Hz. Peygamber'in' Mekke döneminde Habesistan'a hicret eden müslümanlarin Mekke'ye tekrar dönmelerine sebep olarak gösterilen, ama gerçekte Islâm düsmanlarinin uydurduklari asilsiz bir rivâyet.
Islâm düsmanlarinin sinsi birtakim faaliyetlerle müslümanlarin akîdelerini bozmak, inançlarini sarsmak, Islâm esaslari üzerinde birtakim süphe ve tereddütler meydana getirmek niyetiyle uydurduklari rivâyetlerden birisi olan Garânîk kissasi, Ilk dönem Islâm alimlerinden birçogunun izledigi "kendilerine ulasan tüm rivâyetleri tenkid süzgecinden geçirmeksizin oldugu gibi aktarma ve meselenin tenkidini ilinî yeterlilige sahip okuyucuya birakma metodu sebebiyle, aslinda uydurma olmasina ragmen bazi Islâm tarihi ve tefsir kaynaklarinda yeralir. Sözde Garânîk olayi ile ilgili çesitli kaynaklarin anlatim tarzlari ve yazarlarin yorumlarinda bazi farkliliklar olmakla birlikte ana hatlariyla,bu uydurma olay söyle olmus:
...Mekke'de müslümanlarin eziyet ve iskencelere ugradiklari, bu sebeple bir kisim müslümanin Habesistan'a göç ettigi bir dönemde Hz. Peygamber, Mekke müsrikleri ile uzlasmanin yollarini ariyor, devamli anlasma çareleri düsünüyormus. Zihni bu düsünce ile hep mesgul iken bir gün Kâbe yaninda Necm suresini okuyormus. "Gördünüz mü o Lât ve Uzza yi ve üçüncü(leri olan) öteki (put) Menât'i?" seklindeki 19 ve 20. ayetlerini okuduktan hemen sonra Seytan, Hz. Peygamber'e musallat olmus ve seytanin etkisiyle Hz. Peygamber, farkinda olmaksizin "Bunlar yüce kugu kuslari (veya turnalar)dir ve sefâatleri umulur" cümlelerini vahyin devami gibi söyleyip Necm suresini okumaya devam etmis.
Surenin sonuna gelince secde ayeti oldugu için Hz. Peygamber ve orada bulunan müslümanlar secdeye kapanmislar. Müsrikler de Hz. Peygamber'in okudugu bu cümleler sebebiyle son derece sevinerek; "Artik Muhammed ilâhlarimizin sefâatini kabul ettigine göre aramizda önemli bir ayrilik kalmadi" deyip hepsi secdeye kapanmislar. Son derece yasli bir veya birkaç müsrik, yere egilip secde etmek zor geldigi için yerden bir avuç toprak alarak alinlarina degdirmis ve böylece ilâhlarina tâzimde bulunmuslar.
Bu olay dolayisiyla müsrikler kIsa bir süre müslümanlari kendi hâline birakmislar. Bu haber Habesistan'daki müslümanlara "tüm Mekkelilerin Islâm'a girdigi" seklinde ulasmis ve Habes muhâcirleri orayi terkedip Mekke'ye yönelmisler. Ancak bu olayin ardindan Cebrâil (a.s.) gelerek hatasi dolayisiyla Hz. Peygamber'i ikaz etmis, bu arada nâzil olan Hacc sûresinin "...Senden önce gönderdigimiz hiçbir resul ve nebî yoktur ki birseyi arzuladigi zaman seytan onun arzusuna (vesvese) atmamis olsun. Allah, kendi ayetlerini saglamlastirir...'' meâlindeki 52. ayeti ile önceki cümle neshedIlmis. Hz. Peygamber, olanlardan üzüntü ve nedâmet içinde, yeni inen ayetleri ilân edince Mekkelilerin eziyetleri yeniden baslamis..."
Temelde bu anlatim tarzini ve Garânîk olayinin vukû buldugunu kabullenen bazi yazarlar bu rivâyeti; "Garânîk sözünün geçtigi cümleyi söyleyen, Hz. Peygamber degildir; bizzat seytan, sesiyle ortaya atIlmistir", "Bu cümleyi, Hz. Peygamber Kur'an okurken gürültü yapip, bagirip çagirarak ona baskin çikma seklinde müsriklerin devamli izledikleri bir politikanin geregi olarak ve son okunan ayette putlarinin adi zikredilince onlarin siddetli bir sekilde kötülenmesinden endise ederek kendi akîdelerine uygun bir sekilde müsriklerden birisi söylemistir. Bu sözün sâhibi, Hz. Peygamber olmadigi gibi, seytan da degildir, ama seytanlasmis Insanlardan birisidir", "Bu cümle, müsrikler tarafindan daha önce bilinen, tavaflari ve yeminleri sirasinda kullanilan bir cümle idi. Müsrikler "Lat, Uzzâ ve öteki üçüncüleri Menât; bunlar yüce kugu kuslaridir ve sefâatleri umulur' derlerdi. Hz. Peygamber'in okudugu Necm suresinin 19 ve 20. ayetlerinde bu putlarin adi geçince müsriklerden biri önceden kullandiklari bu yemin cümlesini araya sokusturuvermis, Ilk plânda bunu kimin okudugu bilinememisti..." gibi çesitli yorumlamalara tabi tutmaktadirlar.
Ancak gerek geçmis dönemlerin, gerekse asrimizin tahkik ehli âlimleri, bu rivâyeti çesitli yönleriyle inceden inceye tetkik etmisler ve birçok noktadan tamamen asilsiz, uydurma bir rivayet oldugunu ortaya koymuslardir. Kur'an-i Kerîm'in, Cenâb-i Hakk'in muhâfaza ve garantisi altinda oldugu, ayetlerin beserî ve seytanî tasallutlardan mahfuz bulundugu bilinen bir gerçektir. Bu bakimdan Hz. Peygamber Kur'an okurken seytanin tasallutuyla Kur'an ayetlerine bir seytan sözünü karistirmasi ya da seytanin veya bir müsrigin herhangi bir sözünün geçici bir süre için bile olsa farkedIlmeyip Kur'an'dan zannedIlmesi, katiyetle ihtimal dahilinde degildir. Ayrica Hz. Peygamber, müslümanlarin ugradigi eziyet ve iskenceler dolayisiyla ne kadar üzüntülü ve bu eziyetlerin kaldirIlmasi hususunda ne derece düsünceli olursa olsun, dilinden, yillar boyu' ugrunda mücâdele verdigi tevhid akidesine tamamiyle zit böyle bir cümlenin dökülmesi veya baskasi tarafindan söylenen bir cümleyi farkedip müdâhale etmemesi sözkonusu otamaz.
Garânîk rivayetini kitabinda Ilk nakleden müellif, h. III. asir baslarinda 204/819 tarihinde vefat eden Ibnü'l Kelbî'dir. Daha sonra Vâkidî, Ibn Sa'd, Taberî, Zemahserî gibi bazi tarihçiler ve müfessirler Ibnü'l-Kelbî'den alarak bazi küçük degisiklik veya ilâvelerle aktarmislardir. Ibnü'l-Kelbî'nin; naklettigi rivayetlerde hiçbir hassasiyet göstermeyen ve nakillerine güvenIlmeyen bir kisi oldugu bilinen bir gerçektir. Üstelik Garânîk kelimesinin geçtigi cümle, muhtelif kaynaklarda birbirinden çok farkli sekillerde nakledIlmistir ki bu da rivayetin uydurma olduguna Isaret etmektedir.
Su halde Garânîk rivayeti, tamamiyla asilsiz olup Islâm'in daha Ilk asirlarinda Islâm düsmani zindiklar tarafindan uydurulmus, günümüze gelinceye kadar çesitli asirlarda Islâm'a muhalif belli çevrelerce bir koz olarak kullanIlmis, günümüzde de Islâm düsmani garazkâr müstesrikler tarafindan zaman zaman tekrar ortaya atilarak bu vesile ile Islâm'a karsi saldirilarda bulunulmustur.
Su halde Habesistan'daki müslümanlarin Mekke'ye geri dönmelerinin sebebi, sözde Garânîk olayi degil; bu yillarda Hz. Hamza ve Hz. Ömer gibi güçlü ve itibarli sahislarin Islâm'a girmeleri dolayisiyla Mekke müsriklerinin bir süre çekinerek eziyet ve iskencelerine ara vermeleri, dolayisiyle Mekke'de geçici bir sükûnet havasinin olusmasi; Habesistan'da Necâsî Ashame'ye karsi bir ayaklanmanin basgöstermesi ile karisikliklarin zuhûr etmesidir.
Necm suresinin Kâbe yaninda Hz. Peygamber tarafindan okundugu; surenin sonunda secde ayeti bulundugu için Hz. Peygamber'in ve orada bulunan ashabinin secdeye kapandiklari, buna mukâbil müsriklerin de tamamiyla secde ettiklerine dari Imam el-Buhârî'nin el-Câmi'u's-Sahîh'inde sahih bir rivâyet vardir (bk. Buhârî, Tefsiru Sûrati ve'n-Necm 4). Ancak bu rivayette Garânîk meselesiyle ilgili hiçbir husus yoktur; olmasi da zaten hem nakil yönünden, hem de akil yönünden mümkün degildir. Islâm düsmanlari adetleri vechile yalan ve uydurmalarini Iste bu rivayet üzerine bina etmis, asli ve esasi olmayan Iftiralarla bu sahih rivayeti tamamiyla çarpitmislardir. Hz. Peygamber ve ashabi, Necm suresinde geçen secde ayeti dolayisiyla secdeye varirken müsrikler de bu surenin 19 ve 20. ayetlerinde adlan anilarak kötülenen putlari ve akîdelerine sahip çiktiklarini belirtmek ve putlarini tazim etmis olmak için putlari adina secde etmis olmalidirlar.
Peygamber Efendimiz’in nübüvvetinin 5. senesinde Şeytan ayetleri ya da Garanik olayı veya hadisesi diye anlatılan iddianın aslı nedir?
Allâh Resûlü, yeni nâzil olan “Necm Sûresi”ni Harem-i Şerîf’te oradakilere yüksek sesle okuyordu. Sûrenin sonunda secde âyeti gelince, Hazret-i Peygamber, Cenâb-ı Hakk’a secdeye kapandı. O’nunla berâber olan mü’min-münkir, ins-cin herkes secdeye vardı. (Buhârî, Tefsîr, 53/4)
GARANİK MESELESİ
Ancak müşrikler, sûrenin içinde geçen putlarının isimleri dolayısıyla Allâh’a değil, kendi putlarına secde ediyorlardı. İşte sonradan uydurulan ve “Garânîk Meselesi” diye ortaya atılan rezil iddiâya mesnet edilmek istenen hâdise bundan ibârettir.
Mekkeli müşriklerin İslâm dînine girmiş olduğu şâyiasının sebebi, Müslümanlarla müşriklere âit olan şu ayrı ayrı iki secdenin aynı zamanda yapılmış olmasıydı.
ŞEYTAN AYETLERİ
İşin aslı sâdece bundan ibâret olmasına rağmen, sonraları “Garânik Meselesi” denilen bir iftirâ ortaya atılmıştır. Gûyâ şeytan, âyetlerin arasına “putların da şefaatinin umulacağı” mânâsında bir fısıltı eklemiş, müşrikler de buna memnûn olup secdeye varmışlar, fakat yanlışlık sonradan anlaşılmış!..
Bu kıssada sâdece, bâzı müsteşrikler gibi İslâm düşmanlığı güden birtakım kimseler hakîkat vehmetmişlerdir. Oysa en büyük tefsîr, hadîs, siyer ve İslâm târihi âlimleri, gerek rivâyet açısından, gerek iddiânın İslâm akîdesiyle münâsebeti açısından, bu uydurulmuş hâdiseyi incelemiş ve kesin bir şekilde tekzîb etmişlerdir.
Evvelâ Allâh Resûlü vahy-i ilâhîyi insanlara teblîğ etme vazîfesinde gafletten ve yanılmadan muhâfaza edilmiştir. Şeytanın peygamberlerin risâlet vazîfelerine müdâhalesi aslâ mümkün değildir. Allâh Teâlâ, şeytanın, mü’min kullar üzerinde dahî bir sultasının olmadığını beyan buyurmuşken, onun, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in teblîğine müdâhale edebilmesi düşünülemez.
GARANİK KISSASI
Peygamber Efendimiz, risâletinde her türlü kusur, gaflet, günah ve hatâdan mâsum olduğu gibi, O’nun getirmiş olduğu Kur’ân-ı Kerîm de ilâhî muhâfaza altındadır.
Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
لاَ يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلاَ مِنْ خَلْفِهِ تَنْزِيلٌ مِنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ
“O’na (Kur’ân-ı Kerîm’e) ne önünden, ne ardından bâtıl yaklaşamaz. O, bütün kâinâtın övdüğü bir hikmet sâhibi tarafından peyderpey indirilmiştir.” (Fussilet, 42)
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
“Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı Biz indirdik, elbette onu yine Biz koruyacağız.” (el-Hicr, 9)
Garânîk iddiâsının yer aldığı rivâyet, sened yönünden merduttur. Bu hususla alâkalı olarak İbn-i Huzeyme:
“Garânîk kıssası, zındıkların yalanlarındandır.” demiştir.
Sahîh hadîsleri rivâyet eden hiçbir kitabın bunu nakletmemesi, hiçbir güvenilir râvînin bunu sahîh ve muttasıl bir senedle rivâyet etmemesi, onun çürüklüğünü göstermeye kâfîdir.
GARANİK İDDİASI
Garânîk iddiâsı aklen de mümkün görünmemektedir. Zîrâ Garânîk’te bir şirk iddiâsı vardır. Oysa İslâm dîni ilk andan itibâren kelime-i tevhîdi teblîğ etmiştir. İslâm’ın temel harcı olan tevhîd inancının karşısında bu tür iddiâların hiçbir mâkul yanı yoktur. Söz konusu edilen Necm Sûresi’nde baştan sona kadar şirk tahkîr edilmekte, putların kuru isimlerden ibâret olduğu, müşriklerin sırf zan ve hevese uydukları bildirilmektedir. Böyle bir sûre içine, müşriklerin tasvib edip secde edecekleri bir sözün karıştırılması, velev karıştırılmış olsa bile bunun müşrikleri iknâ etmesi mümkün değildir. Yine Mekke müşriklerinin kendilerini tahkîr eden bu kadar âyet arasında -hâşâ- şeytanın ilkâ ettiği iki cümle ile yumuşayıp secdeye kapanmaları da mâkul değildir.
Bu iftirâya en güzel cevap bizzat bu sûrenin başında verilmektedir:
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى اِنْ هُوَ اِلاَّ وَحْىٌ يُوحَى
“Arkadaşınız (Muhammed) şaşırmadı ve sapıtmadı. O hevâsından konuşmaz. O’nun konuştukları kendisine vahyolunandan başka bir şey değildir.” (en-Necm 2-4)
Bu meselenin, İslâm’a karşı garazkârâne bir düşmanlığın eseri olarak ortaya atıldığı, İslâm âlimleri tarafından pek çok cihetten ispat edilmiş bulunmaktadır. On üç senelik Mekke devri, şirki bertarâf etme ve kalplerdeki tevhîd inancını kuvvetlendirme mücâdelesiyle geçmiştir. Zîrâ tevhîd inancı, Allâh’a herhangi bir varlığı ortak koşmayı kat’iyyen kabûl etmez.
Bkz. el-Hicr, 42.
İsmâîl Cerrahoğlu, DİA, “Garanîk” md., XIII, 363.
Kâdî Iyâd, II, 132.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 1, Erkam Yayınları
1) Aksekili Ahmed Hamdi, "Hâtemü'l-Enbiyâ Hakkinda En Çirkin Bir 0snâdin Reddiyesi " Istanbul 1338.
2) Ismail Cerrahoglu, "Garânîk Meselesinin 0stismarcilari" ; A. Ü. 0lahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara 1981, sayi XXI V; s. 69-92.
3) Hüseyin Hatemî, Seytan Rivâyetleri, Istanbul 1989.
4) Sabri Hizmetli, "Garânîk Meselesi Üzerine", Islâmî Arastirmalar Dergisi, Ankara 1989, sayi: 9, s. 40-58.
Ahmet ÖNKAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder