“Bütün kentler Ephesos Artemisi’ne tapar ve insanlar onu bütün tanrılardan üstün tutar. Kanaatimce bunun sebebi, geleneksel olarak onun suretine adak sunan Amazonların şöhreti, ayrıca bu kutağın son derece eski oluşudur. Buna katkıda bulunan diğer üç husus, tapınağın insanlara ait bütün binaları geride bırakan büyüklüğü, Ephesos kentinin önemi ve orada oturan tanrıçanın şöhretidir.”( PAUSANIAS, MS. 2.YÜZYIL )
Ephesos antik kentinin konumu
Yunan seyahat yazarı Pausanias’ın MS 2. yüzyıl sonlarındaki bu sözlerinde anlaşılacağı üzere Ephesos’un Tanrıça Artemis’le kopmaz bir ilişkisi vardı. Kentin biraz dışındaki kutağı tuhaf biçimde Kaystros (Küçükmenderes) Nehri vadisinin bataklık alanındaydı. Buraya her biri çifte sütun sırasıyla çevrili iki muazzam tapınak inşa edildi. MÖ 6. yüzyıl ortalarında Lidya tiranı Kouros’un (Karun) desteğiyle kurulan birincisi, iki yüzyıl sonra adının ilelebet hatırlanmasını isteyen Hrastratos adlı bir kundakçı tarafından yakıldı. Ephesos meclis üyeleri, tapınağı resmen ebediyen unutulmaya mahküm ederek bunu sağladılar. Yerine daha da büyük ölçekli ikinci tapınağın inşası MÖ 4. yüzyıl sonlarında başladı.
Restore edilmiş Celsus Kütüphanesi’ne ileri gelenlerinden ve Roma konsülü Tiberius Iulıus Celsus Polemaeanus’un define yerine giden Kourites (Kuretler) Sokağı’nın görünüşü.
Tanrıçanın kült imajı benzersiz ölçüde çarpıcıdır. Ephesos Artemisi, yüksek bir tacın oturtulduğu ifadesiz bir Doğu çehresi taşıyan heybetli bir dişi figürdür; kollarını yumurta biçimli çıkıntılarla kaplı gövdesinin önünde ileriye uzatmış haldedir ve geyiklerle, aslanlarla ve Ephesos simgesinin karakteristik unsurlarından arılarla bezeli uzun bir etek giymiştir. Çıkıntıların yumurtaları mı, fazladan memeleri mi, yoksa bazılarının inandığı gibi, kurbanlık boğaların erbezlerini mi temsil ettiği tartışmalıdır. Hayvanların koruyucusu olan Ephesos Artemisi, Yunan mitoloiisine özgü bakire bir avcı değil, izleri Çatalhöyük’ün Neolitik yerleşmesine kadar inen Anadolu geleneğine özgü bir ana tanrıçaydı.
Ephesos Artemisi’nin Roma Dönemindeki bu örneğe benzer heykelleri, klasik pantheonun en bilindik ve esrarlı imgelerinden biriydi.
Tanrıçanın birçok farklı açıdan Ephesos için taşıdığı önem, Resullerin Işleri’nde Aziz Pavlus’a karşı bir kalkışmanın sebeplerini anlatan meşhur pasajda (19:24-28) vurgulanır. Artemis Tapınağı’nın gümüşten maketlerini yapan Demetrios adlı bir kuyumcu, zanaatkarlara bir hayli iş; sağlıyordu. Zanaatkarları ve benzer işlerle uğraşanları toplayarak onlara şöyle dedi: “Efendiler, bu işten büyük kazanç sağladığımızı biliyorsunuz. Ama Pavlus denilen bu adamın, elle yapılan tanrıların gerçek tanrılar olmadığını söyleyerek, yalnız Ephesos’ta değil, neredeyse bütün Asya eyaletinde çok sayıda kişiyi kandırıp saptırdığını görüyor ve duyuyorsunuz. Hem bu sanatımız saygınlığını yitirme tehlikesiyle karşı karşıya, hem de ulu tanrıça Artemis’in tapınağının hiçe sayılması, bütün Asya eyaletinin ve dünyanın tapındığı tanrıçanın ululuğundan yoksun kalması tehlikesi var.” Oradakiler bunu duyunca öfkeyle doldular. “Ephesosluların Artemisi uludur! ” diye bağırmaya başladılar.
Bu kısa hikâyede Ephesos’la ilgili önemli şeyler söylenir. Artemis Tapınağı geleneksel bir İslam kentindeki camiye oldukça benzer biçimde, kentin esnaf ve tacir camiasıyla bütünleşmiş haldeydi. Hacılar ve müminler zengin bir gelir kaynağıydı. Tapınak hem hemşerilik gururunun bir vesilesiydi hem de kent ve genelde eyalet için bir ekonomik merkezdi. Artemis’e adanmış kutağın dışında, Roma öncesi dönemin az kalıntıları arasında, Helen yönetici Lysimakhos’un MÖ 3. yüzyılın başında kenti yeniden kurarken ve çevredeki yerleşmelerden zoraki nüfus nakilleriyle iskan ederken yaptırdığı 10 km’lik çirkin tahkimat surları ve kuleler sayılabilir.
Roma’nın MÖ 129’da Asya eyaletini oluşturmasıyla ve Ephesos’u başkenti yapmasıyla yeni bir çağ başladı. Roma yönetiminde gelişen kent, Roma memurlarının Asya’ya giriş noktası ve bir kara güzergâhının, Orta ve Doğu Anadolu içlerine uzanan ortak yolun başındaki bir ticari antrepo haline geldi. italyan tacirler kente akın edip yerleşip, kız alıp verdi ve yeni bir ticaret burjuvazisi yarattı. Böylece eski Anadolu yeni Roma’yla karşılaştı ve daha geniş Akdeniz ekonomisine bağlandı.
Ephesos’un Liman Caddesi
İmparator Augustus Asya’ya barış getirdi. Ephesos MÖ 29’da kent agorasında Roma’ya ve ilahlaştırılan Julius Caesar’a adanmış bir tapınağın eyalette esas olarak İtalyan tacirlerden ve göçmenlerden oluşan Roma yurttaşlarının hizmetine sunulmasıyla, eyalet yöneticisi kültünün bir merkezine dönüştü. Sonraki üç yüzyılda Artemis Tapınağı’nın ve buna ilaveten iki imparatorluk tapınağının daha yapılması, kentin MS 3. yüzyılda “dört tapınağın bekçisi” sıfatıyla eyaletteki bütün rakiplerini gölgede bırakmakla övünmesini sağladı.
Celsus Kütüphanesi, Milattan Sonra 106-107 yıllarında Asia eyaletinin prokonsülü olan Tiberius Julius Celsus Polemaeanus adına inşa edilmiştir.
Ne var ki kentin mimari çehresini şekillendiren tapınaklar değil, seküler binalardı. 40 bin kişiyi alan ve Pavlus’a karşı kalkışmaya sahne olan tiyatro, ticaret limanına giden sıra sütunlu, geniş bir sokağa bakıyordu. Tiyatronun kuzeyindeki stadyum, Antikçağ’ın sonlarına kadar savaş arabası yarışlarının ve başka şatafatlı seyirlik oyunların düzenlendiği mekandı. Ephesoslu spor tutkunları sadece kendi stadyumlarının değil, Antikçağ’ın sonlarında yerli kent kültürünün çok yoğun olduğu Aşağı Menderes Vadisi’nde komşu Magnesia [Manisa], Tralles [Aydın] ve Nysa [Sultanhisar] kentlerindeki stadyumların da tribünlerini doldururlardı. imparatorluk döneminin başlarında Roma ekâbirlerince yaptırılan sukemerleriyle, kentteki çeşmelere ve gymnasion’lara bolca su getirtildi.
Ephesos’un antik dünyadaki en büyük örnekleri arasında yer alan ve Aziz Pavlus’un bir kalkışmaya yol açan meşhur konuşmasına sahne olan tiyatrosu.
Önde gelen yerel tüccar ailelerinin sağladığı kaynaklarla inşa edilen üç görkemli hamam, kent alanının tam sekizde birini kaplıyordu. Ephesos esnafı ve aileleri, hamilerinin desteğiyle kurulan kentsel rahatlıkların tadını çıkarabilecek durumdaydı. İmparator Augustus’un azat edilmiş zengin köleleri, ticaret agorası için büyük bir kapı yaptırdı. Ephesos’un alelacele çıkarılan ilk imparatorluk parası yavaş yavaş statü ve itibar kazandı. italyan asıllı bir Roma senatörü olan ama uzun süre kentte oturan Tiberius lulius Aquila, iki kez Roma konsüllüğü yapmış babası Celsus’un anısına (sonradan kentin turizm mücevherine dönüşecek) kütüphaneyi MS 135 dolaylarında inşa ettirdi. Bu yapı Celsus’un yüksek kültüre düşkünlüğünü yüceltmesinin yanı sıra, onun defin yeri işlevini de gördü.
Ephesos seçkinleri için kent yaşamı, kıt malikânelerinin aylak ve sakin ortamından daha çekiciydi. Şatafatla bezenmiş ve donatılmış şehir evlerinin oluşturduğu bir blok, ticaret agorasını kent agorasına bağlayan ana sokağa bitişikti. Bunların en büyüğü haliyle Roma senatörlerinin çıktığı bir aileye aitti.
Günümüze kadar şaşırtıcı biçimde korunarak gelen, Roma döneminin varlıklı üst sınıf yaşantısını günümüze taşıyan Efes Yamaç Evleri.
Ephesos, çevreyi korumaya ve su yollarını açık tutmaya dönük kararlı çabalara karşın, Kaystros Nehri’nin taşıdığı milin limanı tıkamasıyla ticari bakımdan geriledi. Ancak idari merkez olarak üstlendiği rol ve gelişen hizmet ekonomisi, canlılığının Hıristiyan döneminde de sürmesini sağladı. Kentte 431’de toplanan ekümenik kilise konsili, Nestorius’un “iki doğa” teolojisini tanımayarak, Meryem’in Theotokos (Tanrı Anası) olarak anılma hakkını teyit etti ve onu Doğu Kilisesi’nin ana ibadet unsurlarından biri olarak belirledi.
Hz. Meryem’in 101 yaşına kadar Bülbül Dağındaki bu yerde yaşadığı ve burada öldüğü; St. Jean’ın Meryem Ana’yı yine bu dağda kendisinden başka hiç kimsenin bilmediği bir yere gömdüğü düşünülüyor. Hıristiyanlığın yayılmasından sonra Meryem Ana’nın bulunduğu yere Hıristiyanlarca haç şeklinde bir kilise inşa edilmiş ve bu ev papalık tarafından 1967’de Hıristiyanlığın kutsal bir yeri ilan edilmiş.
Hıristiyan geleneğinde Meryem’in son yıllarını Ephesos’ta geçirdiği ileri sürülür. Antik dünyanın dönüşümüyle birlikte, bakire bir tanrıçanın yerine bir diğerinin geçmesi pek tesadüf sayılmaz. Meryem’in kaldığı ev, katolik rahibe Catherine Emmerich’in 19. yüzyıl başlarında gördüğü rüyaya dayanılarak belirlendi ve böylece Ephesos bir kez daha hac yerine dönüştü. Hıristiyan mirasının daha sahici ve tanımlayıcı yadigârı, İustinianos’un MS 550 dolaylarında antik Artemision’un yukarısındaki Ayasoluk Tepesi’nde Müjdeci Aziz Yuhanna anısına yaptırdığı devasa bazilikadır.
Bizans İmparatoru Büyük Iustinianus tarafından inşa ettirilen St. Jean (Aziz Yahya) Bazilikası dönemin en büyük yapılarından biridir.
Kaynakça:
- J. Julius NORWİCH – Antik Dünyayı Şekillendiren Kentler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder