Dünya’nın oluşumuyla ilgili çeşitli teoriler varsa da bunlardan en güçlü olanı Big Bang (Büyük Patlama) teorisidir. Büyük patlamanın sonucunda oluşan galaksiler, yıldızlar ve gezegenler zamanla birbirinden uzaklaşmışlardır. Bu uzaklaşma günümüzde de devam etmekte olup, evrenin sürekli olarak genişlemekte olduğu kabul edilmektedir.
Dünyamız oluşumundan hemen sonra sıvı haldeki maddelerden meydana gelmiş bir alev topu halindeyken zamanla ısısının düşmesiyle soğumuş ve dış kabuğu oluşmuştur.
Bugün dünyanın yüzeyi katı ve kararlı gibi görünüyorsa da değişimler sürmektedir. Yeryüzü, sürekli bir biçimde yapıcı ve yıkıcı süreçler sonucunda değişime uğramaktadır. Bunların çoğu çok yavaş oluştuğundan ancak özel bilimsel yöntemlerle saptanabilmektedirler. Bir sıradağın oluşumu milyonlarca yıl sürerken şiddetli bir yanardağ püskürmesi veya depremler Dünya’nın yüzeyini bir kaç gün, bir kaç saat hatta bir kaç dakika içinde bile değiştirmektedir.
Dünya'nın Merkezi
Bilim adamları dünyanın iç yapısıyla ilgili çeşitli araştırmalar yapmaktadırlar. Şu ana kadar yerin merkezine doğru açılan en derin kuyu Ruslar’ın açmış olduğu 10 km’lik sondaj kuyusudur. Bu derinlik yerin iç yapısı hakkında ancak sınırlı bazı bilgilerin elde edilmesine yardımcı olmaktadır. Çünkü Dünya’nın merkezindeki çekirdeğin 6378 km. derinlikte olduğu görülmektedir. Bu yüzden yerin iç yapısıyla ilgili bilgilere deprem dalgalarının hızı ve izlediği yol, volkanizma sırasında püsküren maddeler, taşların yapısı ve maden aramaları sırasında yapılan kazılar incelenerek ulaşılmıştır.
Bu bilgiler sonucunda Dünya’nın farklı sıcaklık, yoğunluk ve bileşimdeki katmanlardan oluştuğu tespit edilmiştir.
Yerküre, yeryüzünden yerin merkezine doğru yerkabuğu, manto ve çekirdek olmak üzere üç katmandan oluşur. Bu katmanların fiziksel ve kimyasal özellikleri birbirinden farklıdır. Yer kabuğundan yerin merkezine doğru inildikçe yoğunluk, sıcaklık ve basınç değerlerinde artış olmaktadır.
a. Yer Kabuğu
Yerkürenin en üst kısmında yer alan kabuk soğuk, katı ve kırılgan kayaçlardan oluşur. Litosfer adı verilen yer kabuğu kızgın manto üzerinde adeta yüzer haldedir. Yer kabuğunun kalınlığı dünyanın her yerinde farklılık gösterir. Karalarda ortalama 30-40 km, okyanus diplerinde ise 8-10 km kadardır.
Yer kabuğu da özellikleri birbirinden farklı iki katmandan oluşur. Üst katmanda yeni çökelmiş tortul taşlar ile katılaşmış eski tortul taşlar en önemli yeri tutar. Kabuğun bu üst kısmı daha hafiftir ve yoğunluğu 2,7 gr/cm3 kadardır.
Yer kabuğunun bu üst kısmına kıtasal kabuk ya da bileşiminde silisli ve alüminyumlu maddeler bulunduğu için sial adı verilir.
Kabuğun alt kısımları daha ağır taşlardan oluşmuştur. Burada yoğunluk 3 gr/cm3 civarındadır. Yerkabuğunun daha yoğun olan bu kısmına okyanusal kabuk ya da bileşiminde silisli ve magnezyumlu mineraller bulunduğu için sima adı verilir. Sial katmanı dağların altında en kalın, okyanus tabanlarında ise en incedir.
Yer kabuğunun daha kalın olduğu parçalar kıtaları oluşturur. İnceldiği yerlere ise okyanuslar yerleşmiştir. Kıtasal kabuk okyanusların altında ya çok incedir ya da hiç yoktur. Böyle yerlerde okyanus tabanları doğrudan sima katmanından meydana gelir.
Yer Kabuğunun Malzemesi: Taşlar
Yer kabuğunun ana maddesini çeşitli minarellerin bir araya gelmesi ile oluşan taşlar (kayaçlar) meydana getirir. Taşların asıl kökeni mağmadır. Mağmanın katı-laşması ile oluşan taşlar daha sonra dış kuvvetlerin etkisi ile parçalanıp taşınarak tortul tabakalar halinde birikmişler ya da sıcaklık ve basınç altında değişime uğrayıp farklı taş gruplarına dönüşmüşlerdir. Yer kabuğunu oluşturan kayaçlar üç ana gruba ayrılarak incelenebilir.
1. Püskürük (Başkalaşım) Kayaçlar
Mağmanın yer kabuğuna sokulması ya da yeryüzüne çıkarak katılaşması sonucu oluşur. Püskürük kayaçlar katılaşmanın gerçekleştiği yere göre ikiye ayrılır.
a. İç Püskürük Kayaçlar
Mağmanın yer kabuğunun içinde ağır ağır soğuması sonucu oluşan taşlardır. Soğuma yavaş olduğu için genellikle çok sert ve iri tanelidirler. Başlıcaları granit, siyenit, diyorit ve gabrodur.
Granit, kendine özgü yerşekilleri oluşturması açısından diğer kayaç türlerinden ayrılır. Granitler esasında sert ve dayanıklı kayaçlar olmakla birlikte bir kısmı çeşitli nedenlerle kimyasal çözünme ve fiziksel parçalanmaya uğrayarak granit topoğrafyası adı verilen özel yerşekillerinin oluşmasına yol açarlar. İskoçya’d bulunan Tor topografyası bunun en güzel örneklerindendir.
b. Dış Püskürük Kayaçlar
Mağmanın yeryüzüne çıkarak soğumasıyla oluşmuş kayaçlardır. Soğuma hızlı olduğu için genellikle yumuşak ve ince tanelidirler. Bu taşların başlıcaları bazalt, andezit, volkan camı (obsidyen), sünger taşı ve tüftür.
Bazalt ve andezitler tüflere göre aşınmaya karşı daha dayanıklıdır. Bu yüzden bazalt kayaçları ile volkanik tüflerin yaygın olduğu Nevşehir, Ürgüp, Göreme yöresinde peribacaları adı verilen ilginç yüzey şekilleri oluşmuştur.
Yeryüzündeki taşlar, fiziksel ve kimyasal olaylarla parçalanır ve ayrışır. Bunun sonucunda oluşan çeşitli boyuttaki malzemeler (kum, kil, çakıl vb.) ile suda çözünmüş halde taşınmış maddeler deniz ve göl gibi çukur alanlarda birikir. Birikme ortamında genellikle düzenli bir çökelme meydana geldiği için bu kayaçlar tabakalı bir yapı gösterir.
Tortul tabakaların içerisinde oluşturdukları dönemlere ait çeşitli canlıların taşlaşmış kalıntılarından oluşan fosiller bulunur. Fosiller tortul tabakaların oluşum dönemi ve özellikleri hakkında bilgi verirler.
Akarsular, rüzgârlar ve buzullar gibi dış kuvvetler tarafından aşındırılan maddelerin, yeryüzünün çukur yerlerinde tabakalar halinde birikmesi ve irili ufaklı tanelerin doğal bir çimentoyla birleşmeleri sonucu oluşur. Bu taşların başlıcaları; kil taşı, kum taşı, ve çakıl taşı (konglomera) dır.
Kumlu ve killi arazilerde yamaçların sel suları ile aşırı derecede yarılıp parçalanmasıyla badlans (kırgıbayır) topoğrafyası oluşur.
c. Kimyasal Tortul Kayaçlar
Suda eriyerek çözünmüş halde bulunan maddelerin daha sonra çökelerek birikmesi sonucunda oluşmuşlardır. Bu taşların en yaygın olanları kalker (kireçtaşı, jips (alçı taşı) ve kaya tuzudur. Kalker (kireçtaşı) üzerinde oluşan şekillere karstik şekiller adı verilir. Örneğin, Denizli-Pamukkale’deki travertenler ve mağaralarda görülen sarkıt ve dikitler bu şekilde oluşmuş taşlardır.
d. Organik Tortul Kayaçlar
Bitki ve hayvan kalıntılarının deniz ya da göl çanaklarında birikmesi ile oluşurlar. Bitki kalıntılarının birikmesiyle taş kömürü ve linyit, hayvanların iskelet kısımlarının birikmesiyle mercan kayası ve tebeşir meydana gelmiştir.
e. Başkalaşım Kayaçlar
Daha önceleri oluşmuş püskürük ve tortul taşların yüksek sıcaklık ve basınç altında kalarak renk ve şekil değiştirmeleri sonucu oluşan kayaçlardır.
Yer kabuğu üzerinde bulunan kayaçlar sürekli olarak birbirleri ile dönüşüm içindedirler. Kayaç döngüsü denilen bu olayda mevcut taşlar yerin derinliklerine inerek mağmaya ulaşır ve burada erir. Sonra tekrar mağma ile yeryüzüne çıkarak soğurlar böylece katılaşım kayaçlar (püskürük taşlar) oluşmuş olur.
Yer kabuğunun yapısı ve jeolojik gelişimi ile yer altı zenginlikleri arasında güçlü bir ilişki vardır. Bazı madenlerin oluşması volkanik olaylarla ilgilidir. Krom, demir, kurşun, pirit, manganez gibi madenler bunların başlıcalarıdır. Örneğin ülkemizdeki zengin krom yataklarının varlığı volkanik olaylara bağlıdır.
Taşkömürü ve linyit gibi madenler ise bitkilerin havasız bir ortamda karbonlaşmasıyla oluşmuştur. Bir yerin jeolojik yapısı hakkında en sağlam bilgileri yer altı zenginlikleri verir.
Manto
Yer kabuğu ile çekirdek arasındaki katmandır. Çekirdeği örtü gibi sardığı için bu isim verilmiştir. Mantonun yer kabuğuna yakın daha akışkan kısmına astenosfer denir. Kıtalar akışkan olan bu katman üzerinde yüzer haldedir. Burada meydana gelen yatay ve dikey doğrultudaki akıntılar yeryüzünde dağ oluşumu, deprem, volkanizma gibi iç kuvvetlerin kaynağı durumundadır.
Çekirdek
Yer kürenin en iç kısmında çekirdek bölümü bulunur. Bileşiminde daha çok demir ve nikel bulunduğu için yoğunluğu en fazla olan katmandır. İç ve dış çekirdek olmak üzere iki bölümden oluşur. Dış çekirdek sıvı, iç çekirdek ise basıncın etkisiyle katı haldedir.
Jeolojik Zamanlar
Dünya, bugünkü şeklini alıncaya kadar çeşitli evrelerden geçmiştir. Birbirinden farklı bu evrelerden her birine jeolojik zaman denir. İnsanlık tarihinde çeşitli çağlar olduğu gibi (orta çağ, yeni çağ, yakınçağ vb.) yer kabuğunun tarihinde jeolojik zamanlar vardır. (I. zaman, II. zaman, III. zaman gibi.) Tarihi çağlarda nasıl Dünya’nın siyasi, sosyal ve ekonomik yapısında değişmeler olmuşsa, jeolojik zamanlarda da yer kabuğunun yapısında, iklim şartlarında ve canlı türlerinde değişmeler olmuştur. Jeolojik zamanlara ait bilgiler tortul tabakalar
arasında bulunan fosillerden elde edilmektedir.
Yer kabuğunun oluşumu ile üzerinde yaşadığımız yeryüzünün şekillenmesi çok uzun zamanda gerçekleşmiştir. Yeryüzündeki sıradağlar çukurluklar, volkanik dağlar yer kabuğunun biçim değiştirmesi ile oluşmuştur. Yer kabuğunda meydana gelen değişimleri açıklamak için bir çok teori ileri sürülmüştür. Bunlardan kıtaların kayması teorisi 1915 yılında Alman bilim adamı Alfred Wegener tarafından ortaya konmuştur. Bu teoriye göre, kıtalar önceleri tek bir kıta olan Pangea’yı meydana getirirken 2. ve 3. zamanlarda parçalanarak birbirinden uzaklaşıp bugünkü görünümünü almıştır. Yer kabuğunun, mantonun etkisiyle hareket etmesine yer kabuğu hareketleri ya da tektonik hareketler (tektonizma) denir. Tektonik hareketlere sebep olan enerjinin kaynağı mağmadır. Mağmadaki akıntıların etkisiyle üzerindeki kıtalar yer değiştirir. Bu olaya kıta kayması veya levha tektoniği denir. Günümüzden yaklaşık 465 milyon yıl önce Güney Yarımküre’de bir arada bulunan kıtalar, mağmanın etkisiyle yer değiştirmişler ve bugünkü şeklini almışlardır. Bu oluşum günümüzde de devam etmektedir.
Dünyamızın yüzeyi kesintisiz gibi görünse de, aslında dev boyuttaki bir yap-boz gibi birbirine geçebilen parçalardan oluşmuştur. Bu parçalara levha adı verilmektedir. Yer kabuğu altısı büyük, altısı küçük toplam 12 levhadan meydana gelmiştir.
Bu levhalar üst mantonun akıcı ve yumuşak olan bölümü üzerinde hareket halindedirler. Levhaların hareket etmelerinin en önemli nedeni mantodaki ısı akımlarıdır. Bu ısı akımlarına bağlı olarak levhalar değişik biçimlerde ve yönlerde çok yavaş da olsa hareket ederler (yılda ortalama 5 cm).
Mantodaki akıntıların yönüne bağlı olarak bazı levhalar birbirinden uzaklaşıp, bazıları birbirine yaklaşır, bazıları da yanlamasına yer değiştirerek birbirini sıyırır. Bu hareketlilik sonucunda yer kabuğunda yeni kıtalar, sıra dağlar, volkanik dağlar ve depremler oluşur. Dünya’da deprem ve volkanik faaliyetlerin en çok görüldüğü alanlar levha sınırlarıdır. Levha sınırları ile fay hatları, depremler, volkanik faaliyetler ve sıcak su kaynakları paralellik gösterir.
İç Kuvvetler
Levhaların yer değiştirmesi sonucunda yer kabuğunda hissedebildiğimiz ve hissedemediğimiz hareketler meydana gelmektedir. Enerjisini mağmadan alan ve yeryüzünde kıtaları, dağları oluşturan bu kuvvetlere iç kuvvetler denir. İç kuvvetler dörde ayrılır:
- Dağ oluşumu (Orojenez)
- Kıta oluşumu (Epirojenez)
- Volkanizma
- Deprem (Seizma)
Dağ Oluşumu (Orojenez)
Akarsular, rüzgârlar ve buzullar tarafından aşındırılan malzemeler yer kabuğu üzerindeki deniz ve göl gibi geniş çanakların (jeosenklinal) tabanlarında tabakalar halinde birikirler. Sertlik dereceleri birbirinden farklı olan bu kalın tortul tabakalar yer kabuğunu oluşturan levhaların birbirine yaklaşması sonucu yan basınçlara uğrar. Esnek yapıdaki tortullar kıvrılma, sert yapıdaki tortullar ise kırılma sonucu su yüzüne çıkarak dağları oluşturur. Dağ oluşumu (orojenez) iki şekilde gerçekleşir.
a. Kıvrılma
Levhaların birbirine yaklaşması sonucu deniz ve okyanus tabanlarındaki yumuşak tortul tabakalar kıvrılarak sıra dağları oluşturur. Kıvrımın alçak kesimine senklinal, yüksek kesimine ise antiklinal adı verilir. Aip-Himalaya dağ sistemi bu şekilde oluşmuştur.
b. Kırılma
Sert tortul tabakalar kıvrılamadığı için kırılmaya uğrar. Oluşan kırık hatlarına fay denir. Faylar boyunca blok halinde yüksekte kalan kütleye horst, çökme sonucu oluşan çukurluğa ise graben adı verilir. Bu şekilde oluşmuş horst ve grabenler ülkemizde Kıyı Ege’de görülür.
Dünya oluşumundan bu yana üç büyük dağ oluşumuna sahne olmuştur. I. Jeolojik zamanda Kaledoniyen dağ oluşumu sırasında İskoçya ve Norveç’teki İskandinav dağları, I. Jeolojik zamanın sonlarında gerçekleşen Hersinyen dağ oluşum süresince Appalaşlar, Urallar ve Orta Ren Dağları, III. Jeolojik zamandaki dağ oluşumunda ise Alpler, Himalayalar, Andlar ve Kayalık Dağları oluşmuştur.
Kaledoniyen ve Hersinyen orojenezlerine bağlı olarak meydana gelen dağlara yaşlı dağlar denir. Bu dağlar günümüzden çok önce oluştukları için aşınma ile yükseltilerini büyük ölçüde kaybetmişlerdir. Alp orojenezi ile oluşan dağlara genç kıvrım dağları denilmektedir. Bu dağlarda aşınma daha az olduğundan yükseltilerini fazla kaybetmemişlerdir.
Kıta Oluşumu (Epirojonez)
Yer kabuğu ağırlığına göre mantoya batarak ya da yükselerek tıpkı bir tahteravalli gibi denge oluşturabilir. Bu dengeye izostasi (eş denge) denir.
Ancak bu denge, yer kabuğu üzerinde meydana gelen çeşitli olaylar sonucunda bozulabilir. Dengenin bozulmasına bağlı olarak yer kabuğu geniş alanlarda yükselme ve alçalmaya uğrar. Bu tür yaylanma hareketlerine epirojenik hareketler denir. Bu hareketlerin ortalama hızları yıllık 3-5 cm. kadardır.
Karaların üzerindeki yükün artması alçalmaya, azalaması ise yükselmeye neden olur. Karaların yükünün artmasına bağlı olarak alçalmaya neden olan bazı olaylar buzullaşma, volkanizma ve geniç çukur alanlardaki torrullanmalardır. Karaların hafifleyip yükselmesine neden olan bazı olaylar ise buzulların erimesi ve dış kuvvetlerin bastırmasıdır.
Epirojenez sonucunda deniz seviyesinde alçalma ve yükselme olur. Karalardaki alçalmalar sonucu deniz suları, kara içlerine doğru ilerler. Bu olaya transgrasyon (deniz ilerlemesi) denir. Karaların yükselmesi sonucu deniz seviyesi alçalır. Bu olaya da regresyon (deniz gerilemesi) denir.
Epirojenik hareketler günümüzde de devam etmektedir. Özellikle dördüncü jeolojik zamanda yaşanan buzul devirleri kutuplara yakın yerlerde kıtaların buzullarla kaplanmasına ve ağırlaşıp alçalmalarına yol açmıştır. Günümüzde buzulların erimesi sonucu buralarda yavaş yavaş yükselme olmaktadır.
İskandinav Yarımadasında bulunan Norveç, İsveç, Finlandiya’nın kuzeybatı kıyıları yavaş yavaş yükselirken Hollanda çevresi çökmektedir.
Volkanizma
Yerin derinliklerinde yükselen mağmanın yer kabuğu içine sokulmasına veya yeryüzüne çıkmasına volkanizma denir. Mağmanın yalnızca yer kabuğu içine sokulmasına derinlik volkanizması, yeryüzüne kadar çıkmasına da yüzey volkanizması adı verilir.
a. Derinlik Volkanizması
Yer kabuğunun tabakaları arasına sokulan mağma yüzeye çıkmadan çeşitli derinliklerde katılaşarak batolit, dayk, lakolit, sill gibi değişik şekiller oluşturur. Bu şekiller dış kuvvetlerin üstteki tabakaları aşındırması sonucu yüzeye çıkabilirler.
b. Yüzey Volkanizması
Volkanizma denilince genellikle yüzey volkanizması akla gelir. Çünkü çeşitli yerşekilleri oluşturması bakımından yüzey volkanizması daha önemlidir. Yerin derinliklerinde bulunan mağmanın yer kabuğundaki kırık hatlardan yeryüzüne çıkmasıyla volkanik püskürmeler meydana gelir.
Volkanik püskürmelerle yeryüzüne çıkan maddeler; katı, sıvı ve gaz halindedir. Akışkan halde çıkan sıvı maddelere lav, katı maddelere volkan tüfü adı verilir. Volkan tüfleri büyüklüklerine göre; kül, lapilli ve volkan bombası gibi isimler alır.
Çıkan gazların büyük çoğunluğunu su buharı oluşturur. Volkanizma sırasında lavlar birikerek yanardağ veya volkan konilerini oluşturur. Bunların tepesinde bulunan çukurluğa krater, mağmanın koni içinden yükselerek kratere ulaştığı yere ise volkan bacası denilir.
Bazı yanardağların yeni bir patlamayla tepe kısmının parçalanması ile oluşan geniş çukurluklara kaldera denir. Nemrut Yanardağı’nın kraterinde bulunan Nemrut Gölü böyle bir kaldera içinde oluşmuştur. Volkanik faaliyetler deniz altında olursa üst üste biriken malzemeler zamanla ada halini alabilirler.
Tüf kolonileri: Volkanlardan çıkan kül, volkan bombası gibi katı maddelerin üst üste yığılmasıyla oluşan konilerdir. Ülkemizde Manisa-Kula’daki volkan konileri buna örnektir.
Dünya üzerinde 500’den fazla aktif (etkin) volkan vardır. Bunların 350 kadarı Büyük Okyanus çevresindedir. Bu yüzden buraya Pasifik Ateş Çemberi adı verilir. Diğerleri ise Atlas Okyanusu’nda, Akdeniz ülkelerinde, Doğu Afrika’da ve Güneydoğu Asya adalarındadır. Buraları aynı zamanda levha sınırlarıdır. Halen aktif yanardağlardan en çok bilinenleri; İtalya’daki Etna, İzlanda’daki Surtsey, Japonya’daki Fuji’dir. Ayrıca Filipinler’de de aktif volkanlar bulunmaktadır.
Dünya üzerinde etkin volkanik alanların çevresi yerleşme açısından çok tehlikeli olmasına rağmen mineralce zengin verimli topraklarla kaplı olduğundan buralar yerleşim alanları olarak kullanılır. Çünkü bu sahalar tarım için önemlidir.
Deprem
Deprem, yer kabuğunda meydana gelen oynamalar sonucu oluşan sarsıntıların titreşimler halinde çevreye yayılması olayıdır. Depremler genel olarak tektonik depremler, volkanik depremler ve çöküntü depremleri olmak üzere üçe ayrılır.
a. Volkanik Depremler
Volkanik patlamalar sırasında oluşur ve etki alanları dardır. Japonya ve İtalya’da oluşan depremlerin bir kısmı bu gruba girmektedir.
b. Çöküntü Depremler
Yer altındaki boşlukların (mağara), kömür ocaklarındaki galenlerin, tuzlu ve jipsli arazilerde erime sonucu oluşan boşlukların tavanlarının çökmesi ile oluşur. Etki alanı dardır.
c. Tektonik Depremler
Etki alanları en geniş olan depremlerdir. Yeryüzünde görülen depremlerin tamamına yakını bu gruba girer. Levhaların hareketine bağlı olarak yer kabuğunun derinliklerinde meydana gelen basınçlar, gerilmeler ve kırılmalar sonucunda oluşur. Tektonik depremler daha çok levha sınırlarında meydana gelir ve büyük can ve mal kaybına neden olurlar. Levha hareketleri yer kabuğu üzerinde çok büyük gerilimler oluşturur ve bu gerilimler sonucu sert olan tabakalar kırılır. Bu kırık alanlar fay hatlarını meydana getirir.
Fay Tipleri
Fay hatlarının geçtiği yerler deprem riskinin yüksek olduğu yerlerdir.
Depremler belli merkezlerde meydana gelir ve deprem dalgaları adeta suya atılan taşın oluşturduğu dalgalar gibi çevreye yayılır. Depremin oluştuğu yere iç merkez (hiposantr), bunun yeryüzündeki dikey olarak ulaştığı en yakın yere dış merkez (episantr) denir. Sarsıntı, iç merkeze en yakın olan dış merkezde en şiddetlidir. Dış merkezden uzaklaştıkça depremin şiddeti azalır. Deprem şiddetinin aynı olduğu yerleri birleştiren eğriye izoseist denir. Bu eğrilerle çizilen haritalara ise izoseist haritaları (Deprem haritaları) denir.
Depremin yapılara ve yeryüzüne zarar vermesinin nedeni deprem sonrasında açığa çıkan enerjinin dalgalar halinde yayılmasıdır. Bu dalgalara deprem dalgaları denir. P, S ve yüzey dalgaları olarak adlandırılır.
P Dalgaları
Bunlar, boyuna yayılan dalgalardır. Bu dalgaların tahrip gücü fazla değildir. Zemini akordiyon gibi sıkıştırıp genişleterek bir deprem olduğunu haber verir.
S Dalgaları
Bunlar enine dalgalar olduğu için P dalgalarından farklı olarak yıkıcı özelliklere sahiptir. Yüzeyi aşağı yukarı, sağa sola doğru sallayan dalgalardır.
Yüzey Dalgaları
Deniz dalgalarına benzer düşey ve yatay doğrultuda karışık salınımlar meydana getirerek şiddetli zemin hareketleri oluşturur.
Deprem olaylarını inceleyen bilim dalına sismoloji deprem dalgalarını ölçerek kaydeden alete de sismograf adı verilir. Deprem şiddetini belirlemek amacıyla bazı ölçekler geliştirilmiştir. Bu ölçeklerden en yaygın olanı Rihter ölçeğidir.
Depremler yalnızca karalarda değil, okyanus ve deniz tabanlarında da meydana gelmektedir. Deniz tabanındaki titreşimler yüzeyde dev dalgalar oluşturmaktadır. Tsunami adı verilen bu dalgalar kıyıya kadar ilerleyerek alçak alanların sular altında kalmasına can ve mal kayıplarına neden olmaktadırlar.
Depremler tüm dünyada belirgin iki kuşak boyunca dağılırlar. Bunlardan birincisi Alp-Himalaya deprem kuşağı İkincisi ise, Pasifik Çevresi Deprem Kuşağıdır. Dünya’daki depremlerin % 80’i Pasifik çevresinde, % 15’i Alp-Himalaya kuşağında geri kalan %5’i ise Dünya’nın farklı bölgelerinde meydana gelmektedir.
Dış Kuvvetler
Dış kuvvetler; akarsular, rüzgarlar, yer altı suları, buzullar, dalgalar ve akıntılar gibi çok çeşitli olmakla birlikte hepsi atmosfer kökenlidir ve enerjisini güneşten alır.
İç kuvvetlerin etkisi ile oluşan yüksek kesimler dış kuvvetlerin aşındırması ile deniz seviyesine indirilmeye çalışılır. İç ve dış kuvvetlerin faaliyetleri ile yeryüzü sürekli değişim halindedir. Ancak bu değişim çok uzun bir sürede gerçekleştiğinden insanlar tarafından gözlemlenemez.
Örneğin yılda 0,5 mm toprak aşındıran bir akarsu 400 m yüksekliğindeki bir dağı ancak 8 milyon yıl sonra deniz seviyesinde bir düzlük haline getirebilir. Bu yüzden doğal değişim insan ömrüyle kıyaslanmayacak kadar uzun bir zaman diliminde gerçekleşmektedir.
Dış kuvvetler faaliyetlerini; aşındırma, taşıma ve biriktirme şeklinde gerçekleştirir.
Dış kuvvetlerin yeryüzünü aşındırarak düzleştirmesi olayı ilk önce taşların parçalanmasıyla başlar. Taşların, suyun eritmesi ve dış kuvvetlerin etkisiyle ufalanması, dağılması ve ayrışmasına çözülme denir. Taşların çözülmesi iki şekilde gerçekleşir.
Fiziksel (Mekanik) Çözülme
Kayaların kimyasal bileşiminde herhangi bir değişme olmadan fiziksel olarak parçalanması olayıdır. Mekanik parçalanmada en büyük etki günlük sıcaklık farkıdır. Gündüz ısınıp genleşen kayalar gece sıcaklığın düşmesiyle sıkışıp daralırlar. Böylece taşlarda çatlamalar ve parçalanmalar oluşur. Fiziksel çözülme günlük sıcaklık farkının fazla olduğu çöl, karasal, step, tundra iklimlerinin etki alanlarında yaygın olarak görülür. Ayrıca yüksek dağlık alanlarda gündüz eriyen kar ve buzlar taşların çatlaklarına sızarak gece donar, hacim genişlemesi sonucu taşlar parçalanır. Bunun dışında taşların boşluklarına giren bitki kökleri zamanla kalınlaşarak taşları mekanik yolla parçalar.
Kimyasal Çözülme
Taşların, kimyasal yapılarının nem ve sıcaklığın etkisi ile değişmesidir. Sıcaklığın yüksek olması kimyasal çözünmeyi kolaylaştırır. Kimyasal çözünme, sıcaklığın ve yağışın fazla olduğu, Ekvatoral iklim, muson iklimi, savan iklimi ve ılıman okyanus ikliminin etkili olduğu yerlerde yaygındır.
Dış kuvvetler kendi arasında üç ana gruba ayrılır. Bunlar; rüzgârlar, sular ve buzullardır.
Rüzgarlar ve Oluşturduğu Şekiller
Kurak ve yarıkurak iklim bölgelerinde yeryüzünü şekillendiren en önemli dış kuvvet rüzgarlardır. Kopardıkları parçaları havalandırıp çarptırarak aşındırma yaparlar. Hızlarının azaldığı yerlerde taşıdığı malzemeleri bırakarak biriktirme yaparlar.
Rüzgarların etkisi; bitki örtüsünün çok zayıf ve seyrek olması, yerde kum, çakıl, toz gibi gevşek malzemelerin bulunması ve zeminin kuru olmasına bağlı olarak değişiklik gösterir.
Rüzgarlar en fazla çöllerde ve yarı kurak bölgelerde etkilidir.
Rüzgarların oluşturduğu yer şekilleri; aşındırma ve biriktirme olmak üzere ikiye ayrılır;
Rüzgar Aşındırması ile Oluşan Yerşekilleri
Mantarkaya
Kurak bölgelerde kayaların yumuşak alt kısımlarının aşınması sonucu mantar görünümlü kayalar oluşur. Bunlara mantar kaya denir.
Yardang
Kurak bölgelerde az dirençli sahalarda rüzgarın etkisiyle oluşmuş, aralarında dik yamaçların yer aldığı rüzgar yönünde uzanmış “U” profilindeki oluklara denir.
Tafoni
Kayaçların suların etkisiyle çözünüp gevşeyen kısımlarının rüzgarlar tarafından aşındırılmasıyla oluşan ve kuş yuvalarını andıran kovuklara denir.
Şahin Tepe
Yatay duruşlu tabakaların uzandığı düzlük bölgelerde rüzgârın aşındırmasıyla oluşan parçalı tepeciklere denir.
Sarkan
Rüzgarın, hızının azaldığı yerlerde taşıdığı kumları biriktirmesi ile oluşur. Çöllerde oluşan hilal görünümlü ve rüzgarın etkisiyle sürekli yer değiştiren kumullara barkan adı verilir.
Lösler
Rüzgarın taşıdığı ince toz boyutundaki malzemeleri hızının azaldığı yerlerde biriktirmesiyle oluşan birikintilere lös adı verilir.
Akarsular ve Oluşturdukları Şekiller
Belli bir yatak içinde eğime bağlı olarak akan sulara akarsu adı verilir. Bir akarsuyun doğduğu yere kaynak, göle veya denize döküldüğü yere ağız, içinde aktığı uzun çukurluğa da yatak adı verilir.
Akarsu, yatağını ağız kısmından kaynak kısmına doğru aşındırır. Buna geriye doğru aşındırma adı verilir. Aşınmanın ilerlemesi ile akarsuyun yatak eğimi giderek azalır ve yana doğru aşındırma etkili olur.
Akarsular yataklarını en son deniz seviyesine kadar aşındırabilirler. Bu seviyeden daha derine aşındırma olmaz. Bunun nedeni eğimin deniz seviyesinde son bulmasıdır. Bu seviyeye taban (kaide) seviyesi adı verilir.
Yatağını taban seviyesine kadar aşındırmış olan bir akarsuyun kaynak kısmı ile ağız kısmı arasında iç bükey görünüm kazanan profile denge profili denir.
Denge progiline ulaşmış bir akarsuda;
- Yatak eğimi ve akış hızı azalmıştır.
- Enerji üretimi için potansiyeli azalmıştır.
- Derine aşındırma sona ermiştir.
- Taşıma ve ulaşma elverişli hale gelmiştir.
Türkiye yakın bir jeolojik dönemde oluştuğu için akarsular henüz denge profiline ulaşmamıştır.
Akarsuların Oluşturdukları Aşınım Şekilleri
Akarsuyun aşındırması üzerinde; akış hızı, yatak eğimi, su miktarı, taşıdığı yük miktarı ve akarsuyun yatağını oluşturan kayaçların cinsi gibi faktörler etkilidir.
1. Vadiler
Akarsuların derine ve yana aşındırması sonucunda değişik vadi tipleri meydana gelir.
Çentik vadi: Akarsuyun; hızla aktığı eğimli yüzeylerde, yatağını derine doğru kazmasıyla oluşan dar ve dik yamaçlı tabansız vadilerdir. Çentik vadilerin profilleri “V” şeklindedir.
Boğaz vadi: İki düzlük arasındaki sert kütlenin, akarsu tarafından derin bir şekilde yarılmasıyla oluşan vadilerdir. Yüksek dağ sıralarını enine yarıp geçtikleri için ulaşımda geçit olarak kullanılırlar. (Toroslar’daki Gülek boğazı)
Kanyon vadi: Karstik arazilerde kireç taşlarının akarsular tarafından aşındırılmasıyla oluşmuş derin ve dik yamaçlı vadilerdir. Yamaçlardaki farklı aşınma sonucu basamaklı bir görünüm alır. (Akdeniz Bölgesi’ndeki Göksu Kanyonu, ABD’deki Kolarado kanyonu)
Geniş tabanlı vadi: Akarsuyun derine aşındırmasının azaldığı yerlerde yana aşındırma yapması sonucu oluşur. Vadi tabanı genişler, akarsu alüvyonlarını biriktirir ve tabanlı vadiler oluşur.
Taraça (Seki): Akarsular önceden genişleterek alüvyonlarla doldurmuş oldukları yataklarını tektonik yükselmelere bağlı olarak tekrar kazmaya başlar. Böylece yeni bir yatak oluşur. Yeni yatağa göre yüksekte kalan eski vadi tabanı basamak şeklini alır. Bu basamaklara seki (taraça) adı verilir.
Asimetrik vadi: Akarsuların vadinin dirençli kısımlarını az, dirençsiz kısımlarını çok aşındırması sonucu oluşur.
2. Menderes
Yatak eğiminin azaldığı yerlerde akarsu sağa sola büklümler oluşturarak akar. Bu şekle menderes denir. Akarsular, büklümün dış tarafında aşındırma, iç tarafında biriktirme yapar. Dolayısıyla mendereslerde hem aşınım, hem de birikim faaliyeti olmaktadır. Menderesler oluşturan bir akarsu sık sık yatak değiştirir. Böylece kenarlarda kalan eski menderes parçalarına kopuk menderes denir. Menderesler yaparak akan bir akarsuyun;
- Yatak eğimi ve akış hızı azalmıştır.
- Enerji potansiyeli azalmıştır.
- Akarsuyun uzunluğu artmıştır.
3. Kırgıbayır (Badlans)
Bitki örtüsünden yoksun kurak yerlerde şiddetli yağmurların oluşturduğu sel suları gevşek yapılı, dirençsiz arazileri kolayca aşındırır. Bunun sonucunda oluşan parçalı, yarıntılı arazilere kırgıbayır denir.
4. Dev Kazanı
Akarsuların çağlayanlar (şelale) yaparak aktığı yerlerde aşındırma sonucu oluşan çukurluklardır. Akdeniz Bölgesi’ndeki Manavgat ve Düden şelalerinde dev kazanı belirgin olarak görülür.
5. Peribacaları
Volkanik tüflerin bulunduğu yarı kurak iklim bölgelerinde sağanak yağmurlarla eğimli yüzeylerden akan sel sularının oluşturduğu şekillerdir. Tüt yamaçları arasında yer yer daha dirençli tabakalar varsa bunların altındaki yumuşak kısımları sel sularına karşı korur. Böylece peri bacaları adı verilen üzerinde sert kayaların bulunduğu sütunlara benzer şekiller meydana gelir. Ülkemizde Nevşehir, Ürgüp, Göreme ve Avanos çevresi peribacalarından dolayı turizm açısından önemli bir değer taşır. Peribacalarının oluşumunda sel suları doğrudan, rüzgarlar ise dolaylı etkide bulunur.
6. Plato
Akarsular tarafından derin vadilerle parçalanmış geniş ve yüksek düzlüklere “plato” adı verilir.
Akarsuların Oluşturdukları Birikim Şekilleri
Akarsu biriktirme şekilleri yatak eğiminin, akış hızının ve taşıma yükünün az, yük miktarının fazla olduğu yerlerde görülür.
1. Birikinti Konisi ve Yelpazesi
Dağ yamacından inen akarsuların eğimin azaldığı yerde, taşıdığı alüvyonları koni şeklinde biriktirmesi ile birikinti konileri oluşur. Birikinti konilerinin birleşmesiyle birikinti yelpazeleri oluşur.
2. Dağ Eteği Ovası
Dağ eteğinde, eğimin azaldığı yerlerde birikinti konilerinin ve yelpazelerinin birleşmesiyle oluşur.
3. Dağ İçi Ovası
Dağlık alanlar içinde akan akarsuyun eğimin azaldığı yerlerde taşıdığı malzemeleri biriktirmesi ile oluşur.
4. Delta Ovası
Akarsuların taşıdıkları alüvyonları deniz içinde biriktirmesiyle oluşan üçgen şeklindeki düzlüklere denir. Delta ovalarının oluşabilmesi için;
- Kıta sahanlığının (şelf alanının) geniş olması,
- Kıyının sığ olması,
- Akarsuyun bol alüvyon taşıması,
- Kıyıda gel-git ve kuvvetli akıntıların etkili olmaması gerekir.
5. Irmak Adası
Akarsuyun taşıdığı malzemeleri yatak eğiminin azaldığı ve yatağın genişlediği yerlerde ada şeklinde biriktirmesi ile oluşan geçici şekillerdir.
Yeraltı Suları ve Oluşturdukları Şekiller
Kalker (kireç taşı), jips (alçı taşı), kuyu tuzu gibi kolayca eriyebilen taşların bulunduğu alanlara karstik arazi bu arazilerde suların etkisiyle oluşan şekillere de karstik şekiller denir. Karstik şekiller kimyasal çözünmenin fazla olduğu iklim bölgelerinde daha yaygındır. Ayrıca suların içerisinde bulunan karbondioksit gazı (C02) erimeyi artırır ve kolaylaştırır. Karstik şekillerin oluşumunda kayaç yapısının yanında iklim şartlarının da büyük etkisi vardır. Ülkemizde karstik şekillerin en yaygın olduğu bölge Akdeniz Bölgesi’dir. Bunun nedeni; kalın kireç taşlarının (kalker tabakalarının) bulunması ile sıcaklık ve yağışın fazla olmasıdır.
Karstik Aşınım Şekilleri
Karstik arazilerdeki kalker, kaya tuzu, jips, gibi kayaçların karbondioksitli suların etkisiyle aşındırılması sonucu çeşitli yer şekilleri oluşur. Başlıca karstik aşınım şekilleri şunlardır:
1. Lapya
Kalkerli yamaçlar üzerindeki çatlaklardan akan sel ve yağmur sularının açmış olduğu çok sayıdaki küçük oluk ve kanalcıklardır. Lapyaların derinleri bir kaç cm ile bir kaç metre arasında değişir. Karstik arazilerde erime yoluyla oluşan en küçük şekillerdir.
2. Dolin
Lapyaların zamanla birleşmesi sonucu oluşan ve çapları bir kaç metre ile birkaç yüz metreyi bulan sığ çukurlardır.
3. Uvala
Birden fazla dolinin birleşmesiyle oluşan daha büyük çukurluklardır.
4. Polye
Bir kaç uvalanın birleşmesiyle veya genişlemesi sonucunda oluşan ve çaplan bir kaç kilometreyi bulan daha büyük çukurlara polye adı verilir. Polyelerin tabanlarının alüvyonlarla kaplanması sonucu polye ovaları meydana gelir.
5. Düden
Polye tabanında bulunan sular düden adı verilen çukurluklardan yer altına sızarlar. Yağışların bol olduğu dönemlerde ise yer altı su seviyesinin yükselmesine bağlı olarak sular düdenlerden yeryüzüne çıkar.
6. Mağara ve Galeri
Karstik arazilerde yer altına sızan suların buradaki çatlakları zamanla genişletmesi sonucu mağaralar oluşur. Birden fazla mağaranın birleşmesiyle de galeri adı verilen daha büyük mağaralar oluşur.
7. Obruk
Mağaraların tavanlarının ya da bazı dolinlerin derinleşip çökmesi sonucu oluşan derin kuyulardır. Obrukların tabanlarında suların birikmesiyle obruk gölleri meydana gelir.
Karstik Birikim Şekilleri
Karstik arazilerdeki yeraltı sularının içindeki kalsiyum bikarbonatın, suyun buharlaşması sonucu kalsiyum karbonat (CaC03) şeklinde çökelmesiyle oluşur.
Traverten, Sarkıt, Dikit ve Sütunlar
Kalsiyum karbonatın (CaC03) dağ yamaçlarında çökelmesi ile oluşan ilginç şekillerdir. Travertenler içerdikleri minerallerin özelliğine bağlı olarak değişik renkler alırlar. Mağara tavanından damlayan su içindeki kalsiyum karbonatın (kirecin) tavanda birikmesiyle sarkıt, mağara tabanında birikmesiyle de dikit oluşur. Sarkıt ve dikitler zamanla birleşerek sütunları meydana getirir.
Buzullar ve Oluşturdukları Şekiller
Kutup bölgeleri ve dağların yüksek kısımlarında sıcaklığın düşük olması nedeniyle yağışlar kar şeklindedir. Sıcaklığın düşük olması kar örtüsünün tamamının erimesini engeller. Böylece yıl boyunca erimeden kalan karlara kalıcı (toktağan) kar, kalıcı karların başladığı yükseltiye ise kalıcı (toktağan) kar sınırı adı verilir. Bu sınır Ekvator’dan kutuplara doğru değişiklik gösterir.
Uzun yıllar boyunca yağan karlar üst üste birikir. Karlar erime ve donma olayı sonucunda kristallenerek zamanla neve buzuna dönüşür. Neve buzu, üzerinde biriken karların ağırlığı altında sıkışır ve taneler arasındaki boşluklar kapanır. Böylece neve buzuna göre daha iri kristallerden oluşan ve kalınlığı daha fazla olan buzullar (glasiye buzu) oluşur. Buzullar bulundukları yere ve büyüklüklerine göre çeşitli isimler alır.
Sirk Buzulu: Dağların tepesinde ve yüksek yamaçlarındaki küçük çanaklarda yeni oluşmaya başlayan buzullara sirk buzulu denir.
Vadi Buzulu: Sirklerdeki buzullar sürekli olarak beslenirse artık sirk içine sığmaz hale gelir ve taşarak yamacın uygun bir yerinden aşağı doğru iner. Böylece vadi buzulu oluşur.
Örtü Buzulu: Kutup bölgelerinde geniş kara kütlelerini kaplayarak kalın bir örtü oluşturan buzullardır. Grönland’da 2 milyon km2, Antarktika’da 13 milyon km2 alan kaplayan örtü buzulları bulunur.
Takke Buzulu: Dağların zirvelerini adeta bir külah gibi örten buzullara takke buzulu denir.
Bütün dış kuvvetler gibi buzullar da aşındırarak ve aşındırdıkları maddeleri biriktirerek bazı yer şekillerinin oluşumuna yol açarlar.
Buzulların Oluşturduğu Aşındırma Şekilleri
Kalınlığı onlarca hatta yüzlerce metreyi bulan buzullar hamur gibi hareket eder. Bu hareketin hızı buzulun büyüklüğüne ve yerleştiği alanın eğimine göre değişir. Örneğin örtü buzulları yılda 6-9 metre arasında yer değiştirirken vadi buzullarında bu hız daha fazladır.
Buzullar hareketi sırasında geçtiği yerleri çizerek, törpüleyerek ve cilalayarak aşındırır. Bu aşındırmalar sonucunda çeşitli yer şekilleri meydana gelir.
1. Sirk Çukuru (Buzul Yalağı)
Dağların yüksek kesimlerinde buzulların ilk oluşmaya başladığı yerlerdeki küçük aşınım çukurlarıdır.
2. Buzul Vadisi
Dağ yamaçlarında eski akarsu vadilerine yerleşen buzullar eğime bağlı olarak aşağı doğru hareket eder. Bu hareket sırasında vadinin de şeklini değiştirerek “U” şeklinde vadiler oluştururlar.
3. Hörgüç Kaya
Buzul vadileri, akarsu vadileri gibi sürekli bir iniş göstermezler. Buzul vadilerinin boyuna profilleri inişli çıkışlıdır. Çünkü yumuşak kayaların olduğu yerler daha çok oyulur ve çanak şeklini alır. Buzullar ortadan kalktığı zaman bu çanaklarda göller oluşur. Çanakların arasındaki sert kayaların buzullar tarafından törpülenip cilalanması ile oluşan ve deve hörgücüne benzeyen yassı tepelere hörgüç kaya denir.
Buzulların Oluşturuğu Birikim Şekilleri
Buzullar aşındırdıkları çeşitli boyuttaki malzemeleri adeta bir dozer gibi önlerine katarak taşır ve hareketin bittiği yerde biriktirirler. Biriktirilen bu malzemeye moren (buzultaş) adı verilir. Morenlerin akarsuların biriktirdiği alüvyonlardan en önemli farkı çakılların çizik, cilalı ve köşeli olmasıdır.
1. Moren Setleri
Buzulların getirdikleri morenleri üst üste biriktirmesi ile oluşan setlerdir. Bu setler vadi boyunca ilerleyen buzulların yan taraflarında, ortalarında ve ön kısımlarında bulunur.
2. Sander Düzlükleri
Morenlerin buzullardan kaynaklanan akarsular tarafından taşınarak eğimin azaldığı yerlerde biriktirilmesiyle oluşan düzlüklerdir.
Dalga ve Akıntıların Oluşturduğu Şekiller
Kıyıların zamanla şekillenip değişik görünümler almalarına neden olan dış kuvvetlerin başlıcaları dalga, akıntı ve gel-git gibi hareketlerdir.
Deniz ve göllerde, yüzey sularının rüzgârların etkisiyle göstermiş olduğu salınım hareketlerine dalga denir. Dalgalanma sırasında su kütleleri yer değiştirmediği halde sanki dalga yer değiştiriyormuş gibi görünür. Aslında yer değiştiren su kütlesi değil, suyun hareketidir. Bu durum bir stadyumdaki insanların bulundukları yerde ayağa kalkıp otururarak yapmış oldukları dalgalanma hareketine benzetilebilir. Burada da yer değiştiren insanlar değil harekettir.
Dalgaların oluşumunda rüzgârın yanı sıra deniz tabanlarında meydana gelen deprem, volkanizma ve heyelan olayları da etkili olmaktadır.
Okyanuslarda ve denizlerde, bulundukları yerlerden daha uzak mesafelere doğru belli yönde hareket eden su kütlelerine akıntı adı verilir.
Akıntıların oluşmasında sürekli rüzgârlar, sıcaklık, tuzluluk ve yoğunluk farkları gibi faktörler etkili olmaktadır.
Dalgalar, karaların denize doğru olan çıkıntılarında (burunlarda) aşındırma yaparken, buralardan kopardığı parçaları da girintilerde (koy ve körfezlerde) biriktirirler. Bu şekilde kıyı çizgisi zamanla düzleşme eğilimi gösterir. Dalga ve akıntıların kıyılarda yaptıkları şekiller aşındırma ve biriktirme şekilleri olarak iki grupta toplanabilir.
Dalga ve Akıntıların Aşındırma Yoluyla Oluşturduğu Şekiller
Dalga aşındırması dağların kıyıya paralel uzandığı ve kıta sahanlığının dar olduğu kıyılarda daha çok etkilidir.
Falez
Dalgalar dik kıyılara çarparak buradaki kayaların alt kısımlarını oyar. Altı oyulan kayaların üst kısımlarının zamanla çökmesi sonucunda dik kayalar yani falezler oluşur. Ülkemizde falezlerin en yaygın olduğu yerler Akdeniz ve Karadeniz kıyılarıdır.
Aşınım Platformu
Falezler, zamanla dalgaların etkisiyle yıkılarak kara içlerine doğru geriler ve eski yerinde kum ve çakıl bloklarla kaplı düzlükler oluşur. Dalga aşındırmasıyla oluşan bu düzlüklere aşınım platformu adı verilir.
Doğal Köprüler
Denize dik uzanan kara parçalarının alt kısımlarının aşındırmasıyla oluşurlar.
Dalga ve Akıntıların Biriktirme Yoluyla Oluşturduğu Şekiller
Kumsallar (Plaj)
Biriktirme şekillerinin başında kumsallar gelir. Bunlar dalgalar tarafından denizden getirilen kum tanelerinin alçak kıyılarda biriktirilmesi ile oluşur.
Kıyı Oku
Dalga ve akıntıların kum boyutundaki malzemeleri kıyıdan denize doğru dik bir şekilde biriktirmesiyle oluşan çıkıntılardır.
Kıyı Kordonu (Kıyı Seti)
Kıyı oklarının zamanla sahile paralel uzamasıyla oluşan setlerdir.
Lagün Gölleri
Kıyı kordonlarının zamanla gelişerek koy ve körfezlerin ağız kısımlarını kapatmasıyla oluşan göllere denir.
Tombolo
Kıyıya yakın bir adanın kıyı kordonları tarafından karaya bağlanması sonucu oluşan şekillerdir. Güney Marmara’daki Kapıdağ yarımadası tomboloya örnektir.
Gel-Git Olayı
Ay’ın ve Güneş’in çekim etkisi sonucu deniz sularının periyodik olarak yükselmesi ve alçalması olayına gelgit adı verilir. Denizin kabarması ile çekilmesi arasındaki yükseklik farkına gel-git genliği denir. Gel-git genliği okyanus kıyılarında 8-10 metre civarında iken iç denizler de 30-40 cm civarındadır. Bu yüzden gel-git okyanus kıyılarında daha etkilidir. Gel-git genliğinin fazla olduğu kıyılarda akarsuların ağız kısımlarında delta oluşmaz. Çünkü gel-git sırasında akarsuyun getirdiği alüvyonlar kıyıdan uzaklaştırılır. Buralarda deniz suları akarsu ağızlarından içeriye doğru girinti yaparak haliçleri oluşturur. Batı Avrupa kıyılarındaki birçok liman haliçlerin kenarında yer alır (Hamburg, Londra, Rotterdam). Ülkemizde gel-git genliği çok az olduğu için akarsuların ağız kısımlarında haliç yerine delta ovaları oluşmuştur.
Kıyı Tipleri ve Oluşum Süreçleri
Yeryüzünde birbirinden farklı kıyı tiplerinin oluşmasında orojenez ve epirojenez olayları ile akarsular, buzullar, dalga ve akıntılar etkili olmaktadır.
Genel olarak kıyı tipleri; kıyı kesimlerdeki alanların çökmesi veya deniz seviyesinin yükselmesi ile daha önceleri kara halinde olan alanların su altında kalması sonucu oluşmaktadır.
Enine Kıyılar
Dağların denize dik uzandığı yerlerde denizin vadileri işgal etmesiyle oluşur. Bu kıyılarda girinti-çıkıntı çoktur. Koy, körfez ve limanlara fazlaca rastlanır.
Boyuna Kıyılar
Dağların denize paralel uzandığı yerlerde görülür. Bu kıyılar gayet sadedir, girinti-çıkıntı çok azdır.
Dalmaçya Tipi Kıyılar
Denize paralel uzanan dağ sıraları arasında kalan akarsu vadileri deniz seviyesinin yükselmesi ile sular altında kalır. Bunun sonucunda deniz içinde kalan dağ ve tepelerin zirveleri irili ufaklı adalar halinde görülür. Bu tip kıyılara dalmaçya tipi kıyılar denir. Adriyatik Denizi’ndeki Hırvatistan kıyılarında görülür.
Ria Tipi Kıyılar
Platoları yaran derin vadilerin deniz ve okyanusların yükselmesi sonucu sular altında kalması ile oluşur.
Limanlı Kıyılar
Alçak kıyılardaki akarsu vadilerinin sular altında kalmasıyla koy ve körfezler oluşur. Bu koy ve körfezlerin önlerinin kıyı oklarıyla kapanması sonucu limanlı kıyılar meydana gelir.
Skyer Tipi Kıyılar
Buzulların etkisiyle oluşmuş hörgüçkaya ve morenlerin sular altında kalmasıyla oluşan çok sayıda ada ve gölün olduğu karmaşık kıyılardır.
Fiyortlar
Buzulların aşındırmasıyla oluşmuş vadilerin sular altında kalmasıyla meydana gelmişlerdir.
Haliçli Kıyılar
Özellikle gel-git genliğinin fazla olduğu yerlerde akarsuların ağızlarında oluşan ve bazen kara, bazen de deniz haline gelen kıyılardır.
Yer Şekillerinin Diğer Oluşum Süreçleri
Erozyon
Çözülmüş olan kayaçların ve toprağın üst kısmının dış kuvvetler tarafından süpürülerek taşınması olayıdır. Suyun etkisiyle oluşan aşınmaya su erozyonu, rüzgâr etkisiyle oluşan aşınmaya ise rüzgâr erozyonu denir. Erozyonun şiddetini etkileyen faktörler şunlardır:
- Arazinin eğimli ve engebeli olması
- Bitki örtüsünün tahrip edilmesi
- Sel rejimli yağışlar
- Aşırı otlatma yapılması
- Tarlaların eğim yönünde sürülmesi
- Nadas uygulamasının yaygın olması
- Anız örtüsünün yakılması
Kütle Hareketleri
Yeryüzünün şekillenmesini etkileyen olaylardan biri de kütle hareketleridir. Kütle hareketleri, toprağın, taşların ve tabakaların bulundukları yerlerden ayrılarak aşağılara kaymasıdır. Yer değiştirme olayı sadece toprak katmanında meydana gelirse buna toprak kayması; toprakla birlikte yamacın bir bölümü de yerinden koparak aşağı kayarsa buna heyelan denir. Heyelan olayları en çok kar erimelerinin olduğu ilkbahar ayları ile bol yağışlı dönemlerde meydana gelir. Kar ve yağmur sularıyla doygun hale gelen toprak kayganlaşır ve kütle halinde yamaç boyunca hareket eder. Eğimin fazla olması da heyelanı hızlandırır. Heyelanı etkileyen başlıca faktörler şunlardır:
- Eğimin fazla olması
- Yağışların fazla olması
- Su aldığında çamur haline gelen killi tabakaların bulunması
- Tabakaların eğim yönünde uzanması
- Yer çekimi
- Doğal Afetler (deprem, volkanizma)
- Beşeri faktörler (yol, köprü, tünel inşaatları için yapılan kazılar)
Heyelan olayları sonucunda düşen kütlelerin akarsuların önünü kesmesi sonucu heyelan set göllerioluşur. (Karadeniz Bölgesi’ndeki Sera, Tortum, Yedi Göller gibi.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder