilik genetik farklılaşmalara bağlı olarak her geçen gün artmaktadır. 



Bitki Islahı Nedir ve Nasıl Yapılır ?






Makalenin Devamını Okumak İçin Alttaki Linke Tıklayın


Bitki Islahı, Ekonomik açıdan oldukça büyük bir öneme sahip olan bitkilerin genetik ve stogenetik alanlarından faydalanılarak tür, çeşit, cins ve genetik yapıların, tatlı, görünümü güzel, yüksek verim ve uzun raf ömrü gibi tüketici ve yetiştiricinin isteğine göre planlı olarak farklılaştırılması ve geliştirilmesine bitki ıslahı adı verilir. 

Islah terimi, tarım kadar eski yıllara dayanır. Çiftçiler her dönemde en iyi ve verimli bitkileri seçerek tohumlarını aldılar ve bitkileri dış ortama uyumlu bir duruma getirdiler. Dış çevre sürekli olarak değişime uğradığı için bu bir evrimleşme süreci oldu.

Bitki ıslahının başlangıcı



Asit Çeşitleri Nelerdir ?








Makalenin Devamını Okumak İçin Alttaki Linke Tıklayın

Asit Çeşitleri, Asitler kimyada önemli bir bileşik sınıfını oluştururlar. Asit kelimesi latince olan asidus'dan alınmıştır. Asitlerin tatları genelde ekşidir. Ayrıca maddelerinin bir çoğunda asit vardır. Canlı organizmaların hayati faaliyetlerinde asitlerin önemi büyüktür. Bu nedenle mide özsuyu besinlerinin sindirimi için yüzde 0,4 oranı kadar hidroklorik içerir. Yine proteinlerin oluşumunda bile amino asitlerin önemi tartışılmaz bir gerçektir. 

Asitlerin diğer bir özelliği ise yakıcı olmasıdır. Bu amaçla asitlerin bu özelliği her asitte aynı olacak anlamına gelmez. Mesela; Hno3 olarak deriye döküldüğü zaman proteinlerle beraber tepkimeye girerler. H2SO4 ise hücre suyunu çekerek yakma etkisini gösterir. Bu şekliyle asitler, çözeltiye hidrojen iyonu bırakan bileşiklerdir. Bu durumda suda çözündükleri zaman sulu çözeltilerine hidrojen iyonu H+ verebilen bileşiklere asit denir. 



20 Kasım 2018 Salı

Arkebakterilerin Özellikleri ve Faydaları








Makalenin Devamını Okumak İçin Alttaki Linke Tıklayın


Arkebakteriler, 1970'li yılların sonunda keşfedilmiş olan arkebakteriler bir çok biyoloğu fazlasıyla şaşırmış olmaktadır. Çünkü bu canlılar aşırı sıcak aşırı tuz, yüksek asit yüksek baz gibi çok ekstrem koşullarda yaşayabilme özelliğine sahip olmaktadırlar. 1990'lı yıllarda bilim insanları arkelerin hücresel, metabolik ve filogenetik özellikleri ile gen yapılarına bakarak, bu canlıları bakterilerden ayrılmışlardır. Günümüzde arkebakterilerin sadece ekstrem koşullarda değil, ılımlı koşullarda da yaşayabildikleri gözlemlenmiştir. Arkeler genelde diğer diğer organizmalar için zararsızdır ve hastalık oluşturduğu gözlemlenemez.

Arkelerden metanojenler metan gazı üretmektedir. Metanın çok büyük bir bölümü okyanusun derinliklerin tortularında rastlanır. Hidrokarbonları parçalama yeteneğine sahip olan arkeler petrol kazaların da yere dökülen petrolün zararlı etkilerinin azaltabileceği gözlemlenmiştir. Bunların yanı sıra arkelerin metllerin bulaşması ile sularda oluşan kirlerden arındırarak suları yeniden kullanılabilir hale getirilmesi de bilinmektedir.

Arkebakterilerin Genel Özellikleri




Amitozun Özellikleri ve Faydaları



Makalenin Devamını Okumak İçin Alttaki Linke Tıklayın

Amitoz bölünme, aslında mitoz bölünme ile aynı şekilde gerçekleşmektedir. Fakat amitoz bölünmede sitoplazmada herhangi bir değişiklik gözlenmez. Amitoz bölünme sonrasında çığa iki hücre çıkar. Açığa çıkan bu hücrelerin tüm özellikleri aynıdır. Amitoz bölünme sırasında sitoplazmada ve çekirdekte herhangi bir değişiklik olmadığı için hücre içerisinde doğrudan doğruya bölünme gerçekleşir. bu bölünme türü özellikle amip hücresinde, bakteri hücresinde ve kanser hücrelerinde meydana gelir. 

İnsanlarda da ortaya çıkan kötü huylu tümörlerin büyümesinde amitoz bölünme etkili olmaktadır. Amitoz bölünme, birçok canlıda meydana gelir. Aslında kanser hücresinin oluştuğu ve görüldüğü tüm canlılarda amitoz bölünmeye rastlamak mümkündür. Bu nedenle amitoz bölünmenin hemen hemen her canlıda görülme ihtimalinin olduğunu söyleyebiliriz. Bunların yanı sıra amitoz bölünme öğlena adı verilen canlıda da meydana gelir. 

Alpin Çayır Türleri ve Özellikleri




Makalenin Devamını Okumak İçin Alttaki Linke Tıklayın

Alpin Çayır, yüksek dağlık yerlerde ve ağaç yetişme için uygun olan sınırının biraz üstünde görülen yeşil çayırlıklara verilen genel addır. Türkiye'de sıklıkla görülmekle birlikte özellikle de Doğu Anadolu da yer alan dağlar, Toros Dağları ile Kuzey Anadolu Dağları'nda oldukça fazla alpin çayırları bulunmaktadır. Alpin çayırların bulunduğu yerlerde herhangi bir ağaç yetiştiği görülmemiştir. Bunun sebebi ise yağış miktarında görülen azlıktan kaynaklanmamaktadır. 

Asıl nedeni yüksek dağlık kesimde yer alan ortam ısısının oldukça düşük olmasıdır. Bu sebepten ötürü ağaçların yetişmesine müsait değildir.
Alpin çayırlarının yer aldığı bu alanlar ülkemizde özellikle büyükbaş hayvancılığın oldukça ilerlediği ve geliştiği yerlerdir. Karadeniz, Doğu Anadolu ile Akdeniz bölgelerinde sıklıkla yapılmaktadır. Özellikle Doğu Anadolu bölgesinin büyük bir kısmının geçim kaynağı olan büyükbaş hayvancılığın yapılmasında da bu Alpin çayırlarının etkisinin çok fazla olduğunu söyleyebiliriz. Hayvancılıkla uğraşan insanlar bu alanlarda hayvanlarını otlatarak beslenmelerini sağlamaktadırlar. Bu sebepten ötürü ülkemizde Alpin çayırlarının bulunduğu alanlar büyükbaş hayvancılığının gelişmesi açısından oldukça önemlidir.



Algler Çeşitleri ve Özellikleri



Makalenin Devamını Okumak İçin Alttaki Linke Tıklayın

Algler, ekosistem içerisinde yaşayan oldukça önemli görevleri olan canlılardan bir tanesidir. Algler halk arasında daha çok su yosunu olarak bilinmektedirler. Kendi içlerinde iki gruba ayrılan algler hücre tiplerine göre ayrılamayı gerçekleştirmektedirler. Bu ayrılma prokaryotik ile ekaryotik hücre tipidir. Prokaryot hücre, basit yapılı hücre tiplerini temsil etmektedir. 

Ekaryot hücre ise gelişmiş hücre tiplerini temsil eden hücredir. Yeryüzü üzerinde yaşamlarını sürdürmekte olan algler oldukça farklı türlere sahiptirler. Farklı türlere sahip olmalarının sebebi ise aköyatik ile prokaryotik hücre özellikleri, kromofor yapısında oluşan pigment dağılımı, üreme farklılıkları ve kamçı son olarak hücre çekirdeğinin yapısı gibi farklılıklardır. 

18 Kasım 2018 Pazar

Aerob Bakteriler Nedir?



Makalenin Devamını Okumak İçin Alttaki Linke Tıklayın

Aerob bakteriler oksijenli ortamda hayatını sürdüren bakterilerdir. Oksijenli solunum yaparlar. ökaryot hücrelerde bulunan ve oksijenli solunum tepkimelerinin fazlaca atp üretiminin gerçekleştiği mitokondrileri bulunmaz, fakat benzer işlevi gören (ets enzimlerini üstünde bulunduran) mezozom adlı yapıları vardır. Mezozom şekil olarak hücre zarının hücre içerisine yaptığı katlanmalardan ibarettir.

Monera alemini yaratan prokaryot canlıların en yaygın ve en fazla grubu bakterilerdir. O denli yaygındır ki bu sabah dünyamızda bakterinin bulunmadığı alan yoktur diyebiliriz. En çok organik atıkların bol bulunduğu yerlerde ve sularda yaşamaktadırlar. Bununla birlikte, -90 C sıcaklıkta buzullar içerisinde ve +80 C sıcaklıkta kaplıcalarda yaşamlarını sürdürebilen bakteri türleri bulunmaktadır. Hava ile ve su damlacıklarıyla uzak mesafelere taşınabilmektedirler. 

26 Ekim 2018 Cuma

Ekoloji

I. Populasyonlar ve Özellikleri

Bir türün doğanın belirli bir bölgesine yerleşerek oluşturduğu topluluğa populasyon denir. Bir populasyonda sadece bir türün bireylerinin bulunmasına rağmen aynı türe ait bireyler farklı populasyonları oluşturabilirler. Örneğin farklı iki adada yaşayan aynı türe ait canlılar iki ayrı populasyonu oluşturur. 

1. Populasyon Büyüklüğü

Bir populasyonu oluşturan bireyler ölse bile populasyonlar yeni oluşturulan bireylerle devam eder. Böylece populasyonlar devam ederken ayrıca büyüyebilir veya küçülebilir. Belli bir zamanda populasyonu oluşturan birey sayısına populasyon yoğunluğu denir. Populasyonun büyüklüğü temelde üç etkenin kontrolündedir. Bu etkenler; doğum oranı, ölüm oranı ve göçlerdir. 

Doğum oranı: Bir populasyona belli bir zaman dilimiyle üreme yoluyla katılan yeni bireylerin oranı doğum oranını verir. 
Ölüm oranı: Belli bir zaman diliminde populasyondan ölüm sonucu çıkan bireylerin oranına denir. Bireyler dış etkenler olmasa dahi yaşlanıp ölecekleri için bu oran her zaman vardır. 
Göçler: Bir yılda populasyona göç yoluyla giren ve populasyondan göç yoluyla çıkan bireyler arasındaki fark göç faktörü olarak tanımlanır.
Eğer bir populasyon verdiği göçten daha fazlasını alıyorsa bu populasyonun göç açısından büyüdüğünü söylebiliriz. Tersi için de bu populasyon göç açısından küçülüyordur. Aynı şekilde doğum oranı populasyonu büyütürken ölüm oranı populasyonu küçülten bir değişkendir. Bir populasyon çok göç veriyorsa ve ölüm oranı da artıyorsa bu populasyon yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olabilir. 

2. Populasyondaki Değişimler

Belirli şartlarda populasyında bulunabilen en yüksek fert sayısına populasyon taşıma kapasitesidenir. Populasyonların geleceği yaş dağılımlarıyla doğru orantılıdır. Bir populasyonda genç bireyler çoğunluktaysa populasyon gelişiyor denilebilir. Eğer genç ve yaşlı bireyler eşitse populasyon dengede, yaşlı fertler fazlaysa populasyon gerilemekte ve küçülmektedir. 

3. Populasyonların Dengelenmesi

Tabiat şartlarının normal seyrettiği durumlarda her populasyon belli bir zaman periyodunda dengelenir. Bu süre her tür için farklılık gösterir. Bazı türler için bir gün, bazılarında bir mevsim bazılarında ise on yıl sürebilmektedir. Populasyondaki bu dengelenmeler düzenli ve devirli olabileceği gibi yabancı türlerin bölgeye girmesiyle ani artmalar veya azalmalar şeklinde de olabilir. Populasyonların dengelenmesi etkileyen faktörler dört grupta toplanabilir.
Yoğunluğa bağlı faktörler: Populasyonun bulunduğu bölgenin belli bir taşıma kapasitesi vardır. Bu kapasitenin üst sınırına gelindiği zaman populasyonu oluşturan bireylerin göç etmesiyle veya doğum oranı azaltılarak denge noktasına ulaşır. Yoğunluğa bağlı faktörlerin etkisi fareler üzerinde yapılan deneyle ile ispatlanmıştır.

Bilimsel Çalışma Yöntemi


Tabiatta algıladığımız varlıklarla ilgili gerçekleri bulmak, bu gerçeklerle ilgili bilgileri düzenlemek ve yeni gerçeklere ulaşmak amacıyla teoriler ortaya koymak için ortaya konulan çabaya bilimsel çalışma denir. Bilimsel çalışma ile elde edilen düzenli bilgi birikimine ise bilim denir. Tabiatta yer alan ve merak uyandıran her şey bilimin ilgisini çeker. Ancak algılamadığımız ve test edemeyeceğimiz kavramlar bilimin alanına girmez. İnsanın tabiatta etkileşmesinde ortaya çıkan bazı sorunlar insanları çözüme gitmek için soru sormaya iter. Bu sorunlar bilim insanları tarafından bilimsel yöntemlerle bilimsel problem olarak ortaya konur. Bilimsel problemler yine bilimsel metot izlenerek çözülür. Bilimsel çalışmalarda öncelikle bilimsel problem ortaya konulur. Bu problemle ilgili her türlü veri toplanır. Problemle ilgili hipotez adı verilen geçici çözümler ortaya konur. Sonra bu hipotezler üzerinden mantık ilkeleriyle tahminler yapılır ve bu tahminler test edilir. Test aşamasında olumlu sonuç elde edilirse test edilmeye devam edilir. Olumsuz sonuç elde edilirse hipotez değiştirilir. Testlerle yanlışlanmayan hipotezler zamanla teoriye veya kanuna dönüşür. 

Şimdi bu adımları sistematik olarak inceleyelim.

1. Problemin ortaya konması

Bilim adamları üzerine çalışacakları konuyu netleştirmek için önce onu bir problem olarak net bir şekilde ortaya konur. Örneğin bitkilerin fotosentez yapan kısımları neden yeşildir gibi bir cümle bilimsel çalışma için bir başlangıç cümlesi olabilir.

2. Problem verilerinin toplanması

Bilimsel problem ortaya konduktan sonra elimizde bu problemle ilgili bütün verilerin olması gereklidir. Aksi taktirde problem hakkında sağlıklı düşünemeyiz. Bu verileri toplamak için gözlem yapılır veya literatürdeki çalışmalara bakılır. Elde edilen veriler sınıflandırılarak istatistikler ortaya konur. Özellikle nicel gözlemlerden elde edilen verilere önem verilir. Artık probleme çözüm önerisi getirme zamanı gelmiştir. 

3. Hipotez geliştirmek

Elimizde bir problemimiz var ve çözümünü bilmiyoruz. O zaman akla en yakın çözümü test etmek amacıyla ortaya atabiliriz. Örneğin fotosentezin gerçekleştiği bölgelerde işlev gören yeşil renkli bir pigment olmalı dediğiniz zaman hipotezi kurmuşsunuz demektir. 

4. Tahmin etme

Ortaya geçici bir çözüm önerisi koydunuz ancak bunu test etmek için mantıksallaştırmanız lazım. Tahmin, hipoteze dayanarak mantık ilkeleriyle elde edilir. Şu şöyleyse bu böyle olmalıdır şeklinde ifade edilir. 

5. Deney yapma

Tahmin doğrultusunda deney yapılıp hipotez test edilir. Eğer hipotez yanlışsa hipotez değiştirilir. Eğer yanlış değilse hipotez teoriye dönüşür. Bazen bir hipotezin yıkılması çok uzun sürebilir. Bazen de ilk yapılan deneyle hipotezin yanlış olduğu ortaya çıkabilir. 

6. Teori ve kanun

Uzun süre yanlış olduğu sonucuna varılmayan hipotezler artık teoriye dönüşürler. Teoriler sağlam verilere dayanır ancak kesin değildir. Teorinin doğru olduğu ispatlanırsa bu artık kanun haline gelir. Kanunları gerçek olarak düşünürüz. Bilimsel sorgulamanın amacına ulaşılmış ve bir gerçek ortaya çıkmıştır. Örneğin artık fotosentez yapan bitkilerin klorofil taşıdıklarını ve bu yüzden yeşil renk aldıklarını biliyoruz. 
Dikkat edersek hipotez ve teori açısından aslında mantıksal bir fark yoktur. Teoriler daha uzun süre dayanan hipotezlerdir diyebiliriz. Bilimsel çalışmanın basamakları bazen daha fazla bazen daha az olarak ifade edilir. Ancak genel hatlarıyla bu şekilde gerçekleşir diyebiliriz. 

Biyoloji ve Canlılık Kavramı

Canlı bilimi olarak kabule edilen biyoloji, canlıların bütün özelliklerini ve hayatsal olaylarını inceler. Bu inceleme ve araştırmalarla, canlıların, insanlar için faydalı ve zararlı yönlerini tespit etmeye çalışır. Elde ettiği sonuçlardan insanlığa faydalı olabilecek yeni bilgiler ortaya çıkarır. Bu açıdan biyoloji insan hayatı için oldukça önemlidir. 
Biyoloji bilimiyle uğraşan biyologların amacı, dünyada hâlâ yaşamakta olan veya soyu tükenmiş olan canlıları araştırmak ve bütün özelliklerini ortaya koymaya çalışmaktır. Canlılar dünyasında ilgi çeken ve merak uyandıran her şey biyoloji bilimine konu olabilir.

Biyolojinin Bölümleri

Biyoloji bilimi, bütün canlıları araştırdığından inceleme alanı oldukça geniştir. Canlıların tamamının bir bilim adamı tarafından incelenmesi imkânsızdır. Bu araştırmaları kolaylaştırmak ve elde edilen bilgileri daha düzenli hale getirmek amacıyla biyoloji alt dallara ayrılmıştır. Biyolojinin bitkileri inceleyen botanik ve hayvanları inceleyen zooloji olmak üzere iki ana bölümü vardır. 
Bugün, bunlardan başka her canlı grubu için ayrı biyoloji bölümleri oluşturulmuştur. Bu bilim dallarından bazılarını; entomoloji (böcekleri), ihtiyoloji (balıkları), ornitoloji (kuşları), bakteriyoloji(bakterileri), viroloji (virüsleri), mikrobiyoloji (mikroskobik canlıları), parazitoloji (parazit canlıları), mikoloji (mantarları) şeklinde sıralayabiliriz. Biyolojinin bu bölümlerin her birisi, canlıların değişik özelliklerini incelemeleri bakımından kendi içlerinde de bölümlere ayrılır. 
Anatomi (yapı bilimi): Vücut iç yapısını inceleyen bilim dalıdır. 
Morfoloji (şekil bilimi): Vücudun sadece dış görünüşüyle ilgilenen bilim dalıdır. 
Histoloji (doku bilimi): Gelişmiş yapılı canlılarda dokuların yapısını, işleyişini ve bileşimini inceleyen bilim dalıdır. 
Fizyoloji (fonksiyon bilimi): Bir doku, organ veya sistemin işlevlerini inceleyen bilim dalıdır. 
Embriyoloji (yavru bilimi): Organizmanın, zigottan ata canlıya benzer hale gelinceye değin geçirmiş olduğu gelişme evrelerini inceleyen bilim dalıdır. 
Sitoloji (hücre bilimi): Hücrenin yapısını ve metabolizmasını inceleyen bilimdir. 
Genetik (kalıtım bilimi): Canlılardaki kalıtsal özelliklerin dölden döle nasıl aktarıldığını ve hangi kanunlara bağlı olduğunu araştırır. Ayrıca özelliklerin aktarılmasını sağlayan genlerin yapısını, bunlarda meydana gelen değişmeleri, bu değişmelerin canlıya nasıl yansıdığını araştırır. Bu konuda yeni bir bilim dalı olan genetik mühendisliği de geleceğin bilimi haline gelmektedir. 
Moleküler biyoloji (molekül bilimi): Hücrelerdeki önemli moleküllerin yapılarını ve işleyişlerini inceler. Özellikle DNA'nın yapısını, protein sentezini, gen enzim ilişkisini inceleyen bir bilimdir. 
Ekoloji (çevre bilimi): Canlıların birbirleriyle ve çevreyle olan ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır. Canlı ve cansız çevrede meydana gelen değişmeleri, bunların gelecekte ne gibi sonuçlara yol açacağını araştırır. 
Taksonomi (sınıflandırma bilimi): Canlıların sınıflandırılmasıyla ilgilenen bilim dalıdır. Tabiattaki canlıların farklılıklarını ve benzerliklerini dikkate alarak onları gruplandırmaya çalışır. Canlıları daha kolay tanımamızı ve öğrenmemizi sağlar. 

Canlıların Ortak Özellikleri

Yeryüzündeki yaşamın esasını öğrenmek için onun ne oldu­ğunu bilmek gerekir. Canlının ne olduğunu anlamak müm­kün, ancak yine de yaşamını belirlemek zordur. Canlılar çok farklıdırlar ve cansız maddeler bazı durumlarda canlılar gibi özellik taşırlar. Canlıları cansızlardan ayıran bazı özel­likler vardır. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür.
1. Beslenme: Canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için beslenmek zorundadırlar. Alınan besinler canlılar tarafın­dan enerji kaynağı, yapı maddesi ya da düzenleyici olarak kullanılır. Heterotrof canlılar besinlerini hazır alırlar. Ototrof canlılar ise besinlerini kendileri sentezler.
Ototrof canlılar: Yeşil bitkiler, öglena, mavi-yeşil algler, algler ve bazı bakteriler. Ototrof canlılar fotosentez veya kemosentez yapan can­lılardır.
Heterotrof canlılar: Hazır besin kullanırlar. Hem organik hem de inorganik besinleri hazır alırlar. Mantarlar, hayvanlar ve bazı bakteriler.
2. Solunum: Canlılar çeşitli metabolik olayları (Biyosentez, hareket, üreme vb.) gerçekleştirebilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Bu enerji de organik besinin oksijenli (ae­robik) ya da oksijensiz (anaerobik) olarak yıkılmasından elde edilir.
Oksijenli solunum: Organik besinlerin oksijen kullanıla­rak parçalanmasıdır. Enerji üretimi fazladır.
Oksijensiz solunum: Organik besinlerin oksijensiz or­tamda parçalanmasıdır. Enerji üretimi azdır.
3. Büyüme: Büyüme hücresel kütle artışıdır. Büyüme;
  • Her bir hücrenin büyüklüğündeki artışla
  • Hücre sayısının artışıyla
  • Ya da yukarıdaki her iki olayla meydana gelir.
Canlıların büyüyebilmeleri ve yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerçekleştirdikleri bütün kimyasal reaksiyonlar olarak adlandırılan metabolizma aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
Metabolizma = Anabolizma + Katabolizma
Katabollzma yıkım tepkimeleridir. Canlı ağırlığının azalmasına sebep olur. Anabolizma, yapım tepkimeleridir Canlı ağırlığının artmasına sebep olur.
4. Boşaltım: Organizmalar, metabolik faaliyetleri sonucu kendilerine zararlı olan maddeler üretirler. Bu maddelerin vücut dışına atılması boşaltımdır. Boşaltım sisteminin amacı homeostasiyi (iç denge) sağ­lamaktır. Örneğin kanda C02'nin birikmesi pH'ı düşürür, bu durum ölümle sonuçlanabilir İnsan, kan pH ını 7,2 ile 7,4 arasında tutmak zorundadır. İç ortamdaki bu kararlılığın korunması homeostasi olarak ifade edilir.
5. Üreme: Büyümesini tamamlayan her canlının kendisi­ne benzer bir canlıyı meydana getirmesi olayıdır. Canlılar dünyasında eşeysiz ve eşeyli olmak üzere iki tip üreme vardır. Bazı canlılar eşeyli, bazı canlılar da hem eşeysiz hem de eşeyli yoldan üreyebilirler.
6. Hareket: Bütün canlılar hareket edebilirler. Bazı can­lılar yer değiştirme, bazı canlılar da yönelim ve ırganım hareketleri yapabilirler.
7. Uyarılma: Canlıların çevrelerindeki fiziksel ve kimya­sal uyaranlara karşı cevap verebilmeleri olayıdır. Yüksek organizasyonlu canlılarda uyartılar özelleşmiş hücreler tarafından alınır. Örneğin; gözün retinasındaki hücreler ışığa duyarlıdır. Hayvanlar çevrelerindeki ışığı, sesi, kim­yasal maddeleri hissederler ve ona tepki verirler. Pencere önündeki bitkilerin yaprakları ışığa doğru yönelir.
8. Organizasyon: Tüm canlılar belli bir organizasyona sahiptir. Hücre düzeyinde Organizasyon; hücredeki organel ve yapıların belli bir organizasyon içinde iş görmesiyle sağlanır. Çok hücreli organizmalar da ise doku, organ ve sistemlerin organizasyon içinde iş görmeleriyle sağlanır. Yüksek yapılı canlıların vücutları hücre → doku → organ → istem → organizma şeklinde düzenlenmiştir.
9. Adaptasyon: Tüm canlılar yaşadıkları ortama uyma eğilimindedirler. Örneğin; kurak bölgelerde yaşayan bitkile­rin yaprak ayalarında meydana gelen küçülmeler su kaybı­nı önlemeye yöneliktir.
10.Hücresel yapı: Hücreler canlıların tüm özelliklerini taşıyan en küçük birimlerdir. Hücreler prokaryot ve ökaryot olmak üzere ikiye ayrılır.
11. Ölüm: Canlının yaşam temposunun ve biyolojik sa­atinin durmasıdır.
Ayrıca hücre zarı, ribozom, sitoplâzma ve DNA-RNA tüm canlı hücrelerinde ortak bulunan yapılardır.

Hücre Kavramı

Hücre terimi ilk defa Robert Hooke (1665) tarafından basit bir mikroskopta incelenen ölü mantar doku kesitinde gö­rülen boşluk için kullanılmıştır Daha sonra Mathias Schleiden ve Thedor Schwann 19. yüzyılda hücre teorisini kurmuşlardır. 1855 yılında Rudolph Virchow'un eklediği bilgiler hücre teorisi aşağıdaki gibi ifade edilir.




"Bütün canlılar hücrelerden meydana gelmiştir; hücreler bağımsız oldukları halde birlikte iş görürler." Yeni hücreler var olan hücrelerin bölünmesi sonucunda meydana gelir. Bazı istisnaların dışında, gelişmiş ökaryotik bir hücre dış­tan içe doğru üç kısımda incelenir.

Canlıların Oluşumunu Açıklayan Görüşler

1. Abiyogenez (Kendiliğinden Oluş) Görüşü

Kumcusu Aristo’dur. Aristo canlının kendiliğinden ve cansız maddelerden oluşabileceğine inanmaktaydı. Bu teoriye gö­re, bir canlının şekli ve yapısı tamamen farklı başka bir canlı­dan ortaya çıkabilir. Ayrıca cansız maddelerde canlıları oluş­turacak “aktif öz” bulunur. Aktif öz hava ile temas ettiğinde karmaşık veba basit canlılar kendiliğinden oluşur. Kokuşmuş etlerden kurtçukların oluşması bu aktif öz sayesinde gerçek­leşmektedir. Van Helmont bu görüşü destekleyen deneyler yapmıştır. Kirli gömlek ve buğday tanelerini bir kutuya koyup 21 gün beklediğinde farelerin oluştuğunu gözlemlemiştir. Hel­mont yaptığı deneyle canlıların cansızlardan oluştuğunu ka­nıtlamaya çalışmıştır. Bu görüş tamamen yanlıştır.

2. Biyogenez (Canlıdan Oluş) Görüşü

Kurucusu Redi'dir. Redi, yaptığı kontrollü deneylerle can­lılığın kendiliğinden değil de kendinden önceki bir canlıdan oluşabileceğini ortaya koymuştur. Redi abiyogenez görüşünün yanlış olduğunu ispatlamak için bir dizi deneyler yapmıştır. 
Redi abiyogenez görüşünün yanlış olduğunu ispatlamak için bir dizi deneyler yapmıştır. Redi üç kabın içende besin ortamı oluşturmuş ve I. kabın ağzını tamamen açık, II. kabın ağzını yarı açık ve III. kabın ağzını da kapalı bırakmıştır. Bu şekilde hazırlanan düzeneklerde I. ve II. fıçıda can­lılar oluşmuş ancak III. fıçıda canlılar oluşmamıştır.
Redi'ye göre ölmüş canlı kalıntılarında kurtçukların oluş­masının sebebi, bu etlerin üzerine konan böceklerin bırak­tığı yumurtadan oluşmuştur. Eğer böceklerin yumurta bı­rakması engellenirse kurtçuklarda oluşmayacaktır. Yapmış olduğu deneyde bunu da ispatlamıştır. Çünkü III. fıçıda kurt­çuklar oluşmamıştır. Fakat abiyogenezciler bu deneye iti­raz etmişlerdir. Çünkü abiyogenezcilere göre cansızlardan canlının oluşması için havanın aktif özünün temas etmesi gerekir. Oysa Redi’nin deneyinde kurtçuk oluşmayan fıçı­nın ağzı hava almayacak şekilde kapatılmıştır.
Reddi abiyogenezin yanlış olduğunu ispatlayamamış ancak biyogenez görüşünü ilk ortaya atan bilim adamı olmuştur. Bi­yogenez görüşünü ispatlayan Pastör olmuştur. Pastör kuğu boyunlu cam balon hazırlamış. Balonun içine et suyu koyarak kaynatmış. Daha sonra kuğu boyunlu boru ile ağzını kapat­mış. Böylelikle et suyunun hava teması engellenmemiş aynı zamanda böceklerinde et suyuna girmesini engellemiştir.

Pastör hazırlamış olduğu bu deney düzeneğinde uzun süre beklemesine rağmen canlıların oluşmadığını göz­lemlemiştir. Yani canlılar ancak “bir önceki canlılardan meydana gelir” görüşü doğrudur. Biyogenez görüşü ile canlıların canlılar­dan oluştuğu ispatlanmış ancak ilk canlının nasıl oluştuğu açıklanamamıştır.
İlk canlının oluşumu ile ilgili görüşler ise şunlardı; ilk canlı­nın oluşumu ile ilgili görüşler;

3. Panspermia Görüşü

Bu görüşe göre, canlılar başka bir gezegende meydana gelmiştir. Uzaydan tohum ve sporların yeryüzüne gelme­siyle ilk canlılık olayı başlamıştır. Bu spor ve tohumların uzun yolculuk sırasında zararlı ışınlara nasıl dayanabildik­leri açıklanmamaktadır. Bu sebeple pansparmia görüşü de yanlıştır.

4. Ototrof Görüşü

Bu görüşe göre, ilk canlılar besinlerini kendileri yapmak­taydı. Ancak çok kompleks bir organizma basit maddeleri birleştirerek karmaşık maddeleri yapabilir. Eğer ilk canlılar bu kapasitede olsalardı gelişmiş canlıların birden ortaya çık­ması gerekirdi. Oysa evrim teorisine göre kompleks organiz­malar uzun zaman süresince küçük küçük değişikliklerin bi­rikimi sonucu ortaya çıkarlar. Sonuç olarak bu görüş evrim görüşüne ters düştüğü için yanlıştır.

5. Hetetrof Görüşü

Kurucusu Oparin ve Holdane'dir. Bunlara göre, ilk canlı be­sinini yapamayan bir organizmadır, yani bir tüketicidir. Hete­rotrof görüşüne göre basit yapılı bir canlı, cansız maddeler­den yavaş yavaş gelişerek milyonlarca yıl önce ve bazı özel çevre şartlarında oluşmuştur.
İlk atmosfer şartları günümüz atmosferinden farklı yapıya sahiptir. İlkel atmosferde su buharı, metan, amonyak ve hidrojen gazları bulunmaktaydı. Bu gazlar ilkel atmosferdeki enerjile­rin etkisiyle iyonlaşıp ilk basit organik bileşikleri oluşturmuş­lardır. Denizlere taşınan organik maddelerin etrafında su birikerek koaservat adı verilen kümeler meydana gelmiştir. Dayanıklı koaservatlar gelişerek ilk canlıyı oluşturacak hüc­releri meydana getirmiştir.
S. Miller deneyi: İlkel atmosferde serbest oksi­jen yoktu. Bu yüzden ilk hetetroflar çevresindeki besinleri fermantasyonla parçalayarak enerji elde et­mişlerdir. Klorofil molekülünün evrimleşmesiyle ilkel ototroflar meydana gelmiştir. Ortama serbest oksijen verilmesiyle atmosferin yapısı değişmiş, ozon tabaka­sının oluşumuyla da canlı sudan karaya geçmiştir.
Stanley Miller yaptığı deneyle, laboratuvar ortamın­da ilkel atmosferde bulunan gaz karışımını sıcaklık ve elektrik akımı koşullarında bir araya getirmiş ve bir haf­ta sonra toplayıcı kapta aminoasitler ve ürenin oluştu­ğunu göstermiştir.
Evrim teorisi: Canlıların kökeninin ortak olduğunu, uzun zaman içinde canlıların yavaş yavaş değiştiğini ka­bul eden görüştür.

Evrimle İlgili Görüşler

Lamarck’ın Görüşleri

Lamarck'ın evrim görüşünün üç temel varsayımı vardır.
Adaptasyon: Canlılar sürekli olarak çevrelerine uy­ma eğilimindedirler.
Kullanma ya da Kullanmama: Canlıların kullanı­lan organları gelişir. Kullanılmayan organları körelir.
Örneğin zürafalar kuru ve otsuz bölgelerde yaşarlar. Besin olarak yüksek ağaçların yapraklarını yerler. Bu yaprakları alabil­mek için boyunlarını yukarıya sık sık uzatırlar, bu nedenle, boyları ve boyunları çok uzun olur.
Kazanılan özelliklerin Kalıtımı: Lamarck'ın bu varsayımına göre, canlıların yaşamı sırasında kullanma ya da kullanmama yoluyla elde ettiği yeni özellikler oğul döllere aktarılır. Bu görüş bilimsel değildir.
Waismann 21 nesil boyunca farelerin kuyruklarını kese­rek çaprazlamasına rağmen doğan her dölün kuyruklu olduğunu görmüştür. O halde, bir karakterin kalıtsal olabil­mesi için üreme hücrelerini etkilemesi gerekir.

Darwin'in Görüşleri

Darwin eski türlerden yeni tür oluşumunu doğal seleksiyon hipotezi ile açıklamıştır. Bu hipotezi kurarken şu varsayımlarda bulunmuştur:
  • Canlılar geometrik dizi şeklinde çoğalırken besinler aritmetik dizi şeklinde artar.
  • Bu artma eğilimine karşın, bir populasyondaki canlı sayısı yaklaşık olarak sabit kalmaktadır.
  • Türler sabit değildirler zamanla değişirler.
  • Yaşamak için gerekli olan çevresel etkenlerden (be­sin, ışık, su, hava) yararlanmak için populasyon birey­leri arasında bir yarış vardır. Bu yarışta başarılı olan­lar yaşamlarını sürdürmekte diğerleri elenmektedir.
  • Bir türün bireyleri arasında varyasyonlar vardır. Bunların bir kısmı kalıtsaldır; dölden döle geçer.
  • Kalıtsal varyasyonu olan bireylerden ortam şartları­na uyanlar yaşar, ürer ve kalıtsal özelliklerini dölleri­ne geçirir, diğerleri elenir ve ortadan kalkar. (Doğal selekslyon)

Darwin'e Göre; Evrimin Prensipleri

  • Evrimleşme her zaman basitten gelişmişe doğru ol­maz.
  • Evrim bazı jeolojik devirlerde daha hızlı, bazılarında ise daha yavaş olmuştur.
  • Farklı organizma tipleri arasındaki evrim hızı aynı de­ğildir.
  • Yeni türler gelişmiş canlılardan değil, basit canlılar­dan türer.
  • Evrimleşme bireylerde değil, populasyonlarda gözlenir.
  • Evrim, uzun bir zaman periyodu içerisinde gerçekleşir.
  • Ortam şartları değişmezse evrim olayı gözlenmez.
Lamarck ve Darwin biyolojik evrimi savunmuş, türlerin sa­bit olmadığını, türlerin zamanla değişebileceklerini ve bir türden farklı türlerin oluşabileceğini ifade etmişlerdir.

Varyasyon (Çeşitlenme)

Aynı tür içerisinde görülen çeşitliliktir. Eşeyli üreme, krossing - over, döllenme, mutasyon varyasyonun nedenleridir. Örneğin ispinoz kuşların yaşadığı ortama göre gaga yapısının de­ğişmesi bir varyasyon olayıdır. 

Modifikasyon: Vücut hücrelerinde görülen kalıtsal olma­yan varyasyonlardır. Evrimde önemli değildir.
Beslenmeye bağlı olarak bal arılarında kraliçe ve işçi arıların oluşması, çuha çiçeğinin 30°C altında yetiştirildiğinde kırmızı, 30 °C üzerinde yetiştirildiğinde beyaz çiçek açması, Himalaya tavşanlarında sıcaklığa bağlı olarak tüy renginin değişmesi ve yükseklere çıkıldıkça alyuvar sayısının artması modifikasyona verilebilecek örneklerdir.
Mutasyon: DNA’daki ani değişmelerdir Evrimde önemli olan, eşey veya eşey ana hücrelerinde olan mutasyonlardır. Döllere aktarılır. Vücut hücrelerinde görülen mutasyonlar kalıtsal olmadığı için oğul döllere aktarılamaz. Bu ne­denle evrimde rolü yoktur
İzolasyon: Bir populasyondaki bi­reylerin birbiriyle ilişkisinin kesilmesi yeni tür oluşumuna sebep olur. Bireyler arasında gen aktarımı devam ederse türleşme olmaz.
Yapay seleksiyon: İnsanların diğer canlılarda görüp beğendiği ve kendisi için yararlı olan özellikleri seçip ço­ğaltmasıdır.
Eşeysel seleksiyon: Türün bireyleri arasında eş seçimi için verilen mücadeledir.
Adaptasyon: Adaptasyon dendiği zaman bir canlının belirli bir ortam içerisinde, yani belirli biyolojik, kimyasal ve fiziksel koşulları olan ortamda yaşamasına imkân veren yetenek ve özelliklerin tümü birden anlaşıl­maktadır. Kuşların beslenmelerine uygun olarak gagalarında morfolojik değişikliklerin meydana gelmesi yapısal adaptasyondur.

Kurak bölge bitki adaptasyonları

  • Yaprakta tüy ve dikenler bulunur Yapraklar iğne şeklindedir.
  • Yapraklarda kalın mumsu tabaka vardır. Stomalar yaprağın içine gömülmüştür. Stomalar gece açılır.
  • Gövde su depo eder.
  • Kazık kök bulunur.
  • Kök osmotik basıncı yüksektir.

Sulak bölge bitki adaptasyonları

  • Yaprakları geniş yüzeylidir.
  • Mumsu tabaka incedir.
  • Stomalar gündüz açılır.
  • Stomalar yüzeydedir.
  • Saçak kök bulunur.
  • Kökte osmotik basınç düşüktür.

Evrim'in Kanıtları

1. Paleontolojik kanıtlar

Eski devirlerde yaşayan canlıların kalıntılarıyla, bu canlıla­rın dağılışı ve sınıflandırılması, yoğunluk ve hayatlarıyla uğraşan bilim dalına paleontoloji denir. Paleontoloji bilimi bugün yaşayan bazı canlılarda; bunların çoktan kaybol­muş ataları arasında geçit organizmaların bulunduğunu gösteren örnekler verir. Örneğin bugün çift ve tek tırnaklı olarak bildiğimiz bazı hayvanların atalarının beş parmaklı olduğunu gösteren fosiller bulun­maktadır.

2. Morfolojik kanıtlar

Homolog organların karşılaştırılmasından elde edilen ka­nıtlardır. Sürüngen ve balık pulları, kuş tüyleri ve insan dişleri embriyolojik olarak kökten gelmektedir. Bugün homolog ve analog organları incelendiğinde bazı organların görevi tükenmiş olduğu halde mevcudiyetini ko­ruması evrime kanıt olarak gösterilmektedir.

3. Embriyolojik kanıtlar

Omurgalı embriyoları karşılaştırıldığında, hepsinin ortak bir solungaç yarığına sahip olması ortak atadan geldikle­rini gösterir (Filojeninin tekrarı).

4. Biyokimyadan sağlanan kanıtlar

Her hayva­nın kan serumu kendine özgü protein bileşimine sahiptir. Serum proteinlerinin benzerlik derecesi; antijen - antikor tepkimeleriyle ölçülür. Yakın akraba grupları arasında çö­kelme oranı az olurken uzak akrabalar arasındaki çökel­me oranı fazla olacaktır.

5. Fizyolojiden sağlanan kanıtlar

Canlılarda ger­çekleşen, fizyolojik olayların, enzim tepkimelerindeki ben­zerlik canlıların ortak kökenden geldiğinin kanıtıdır. Örneğin hayvanlardaki sinirsel iletimin, böbreklerdeki süzülme ola­yının işleyişi aynıdır.

6. Sistematikten sağlanan kanıtlar

Sistematik gruplar arasındaki akrabalık, morfolojik ve diğer benzerliklere dayanmaktadır Karşılaştırma homolog organlarar asında yapılır. Bunun sonucu ortaya çıkan taksonomik kategoriler (Filum, sınıf vb.) evrime kanıt gösterilmektedir. Çünkü akrabalık olmasaydı bu hiyerarşik düzen oluşmazdı şeklinde değerlendirilmektedir.

7. Evcilleştirmeden sağlanan kanıtlar

İnsan başlangıçtan beri çeşitli hayvan ve bitkileri seçerek  yetiştirmiştir. Bugünkü tüm köpek çeşitleri bir veya birkaç tür köpekten oluşmuştur.

8. Coğrafik dağılımından sağlanan kanıtlar

Biyocoğrafyaya göre her bitki ve hayvan türü bir kez bir yerde ortaya çıkmış ve engelle karşılaşıncaya kadar geliş­me ve yayılmaya devam etmiştir. Afrika'nın ortasında fil, goril, şempanze, aslan ve antiloptan oluşan özel faunaya aynı iklim şartlarına sahip Brezilya'da rastlanmayışı doğal seleksiyonla açıklanır.

9. Genetik ve sitolojiden sağlanan kanıtlar

Bitki ve hayvan hücreleri yapısal benzerlikler göstermektedir. Tüm hücrelerde DNA ve RNA gibi yapılar görülmektedir.

Ekolojik Kurallar

Allen kuralı: Soğuk iklimde yaşayan memeli ve kuş­ların üyeleri ve vücut çıkıntıları sıcak iklimde yaşayan ak­rabalarına göre daha küçüktür. Bu sayede yüzey küçülür ve ısı kaybı azaltılır.
Bergman kuralı: Memeli ve kuşların soğuk bölge­lerde yaşayanları daha büyük, sıcak bölgelerde yaşayan­ları daha küçük vücut yapısına sahiptir. Çünkü vücut büyü­düğü zaman, yüzey hacme göre daha küçük olacağından vücut sıcaklığını korumak daha kolay olacaktır.
Dollo kuralı: Evrim, bazı geri mutasyonların olması­na rağmen geriye dönük değildir.
Coppe kuralı: Hayvanlar vücutlarını büyütme eği­limindedir. Vücut büyüdükçe daha fazla besin depo edil­mektedir.
Gloger kuralı: Sıcak ve nemli yerlerde yaşayan me­meliler ve kuşlar serin ve kurak yerde yaşayanlara göre daha koyu renklere sahiptir.
Gaus kuralı: Ekolojik ilişkileri aynı olan iki tür genel­likle aynı bölgelerde aynı nişleri işgal edemez. Biri diğerini dışarı atar ya da yok eder.
Hess kuralı: Soğuk bölgede yaşayan hayvanların kalp ağırlığı, sıcak bölgede yaşayan hayvanlarınkinden daha büyüktür.

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)