Hattuşaş: Hitit İmparatorluğu’nun Başkenti
Hattuşaş, Hititlerin Geç Tunç Çağı krallığının başkentiydi. Antik metinlerde Hatti Ülkesi olarak anılan bu krallığın tarihi, M.Ö. 17. yüzyıldan 12. yüzyıl başlarına kadar süren neredeyse beş yüzyıllık bir dönemi kapsar. Hitit İmparatorluğu gücünün doruğundayken Anadolu ve Kuzey Suriye boyunca Fırat Nehri’ne ve Mezopotamya’nın batı eşiğine kadar uzanmaktaydı. Bu imparatorluğun can damarı konumundaki Hattuşaş, Orta Anadolu’nun kuzey kesiminde, Türkiye’nin şimdiki başkenti Ankara’nın 160 km doğusunda, Boğazköy’ün (Boğazkale) yakınında yer almaktaydı. Gelişiminin doruğuna vardığında, 185 hektarı aşan alanıyla antik Yakındoğu’nun en büyük kentsel merkezlerinden biri haline geldi.
Hattuşaş Çorum
Aynı alanda bulunan daha önceki bir yerleşme M.Ö. 18. yüzyıl ortalarında burayı lanetleyen Anitta adlı bir kral tarafından yıkılmıştı. Ancak ilk Hitit krallarından Hattuşili, laneti hiçe sayarak kenti yeniden inşa ettirdi ve akropolüne bir saray kondurdu. Şimdi Büyükkale olarak anılan ve derin boğazlarla çevrili olan bu doğal kaya çıkıntısı, kuzeyden neredeyse zapt edilemez yapıdaydı. Ama yeni kent güneyde yeterli savunmadan yoksundu ve yaklaşık iki yüzyıl sonra 8 m kalınlığında bir surun inşa edilmesine kadar düşman saldırılarına açık kaldı. Surun bile ancak yirmi-otuz yıl koruyabildiği kent, Hitit yurduna her yönden saldırılar başlatan düşman kuvvetlerin baskınına uğradı, yağmalandı ve yakıldı. Uzmanların “eşmerkezli istilalar” olarak adlandırdığı bu süreçte, bizzat krallık M.Ö. 14. yüzyılın ilk yarısındaki bir tarihte yok oluşun eşiğine geldi.
Hattuşaş şehrinin rekonstrüksiyonu
Sonunda işgal kuvvetleri esas olarak Şuppiluliuma adlı kişinin askerî dehası sayesinde ülkeden püskürtüldü; o sırada henüz bir prens olan Şuppiluliuma en büyük Hitit krallarından biri (M.Ö. yak. 1350-1322) haline gelecekti. Başkentin yeniden inşa çalışmaları, Hitit Krallığı’nın neredeyse iki yüzyıl sonraki nihai çöküşüne kadar sürdü. Kent güneye doğru büyük çapta genişleyerek, ilk baştaki alanının iki katının üzerine çıktı. Uzunluğu 5 km’yi aşan yeni tahkimatların ana özelliği, toprak bir siper üstüne inşa edilen büyük bir kazamat suruydu; bütün sur boyunca 20 m’lik aralıklarla kuleler dikilmişri. Önünde ana surdakilerin arasına gelecek şekilde yerleştirilmiş kuleleri olan ikinci bir perde sur vardı. Kente ulaşmayı sağlayan bir dizi giriş yerinin en çarpıcı olanları anıtsal kabartma heykellerle bezenmişti; Sfenksli Kapı, Aslanlı Kapı ve Savaşçı-Tanrı (Kral) Kapısı adları bu heykelleri çağrıştırır.
”Bulunduğu yere yabani otlar ektim. Fırtına Tanrısı benden sonra kral olacak ve Hattuşaş’a yerleşecek kişiyi çarpsın!” – Anitta Yazıtı’ndan.
Hattuşaş’da Arkeolojik Kazılar
Kraliyet akropolünün ve Fırtına Tanrısı’na adanmış muazzam bir tapınağın bulunduğu özgün kent, yeniden imar ve tahkim edilmiş haliyle Aşağı Kent olarak bilinir. Arkeologlar güneye düşen sonraki uzantıyı ise Yukarı Kent olarak anar. İkincisindeki kazılar 26 tapınağın temellerini günışığına çıkarmıştır ve ileride belki başkaları da bulunacaktır. Kazıları yöneten Peter Neve’ye göre, “yeni tapınaklar” Hattuşaş’ın kutsal ve törensel bir kent karakteri taşıdığını açıklıkla gösterir. Aslında, bir bütün olarak kentin düzeninin Hititlerin kozmik dünya anlayışını simgelediği söylenebilir; saray maddi dünyayı ve tapınak-kent ilahi dünyayı temsil ederken, ikisinin arasındaki kült alanı fanilikten ebediliğe geçişi sağlar.
Hattuşaş’a ana giriş yeri olan Aslanlı Kapı. Bağlı hükümdarlar ve yabancı kralların elçileri, Hitit kralının huzuruna çıkışa hazırlık niteliğinde bir törenle buradan geçerdi.
Sonraki kazılar tahıl silolarından oluşan büyük kompleksleri ve kent suyunun büyük bir bölümünü kısa bir süre (mille dolmadan önce) sağlayan beş su haznesini ortaya çıkarmıştır. Hattuşaş’ın saray ve tapınak arşivlerinden çıkan on binlerce kil tablet parçası kült konuları, hukuk ve dönemin diğer büyük imparatorluklarıyla, özellikle Mısır’la ilişkileri de kapsamak üzere, Hitit dünyasının tarihine ve uygarlığına ilişkin yazılı bilgilerin başlıca kaynağını oluşturur. Sfenksli Kapı yakınında bulunan sağlam bir tunç tablet, krallığın son yıllarındaki siyasal coğrafyasına ve tarihine önemli ışık tutar. Ayrıca 3.500’ü aşkın mühür baskısının bulunduğu bir arşiv, Hitit kraliyet ailesi mensuplarının soyağacı konusunda önemli ayrıntılar sağlamıştır.
Hitit kaya kutağı Yazılıkaya’da, yeraltı dünyasının on iki tanrısını tasvir ettiği sanılan kabartma heykel
Öteden beri Hattuşaş’ın ani ve sert bir sonla yıkıldığı yönündeki izlenim, yakın dönemdeki kazılarla dağılmış durumdadır. Yıkım belirtilerinin kesinlikle bulunmasına karşın, görünüşe bakılırsa bu süreç kentin kısmen terk edilişinden sonra yaşanmış olabilir. Hattuşaş’ın M.Ö. 12. yüzyıl başlarına denk gelen son dönemine ait kalıntılar, kentin düşüşünden önce değerli varlıklardan çoğunun sistemli biçimde başka yerlere taşındığına, kralın ve maiyetinin resmi kayıtları da kapsayan en önemli eşyalarla birlikte kaçtığına işaret eder. Onlara büyük bir askeri konvoy herhalde eşlik etmiş olmalıdır; ama geri kalan ahali başının çaresine bakmak üzere pekâlâ bırakılmış olabilir. Kent sonunda yağmacı dış kuvvetlere yenik düştüğünde, zaten ileri bir çürüme durumuna girmiş olabilir.
Kaynakça:
- Antik Dünyayı Şekillendiren Kentler – Jonh Julius Norwich, Hattuşaş.
- Bryce T. R., Life and Society in the Hittite World (Oxford & NeW York, 2002), 230-56.
- Bryce, T. R., The Trojans and their Neighbours (Londra & NeW York, 2006).
- Neve, P., Hattusa Stadt der Götter und Temmpel (Mainz,1993).
- Seeher, j., Hattusha Guide: A Day in the Hittite Capital (İstanbul, 2002).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder