Jeomorfoloji
Dünya’nın Oluşumu ve İç Yapısı
Güneş Sistemi’nin Oluşumu
Güneş Sistemi’nin oluşumu ile ilgili farklı teoriler ortaya atılmıştır.
En geçerli teori sayılan Kant-Laplace
teorisine Nebula teorisi de denir.
Bu teoriye göre, Nebula adı verilen kızgın gaz kütlesi ekseni çevresinde sarmal bir hareketle dönerken, zamanla soğuyarak küçülmüştür. Bu dönüş etkisiyle oluşan çekim merkezinde Güneş oluşmuştur. Gazlardan hafif olanları Güneş tarafından çekilmiş, çekim etkisi dışındakiler uzay boşluğuna dağılmış ağır olanlar da Güneş’ten farklı uzaklıklarda soğuyarak gezegenleri oluşturmuşlardır.
Dünya’nın Oluşumu
Dünya, Güneş Sistemi oluştuğunda kızgın bir gaz kütlesi halindeydi. Zamanla ekseni çevresindeki dönüşünün etkisiyle, dıştan içe doğru soğumuş, böylece iç içe geçmiş farklı sıcaklıktaki katmanlar oluşmuştur. Günümüzde iç kısımlarda yüksek sıcaklık korunmaktadır. Dünya’nın oluşumundan bugüne kadar geçen zaman ve Dünya’nın yapısı jeolojik zamanlar yardımıyla belirlenir.
Jeolojik Zamanlar
Yaklaşık 4,5 milyar yaşında olan Dünya, günümüze kadar çeşitli evrelerden
geçmiştir. Jeolojik zamanlar adı verilen bu evrelerin her birinde ,
değişik canlı türleri ve iklim koşulları görülmüştür.
Dünya’nın yapısını inceleyen jeoloji bilimi, jeolojik zamanlar
belirlenirken fosillerden ve tortul tabakaların özelliklerinden
yararlanılır.
Jeolojik zamanlar günümüze en yakın zaman en üstte olacak şekilde
sıralanır.
-
Dördüncü Zaman
-
Üçüncü Zaman
-
İkinci Zaman
-
Birinci Zaman
-
İlkel Zaman
İlkel Zaman
Günümüzden yaklaşık 600 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik
zamandır.
İlkel zamanın yaklaşık 4 milyar yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.
Zamanın önemli olayları :
-
Sularda tek hücreli canlıların ortaya çıkışı
-
En eski kıta çekirdeklerinin oluşumu
İlkel zamanı karakterize eden canlılar alg ve radiolariadır.
Birinci Zaman (Paleozoik)
Günümüzden yaklaşık 225 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik
zamandır. Birinci zamanın yaklaşık 375 milyon yıl sürdüğü tahmin
edilmektedir.
Zamanın önemli olayları :
-
Kaledonya ve
Hersinya kıvrımlarının oluşumu
-
Özellikle karbon devrinde kömür yataklarının oluşumu
-
İlk kara bitkilerinin ortaya çıkışı
-
Balığa benzer ilk organizmaların ortaya çıkışı
Birinci zamanı karakterize eden canlılar
graptolith ve
trilobittir.
İkinci Zaman (Mezozoik)
Günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik
zamandır. İkinci zamanın yaklaşık 160 milyon yıl sürdüğü tahmin
edilmektedir. İkinci zamanı karakterize eden
dinazor ve
ammonitler bu zamanın sonunda yok
olmuşlardır.
Zamanın önemli olayları :
-
Ekvatoral ve soğuk iklimlerin belirmesi
-
Kimmeridge ve
Avustrien kıvrımlarının oluşumu
İkinci zamanı karakterize eden canlılar
ammonit ve
dinazordur.
Üçüncü Zaman (Neozoik)
Günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik
zamandır. Üçüncü zamanın yaklaşık 63 milyon yıl sürdüğü tahmin
edilmektedir.
Zamanın önemli olayları :
§ Kıtaların bugünkü görünümünü kazanmaya başlaması
§ Linyit havzalarının oluşumu
§ Bugünkü iklim bölgelerinin ve bitki topluluklarının belirmeye
başlaması
§ Alp kıvrım sisteminin gelişmesi
§ Nümmilitler ve memelilerin ortaya çıkışı
Üçüncü zamanı karakterize eden canlılar
nummilit,
hipparion,
elephas ve
mastadondur.
Dördüncü Zaman (Kuaterner)
Günümüzden 2 milyon yıl önce başladığı ve hala sürdüğü varsayılan
jeolojik zamandır.
Zamanın önemli olayları :
-
İklimde büyük değişikliklerin ve dört buzul döneminin (Günz, Mindel, Riss,
Würm) yaşanması
-
İnsanın ortaya çıkışı
Dördüncü zamanı karakterize eden canlılar mamut ve insandır.
Dünya’nın İç Yapısı
Dünya, kalınlık, yoğunluk ve sıcaklıkları farklı, iç içe geçmiş çeşitli
katmanlardan oluşmuştur. Bu katmanların özellikleri hakkında bilgi
edinilirken deprem dalgalarından yararlanılır.
-
Çekirdek
-
Manto
-
Taşküre (Litosfer)
Deprem Dalgaları
Deprem dalgaları farklı dalga boylarını göstermektedir. Deprem dalgaları
yoğun tabakalardan geçerken dalga boyları küçülür, titreşim sayısı artar.
Yoğunluğu az olan tabakalarda ise dalga boyu uzar, titreşim sayısı
azalır.
Çekirdek :
Yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu bölümdür.
Dünya’nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin, 5120-2890
km’ler arasındaki kısmına dış çekirdek,
6371-5150 km’ler arasındaki kısmına iç
çekirdek denir. İç çekirdekte bulunan demir-nikel karışımı çok yüksek
basınç ve sıcaklık etkisiyle kristal haldedir. Dış çekirdekte ise bu
karışım ergimiş haldedir.
Manto
Litosfer ile çekirdek arasındaki katmandır. 100-2890
km’ler arasında bulunan mantonun yoğunluğu
3,3-5,5 g/cm3 sıcaklığı 1900-3700 °C arasında değişir. Manto,
yer hacminin en büyük bölümünü oluşturur. Yapısında silisyum, magnezyum ,
nikel ve demir bulunmaktadır. Mantonun üst kesimi yüksek sıcaklık ve
basınçtan dolayı plastiki özellik gösterir.
Alt kesimleri ise sıvı halde bulunur. Bu nedenle mantoda sürekli olarak
alçalıcı-yükselici hareketler görülür.
Mantodaki Alçalıcı-Yükselici Hareketler
Mantonun alt ve üst kısımlarındaki yoğunluk farkı nedeniyle magma adı
verilen kızgın akıcı madde yerkabuğuna doğru yükselir. Yoğunluğun arttığı
bölümlerde ise magma yerin içine doğru sokulur.
Taşküre (Litosfer)
Mantonun üstünde yer alan ve yeryüzüne kadar uzanan katmandır.
Kalınlığı ortalama 100 km’dir.
Taşküre’nin ortalama 35 km’lik üst bölümüne
yerkabuğu denir.
Daha çok silisyum ve alüminyum bileşimindeki taşlardan oluşması nedeniyle
sial de denir.
Yerkabuğunun altındaki bölüme ise silisyum ve magnezyumdan oluştuğu için
sima denir.
Sial, okyanus tabanlarında incelir yer
yer kaybolur.
Örneğin Büyük Okyanus tabanının bazı bölümlerinde
sial görülmez.
Yeryüzünden yerin derinliklerine inildikçe 33
m’de bir sıcaklık 1 °C artar. Buna
jeoterm basamağı denir.
Kıtalar ve Okyanuslar
Yeryüzünün üst bölümü kara parçalarından ve su kütlelerinden oluşmuştur.
Denizlerin ortasında çok büyük birer ada gibi duran kara kütlelerine kıta
denir. Kuzey Yarım Küre’de karalar, Güney Yarım Küre’den
daha geniş yer kaplar. Asya, Avrupa, Kuzey Amerika’nın tamamı ve
Afrika’nın büyük bir bölümü Kuzey Yarım Küre’de yer alır. Güney
Amerika’nın ve Afrika’nın büyük bir bölümü, Avustralya ve çevresindeki
adalarla Antartika kıtası Güney Yarım Küre’de
bulunur. Yeryüzünün yaklaşık ¾’ü sularla kaplıdır. Kıtaların birbirinden
ayıran büyük su kütlelerine okyanus denir.
Kara ve Denizlerin Farklı Dağılışının Sonuçları
Karaların Kuzey Yarım Küre’de daha fazla yer kaplaması nedeniyle, Kuzey
Yarım Küre’de;
-
Yıllık sıcaklık ortalaması daha yüksektir.
-
Sıcaklık farkları daha belirgindir.
-
Eş sıcaklık eğrileri enlemlerden daha fazla sapma gösterir.
-
Kıtalar arası ulaşım daha kolaydır.
-
Nüfus daha kalabalıktır.
-
Kültürlerin gelişmesi ve yayılması daha kolaydır.
-
Ekonomi daha hızlı ve daha çok gelişmiştir.
Hipsografik Eğri
Yeryüzünün yükseklik ve derinlik basamaklarını gösteren eğridir.
Kıta Platformu : Derin deniz platformundan sonra yüksek dağlar ile
kıyı ovaları arasındaki en geniş bölümdür.
Karaların Ortalama Yüksekliği : Karaların ortalama yüksekliği 1000
m dir. Dünya’nın en yüksek yeri deniz
seviyesinden 8840 m yükseklikteki Everest Tepesi’dir.
Kıta Sahanlığı : Deniz seviyesinin altında, kıyı çizgisinden
-200 m derine kadar inen bölüme kıta sahanlığı (şelf) denir. Şelf
kıtaların su altında kalmış bölümleri sayılır.
Kıta Yamacı : Şelf ile derin deniz platformunu birbirine bağlayan
bölümdür.
Denizlerin Ortalama Derinliği : Denizlerin ortalama derinliği 4000
m dir. Dünya’nın en derin yeri olan
Mariana Çukuru
denzi seviyesinden 11.035 m derinliktedir.
Derin Deniz Platformu : Kıta yamaçları ile çevrelenmiş, ortalama
derinliği 6000 m olan yeryüzünün en geniş bölümüdür.
Derin Deniz Çukurları : Sima üzerinde hareket eden
kıtaların, birbirine çarptıkları yerlerde bulunur. Yeryüzünün en dar
bölümüdür.
Yerkabuğunu Oluşturan Taşlar
Yerkabuğunun ana malzemesi taşlardır. Çeşitli minerallerden ve organik
maddelerden oluşan katı, doğal maddelere taş
ya da kayaç denir. Yer üstünde ve içinde
bulunan tüm taşların kökeni magmadır. Ancak bu taşların bir kısmı bazı
olaylar sonucu değişik özellikler kazanarak çeşitli adlar almıştır.
Oluşumlarına göre taşlar üç grupta toplanır.
-
Püskürük (Volkanik) Taşlar
-
Tortul Taşlar
-
Başkalaşmış (Metamorfik) Taşlar
UYARI : Tortul taşları, püskürük ve başkalaşmış taşlardan
ayıran en önemli özellik fosil içermeleridir.
Püskürük (Volkanik) Taşlar
Magmanın yeryüzünde ya da yeryüzüne yakın
yerlerde soğumasıyla oluşan taşlardır.
Katılaşım taşları adı da verilen püskürük
taşlar magmanın soğuduğu yere göre iki gruba ayrılır.
§ Dış Püskürük Taşlar
§ İç Püskürük Taşlar
Dış Püskürük Taşlar
Magmanın yeryüzüne çıkıp, yeryüzünde soğumasıyla oluşan taşlardır.
Soğumaları kısa sürede gerçekleştiği için Küçük kristalli olurlar. Dış
püskürük taşların en tanınmış örnekleri bazalt, andezit,
obsidyen ve volkanik tüftür.
Bazalt : Koyu gri ve siyah renklerde olan dış püskürük bir taştır.
Mineralleri ince taneli olduğu için ancak mikroskopla görülebilir.
Bazalt demir içerir. Bu nedenle ağır bir taştır.
Andezit : Eflatun, mor, pembemsi renkli dış püskürük bir taştır.
Ankara taşı da denir. Dağıldığında killi topraklar oluşur.
Obsidyen (Volkan Camı) : Siyah, kahverengi, yeşil renkli ve parlak dış
püskürük bir taştır. Magmanın yer yüzüne çıktığında aniden soğuması ile
oluşur. Bu nedenle camsı görünüme sahiptir.
Volkanik Tüf : Volkanlardan çıkan kül ve irili ufaklı parçaların
üst üste yığılarak yapışması ile oluşan taşlara volkan tüfü denir.
İç Püskürük Taşlar
Magmanın yeryüzünün derinliklerinde soğuyup, katılaşmasıyla oluşan
taşlardır. Soğuma yavaş olduğundan iç püskürükler iri kristalli olurlar.
İç püskürük taşların en tanınmış örnekleri granit, siyenit ve
diyorittir.
Granit : İç püskürük bir taştır. Kuvars, mika ve feldspat
mineralleri içerir. Taneli olması nedeniyle mineralleri kolayca görülür.
Çatlağı çok olan granit kolayca dağılır, oluşan kuma arena denir.
Siyenit : Yeşilimsi, pembemsi renkli iç püskürük bir taştır.
Adını Mısır’daki Syene (Asuvan) kentinden almıştır. Siyenit dağılınca kil oluşur.
Diyorit : Birbirinden gözle kolayca ayrılabilen açık ve koyu
renkli minerallerden oluşan iç püskürük bir taştır. İri taneli olanları,
ince tanelilere göre daha kolay dağılır.
Tortul Taşlar
Denizlerde, göllerde ve çukur yerlerde meydana gelen tortulanma ve
çökelmelerle oluşan taşlardır. Tortul taşların yaşı içerdikleri fosillerle
belirlenir. Tortul taşlar,
tortullanmanın çeşidine göre 3 gruba
ayrılır.
-
Kimyasal Tortul Taşlar
-
Organik Tortul Taşlar
-
Fiziksel Tortul Taşlar
Fosil : Jeolojik devirler boyunca yaşamış canlıların taşlamış
kalıntılarına fosil denir.
Kimyasal Tortul Taşlar
Suda erime özelliğine sahip taşların suda eriyerek başka alanlara
taşınıp tortulanması ile oluşur. Kimyasal tortul taşların en tanınmış
örnekleri jips, traverten, kireç taşı
(kalker), çakmaktaşı (silex)’dır.
Jips (Alçıtaşı) : Beyaz renkli, tırnakla çizilebilen kimyasal
tortul bir taştır. Alçıtaşı olarak da isimlendirilir.
Traverten : Kalsiyum biokarbonatlı yer altı
sularının mağara boşluklarında veya yeryüzüne çıktıkları yerlerde
içlerindeki kalsiyum karbonatın çökelmesi sonucu oluşan kimyasal tortul
bir taştır.
Kalker (Kireçtaşı) : Deniz ve okyanus havzalarında, erimiş halde
bulunan kirecin çökelmesi ve taşlaşması sonucu oluşan taştır.
Çakmaktaşı (Silex) : Denizlerde eriyik
halde bulunan silisyum dioksitin (SİO2) çökelmesi ile oluşan
taştır. Kahverengi, gri, beyaz, siyah renkleri bulunur. Çok sert
olması ve düzgün yüzeyler halinde kırılması nedeniyle ilkel insanlar
tarafından alet yapımında kullanılmıştır.
Organik Tortul Taşlar
Bitki ya da hayvan kalıntılarının belli
ortamlarda birikmesi ve zamanla taşlaşması sonucu oluşur. Organik tortul
taşların en tanınmış örnekleri mercan kalkeri, tebeşir ve kömürdür.
Mercan Kalkeri : Mercan iskeletlerinden oluşan organik bir
taştır. Temiz, sıcak ve derinliğin az olduğu denizlerde bulunur. Ada
kenarlarında topluluk oluşturanlara atol denir. Kıyı yakınlarında olanlar
ise, mercan resifleridir.
Tebeşir : Derin deniz canlıları olan tek hücreli
Globugerina (Globijerina)’ların birikimi sonucu oluşur. Saf, yumuşak,
kolay dağılabilen bir kalkerdir. Gözenekli olduğu için suyu kolay
geçirir.
Kömür : Bitkiler öldükten sonra bakteriler etkisiyle değişime
uğrar. Eğer su altında kalarak değişime uğrarsa, C (karbon) miktarı
artarak kömürleşme başlar. C miktarı % 60 ise turba, C miktarı % 70 ise
linyit, C miktarı % 80 – 90 ise taş kömürü, C miktarı % 94 ise
antrasit adını alır.
Fiziksel (Mekanik) Tortul Taşlar
Akarsuların, rüzgarların ve buzulların, taşlardan kopardıkları
parçacıkların çökelip, birikmesi ile oluşur.
Fiziksel (mekanik) tortul taşların en tanınmış örnekleri
kiltaşı (şist), kumtaşı (gre) ve çakıltaşı (konglomera)’dır.
Kiltaşı (Şist) : Çapı 2 mikrondan daha küçük olan ve kil adı verilen
tanelerin yapışması sonucu oluşan fiziksel tortul bir taştır.
Kumtaşı (Gre) : Kum tanelerinin doğal
bir çimento maddesi yardımıyla yapışması sonucu oluşan fiziksel tortul bir
taştır.
Çakıltaşı (Konglomera) : Genelde yuvarlak akarsu çakıllarının doğal bir
çimento maddesi yardımıyla yapışması sonucu oluşur.
Başkalaşmış (Metamorfik) Taşlar :
Tortul ve püskürük taşların, yüksek sıcaklık ve basınç altında
başkalaşıma uğraması sonucu oluşan taşlardır. Başkalaşmış taşların en
tanınmış örnekleri mermer, gnays ve
filattır.
Mermer : Kalkerin yüksek sıcaklık ve basınç altında değişime
uğraması, yani metamorfize olması sonucu
oluşur.
Gnays : Granitin yüksek sıcaklık ve basınç altında değişime
uğraması yani metamorfize olması
sonucu oluşur.
Filat : Kiltaşının (şist) yüksek sıcaklık
ve basınç altında değişime uğraması yani
metamorfize olması sonucu oluşur.
Yeraltı Zenginliklerinin Oluşumu
Yerkabuğunun yapısı ve geçirmiş olduğu evrelerle yer altı zenginlikleri
arasında sıkı bir ilişki vardır. Yer altı zenginliklerinin oluşumu 3
grupta toplanır:
-
Volkanik olaylara bağlı olanlar; Krom, kurşun, demir, nikel, pirit ve
manganez gibi madenler magmada erimiş haldedir.
-
Organik tortulanmaya bağlı olanlar; Taş kömürü, linyit ve petrol
oluşumu.
-
Kimyasal tortulanmaya bağlı olanlar;
Kayatuzu, jips, kalker, borasit ve potas
yataklarının oluşumu.
Faaliyetleri için gerekli enerjiyi yerin içinden alan güçlerdir. İç
güçlerin oluşturduğu yerşekilleri dış güçler
tarafından aşındırılır. İç güçlerin oluşturduğu hareketlerin bütününe
tektonik hareket denir. Bunlar;
-
Orojenez
-
Epirojenez
-
Volkanizma
-
Depremler’dir.
UYARI : İç kuvvetler gerekli olan enerjiyi mantodan alır. Deniz tabanı
yayılmaları, kıta kaymaları, kıta yaylanmaları, dağ oluşumu ve tektonik
depremler mantodaki hareketlerden kaynaklanır.
Orojenez (Dağ Oluşumu)
Jeosenklinallerde biriken tortul tabakaların
kıvrılma ve kırılma hareketleriyle yükselmesi olayına dağ oluşumu
ya da
orojenez denir. Kıvrım hareketleri sırasında
yükselen bölümlere antiklinal, çöken bölümlere
ise senklinal adı verilir.
Antiklinaller kıvrım dağlarını,
senklinaller ise çöküntü alanlarını
oluşturur.
Jeosenklinal : Akarsular, rüzgarlar ve buzullar, aşındırıp, taşıdıkları
maddeleri deniz ya da okyanus
tabanlarında biriktirirler.
Tortullanmanın görüldüğü bu geniş alanlara
jeosenklinal denir.
Fay
Yerkabuğu hareketleri sırasında şiddetli yan basınç ve gerilme
kuvvetleriyle blokların birbirine göre yer değiştirmesine fay denir.
Fay elemanları şunlardır:
Yükselen Blok : Kırık boyunca birbirine göre yer değiştiren
bloklardan yükselen kısma denir.
Alçalan Blok : Kırık boyunca birbirine göre yer değiştiren
bloklardan alçalan kısma denir.
Fay atımı : Yükselen ve alçalan blok arasında beliren yükseklik
farkına fay atımı denir.
Fay açısı : Dikey düzlem ile fay düzlemin yaptığı açıya fay açısı
denir.
Fay aynası : Fay oluşumu sırasında yükselen ve alçalan blok
arasındaki yüzey kayma ve sürtünme nedeniyle çizilir., cilalanır. Parlak
görünen bu yüzeye fay aynası denir.
Faylar boyunca yüksekte kalan yerkabuğu parçalarına
horst adı verilir. Buna karşılık faylar
boyunca çöken kısımlara graben denir.
Horstlar kırık dağlarını,
grabenler ise çöküntü hendeklerini
oluşturur.
Türkiye’de Orojenez
Türkiye’deki dağlar Avrupa ile Afrika kıtaları arasındaki
Tetis
jeosenklinalinde bulunan tortul tabakaların
orojenik hareketi sonucunda oluşmuştur. Kuzey Anadolu ve
Toros Dağları Alp
Orojenezi’nin Türkiye’deki kuzey ve güney
kanadını oluşturmaktadır. Ege bölgesi’ndeki
horst ve
grabenler de aynı sistemin içinde yer
almaktadır.
Epirojenez
Karaların toptan alçalması ya da yükselmesi
olayına epirojenez denir. Bu hareketler
sırasında yeryüzünde geniş kubbeleşmeler ile yayvan büyük çukurlaşmalar
olur. Orojenik hareketlerin tersine
epirojenik hareketlerde tabakaların duruşunda
bozulma söz konusu değildir. Dikey yönlü hareketler sırasındaki
yükselmelerle jeoantiklinaller, çukurlaşmalar
sırasında ise okyanus çanakları, yani
jeosenklinaller oluşur.
UYARI : III. Zaman sonları, IV. Zamanın başlarında Anadolu’nun
epirojenik olarak yükselmesi ortalama
yükseltiyi artırmıştır. Bu nedenle Anadolu’da yüksek düzlükler geniş yer
kaplar.
Transgresyon – Regrasyon
Epirojenik hareketlere bağlı olarak her
devirde kara ve deniz seviyeleri değişmiştir. İklim değişiklikleri
ya da tektonik hareketler nedeniyle
denizin karalara doğru ilerlemesine
transgresyon (deniz ilerlemesi) , denizin
çekilmesine regresyon (deniz gerilemesi)
denir.
Volkanizma
Yerin derinliklerinde bulunan magmanın patlama ve püskürme biçiminde
yeryüzüne çıkmasına volkanizma denir. Volkanik
hareketler sırasında çıkan maddeler bir baca etrafında yığılarak
yükselir ve volkanlar (yanardağlar) oluşur.
Volkan Bacası : Mağmanın yeryüzüne
ulaşıncaya kadar geçtiği yola volkan bacası
denir.
Volkan Konisi : Lav, kül, volkan bombası gibi volkanik maddelerin
üst üste yığılması ile oluşan koni biçimli yükseltiye volkan konisi, koni
üzerinde oluşan çukurluğa krater denir.
Volkanlardan Çıkan Maddeler
Volkanlardan çıkan maddeler değişik isimler alır :
-
Lav
-
Volkan Bombası
-
Volkan Külü
-
Volkanik Gazlar
Lav
Volkanlardan çıkarak yeryüzüne kadar ulaşan eriyik haldeki malzemeye lav
denir. Lavın içerisindeki SİO2 (Silisyum dioksit) oranı lavın
tipini ve volkanizmanın karakterini
belirler.
Asit Lav : SİO2 % 66 ise asit lavlar oluşur. Fazla
akıcı değillerdir.
Orta Tip Lav : SİO2 oranı % 33 - % 66 ise lav orta
tiptir. Bu tip lavların çıktığı volkanlarda volkanik kül miktarı
azdır.
Bazik Lav : SİO2 oranı < % 33 ise lav bazik
karakterli ve akıcıdır. Patlamasız, sakin bir püskürme oluşur.
Volkan Bombası : Volkan bacasından atılan lav parçalarının havada
dönerek soğuması ile oluşur.
Volkan Külü : Gaz püskürmeleri sırasında oluşan, basınçlı volkan
bacasından çıkan küçük taneli malzemeye kül denir.
Volkanik küllerin bir alanda birikmesiyle volkanik tüfler oluşur.
Volkanik Gazlar : Volkanizma sırasında
subuharı, karbon dioksit, kükürt gibi gazlar
magmadan hızla ayrışarak yeryüzüne çıkar. Büyük volkanik bulutların
oluşmasını sağlar.
Püskürme Şekilleri
Volkanik hareketlerin en yoğun olduğu yerler, yerkabuğunun zayıf olduğu
noktalar, çatlaklar ve yarıklardır.
Magmanın yeryüzüne ulaştığı yere göre adlandırılan, merkezi çizgisel ve
alansal olarak üç değişik püskürme şekli vardır :
Merkezi Püskürme :
Magma yeryüzüne bir noktadan çıkıyorsa, buna merkezi püskürme denir.
Çizgisel Püskürme : Magma yeryüzüne bir yarık boyunca çıkıyorsa,
buna çizgisel püskürme denir.
Alansal Püskürme : Magma yeryüzüne yaygın bir alandan çıkıyorsa,
buna alansal püskürme denir.
Volkan (Yanardağ) Biçimleri
Volkanların yapısı ve biçimleri yeryüzüne çıkan magmanın bileşimine,
miktarına ve çıktığı yere göre değişir.
Tabla Biçimindeki Volkanlar : Akıcı lavların geniş alanlara
yayılmaları sonucunda oluşur. Örneğin Hindistan’daki
Dekkan Platosu
Kalkan Biçimindeki Volkanlar : Akıcı lavların bir bacadan çıkarak
birikmesi sonucunda oluşan, geniş alanlı ve kubbemsi bir görünüşe sahip
volkanlardır.
Örneğin : Güneydoğu Anadolu’daki
Karacadağ Volkanı
Koni Biçimindeki Volkanlar :
Magmadan değişik dönemlerde yükselen, farklı karakterdeki malzemenin
birikmesi ile oluşur. Bu volkanların kesitinde, farklı karakterdeki
malzeme katmanları
ardarda görüldüğü için tabakalı
volkanlar da denir.
Örneğin ülkemizdeki Erciyes, Nemrut, Hasan ve Ağrı volkanları koni
biçimli volkanlardır.
Tüf Konileri : Volkanlardan çıkan küllerin ve diğer kırıntılı
maddelerin birikmesi ile oluşan konilere denir.
Örneğin ülkemizde Kula ve Karapınar çevresindeki koniler kül
konileridir.
Volkanik Kuşaklar
Yeryüzünde bilinen volkanların sayısı binlere ulaşmasına karşın ancak 516
kadarı tarihi çağlarda faaliyet göstermiş, bu nedenle aktif volkanlar
olarak kabul edilmişlerdir. Yerkabuğunu bloklar halinde bölen kırıklar
üzerinde bulunan volkanlar, bir çizgi doğrultusunda sıralanmakta adeta
kuşak oluşturmaktadır.
Dünya’daki Volkanlar
Dünya üzerindeki aktif volkanlar üç ana bölgede toplanmıştır. Volkanların
en yoğun olduğu bölge Pasifik Okyanusu’nun kenarlarıdır. Volkanların aktif
olduğu ikinci bölge Alp-Himalaya kıvrım
kuşağı, üçüncü bölge ise okyanus ortalarıdır.
Okyanus Ortaları
Yerkabuğunun üst bölümünü oluşturan
sial okyanus tabanlarında daha incedir. Bu
ince kabuk mantodaki yükselici hareketler nedeniyle yırtılarak ayrılır.
Ayrılma bölgesi adı verilen bu bölümden magma yükselir ve okyanus tabanına
yayılır. Bu durum okyanus ortalarında aktif volkanların bulunmasının
nedenidir.
Türkiye’deki Volkanlar
Alp-Himalaya kıvrım kuşağında yer alan
Türkiye’de volkanlar, tektonik hatlara uygun olarak beş bölgede
yoğunlaşmıştır. Ancak günümüzde Türkiye’de aktif volkan
bulunmamaktadır.
Depremler
Yerkabuğunun derinliklerinde doğal nedenlerle oluşan salınım ve titreşim
hareketleridir. Yerkabuğunun titreşimi sırasında değişik özellikteki
dalgalar oluşmakta ve bunlar depremin merkezinden çevreye doğru farklı hız
ve özellikle yayılmaktadır. Deprem dalgaları P, S, L dalgaları olarak 3
çeşittir. Depremlere neden olan olayların kaynaklandığı yerden
uzaklaşıldıkça depremin etkisi azalır. Oluşum
nedenlerine göre depremler, 3 gruba ayrılır :
-
Volkanik Depremler
-
Çökme Depremleri
-
Tektonik Depremler
P, S, L Dalgaları
P dalgaları (Primer dalgalar), titreşim
hareketi ile yayılma doğrultusunun aynı yönde olduğu ve yayılma hızının en
fazla olduğu dalgalardır.
S dalgaları (Sekonder dalgalar), titreşim
hareketlerinin yayılma doğrultusuna dik ve bir düzlem üzerinde aşağı
yukarı olduğu dalgalardır.
L dalgaları (Longitidunal dalgalar), yüzey
dalgaları veya uzun dalgalar olarak da tanımlanır. Bu dalgaların hızları
diğer dalgalara göre daha azdır.
Volkanik Depremler
Aktif volkanların bulunduğu yerlerde, patlama ve püskürmelere bağlı
oluşan yer sarsıntılarıdır. Etki alanları dardır.
Çökme Depremleri
Bu tür depremler, eriyebilen taşların bulunduğu yerlerdeki yer altı
mağaralarının tavanlarının çökmesiyle oluşur. Ayrıca kömür ocaklarının ve
galerilerinin çökmesi de bu tür depremlere neden olur. Çok küçük ölçülü
sarsıntılardır. Etki alanları dar ve zararları azdır.
Tektonik Depremler
Yerkabuğunun üst katlarındaki kırılmalar sırasında oluşan yer
sarsıntılarıdır. Bu sarsıntılar çevreye deprem dalgaları olarak yayılır.
Yeryüzünde oluşan depremlerin büyük bölümü tektonik depremlerdir. Etki
alanları geniş, şiddetleri fazladır. En çok can ve mal kaybına neden olan
depremlerdir. Örneğin ülkemizde 1995’te Afyon’un Dinar ilçesinde, 1998’de
Adana’da oluşan depremler tektonik kökenlidir.
UYARI : Tektonik depremlerin en etkili olduğu alanlar dış merkez ve yakın
çevresidir.
Depremin İç ve Dış Merkezi
Depreme neden olan olayın kaynaklandığı noktaya odak, iç merkez
ya da
hiposantr denir. Yeryüzünde depremin iç
merkezine en yakın olan noktaya ise, dış merkez
ya da
episantr denir. Depremin en şiddetli olduğu
episantrdan
uzaklaşıldıkça depremin etkisi azalır.
Yer sarsıntıları sismograf ile kaydedilir. Deprem’in şiddeti günümüzde
Richter ölçeğine göre değerlendirilir.
Depremin Etkileri ve Korunma Yolları
Depremler önceden tahmin edilmesi mümkün olmayan yer hareketleridir.
Ancak alınacak bazı önlemlerle depremlerin zarar derecesi
azaltılabilir.
Depremin Etkileri : Depremin yıkıcı etkisi deprem şiddetine, dış
merkeze (episantr) olan uzaklığa, zeminin
yapısına, binaların özelliğine ve kütlenin eski
ya da yeni oluşuna bağlı olarak değişir.
Depremden Korunma Yolları
Depremin yıkıcı etkisi birtakım önlemlerle azaltılabilir. Bunun için,
-
Yerleşim yerlerini deprem kuşakları dışında seçmek
-
Yerleşim birimlerini sağlam araziler üzerinde kurmak
-
İnşaatlarda depreme dayanıklı malzemeler kullanmak
-
Çok katlı yapılardan kaçınmak gerekir.
Deprem Kuşakları
Genç kıvrım – kırık kuşakları yerkabuğunun en zayıf yerleridir. Bu
nedenle bu bölgeler volkanik hareketlerin sebep olduğu depremlerin sık
görüldüğü yerlerdir.
-
Dünya’daki Deprem Kuşakları
Depremlerin görüldüğü alanlar volkanik kuşaklarla ve fay hatlarıyla uyum
içindedir. Aktif volkanların en etkili olduğu Pasifik okyanusu kenarları
birinci derece deprem kuşağıdır. Anadolu’nun da içinde bulunduğu Alp-Himalaya
kıvrım kuşağı ikinci derece, okyanus ortaları ise üçüncü derece deprem
kuşağıdır.
-
Türkiye’de Deprem Kuşakları
Alp-Himalaya kıvrım kuşağında bulunan
Anadolu’nun büyük bir bölümü ikinci derece deprem kuşağında yer alır. Bu
durum Anadolu’nun jeolojik gelişimini henüz tamamlamadığını gösterir.
Türkiye’deki deprem kuşakları 5 grupta toplanır :
I.
Dereceden Deprem Kuşağı : Tektonik çukurluklar ve aktif kırık
hatları yakınındaki alanlardır. Burada meydana gelen depremler büyük
ölçüde can ve mal kaybına neden olur.
II.
Dereceden Deprem Kuşağı : Depremlerin birinci derece deprem
kuşağındakine oranla daha az zarar verdiği alanlardır.
III.
Dereceden Deprem Kuşağı : Sarsıntıların az zararla
geçtiği alanlardır.
IV.
Dereceden Deprem Kuşağı : Sarsıntıların çok az zararla
ya da zararsız
geçtiği alanlardır.
V.
Dereceden Deprem Kuşağı : Sarsıntıların çok az olduğu
ya da hiç hissedilmediği alanlardır.
Faaliyetleri için gerekli olan enerjiyi Güneş’ten alan güçlerdir. Dış
güçler çeşitli yollarla yerkabuğunu şekillendirirler. Dış güçler,
akarsular, rüzgarlar, buzullar ve deniz suyunun hareketleridir.
Dış güçlerin etkisiyle yeryüzünde bir takım olaylar gerçekleşir. Bu
olaylar aşağıda sırlanmıştır.
-
Taşların çözülmesi
-
Toprak oluşumu
-
Toprak kayması ve göçme (heyelan)
-
Erozyon
Taşların Çözülmesi
Yerkabuğunu oluşturan taşlar, iklimin ve canlıların etkisiyle parçalanıp,
ufalanırlar. Taşların çözülmesinde taşın cinsi de etkili olmaktadır.
Taşların çözülmesi fiziksel ve kimyasal yolla iki şekilde
gerçekleşir:
-
Fiziksel (Mekanik) Çözülme
-
Kimyasal Çözülme
UYARI : Kaya çatlaklarındaki bitkilerin, köklerini daha derinlere salması
sonucunda kayalar parçalanır ve ufalanır. Bu tür çözülme, fiziksel
çözülmeyi artırıcı etki yapar. Ayrıca bitki köklerinden salgılanan özsular
taşlarda kimyasal çözülmeye neden olur.
Fiziksel (Mekanik) Çözülme
Taşların fiziksel etkiler sonucunda küçük parçalara ayrılmasına denir.
Fiziksel çözülme, taşları oluşturan minerallerin kimyasal yapısında
herhangi bir değişikliğe neden olmaz.
UYARI : Fiziksel (mekanik) çözülme, kurak, yarı kurak ve soğuk bölgelerde
belirgindir.
Fiziksel (Mekanik) çözülme üç şekilde olur :
-
Güneşlenme yolu ile fiziksel çözülme : Gece ile gündüz, yaz ile
kış arasındaki sıcaklık farklarının fazla olduğu yarı kurak ve
kurak bölgelerde görülür. Gündüz, güneşlenme ve ısınmanın etkisiyle
taşları oluşturan minerallerin etkisiyle taşları oluşturan minerallerin
hacimleri genişler. Gece, sıcaklık farklarının fazla olduğu yarı kurak
ve kurak bölgelerde görülür. Gündüz, güneşlenme ve ısınmanın etkisiyle
taşları oluşturan minerallerin hacimleri genişler. Gece, sıcaklık
düşünce minerallerin hacimleri yeniden küçülür. Bu hacim değişikliği
taşların parçalanmasına neden olur.
-
Buz çatlaması yolu ile fiziksel çözülme : Sıcaklığın çok zaman
donma noktasına yakın olduğu ve yağışın yeter derecede olduğu yüksek
dağlar ve yüksek enlemlerde görülen çözülme şeklidir. Yağışlardan sonra
taşların delik, çatlak ve ince yarıklarına sular dolar. Sıcaklık donma
noktasına kadar düşünce, taşın içine sızmış olan sular donar. Donan
suyun hacmi genişlediği için basınç etkisiyle taşlar parçalanır ve
çözülür.
-
Tuz çatlaması yolu ile fiziksel çözülme : Taşların tuzlu suları
emmiş bulunduğu ve buharlaşmanın çok fazla olduğu çöl bölgelerinde
görülür. Kurak bölgelerde buharlaşma ile kılcal taş çatlaklarından
yeryüzüne yükselen tuzlu sular, yüzeye yaklaştıkça suyunu yitirir.
Çatlakların kenarında tuz billurlaşması olur. Gece nemli geçerse, suyunu
yitiren tuz billurları yeniden su alır ve hacmi genişler. Basınç
etkisiyle taşlar parçalanır ve çözülür.
Kimyasal Çözülme
Kimyasal reaksiyonlar suya ihtiyaç duyduğunda ve sıcaklık reaksiyonu
hızlandırdığından, sıcak ve nemli bölgelerde yaygın olan çözülme şeklidir.
Kaya tuzu, kalker gibi taşlar suda kolayca erirler. Taşlar, kimyasal yolla
parçalanıp ufalanırken kimyasal bileşimleri de değişir.
UYARI : Kimyasal çözülme, ekvatoral, okyanus ve muson iklim bölgelerinde
belirgindir.
Toprak Oluşumu
Toprak, taşların ve organik maddelerin ayrışması ile oluşan, içinde belli
oranda hava ve su bulunan, yerkabuğunun üstünü ince bir tabaka
halinde saran örtüdür . Toprağın içinde bulunan çeşitli organizmalar
toprağın oluşumuna yardım eder. Toprağın üstündeki organik maddece zengin
bölüme humus adı verilir. Toprak oluşumunu etkileyen etmenler :
-
İklim koşulları
-
Ana kayanın özellikleri
-
Bitki örtüsü
-
Eğim koşulları
-
Oluşum Süresi’dir
UYARI : Mekanik çözülmeyle toprak oluşumu zordur. Kimyasal çözülmede ise
toprak oluşumu daha kolaydır. Örneğin çöllerde toprak oluşumunun yavaş
olması kimyasal çözülmenin yetersiz olmasına bağlıdır.
Toprak Horizonları
Yerkabuğu üstünde ince bir örtü halinde bulunan toprak, çeşitli
katmanlardan oluşur. Bu katmanlara horizon adı
verilir. Toprağın dört temel
horizonu vardır.
A Horizonu : Dış etkilerle iyice ayrışmış,
organik maddeler bakımından zengin, en üstteki katmandır. Tarımsal
etkinlikler, bu katman üzerinde yapılmaktadır.
B Horizonu : Suyun etkisiyle üst katmanda
yıkanan minerallerin biriktirdiği katmandır.
C Horizonu : İri parçalardan oluşan ve ana
kayanın üzerinde bulunan katmandır.
D Horizonu : Fiziksel ve kimyasal çözülmenin
görülmediği, ana kayadan oluşan, en alt katmandır.
Toprak Tipleri
Topraklar yeryüzünün çeşitli bölgelerinde farklı özellikler
gösterir. Bazıları mineraller bakımından, bazıları da humus
bakımından zengindir.
Topraklar oluştukları yerlere ve oluşumlarına göre iki ana bölümde
toplanır :
-
Taşınmış Topraklar
-
Yerli Topraklar
Taşınmış Topraklar
Akarsuların, rüzgarların, buzulların etkisiyle yüksek yerlerden,
kopartılıp, taşınan ve çukur alanlarda biriktirilen malzeme üzerinde
oluşan topraklardır.
Akarsuların taşıyıp biriktirdiği maddeler, alüvyon, rüzgarların
biriktirdiği maddeler lös, buzulların biriktirdikleri
moren (buzultaş) adını alır.
Taşınmış topraklar çeşitli yerlerden getirilip, farklı özellikteki
taşların ufalanmasından oluştukları için mineral bakımından zengindir. Bu
nedenle çeşitli bitkilerin yetiştirilmesi için uygun, verimli
topraklardır.
Yerli Topraklar
Dış güçlerin etkisiyle yerli kaya üzerinde sonucunda oluşan topraklardır.
Özelliklerini belirleyen temel etkenler ana kayanın cinsi ve iklim
koşullarıdır. Yerli topraklar iki ana bölümde toplanır:
-
Nemli Bölge Toprakları
-
Kurak Bölge Toprakları
Nemli Bölge Toprakları
Yağışın yeterli olduğu bölgelerde oluştukları için, mineral maddeler, tuz
ve kireç toprağın alt katmanlarına taşınmıştır.
Tundra Toprakları : Tundra ikliminin görüldüğü bölge
topraklarıdır. Yılın büyük bir bölümünde donmuş haldedir. Yaz aylarında
sadece yüzeyde ince bir tabaka halinde çözülme görülür. Geniş bataklıklar
oluşur. Bitki örtüsü çok cılız olduğundan humus tabakası yoktur. Verimsiz
topraklardır. Buralardaki kısa boylu ot, çalı ve yosunlara tundra adı
verilir.
Podzol Topraklar : Tayga adı verilen iğne
yapraklı orman örtüsü altında oluşan, soğuk ve nemli bölge topraklarıdır.
Toprağın aşırı yıkanması nedeniyle organik maddelerin çoğu taşınmıştır. Bu
nedenle renkleri açıktır. Bu tip topraklar Sibirya, Kuzey Avrupa ve
Kanada’da yaygındır.
Kahverengi Orman Toprakları : Yayvan yapraklı orman örtüsü altında
oluşan, ılık ve nemli bölge topraklarıdır. Kalın bir humus tabakası
bulunur.
Kırmızı Topraklar : Akdeniz ikliminin egemen olduğu bölgelerde
kızılçam ve maki örtüsü altında gelişen
topraklardır. Demir oksitler bakımından zengin olduğu için, renkleri
kırmızımsıdır. Kalkerler üzerinde oluşanlara
terra rossa adı
verilir.
Lateritler : Sıcak ve nemli bölge topraklarıdır. Yağış ve
sıcaklığın fazla olması nedeniyle çözülme ileri derecededir. Buna bağlı
olarak toprak kalınlığı fazladır.
Demiroksit ve alüminyum bakımından zengin
olduğundan renkleri kızıla yakındır. Topraktaki organik maddeler,
mikroorganizmalar tarafından parçalandığı için toprak yüzeyinde humus
yoktur.
Kurak Bölge Toprakları
Yağışların az buna bağlı olarak bitki örtüsünün cılız olması nedeniyle bu
topraklarda humus çok azdır. Ayrıca yağışların azlığı nedeniyle toprak
katmanları tam oluşmamıştır. Kireç ve tuzlar bakımından zengin
topraklardır. Kurak bölge toprakları oluşturdukları iklim bölgesinin
kuraklık derecesine göre farklılaşırlar.
Çernozyemler : Nemli iklimden kurak iklime
geçişte ilk görülen topraklardır. Orta kuşağın
yarı nemli alanlarında, uzun boylu çayır örtüsü altında oluşan bu
topraklara kara topraklar da denir. Organik madde yönünden zengin olan bu
topraklar üzerinde, yoğun olarak tarım yapılır.
Kestane ve Kahverenkli Step Toprakları : Orta kuşak karaların iç kısımlarındaki step alanlarının topraklarıdır.
Organik maddeler ince bir tabaka oluşturmaktadır. Tahıl tarımına elverişli
topraklardır.
Çöl Toprakları : Çöllerde görülen, organik madde yönünden son
derece fakir topraklardır. Kireç ve tuzlar bakımından zengin topraklardır.
Renkleri açıktır. Tarımsal değerleri bulunmaz.
Türkiye’de Görülen Toprak Tipleri
Ilıman kuşakta yer alan Türkiye’de, iklim tiplerine ve zeminin yapısına
bağlı olarak toprak tipleri çeşitlilik gösterir.
Podzollar : İğne yapraklı orman örtüsü altında oluşan topraklardır.
Toprağın aşırı yıkanması nedeniyle organik maddelerin çoğu taşınmıştır.
Açık renkli topraklardır. Çay tarımına uygun topraklardır.
Kahverengi Orman Toprakları : Orman örtüsü altında oluşan
topraklardır. Humus yönünden zengindirler.
Kırmızı Topraklar : Kızılçam ve maki
örtüsü altında oluşan topraklardır. Demir oksitler bakımından zengin
olduğu için, renkleri kırmızımsıdır. Kalkerler üzerinde oluşanlara
terra rossa adı
verilir. Bu topraklar turunçgil tarımına en
uygun topraklardır.
Kestane ve Kahverenkli Step Toprakları : Yarı kurak iklim koşulları ve step bitki örtüsü altında oluşan
topraklardır. Yüksek sıcaklık nedeniyle kızılımsı renktedirler. Zayıf
bitki örtüsü nedeniyle organik maddeler ince bir örtü oluşturur. Tahıl
tarımına uygun topraklardır.
Vertisoller : Genellikle kireç bakımından zengin, killi, marnlı tortullar
üzerinde oluşan, toprak horizonlarının henüz
gelişimini tamamlamadığı topraklardır. Aşırı miktarda kil içeren
vertisoller yağışlı dönemde çok su çeker,
kurak dönemde aşırı su kabedip, çatlar.
Litosoller : Dağlık alanlarda, eğimli yamaçlarda veya volkanik (genç bazalt
platolarının bulunduğu) düzlüklerde görülen ana kayanın ufalanmış
örtüsüdür. Genelde derinliği 10 cm kadardır ve toprak
horizonları gelişmemiştir.
Alüvyal Topraklar : Akarsuların denize ulaştığı yerlerde görülür. Çeşitli
yerlerden taşınan, farklı özellikteki taşların ufalanması ile oluşan bu
topraklar mineral yönünden zengin ve çok verimlidir.
Toprak Kayması ve Göçme (Heyelan)
Toprağın, taşların ve tabakaların bulundukları yerlerden aşağılara doğru
kayması ya da düşmesine toprak kayması ve
göçmesi denir. Ülkemizde bu olayların tümüne birden heyelan adı verilir.
Yerçekimi, yamaç zemin yapısı, eğim ve yağış koşulları heyelana neden olan
etmenlerdir.
UYARI : Heyelanın oluşumu yağışların fazla olduğu dönemlerde daha çok
görülür.
Yerçekimi : Heyelanı oluşturan en önemli etkendir. Yerçekimi gücü
sürtünme gücünden fazla olduğu zaman yamaçtaki cisimler aşağıya doğru
kayar.
Yamaç Zeminin Yapısı: Suyu emerek içerisinde tutan taş ve
topraklar kayganlaşır. Özellikle killi yapının yaygın olduğu yamaçlarda
kil suyu içinde tuttuğu için heyelan daha sık görülür. Kalker gibi suyu
alt tabakalara geçiren taşların oluşturduğu yamaçlarda ise heyelan ender
görülür.
Eğim : Yamaç eğimi yerçekiminin etkisini artırıcı bir rol oynar.
Bu nedenle dik yamaçlarda heyelan olasılığı daha fazladır. Ayrıca
tabakalar yamaç eğimine uyum sağlamışsa, yani paralelse yer kayması
kolaylaşır. Yol, kanal, tünel ve baraj yapımları sırasında yamaç
dengesinin bozulması, volkanizma, deprem gibi
etkenler de heyelana neden olur.
Yağış Koşulları :
Yağmur, kar suları tabakalar arasına sızarak toprağı
kayganlaştırır, toprağı doygun hale getirir. Böylece su ile doygun
kütlelerin yamaç aşağı kayması kolaylaşır. Heyelan genellikle yağışlardan
sonra oluşur.
Heyelanın Etkileri ve Korunma Yolları
Heyelan hemen her yıl can ve mal kaybına yol açmaktadır. Ancak alınacak
bir takım önlemlerle heyelanın etkileri azaltılabilir.
Heyelanın Etkileri
İnsan ve hayvan ölümleri
Tarımsal hasar ve toprak kaybı
Bina hasarları
Ulaşım ve taşımacılığın aksaması
Heyelandan Korunma
Öncelikle heyelan tehlikesi olan yerlerde setler yapılmalı, yamaçlar
ağaçlandırılmalıdır. Ayrıca yol, kanal, tünel ve baraj yapımlarında
yamacın bozulmamasına özen gösterilmelidir.
Türkiye’de Heyalan
Türkiye’de heyelan sık görülen, doğal bir felakettir. Türkiye’de arazinin
çok engebeli olması toprak kaymalarını kolaylaştırmaktadır. Bölgeden
bölgeye farklılık gösteren heyelanların en sık görüldüğü bölgemiz
Karadeniz’dir. Bölgede arazi eğiminin fazla, yağışların bol ve killi
yapının yaygın olması heyelanın sık görülmesine neden olur.
Ülkemizde ilkbahar aylarında görülen kar erimeleri ve yağışlar heyelan
olaylarını artırır.
Erozyon
Toprak örtüsünün, akarsuların, rüzgarların ve buzulların etkisiyle
süpürülmesine erozyon denir. Yeryüzünde eğim, toprak, su ve bitki örtüsü
arasında doğal bir denge bulunmaktadır. Bu dengenin bozulması erozyonu
hızlandırıcı bir etki yapmaktadır. Dış etkenler
ya da arazinin yanlış kullanılması erozyona
neden olmaktadır.
UYARI : Eğim fazlalığı ve cılız bitki örtüsü erozyonu artıran en önemli
etkenlerdir. Bu nedenle kurak ve yarı kurak enlemlerde erozyon önemli bir
sorundur.
Dış Etkenler
Akarsu, rüzgar gibi dış güçlerin yapmış olduğu aşındırma sonucunda toprak
örtüsü süpürülür ve başka yerlere taşınır. Dış güçlerin etkisi bitki
örtüsünün bulunmadığı ya da çok cılız olduğu
yerlerde daha belirgindir. Ayrıca eğimin fazla olduğu yerlerde sular daha
kolay akışa geçerek toprak örtüsünün
süpürülmesini hızlandırır.
Arazinin Yanlış Kullanılması
Özellikle yamaçlardaki tarlaların yamaç eğimi yönünde sürülmesi, eğimli
yerlerde tarla tarımının yaygın olması, arazinin teraslanmaması erozyon
hızını artırmaktadır.
Su Erozyonu
Bitki örtüsünün cılız ya da hiç olmadığı
yerlerde toprağın ve ana kayanın sularla yerinden kopartılarak taşınmasına
su erozyonu denir. Kırgıbayır ve peribacası su
erozyonu ile oluşan özel şekillerdir.
Kırgıbayır : Yarı kurak iklim bölgelerinde sel yarıntılarıyla dolu yamaçlara
kırgıbayır (badlans) denir.
Peribacası : Özellikle volkan tüflerinin yaygın olarak
bulunduğu vadi ve platoların yamaçlarında sel sularının aşındırması ile
oluşan özel yeryüzü şekillerine peribacası denir. Bazı peribacalarının
üzerinde şapkaya benzer, aşınmadan arta kalan sert volkanik taşlar
bulunur. Bunlar volkanik faaliyet sırasında bölgeye yayılmış andezit
ya da bazalt kütleridir. Peribacalarının en
güzel örnekleri ülkemizde Nevşehir, Ürgüp ve Göreme çevresinde
görülür.
Rüzgar Erozyonu
Bitki örtüsünün olmadığı ya da cılız olduğu
yerlerde toprağın rüzgarlarla yerinden kopartılarak taşınmasına rüzgar
erozyonu denir.
Erozyonun Etkileri ve Erozyondan Korunma Yolları
Oluşumu için milyonlarca yıl geçmesi gereken
toprak örtüsünü yok eden ve her geçen gün etkilerini arttıran erozyon
doğal bir felakettir. Alınacak bir takım önlemlerle etkileri
azaltılabilir.
Erozyonun Etkileri
Tarım topraklarının azalması, sellerin artması, tarımsal üretimin ve
verimin azalması, otlakların azalması, hayvancılığın gerilemesi,
çölleşmenin başlaması.
Erozyondan Korunma Yolları
Var olan ormanlar ve meralar korunmalı, çıplak yerler ağaçlandırılmalı,
ormanlık alanlarda keçi beslenmesi engellenmeli, yamaçlardaki tarlalar,
yamaç eğimine dik sürülmeli, meyve tarımı ve nöbetleşe ekim
yaygınlaştırılmalı, orman içi köylülerine yeni geçim kaynakları
sağlanmalı.
Türkiye’de Erozyon
Türkiye’de arazi engebeli ve çok eğimli olduğu için toprak erozyonu
önemli bir sorundur. Bazı bölgelerimiz dışında bitki örtüsünün cılız
olması da erozyonu artırmaktadır. Ayrıca nüfusun hızla artması, tarım
alanlarına olan gereksinimin artması, ormanların tahrip edilmesine
yol açmaktadır. Bunlara bağlı olarak hemen
hemen tüm bölgelerimizde toprak erozyon hızı
yüksektir.
Yeryüzünün şekillenmesinde en büyük paya sahip dış güç akarsulardır.
Yüzey sularının eğimli bir yatak içinde toplanıp akmasıyla akarsu oluşur.
Akarsular küçükten büyüğe doğru dere, çay, öz, ırmak ve nehir şeklinde
sıralanır. Bir akarsuyun doğduğu yere akarsu kaynağı, döküldüğü yere
akarsu ağzı denir. Bir akarsu, birbirine bağlanan küçük, büyük, dar veya
geniş birçok koldan oluşan bir sistemdir. Bu sistemin en uzun ve su
bakımından en zengin olan kolu ana akarsudur.
Akarsu Havzası (Su Toplama Alanı)
Akarsuyun tüm kollarıyla birlikte sularını topladığı bölgeye akarsu
havzası denir. Bir akarsu havzasının genişliği iklim koşullarına ve yüzey
şekillerine bağlıdır.
Akarsu havzaları iki bölümde incelenir :
-
Açık Havza : Sularını denize ulaştırabilen havzalara açık havza
denir. Örnek : Yeşilırmak, Kızılırmak,
Yenice, Sakarya, Susurluk, Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Aksu,
Göksu, Seyhan, Ceyhan, Fırat, Dicle Çoruh
-
Kapalı Havza : Sularını denize ulaştıramayan havzalara
kapalı havza denir. Kapalı havzaların oluşmasındaki temel etken yer
şekilleridir. Sıcaklık ve nem koşulları da kapalı havzaların oluşmasında
etkilidir. Örnek : Van Gölü Kapalı Havzası, Tuz Gölü Kapalı Havzası,
Konya Kapalı Havzası, Göller Yöresi Kapalı Havzası,
Aras, Kura
UYARI : Sularını Hazar Denizi’ne boşaltan
Aras ve Kura ırmakları kapalı havza
oluşturur.
Su Bölümü Çizgisi
Birbirine komşu iki akarsu havzasını birbirinden
ayıran sınıra su bölümü çizgisi denir.
Su bölümü çizgisi genellikle dağların doruklarından geçer. Su bölümü
çizgisi;
· Kurak bölgelerde,
· Bataklık alanlarda,
· Karistik alanlarda çoğunlukla
belirsizdir.
Akarsu Akış Hızı
Akarsuyun akış hızı yatağın her iki kesitinde farklıdır. Suyun hızı
yanlarda, dipte ve su yüzeyinde sürtünme nedeniyle azdır. Suyun en hızlı
aktığı yer akarsuyun en derin yerinin üzerinde ve yüzeyin biraz
altındadır. Akarsu yatağında suyun en hızlı aktığı noktaları
birleştiren çizgiye hız çizgisi (talveg) denir. Akış hızı, yatağın eğimi
ve genişliği ile taşınan su miktarına bağlı olarak değişir.
Akarsu Akımı (Debisi)
Akarsuyun herhangi bir kesitinden birim zamanda geçen su miktarına
(m3) akım veya debi denir. Akarsuyun akımı yıl içerisinde
değişir. Akım, akarsuyun çekik döneminde az, kabarık döneminde fazladır.
Akarsu akımını;
· Yağış miktarı rejimi
· Yağış tipi
· Zeminin özelliği
· Kaynak suları
· Sıcaklık ve buharlaşma koşulları
etkiler.
Akarsu Rejimi
Akarsuyun akımının yıl içerisinde gösterdiği değişmelere rejim
ya da akım düzeni denir. Akarsu rejimini
belirleyen temel etken havzanın yağış rejimidir. Yağışların az, sıcaklık
ve buharlaşmanın fazla olduğu dönemlerde akarsu akımı düşer. Yağışların
fazla olduğu ve kar erimelerinin görüldüğü dönemlerde akım yükselir.
Akarsu rejimleri 4 tiptir.
Düzenli Rejim : Akımı yıl içerisinde fazla değişmeyen akarsuların
rejim tipidir.
Düzensiz Rejim : Akımı yıl içerisinde büyük değişmeler gösteren
akarsuların rejim tipidir.
Karma Rejim : Farklı iklim bölgelerinden geçen akarsuların rejim
tipidir. Örneğin : Nil Nehri
Sel Tipi Rejim : İlkbahar yağışları ve kar erimeleri ile bol su
taşıyan, yaz aylarında ise suları yok denecek kadar
azlan akarsuların rejim tipidir. Örneğin
ülkemizdeki İç Anadolu Bölgesi akarsuları.
İklim Bölgelerine Göre Akarsu Rejimleri
Sıcaklık ve yağış koşulları ile akarsuların taşıdıkları su miktarı ve
akım düzeni arasında sıkı bir ilişki vardır. Farklı iklim bölgelerindeki
akarsuların rejimleri birbirinden farklı olabilir. Ancak iklim
bölgelerinin yüksek ve karlı bölümlerindeki akarsuların rejimleri
benzerdir. Kar erimelerinin olduğu dönemlerden akım yükselir. Kış
aylarında kar yağışının fazla olması akımın düşük olmasına neden olur.
Yağmurlu Ekvatoral İklimde Akarsu Rejimi : Bu iklim tipinde
yağışlar bol ve yağış rejimi düzenli olduğu için Ekvatoral bölge
akarsuları yıl boyunca bol su taşır. Örneğin Amazon ve Kongo
nehirleri.
Yağmurlu Okyanusal İklimde Akarsu Rejimi : Bu iklim tipinde yağışların bol ve düzenli olması nedeniyle akarsular yıl
boyunca bol su taşır. Örneğin İngiltere’deki
Thames Nehri
Muson İkliminde Akarsu Rejimi : Bu iklim tipinde yaz yağışları
nedeniyle akım yükselir. Kış kuraklığı akım düşer. Örneğin
Ganj ve
İndus nehirleri.
Akdeniz İkliminde Akarsu Rejimi : Yaz kuraklığına, sıcaklık ve
buharlaşmanın fazlalığına bağlı olarak yaz aylarında akım düşüktür. Kışın
yağışlar, ilkbaharda kar erimeleri ile yükselir.
Türkiye Akarsularının Özellikleri
-
Türkiye’nin dağlık ve engebeli bir ülke olması nedeniyle,
akarsularımızın boyu genellikle kısadır.
-
Yağışlı ve kar erimelerinin olduğu dönemlerde taşan, kurak dönemlerde
ise kuruyacak derecede suları azalan akarsularımızın rejimleri
düzensizdir.
-
Karadeniz Bölgesi’ndeki akarsularımızın dışındakiler genellikle bol su
taşımazlar.
-
Akarsularımız rejimlerinin düzensiz ve yatak eğimlerinin fazla olması
nedeniyle ulaşıma uygun değildir.
-
Türkiye bugünkü görünümünü 3. ve 4. zamandaki orojenik ve
epirojenik hareketlerle kazanmıştır. Bu
nedenle akarsularımız henüz denge profiline ulaşamamıştır.
UYARI : Türkiye’deki akarsuların yatak eğimleri ve akış hızları fazla
olduğundan hidro-elektrik potansiyelleri
yüksektir.
Taban Seviyesi, Denge Profili
Akarsuların döküldükleri deniz ya da göl
yüzeyine taban seviyesi denir. Deniz yüzeyi ana taban seviyesini
oluşturur. Göl yüzeyi ya da kapalı havza
yüzeyi yerel taban seviyesi diye adlandırılır. Akarsular aşındırma ve
biriktirmesini taban seviyesine göre yapar. Yatağını taban seviyesine
indirmiş olan akarsular aşındırma ve biriktirme faaliyetini dengelemiştir.
Aşınım ve birikimin eşitlendiği bu profile denge profili denir.
Plato, Peneplen
Akarsuların amacı bulundukları bölgeyi aşındırarak deniz seviyesine
yaklaştırmak diğer bir deyişle denge profiline ulaşmaktır. Akarsuyun
aşınım sürecinde görülen şekiller; plato ve peneplendir.
Plato : Akarsu vadileriyle derince yarılmış düz ve geniş
düzlüklerdir.
Peneplen : Geniş arazi bölümlerinin, akarsu aşınım faaliyetlerinin
son döneminde deniz seviyesine yakın hale indirilmesiyle oluşmuş, az
engebeli şekle peneplen (yontukdüz) denir.
UYARI : Bir akarsuyun denge profiline ulaşabilmesi ve arazinin peneplen
haline gelebilmesi için tektonik hareketlerin görülmediği milyonlarca
yıllık bir süre gerekmektedir.
Denge Profilinin Bozulması
İklim değişikliklerinde ve tektonik hareketlere bağlı olarak deniz
seviyesinin alçalması ya da yükselmesi taban
seviyesinin değişmesine neden olur. Taban seviyesinin alçalması
ya da yükselmesi de akarsuyun denge profilinin
bozulmasına neden olur.
Taban Seviyesinin Alçalması
Taban seviyesinin alçalması, akarsuyun denge profilini bozarak akarsuyun
aşındırma ve taşıma gücünün artmasına neden olur. Bu nedenle akarsu
yatağına gömülür.
Taban Seviyesinin Yükselmesi
Taban seviyesinin yükselmesi, akarsuyun denge profilini bozarak akarsuyun
taşıma gücünün azalmasına neden olur. Bu nedenle akarsu menderesler
çizerek birikim yapar.
Menderes : Akarsuyun geni vadi tabanı içinde, eğimin azalması
nedeniyle yaptığı bükümlere denir.
Akarsuların Aşındırma Şekilleri :
Dış güçler içerisinde en geniş alana yayılmış, nemli bölgelerde ve orta
enlemlerde etkili olan en önemli dış güç akarsulardır. Akarsular aşındırma
ve biriktirme yaparak yeryüzünü şekillendirir. Akarsu, hızının ve
kütlesinin yaptığı etki le yatağı derine doğru
kazar, yatağı boyunca kopardığı veya erittiği maddeleri taşır. Akarsu
aşındırması ile oluşan şekiller vadi ve dev kazanıdır.
UYARI : Akarsuların aşındırmasında yatak eğimi temel etkendir. Çünkü
yatak eğimi akarsuyun akış hızını belirler. Yatak eğiminin fazla olduğu
yukarı bölümlerinde derinlemesine aşındırma daha belirgindir.
Vadi
Akarsuyun içinde aktığı, kaynaktan
ağıza doğru sürekli inişi bulunan, uzun
çukurluklardır. Akarsuların aşındırma gücüne, zeminin yapısına ve aşınım
süresine bağlı olarak çeşitli vadiler oluşur.
UYARI : Vadi tabanları tarım, bahçecilik, ulaşım ve yerleşme bakımından
elverişli alanlardır.
Çentik (Kertik) Vadi : Akarsuların derine aşındırmasıyla oluşan V
şekilli, tabansız, genç vadilere çentik vadi
ya da kertik denir.
Türkiye’nin bugünkü görünümünü 3. ve 4. zamanda kazanmış olması
nedeniyle, Türkiye akarsuları henüz denge profiline ulaşmamış, geç
akarsulardır. Bu nedenle ülkemizde çok sayıda çentik (kertik) vadi
bulunmaktadır.
Yarma Vadi (Boğaz) : Akarsuyun, iki düzlük arasında bulunan sert
kütleyi derinlemesine aşındırması sonucunda oluşur. Vadi yamaçları dik,
tabanı dardır. Akarsuyun yukarı bölümlerinde görülür. Türkiye’de çok
sayıda yarma vadi (boğaz) bulunur.
Karadeniz Bölgesi’nde, Yeşilırmak üzerinde,
Şahinkaya yarma vadisi, Marmara Bölgesi’nde,
Sakarya üzerinde Geyve Boğazı, Akdeniz Bölgesi’nde Atabey deresi üzerinde
Atabey Boğazı başlıca örnekleridir.
Kanyon Vadi : Klaker gibi dirençli ve
çatlaklı taşlar içinde, akarsuyun derinlemesine aşındırmasıyla oluşur.
Vadinin yamaç eğimleri çok dik olup, 90 dereceyi bulur. Kanyon vadiler
Türkiye’de Toroslar’da yaygın olarak görülür.
Antalya’daki Köprülü Kanyon, ülkemizdeki güzel bir örnektir.
Tabanlı Vadi :
Akarsu, yatağını taban seviyesine yaklaştırınca derine aşınım yavaşlar.
Yatak eğiminin azalması akarsuyun menderesler çizerek yanal aşındırma
yapmasına neden olur. Yanal aşındırmanın artması ile tabanlı vadiler
oluşur.
Menderes
Akarsu yatak eğiminin azalması, akarsuyun akış hızının ve aşındırma
gücünün azalmasına neden olur. Akarsu büklümler yaparak akar. Akarsuyun
geniş vadi tabanı içinde, eğimin azalması nedeniyle yaptığı büklümlere
menderes denir. Menderesler yapan akarsuyun, uzunluğu artar ancak akımı
azalır.
Taban seviyesinin alçalması nedeniyle menderesler yapan bir akarsuyun,
yatağına gömülmesiyle oluşan şekle gömük menderes denir.
Dev Kazanı
Akarsuların şelale yaparak döküldükleri yerlerde, hızla düşen suların ve
içindeki taş, çakıl gibi maddelerin çarptığı yeri aşındırmasıyla oluşan
yeryüzü şeklidir. Akdeniz Bölgesi’ndeki Manavgat ve Düden şelalelerinin
düküldükleri yerlerde güzel dev kazanı
örnekleri bulunur.
Akarsu Biriktirme Şekilleri
Akarsular aşındırdıkları maddeleri beraberinde taşır. Yatak eğimleri
azaldığında akarsuların aşındırma ve taşıma gücü de azalır. Bu nedenle
taşıma güçlerinin azaldığı yerde taşıdıkları maddeleri biriktirirler.
UYARI : Akarsuların yatak eğimi azaldığında hızları, aşındırma ve taşıma
güçleri azalır. Biriktirmedeki, temel etken yatak eğimin azalmasıdır.
Birikinti Konisi : Yamaçlardan inen akarsular, aşındırdıkları
maddeleri eğimin azaldığı eteklerde biriktirir. Yarım koni şeklindeki bu
birikimlere birikinti konisi adı verilir. Birikinti konileri zamanla
gelişerek verimli tarım alanı durumuna gelebilir.
Dağ Eteği Ovası : Bir dağın yamaçlarından inen akarsular
taşıdıkları maddeleri eğimin azaldığı yerde birikinti konileri şeklinde
biriktirirler. Zamanla birikinti konilerinin birleşmesiyle oluşan
hafif dalgalı düzlüklere dağ eteği ovası adı verilir.
Dağ İçi Ovası : Dağlık alanların iç kısımlarında, çevreden gelen
akarsuların taşıdıkları maddeleri eğimin azaldığı yerlerde biriktirmesi
ile oluşan ovalardır. Türkiye gibi engebeli ülkelerde dağ içi ovaları çok
görülür.
Taban Seviyesi Ovası : Akarsuların taban seviyesine ulaştığı
yerlerde, eğimin azalması nedeniyle taşıdığı maddeleri biriktirmesi ile
oluşturduğu ovalardır. Bu tür ovalarda akarsular menderesler yaparak akar.
Gediz ve Menderes akarsularının aşağı bölümlerindeki ovalar bu
türdendir.
Seki (Taraça) : Yatağına alüvyonlarını yaymış olan akarsuyun
yeniden canlanarak yatağını kazması ve derinleştirmesi sonucunda oluşan
basamaklardır. Taban seviyesinin alçalması nedeniyle, tabanlı bir vadide
akan akarsuyun aşındırma gücü artar. Yatağını derine doğru kazan akarsu
vadi tabanına gömülür. Eski vadi tabanlarının yüksekte kalması ile oluşan
basamaklara seki ya da taraça denir.
Kum Adası (Irmak Adası) : Akarsuların yatak eğimlerinin azaldığı
geniş vadi tabanlarından taşıdıkları maddeleri biriktirmesi ile oluşan
şekillerdir.
Kum adaları akarsuyun taşıdığı su miktarı ve akış hızına bağlı olarak yer
değiştirirler. Kum adaları üzerinde yoğun bir bitki örtüsünün bulunması
kum adalarının yer değiştirmediğini gösterir.
Delta : Akarsuların denize ulaştıkları yerlerde taşıdıkları
maddeleri biriktirmesiyle oluşan üçgen biçimli
alüvyal ovalardır. Deltalar, taban seviyesi
ovalarının bir çeşididir. Onlardan ayrılan yönü biriktirmenin deniz içinde
olmasıdır. Bu nedenle deltanın oluşabilmesi için;
-
Gel-git olayının belirgin olmaması
-
Kıyının sığ olması
-
Kıyıda güçlü bir akıntının bulunmaması
-
Akarsu ağzında eğimin azalması gerekir.
Yer altı Suyu (Taban Suyu)
Yağış olarak yeryüzüne düşen ya da yeryüzünde
bulunan suların, yerçekimi etkisiyle yerin altına sızıp, orada
birikmesiyle oluşan sulardır. Yer altı suyunun oluşabilmesi için beslenme
ve depolanma koşullarının uygun olması gerekir. Yer altı suyunun
beslenmesini etkileyen en önemli etmen yağışlardır. Depolama koşulları ise
yüzeyin eğimine, bitki örtüsüne ve yüzeyin geçirimlik özelliğine bağlıdır.
Yer altı Sularının Bulunuş Biçimleri
Bol yağışlı ve zemini geçirimli taşlardan oluşan alanlarda yer altı suyu
fazladır. Az yağış alan, eğimi fazla ve geçirimsiz zeminlerde ise, yer
altı suyunun oluşumu zordur. Kum, çakıl, kumtaşı konglomera, kalker,
volkanik tüfler, alüvyonlar, geçirimli zeminleri oluşturur. Bu nedenle
alüvyal ovalar ve
karstik yöreler yer altı suyu bakımından
zengin alanlardır. Kil, marn, şist, granit gibi taşlar ise geçirimsizdir.
Yer altı suyu oluşumunu engeller. Yeraltında biriken sular
Taban suyu
Artezyen
Karstik Yeraltı Suyu
olarak bulunur.
Taban Suyu
Altta geçirimsiz bir tabaka ile sınırlandırılan, geçirimli tabaka
içindeki sulardır. Bu sular genellikle yüzeye yakındır. Marmara
Bölgesi’ndeki ovalar, Ege Bölgesi’ndeki çöküntü ovaları, Muş,
Erzurum ve Pasinler ovalarındaki yer altı suları bu gruba girer.
Artezyen
Bu tür sular basınçlı yeraltı sularıdır. İki geçirimsiz tabaka arasındaki
geçirimli tabaka içinde bulunan sulardır. Tekne biçimli ovalar ve vadi
tabanlarında bu tür sular bulunmaktadır.
İç Anadolu Bölgesi artezyen suları bakımından zengindir.
Karstik Yer altı Suyu
Karstik yörelerdeki kalın kalker tabakalar
arasındaki çatlak ve boşluklarda biriken yer altı sularıdır. En önemli
özelliği birbirinden bağımsız taban suları oluşturmasıdır.
Karstik alanların geniş yer kapladığı Akdeniz
Bölgesi karstik yeraltı suları bakımından
zengindir.
Kaynak
Yeraltı sularının kendiliğinden yeryüzüne çıktığı yere kaynak denir.
Türkiye’de kaynaklara pınar, eşme, bulak ve göze gibi adlar da
verilir.
Kaynaklar, yer altı suyunun bulunuş biçimine, yüzeye çıktığı yere ve
suların sıcaklığına göre gruplandırılabilir. Sularının sıcaklığına göre
kaynaklar, soğuk ve sıcak su kaynakları olarak iki gruba ayrılır :
Soğuk Su Kaynakları
Yağış sularının yeraltında birikerek yüzeye çıkması sonucunda oluşurlar.
Genellikle yüzeye yakın oldukları için dış koşullardan daha çok
etkilenirler. Bu nedenle suları soğuktur. Soğuk su kaynakları
yeraltında bulunuş biçimine ve yüzeye çıktığı yere göre üç gruba ayrılır
:
Tabaka Kaynağı : Geçirimli tabakaların
topoğrafya yüzeyi ile kesiştikleri yerden
suların yüzeye çıkmasıyla oluşan kaynaklara tabaka kaynağı denir.
Vadi Kaynağı : Yeraltına sızan suların bulunduğu tabakanın bir
vadi tarafından kesilmesi ile oluşan kaynaktır. Genellikle vadi
yamaçlarında görülür.
Karstik Kaynak (Voklüz) : Kalın kalker
tabakaları arasındaki boşlukları doldurmuş olan yer altı sularının yüzeye
çıktığı kaynaktır. Bol miktarda kireç içeren bu kaynakların suları
genellikle sürekli değildir. Yağışlarla beslendikleri için
karstik kaynakların suları soğuktur.
Toroslar üzerindeki
Şekerpınarı en tanınmış
karstik kaynak örneklerinden biridir.
Sıcak Su Kaynakları
Yerkabuğundaki fay hatları üzerinde bulunan kaynaklardır. Fay kaynakları
da denir. Suları yerin derinliklerinden geldiği için sıcaktır ve dış
koşullardan etkilenmez. Sular geçtikleri taş
ve tabakalardaki çeşitli mineralleri eriterek bünyelerine aldıkları
için mineral bakımından zengindir. Bu tür kaynaklara; kaplıca, ılıca, içme
gibi adlar verilir. Sıcak su kaynaklarının özel bir türüne gayzer
denir.
Gayzer : Volkanik yörelerde yeraltındaki sıcak suyun belirli
aralıklarla fışkırması ile oluşan kaynaklardır.
UYARI : Yerin derinliklerinde bulunan suların sıcaklığı yıl içinde fazla
bir değişme göstermez. Fay kaynakları volkanik ve kırıklı bölgelerde
görülür.
Türkiye’de Sıcak Su Kaynaklarının Dağılışı
Türkiye kaplıca ve ılıca bakımından zengin bir ülkedir. Bursa, İnegöl,
Yalova, Bolu, Haymana, Kızılcahamam, Sarıkaya,
Erzurum, Sivas Balıklı Çermik, Afyon, Kütahya, Denizli çevresindeki
kaplıca ve ılıcalar en ünlüleridir.
Yağışlar ve yer altı suları, kalker, jips,
kayatuzu, dolomit gibi eriyebilen, kırık ve
çatlakların çok olduğu taşların bulunduğu yerlerde, kimyasal
aşınıma neden olurlar. Kimyasal aşınım sonunda
oluşan şekillere karstik şekiller denir.
Karstik Aşınım Şekilleri
Yağışların ve yeraltı sularının oluşturduğu
karstik aşınım şekillerinin aşınım
şekillerinin büyüklükleri değişkendir.
Karstik aşınım şekilleri şunlardır :
Lapya : Kalkerli yamaçlarda yağmur ve kar sularının yüzeyi eriterek
açtıkları küçük oluklardır. Oluşan çukurluklar keskin sırtlarda yan yana
sıralandığından yüzey pürüzlüdür. Büyüklükleri birkaç cm ile birkaç metre
arasında değişir.
Dolin : Kalker platolar üzerinde görülen, oval şekilli erime
çukurluklarıdır. Genellikle derinlikleri az, genişlikleri fazladır.
Türkiye’de özellikle Toroslar’da
dolinler yaygın olarak görülür. Halk arasında
kokurdan, koyak, tava gibi adlar verilir.
Dolinler oluşum şekillerine göre iki gruba
ayrılır :
Erime Dolini : Kalker yüzeyler
üzerinde, yağış sularının eritmesiyle oluşan
karstik şekildir. Erime
dolinlerinin tabanında yüzey sularının derine
doğru sozdığı çatlak ve delikler
bulunur. Dolin tabanlarında erimeden geriye
kalan killi materyalin birikmesiyle oluşan
terra
rossa toprakları bulunur.
Çökme Dolini : Yeraltında bulunan
mağara sistemlerinin tavanlarının incelerek çökmesi ile oluşan
karstik şekillerdir. Çökme
dolinleri, derinliklerinin fazla oluşu,
yamaçlarının eğimli oluşu ve tabanlarındaki iri bloklar halinde maddeler
bulunması nedeniyle erime
dolinlerinden kolayca
ayırtedilirler.
Uvala : Genişleyip, derinleşen
dolinlerin birleşmesiyle oluşan,
dolinlerden daha büyük çukurluklardır.
Uvaların düzensiz şekle sahip olması ve
tabanlarındaki erimeden geriye kalan kalker çıkıntıları
dolinlerden kolayca
ayırtedilmesini sağlar.
Obruk : Baca veya kuyu şeklinde, keskin köşeli, derin çukurluklara
obruk denir. Derinliği 250-300 m’yi bulabilen
obrukların bazılarının tabanında göl bulunur. Türkiye’de İç Anadolu’nun
güneyinde ve Toroslar’da yaygın olarak
obruklar görülür. İçel’deki Cennet-Cehennem mağaraları ve Konya’daki
Kızören obruğu ülkemizdeki en güzel
örneklerdir.
Polye : Karstik yörelerdeki genişliği
birkaç kilometre olan, uzunluğu 20-30 kilometreyi bulan, hatta
geçebilen ova görünümlü büyük
karstik çukurlara
polye denir. Türkiye’de özellikle
Toroslar’da
polyeler yaygındır. Örneğin; Akdeniz
Bölgesi’ndeki Ketsel, Elmalı ve Akseki ovası birer
polyedir.
Mağara : Kalkerli arazilerde çatlaklar boyunca yeraltına sızan
suların oluşturduğu büyük boşluklara mağara denir.
Damlataş,
Narlıkuyu, Düden,
İnsuyu,
Kızılin mağaraları en ünlüleridir.
Düden : Kalkerli arazide erime ile oluşan daire biçimli kapalı
çukurluklara düden denir. Düdenler yer altı sularını birbirine bağlayan
kanallardır. Düdenlere halk arasında su çıkan, su batan gibi adlar da
verilir.
Kör (Çıkmaz) Vadi : Karstik yörelerdeki akarsular bir düdende
kaybolarak akışını yeraltında sürdürür. Bu akarsuların yeryüzünde
süreklilik göstermeyen vadilerine kör (çıkmaz) vadi denir.
Karstik Birikim Şekilleri
Kimyasal birikim şekilleri, kalsiyum karbonatça zengin suların
içindeki karbondioksit gazının uçması ve kalsiyum oksidin (kirecin)
tortulanmasıyla oluşur. Karstik birikim
şekilleri sarkıt, dikit ve travertendir.
Sarkıt-Dikit
Kalsiyum karbonatça zengin suların mağara tavanından sızarak içindeki
kirecin tavanda birikmesi ile sarkıtlar, damlayarak tabanında birikmesi
ile dikitler oluşur. Karstik alanlardaki
mağaralarda görülen bu şekillerin en güzel örnekleri
Damlataş Mağarası’nda bulunmaktadır.
Traverten
Genellikle sıcak su kaynaklarının yakınında ve kalsiyum karbonatlı
suların yayılarak aktığı alanlarda, kirecin çökelmesi ile oluşan
basamaklardır. En güzel örnekleri Denizli-Pamukkale’dedir.
Türkiye’deki Karstik Şekiller
Türkiye’de karstik şekiller yaygın
olarak,
-
Toros Dağları’nda
-
İç Anadolu’da Sivas ve çevresinde (özellikle jips kartsı)
-
Batı Karadeniz’de ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin güneyinde görülür.
Bu alanlarda çıplak kayalar geniş yer kaplar. Toprak erime
sonucunda oluşmuş çukur alanlarda toplanmıştır.
Karstik alanların yüzeyinin su bakımından
fakir olması, tarım olanaklarını sınırlamaktadır. Türkiye’nin
yüzölçümünün yaklaşık 1/5’inde bu tür şekiller görülmektedir.
Karstik şekillerin en yaygın olduğu bölge
ise kalkerli arazinin geniş alan kapladığı Akdeniz’dir.
Rüzgarlar da aşındırma ve biriktirme yolu ile yeryüzünü
şekillendiren önemli bir dış güçtür. Buharlaşmanın yağıştan çok olduğu
bölgelerde yani kurak ve yarı kurak bölgelerde yeryüzünü şekillendirici
önemli etkileri vardır.
Rüzgar Aşındırması
Günlük sıcaklık farklarının fazla olduğu çöllerde fiziksel (mekanik)
çözülmeler şiddetlidir. Rüzgarlar buralarda oluşan kırıntıları; tozları ve
ince kumları havaya kaldırır. Rüzgarların havalandırdığı bu parçalar
çarptıkları yerleri aşındırır. Rüzgar aşındırmasına
korrazyon denir.
Rüzgarın aşındırma yapabilmesi için,
-
Zemin yapısının gevek
-
Bitki örtüsünün cılız,
-
Yağışların az
olması gerekir.
Rüzgar aşındırması ile oluşan şekiller
yardang ve
mantarkayadır.
Yardang : Tortul kayaların zayıf kısımlarının aşındırması ile rüzgar
yönüne paralel uzanan U profilli oluklar oluşur.
Yardang adı verilen bu şekiller Orta Asya’da
yaygındır.
Mantarkaya : Kurak ve yarı kurak bölgelerde kayaların özellikle alt
kısımlarının rüzgarlar tarafından aşındırılması ile oluşan
şekillerdir.
UYARI : Mantarkaya oluşumunda, aşınmanın alt
kısımlarda fazla olmasının nedeni rüzgarın gücünün bu bölümlerde
yoğunlaşmasıdır.
Rüzgar Biriktirmesi
Rüzgarların hızı azaldığı zaman taşıma gücüde azalır. Taşıma gücü
azaldığında taşınan kumlar, tozlar ve çakıllar yere çökelir. Rüzgarların
kurak, yarı kurak bölgelerden taşıyıp nemli bölgelerde biriktirdiği
maddelere lös adı verilir. Lösler verimli topraklardır. Türkiye’de
rüzgarlar önemli bir dış etken değildir. Irmakların ağız bölümlerinde,
kumsallarda, bitki örtüsünün cılız olduğu yerlerde yükseklikleri 5-6
m’yi bulan kum tepecikleri oluşmuştur.
İç Anadolu’da Karapınar çevresinde geniş yer kaplayan kumulların olumsuz
etkisi ağaçlandırma ile önlenmiştir.
Kumullar
Rüzgarların taşıdığı kumların çökelmesiyle kumullar oluşur. Gevşek yapıya
sahip olan kumullar sürekli yer değiştirmektedirler. Orta Asya çöllerinde
oluşan hilal biçimli kumullara ise barkan adı verilir.
Kalıcı Kar Sınırı
Kutuplar çevresinde ve dağların yüksek kısımlarında hava sıcaklığı düşük
olduğundan yağışlar kar biçimindedir. Yoğun karların tümü yıl içinde
eriyemez. Erimeden kalan bu karlara kalıcı kar
ya da toktağan kar
denir. Kalıcı karların başladığı yüksekliğe kalıcı kal sınırı denir.
Kalıcı Kar Sınırı
Enleme ve bakı durumuna göre kalıcı kar sınırı değişmektedir. Örneğin :
Kuzey Yarım Küre’de bulunan Türkiye’de dağların yamaçlarında kalıcı kar
sınırı daha düşük, güney yamaçlarında ise daha yüksektir. Çünkü güney
yamaçlar, bakının etkisi nedeniyle kuzey yamaçlara göre daha sıcaktır. Bu
durum kalıcı kar sınırını etkileyen temel etkenin sıcaklık olduğunu
göstermektedir. Enlem etkisi nedeniyle kalıcı kar sınırı, sıcak kuşakta
5000-6000 m iken orta kuşakta bulunan Türkiye’de 3500-4000 m arasında
değişmektedir. Kutuplarda ise 0 m’ye kadar
iner.
UYARI : Kalıcı kar sınırı aynı enlem üzerindeki noktalarda farklılık
göstermesi karasallığın bir sonucudur. Ülkemizde batıdan doğuya doğru
gidildikçe karasallığın etkisiyle kalıcı kar sınırı yükselir.
Buzul Oluşumu ve Hareketi
Buzulların yukarı bölümüne beslenme bölgesi, en alttaki dil kısmına ise
erime bölgesi denir. Yukarı bölümünden beslenen buzullar dil bölgesinde
eriyerek küçülür. Buzul ilerlemesi, beslenmeye bağlı olarak buzulun
boyunun uzamasıdır. Buzulun gerilemesi ise, dil kısmındaki erimeler sonucu
boyunun kısalmasıdır.
UYARI : IV. Zamanda Türkiye’de sadece yüksek dağlarda buzullaşmalar
yaşanmıştır. Bu nedenle Türkiye’de buzullaşmanın etkilediği alan çok geniş
değildir.
Buzul Türleri
Oluşum yerlerine göre dört buzul türü vardır.
Sirk buzulu : Dağların tepesindeki ve yüksek yamaçlardaki küçük
çanaklarda yeni oluşmaya başlayan buz türüdür.
Vadi buzulu : Sürekli beslenerek sirkten taşan ve vadi boyunca
aşağı hareket eden buzul türüdür.
Örtü buzulu : Çok geniş alanlara yayılan, kilometrelerce alan
kaplayan buzul türüdür.
Takke buzulu : Dağların bütün yamaçlarını kuşatan buzul
türüdür.
Buzulların Aşındırma Şekilleri
Buzullar da akarsular ve rüzgarlar gibi aşındırma ve biriktirme yaparak
yeryüzünü şekillendiren önemli bir dış güçtür. Buzul aşındırmasına
glasyon erozyon da denir. Buzul aşındırması
ile oluşan yeryüzü şekilleri buzul vadisi, sirk (buz yalağı) ve hörgüç
kayadır.
Buzul Vadisi : Buzulun içinde hareket ettiği, enine kesiti U
şeklinde olan akarsu vadisinden daha büyük aşınım şeklidir. Dağ
yamaçlarında oluşur. Sürekli iniş göstermeyen buzul vadilerinin boyu
akarsu vadilerine göre daha kısadır.
Sirk (Buz Yalağı) : Buzulun ilk oluşmaya başladığı yerde oluşan
küçük aşınım çukurluğudur.
Hörgüç Kaya : Buzul tarafından dirençli kayaların daha az
aşındırması ile oluşan hörgüce benzer tepeciktir.
Buzulların Biriktirme Şekilleri
Buzullar hareket ederken, kopardıkları taş ve toprakları beraberinde
sürükler. Buzulun beslenmesi sona erdiğinde buzul eriyerek küçülmeye
başlar. Bu sırada buzulun taşıdığı maddeler çeşitli yerlerde birikir.
Biriken bu maddelere moren
ya da buzultaş denir.
Morenler bulundukları yere göre cephe
morenleri, yan
morenler ve dip
morenleri olarak gruplandırılır.
Okyanus, Deniz
Yerküre’nin çukur yerlerini dolduran ve birbiriyle bağlantısı bulunan su
kütleleri okyanusları ve denizleri oluşturur.
Okyanus : Kıtaları birbirinden
ayıran geni su kütlelerine okyanus denir.
Örnek : Atlas Okyanusu, Büyük Okyanus (Pasifik Okyanusu), Hint
Okyanusu
Deniz : Okyanusların kıta içlerine doğru uzanan kollarına deniz
denir. Denizler okyanuslarla bağlantılarına göre ikiye ayrılır.
Kenar Deniz : Okyanus kıyılarında, okyanuslardan adalarla ayrılan
denizlere denir. Örnek : Japon Denizi, Çin Denizi (Sarı Deniz), Umman
Denizi, Kuzey Buz Denizi, Antiler, Tasman Denizi, Mercan Denizi,
Bering Denizi,
Karayip Denizi
İç Deniz : Okyanuslara boğazlar aracılığıyla bağlanan kara
içlerine sokulmuş denizlere denir. Örnek : Akdeniz, Kızıldeniz, batlık
Denizi, Karadeniz, Marmara Denizi, Azak Denizi
Okyanuslarla Denizlerin Karşılaştırılması
Okyanuslarla denizlerin özellikleri birbirinden farklıdır.
|
OKYANUSLAR |
DENİZLER |
DERİNLİK |
Denizlere oranla derinlik daha fazladır. |
Okyanuslara oranla derinlik daha azdır. |
KAPLADIĞI ALAN |
Denizlere oranla kapladığı alan daha geniştir. |
Okyanuslara oranla kapladığı alan dardır. |
KARALARDAN ETKİLENME |
Denizlere oranla karaların sıcaklık koşullarından daha az
etkilenirler. |
Okyanuslara oranla karaların sıcaklık koşullarından daha çok
etkilenirler. |
TUZLULUK |
Okyanusların tuzluluğu %033,5 - %0 37,5 arasında değişir. |
Denizler bulundukları alanların özelliklerinden daha kolay
etkilenirler ve tuzlulukları daha çok değişir. Denizlerin
Tuzluluğu %01,5 - %065 arasında değişir. |
AKINTILAR |
Sürekli rüzgarların etkisiyle büyük akıntı sistemleri
görülür. |
Seviye ve yoğunluk farklarıyla oluşan küçük akıntı sistemleri
görülür. |
Deniz suyunun Sıcaklığı
Deniz suyu sıcaklığının yatay dağılışı enleme, akıntılara, mevsime,
yoğunluğa (tuzluluğa) buzullarla bağlı olarak değişir. Denizlerde bulunan
buzullar iki türlüdür.
Aysberg (Buz dağı) : Buzullardan kopup, denize kadar ulaşan
kalın buzul parçaları deniz içinde ilerlemeye devam eder. Buzun
yoğunluğu, deniz suyunun yoğunluğundan az olduğu için su tarafından
kaldırılır. Yüzlerce metre kalınlıkta ve kilometrelerce uzunluktaki bu buz
dağlarına aysberg denir.
UYARI : Deniz suyu sıcaklığını etkileyen temel etken enlemdir.
Ekvator’a yakın enlemlerde deniz suyu sıcaklığı yüksektir. Kutuplara
yaklaştıkça su sıcaklığı azalır. Tatlı su 0° C de donar. Tuzlu su ise
yaklaşık -2°C donar. Bu nedenle Ekvator’dan kutuplara doğru deniz suyunun
donma olasılığı artar. Kutup çevrelerinden denizlere katılan aysbergler
akıntıların etkisiyle Kuzey Yarım Küre’de 40° enlemine, Güney Yarım
Küre’de ise 35° enlemine kadar inebilir.
Bankiz : Kutup çevresindeki denizlerde, suyun donması ile oluşan
buz kütleleridir. Donma, kıyılarda başlar ve sıcaklık düştükçe artar.
Deniz yüzeyini kaplayan buz kristalleri gittikçe kalınlaşır, Buz tabakası
halini alır. Bankiz adı verilen buz tabakası yaz aylarında sıcaklığın
artması ile küçülerek dağılır.
Deniz Suyunun Tuzluluğu
Bir litre deniz suyunda erimiş halde bulunan madensel tuzların gram
olarak ağırlığına tuzluluk oranı denir. Deniz suyunun tuzluluğu
litre/gram ya da %0 olarak ifade
edilir. Tuzluluk oranı okyanuslarda %0 33,5 - %0 37,5 arasında, denizlerde
%0 1,5 - %0 65 arasında değişir. Deniz suyunun tuzluluğunu değiştiren
etmenler aşağıda sıralanmıştır.
Buharlaşma : Deniz suyunun buharlaşması tuzluluğunu artırır.
Yağış Miktarı : Yağış miktarı arttıkça deniz suyunun tuzluluğu
azalır.
Akarsu Sayısı ve Akım Miktarı : Denize ulaşan akarsu sayısı ve
akarsuyun taşıdığı su miktarı arttıkça, deniz suyunun tuzluluğu azalır.
Buzul Oluşumu : Deniz suyunun karalarda buzul olarak
birikmesi ya da deniz suyunun donması
tuzluluğu artırır. Kar ve buzul erimeleri ise tuzluluğu azaltır.
Deniz Suyunun Hareketleri
Deniz suları akarsular, rüzgarlar, buzullar gibi aşındırma ve biriktirme
yolu ile yeryüzünü şekillendirir. Deniz suları çeşitli etkenlerle hareket
etmektedir. Bu hareketlerden en etkili olanlar,
-
Dalgalar
-
Gel-git
-
Akıntılar
Dalgalar
Dalgalar, deniz ve göllerdeki kuzey sularının periyodik
salınımlarıdır. Dalga oluşumunun temel nedeni
rüzgarlardır. Deniz yüzeyini yalayarak esen rüzgarlar, sürtünme nedeniyle
durgun sulara hareket kazandırır. Deniz yüzeyi pürüzlenir ve sürekli biçim
değiştirir. Deniz yüzeyinin salınım hareketine dalgalanma deniz yüzeyinde
beliren pürüze dalga denir.
Rüzgarlar dışında depremler, volkanik hareketler ve deniz altında
çökmelerde dalgaları oluşturur. Bu tür dalgalara
tsunami denir.
Dalga Elemanları
Dalga, 4 temel elemandan oluşur. Bunlar, dalga sırtı, dalga çukuru, dalga
boyu ve dalga yüksekliğidir.
Dalga Sırtı : Dalgalı bir deniz yüzeyinde suların yükselen kısmına
dalga sırtı denir.
Dalga Çukuru : Dalgalı bir deniz yüzeyinde suların alçalan
kısmına dalga çukuru denir.
Dalga Boyu : Birbirini izleyen iki dalga sırtı arasındaki uzaklığa
dalga boyu denir.
Dalga Yüksekliği : Dalga sırtı ile dalga çukuru arasındaki
yükseklik farkına dalga yüksekliği denir.
Dalga Çatlaması
Dalgalar derin denizlerde kolayca oluşur. Ancak, derinliğin dalga
boyundan daha az olan yerlere yaklaştıkça, dibe olan sürtünmeden dolayı
dalga hareketi engellenir ve dalgaların şekli bozulur. Bu olaya dalga
çatlaması veya kırılması denir. Kıyı sığlaştıkça dalga çatlaması artar.
Dalga Aşındırma Şekilleri
Dalga aşındırmasına abrazyon denir.
Dalgalar, üç biçimde aşındırma yaparak kıyıları şekillendirirler :
-
Su kütlesinin kıyıya çarparken yaptığı basınç etkisiyle kıyı
aşındırılır.
-
Dalga içindeki kum, çakıl gibi maddelerin kıyıya şiddetli çarpmasıyla
kıyı aşındırılır.
-
Deniz suyunun kıyıdaki tabakaları eritmesiyle (kimyasal yolla) kıyı
aşındırılır.
Dalga aşındırma şekilleri :
Falez (Yalıyar) : Dalgalar aşındırma yaparken önce çarptıkları kıyı
boyunca bir çentik açar. Buna dalga oyuğu denir. Dalga oyukları
derinleştikçe üzerindeki kütleler kopar ve düşer. Böylece kıyı boyunca
diklikler oluşur. Bu dikliklere falez
ya da yalıyar adı verilir. Türkiye’de,
Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında güzel
falez örnekleri görülmektedir.
Kıyı Aşınım Düzlüğü :
Dalgaların kıyıyı kara içine doğru aşındırması ve kıyıyı geriletmesi ile
oluşan
falezler önünde az eğimli bir yüzey gelişir.
Kıyı aşınım düzlüğü ya da
abrazyon platformu adı verilen bu düzlüklerin
üzeri genellikle kum ve çakıllarla kaplıdır.
UYARI : Dalga ve akıntılar dik kıyılarda aşındırma; alçak ve basık
kıyılarda ise biriktirme yolu ile kıyıyı şekillendirir.
Kıyı Birikim Şekilleri
Denizin sığlaştığı yerlerde, dalgalar ve akıntılar tarafından taşınan
maddelerin biriktirmesi ile oluşan şekillerdir.
Kumsal : Kıyılarda dalga ve akıntıların taşıdıkları maddeleri
biriktirmesi ile oluşan alanlara kumsal denir. Girintili-çıkıntılı bir
kıyıda dalgalar, denize çıkıntı yapan dik burunlarda aşındırma, buradan
kopardıkları maddeleri koy içlerine taşıyarak kumsalların oluşmasını
sağlar. Bu nedenle kumsallar genellikle koy içlerinde yer alır ve bir
şerit halinde uzanır.
Kıyı Kordonu (Kıyı Oku) : Dalga ve akıntıların kıyıdan taşıdıkları
maddeleri küçük koylarda biriktirmesi ile oluşan, bir ucu karaya bağlı ve
deniz doğru ok şeklinde uzanan yığıntılardır. Kıyı kordonu bir koyun önünü
kapatacak şekilde gelişirse kıyı kordonu gerisinde lagün oluşur.
Lagün (Deniz Kulağı) :
Kıyı kordonunun bir koyun önünü kapatması ile oluşan göllere lagün, deniz
kulağı
ya da kıyı set gölü denir.
Örneğin Büyük Çekmece, Küçük Çekmece ve
Terkos gölleri birer lagündür.
Tombolo (Bağlama Seti) : Kıyı okları karaya yakın adalara doğru
oluştuklarında, zamanla ada ile ana kara birbirine bağlanır. Oluşan bu
şekle tombolo denir. Örneğin Marmara
Bölgesi’ndeki Kapıdağ Yarımadası bir ada iken,
tombolo ile ana karaya bağlanmıştır. Ayrıca
Sinop ili de bir tombolo üzerinde
kurulmuştur.
Gel – Git
Gel-Git, Ay’ın ve Güneş’in çekim gücünün etkisiyle Dünya’daki su
kütlelerinin alçalması ve yükselmesi olayıdır. Ancak Ay, Dünya’ya en yakın
gök cismi olduğundan gel git olayında daha etkilidir. Bir yerdeki gel-git,
gün içinde 2 kabarma 2 çekilme biçiminde 6 saatte bir
gerçekleşir. Bu seviye değişmelerinde her gün bir önceki güne
göre 50 dakikalık bir gecikme olur. Çünkü ay, Dünya’nın çevresindeki
dönüşünü 24 saat 50 dakikada tamamlamaktadır.
UYARI : Gel-git genliğinin fazla olduğu denizlerde akarsu ağızlarında
haliçler, az olduğu denizlerdeki akarsu ağızlarında ise delta oluşur.
Türkiye’deki denizler iç deniz olduğu için gel-git belirgin değildir. Bu
nedenle akarsu ağızlarında haliç oluşmaz.
Gel-Git Genliği
Suların kabarma ve alçalması arasındaki seviye farkına gel-git genliği
denir. Gel git genliği, okyanus ortalarında 60-80 cm, iç denizlerde 30 cm,
kenar denizlerde 80-120 cm arasındadır.
Bir yerdeki gel git genliği, ay ve yıl içinde de değişir.
Ay içinde : Ay içinde yeniay ve dolunay dönemlerinde
gel-git genliği büyüktür. Çünkü bu dönemlerde Ay’ın çekim gücüne Güneş’in
çekim gücü de eklenir.
Yıl içinde :Yıl içinde 21 Mart – 23 Eylül tarihlerinde gel git
genliği büyüktür. Çünkü bu dönemlerde Ay’ın çekim gücüne Güneş’in çekim
gücü de eklenir.
Akıntılar
Deniz ve okyanus sularının kütlesel olarak yer değiştirmesine akıntı
denir. Akıntıların nedenleri :
Dalgalar : Dalgaların kıyıya çarpması, suların bir kısmının dibe
dalmasına ya da yüzeyde yön değiştirmesine
neden olur.
Seviye ve Tuzluluk (Yoğunluk) Farkı : Seviye ve tuzluluk farkı alt
ve üst akıntılara neden olur. Daha ağır olan tuzlu sular alt akıntılarla,
az tuzlu sular üst akıntılarla yer değiştirir.
Sürekli Rüzgarlar : Yüzey suları sürekli rüzgarlarla sürüklendiği
için akıntıların temel nedenidir.
Gel-Git : Suların kabarması ve alçalması sırasında oluşan seviye
farkı akıntılara neden olur. Akıntılar suların kabarması sırasında karaya,
alçalması sırasında denize doğrudur.
Okyanus Akıntıları
Akıntıların yönleri ile hakim rüzgar yönleri arasında sıkı bir
ilişki vardır. Her iki yarım küre okyanuslarında hakim rüzgar
sistemlerine bağlı olarak kapalı akım dairleri oluşmuştur.
Kuzey Amerika kıtasının doğu kıyısı boyunca güney enlemlere doğru inen
Labrador soğuk su akıntısı ile Batı Rüzgarları ile Meksika körfezinden
İskandinav yarımadasına kadar ulaşan
Golfstream sıcak su akıntısı en
önemlileridir.
Kıyı Tipleri
Yer şekillerinin uzanış yönüne, kıyıdaki tabakaların özelliğine ve etkili
olan dış güçlerin niteliğine bağlı olarak çeşitli kıyı tipleri
belirmiştir. Bunlar, boyuna, enine, alçak,
rialı, volkanik, haliçli,
fiyord, skyer ve
resifli kıyılardır.
Boyuna Kıyılar : Dağların kıyıya paralel uzandığı kıyı tipidir. Bu
kıyı tipinde; Dağlar denize paraleldir. Kıyıda girinti-çıkıntı azdır. Kıta
sahanlığı (şelf) dardır. Doğal limanlar azdır. Deniz etkileri içerilere
fazla sokulamaz. Yüksek, falezli kıyılardır.
Boyuna kıyıların özel bir türü Dalmaçya
tipi kıyılardır.
UYARI : Haliçli, fiyordlu, volkanik,
skyer, watt ve
mercan kıyı tipleri Türkiye’de görülmez.
Enine Kıyılar : Dağların denize dik uzandığı kıyılarda, dağlar
arasındaki çöküntü alanlarının deniz suyu altında kalmasıyla oluşmuş
kıyılardır. Bu kıyı tipinde dağlar denize dik uzanır. Kıta sahanlığı
(şelf) geniştir. Kıyı çok girintili, çıkıntılıdır. Koy, körfez
ve limanlar fazladır. Denizel iklim içerilere kadar sokulur. Kıyı
birikinti ovaları fazladır.
Alçak Kıyılar : Geniş ovaların bulunduğu yerlerdeki kıyı tipidir.
Bu kıyı tipinde kıyı çizgisi genellikle düz olup, kıyı okları ve kıyı
setleri fazladır. Alçak kıyıların özel bir tipi
Watt tipi kıyılardır.
Watt Kıyı Tipi : Gel-git olayının belirgin olduğu alçak kıyılarda
sular çekildiğinde deniz dipleri yüzeye çıkar. Bu durumun görüldüğü
yerlerdeki kıyı tipine Watt kıyı tipi
denir.
Rialı Kıyılar : Nispeten yüksek ve akarsularla derin bir şekilde
yarılmış olan bir alanda, vadilerin aşağı kesimlerinin sular altında
kalmasıyla oluşan kıyı tipidir.
Volkanik Kıyılar : Oluşumları
volkanizmaya bağlı adaların kıyı tipidir. Her
taraftan dalga aşındırmasına uğrayan volkanik kıyılarda gelişkin
falezler ve dar kıyı aşınım düzlüğü vardır. En
güzel örnekleri Hawai ve Endonezya adaları
kıyılarında görülmektedir.
Haliçli Kıyılar : Yükseltisi az ve akarsularla hafifçe yarılmış
bir platonun veya tepelik bir alanda bulunan vadilerin aşağı kesimlerinin
sular altında kalmasıyla oluşan kıyı tipidir. Haliçli kıyıların özel bir
türü limanlı kıyılardır.
Limanlı Kıyılar : Haliçlerin ağızlarının, zamanla kıyı okları ile
kapatılarak, açık deniz etkilerine karşı korunaklı koylar haline
getirilmesi sonucu oluşan kıyılardır.
Fiyord Kıyılar : Buzulların oluşturduğu U şeklindeki vadilerin
sular altında kalmasıyla oluşan kıyı tipidir.
Skyer Kıyılar : Örtü buzullarının oluşturduğu hörgüç kayalar ile
moren depoların oluşturduğu tepelerin sular
altında kalmasıyla oluşan kıyı tipidir.
Resifli (Mercanlı) Kıyılar : Mercan resiflerinin kıyılarda
oluşturdukları özel bir kıyı tipidir. Sıcak kuşağa özgüdürler Resifin
oluşum şekline göre kenar resifi, set resifi ve atoller olarak alt tiplere
ayrılır. Atoller çember şeklinde kıyılar oluşturur.
Göl : Karalar üzerindeki çukur alanlarda birikmiş ve belirli bir
akıntısı olmayan durgun su kütlelerine göl denir.
Göller tek tek bulundukları gibi yan yana
birden fazla da bulunabilirler. Göllerin yan yana bulundukları bölgelere
göller yöresi denir.
Göllerin Özellikleri
Göllerin bulundukları bölgenin iklimi, jeolojik ve jeomorfolojik
özellikleri;
-
Gölün büyüklüğü : Dünya üzerindeki göllerin büyüklükleri
değişkendir. Hazar Gölü Dünya’nın en büyük gölüdür. (424.000
km2)
-
Gölün beslenmesi : Göller, yağış suları, akarsular ve kaynaklar
tarafından beslenir.Göllerin su seviyeleri beslenmeye bağlı olarak
değişir. Bazı göller fazla sularını bir akarsu ile deniz boşaltır. Bu
akarsulara göl ayağı ya da gideğen denir.
Göle su taşıyan akarsulara ise geleğen denir. Örneğin Manyas ve
Ulubat (Apolyont) gölleri bir akarsu ile sularını Marmara Denizi’ne boşaltır.
-
Gölün derinliği : Tektonik ve krater göllerinin derinlikleri
genellikle fazladır. Dünya’nın en derin gölü tektonik bir göl olan
Baykal Gölü’dür.
-
Göl suyunun tuzluluğu : Göl sularının içinde çözünmüş halde
madensel tuzlar bulunmaktadır. Buharlaşma nedeniyle göl suyunun tuz
yoğunluğu artar. Özellikle kapalı havzalarda yüzeyden akış olmadığı için
göl suları tuzludur. Örneğin ülkemizdeki Burdur Gölü ve Tuz Gölü’nün
suları tuzludur. Açık havza göllerinde ise, sular yüzeyden boşaldığı
için madensel tuz oranı düşük, buna bağlı olarak sular tatlıdır.
-
Göl suyunun sıcaklığı : Göl suyunun sıcaklığı, gölün bulunduğu
enleme, iklim koşullarına ve mevsime göre değişir. Ayrıca gölün
derinliği, gölün bulunduğu yükselti ve gölü besleyen sular da göl
suyunun sıcaklığı üzerinde etkilidir.
-
Göl suyunun hareketliliği : Göl suyunun hareketliliği üç nedene
bağlıdır :
-
Gölün beslenmesine ve havzadaki iklim koşullarına bağlı oluşan seviye
farkı nedeniyle su seviyesinde değişiklik olur.
-
Göl yüzeyinde rüzgarlar etkisiyle dalgacıklar oluşur.
-
Göl yüzeyinin bir bölümündeki basınç değişmeleri alçalma ve yükselme
şeklindeki ritmik hareketlere neden olur. Bunlara duran dalga
ya da
seş (seiches)
dalgaları denir.
Göl Tipleri
Göller, göl çanağının oluşum özelliklerine göre yerli kaya gölleri ve set
gölleri olarak iki ana bölümde toplanır.
Yerli Kaya Gölleri
Göl çanağının çeşitli nedenlerle ana kaya üzerinde oluşturduğu
göllerdir. Göl çanağını oluşturan etkene göre 4 gruba ayrılır.
Tektonik Göller : Yerkabuğunun tektonik hareketleri
sırasında oluşan çanaklardaki göllerdir.
Volkanik Göller : Volkanik patlamalar ile oluşan çanaklardaki
göllerdir. Krater gölü, kaldera gölü
ya da maar gölü
gibi çeşitleri vardır.
Karstik Göller : Eriyebilen kayaçların bulunduğu yerlerde oluşan
göllerdir.
Buzul Gölleri : Buzullaşma döneminde buzulların aşındırmasıyla
oluşan çanaklardaki göllerdir.
Göl Tipleri
Göller, göl çanağının oluşum özelliklerine göre yerli kaya gölleri ve set
gölleri olarak iki ana bölümde toplanır.
Set Gölleri
Çöküntü çukurlarının, vadilerin ya da
koyların önünün bir setle kapatılması sonucu oluşan göllerdir.
Alüvyal Set Gölleri : Akarsuların yan kollarının taşıdıkları
alüvyonlarla ana akarsuyun önünü kapatması ile oluşan göllerdir.
Kıyı Set Gölleri : Deniz akıntılarının oluşturduğu kıyı
kordonlarının koyların önünü kapatmasıyla oluşan sığ göllerdir. Bu göllere
lagün adı da verilir.
Moren Set Gölleri : Buzullardan çıkan suların önünün
moren setleri ile kapatılması sonucu oluşan
göllerdir.
Heyelan Set Gölleri : Akarsu vadisinin önünün, toprak kayması
sonucunda toprak kütlesi tarafından kapatılmasıyla oluşan göllerdir.
Volkanik Set Gölleri : Volkanik olaylar sırasında çıkan lavların
bir çukurluğun önünü kapatmasıyla oluşan göllerdir.
Yapay Set Gölleri : Akarsu vadisinin önünün yapay bir setle
kapatılması ile oluşan baraj gölleridir. Baraj gölleri enerji üretmek,
içme ve sulama suyu sağlamak, erozyonu önlemek, taşkınlardan korunmak
amacıyla yapılır.
Türkiye’de Göller
Ülkemizde göller, göl oluşumuna uygun koşulların bulunduğu Marmara, İç
Anadolu, Doğu Anadolu ve Akdeniz Bölgesi’nde yoğunlaşmıştır.
Özellikle Akdeniz Bölgesi’nin batı kesiminde, göllerin kümelenmiş
olduğu bir alan bulunmaktadır. Buraya Göller Yöresi adı verilir.
Göller Yöresi : Batı Toroslar’ın iç
bölümünde kümelenen Beyşehir, Eğridir, Burdur,
Suğla, Kovada, Acıgöl, Salda ve Yarışlı
göllerinin bulunduğu alana göller yöresi adı verilir.
Yerli Kaya Gölleri
Tektonik Göller : Sapanca Gölü, İznik Gölü,
Ulubat Gölü, Manyas Gölü,
Eber Gölü, Akşehir Gölü, Eğirdir Gölü, Acıgöl,
Burdur Gölü, Beyşehir Gölü, Kovada Gölü,
Suğla Gölü,
Seyfe Gölü, Tuzla Gölü, Tuz Gölü,
Hozapin Gölü.
Volkanik Göller : Acıgöl (Konya), Acıgöl (Nevşehir), Nemrut
Gölü
Karstik Göller : Sultan Obruk Gölü,
Çıralıdeniz Gölü, Meyil Gölü,
Pozan Gölü, Avlan Gölü,
Karagöl.
Buzul Gölleri : Uludağ, Geyik Dağları, Boklar Dağları,
Aladağ,
Munzur Dağları, Doğu Karadeniz Dağları,
Cilo Dağları, Hakkari Dağları.
Ülkemizde doğal setleşmelerle oluşan göller oldukça fazladır.
Set Gölleri
Alüvyal Set Gölleri : Akgöl,
Eymir Gölü,
Mogan Gölü, Marmara Gölü,
Bafa Gölü, Köyceğiz Gölü, Balık Gölü.
Kıyı Set Gölleri : Terkos,
Büyükçekmece,
Küçükçekmece, Büyük Menderes deltasındaki
lagünler (Karinegölü,
Deringöl, Akgöl,
Dalyan), Kızılırmak deltasındaki lagünler (Balıkgölü, Limangölü,
Tuzlugöl,
Karaboğazgölü),
Yeşilırmak deltasındaki lagünler (Semenlikgölü)
Moren Set Gölleri : Uludağ, Geyik Dağları, Boklar Dağları,
Aladağ,
Munzur Dağları, Doğu Karadeniz Dağları,
Cilo Dağı, Hakkari Dağları (Moren
set gölleri ülkemizde buzullaşmanın görüldüğü yukarıda belirtilen yüksek
dağlarımızda bulunurlar.)
Heyelan Set Gölleri : Yedigöller,
Abant Gölü, Borabay Gölü, Sera Gölü, Tortum
Gölü
Volkanik Set Gölleri : Çıldır Gölü,
Erçek Gölü, Haçlı Gölü, Nazik Gölü, Van
Gölü
Yapay Set Gölleri : Kadıköy Gölü, Büyük Orhan Gölü,
Güzelhisar Gölü,
Topçam Gölü,
Gülüç Gölü, Çubuk Gölü,
Hirfanlı Gölü, Sille Gölü, Çakmak Gölü, Uzunlu
Gölü, Keban Gölü, Kartalkaya Gölü, Kozan Gölü,
Atatürk Gölü, Demirdöven Gölü, Göksu Gölü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder