Atatürk'ün Özel Hayatı, hep sadelik içinde geçmiştir. Her zaman temiz ve disiplinli olmayı sevmiştir. Zengin bir kitaplığı bulunan Atatürk kitap okumayı, müzik dinlemeyi, tavla ve bilardo oynamayı, ata binmeyi, dans etmeyi çok severdi. Her zaman her konuda seçici olmayı seven Atatürk, bunu özel hayatını yaşarken de devam ettirdi.
Örneğin dinlediği müzik türlerinden Rumeli türküleri, Ege türkülerine aşırı ilgisi vardı. Zeybek oyunlarına düşkünlüğü ile bilinen Atatürk, verdiği özel davetlerde zeybek mutlaka oynardı. Atatürk katıldığı ve verdiği davetlerde bilim adamlarına, sanatçılara büyük değer verir ve onlarla ülkenin geleceği hakkında konuşmaktan zevk alırdı.
29 Ocak 1923 tarihinde İzmirli köklü bir aileye mensup olan Latife Hanımla evlenmiş ve evlilikleri yaklaşık olarak iki buçuk sene sürmüştür. 5 Ağustos 1925 yılında Atatürk ile Latife Hanım yollarını ayırmıştır. Atatürk’ün evliliği ile ilgili özel hayatında birçok şey söylenebilir. Latife Hanım, Atatürk ile evlendikten sonra evlilikleri ile ilgili özel hayatlarını yaşayamamaktan şikayetçi olmuştur. Ülkenin mevcut durumuyla ilgili kendini her zaman sorumlu hisseden Atatürk evliliğinde eşi Latife Hanım’a fazla zaman ayıramamış ve anlaşamamıştır.
Doğayı çok seven Atatürk, özel hayatını daha çok Atatürk Orman çiftliğinde geçirir ve oradaki çalışmaları yerinden incelemeyi her zaman sevmiştir. Sakarya adlı atıyla gezinmekten çok hoşlanırdı. Ayrıca Atatürk Hitit Uygarlığı'na çok meraklıydı. Hitit Uygarlığı ile ilgili arkeolojik kazılar yaptıran Atatürk, bu kazıların takip etmeyi severdi. Anadolu'nun birçok yerinde arkeolojik kazı çalışmaları yaptırdı.
Atatürk’ün özel hayatında dikkat çekebilecek en önemli konulardan biri de çocuklardır. Çocukları çok seven Mustafa Kemal Atatürk, Afet İnan, Sabiha Gökçen, Abdurrahim Tuncak, Zehra Aylin, Rukiye Erkin, Nebile İrdelp, Ülkü Adatepe, Afife adlı kızları ve Sığırtmaç Mustafa adlı çobanı manevi evlat olarak edindiği bilinmektedir. Manevi evlatlarına iyi bir gelecek hazırlamıştır. İhsan adlı çocuğu kendi himayesine almıştır. Atatürk 1937 tarihinde çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmaz mallarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladığı bilinmektedir. Mirasından Türk Dil ve Tarih kurumlarına, kız kardeşine ve manevi evlatlarına pay ayırmıştır.
İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda, 10 Kasım 1938 tarihinde sabah saat 09.05’te uzun süredir tedavi gördüğü siroz hastalığından kurtulamayarak hayata gözlerini yummuştur. Cenazesi 21 Kasım 1938 günü törenle geçici olarak Ankara Etnografya Müzesinde toprağa verildi. Anıtkabir yapıldıktan sonra naşı, büyük bir törenle 10 Kasım 1953 günü defnedilmiştir.
Atatürk'ün Herkes Tarafından Bilinmeyen Özellikleri
"Ata" lafını sevmezdi
"Atatürk" lafını ilk kez dönemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa Kemal'de çok beğenerek soyadı olarak almıştı. Kendisine "Ata" diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.
En sevdiği yemek kuru fasulye ve pilavdır
Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama canı istediğinde çok sevdii gül reçelini tercih ederdi.
En büyük hayali dünya turuna çıkmaktı
Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.
Başucu kitabı Çalıkuşu'ydu
Binlerce kitabı vardı. Ama bunların arasında bir tanesini hayatı boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin´in ünlü "Çalıkuşu" romanını hep yanında taşır, her gün rast gele bir yerinden acar, birkaç sayfa okurdu.
Kabul salonundaki at yavrusu
Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. "Fox" adını verdiği köpeği, Gazi`nin yatağının ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesinin Çankaya Köşkü kabul salonuna getirilmesini bile emretmişti.
Tam bir salon adamıydı
En sevdiği dans valsti. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu. Klasik Batı müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.
Gömleklerinin tümü beyazdı
Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçrede özel olarak dikilirken sonra yerli malı kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlunda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.
Lacivert takım elbise giymezdi
Takım elbiselerinin tasarımlarını hep kendisi çizerdi. Lacivert takım giymeyi sevmezdi.
Beden ölçüleri
Boyu 1.74 idi. Hayatinin son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46´ya kadar düşmüştü. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi.
Rumeli şivesi ile konuşurdu
Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Ancak bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi.
Hazin bir hikayesi vardı
Hayatında bir dönem çok önemli yer tutan Mustafa Kemalin evlenmesinden sonra hayatına trajik bir şekilde son veren Fikriye Hanımın mezarının nerede olduğu bilinmiyor
Cumhurbaşkanlığından sıkılıyordu
Hayatının çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi geliyor, çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünüyordu.
Papa'nın elçisine kendi elleriyle kıyafetini hazırlatmıştır
Kıyafet Kanunu çerçevesinde tüm din adamlarının dini kıyafetleriyle sokağa çıkmaları yasaklanınca, Monsenyör Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milaslı eliyle bir koleksiyon hazırlattı.
Kendi başına traş olmamaya çalışırdı
Sabah kahvaltılarıyla arası hiç hoş değildi.Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanın üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini sigarasını içerdi. Bir özelliği de kendi kendine tıraş olmamasıydı.
Düzenli olmayı severdi ve düzen takıntısı vardı
Evinde, çevresinde hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.
Hoşgörü Sahibiydi
Köylünün birinin gazete kağıdına sardığı tütünü içmeye çalışırken eli yanmış, "Alın bunu kendi içsin" diyerek Atatürk`e küfretmişti. Mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin edin" dedi.
Doktoru ile Sigara pazarlığı
Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr. Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş, Atatürk "sekiz" demişti. Doktor bunu günde iki pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti:
"Ben zaten iki paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım".
"Ben zaten iki paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım".
"Bu nasıl halkçılık ?"
Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti. Kondüktörün
milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırmış nedenini
sormuştu. Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş, "Ne de güzel halkçılık ama" demişti.
milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırmış nedenini
sormuştu. Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş, "Ne de güzel halkçılık ama" demişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder