Basım nedir? Basımın tarihçesi nedir? Matbaa tarihçesi ile birlikte Türkiye’de Basım tarihi ile ilgili bilgilerin yer aldığı bilgievlerim bloğumuzda yayınlıyoruz
BASIM, el veya makineyle basmak suretiyle kâğıt, karton, kumaş, muşamba gibi maddeler üzerine yazı, resim, renk veya şekil basına işidir.
İnsanlar çok eski zamanlardan beri yazdıkları yazıları çoğaltma, bu işi daha kısa bir zamanda yapma ihtiyacını duymuşlardı. M. Ö. 5000 yıllarından beri, Yakın, Orta ve Uzak Doğu’da düz ve silindir şeklinde damgaya benzer kalıplar kullanılmaya başlanmıştı. Fakat bunlarla ancak bazı resim ve işaretler basılıyordu’. Yazı en erken M. O. 4000’e doğru kullanılmıştır. Yazı basma işinde de, önceleri sert bir yüzeye tersine oyulmuş harfler yumuşak bir kile basılıyor, böylece doğru okunabilecek şekilde bir tablet elde ediliyordu. Sonradan bu tableti kurutup sertleşti riyorlardı. Mezopotamya’da Sümerler, Akadlar, daha başka kavimler bu şekilde çalışarak bir sayfa kalıbı elde edebiliyorlardı. Ninova yakınlarında yapılan kazılanda Sargon kiralının bu şekilde yapılmış tuğla kitaplardan meydana gelen Kıral Kütüpanesi ortaya çıkarılmıştır.
Kâğıt Üzerine Baskı
Kâğıt üzerine ilk baskıyı yapan millet Çin-liler’dir. Bugün için eldeci en eski kitap Çin’in Kansu ilinde bulunan, üzerine harfler kazılı ağaç blokları kullanılarak basılmış bir kitaptır. Üzerindeki bir kayıttan bu kitabın 868 yılında Uang Çie tarafından basılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Tahtanın üzerine harfleri tersine kazarak, kalıplar hazırlanıyor, sonra bu kalıpların üzerine çini mürekkebi sürülerek kâğıda basılıyordu. Fakat bu pek pratik bir usul değildi. Eldeki kalıp bir kitabın yalnız bir sayfasını basmaktan başka bir işe yaramıyordu. Bu işin hızlandırılması, işe yarar bir hale getirilebilmesi için tek tek harf kalıpları yapmak, gerektiği zaman bu harf kalıplarını ikinci bir yazıyı kolayca dizilebilir hale getirmek lâzımdı.
İşte Pi Şeng adlı bir Çin demircisi yanmış kilden veya madenden harf kalıpları yapmayı düşündü. Böylece, her harfi ikinci, üçüncü kere, hattâ birçok kereler kullanabilecekti. Pi Şeng bu düşüncesini gerçekleştirdi, bununla baskı yapmayı başardı. Önceleri bu harfleri pişmiş topraktan döküyordu. Fakat bu şekildeki kalıplar dayanıklı olmuyor, birkaç kere kullanıldıktan sonra kırılıyor, aşınıyor, dağılıvşriyordu. Ondan sonra, harflerin daha dayanıklı olması için kalıpları bakırdan, kurşundan dökme yoluna gidildi.
Gutenberg’in İcadı
Avrupa’da ağaç kalıpların üzerine harfleri oyarak baskı yapılabilmesi arjcak kâğıt yapma tekniğinin Doğu’dan Batı’ya gelmesiyle mümkün oldu. Bu çeşit baskıların bugün çocukların patates üzerine kaiıp yaparak bastıkları patates baskısından pek farkı yoktu. Avrupa’da ilk defa baskıyı yapanın kimler olduğu bugün için kesin olarak bilinemiyor. Tek tek harf kalıplarını yan yana getirerek kelimeleri, kelimeleri yan yana getirerek satırları, satırları alt alta koyarak da sayfaları meydana getirebilecek usulün bulunması baskı işlerini çok kolaylaştırdı.
Bu çeşit harfleri baskıda kullananların ilki pek çoklarına göre Holânda’nın Haarlem şehrinde doğan Laurent Coster (1370-1440) dir. Cöster bu çeşit harflerden meydana getirdiği sayfalarla sekiz sayfalık bir kitap basmayı başarmıştı. O yıllarda Pânfilo Cas-taldi (1398-1470) adlı bir İtalyan da tek tek harflerle baskı üzerinde çalışmalarda bulunuyordu. Fakat bu usulü ilerletip işe yarar bir hale getiren Johann Gutenberg (1400-1468) oldu. 1440 yıllarında Gutenberg madenî harfler dökerek bazı baskı denemelerinde bulunmaya başlamıştı. 1450-1455 yılları arasında Johann Fust adlı bir zengin ve Peter Schöffer adlı bir yardımcıyla beraber çalışarak Lâtince bir din kitabı bastı. 300 tane basılan bu «Kitâb-ı Mukaddes» in bugün elde ancak 45 nüshası vardır. Gutenberg bundan sonra bazı din ve gramer kitapları daha bastı.
Bu yeni sanat ve iş kolu kısa zamanda bütün Ren vâdisinde yayıldıktan başka, Gutenberg’in çıraklarının İtalya’ya gitmesiyle orada da gelişmek imkânını buldu. O kadar ki, XV. yüzyılın ikinci yarısında İtalya, Ho-lânda, İsviçre, Fransa ve İspanya gibi Avrupa memleketlerinde basılan kitapların sayısı kısa zamanda 30.000 i buldu.
Fransa’da ilk defa basımevini 1469 yılında Sorbonne’da iki Alman işçisi kurdu. Macaristan’da ilk basımevi 1473, İngiltere’de Londra’da 1476’da, Holânda’da 1540’ta, Türkiye’de ise Türkçe kitap basan ilk Türk basımevi 1726 yılında İstanbul’da kuruldu.
»XVIII. yüzyılın ortalarına kadar harflerin büyüklükleri her hangi bir esasa dayanmıyordu, keyfî «larak seçilmişti. 1737’de Four-nier adında bir Fransız bir ölçü esası buldu, bunu da 1780 yılında Didot adlı bîr Fransız ıslah etti. Bu esaslar Berlin’de Berthold tarafından «tipometre» denilen yeni bir esasa uyduruldu.
Gutenberg’in harf dökme makinesini icat ettiği günden itibaren basım işleriyle uğraşanlar aynı zamanda dökümcülük de yapıyorlardı. Harflerin kalıplarını hakkâklara veya kuyumculara kazdırmışlar, bunların dökümlerini de kendileri yapmaya başlamışlardı.
İlk bağımsız harf dökümcüsü 1577 yılında Frankfurt’ta Egenolff olmuştur. Bu özel yazı kazıcıları ellerindeki âletlerle günde 2000-4000″ harf dökebiliyorlardı. Döküm İşini ilk defa makıneleştiren 1828’de İngilizler olmuşsa da bu sistemin geliştirilmesini ilk defa Nevv York’ta Lauritz Brandt adlı bir Danimarkalı sağlamıştır. Zamanla bu çeşit harf kalıbı döken makineler günde 40-50.000 harf dökebilecek derecede gelişti.
İlk Dizgi Makinesi
Avrupa’da ilk dizgi makinesini yapmaya teşebbüs eden William Church adlı bir Amerikalıdır. 1822’de yapılan bu makine tuşlara basarak önceden yerlerine konulmuş olan harfleri elle ayarlamak suretiyle yan yana diziyordu. Bu makine 1869’da Brüksel’de Kari Kastenbein tarafından ıslah edildi. Iskoçyalı Frazer 1872’de harfleri kullandıktan sonra kendi gözlerine dağıtma usulünü buldu, 1880’de de Joseph Thorne adlı bir İngiliz dizgi ve dağıtma esaslarını birleştiren bir makine meydana getirdi.
Dizgi harfi yerine bunların kalıplarını kullanarak yekpare satır dökme işini ilk olarak başaran Ottmar Mergenthaler adlı Alman asıllı bir Amerikalıdır (1886). Bu makine ilk defa New York Tribüne gazetesinde kullanılmıştır.
Türkiye’de Basım
Avrupa’da modern matbaacılığın gelişmesiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde de bu yeni icada karşı geniş ilgi uyanmıştı. Venedik’te, daha başka Avrupa şehirlerinde birtakım bilim ve din kitapları Basılıyordu. İlk olarak Museviler 1493 yılında İstanbul’da, iki yıl sonra da Selanik’te birer basımevi kurarak İbranice «Tevrat», tefsir, dilbilgisi, tarih kitapları basmaya başlamışlardı. Sonra İtalya’da matbaacılığı öğrenen Tokatlı Apkar (Abgar) adlı bir Ermeni ile oğlu Sultanşah 1567 yılında İstanbul’da ilk defa olarak Ermenice bir gramer kitabı yayınlamışlardı. Bundan sonra Nikodemos Metaksas adlı bir Rum rahibi Londra’dan basım malzemesi getirtmiş, Museviler aleyhine Rumca bir risale basmıştı (1627).
Böylece İmparatorluğun muhtelif köşelerinde matbaacılığın ilerlediği görülüyordu. İstanbul’da 1546’da Soncino adlı biri İbranî harfleriyle Arapça bir Tevrat basmıştı. 1696 yılında İstanbul’da Ermeni patrikhanesinde bir basımevi kurulmuş, 1706 yılında patrik Athanas Debbas da Halep’te Arapça bir İncil tercümesi bastırmıştı.
Fakat Türkiye’de basım sanatının Türk diline uygulanması XVIII. yüzyılda İbrahim Müteferrika’nın (1674-1745) eliyle olmuştur. İbrahim Müteferrika 1719 yılında bir basımevi kurmayı düşünmüştü. Bu fikrî Yirmisekiz Çelebızâde Said Efendi desteklemiş, devrin sadrazamı Damat Nevşehirli İbrahim Paşa da bu fikrin gerçekleşmesine yardım etmiştir.
Şeyhülislâm Abdullah Efendi bu iş için bir fetva verdi, Padişah III. Ahmet de, dinî eser basmamak şartiyle matbaaların resmen açılması için gerekli fermanı çıkardı. O zamanlar basımevine «basmahane» adı veriliyordu.
Bu basımevi Sultanselim’de İbrahim Müteferrika’nın konağında kurulmuştu. İlk olarak Cevherî’nin «Sıhâh» adlı Arapça sözlüğünün Vankulu Mehmet Efendi tarafından yapılan tercümesi olan «Kitab-ı Lûgat-i Vankulu» adındaki iki ciltlik kitabın dizilmesine başlandı. 1727’nin aralık ayında başlanan çalışmalar 31 ocak 1729 günü sona erdi, kitap ortaya çıktı. İbrahim Müteferrika hayatta iken daha on altı kadar eser bastı.
Bundan spnra zamanla İstanbul’da Has-köy’de (1796), Üsküdar’da (1802) basımevleri açıldı. Böylece, yalnız devletin kitapları değil, aynı zamanda halktan da kitap siparişleri alınıp basılabiliyordu.
Bundan sonra, Türkiye’de basım işleri gittikçe gelişti. Yalnız, Arap harfleriyle dizgi yapmak çok zor oluyordu. Çünkü bu harflerin, kelimedeki yerine göre, çeşitli şekilleri vardı. 1928’de Lâtin harflerinin kabul edilmesiyle basımevlerinde kullanılan harf sayısı çok daha azalmış, dizgi işleri kolaylaşmış oldu. Ote yandan, modern makinelerin gelmesiyle basım işleri daha da ilerledi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder