Beynimizde oluşturduğumuz temel programlardan biri düşünme yönümüzle ilgilidir. Ya pozitif ya da negatif düşünürsünüz. İnsanlar olumlu ve olumsuz düşünenler olarak iki guruba ayrılırlar. Dünya acılarla dolmaya devam ettikçe olumsuz düşünenlerin oranı da artmaya de vam ediyor. Tüm başarılı ve mutlu insanlar olumlu düşünen azınlık gurubunda yer alıyor. Her iki düşünce biçimi zaman içinde otomatikleşir ve davranışlarımızı yönetmeye başlarlar.
Eleştirildiğinizde ne yaparsınız? Uçağınız veya otobüsünüz yarım saat gecikirse ne hissedersiniz? Hasta olduğunuzda, paranız çalındığında, eviniz yandığında ne düşünürsünüz? Çoğunluk eleştirildiğinde sinirlenir, üzülür, kendini savunmaya kalkışır. Çoğunluk uçağı geciktiğinde veya otobüsünü kaçırdığında telaşa kapılır, öfkelenir.
ODTÜ Fizik bölümünde okuyan büyük bir insan hatırlarım: Yaşça benden büyük olan Ekrem İlbak. Bazen ona öfkelenmeme, onu eleştirmeme rağmen, bana sakinlikle, sevgiyle, sabırla, tebessümle karşılık verirdi. Çoğumuz olumsuz düşündüğümüzün farkında değiliz.
Amerika'da gelişen Sinir Dili Programlama disiplini bu konuyu "Yeniden Çerçeveleme" adı altında ele alıyor. Yeniden çerçeveleme, yeni anlam verme, anlamını değiştirme. Yaşadıklarımızın üzerimize etkilerini belirleyen ne oldukları değil, onlara ne anlam verdiğimizdir. Anlamı değiştirdiğimizde etkiler de değişecektir. En büyük yetenek olaylara olumlu anlamlar yükleyebilmektir.
Yaşadığımız her olaydan olumlu sonuçlar çıkarabiliriz. En büyük başarıları ateşleyen nedenler, kendilerinden önce gelen çok büyük başarısızlıklardır. En büyük zevkleri bize tattıran nedenler, kendilerinden önce gelen büyük acılardır. Bu gerçeği görmediğimizde acı sadece acı üretir. Hatta zevk acı verir. Ölümden kurtulmanın sevincini büyük yapan ölüm korkusunun büyüklüğüdür. Başarısızlık sadece başarısızlığın nedeni olabilir. Oysa her kötü sanılan olayı iyiye çevirebiliriz. Her kötü olaydan iyi sonuçlar çıkarabiliriz.
Savaş kötüdür. Asırlar geçer de bir şehir gelişmez, yenilenmez. Bir savaş yerle bir eder tüm binaları, asırlardır değişmeyen şehrin kalıntıları üzerine dev bir metropol kurulur. Ortaya harika bir şehir çıkar.
Olumsuz insan olayların muhtemel iyi sonuçları yerine muhtemel kötü sonuçları üzerinde düşünür. Muhtemel kötü sonuçlar üzerinde düşündükçe gerçekten de kötü sonuçlar üretilecektir.
Kötü sonuçlarla başarılı olamayız. Dahası acılardan kurtulamayız. Yaşadıkları kötü olayların etkisiyle çaresizleşen bazı arkadaşlarımı dinledim. Sonra onlara hayatlarında hangi iyi olaylar olduğunu, hatta bu kötü olayların hangi iyi yanları bulunduğunu sordum. İnanılmaz bir şey: Hayatlarındaki iyi olayları göremedikleri gibi kötü olayların iyi sonuçları olabileceğini de asla düşünmüyorlar. Onlara muhtemel iyi sonuçları söylediğimde şaşkına dönüyorlar.
Şu örneklere bakın:
Yıllar süren hastalıklarım üzerinde şöyle düşünüyordum: "Benim suçum ne? Niçin bu hastalık beni bırakmıyor? Bu hastalık yüzünden ders notlarım düşüyor. Hastalık yüzünden gülemiyorum, sevemiyorum, sevinemiyorum. Hastalık yüzünden her şeyden nefret ediyorum. Hastalık lanet bir musibet. Kurtulamayacağım bundan."
Üniversiteden mezun olduğumda düşüncelerim de değişti. Şöyle düşünmeye başladım: "Hastalık sayesinde yaşamanın güzelliğini, önemini daha iyi kavrıyorum. Ruhumun geliştiğini, olgunlaştığını hissediyorum. İlerde büyük işler yapacağım. Bunun için zorluklara dayanabilecek bir iradeye ihtiyacım var. Kaderim beni bu hastalıkla imtihan ediyor. Ayrıca hastalık sayesinde bu dünyada misafir olduğumu anlıyorum. Böylece sonunda mutlaka huzuruna çıkacağım. Yaratıcıma yakınlaşıyorum. Üstelik hastalık, işlenen günahları temizliyor. Hastalık geçmişimdeki hatalarımın temizlenmesi için bana gönderilen güzel bir hediyedir.
Karıncalarını aç bırakmayan şefkatli Yaratıcının, Hz. Eyyüb (as) gibi büyük bir peygamberini on yıldan uzun süre hastalıkla imtihan etmesinin nedeni intikam olamaz. Uçurumun kenarına gelen koyun hafif ikazdan anlamayınca, çoban onu değnekle uçurumdan uzaklaştırır. Hastalık sayesinde kalp kırmaktan, hak gasp etmekten, isyan etmekten kurtuluyorum. Demek ki beni koruyan şefkat, uçurumdan uzak durmamı sağlıyor."
Olumsuz düşünceler yüzünden hastalığım bana on kat şiddetli acı çektiriyordu. Yeni düşünceler sayesinde hastalığımın gerçek acısı ondan bire indi. Dahası hastalığı sevmeye başladım. Doktor bana şöyle demişti: "Sinüzitten tamamen kurtulamazsın. Ona alışacaksın. Onunla yaşamayı öğreneceksin." Doktor söylediğinde değil, olumlu düşündüğümde hastalığı sevdim. Bundan sonra iki ay içinde hastalığım yok oldu. İki ay boyunca portakal greyfurt suyu içtim. Bir süre sonra kendime geldim. "Ne oldu bana? Benim hastalığım ne zaman geçti?" diye sordum kendime.
1989 yılında Keçiören ilçesine gitmek üzere Ankara'nın Sıhhiye köprüsünün altında otobüs bekliyordum. Bekleyişim 40 dakika sürdü. Sinirlerim gerildi. Kafese kilitlenen esir gibi yerimde dolaşıp durdum. Omuzlarım, boynum, tüm vücudum gerildi. Kulaklarımdan soluyordum. Söylendiğimi gören insanlar belki de aklımı kaçırmak üzere olduğumu düşünüyorlardı. Aniden aklıma bir fikir geldi: "Elbette işim aceleydi. Ben zaten hayatım boyunca koşuşturuyorum. Bir yükten kurtulduğumda diğer yük omuzlarıma çöküyor. İşten kaçmıyorum, elbette çalışmaya devam edeceğim. Şu anda yaratıcım benim sabrımı ölçüyor. Çünkü sadece büyük sabrı olanlar büyük işlerin üstesinden gelebilirler." dedim. "Ne kadar dayanabileceğimi ölçüyor. Hem de beni eğitiyor. Ağır yüklerin üstesinden gelebilmek için sakinlik içinde sabretmeyi öğrenmemi istiyor." Nasıl rahatladığımı, dahası nasıl sevindiğimi anlatamam. Zihnim hemen ideallerimle ve onlarla ilgili planlarla doluverdi. Bir dakika sonra otobüs geldi. Yolculuk boyunca duyduğum sevinci gözlerime bakan herkes hissedebilirdi. Nasıl değişebileceğinizi görebiliyor musunuz?
Büyük Millet Meclisi asansörlerinin birinde dönemin İzmir Milletvekili Ahmet Piriştina ile karşılaştığım bir günü hatırlarım. Asansördeki boy aynasına baktığımda uzun bir insanın yanında kısa kaldığımı gördüm. Üzüldüm. Boyumun biraz daha uzun olmasını diledim. Asansörden indiğimde aniden geri döndüm ve asansördeki aynaya bakarak "Yakaladım seni" dedim. Farkında olmadan kendimi güçsüzleştiren bir düşünce içine girmiştim. Süleyman Demirel'le yıllar önce çalışma odasının girişinde omuz omuza çektirdiğim bir resmi hatırladım. Ondan kısa değildim. Hem Rahmetli Turgut Özal gibi kısa boylu olsam ne çıkar. Bir dizi olumlu düşünce üreterek kendimi çelik gibi güçlü hissettim. İşte böyle tuzağa düşüyoruz. Hiç kimseden çirkin değilsiniz. Sahip olduğunuz potansiyel yetenek kimseninkinden aşağı değildir. Siz büyüksünüz. Güçlüsünüz. Nasıl olur da yalanlar uydurarak kendinizi güçsüzleştirirsiniz?
Edison elektriği ararken yaptığı yüzlerce deneyin her biri bittiğinde "Bugün elektrik üretemeyen yeni bir yol keşfettik" dermiş. Başarıyla bitmeyen her deney bizi başarıya bir adım daha yaklaştırır. Çünkü hedefe ulaştırmayan deneyler nasıl başarılamayacağını göstererek hatalı alternatifleri azaltırlar. İhtiyacımız olan yaklaşım budur.
Bilinmeyen bir alfabeyle yazılmış bir kainata doğarız. Anlamını bilmediğimiz mesajları kavrayamayız önce. Bebek tabancadan korkmayı, lüks otomobilleri sevmeyi bilmez. Evrenin bize anlattığını değil, bizim evrenden anladığımızı dikkate alıyoruz. Herkes evrensel dili kendi tercümesine göre yorumlar. Aslında evren bize çok büyük, çok yüce mesajlar verir. Kainatta olumsuz mesaj yoktur. Biz bazılarını olumsuz algılıyoruz. Kainatın gerçek mesajını algılayanlar keşiflere, başarılara imza atanlardır.
Güçlü insan yumruğunu çok güçlü savurur. Asıl güçlü adam kendisine savrulan yumruğu tersine çevirendir. Aikido sporunu bilirsiniz. Aikido sporcusuna ne kadar güçlü saldırırsanız o kadar hızlı mağlup olursunuz. Çünkü savurduğunuz yumruğu, hayran bırakan bir ustalıkla size çevirir. Hayatın darbelerine de böyle karşı koyacaksınız. Size yönelen saldırı, çektirilmek istenen acı ne kadar büyükse göstereceğiniz başarı da o kadar yüksek olacaktır. Nasıl yapacağınızı bilirseniz, yediğiniz darbeleri vurduğunuz darbelere dönüştürebilirsiniz.
Olumlu düşünme bir sanattır. Kendimizi savunmak için bu sanata aikido sanatından daha çok ihtiyacımız var. Hastalığın omuzlarına basıp sıçrayın. Yetimliğin omuzlarına binip uçun. Terk edilmişliği, ihaneti ayaklarınızın altına dayanak yapın. Başarısızlıklarınız dağ gibi birikmişse müjdeler size. Dağlara çıkmak isteyen siz değil misiniz? Bakın işte hepsi ayaklarınızın altında.
- Düşünme Örneği
Aşağıdaki örnek olumlu düşünceyle olumsuz düşünce arasındaki farkı gösteriyor. Bu farkı kavradıktan sonra tüm olaylara aynı örnekleri uyarlayabiliriz: Eleştirildiğinizde nasıl tepki gösterirsiniz?
İyi yanlarım var ki eleştiriliyorum. Meyvesiz ağaç taşlanmaz. Bir şeyler başarmasam birileri beni fark etmeyecekti. Sevinç duyuyorum.
Her insan hata yapabilir. Hatalarımdan kurtulabilmek benim için büyük şereftir. Bu eleştiri sayesinde bilmediğim bir hatamı görebilirim. Eleştiri haksız olsa bile yine de kendimi kontrol etmeme neden oluyor. Eleştiriler yüzünden yanlış yapıp yapmadığımı kontrol ederek yanlışlarımı görüyorum. Dahası doğrularımın doğruluğundan emin oluyorum. Eleştirilmeyi seviyorum.
İnsan gurura kapıldığında tüm başarıları yok olur. Yüz üstü devrilir. Eleştiriler gururumu inciterek beni eğitiyor. Böylece gururdan kurtuluyorum. Kazanacağım tevazu sayesinde başarılarım gittikçe artacak. Eleştirilmek güzel.
Haksız yere eleştirip gıybet yapan, gıybeti ölçüsünde eleştirdiği insanın günahlarını üstlenir. Haksız eleştirenlerden kader intikamımı kat kat fazla alıyor. Günahımın temizlenmesi beni niçin üzsün? Kaderin adaletine niçin itiraz edeyim?
Büyük başarılar büyük zorluklara göğüs germeyi gerektirir. Peygamberler bile ne büyük hakaretlere uğramışlardı. Ne kadar doğru yapsam da birileri mutlaka benim aleyhimde olacak. O yüzden büyük liderlerin yaptığı gibi dayanıklı olmalıyım. Eleştiriler dayanma gücümü arttırıyor. Olumsuz Düşünerek
Her insan hata yapabilir. Hatalarımdan kurtulabilmek benim için büyük şereftir. Bu eleştiri sayesinde bilmediğim bir hatamı görebilirim. Eleştiri haksız olsa bile yine de kendimi kontrol etmeme neden oluyor. Eleştiriler yüzünden yanlış yapıp yapmadığımı kontrol ederek yanlışlarımı görüyorum. Dahası doğrularımın doğruluğundan emin oluyorum. Eleştirilmeyi seviyorum.
İnsan gurura kapıldığında tüm başarıları yok olur. Yüz üstü devrilir. Eleştiriler gururumu inciterek beni eğitiyor. Böylece gururdan kurtuluyorum. Kazanacağım tevazu sayesinde başarılarım gittikçe artacak. Eleştirilmek güzel.
Haksız yere eleştirip gıybet yapan, gıybeti ölçüsünde eleştirdiği insanın günahlarını üstlenir. Haksız eleştirenlerden kader intikamımı kat kat fazla alıyor. Günahımın temizlenmesi beni niçin üzsün? Kaderin adaletine niçin itiraz edeyim?
Büyük başarılar büyük zorluklara göğüs germeyi gerektirir. Peygamberler bile ne büyük hakaretlere uğramışlardı. Ne kadar doğru yapsam da birileri mutlaka benim aleyhimde olacak. O yüzden büyük liderlerin yaptığı gibi dayanıklı olmalıyım. Eleştiriler dayanma gücümü arttırıyor. Olumsuz Düşünerek
Bu adam bana hakaret etmek istiyor. Beni küçük düşürmeye çalışıyor. Alçak adam. Kötü adam olmasaydı böyle kötü davranmazdı. Onun kötü olduğunu görüyor, ondan nefret ediyorum. Onun gibi insanlarla asla dost olamam.
Benim gururum incindi. Kimse beni incitemez. Bana yapılan bu hakaretin altında kalamam. İntikamımı ona hakaret ederek almalıyım. O da kimmiş? Kendisini insan mı sanıyor? Geri zekalı ne biliyor da konuşuyor? Ben yıllarca okudum. En iyisini biliyorum, bu yüzden en iyisini yaptım. Bana yapılanın altında kalamam. Ona karşılık vermek zorundayım.
İnsanlarla konuşmaya gelmiyor. Bütün insanlar kötü. Onlar için bir şeyler yapıyorsunuz ve size hakaret ediyorlar. Kendi dünyama çekilmeliyim. Onları kendi hallerine bırakayım. Ne halleri varsa görsünler. Artık yazmıyorum, konuşmuyorum, üretmiyorum. Tüm çabalarım boşa gidiyor çünkü.
Bu kadar eleştirildiğime göre galiba ben yeteneksizin tekiyim. Halimden utanç duyuyorum. Yanlış bir şey yapıp bunca hakaretlere uğramaktansa hiçbir şey yapmayayım daha iyi.
Eleştirildiğinizde nasıl düşündüğünüze bakın. Kişiliğinizi çözümleyeceksiniz. Yukarıdaki eleştiri örneğinde takınılabilecek iki tutuma bakarak, olumsuz düşünenlerin hayatlarını nasıl cehenneme çevirdiklerini görebilirsiniz.
İşte yaşanmış bir olay: Genç öğrenci Tandoğan semti sokaklarında kışın şiddetli soğuğunda zavallı bir kedinin ölü bedenini görür. Vicdanı sızlar. Acır. Dondurucu soğukta kapalı poşetleri yırtarak yiyecek bir şeyler arayan diğer kedilerin garip hallerini izler. Ölen kedicik çöpleri poşetlere doldurup diğer kedileri açlığa terk eden insanların acımasızlığından kurtulmuştur. Bu zavallı kedinin bedeni dünyadan ayrılsa da ruhunun büyük bir huzur içinde olduğunu düşünür. Acısı sevince dönüşür. Acınızı sevince dönüştürerek ondan intikamınızı alın.
Peygamberimiz (asm) sahabeleriyle yürürken ölü bir köpek cesedi görürler. Sahabeler çevreye yayılan kokunun dehşetinden tiksinti içinde burunlarını tutarken, Peygamber (asm) "Dişleri güzelmiş." der.
Annesini kaybeden çocuk tüm aile fertleriyle birlikte ağlaşır. "Baba, anneme ne oldu?" diye sorar çocuk. "Cennete gitti yavrum. O şimdi orada çok mutlu" der baba. "Onu tekrar görecek miyiz?" diye sorar çocuk. "Evet yavrum. Hepimiz ona yeniden kavuşacağız." Cevabını alır babasından. Ruhu rahatlar, rahatlığı gözlerinden okunur büyük kalpli küçük insanın. Sonunun iyi olacağını bilirsek kötülük bize acı vermez.
Kabul etmeliyiz ki toplumsal facialar yaşıyoruz. Evine gece yarıları sarhoş dönüp eşini ve çocuklarını döven elleri kırılası babalar. Kasıtlı olarak hatalı sollayan, sükse atmak için hız yapan, bilinçli olarak trafiği kilitleyen, küçük bir kıvılcımla tüfeği, bıçağı alıp kavga çıkaran bilinçsiz sürücüler. Yetimlerin malını zimmetine geçiren, çalan çırpan, bıkmadan öldüren, öldüren, öldüren, kan kusan, kin kusan insanlar. Bunlar hep bizim çevremizde değil mi? Bunlar sizin de, benim de çevremde. Bunlar başarılı insanların da, başarısız insanların da çevresinde. Ama bunlar sadece çevremizde. Kötü görüntüleri özel dünyamızın içine doldurmak bizim elimizde, kovmak da. Bunların tüm gücümüzü katletmelerine ancak biz izin verebiliriz.
Televizyon kanallarındaki cinayet görüntülerini izlemek veya gazetelerin üçüncü sayfalarındaki ihanet haberlerini okumak zorunda değilsiniz. Karıncaların, arıların böyle bir derdi yok. Güneşin ve ayın görevlerini böyle bir endişenin gölgeleyemeyeceğini biliyorsunuz. Kainat harika senfonisini icra etmeye devam ederken bize ne oluyor? Sadece Güneş ve Ay değil, hepimiz dünyaya bir görev için geldik. Bir kötülüğü engelleyebiliyor muyuz? Önemli olan budur. Binlerce kötülüğü izleyerek kırdığımız cesaretimizle hiçbir şey yapamamaktansa, hiçbir kötülüğü izlemeden bir tek olsun kötülüğe engel olmak daha iyidir.
Kitabınızın bahanelerle ilgili bölümünü okumayı ihmal etmeyin. Bahaneler olumsuz düşüncelerin temelini oluşturuyorlar. Olumsuz ortamda yaşadıkça olumsuz düşüncelerimiz gelişir, otomatikleşir. Ortamınızı ve çevrenizi değiştiremiyorsanız düşüncelerinizi değiştirmelisiniz. Bazıları "Neler çektiğimi bilir misiniz?" derler. Hayır bilmiyoruz. Acınızı sizinle gönülden paylaşmaya hazırız, ama olumsuzluğunuzu paylaşamayız.
Siz Hz. Muhammed (asm) gibi yetim mi büyüdünüz? Siz Mandela gibi 20 yıl hapishanede mi yaşadınız. Siz Ebu Hanife gibi doğrulardan sapmadığınız için işkence altında mı vefat ettiniz? Onlar tarihe büyük harflerle yazıldılar. Sizin de böyle musibetler yaşamadan büyük harflerle yazılmanıza Yaratıcınız izin verdiği ve hatta sizi teşvik ettiği halde size engel olan nedir? Neresinden yürümeye başlarsanız başlayın, doğru yönde yürürseniz mutlaka dağınızın zirvesine çıkacaksınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder