Doktorlar hastaları yüzyıllardır fiziksel ve psişik (Ruhsal) ilaç ve tedavilerin yardımıyla iyileştirmişlerdir. Ancak modern çağda batı medeniyetinin büyük bir kısmı tedavinin ruhsal boyutuna gösterdiği ilgiyi azaltmıştır. Aslında tüm iyileşmelerde mutlaka bir oranda ruhsal iyileşme söz konusu olsa da, iyileşme sürecinde zihnin işlevine verilen önem gittikçe azalmıştır. Bunun görünürdeki en büyük sebebi, batı medeniyetinin hastalıklarla fiziksel mücadelede çok ileri aşamalara gelip pek çok hastalığı etkisiz hale getirmesidir.
Tıp ne kadar gelişirse gelişsin, tedavilerde hastanın kendi durumuna bakış açısı önemini asla yitirmez. En basitinden psikosomatik rahatsızlıkların tedavisinde hastanın iradesinin ne denli önemli olduğu, ilgili tüm uzmanlarca kabul edilmektedir. Kişinin hastalığa karşı mücadeleye hazır olması ve iyileşeceğine olan inancı, bu mücadelenin kazanılmasına ve iyileşmenin süresine çok büyük oranda etki eder. Zihnin madde üzerindeki egemenliğinin iyileşme yeteneğini güçlendireceğini muhtemelen bütün doktorlar kabul etmeyeceklerdir. Ancak tedavileri günümüzdeki imkanlarla çok zor hatta imkansız olan kanser türlerine yakalanan kişilerin kaderlerine boyun eğmeyip hastalıkla mücadele etme ve onu yenebilme kabiliyetlerine samimi olarak inandıklarında, umulandan çok daha uzun yaşadıklarını ve hatta hastalığı tamamen yendiklerini gösteren pek çok örnek vardır.
Psişik iyileştirme uzmanları yaptıkları şeyin, hastaların kendi kendilerini iyileştirmelerine yardım etmekten ibaret olduğunu söylemektedirler. Bunun yanında bazı durumlarda hastaya enerji transferi de söz konusu olabilir. Enerji transferi konusu, etkenlilikleri kanıtlanmış olan bazı alternatif tedavi yöntemlerinin de temelini teşkil etmektedir. Örneğin kristallerden yayılan ve iyileştirici etkileri olan bazı enerjilerle tedavi, new age akımı taraftarları arasında oldukça popülerdir. Her ne kadar bazı bilim çevreleri bu yöntemi sahte olarak nitelese de, kristal yapılı kayaçlar tarafından üretilen doğal enerji türlerinin insan sağlığı için pozitif yönde çok etkili bir şekilde kullanılabileceği ihtimali gözden kaçırılmamalıdır.
GEÇMİŞE BAKIŞ
Profesör Stanley Krippner, şamanizm konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından biridir. Sibirya’dan Afrika’nın Zulu köylerine kadar dünyanın pek çok yerinde şifa dağıtan bu insanları kendi doğal ortamlarında ziyaret etmiş ve nereye giderse gitsin bu insanlar arasında büyük benzerlikler olduğunu görmüştür.
Kökleri bundan elli bin yıl öncesine uzanan şamanlar, dünyanın en eski doktorlarıdır ve bugün dünyanın çeşitli yerlerinde her zamanki kadar saygı görüyorlar. Şamanlar iki gerçekliğe inanırlar; fiziksel dünya ve zihinsel dünya. Ancak batılı kültürlerdeki gibi bunlardan birine diğerinden daha fazla önem vermezler. Onlara göre hayal gücü günah değil, Tanrı’nın bir hediyesidir. Şamanlar fiziksel alemi de zihinsel alemi de gerçek olarak benimserler ve kendilerini bu iki alem arasında gidip gelmek, yani iletişim kurmak için seçilmiş kişiler olarak görürler. Bu açıdan onları spiritualist medyumlara benzetmek mümkündür.
Bir günümüz şamanı olan Margeret Umlazi, şaman olmadan önce bir Afrika kabilesine kabul edilmiş ve bu kabilede yaşamaya başlamıştı. Margeret eğitim döneminde, muhtemelen sara hastalığından kaynaklanan kriz nöbetleri yaşadığını anlatmaktadır. Kabile büyükleri ise onu hemen tedavi etmeye başlamadan önce rüyalarını sordular.
Profesör Stanley Krippner
Margeret da rüyalarında sık sık dev bir yılan tarafından derin bir gölün içine çekildiğini ve suyun altında da nefes alabildiğini farkettiğini anlattı. Kabile büyükleri, bu rüyaların büyük bir sembolizm taşıdığını, dev yılanın onun bilinçaltı korkularını ve derin gölün de gizemler dünyasını temsil ettiğini ve gölün içinde de nefes alabildiğine göre bu aleme artık ilk adımlarını atabileceğini söyleyip onu bir şaman olarak yetiştirmeye başladılar. Ancak o zamana kadar bir hristiyan olarak yetiştirilmiş olan Margeret için şamanlık fikrini benimsemek hiçte kolay görünmüyordu. Tabii ki Hz. İsa’nın da bir şifacı olduğunu ve bu yeteneğini sıkça kullandığını öğrenene kadar.
Şamanlar şifacılıkta pek çok yardırma teknik kullanagelmişlerdir. Örneğin şifalı otlar ve çeşitli bitkiler hem tedavilerde, hem de rüyaları, DDA’yı ve ruhsal bilinçliliği arttırmada yardımcı birer unsur olarak sıkça kullanılmıştır. Şamanlar gördükleri vizyonlarda ve bedendışı deneyimlerde, tedavi edecekleri kişilerin rahatsızlıkları hakkında pek çok bilgi edinirler. Onların tedavisi, zihnin ve bedenin aynı şey olduğu temeline dayalı bütüncül bir tedavidir.
Tüm bu yaklaşımların günümüz toplumundaki bazı ruhsal tedavi çalışmalarında kabul edildiğini ve uygulanmaya çalışıldığını görmek çok hoş. Aslında öyle görünüyor ki, sanki bu bilgiler insan bilincinde doğuştan beri vardı ve teknolojinin gelişimi bu bilgileri toplumun kolektif bilincinden tamamen silmeyi başaramadı. İnsanlar genellikle psişik bilgileri ya küçümser, ya da gazete ve dergilerdeki sansasyonel haberlere indirgerler. Psişik tedavi tarihi ise bu bilgilerin varlığımızın en derin noktalarıyla ilgili olduğunu öğretmektedir.
BÖYLE BİR DENEYİMİ YAŞAMAK
Pek çok insanda psişik tedavi potansiyeli vardır. Aktör Bill Waddington bir keresinde bana ikinci dünya savaşı sırasında askerlere moral vermek için düzenlenen gösterilere katılırken, yaralı ya da savaş şokunu yaşayan kişilere gerçekten de yardım edebildiğini anlatmıştı.
Bill, bir defasında savaşın tüm şiddetiyle devam ettiği bir zamanda bir tank birliğini ziyaret ettiğini ve yaptığı gösteri sırasında askerlerin gevşemeye başladıklarını, ardından ise sanki kendi pozitif enerjisini kullanarak onların negatif enerjilerini emen bir sünger görevi gördüğünü hissettiğini söylüyordu.
Kendisi aynı zamanda insanların ve pek çok hayvanın duygusal sıkıntılarını hissedebilmektedir. Bu özellik belki de psişik şifacılığın anahtar unsurudur. Matthew Manning, ailesinin Cambridge’deki iki yüz yıllık evlerinde, kendisinin odak olduğu bazı poltergeist etkiler yaşanırken ünlü bir psişik (Gizemli zihinsel yeteneklere sahip kişi) olmuştu. 1970’de yaşanan bu olay sırasında yalnızca on beş yaşında olan Manning, dört yıl sonra Uri Geller stili kaşık eğme ve ölmüş ünlü ressamların stilinde, trans halinde resimler çizme türü çalışmaları da içeren parti oyunlarıyla tüm dünyada tanınır hale geldi.
Bununla birlikte Manning bir süre sonra bu parti eğlencelerinden sıkılmaya başladı ve yeteneklerini çelik kaşık eğmekten daha faydalı işler için kullanması gerektiğini hissetti. Böylelikle eski uğraşılarını bırakarak zamanını kanser hücrelerinin yok edilmesi için zihinsel çalışmalar yapma konusuna ayırmaya başladı. Kobay hayvanlar üzerindeki ilk başarılarının ardından gerçek hastalarla ilgilenmeye başladı. Kendisi şu anda dünyanın en başarılı ve en çok aranan psişik şifacılarından biridir. Manning, yeteneklerini işe yarar alanlarda kullanma kararının hayatındaki en büyük kararlarından biri olduğunu hissetmektedir.
Matthew Manning
Bugünlerde modern tıbbın çaresiz kaldığı ya da insanların ilaç ve ameliyatların yan etkilerine razı olamadıkları durumlarda, alternatif tedavi türlerine rağbet oldukça artmaktadır. Bu şartlardaki pek çok hasta, dünyanın çeşitli yerlerinde ilgili kuruluşlara bağlı olarak çalışan Manning gibi psişik tedavi uzmanlarına başvurmaktadır.
Çoğu psişik tedavici, standart tıbbi tedavilerden ümidin kesilmesini tavsiye etmez. Ayrıca kendi uyguladıkları tedavilerin de tamamen başarısız olabileceği yada kısmi bir başarının sağlanabileceği ihtimallerini en başından belirtirler. M. Manning’e göre tedavide hastanın beklentisi sonuca etki etmez. Buna kanıt olarak ta, bu tedavi türüne tamamen şüpheli yaklaşan bazı kişilere uyguladığı başarılı tedavileri göstermektedir. Bununla birlikte psişik tedavi uzmanlarının hemen hepsi hastanın tedavi edilme arzusunun sonuca pozitif bir etki yaptığını düşünmektedirler. Şamanlar da zihnin tedavide büyük bir faktör olduğunu vurgulamaktadırlar.
PSİŞİK TEDAVİYİ ARAŞTIRMAK
Kendinizi psişik iyileştirme konusunda geliştirmenizin en iyi metodlarından biri sessiz ve hareketsiz bir ortamda rahatlayarak topraktan enerjinin yükselip içinize dolduğunu hayal etmeniz ve bunun üzerinde konsantre olmanızdır. Bu yöntemi ‘imgeleme’ olarak adlandırabiliriz. Bir deneme yapmak için ailenizde basit bir yaralanma geçiren, örneğin parmağında küçük bir kesik olan bir ferdin yanına gidip elinizi yaralı bölge üzerine yakınlaştırın. Artık vücudunuza doldurduğunuz enerjiyi kullanmanızın vakti gelmiştir.
Tabii başarınızı ölçmek ve arttırmak için pek çok pratik yapmanız gerekecektir. Eğer bu tedavi şekli, vücudun kendi kendini iyileştirme sürecinden daha çabuk sonuç veriyorsa burada basandan söz edilebilir.
Fizikçi Dr. Lawrence Le Shan kendi laboratuvarında psişik tedaviyi öğrendikten sonra uzaktan tedavi çalışmaları için testler yapmaya başlamıştır. Bu örneklerden birinde Dr. Le Shan’dan millerce uzaktaki bir hastayı psişik yollarla tedavi etmesi istendi. Dr. Le Shan teklifi kabul etti ve bir zaman belirlendi. Bir süre sonra hastanın doktoru Dr. Le Shan’ı arayarak hastanın hızla iyileşmekte olduğunu ve bir süre önce gerekli olduğu düşünülen ameliyata artık gerek kalmadığını haber verdi. Hastanın doktoru bu tedavi türünü tıp literatürüne geçirmeli miydi?
Dr. Lawrence’ın buna cevabı ‘kesinlikle hayır!’dı. Neden mi?
Çünkü Dr. Lawrance tedavi çalışmasının yapılacağı gün deneyi tamamen unutmuştu ve önceden ayarlanan saatte kesinlikle uzaktan tedavi ile ilgilenmiyordu!
Açıkça görülüyor ki bu gibi bazı olaylarda hastalar kendi kendilerini iyileştiriyorlar.
GÜNÜMÜZDE DURUM
Günümüzde psişik şifacıların toplumda kabul görmeleri adına önemli gelişmeler yaşanmaktadır, örneğin İngiltere Ulusal Sağlık Servisi (Britain’s National Health Service) kadrosunda psişik tedavi uzmanları da bulunduruluyor ve vatandaşlar onlardan yararlanabiliyor. Bir başka gelişme ise Paulina Baume adlı bir psişik şifacının 1994 başlarında Coventery Health Authority’ ye bağlı maaşlı bir NHS (National Health Service) danışmanı olarak işe başlamasıydı. Aynı zamanda ‘Ulusal Psişik Tedavi Uzmanları Federasyonu’nun başkan yardımcısı olarak görev yapan Baume bu gelişmeyi, psişik şifacıların tanınması açısından önemli bir adım olarak görmektedir.
Paulina’nın birincil görevlerinden biri, insanların, hastalıklarıyla yüzleşebilmelerine yardım etmeye çalışmaktır. Ona göre hastaların ruhsal bir bütünlük hissetmelerini sağlamak ise işinin en önemli yönüdür.
Paulina 1994 Ağustos’unda ‘Working with Health Care Professionals’ (Sağlık Uzmanlarıyla Alışma) başlıklı ilk raporunu, bağlı bulunduğu federasyona teslim etti. Bu süreçteki en büyük gelişmelerden biri ise pratisyen doktorlar için düzenlenen kursların artık psişik tedavi konusunu da içermesi ve doktorların, kullandıkları tedavi unsurlarını bu yeni açıyla bütünleştirebilmeleri imkanıydı.
Paulina bu işte yalnız değil. Diğer bazı psişik tedavi uzmanları da geçici sürelerle pratisyen doktorların yanında çalışmalara katılmaktadırlar.
Paulina 1994 Kasım’ında bir sempozyum düzenleyerek genel değerlendirmeler ve çalışmaların geliştirilmesi gibi konuları tartışmak için bu insanları biraraya getirdi. Psişik tedavi uzmanları topluluğu, bu gelişmelerin çok daha ileri düzeylere taşınacağından ve çok daha geniş çaplı hizmetler verilebileceğinden emindirler.
İnsanların onlara gösterdiği saygı ve güven de her geçen gün artmaktadır. Yorkshire’lı bir psişik şifacı olan Lorraine Ham 1995 boyunca bu alanda büyük başarılara imza atmıştır. Kendisi şu an West Yorkshire’da resmi bir sağlık ünitesine bağlı tanınmış bir görevlidir. ‘Strange but True?’ (Garip ama Gerçek?) adlı programdaki gösterisinin ardından on binlerce kişi ondan yardım talebinde bulundu.
Bu alandaki çalışmalar yavaş ama istikrarlı bir şekilde delerken yeni ve şaşırtıcı iddiaların da ardı arkası kesilmiyor. Tedavilerinde hipnoterapi yöntemini kullanan Joe Keeton adlı bir psişik şifacı, kaza sonucu ayağının bir bölümünü kaybeden bir kadına, ayağının eksik parçasının yeniden çıkmasında yardım ettiğini iddia etmiştir. Cerrahlar bu olasılıktan şüpheleniyorlar ancak Keeton’ın çok açık bir cevabı var; kadının ayağının artık tamamen normal olması. Keeton, deniz yıldızı gibi hayvanların kopan yada kesilen parçalarının yenilenebildiğini hatırlatarak hücrelerdeki DNA aracılığıyla vücut parçalarının oluşumunu yöneten bir enerjinin olduğunu ve vücudun çalışmayan organları yenileyebilmesi için, zihnin bu enerjiyi harekete geçmeye zorlayabileceğini iddia etmektedir.
Elbette tıbbın böyle bir olasılığı kabul edebilmesi için bu iddianın çeşitli deneylerle test edilmesi gerekir ve bunun için belirli bir süreye ihtiyaç vardır. Standart tıbbi tedavinin hiçbir işe yaramayacağının düşünüldüğü bir zamanda, beyninde tümör olduğu teşhisi koyulan bir çocuğun babası, psişik tedaviyi yan bir unsur olarak kullanan tanınmış bir şifacıdan yardım istedi. Psişik, çocuğa büyük bir ordunun beynine girip düşmanı temizlediğini hayal etmesini söyleyerek bu sahneyi ona benimsetti.
Bu yöntemin ardındaki felsefe oldukça basittir. Psişik güç çocuğun zihninde benimsemesi kolay bir imaj yaratmıştır ve çocuğun bu imaj üzerinde konsantre olmasını sağlamıştır. Böylece vücudun doğal kaynaklarını harekete geçirerek çocuğun eski sağlığını kazanmasını sağlamaktadır.
Gerçekken de bir süre sonra beynindeki urdan eser kalmadığı, çocuk tekrar muayene olduğunda görülür. Ancak çocuğun doktoru, önceki beyin tümörü teşhisinin yanlış olabileceğini iddia etmiştir. Ne olursa olsun, normal tıbbi tedavinin yanında en azından çocuğun duruma daha iyimser bakmasını sağlayan psişik tedavinin, bazı çevreler tarafından kötü bir şeymiş gibi göstermeye çalışılmasını anlamak zordur.
PSİŞİK TEDAVİNİN GÖRÜNTÜLENMESİ
Eğer bu tür şaşırtıcı tedaviler mümkünse, modern teknolojinin bunları kanıtlayabilmesi gerekir. Böyle bir deneme 1994 Eylül’ünde Japonya’da yapıldı. Carol Everett adlı Devon’da yaşayan bir psişik şifacı, Profesör Yoşyo Maşi ile bir deneye katılabilmek için Tokyo’daki Denki Üniversitesine götürüldü. Carol’ın daha önce hiç görmediği bir kadın hasta getirilmişti ve ondan bu genç kadının rahatsızlığını psişik yollarla belirlemesi isteniyordu.
Carol bu hasta üzerinde tedavi uygulamasına başlamadan evvel o ve hastası, solunumlarını, kalp atış oranlarını, kan basınçlarını ve beyin dalgalarını ölçüp ekrana yansıtacak bilgisayarlara bağlandılar. Odaya ayrıca Carol’ın görüş alanı dışında, ısı görüntüleyici bir cihaz yerleştirilmişti ve profesörün çalışma grubu bu cihazın verilerini dikkatle takip ediyorlardı. Carol, kadının yumurtalıklarında bulunan bir uru doğru bir şekilde belirlemişti. Ardından 20 mm. genişliğindeki bu uru minimize etme çalışmasına başladı.
Deney ilerledikçe Carol’ın beyin aktivitelerinde belirgin bir artış kaydediliyordu. Sanki sol beyin küresi kapanmış, tüm enerji sağ beyin küresinin arka tarafında yoğunlaşmıştı. Beynin sol yarısı matematik, rasyonel ve analitik düşünce süreçlerini yönetirken sağ yarısı sezgisel, yaratıcı, görsel ve psişik deneyimleri kontrol eder. Ayrıca Carol’ın beyni, normalde yalnızca uykunun derin safhalarında ortaya çıkan alfa dalgaları yaymaktaydı.
Carol Everett ve Profesör Yoşyo Maşi
Carol’da bu değişiklikler kaydedilirken, hastanın tarayıcıdaki görüntüsünde de önemli değişmeler farkediliyordu. Isı görüntüleyici cihaz, kadının yumurtalıklarındaki urun ısı yoğunluğunun gittikçe azaldığını, sonra urun bir nokta haline geldiğini ve en sonunda tamamen yok olduğunu gösterdi. Carol da tedavinin bitmiş olduğunu söyledi ve deneyde kullanılan multi-milyon paundluk teknolojik aletler de onun görüşünü onaylar gözüküyordu. Bundan bir ay sonraki tedaviler sonunda hastanın doktoru da tedavinin tamamen başarılı olduğunu onayladı.
Bu test belki de benzer kompleks cihazlar kullanılarak daha ileri düzeyde deneylerin yapılmasının yolunu açabilir.
Kaynak: Evrendeki Bilinmeyenler, Jenny Randles S: 104-113
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder