Atatürk Hatay sorununu ömrünün son yıllarını feda etmek uğruna büyük çabalar göstererek çözmüştür. Mondros anlaşmasından sonra İngiliz ve Fransızlar İskenderun'a asker çıkarak burda bir sancak oluşturmuşlardır. Böylece Milletler Cemiyeti kanununa göre, bu bölge İtilaf devletleri tarafından manda sistemi ile himaye altına alınmıştır. 1926 yılında Fransa, Bağımsız İskenderun Hükümetini ilan etmiş ve Suriye ile aralarında anlaşmazlık çıkmıştır.
Bunun sonucunda Fransa, İskenderun bölgesinin adını yeniden değiştirerek Kuzey Suriye Hükümeti koymuştur. O dönemlerde Türkiye'nin üye olmadığı Milletler Cemiyeti tarafından 1930 yılında onaylanmıştır.
Atatürk, bu anlaşmadan hiç memnun olmadığı gibi, İskenderun'u almak için mücadele etmeye başlamıştır. 26 Eylül 1936 yılında artık üyesi olunan Milletler Cemiyeti kuruluna konu iletilmiş ve gündeme getirilmiştir. Bu dönemde Atatürk'ün isteğiyle Hatay ismi konulmuş ve Fransızlara karşı Hatay mücadelesi başlamıştır. Antakya'da Fransız polisi iki Türk gencini vurmuş ve olaylar karışmıştır. Suriye Şam hükümeti de bu bölge için kendi aralarında bir referandum oylaması istemiş ve bu Türkler tarafından engellemek istenmiştir.
Hatay sorununu artık kişisel bir sorun olarak gören Atatürk, ölümünden birkaç ay önce Ankara'daki 19 Mayıs gösterilerini izledikten sonra Hatay'ı almak için Mersin ve Adana'ya geziye çıkmıştır. 21 Mayıs'ta Mersin'de, 24 Mayıs'ta ise Adana'da bulunan Atatürk, orda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin törenlerini izleyerek hem Suriye'ye hem de Fransa'ya göz dağı vermek istemiştir.
Atatürk sergilediği tavır ve tutumu sayesinde yine büyük bir başarıya imza atmıştır. 6 Haziran 1938 yılında Sancak'ta bulunan Fransız vali çekilmiş ve yerine yeni vali atanmıştır. Atatürk'ün vaz geçemeyeceğini anlayan Fransızlar, 29 Haziran günü Sancağı tamamen terk etmişlerdir. Bununla birlikte 5 Temmuz 1938 günü, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk milleti Hatay'a giriş yapmışlardır. Milletimiz tarafından sevinçle karşılanan bu başarı, Atatürk'ün sayısız başarılarından sadece biridir.
İnsan hayatıyla son bulan yolculuklar vardır. Hatay’ın kurtuluş yolculuğu, 1918’de Atatürk’ün Yıldırım Orduları Grup Komutanı iken başlar ve 10 Kasım 1938’de ebediyete intikal edişiyle son bulur. Atatürk bu yolculukta, Hatay Destanı’nı yaratır. Hatay denildiğinde; mükemmel stratejik öngörüsü, kararlı, onurlu ve son derece istikrarlı dış politikası ile Atatürk akla gelir.
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’na aykırı olarak İngiltere ve Fransa, Antakya ve civarını işgal ettiler. Bu tarihlerde, Mustafa Kemal Paşa Yedinci Ordu Komutanı olarak Hatay sınırlarının hemen güneyinde bulunan Suriye’de Afrin ilçesi Reco köyünde Ordu Karargahı’nda bulunuyordu. Daha sonra, İngilizler 1918’de İskenderun Sancağını (Hatay) Fransızlara devrettiler. Bu sırada, Yıldırım Orduları Grup Komutanı olan Mustafa Kemal Paşa, Hatay’ın işgalini Adana’da İşgal Orduları Komutanı nezdinde protesto etti ve ileride kendisinin “Şahsi Meselesi” olacak Hatay’a özel ilgi duymaya başladı.
KIRK ASIRLIK TÜRK YURDU DÜŞMAN ELİNDE ESİR KALAMAZ
1920’de, İskenderun Sancağı’nın Misak-ı Milli Sınırları içinde kaldığı Mustafa Kemal Paşa tarafından Tayfur Sökmen’e bildirildi ve böylece Hatay halkı rahatlamış oldu. 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması’na göre Fransızlar; Adana, Mersin, Osmaniye, Kilis ve Antep’i boşalttılar. İskenderun, Antakya, Kırıkhan, Reyhanlı, Altınözü ve Samandağ’dan çekilmeden bu yerleri özel bir statüde, İskenderun Sancağı adı ile Fransız mandası olan Suriye’ye bağladılar.
15 Mart 1923’te, Adana’ya yaptığı ziyarette Atatürk’ü Antakyalılar da karşıladılar. Antakyalı genç bir kız, duygulu bir şiir okudu. Duygulanan Atatürk: “Kırk Asırlık Türk Yurdu Düşman Elinde Esir Kalamaz” diyerek Hatay’ı sahiplendiğini belirtti.
Fransa, 1936 yılında Suriye’ye bağımsızlık verdi ve Suriye’den çekileceğini ilan etti. Suriye: “İskenderun Sancağı (Hatay) Suriye’ye bağlanmalıdır” diye diretti. Mustafa Kemal Paşa: “…bana çizmelerimi giydirmeyin!” diyerek gerekli cevabı verdi. Türkiye, konuyu 26 Eylül 1936’da Milletler Cemiyeti’ne götürdü ve 9 Ekim 1936’da Fransa’ya bir nota vererek, İskenderun Sancağı’na da bağımsızlık verilmesini istedi. Atatürk, 1 Kasım 1936 tarihinde Meclis’i açış konuşmasında: “…Bu sırada milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük mesele, İskenderun ve Antakya halkının kaderidir…” diyordu.
ATATÜRK HATAY ADINI VERDİ
Atatürk, 1936’da İskenderun Sancağı olarak adlandırılan bölgeye “Hatay” adını verdi. “Hatay Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” Başkanı Tayfur Sökmen’i Ankara’ya çağırarak, cemiyetin adının “Hatay Egemenlik Cemiyeti” olarak değiştirilmesini istedi. Bölgede Fransız yönetimine karşı olaylar başladı. Antakya’da (Habib Naccar’da), Fransız Polisinin ateşi ile iki Türk gencinin ölmesi üzerine gerginlik arttı. Bunun üzerine, Atatürk 7 Ocak 1937’de Konya’dan: “Ben memleketi hiçbir zaman savaşa sürüklemem, fakat Hatay benim için vazgeçilmez bir davam olmuştur. Gerekirse devlet başkanlığından istifa ederim… Bir yurttaş olarak, Hatay topraklarına geçerim ve mücadele ederim…” diyerek kararlı bir demeç verdi.
Bu arada Suriye, bölgenin statüsü hakkında bir referandum yapılmasını kararlaştırmış, ancak Türkler referandumu boykot etmişlerdi. Milletler Cemiyeti bölgeye Hollanda, İsveç ve İsviçre temsilcilerinden oluşan üç kişilik gözlemci heyeti gönderdi. 12 Ocak 1937’de, heyetin kaldığı Turizm Oteli (şimdiki Antakya Özel Ata Koleji) önünde 60-80 bin kişinin katıldığı büyük bir miting yapıldı. 27 Ocak 1937’de, heyetin hazırladığı rapor üzerinde taraflar anlaştı. Anlaşmanın imzalanması üzerine Atatürk, Başbakan İsmet İnönü’ye çektiği telgrafta: “İçten ve gerçekten bağlı olduğu dostluklara zarar vermeden milli sorunun çözümünü, Milletler Cemiyeti Konseyi’nde bir sonuca ulaştırmak konusunda gösterdiği yüksek zekâ, uzak görüşlülük ve olgunluktan dolayı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni” tebrik ediyordu. Türkiye, Atatürk sayesinde gerçekten önemli bir “Siyasi ve Diplomatik Zafer” kazanmıştı.
ATATÜRK: HATAY’I ALACAĞIM
Atatürk, 29 Ekim 1937’de katıldığı son Cumhuriyet Balosu’nda, Fransız Büyükelçisine: “…Büyük Meclis’in kürsüsünden milletime söz verdim. Hatay’ı alacağım. Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getiremezsem onun huzuruna çıkamam…” diyerek bu davaya kendi varlığını ortaya koyduğunu bir kez daha belirtmişti. Hasta haliyle, doktorların karşı çıkmasına rağmen 21 Mayıs 1938’de Mersin’de, 24 Mayıs 1938’de Adana’da askerlerin Resmi Geçit törenlerini kabul etti. Amacı, Fransa ve Suriye’ye gözdağı vermekti. Mersin ve Adana ziyaretleri, Atatürk’ün hastalığını artırmıştı. 8 Haziran 1938 günü doktor çağrılır. Hastalık kötüleşmiştir. Bu arada, Hatay’a Türk askerinin ne zaman gireceği konusu görüşülür ve Türk askerinin giriş tarihi kararlaştırılır. Orgeneral Asım Gündüz komutasındaki Türk Askeri Heyeti ile Fransa arasında, 3 Temmuz 1938’de Antakya Lisesi’nde anlaşma imzalanır.
Bir sonraki yazımızda, Hatay’ın kurtuluş mücadelesi yolculuğuna devam edeceğiz.
Özet Kaynakça: Mehmet Mursaloğlu, Atatürk ve Hatay Davası, Seçil Ofset, İstanbul, 2003; Mehmet Tekin, Tarihte Hatay ve Hatay Devleti, ATSO Yayınları, 2001; Nimet Arsan, Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV (1917-1928), TİT Enstitüsü, Yayın No.1, 1964; Cemil Gök, Kırk Asırlık Türk Yurdu Hatay, Hatay Matbaası, 2005; Tayfur Sökmen, Hatay’ın Kurtuluşu İçin Harcanan Çabalar, TTK Yayınları, 1978; Yüksel Mert, Bilinmeyen Atatürk, Akis Kitap, İstanbul, 2010; Abdurrahman Melek, Hatay Nasıl Kurtuldu, Temmuz 1999, s. 106‐109; Bilal N.Şimşir, 10 Kasım Günlüğü, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2014; 39’uncu Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı, Hatay’ın Kurtuluş Mücadelesinde Türk Ordusu, 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder