Hayatınızın  tüm alanlarında kullanabileceğiniz güçlü bir hafızaya sahip olmaya hazır  mısınız? Güçlü bir hafızayı gerçekten istiyor musunuz? Bunu gönülden, heyecanla,  tüm kalbinizle istemelisiniz. Şu halde doğru yerdesiniz. Sizi tebrik ediyor ve  mutlulukla karşılıyoruz. Bu işi kolaylıkla ve çok yorulmadan gerçekleştirebilme  fırsatıyla karşı karşıyasınız. Şimdi konumuzu hafızaya ilişkin temel tanımların  yer aldığı “Genel Hafıza Süreci” ile başlatacağız. Ardından “Genel Hafıza  Engelleyicilerine” değineceğiz. 
Bu bölümü  “Temel Hafıza Araçlarının” öğrenilmesi takip edecek. Son bölümde ise bazı hafıza  uzmanlarının ürettiği hafıza sistemlerinden bazılarına ilişkin özet bilgiler  vereceğiz. Bölümün sonunda Hızlı ve Etkin Okuma seminerlerinin ilk gününden  itibaren düzenli olarak uygulamanızı istediğimiz egzersizler yer almaktadır. Bu  egzersizler başka bir çalışmaya gerek kalmadan sizi hayret içinde bırakacak bir  hafızaya kavuşmanıza yol açacaktır. Tek yapmanız gereken her gün bu çalışmalara  bir kaç dakika ayırmayı ihmal etmemenizdir. Ama her gün.
  GENEL HAFIZA SÜRECİ  
1.  Hafızanın Tanımı 
Son  araştırmalar insan beyninin 1 milyar nörondan (sinir hücresinden) oluştuğunu  ortaya koymaktadır. Bu kadar nöronun bilgi depolama kapasitesi tüm dünyadaki  bilgileri çok rahat içerebilecek büyüklüktedir. Bilgilerin nöronlara kolaylıkla  yüklenebilmesi “öğrenebilme” olgusunu tanımlar. Nöronlara yüklenen bilginin  yerleştiği yerden çağrılabilmesi “hatırlama” dediğimiz süreçtir. Nöronlara yüklü  olan bilgi kümeleri arasında bağlantılar oluşturabilmek ise “üretici zeka”’nın  ortaya çıkmasına yol açar. Burada sözünü ettiğimiz hafıza “öğrenebilmeyi (yani  bilginin depolanabilmesini) ve hatırlayabilmeyi (yani bilginin depodan  çağrılabilmesini) kapsar. Üretici zekayı ise beyin kapasitesinin kullanılabilen  bölümünün büyüklüğünün ifadesidir.
Beyin  hücrelerinin DNA’sı diğer hücrelerden farklı olarak sürekli yeni bilgiler  yüklenir. İnsan her yeni bilgiyi aldığında beyindeki nöronların bilgiyi üstlenen  çekirdekleri değişime uğrarlar. Bu sayededir ki biz sürekli yeni bilgiler  ediniriz; bu yüzden vücudumuzun yapısı aynı kaldığı halde beynimizin yapısında  değişim olur. Bu değişim de duygu ve düşüncelerimizin yapı değiştirmesine,  gelişmesine neden olur. . Halbuki diğer hücreler, örneğin göz hücrelerinin  DNA’sı her zaman öncekinin bir kopyasıdır ve yaşadığı sürece  başkalaşmaz.
Bizler  çocukluğumuzdan kalma bir çok bilgiyi hatırlayabiliriz. Bu durum nöronlarımızın  çocukluğumuzdan beri hayatlarını sürdürmelerinin bir sonucudur. Vücut  hücrelerimizin önemli bir bölümü ortalama 100 gün yaşamakta; ardından ölmekte ve  yerlerine yenileri yaratılmaktadır. Ama bu arada beyin hücreleri hayatiyetlerini  düzenli olarak sürdürmektedir. Bir beyin hücresinin ölmesi demek onun taşıdığı  bilginin ömür boyu kaybedilmesi demektir.
2.  Beyin Kapasitesi
Beyin  kapasitesi beyindeki nöron sayısı ve bu nöronlar arasındaki bilgi iletebilme  yoğunluğu demektir. Herkesin beynindeki nöron sayısı eşittir. Dolaysıyla herkes  eşit düzeyde bir potansiyel kapasiteye sahiptir. Bu kapasitenin gelişmesi  üretici zeka dediğimiz olguyu oluşturur. Beyin kapasitesini şu faktörler  etkiler:
a. Beynin  çalışırken ihtiyaç duyduğu enerji: Beyin elektrikle çalışır. Elektriğin en temel  iki kaynağı vardır: Oksijen ve glikoz. Su halde bol oksijen alan kişinin beyni  daha etkili çalışır, beyin etkili çalışmaya devam ederse etkinlik deresi sürekli  artış gösterir. Glikoza gelince, bu doğru beslenme yolu ile sağlanır. Doğru  beslenme çok besin almak demek değildir. Lütfen kitabınızın “Süper Sağlık”  bölümünü okuyun. Doğru beslenme sadece ihtiyaç kadar besini kuralarına göre  almaktır.
b. Beyinde  bilgi iletimini sağlayan nöro transmitterler: Bunlar küçük kimyasal maddelerdir.  Bir nörondan aldıkları bilgiyi sinir ağları aracılığıyla diğer nörona iletirler.  Eğer beyinde nöro transmitterler ölürse beyin hiç bir işlem yapamaz ve ölür.  Nöro transmitterler hücre değildirler ve ölebilirler. Oların ölümüne ve  azalmasına yol açan en önemli faktör sürekli strestir. Ayrıca aşırı cinsellik de  ölümlerine yol açar. Alkol ve oksijensizlik hem bu kimyasal maddeleri, hem de  beyin hücrelerini öldürebilir.
c. Nöronlar  arasındaki bağlantılar: Beyindeki 1 milyar nöronun tamamı birbirine bağlı  değildir. Beynimizdeki bağların çok az kısmı anne karnındaki yaratılış sürecinde  oluşur. Neredeyse tüm bağlar dünya hayatında oluşmuştur. Bu bağların sayısı  arttıkça zekamız, yani beynimizle yapabileceğimiz iş gelişir. Bu bağları  bilinçli veya bilinçsiz olarak geliştiririz. Bu bağların gelişmesinin tek yolu  bilgilerin birbirleriyle ilişkilendirilmesidir. Bu ilişkilendirme iki bilgiyi  yan yana düşünmek suretiyle olur. İki bilgiyi doğal halinde yan yana izlerseniz  beyninizde bu iki bilgi bağlanır. Doğal halde izlemeyip kendi hayalinizde  ilişkilendirirseniz yine bu bilgiler bağlanır. Sonuç olarak kim daha çok öğrenir  ve daha çok düşünürse o daha zeki olur, daha kapasiteli bir beyne sahip  olur.
3.  Hafızanın İşleyişi
Hafıza genel  kabul gören teorilere göre üç ayrı sistemin birlikte çalışması olarak  değerlendirilmektedir. Yani biz birbirini tamamlayan üç ayrı hafıza aşamasına  sahibiz. Aşağıdaki çizimlere bakalım:
| Çok kısa  süreli hafıza;   
20-30 saniye  kalıcılık; 
bilgi  elektriksel yapıda 
 |  Kısa süreli  hafıza;   
20 dakika-1  gün kalıcılık;  
bilgi  elektrokimyasal yapıda 
 |  Uzun süreli  hafıza;   
beyin-nöron  yaşadığı sürece; 
bilgi  kimyasal yapıda 
 | ||
Bilinç  Düzlemi: Çok Kısa Süreli Hafızada dolaşırken farkında olunan 
ve 2.  aşamaya taşınacak olan bilgiler 
 | ||||
Yukarıdaki  çizimden de anlaşılacağı üzere duyularımız yoluyla mesajları dış dünyadan  alırız. Gözlerimizden resim, kulaklarımızdan ses, burnumuzdan koku, dilimizden  tat ve tenimizden dokunsal mesajlar alırız. Algı organlarımız aldıkları mesajı  elektriğe kodlarlar. Bu mesajlar çok karmaşık sinir ağlarıyla değerlendirilmek  üzere beyne iletilir. Dikkat edelim, bunlar binlercedir. Çevrenizdeki farkında  olun-olmayın- algı eşiğinize ulaşan tüm mesajların beyninize ulaştığını  görüyorsunuz. Dış dünyadan aldığımız bu mesajların yanı sıra, zihnimizde de bir  dizi düşünce ve hayal ürünü olan mesajlar üretebiliriz.
Tüm bu  mesajlar elektriksel olarak önce çok kısa süreli hafızamızda toplanırlar: Bu  alanda henüz elektrik yapıda olan bilgi 20 saniye kadar bekleyebilir. Bu süre  sonunda bu alanı boşaltırlar ve bu arada yerlerine aralıksız olarak yeni  mesajlar gelir.
Çok kısa  süreli hafıza ile doğrudan ilişkili bir alandan söz edeceğiz. Buna biz bilinç  düzlemi diyelim. Bilinç düzlemi çok kısa süreli hafızadan sıçrayan veya buradan  seçilerek alınmak suretiyle farkında olunan mesajlarla doludur. Farkında  olmadığımız diğer yüzlerce mesaj çok kısa süreli hafızada söner ve kaybolur.  Onların da kaydedildiğini gösteren deliller olmakla birlikte  hatırlanabilmelerinin kural olarak mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bilinç  Düzlemine gelen bilgi kısa süreli hafızaya geçmeye aday bilgidir. Bu bilgi az  kayıpla kısa süreli hafızaya geçmektedir.
Kısa süreli  hafızaya geçen bilgi kısa süreli bir elektro-kimyasal terkiple korunur. Bilginin  bu alandaki hayatı 20 dakika ile 1 gün arasında değişir. Bu sürede bilgi ya  süratle sönükleşecek ya da uzun süreli hafızaya taşınacaktır.
Bu süreçte  beyin enerjiye ihtiyaç duyar. Eğer kısa süreli hafızada iken bilgi hatırlanırsa  o bilgi elektrikle uyarılmış ve böylece bilince çıkarılmış olacaktır. İşte bu  eylemle bilgiye yeni enerji yüklenir. Beyin bu enerjiyi kullanarak bilgiyi  kalıcı ve kimyasal olarak nöronlara yerleştirir. Eğer bilgi yeterince sık veya  gerektiği kadar enerji yüklenerek tekrar edilirse veya bilgi öğrenilirken çok  yoğun bir enerjiyle alınırsa bu bilgi kesin olarak uzun süreli hafızaya  yerleşecektir. Örneğin bir trafik kazası yaşayan kişinin tüm duyuları en yoğun  şekilde bu kazaya ilişkin bilgiyi almıştır. Dolaysıyla bu bilgiyi tekrarlamasına  gerek kalmadan onu uzun süreli hafızasına yerleştirecektir. Zira bilgi çok yoğun  alınmıştır. Bunun bir istisnası vardır. Yoğunluk kaldırılamayacak kadar şiddetli  olduğu taktirde, şok yaşanır, o bilgiye ulaşan yollar kilitlenir ve hatırlama  olmaz. Bu arada başkasının anlattığı bir trafik kazası hikayesini duygusal ve  duyusal yoğunlukta almadığınızda onu hatırlamak için tekrar etmeniz  gerekir.

!—>!—>!—>!—>

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder