Prag’ın Wenceslas Meydanı; tarih 21 Ağustos 1968… On binlerce Çek meydana tepeden bakan süvari heykelinin etrafında toplanmış, Rus tankları ise meydana toplanan kalabalığı yarıp ilerlemeye çalışıyor. Zırhlı araçlardaki bazı Rus askerlerinin sabrı taşmış, ama yine de sinirlerine hakimler; kalabalığa değil havaya ateş ediyorlar. Kitleler rüzgarda sallanan sazlar gibi dalgalanıyor, fotoğrafçılar telaşla koşuşturuyor. Sonra işler karışmaya başlıyor…
Bazı Rus tanklarının arkasına bağlanmış benzin bidonları tutuşturuluyor. Yorgun troleybüsler devriliyor, son görevlerini barikat olarak yapıyorlar. Tetikteki parmaklar iyice geriliyor. Sovyet askerlerinin hedefi, Vinohradska Caddesi’ndeki Çek Radyosu binası. Oysa burada toplanmış olan on binlerce insan da sabahın köründen beri sansürsüz haber veren son kanallarını korumaya çalışıyorlar. Sonunda ipler kopuyor ve 15 Çek, burada radyoyu korumak için yaşamını feda ediyor. Radyo, son dakikalara en önemli mesajlarını sıkıştırmaya çalışıyor: “Sabırlı olun, provokasyona gelmeyin… Biz yalnızca insancıl bir sosyalizm istiyoruz…”
Radyo susuyor… Sekiz ay süren Prag Baharı, yanan araçların dumanları arasında sona eriyor, bahar kışa dönüyor. Tekrar gelmesi için yaklaşık yirmi yıl beklenecek…
1968 Ağustos’unda Varşova Paktı’na üye ülke askerlerinin Çekoslovakya topraklarına girmesine neden olan gelişmeler, aynı yılın Ocak ayında Alexander Dubçek’in Komünist Partisi Birinci Sekreteri olmasıyla başladı. Klement Gottwald önderliğindeki komünistler, 1948’de yaptıkları bir darbeyle Çekoslovakya’da iktidarı ele geçirmişler ve aradan geçen 20 yıl içerisinde hiçbir muhalefete izin vermemişlerdi. Komünistlerin rejimi yeniden şekillendirmesi sürecinde iktidarda olanların tüm siyasal niyetleri, hedefleri ve eylemleri, bunlara uygun olan siyasal davalarla birlikte yürüdü.
Devrim Kendi Çocuklarını Yer
Bunların önemli bir kısmı, özellikle Sovyetler Birliği’nde Stalin döneminde gerçekleşen Moskova Duruşmaları gibi kurgulanmış ve hazırlanmış davalardı. Devlet Mahkemesi Kasım 1948 ile Ocak 1953 arasında 27 bin kişiyi mahkum etti. 1953’de 6 bin 600, 1954’de ise 4 bin 496 kişi suçlu bulundu. Prag’daki en üst mahkemenin 1968’de yaptığı açıklamaya göre, 1948 sonrasında 83 bin kişi siyasal davalarda çeşitli cezalara çarptırıldılar. Siyasal tutukluların önemli bir bölümü cezalarını çekmek üzere Tabor Nucenych Praci’ye (Zorla Çalıştırma Kampları-TNP) gönderildiler.
Fransız Devrimi’nden yaklaşık 50 yıl sonra (1835) kaleme aldığı “Danton’un Ölümü” adlı dramasında, Karl Georg Büchner’in çok güzel bir sözü vardır: “Devrim Saturn gibidir, kendi çocuklarını yer…” Çekoslovakya’da yaşanan da tam buydu. Bu dönemde yapılan yargılamalar içinde en göze çarpanı kuşkusuz Çekoslovakya Komünist Partisi Genel Sekreteri Rudolf Slansky idi. Düzmece bir yargılama sonrasında 20 Kasım 1952’de Slansky ve 11’i Slansky gibi Yahudi olan 13 komünist önder ve bürokrat Troçkist-Titocu-Siyonist bir karşı-devrimci komploya karışmaktan suçlu bulundular. Slansky’nin de içinde bulunduğu 11 kişi idam edilirken 3 kişi de ömür boyu hapse çarptırıldı. İşin trajikomik yanı, devrim düşmanlarının nasıl bulunacağını göstermeleri için Sovyet danışmanları ülkeye çağıran Slansky’den başkası değildi.
Ancak 1953 yılında yaşanan ekonomik bunalımın ardından ilk muhalefet işaretleri yine partinin içinden gelmeye başladı. Çünkü komünist olmayan muhalefetin ardından parti içinde düşman olarak lanse edilenlerin tasfiye edilmesinden sonra bile ekonomik durum düzelmemiş, parti kitlelerden daha da uzaklaşmıştı. Ülke çapında yönetime ve Sovyetlere karşı başlayan protesto gösterileri, SSCB’nin desteğini alan Çekoslovak Komünist Partisi tarafından sert önlemlerle bastırıldı. Ancak 1960’lı yıllarda ekonomik krizin derinleşmeye başlamasıyla, bastırılan muhalefet daha da güç kazandı.
Parti içinde gelişmekte olan muhalefet 1967’de kendini daha fazla şekillendirmenin adımlarını atıyordu. Çeşitli çevrelerde ve komisyonlarda yapılan tartışmalar dalga dalga yayılma eğilimi gösteriyordu. Merkez Komitesi’nin Ekim 1967’de yaptığı toplantının gündeminde ekonomik reformlar ve Çekler ile Slovaklar arasındaki sorunlar vardı.
Slovaklar Prag yönetiminin milliyetçiliğinden ve merkeziyetçiliğinden rahatsızlık duyuyorlardı. 9,4 milyonluk Çek nüfusuna karşı, 4,2 milyon Slovak azınlık vardı. Devlet Başkanı Novotni’nin uygulamaları tüm Slovak azınlığı Çek muhalefeti ile ittifaka itti. Slovak muhalefeti esas olarak Novotni’nin şahsını hedef alıyor ve Slovaklara eşit haklar verilmesini talep ediyordu. Çek muhalefetinin tersine, demokratikleşme Slovaklar için ikincil planda idi. Çek muhaliflerle belki her konuda anlaşamıyorlardı ama Novotni karşıtlığı ortak noktalarıydı.
Prag Baharı’nın Başlaması
Sonunda muhalefetin baskısıyla, yıllardır ülkeyi Stalin taraftarı bir anlayışla yöneten Antonin Novotni, 5 Ocak’ta Birinci Sekreterlikten ayrılmak ve yalnızca devlet başkanı sıfatıyla yetinmek zorunda kaldı. Alexander Dubçek’in Birinci Sekreter olması yenilikçi kanadın büyük zaferiydi. Dubçek, Çekler ile Slovaklar arasında bir denge olarak görüldüğü için, bu göreve biraz da itilerek gelmişti. Komünist Partisi tarafından kabul edilen reform programları ile rejimi köklü bir şekilde değiştirmeyi değil, daha liberal ve ılımlı bir hale getirmeyi amaçlıyordu.
Fakat Novotni karşıtları da bu süreçte üçe bölünmüştü: Bir yanda bürokrat merkeziyetçi yapı yerine Dubçek’in deyişi ile “insalcıl sosyalizm”den yana olup sosyalist demokrasinin yapısal olarak yerleşeceği bir süreci hedefleyenler, diğer yanda Parti’nin konumuna dokunmayacak, toplumun şekillenmesinde değişikliklere yol açmayacak olan reformlarla yetinilmesini isteyenler ve bunların karşısında hiçbir reformdan yana olmayan, Parti’nin ve var olan yapının güçlendirilmesini isteyenler.
Parti içi yönetim değişikliği toplum içinde de kendini gösterdi. Her tarafta bir özgür tartışma, eleştiri, sorgulama ve değişim rüzgarı esmeye başladı. Bu aynı zamanda Prag Baharı’nın da fiili başlangıcını oluşturuyordu. O ana kadar özellikle aydınlar ve Parti bürokrasisinin üst kademelerinde süren tartışmalar, 1968’in ilk günlerinden itibaren işçiler arasında da yaşanmaya başladı. Yıllardır süren sansür yumuşamış, Prag Radyosu’nda yapılan yayınlarda Gottwald dönemindeki siyasi duruşmalar ve “temizlikler” açıkça eleştirilmeye başlanmıştı. Basın-yayın organları üzerindeki denetim, askeri sırların ve devlet sırlarının açığa çıkarılmasını engelleme göreviyle sınırlandırıldı.
Yine Mart ayında yaşanan en büyük gelişmelerden biri, Yüksek Mahkeme’nin tüm Stalin dönemi duruşmalarının yeniden gözden geçirileceğini duyurmasıydı. Bu arada, çoğu Mart ayının ilk yarısı içerisinde gerçekleştirilen değişikliklerle başta içişleri bakanı ve başsavcı olmak üzere statüko yanlılarının çoğu görevden alındı; hem parti, hem de devlet kurumları içerisinde reform yanlıları kilit görevlere getirildi.
Yazdığı mektupla tüm bu değişimlerin ülkede anarşiye neden olacağını söyleyen Novotni, 22 Mart’ta diğer görevlerinden de istifa etti ve yerini eski generallerden Ludvik Svoboda’ya bırakarak siyasetten çekildi.
Bu olaylara 6 Nisan’da yeni bir gelişme eklendi: Reformist Oldrich Cernik başbakanlığa getirildi. Ordu kademesi de yapılan tüm reformları destekleyeceğini açıkladı.
Artık içeride reformistlerin önü açılmıştı. Ama bir de dışarıdakiler, yani hesap verecekleri sözde “kardeş” komünist partileri vardı…
Ne var ki, ekonomide arzu edilen liberal yaklaşımlar ve hele düşünce ve ifade özgürlüğü, hem Çekoslovakya’daki tutucu kesimler hem de diğer Doğu Avrupa ülkeleri ve Rusya’daki iktidarlar tarafından büyük bir endişeyle izleniyordu.
Bu koşullar altında, ülke içerisindeki reform karşıtları ülke dışındaki “kardeş partiler” ile temaslarını hemen artırmışlardı. Slovak Parti şefi Vasil Bilak ile arkadaşları Alois Indra ve Drahomir Kolder, durumu uzaktan ama yakın bir ilgiyle izleyen Brejnev’e gönderdikleri gizli mesajlarla telaş yarattılar. Komünist partileri arasında Temmuz sonunda Slovakya’nın sınıra yakın Cierna kasabasında yapılacak olan mutabakat arama toplantısında ortaya çıkabilecek herhangi bir uzlaşmayı önlemek için çağrıda bulundular: “Karşı devrimi önleyin, her ne pahasına olsun…” Bizzat Brejnev’e ve Rusça yazılan bu mektup, kendi yurttaşlarına karşı dış güçleri askeri istila hareketine teşvik etmekten başka bir anlam taşımıyordu. 1968 yazında hâlâ Slovak Parti şefi olan Bilak, Ağustos ayında bu görevden uzaklaştırılacağını düşünerek, müdahaleyi çabuklaştırmak için elinden gelen her şeyi yaptı.
Bürokratlaşmış ve baskıcı Doğu Avrupa komünist partileri, 1968’de aynı derecede reform ihtiyacı içerisindeydiler; ama bunu yapmaya cesaretleri yoktu. 23 Mart’ta Dresden’de yapılan bir toplantıda, Sovyet Bloku ülkelerinin parti temsilcileri Dubçek’i reformlardan vazgeçirmeye çalıştılar, ama başaramadılar. Bu dönemde Brejnev, “bekle gör” politikası izlerken, özellikle Doğu Alman parti şefi Ulbricht ile Polonya parti şefi Gomulka, şiddetle müdahale taraftarıydı.
1956 yılında Macar Devrimi sırasında Sovyet tanklarının acısını yaşayan Macarlar orta bir yol izliyor, Romenler ise Çekleri destekliyor, çoktandır bağımsız bir yol izleyen Yugoslavlar da onları destekliyorlardı.
Diğer yandan Ruslar da tereddüt içerisindeydiler. Soğuk Savaş’ın sürmesine rağmen giderek gelişmekte olan yumuşama adımlarını kesmek de işlerine gelmiyordu.
Çekoslovakya Komünist Partisi Merkez Komitesi 5 Nisan’da yaptığı toplantıda yeni bir Eylem Programı’nı kabul etti. Eylem Programı, insancıl sosyalizmin uygulamaya konduğunu gösteriyordu:
Komünist Partisi öncü rolünü toplumun üzerinde egemen olarak değil, onun özgür ve ilerici sosyalist gelişmesine kendini adamış bir şekilde hizmet ederek gerçekleştirir. Parti otoritesini dayatamaz, bunun parti faaliyeti yoluyla tekrar tekrar kazanılması gerekir.
4 Mayıs’ta Dubçek, başbakan Çernik ve meclis başkanı Smirkovski’nin de dahil olduğu bir heyet Moskova’ya giderek SBKP önderleri ile görüştüler. Sovyet liderleri gelişmelerden duydukları hoşnutsuzluğu dile getirdiler. Çekoslovak heyeti ise ekonomik yardım isteğinde bulundu. Ancak Piyasa Sosyalizmi adı altında Çekoslovak ekonomisindeki tüketim malları üretimine doğru bir kayışa muhalefetini ifade eden SBKP önderleri toplantıda anlaşma sağlanamaması üzerine ekonomik yardımı da vermeyeceklerdi.
1968, birçok gelişmenin yanı sıra dünya komünist partileri arasındaki son bağların da kopmak üzere olduğu yıldı. Çekoslovakya Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin Haziran ayı başında yaptığı toplantı sonucunda Çekoslovakya’nın sosyalizme doğru “bağımsız bir yol” izleyeceğini açıklaması, SSCB ile aralarındaki kopmanın işaretiydi. Artık herkes kendi yoluna gidecekti. Ne var ki Çekoslovakya, Çin değildi. Her şeyi tarttıktan sonra, Ruslar ve uydu rejimler güç kullanmaya karar verdiler. Ama askeri harekâta geçmeden önce, son bir deneme yapmak zorundaydılar… İşte 29 Temmuz günü yapılan buydu: Slovakya’nın Cierna kasabasında, Çek liderlerini reformlardan vazgeçirmeye çalıştılar.
Dubçek ağır baskı altında, reformlardan vazgeçme sözü vermek zorunda kaldı; ama toplantıdan sonra, yine ayak sürüyerek politika değişikliği konusunu Çek Komünist Partisi’nin Eylül ayında yapacağı kongreye bırakma eğilimi sergiledi. Diğer taraftan, Cierna toplantısı yapılırken Varşova Paktı’nın başka temsilcileri de yine Slovakya’da, bu kez Bratislava’da toplanıp konuyu kendi açılarından görüşüyor, burada da Antonin Kapek, tıpkı Bilak gibi istilacılara davetiye gönderiyordu…
Prag Baharı’nın Sona Erişi
20 Ağustos gecesi 23:30’da yaklaşık 7.000 Sovyet tankı, sayıları 600.000’i bulan Sovyet, Doğu Alman, Polonya, Macar ve Bulgar askeri ile birlikte Çekoslovakya sınırını geçmeye başladı. Gece yarısından sonra da Prag Havaalanı’na her dakika bir uçak inerek kuvvet yığmaya başladı. Çek ordusu direnmedi, çünkü çok fazla kan dökülmesinden çekinen Savunma Bakanı Dzur ve Başbakan Çernik silahlı direniş için hiçbir emir vermemişti. İstila kendi hızıyla ilerleyecek, kan dökülmeyecekti. Ne var ki, Çek halkı sabah saat 04’ten itibaren durumdan haberdar oldu ve sabahın ilk saatlerinde, Sovyet tankları Prag’a girerken on binlerce insan sokaktaydı.
KGB ve onunla işbirliği yapan StB görevlilerinin ilk işleri, yanlarında askerler olduğu halde, Dubçek ve hükümet üyelerini tutuklamak, diğer yandan da radyo ve iletişim tesislerini işgal etmek oldu.
Parti ve hükümet yetkililerinin tutuklanması kolay oldu; ama halkın savunduğu radyo binasına girmek için kan dökmek zorunda kaldılar. Yönetimden direnmeme kararı gelmesine rağmen halk direndi. Ağustos ile Eylül ayları içerisinde 100 ölü, 800 yaralı verildi. Radyo işgal edildikten sonra gazeteler, sonra da bildirilerle halk gelişmelerden haberdar edildi. Bu arada bütün yol tabelaları ve sokak isimleri söküldü, işgalcilere zorluk çıkartacak her şey yapıldı.
Batılı ülkeler Varşova Paktı’nın Çekoslovakya’yı işgalini kınadılar; ama tepkileri bundan ibaret kaldı. Dünya çapında güçler dengesinin altüst olması anlamına gelecek bir karşı müdahaleyi akıllarından bile geçirmediler. Yumuşama süreci, Çekoslovakya’nın işgaline rağmen kendi mantığı içerisinde sürecekti…
Halk direnirken Prag’da iki önemli gelişme oluyordu. Bunlardan birincisi Dubçek, Svoboda, Çernik ve Dzur’un diğer bazı reformist liderlerle birlikte Moskova’ya kaçırılmalarıydı. Üç gün sonra liderler Moskova’da nispeten yumuşak bir tavırla karşılandılar ve müzakere masasına oturtuldular. Ülkelerine dönüp eski çizgiye gelmeleri için sürekli baskı altında bırakıldılar ve bir süre sonra ülkelerine iade edildiler. Ama niçin? Bunun yanıtını almak için tekrar Prag’a dönmemiz gerek…
İşgalcilerin planı, işbirlikçilerini meşru bir zeminde iktidara oturtup durumu kontrol altına almaktı. Ne var ki böyle bir zemin yaratamadılar. Parti kongresi işbirlikçi rejimi kabul etmek bir yana, tam tersi bir karar aldı. Çekoslovakya’da karşı devrim olmadığı; ülkenin işgal kuvvetleri ve hainler hükümetini kabul etmeyeceği yönündeki bu karar, bildiri şeklinde basılarak ve gazetelerde yayınlanarak derhal tüm halka duyuruldu.
Haysiyetsiz İşgalcilersiniz…
Çekoslovakya Komünist Partisi’nin resmi yayın organı olan Rude Pravo gazetesi 27 Ağustos’ta işgalcilere şöyle sesleniyordu:
Boşuna yoldaşlar, iyi kalpli olabilirsiniz ama buraya işgalciler olarak geldiniz. Ülkemizin topraklarını kirlettiniz. Evlatlarımız sizden nefret ediyor ve edecekler de. Ve biz babalarsa, düşkün ve iktidarsız ama onurumuzu yitirmeden seyrediyoruz. Bu saldırıyı da atlatacağız, ihanetin ve alçaklığın bizi aşağılamasının üstesinden geleceğiz. Eğer yüreklerimizden “sevgi” ve “barış” sözcüklerini söküp atmak zorunda kalıyorsak bunun suçunu kendinizde arayın. Sizler haysiyetsiz işgalcilerisiniz.
Bu durumda, işbirlikçilerin ülkeyi yönetme şansı olmayacağı açıktı. İşte bu nedenle, uçak ve trenlerde itile kakıla Moskova’ya götürülen Dubçek ve arkadaşlarına yapılan muamele, orada, birden değişmişti. Tabii ki baskı altında kaldılar; ama bir süre sonra ülkeye iade edildiler. Halkın işgale karşı kesin direnişi onları bir süre daha yönetimde tuttu.
Çek halkının direnişi devam etti. 16 Ocak 1969’da Jan Palach, Wenceslas Meydanı’nda kendisini yakarak Sovyet işgalini protesto etti. Bu olay bütün dünyada yankılandı. Nihayet işgal güçleri 17 Nisan 1969’da Dubçek’i görevden alarak yerine kendi kuklaları olan Gustav Husak’ı getirdiler. Ertesi yıl partiden de ihraç edilen Dubçek tam 18 yıl boyunca Slovakya’da bir kereste fabrikasında çalışmak zorunda kaldı.
Bu arada Komünist Partisi’nin yönetimine de işbirlikçilerini tayin ederek Eylül 1969’da Merkez Komitesi’ne reformları iptal ettiren bir karar çıkartabildiler. Ama tüm bunlar boşunaydı: Doğu Avrupa’nın bürokratik diktatörlükleri, 20 yıl sonra birbiri ardına ve önlenemez bir biçimde çökmeye başlayacaktı. Alexander Dubçek de 1992’de şüpheli olduğu ileri sürülen bir trafik kazasında ölmeden önce, 1991’de son Sovyet askerinin ülkesini terk ettiğini görecekti.
Prag Baharı adıyla anılan ve bir sürecin siyasal, ekonomik ve toplumsal şekillenmesinin yol açtığı gelişmeler, resmi sosyalizmin, Marksizmi içine düşürdüğü bunalımın bir kez daha dışa vurulduğu anlardan biriydi. Sosyalizmin sorunlarına fikri düzeyin ötesinde, fiilen işçi ve tüm çalışan kitleler tarafından sokaklarda, fabrikalarda ve tüm üretim birimlerinde ortaya konulduğu ölçüde çözümlerin arandığı bir dönemdi bu. Prag Baharı, bürokratik sistemlerin sorunlarının açığa çıkması açısından, tarihsel süreçteki önemli bir örneği oluşturdu.
Çekoslovakya’nın işgali sırasında, Sovyetler Birliği Komünist Partisi 1. Sekreteri olan Leonid Brejnev, kendi adıyla anılan bir doktrin ortaya atarak işgali meşrulaştırmaya çalışmıştı. Buna göre, her komünist parti yalnızca kendi halkına değil, tüm sosyalist ülkelere ve tüm dünya komünist hareketine karşı sorumluydu. Bunu unutan her sosyalist rejim, tek taraflı ve karşı devrimci bir hale geliyordu.
Ne var ki Varşova Paktı’nın Çekoslovakya’yı işgaliyle “dünya komünist hareketi” kavramının bir efsaneden ibaret olduğu giderek ortaya çıkıyordu. Uzun zamandır Moskova ile çatışma halinde olan Çin, Yugoslavya ve Arnavutluk, bunun geçici bir anlaşmazlık olmadığını ilan ediyorlar ve Sovyetler Birliği ile uzlaşma köprülerini atıyorlardı. Keza, Kuzey Kore ve bir ölçüye kadar da Küba, farklı yollardan ilerlemeye başlıyorlar ve Moskova ile uyduları Çekoslovakya’nın işgali sonrasında yalnız kalıyorlardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder