Ortostat Sanatı
Asur ortostat rölyefleri II.Aşurnasipal’in (M.Ö. 883-859) hükümdarlığından Asurbanipal’in (M.Ö. 669-626) hükümdarlığına kadar uzanan bir döneme tarihlenir. İlk bilinen örnekleri şimdilerde British Museum’da sergilenen Nimrud sarayının taht odasındadır. Bazıları büyük figürlerle yontulmuş, çoğunluğu yatay olarak merkezi bir yazı bandıyla iki parçaya bölünmüş 2 metreden fazla yükseklikteki alçı panellerdir. Bu bloklar heykeltıraşlara kralın askeri seferlerini kaybedebilecekleri, sahnelerin birbirini kesintisiz izlediği, kolaylıkla okunabilen muazzam uzunluktaki şeritler temin etmiştir.
Aynı sistem daha sonraki saraylarda da benimsenmiş ve ana fikir pek değişmemiştir. Genellikle amansız bir şiddet hikayesi, art arda şehirlerin kuşatılması, baskına uğratılması ve yağmalanması katledilen veya esarete sürüklenen esirler, aslanlar ve boğaların öldürülmesiyle meşgul krallar.
Binlerce figür olağanüstü çeşitlilik ve hayatiyet içindedir. Temsil ettikleri teknikleri de iki yüz elli yıllık süre boyunca daima yenilenmemiştir ve en eski rölyeflerde bile Mezopotamya ve eski Mısır geleneklerinden önemli ölçüde ayrılıklar görülür. Asur kralları da askerlerinden ve hatta düşmanlarından bile daha büyük değildir. Boyutlardaki farklılık rütbeyi belirlemez.
III. Tiglath-Pileser (M.Ö. 745-727 ) için yontulan ortostatlarda figürlerin mekanda gerçeğe çok yakın yansıtılması başarılmıştır. Bunlardan bir tanesi ikinci krallar kitabına göre Şalmaneser’in ‘’ İsrail’i Asur’a sürgün etmesi ‘’gibi fethedilmiş bir şehrin halkının başka bir yere yerleştirmek üzere götürülmesini gösterir.
Asur Sanatı
En etkileyici Asur rölyefleri, figürleri Mısır yontularından çok daha geniş aralıklı tek bir düzlemde gösterilir, bedenlerin etrafında havanın dolaştığı izlenimini yaratır, natürel tarzda yorumlanan figürlerde ayrıntılara daha çok dikkat eder ve dram duygusu uyandırır. Asurbanipal’in aslanları öldürme sahnesi belki de en güzelidir. Bir panel, kralı arenadan savaş arabasıyla hızla geçerek arkasından sürünen ölüleri ve can veren hayvanları bakarken göstermektedir. Vücuduna oklar saplanmış, ölmekte olan ve arka ayaklarını acıyla sürükleyen dişi aslan hayvan portelerinin şüphesiz ki en güzel örneklerinden biridir. Günümüzde izleyenlerde uyandırdığı acıma duygusu Asur sanatçılarının da bu hisleri paylaştıkları gibi yanlış bir anlamaya neden olmamalıdır. Öte yandan bir drama sahnesi yansıtmış oldukları bilincini taşıdıkları kuşkusuzdur. Hayvanlar kesinlikle sinmiş değildirler, bazı sahnelerde hayvan ile insan arasında eşit dağıtılmış olduğu görünür ama Kralın yiğitliğinin ön plana çıkması için bu tarz sahneler olması da herhalde gerekliydi.
Asurlar M.Ö. on üçüncü yüzyılda dahi aksiyon dizisini tek bir resim alanında yoğunlaşmayı başarmışlardır. Daha önceleri Minos ve Helladik sanatçıları birbirini izleyen hareketler halinde tekil figürleri ara ara göstermişlerdi. Ancak M.Ö. yedinci yüzyılın Asur heykeltıraşları bu tekniği çok daha ileri taşıdılar. Asurbanipal için Ninova’da işlenen bir rölyef bunun en belirgin örneklerinden biridir. Rölyefte kafesinden salıverilmiş bir aslan, ileri doğru sıçrarken okla vurulmuş, düşmanına karşı çaresiz bir hamlede bulunmaktadır. Kral ve kalkan taşıyan refakatçisinin figürleri anlatımda birbirinden ayrılan iki sahnede gösterilmektedir.
Ölmek üzere olan yaralı aslan. British Museum, Londra
Rölyefi doğru okumak için üç ardışık kesiti zihinsel olarak ayırmak gerekir. Ancak kafesin kapısının kaldırılıp hırlayan aslanın ortalığı kollayarak çıkma anındaki aksiyon heyecanını yaşamak için böyle bir çabaya ihtiyacı yoktur. Hayvan son derece keskin bir gözlem gücüyle, ağırlığı ve kas gücüyle olduğu kadar kürkünün dokusu da hissettirilerek yansıtılmıştır. Resimli anlatım sanatının zirveye ulaştırıldığı bu harika rölyeflerin , Gılgamış Destanı dahil Mezopotamya edebiyatının başlıca eserlerinin korunduğu çivi yazısı tablet kütüphanesinin sahibi Asurbanipal için yaptırılmış olması belki de önem taşır. Bu rölyeflerin neredeyse tamamı boyalıydı. Süsledikleri saraylar da resimli dekorasyonlarına , zenginliğine uygun düşen eşyalara sahipti ve sadece bazı parçaları korunabildi.
Ortostat nedir?
Eski Mezopotamya, özellikle Asur ve Hitit mimarlıklarında yapının zemin nivosunun üstünde kalan ve alışılmışın üstünde boyutlara sahip, bezeli duvar, kaplama taşıdır. Terim, birçok kültürün mimarisinin açıklamasında kullanılmak üzere genelleştirilmiştir. Hitit ve Asur heykellerinde ortostatlar genellikle karmaşık bir şekilde oyulmuştur ancak genel olarak megalitik menşirleri içeren dik duran taşlarda kullanılabilir.
Kaynakça:
- Dünya Sanat tarihi , 2015 ALFA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder