bilgievlerim: SULTÂN BİRİNCİ OSMAN GAZİ HÂN
Logo Design by bilgievlerim.blogspot.com
TÜRKİYE CANIM FEDA TÜRKİYE CANIM FEDA

Çevirci -Translate - Перевести


8 Kasım 2018 Perşembe

SULTÂN BİRİNCİ OSMAN GAZİ HÂN



Padişahlık Sırası
 1
Saltanatı  27 Yıl
Cülûsu  1281, 1284, 1299
Babası  Ertuğrul Gâzi Bey
Annesi  Hayma Ana
Doğumu  1258
Vefâtı  1326
Kabri  Bursa'da  Osman Gâzi Türbesi'ndedir
Erkek Çocukları Pazarlı Bey, Çoban Bey, Hamid Bey, Orhan Bey, Alaeddin Ali Bey, Melik Bey, Savcı Bey.
Kız Çocukları Fatıma Hatun

Osmanlı sultanlarının ilki. Dünyânın en uzun ömürlü hânedanının ve en büyük devletlerinden Osmanlı Devletinin kurucusu. 1258 tarihinde Söğüt'te doğdu. Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundan Ertuğrul Gâzinin oğludur. 
İslâm terbiyesiyle yetiştirildi. İslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh arkadaşı ve kumandanlarından kılıç kullanmayı, kargı savunmayı, ata binmeyi öğrendi. Onların gazâlarını dinledi. Yaptıklarından ibret alarak, gençliğindeb itibâren gazalara katılıp, zaferler kazandı, kumandanlık vasıflarını geliştirip kuvvetlendirdi.

Bizans'ın hâkimiyetindeki Batı Anadolu cihat memleketi olduğundan, bölgede gazâ niyetiyle pekçok kumandan mücâhid, derviş ve her biri birer gönül sultanı şeyh ve âlim bulunuyordu. Osman Gâzi; Anadolu'nun İslâmlaştırılıp, Türkleşmesi faaliyetine katılan bu gönül sultanlarından, ahilerden, Şeyh Edebâl'nin sohbetlerine katılıp, mâneviyâtını yükseltti.






1277 yılında, on dokuz yaşındayken bir gece rüyâsında; Şeyh Edebâli'nin böğründen bir ay çıkıp, göğsüne girdiğini, sonra göbeğinden, bütün âfâkı, gökyüzünü kaplayan bir ağacın çıktığını, yüksek dağ ve pınarlara gölge saldığını ve insanların ondan çok faydalandıklarını gördü. Rüyâsını Şeyh Edebâli hazretlerine anlattı. Hocası; ''Müjde ey Osman! Hak teâlâ sana ve senin evlâdına saltanat verdi. Bütün dünyâ, evlâdının himâyesinde olacak, kızım Mâl Hâtun da sana eş olacak.'' diyerek rüyâsını tâbir etti. On dokuz yaşındayken Şeyh Edebâli'nin kızı Mâl Hâtun ile evlendi. Edebâli'nin kızının Bâlâ Hâtun olduğu da rivâyet edilmiştir.

Osman Gâzi cesâreti, zekâsı, cömertliği, İslâm dinine sadâkati ve tatbikatı herkesçe takdir edildiğinden babası tarafından Kayı boyu beyliğine aday gösterildi. Ertuğrul Gâzi, 1281 yılında vefât edince Kayı beyi oldu. Anadolu Selçuklu Devletinin Bizans hudundaki Kayılar, Söğüt kışlağı ile Domaniç yaylağı arâzisine hâkimdiler. Osman Gâzi, Kayı beyi olunca, hudut komşusu Bizans tekfurları ile iyi geçinmeye çalıştı. Bunlar arasında en çok Bilecik tekfuru ile anlaşıyordu. Boyda, eskiden beri yaylağa çıkarken, ağır eşyâları Bilecik Tekfuruna emânet etmek, buna karşılık tekfura bâzı hediyeler sunmak geleneği vardı.

 Emânetin teslimi ve alınması, silahsız kimseler ve kadınlar tarafından yapılırdı. Aşiretlerin yaylaya çıkış ve dönüşlerinde, İnegöl Tekfuru yollarını keserek, onlara zarar veriyor, bu yüzden sık sık çarpışmalar oluyordu. Osman beyin kuvvet ve  nüfûsunun devamlı arttığını gören İnegöl Tekfuru Nikola, komşularından tekbir alınmasını istedi. İnegöl Tekfurunun Bizanslılara ittifak teklifi, Bilecik Tekfuru tarafından Osman Gâziye haber verildi. Tekfur Nikola'nın, pazarköy (Ermenibeli) kuvvet topladığı tespit edilince, Osman Gâziye haber verildi. Tekfur Nikola'nın, pazarköy'de  kuvvet topladığı tespit edilince, Osman Gâzi, Kayı ileri gelenleri, kumandanlar ve arkadaşlarından Akçakoca, Abdurrahman Gâzi, Aykut Alp, Konur Alp ve Turgut Alp ile görüşme yaparak, İnegöl'ün fethine karar verdi. 1284'te Pazarköy'de meydana gelen muhârebede, Osman Gâzinin yeğeni Bay Hoca şehit düştü.

Muhârebe ardından Kulaca Kalesi fethedildi. Mağlubiyet üzerine İnegöl Tekfuru ile Karacahisar Tekfuru birleştiler. 1288 yılında Domaniç yakınında Erice (Ekizce) 'de yapılan muhârebede, tekfurlar tekrar mağlup edildiler. Bu muhârebede de Osman Gâzinin Ekizce muvaffakiyeti, Anadolu Selçuklu Sultânı Gıyâseddin Mes'ûd Şah tarafından mükâfatlandırıldı. Gönderilen bir fermanla Söğüt Osman Gâziye yurt olarak verildi.

Sultandan aldığı duâ sonrasından gazâ akınlarını daha da hızlandıran Osman Gâzi, bir baskınla İnegöl Tekfurunu ve pekçok askerini öldürdü. İnegöl'den pekçok ganimet aldı. İnegöl Tekfurunun öldürülmesi ve Osman Gâzinin devamlı genişlemesi, Bursa ve İznik tekfurlarını telâşlandırdı. Osman Gâzinin Bizans tekfurlarına karşı tâkip ettiği siyâset; Anadolu Selçuklu Sultanlığınca takdir edilip, tekrar mükâfatlandırıldı. 1289'da bir fermanla Söğüt'e ilâveten Eskişehir ve İnönü tarafları verilip, miri vergiden muaf tutuldukları gibi Beylik âlametlerinden alem, tuğ, kılıç ile gümüş takımlı at da gönderildi.

 Selçuklu sultanının hediyeleri alınıp, fermanı okununca Osman Gâzinin gazâ akınları iyice hızlandı. İznik'e akın tertiplendiyse de kale alınamadı pekçok ganimetle dönüldü. Karacahisar ile Yarhisar tekfurları, Osman Gâzi aleyhine ittifak kurdular. 1291'de Karacahisar fethedilince, alınan ganimetlerin beşte biri Anadolu Selçuklu Devleti başşehri Konya'ya gönderilip, kalanlar muhârebeye katılan gâzilere dağıtıldı. 1292'de Sakarya ırmağının kuzeyine akın yapıldı. Bu akınlarda Sorgan köyü, Göynük, Taraklı Yenicesi ve Mudurnu taraflarının askeri mevkileri tahrip edilip, pekçok ganimet alındı.

Osman Gâzi, gazâlarda alınan ganimetleri hâlen kuruluş safhasında olan devletin ihtiyaçlarını tamamlamakta kullanıyor, kalanlarını muhârebelere katılan gâzilere dağıtıyordu. Osman Gâzinin teşkilâtlanmaya verdiği ağırlık 1298 yılına kadar devam etti. Osman Gâzinin ileriye dönük faaliyetlerini, huduttaki Bizans tekfurlarını daha da telaşlandırdı. Bilecik tekfuru da Osman Gâzi aleyhine ittifak içine girdi. Bizans- Rum tekfurları, Osman Gâziyi muhârebe meydanında öldürüp yenemeyeceklerini anlayınca, entrikaya başvurdular. Yarhisar Tekfurunun kızıyla evlenecek olan Bilecik tekfurunun düğününe dâvet edip, öldürmeyi plânladılar. Osman Gâziye suikast tertibi, dostu Harmankaya Tekfuru Köse Mihal tarafından haber verildi.

Gerekli tedbirleri alan Osman Gâzi, Bizans tekfurları ile berâber dâvet edildiği düğüne, hediye olarak kuzu sürüsü gönderdi.Düğün sonrası yaylaya çıkacağını bildirerek, eskiden olduğu gibi değerli eşyâlarının kadınlar vâsıtasıyla kaleye alınmasını istedi. Bilecik Tekfuru, Bizans tekfurlarıyla ittifâk hâlinde olduğundan Osman Gâzinin teklifini kabul edip, düğün yeri olan Çakırpınarı'na gitti. Osman Gâzi aşiretin eşyâsı yerine atlara silâh yükletip, harp hilesiyle, kırk kadar gâziyi kadın kılığında Bilecik'e gönderdi. Aşiret kâfilesi Bilecik'e gidip, şehri ele geçirdi.

Osman Gâzi de düğünden dönen tekfurları kurduğu pusuyla yenilgiye uğratıp, düğüne katılanların ve askerlerinin çoğunu öldürttü. Osman Gâziye karşı tertiplenen Bizans entrikası lehe çevrilip, gelin dâhil, düğüne katılanların bir kısmı esir alındı. Geline Nilüfer adı verilip, Osman Gâzinin oğlu Orhan Gâziye nikâhladı. Fethe devam edilip, ertesi gün Yarhisar Kalesi kuşatıldı ve ele geçirildi. Osman Gâzinin kumandanlarından Turgut Alp ve gâziler de İnegöl'ü fethettiler.

Osman Gâzi Batı Anadolu'da Bizans hududunda fetihlerde bulunurken, Moğolİlhanlılar da Anadolu'yu istilâ ettiler. İlhanlı Hükümdarı Gazan Han Anadolu Selçuklu Sultanı Alâeddin Şahı İran'a götürdü. Bütün Türkiye Selçuklu Devletinin toprakları, İlhanlıların eline geçti. İlhanlı zulmünden hicret eden birçok Anadolu Selçuklu emiri ve mâiyeti, Osman Gâzinin gazâlarına katılmak için hizmete geldi. Böylece Osman Gâzi 1281 yılından beri arâzisini devamlı genişletip, gazâ niyetiyle hizmetine katılanlarla devamlı güçlendi. Anadolu Selçuklu Sultanlığının fetret devrindeki iktidar boşluğundan faydalanan Türk beyleri istiklâllerini ilân ettiler. Osman Gâzi de iyice kuvvetlenmişti. 1299'da istiklâlini ilân edip, tabilikten kurtuldu.

Osman Gâziye istiklâl alâmetleri olan ferman, sancak, alem, tuğ, kılıç ve at ile takımı önceden verildiğinden, istiklâlin, ilân etmesiyle, devlet teşkilâtının müesseselerini kurup, her kaleye subaşı, dizdar, kâdı tâyin etti.Köyler timar olarak sipâhilere dağıtıldı. Bu arada Yundhisar ve Yenişehir kalaleri fethedildi. Osman Gâzi, yeni fethedilen Yenişehir'i merkez, hâline getirdi. Burada idâri, iktisâdi ve sosyal müesseseler inşâ ettirip, evler, dükkanlar, çarşı ve hamamlar yaptırdı. Devleti beş idâri bölgeye ayırdı. Her bölgenin idâresine güvendiği, kâbiliyetli ve âdil kumandanlar tâyin etti. Oğlu Orhan beye Sultanönü, Gündüz Alp'e Eskişehir, Aykut Alp'e İnönü, Hasan Alp'e Yarhisar, Turgut Alp'e İnegöl bölgelerinin idâresini verdi.

Neticede dört yüz çadırla Türkiye Selçuklu bizans hududuna yerleştirilen Kaya Aşireti, 1299'da Osman Gâzinin adına izâfeten Osmanlı hânedanı ve devletini kurmuş oldu. Osman Gâzi İslâm dininin esaslarını, Türk örfünü teşkilât ve müesseselerini safha safha yerleştirip, mükemmelleştiriyordu. Teşkilât ve müessesini kurarken, İslâm dininin farzlarından cihat emrini de yapıyorlardı. Devamlı genişleyip, teşkilâtlanan Osmanlı tehlikesini huduttaki tekfurlarla hâlledemeyeceğini anlayan Bizans Kayseri ikinci Andronikos Poleologos, hassa kumandanlarından Musalon'u Osman Gâzi üzerine sefere gönderdi.

Musalon kumandasındaki Bizans kuvvetleriyle Osman Gâzi 1302'de İznik'in kuzeydoğusundaki Koyunhisar Kalesi mevkiindeki karşılaştılar. 27 temmuz 1301  târihinde yapılan Koyunhisar Muhârebesinde Osman Gâzi muzaffer oldu. !302 yılında Köprühisar Kalesi fethedildi. 1303'te Yenişehir'in güneybatısındaki Marmaracık Kalesi fethedilip, İznik'in kuzeyindeki Katırlı Dağı eteğine kale yapıldı. Kaleye Taz Ali kumandasındaki yüz asker bırakılarak İznik ablukaya alındı. 1306'da Bursa Tekfurunun idâresindeki müttefik Bizans tekfurlarına karşı  sefer yapıldı. Osman Gâzi müttefik Bizans tekfurlarının kuvvetini Dinboz'da mağlup etti.

Kestel, Kite ve Ulubad kaleleri Osmanlıların eline geçti. 1306'da Osmanlılar, ilk defâ Ulubat tekfuruyla askeri antlaşma imzâladılar. Antlaşmaya göre; mülteci Kite Tekfuru Osmanlılara iâde edilecek, Türkler Ulubat Nehrini geçmeyecekti. Osman Gâzinin Osmanlı arâzisini devamlı genişletmesi Bizanslıları telaşa düşürdü. Bizanslılar, İlhanlılarla akrâbalık kurarak, Osmanlı taarruzlarından kurtulmak istediler. Bizans Kayseri kızı Maria'yı İlhanlı hükümdarı Gazan Hana nişanladı. Onun ölümüyle de Olcaytu Hana nişanlayarak, kalelerini Osman Gâzinin taarruzlarından kurtarıp, Osmanlı hakimiyetindeki arâzilerin geri alınmasını ümit etti. Osman Gâzi, Bizans Kayserinin ittifak arayışı içinde olduğu zamanda da gazâlarını sürdürdü. 1307'de İznik kuşatılıp, Yalova'ya  akın düzenlendi. böylece Osmanlılar denize ulaştı. 1308'de Marmara Denizindeki İmralı Adası fethedilip, deniz üssüne sâhip olundu. Bizans'ın Bursa ile deniz ulaşımı ve irtibatı kontrol altına alındı. İznik civârındaki Koçhisar fethedildi.


Osmanlıların Bizans hududunda tesis ettiği âdil idâre; tekfurların zulmünden, vergilerin ağırlığından bıkan hıristiyan ahâliden başka, kumandanların da takdirini kazanmıştı. 1313'te Harmankaya Tekfuru Mihal de Osman Gâzinin maiyetine girip, Müslüman oldu. Köse Mihal Gâzi adını alarak, pekçok muhârebeye katıldı. Osmanlı Devletine çok hizmeti geçti. Marmara sâhilinden Karadeniz istikâmetinde gazâ akınlarına devâm eden Osmanlılar, 1313'te Akhisar, Geyve, Lüblüce, Lefke, Hisarcık, Tekfurpınarı, Yenikale, Karagöz ve Yanıkçahisar kalelerini fethettiler. Bursa, Osmanlı arâzisi ortasında bırakıldı. Bursa ablukaya alınıp,  Kaplıca ve Uludağ istikâmetlerine iki kale yapıldı. Kaplıca istikâmetindekinin kumandanlığına Osman Gâzinin yeğenlerinden Aktimur, Uludağ tarafındakine Balaban tâyin edilip, kalelere kumandanlarının isimleri  verildi. 1313 yılından itibâren Bursa kuşatmaya alındı.

Moğol istilâsından Batı Anadolu'ya gelip, Kütahya'ya yerleşen Çavdarlı Aşiretinin Osmanlıya karşı yaptığı düşmanca hareketler, Osman Gâzinin oğlu Orhan Gâzi tarafından durduruldu. Oymahisar'da yapılan muhârebede Çavdaroğlu esir edilip, aşiretin saldırganları cezalandırıldı. 1317 yılında Orhan Gâzi ve kumandanlarından Konur Alp, Sakarya ve Karadeniz istikâmetindeki Karatekin, Ebesuyu, Karacebeş, Tuzpazarı, Kapucuk ve keresteci kalelerini fethedip, bu mevkileri Osmanlı hâkimiyetine aldılar. Akça koca Sakarya Nehrinin batısından İznik Kalesine kadar olan mevkii fethetti. Buralara, adına izafeten, Koca-eli denildi.

Osman Gâzinin, gençliğinden beri Rum ve düşman tecâvüzlerine karşı sürdürdüğü askeri hazırlığı ve mücâdelesi, devlet kurarken gerçekleştirdiği idâri ve siyâsi faaliyetler onu altmış yaşından itibâren iyice yormaya başladı. Nikris (romatizma) hastalığından da muzdaripti. Gazâ akınlarıyla yetişip, yiğitliği, cesâreti, bilgisi ve dinine sadâkatiyle düşmanların korkusunu, Müslümanların takdirini kazanan oğlunun idâre tarzını sağlığında görebilmek için, son yıllarındaki fetih hareketlerinde ve siyâsi hâdiselerde Orhan Gâziyi vazifelendirdi. 1321'de Orhan Gâziyi Mudanya, Kara Timurtaş Beyi de Gemlik seferine gönderdi. Mudanya feth edilip, Bursa ablukası daha da  kuvvetlendi. Akınlara devam edilerek 1323'te Akyazı, Ayanköy, 1324'te Karamürsel, 1325'te Orhaneli denilen Atranos feth edildi.

Osman Gâzi, 1314 yılından beri çevresini ablukaya alıp, kuşatma hâlinde tuttuğu Bursa'nın fethini görmek istiyordu. Orhan Gâzi 6 nisan 1326 târihinde Bursa'yı fethedip, Osman Gâzinin ve Müslümanların arzusunu yerine getirdi. Gâzilerin akınları neticesinde, Bolu, Kandıra, Ermenipazarı ve Devehisarı feth edildi. Bursa dâhil bütün fethedilen bölgeler imar olunarak, sâhipsiz evler gâzilere dağıtıldı. Osmanlı teşkilât ve müesseseleri kuruldu. Hıristiyan ahâliden Osmanlı ülkesinde oturanlar, İslâm dininin gayri müslimlerle alâkalı hukûku tatbik edilerek vergilendirildiler. Osman Gâzinin, hastalığı Bursa'nın fethinden sonra arttı. Hocası Şeyh Edebâli ve hanımı Mâl Hâtunun vefâtıyla hastalığı daha da şiddetlendi. Vefât edeceği zaman, oğlu Orhan Beye vâsiyetnamesi, İslâmiyete olan sevgi ve saygısını, Türk milletinin rahat ve huzurunu düşündüğünü ve insan haklarına olan gönülden bağlılığını açıkça bildirmektedir.


Vasiyetnâmenin özü şöyledir:
''Allahü teâlânın emirlerine muhalif bir iş eylemiyesin! bilmediğini şeriat ulemâsından sorup anlayasın! İyice bilmeyince bir işe başlamayasın! Sana itâat edenleri hoş tutasın! Askerine in'âmı, ihsânı eksik etmeyesin ki, insan ihsânın kulcağızıdır. Zâlim olma! Âlemi adâletle şenlendir ve Allah için cihâdı terk etmeyerek beni şâd et! Ulemâya riâyet eyle ki, şeriat işleri nizâm bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbâl ve hilm göster! Askerine ve malına gurûr getirip, şeriat ehlinde uzaklaşma! Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allah'ın dinini yaymaktır. Yoksa, kuru kavga  ve cihângirlik davâsı değildir. Sana da bunlar yaraşır. Dâima herkese ihsânda bulun! Memleket işlerini noksansız gör! Hepinizi Allahü teâlâya emânet ediyorum.'' 

Osmanlı sultanları, bu vasiyetnâmeye candan sarılmış, devletin 600 sene hiç değişmeyen anayasası olmuştur. Osman Gâzinin misâfir kaldığı evde Kur'ân-ı kerim'e hürmeti, kurduğu osmanlı devletinin 623 yıl din-i İslâm ile idâre edlip, 620 yıllık iktidarıyla yorumlanır. Osman Gâzi vasiyetini yaptıktan sonra 1 ağustos 1326 târihinde Söğüt'e vefâT ettiİ. kabri Bursa'daki Gümüşlü Kümmettedir. Osman Gâzinin Orhan beyden başka Alâeddin Bey, Çoban Bey, Hâmid Bey, Melik Bey, Pazarlu Bey adında oğulları, Fatma Hâtun adında bir kızı vardı. Ölümünden sonra devletin başına oğlu Orhan Bey geçti. Osman Gâzi sâlih bir Müslüman olup, İslâm ahlâkının iyi ve güzel vasıflarına sâhipti.

 Az sayıdaki aşiret kuvvetleriyle, Bizans ordusunu ve tekfurlarını üst üste mağlup edip, zaferler kazanan üstün bir kumandandı. Dünyânın en uzun ömürlü hânedanına ve en büyük devletlerinden birini kurdu. Osman Gâzi kurduğu hânedanla; üç kıta, yedi iklim, her çeşit ırk, dil, din, mezhep, fikir, kültür ve medeniyetteki insanı, bünyesinde Osmanlı adı altında toplayan, Kur'ân-ı kerim, hadis-ü şerif ve İslâm âlimlerince övülen mânevi hizmetlerin mirasçısı ve idârecilik vasfının 13. yüzyılından 20. yüzyıla kadar nesillere intikalcisidir. Osmanlı Devleti şer'i meselelerini, kuruluşundan itibaren Hanefi mezhebi hükümlerince hâlletti. Kazâ merkezlerine, şehirlere tâyin edilen, Hanefi mezhebine göre karar verirlerdi. Osman Gâzi zamânında askeri teşkilat oğuz töresine göre olup, aşiret kuvvetlerine dayanıyordu.


Târihçilerin, Osman Gâzi ve kurduğu devlet hakkındaki ortak fikirleri özetle şöyledir: 
Türk ve İslâm târihinin en muhteşem devri Osmanlıların eseridir. Onlar, milli ve İslâmi mefkûrelerinin dâhiyâne terkibi, siyâsi istikrar ve sosyal adâletleri sâyesinde üç kıtanın ortasında ve Akdeniz havzasında, beşer târihinde nizâm-ı âlem dâvâsının en kudretli temsilcileri olmuşlardır. Osmanlı hânedanı, dünyâda hiçbir âileye nasib olmayan büyük ve dâhi padişahları bir biri ardından yetiştirmekle, bu devlete yanlız en büyük hayâtiyeti bahşetmedi. Onu milli, İslâmi ve insanı ideâller çerçevesinde milletin kalbini kazanarak cihân hâkimiyeti düşüncesinin de en sağlam teşkilâtı hâline getirdi. İslâm dininin, beşeriyeti saâdete, adâlete ve insanlığa eriştirmek için, ilân ettiği yüksek esaslar ve dünyâ nizâmı mefkûresi, Eshâb-ı kirâmdan sonra en ileri derecesine osmanlı devrinde ulaşmıştır.
Osmanlı sultanları ilmi ve ilim adamlarını memleketlere sâhip olmaktan üstün tuttular. Kemâl sâhibi ilim erbâbını dâima takdir edip onlara rağbet gösterdiler.

 Pâdişahlar, savaşta ve barışta, kânunların düzenlemesinde, dinin bildirdiği hükümlere sâdık kalmakla yükselip kuvvetlendiler. İşlerinde âlimlerle istişâre eylediler. Devlet nizamlarının hazırlanıp, düzenlenmesini ve teftişini onlara havâle edip, idâri mesuliyetlere onları da dâhil ettiler. Bunun için Osmanlı Devletinde ulemâ sınıfı, hürmetli bir mevkideydi. Bu yüzden korkutmaya dayanmaktan çok, adâleti yerleştiren kânunlar yapıldı.

Osmanlı Devleti, kavimler, dinler ve mezhebler arasında sağlam bir âhenk, halk kitleleri arasında hiçbir fark ve tezâda müsâade etmemekle, dünyâ târihinde milletlerarası en kudretli ve cihânşümûl bir siyâsi varlık teşkil etti. Osmanlı Devleti ve sultanlarının dâvâlarıda kendi tâbirleriyle ''Nizâm-ı âlem'' üzerinde toplanıyor. koca devletin hikmet-i vücûdu ve cihâdı da, bu milli, İslâmi ve insani esaslara bağlı bulunanbir cihân hâkimiyeti düşüncesine dayanıyordu. Bu düşünce, gerçekten Türk-İslâm târihinde en yüksek derecesini bulmuş ve müstesnâ bir kudret kazanmıştı. Bu büyük siyâsi varlık, eski ve yeni devletlerden farklı olarak, ne dışta istilâ tehditlerine ve ne de içeride çeşitli ırk, din, mezhep mensubları ve grubların huzursuzluk endişelerine mâruz bulunuyordu.

Osmanlı cihân hâkimiyeti ve dünyâ nizâmı ideâli, şüphesiz milli şuur ve uyanış yanında asıl kaynağını İslâm dini ve onun cihâd rûhundan alıyordu. Şeyh ve evliyânın himmetleriyle yükselen gazâ rûhu, küçük söğüt kasabasından Bursa'ya ve bu medeniyet merkezinden de Rumeli'ne yayılıyordu. bu arada Osmanlı Devletinin kuruluş ve cihâd rûhunun yükselişinde tasavvuf da büyük kudret kaynağı idi. Gerçekten de Osmanlı Devletinin kuruluş ve yükselişinde tasavvuf tarikatleri, şeyhler, veliler ve dervişler birinci derecede rol oynamıştır.

Osman Gâzi ve haleflerinin etrâfı din adamları ve evliyâ ile dolmuş ve daha ilk günden Osmanlı akınları gazâ mâhiyetini almıştır. Nitekim Osman Gâzi, dâmâdı olduğu büyük tasavvuf âlimi Şeyh Edebâli'ye intisâb ederek her hususta onunla istişârede  bulunurdu. Kendisinden sonra gelecek Osmanlı sultanlarına da İslâm âlimlerine hürmet edilmesini, onlara her türlü kolaylığın gösterülmesini ve her işte kendilerine danışılmasını tavsiye etti. Bu vasiyete lâyıkıyla uyan Osmanlı sultanları, fethettikleri yerleri medrese, zâviye, imâret, dârülkurrâ ve türbelerle kutsileştirmişler, buralarda yetişen âlimlerle dünyâya İslâmiyeti yaymışlar, asırlarca maddi ve mânevi güç ve emeklerini bu uğurda harcamışlardır



2.Bölüm 


OSMAN GAZI


Babası: Ertuğrul Gazi
Annesi: Halime Hatun
Doğum Tarihi: 1258
Vefat Tarihi: 1326
Saltanat Müd.: 1281-1326
Türbesi: Bursa'dadtr.


Osman Gazi'nin Emirliği


Ertuğrul Bey'in vefatı üzerine, Kayı Kabilesi'nin ileri gelen­leri toplandılar Gazi Osman Bey'i seçtiler. Osman Bey'İn kar­deşleri ise, bu seçime gönülden bir bağlılıkla katıldılar. Ne var ki, Osman Bey'in seçilmesi, amcası Dündar Bey'in canı­nı sıktı. Başa geçmek için birtakım çalışmalara girdiyse de, Osman Bey'in seçilmiş olması, Selçuk Sultanınca da tasvib ve tasdik gördüğünden, bu çalışmalarında başarıya ulaşa­madı. Fakat bun hazmedemeyen Dündar Bey, Osman Bey'in işlerini aksatmak İçin O'nun düşmanlarıyla bile işbirliği yap­maktan çekinmedi...

(Üç Rüya


Devlet-i ebed müddet, yani Osmanlı Devleti'nirV-İ'lây-ı Ke-limetullah için kurulup, gelişerek dünyanın üç kıtasına hakim olacağının müjdecisi olan üç rüyadan da söz etmeliyiz.
Ertuğurul Bey, birgün Söğüt civarına dolaşırken, geceyi bir köy imamının evine geçirmesi icab etmiş. Ertuğrul Bey'in oturduğu yerin arkasındaki dolapta imam efendinin Kur'an-ı Kerimi bulunuyormuş İmam Efendi telaşla Kur'an-ı Kerimi alıp yüksek bir rafa kaldırmış. Okuma-yazma bilmediği riva­yet edilen Ertuğrul Bey ise:
— O ne kitabıdır? diye sormuş İmana Efendi de:
—  Allah (c.c)'ın, peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz Haz-retleri'ne bildirdiği Kur'an-ı Kerim'dir; bütün in ahkâmı onun içinde yazılıdır, diye cevap vermiş. Bir süre daha sohbet et­tikten sonra, İmam Efendi müsaade isteyip misafirini yalnız bırakmış.
Ertuğrul Bey, namazını kıldıktan sonra, Mushaf-ı şerife dö­nerek ellerini bağlamış ve sabaha kadar öylece ayakta durmuştur. Sabaha karşı yorulupta yastığına dayanıp kendinden geçtiği bir sırada Allah (c.c) tarafından rüyada kendisine «Sen benim kitabıma bu kadar hürmet ettin, ben de senin evladımda ta kıyamete kadar devam edecek bir saltanatla kutladım.» diye bir ses gelmiş Ertuğurul bey uyandığında bu rüyayı imama söylemiş ve bir süre sonra da oğlu Osman Bey'e anlattığı rivayet edilir.
İkinci rüya ise; Ertuğrul Bey'in, Osman Gazi doğmadan evvel Konya'ya gidişlerinden bir keresinde, gece rüyasında; evinin ocağından tatlı bir su çıkarak, oba oba bir büyük'de­niz olup her tarafı kaplamış. Ertuğrui Bey, Sutan Alâaddin'in Başkâtibi, zamanın büyük alimlerinden Abdülaziz Efendi'ye rüyasını anlatmış. O da: «Yakında senin bir oğlun doğacak ve O'nun saltanatı alemi kaplayacak» diye tabir etmiş. Az bir müddet sonra da Osman Gazi'nin doğduğunu bazı tarih ki­tapları yazar.
Osman Bey, aslen Karaman'lı olan, tahsil için Şam'a gidip sufiyye mesleğine intisab ederek dönen ve Söğüt'te halkı ir-, şada başlayan büyük alim Şeyh Edeb Ali Hazretleriyle görü­şür ve O'nun teveccühünü kazanmaya çalışırdı. Birgün Şey-h'in kızı Mal Hatun'u başka kızlarla beraber gezerken görür ve aşk ateşi kalbine düşer. Fakat Şeyh Edeb Ali'ye ayıp ol­masın diye bu aşkını üç sene sakladı. Şeyh Edeb Ali'nin tek­kesinde misafir kaldığı akşamların birinde bir rüya gördü. Şeyh'in koynundan bir ay çıkıp kendi koynuna girmişti. Gö­beğinden bir ağaç peydah olup, dalları bütün dünyayı kapla­mıştı. Edeb Ali'ye bu rüyayı anlatan Osman Bey, şu cevabı almıştı;
«— Sen bana damat olacaksın ve büyük, uzun ömürlü bir devlete kavuşacaksın.» Daha sonra kızı Mal Hatun'u Osman Bey'le evlendirdi. Alâaddin ve Orhan adındaki oğulları Mal Hatun'dan doğmuşlardır.
İşte bu üç rüya, Osmanlı Devleti'nin İslâm fetihleri (zafer-ieri) için kurulacağını müjdeleyen ilâhi işaretlerdir.
Yine meşhur bir alim ve tarihçi olan Bitlis'li İdris der ki: Kumral Abdal adında bir gönül ehli vardı. Yenişehir taraf­larında otururdu. Dervişleriyle Rum köylerine akın eder, gaza yapardı. Bir gün Allah yolunda ehl-i halden büyük bir zatla görüştü.
Bu zat, Kumral Abdal'a: «—Allah-u Teâlâ, Osman Gazi'ye kıyamete kadar devam edecek bir büyük devlet ihsan etti, git müjdele!)» diye emretmiş, Kumral Abdal, Osman Gazi'yi tanımıyordu. O mübarek zat Kumral'a, Osman Gazi'nin çeh­resini tarif etmiş... Kumral Abdal da bu alâmetlerle Osman Gazi'yi bulup müjdeyi vermiş.
Müjdeyi alan Osman Gazi, «—Şimdiki halde bîr kilsçja, bir maşrabamdan başka şeyim yoktur.» deyip, onları Kumral Abdal'a vermiş. Kumral, maşrabayı alıp, kılıcı geri vermiş ve böylece kılıç fetihlerini müjdelemiş.
Osman Gazi, çok sonraları Kumral Abdal'a bir zaviye yap­tırmış ve Yenişehir civarında kendisine tarlalar vakfetmiştir.
Bütün bu zikrettiğimiz manevi müjdelerin en dikkat çekeni de Şeyh-i Ekber Muhiddin-i Arabî Hazretlerinin, Osmanoğul-iarı'nın çıkacağını 70 sene evvelden cifir ilmi denen ve ince hesaplarla yapılan bir ilimle keşfederek, ona dair «Şecere-tü'n-Nu'maniyye  Devlet'il Osmaniyye» adlı bir eser yaza­rak, Ali Osman Halifelerinin^bİrincisi Yavuz Sultan Seİim Hazretieri'nden başlayarak, Osmanlı Devletinin büyük vaka­larını, Cifir İlminin kelimeleriyle ifade etmişti
Bütün bu yazdıklarımız, Osmanlı Devleti'nin Cenab-ı Hak­kın murad-i ilâhîsine nail, evliya-ı kiramın muavenetine layık bir devlet oluşunun ve onun kurucusu Osman Bey'in kalp gözünün açık bir zat olduğunun ispatıdır.

Gazi Osman Bey'in Çalışmaları


Osman Gazi'nin beyliğe seçildiği sıralarda, Konya Selçuk­lu sultanlığı inkıraza (yıkılmaya) yüz tutmuş ve büyük karı­şıklıklar içinde bulunuyordu.
Osman Gazi, yukarıda anlatılan manevi müjdelerin mana­sını müdrik bir bey olarak siyasetini, o müjdelerin istimatine göre tanzim ediyor, büyük bir vazifeyi devralmanın ve onu devam ettirebilmenin, kılıç kuvvetine dayanacağına inanı­yordu. İşte bu karışık devrede kuvvetlenebilmek için etrafın­daki tekfurlarla iyi geçinmeye gayret ediyordu.
İnegöl tekfuru Nikola, Osman Gazi'nin bu patırdılara karış-mıyarak kuvvetlendiğini hissediyor ve kuvvetlendikçe kendi­si de dahil her yeri ele geçirip hükmedeceğini anlıyordu. Bu­nu önlemek için diğer tekfurlarla ittifaka girişti.
Osman Gazi, derviş ve sevenleri vasıtasıyla bunu haber alınca, bunlarn birleşmelerini önlemek üzere İnegöl'ü fethet­meyi düşündü. Bu maksatla H. (683) (M. 1284) senesinde İnegöl yakınına bulunan Kolcahisar'i basarak, kaleyi yıktı ve birçok ganimetle geri döndü.
Nikola, komşusu olan Karacahisar Tekfuru ile birleşerek büyük bir ordu meydana getirdi. 120 kadar süvarisi ile Ham-za bey köyü yakınındaki Ermeni Beli denen yerde bulunan Osman Gazi'nin yonulu kesti. Kılıç kılıca çok sert bir cenk başladı. Çok kalabalık bir düşman ordusuyla çarpışan İslâm mücahidleri zor anlar geçirdiler. Hatta bu arada mücahidlerin ünlülerinden Bay Hoca şehadet şerbetini içince, bir şaşkınlık meydana geldiyse de, nusret ve zafer; sabrden ve Allah için cenk edenlere nasib olacağı için Osman Bey ve süvarileri bu niyyet ve amelde bulduklarından, düşman ordusuna dalkılıç hücum edip, onların çemberini yararak, ölüleri ve yararlarıyla  başbaşa bırakıp kurtuldular. Şehid Bay Hoca'nin mezarı Hamza bey köyünde olup halen ziyaret edilmektedir.
Osman Bey bir gece 450 seçkin süvari ile, Ermenibeli'ni dolaşıp aniden Karacahisar üzerine indi. Rastgeldiği düşmanı ödürüp bir çok ganimet alarak Domaniç tarafına döndü ve ormanlar içinde gizlendi.
Karacahisar Tekfuru, askerini İnegöl Tekfurunun askeri ile birleştirip, anlaşma yaptıkları başka tekfurların askerleriyle de buluşarak İnegöl önünde büyük bir topluluk meydana geldi. Osman Bey de etraftan oldukça mücahid olaplamişti.
Aralarında ittifak etmiş tekfurların ordusu, hareket eder et­mez, Gazi Osman Bey de Domaniç'ten aşağı yürüdü ve düş­manın karşısına dikildi. Yapılan savaş sonunda düşman peri­şan olmuş, ölen düşman askeri, meydanda bir tepe meyda­na getirmişti. Bu savaşta Gazi Osman Bey'in kardeşi Gündüz Alp şehid olmuş, buna mukabil Karacahisar Tekfurunun kar­deşi de öldürülmüştü. Savaştan sonra şehidleri defn eden Osman Bey, kardeş Gündüz Alp'in cenazesini söğüt'e götü­rerek babasının yanına defnettirdi. İşte bu zafer, Gazi Osman Bey'e büyük bir şöhret kazandırmıştı.

Gazi Osman Bey'e Beylik Beratının Gelişi


Selçuklu Sultanı H. 683 (M. Î284) senesi Ramazan-ı Şerifi başlarındaki tarih ile yazılı bir menşur gönderdi. Farsça yazıl­mış olan bu menşurda Osman. Gazi'ye:
«Saadetmenendi eazü ekrem ve kâmkân muazzam nâsirüddünya ved'din Ebu'n-Nasr Osman Şah, metfceanallahü bituli hayatihi ve yümni likaihi...» şeklinde hitab olunmuş ve zamanımızın şevketli hükümdarı, gündüz ve gecemizin aza­metli şahı şerefi diye vasıflandırılmıştır. Ayrıca bu menşurda Osman Bey'e adalet ve insaf ile şeriatın ahkâmına göre hareket etmesi, sulh isteyenlerle sulh içinde yaşaması, ahdine sadık kaiması, Cenab-ı Hakk'ın emri olan »emaneti ehline veriniz» fehvasınca, hükümdarlar için çok önemli nasihatleri ihtiva ediyordu. Cenab-ı Hakk'a itaat, onun şeriatini tatbik edenlere itaatle mümkün olduğu hatırlatılarak, Osman Bey ve memurlarının gösterilen yolda hareket etmelerinin Din-i İslâm'ın farzlarından olduğu bildiriliyordu. Bu menşurdan sonra Selçuklu Sultanı ile Osman Bey'in haberleşmesi kesil­miştir.
Yukarıda anlattığımız menşurun izahatından; meselelere bugünkü şart ve kalıplan eskiye tatbik etmek görüşüyle ha­reket edenler, şüphesiz yanlışlığa düşerek bu menşur netice­sinde Osman Bey'in Söğüt'e nahiye müdürü tayin edildiğini zanederler. Halbuki her unvan aid olduğu zamana göre düşü­nülmelidir. Oysa Gazi Osman Bey'e verilen unvanlar, müsta­kil bir devlet reisine verilen unvanlardı. En azından iç işlerin­de müstakil bir devlet reisine... Yoksa bütün müslüman sul­tanlar manevî olarak zamanın halifesine bağlı idiler.
Bir devletin en önemli unsurlarından biri; adalet tevziine haktan ayrılmamak, haksızlığın mutlaka giderilip, hakkın ye­rine getirilmesiyle mümkün olduğunu bilen Osman Bey, Hz. Ömer'i örnek alarak resmen kadılar tayin etti. Bu kadıların vazifesine ne kendisi karıştı ne de başkasın! karıştırdı. Adalet mekanizmasını kuran Osman Bey, böylece aşiretten devlete en önemli adımı atmış oluyordu...

Osman Gazi'nin Hutbede İlk Olarak Adınım Yer Alması


Karacahisar'ın fethinden sonra Şeyh Edeb Ali'nin akraba­sından ve talebesinden olan Dursun Fakih'i hatib tayin etti. Dursun Fakih, büyük bir alim olup, Osman Gazi'nİn yaptığı savaşlara da iştirak edip, askere namaz kıldırırdı. H. 688 (M. 1289) Senesinde bir cuma günü Dursun Fakih hutbesini irad ederken, Selçuk Sultam'nın ismiyle beraber Gazi Osman Bey'in ismini de hutbede okudu. Osman Gazi ikametini Es­kişehir'e nakledince, Dursun Fakih hutbelerinde daima Gazi Osman Bey'in adını Selçuklu Sultanı ile beraber okumaya devam etti.
Hulâgu, Abbasi hilafetini ortadan kaldırdıktan sonra, İslâm ülkelerindeki sultanların ve emirlerin adına kendi memleket­lerinde hutbe okunmaya başlandı. Bir müddet sonra Abba-soğullanndan birine biat olunduysa da, o hiçbir işe karışmaz, Mısır sultam'nın tahta çıkışlarında ona kılıç kuşatır ve bir de menşur verirdi. Bu hilafetin zaytf ve tesirsiz hali, Yavuz Sultan Selim Hazretleri'nin hilafeti almasına kadar devam etti.

Eskişehir'de Pazar Bacı Vakası


Gazi Osman Şah Eskişehir'e gidince, Eskişehir hükümet merkezi oldu ve şehirde pazar kuruldu. Eskişehir'in, Kütahya eyaletine bağlı olduğunu iler .şüren Kütahya Bey'i Germiya-noğlu Alişar Bey, adamlarından birini Eskişehir'e gönderip, pazarda satılan mallardan vergi almak istedi. Gazi Osman Bey, gelen adamı kovdu ve pazar memurlarına ekmek parası diye her yükten ikişer akça alınmak üzere bac resmi koydu.
Bu meseleden dolayı Osman Şah ile, Germiyanoğlu ara­sında küçük bir çatışma oldu ve tabii kazanan yine Osman Bey...
Kütahya ve başka taraflardan gelen Türkmenler, Karacahisar'a yerleştiler. Bundan sonra Osman Gazi bazen Eskişe­hir'de, bazen Söğüt'te, bazen de Karacahisar'da oturur, memleketin gelişmesine, adaletin yayılmasına ve halkın haklarının korunmasına çalışırdı. Bu suretle şehirler şen, yol­lar emin ve halk rahatlık içinde idi.

Osman Bey'in Savaşları


H. 691 (M. 1292) Senesinde Osman Gazi 1500 seçkin Oğuz süvarileri ile Harmankaya Tekfuru Mihal'in klavuzlu-ğunda Göynük tarafana yürüdü Sarıkaya üzerinden Beştaş köyüne vardı. Mudurnu tarafında oturan Samsa Çavuş'a ha­ber gönderdi. Oradaki Tekke Şeyhinin yardımlarıyla Sakarya Nehri'nin kolay olan geçidinden geçip Samsa Çavuş'la bulu­şarak onun rehberliğiyle Sorgun kasabası üzerine yürüdü. Kasaba halkı aman dileyince Samsa Çavuş Sorgunlulara ke­fil olup Osman Gazİ'ye bağlanmalarını temin etti. Göynük, Taraklı ve Yenice taraflarına giderek bütün bu bölgeleri yağ­maladı. Birçok ganimetler alarak geri döndü.

Bilecik'in Fethi Ve Yarhisar İle İnegöl'ün Durumu


üc beylerinin birbirlerine girdiği dönemde Osman Gazi İs­lâm şehirlerine hiçbir şekilde saldirmayıp, yalnız cihad ile meşgul oluyordu.
Gazi Osman bey'in bu hasletleri bütün müslümanlan se­vindirdiği gibi, komşu tekfurların da düşmanlığını çekiyordu. Osman Gazi ise, sadık dostu Köse Mihal vasıtasıyla tekfurla­rın işlerine vakıf oluyordu. Bilecik Tekfuru da Osman Şah ile müttefik görünüyordu. Osman Bey, yaylaya çıkarken fazla eşyasını saklaması için Bilecik kalesine bırakırdı. Halbuki Bilecik Tekfuru samimi olmayıp tam bir riyakarlıkla hareket ediyor, öteki tekfurlarla birleşip, Gazi Osman Bey'in aleyhine çalışıyordu.
Köse Mihal'in düğününe giden Osman Bey'i pusuya dü­şürmek isteyen tekfurlar, Osman Bey'in maiyyetini kalabalık gördüklerinden korkup saldırıdan vazgeçtiler.
Bilecik Tekfuru, Yarhisar Tekfuru'nun kızı Lotüs'le yapaca­ğı izdivacın hazırlıklarını sürdürürken, komşu tekfurları davet etti. Fakat bu arada Osman Bey'i de tuzağa düşürmek için Köse Mihal vasıtasıyla davet etti. Fakat bu davetin altındaki kötü niyeti sezdi, fakat hiç belli etmiyerek, yapılan davete icabet edeceğini söyleyip, düğün hediyesi olarak Bilecik'e bir koyun sürüsü gönderdi. Ayrıca düğünden sonra da yayla­ya çıkacağını, arasının açık olduğu Germiyanoğulu'nun ka­dın ve mallarımıza, düğünde oluşumuz münasebetiyle, zarar verebileceğini, Bilecik Tekfuru izin verirse, kadınları da, mal­ları da kaleye göndermek istediğini bildirerek, düğün daveti­ni yapan Köse MihaPe haber yolladı.
Bilecik Tekfuru, Osman Bey'i yok etme planını zehirleme, yahud daha başka bir tarzda yapmayı düşünmüştü. Böyle bir haber gelince buna çok sevindi. Çünkü hem kadınlar, hemde mallar kendi ayaklarıyla geliyordu. Derhal düğün yeri olarak Bilecik civarında Çakırpinar denen bir çimenliği seçti ve Os­man Bey'in teklifine evet cevabını gönderdi.
Osman Bey, teklifine «evet» cevabını alınca, 40 kadar ba-nadir mücahidini kadın kıyafetine sokarak, bir o kadar genç mücahidi de keçelere kilimlere sarıp sandıklar içine yerleştir­di ve hayvanlara yükledi. Kadın kıyafetine girmiş bahadırlar, koyunları sürerek Bilecik Kalesine girdiler. Osman Gazi Haz­retleri de kuvvetlerini yanma alarak akşamüstü hareket etti. Kendisine pusu kurulacak yere geldiğinde, yanındaki kuvve­tin büyük kısmını orada bırakarak çok cüz'i bir kuvvetle düğün alanına gitti. Bilecik askerinin yansı gelini almak üzere Yarhisar'a gitti.
Büyük kısmı da düğün yerine gittiğinden, kalede çok az miktarda asker kalmıştı. Kadın kıîığmdaki bahadırlar, sandık­lardaki mücahidleri de çıkarınca, kalede kalan Bilecik aske­rini bertaraf etmek çok kolay olmuştu. Kaleyi zaptettiklerini düğün alanında kemal-i rahatlık içinde bekleyen Osman Gazf ye ulaştırdılar. Fakat Bilecik Tekfuru da aynı anda durumu öğrenmişti. Buna rağmen sarhoş olan askerlerini toplayana kadar, İslam Dininde haram olduğu için içki içmeyen Osman Gazi ve değerli askerleri derhal atlarına atlayıp kaçar gibi ya­parak, sarhoş bir güruh olan Bilecik askerini pusu yerine doğru çekmeye başladılar. Onların bu kaçışını ciddi sanan Bilecik askerleri, pusunun tam göbeğine düştüler ve kılıçtan geçirildiler, Osman Gazi, büyük bir savaş teknisyeni ve Ce-nab-ı Hakk'ın emirerine riayet eden bir müslüman olarak za­fere ulaştı.
Oradan yıldırım sür'atiyle Yarhisar'a giderek düğün alayı için gelmiş Bilecik askerini de tarumar edip, gelinle beraber düğün alayındaki kızları da esir aldı.
Fetihler başlamıştı. Hiç ara vermeden Turgut Alp'i İnegöl'ü kuşatmak üzere gönderdi. Bilecik ve Yarhisar kalelerini em­niyete aldıktan sonra, Turgut Alp'in yanma gelerek İnegöl kalesini fethedip, İnegöl Tekfurunu da idam ederek, kaleye muhafızlar koydu.
Elde edilen ganimet çok zengindi. Bunların en iyilerini se­çip, 60 cariye ve 100 köle ile Konya Sultanı Alâaddin'e gön­derdi.
Ganimetlerin içinde bulunan Lotus hanım, Gazi Osman Bey'in 16 yaşında bulunan kahraman evladı Orhan Bey'in hissesine düşmüştü. Gazi Osman Bey, Lotus Hanım'la oğlu Orhan Bey'i evlendirince, Lotus Hanım, cân-ı gönülden Din-i İslam'la şereflendi ve Nilüfer Hatun adını aidi. Nilüfer Ha-tun'un müslüman olmasında hiçbir tazyik ve zorlama yoktu. Çünkü «Lâ ikrahe fid-dîn» fehvasınca kimse kimseyi müslü­man olmaya zorlayamazdı... Bu, mes'ud izdivaçtan, Rumeli Fatihi olarak bilinen şehzade Süleyman Paşa ve şehid padi­şah Murad-ı Hüdavendigar dünyaya geldiler. Nilüfer Hatun, Valide Sultan oldu. Bursa'da Nilüfer Nehri üzerinde çok sağ­lam bir köprü yaptıracak ve daha nice hayırlar işleyen bir Ni­lüfer Hatun olarak anılacaktır...
Gazi Ertuğrul Bey'in vefatıyla yerine, Osman Bey'in geç­mesini bir türlü hazmedemiyen Dündar Bey, Gazi Osman Bey'in aleyhinde birleşen tekfurlarla işbirliği yaptığı anlaşılın­ca, Osman Gazi Hazretleri çok kızdı. Bu hainlikti! Hainliğin cezası verilmeliydi ve attığı bir okla onun hayatına son verdi.

Bazı Kalelerin Fethi Ve Bizans'a İlk Tokat


Gazi Osman Bey, H. 689 (M 1299) ve 699 (M. 1300) se­nelerinde Köprühisari, Yurthisarı ve İnönü Kalelerini zaptet-tiklen sonra İznik şehrini muhasara etti. İznik şehrinin hıristi-yanlar için önemli bir yeri vardı. Şöyle ki: 400 çeşit İncil'in uzun müzakerelerden sonra 4'e indirilmesine karar verilen toplantının yapıldığı belde olmasından dolayı... İznik ahalisi Bizans'tan yarım istedi. Kayser derhal bir ordu hazırlayıp gönderdi. Bizans'ın İznik'e bir ordu gönderdiğini haber alan Gazi Osman Bey, durumu Sultan Alâaddin'e bildirdi. Sultan Alâaddin de, Afyonkarahisar Sancak Bey'ini, Osman Bey'e yardıma memur etti. Ne varki bu haberleşmeler yapılana ka­dar, Kayser ordusu İzmit Körfezine gelip kaleye girmiş ve İznik'in yardımına yetişmişti. Osman Gazi, derhal muhasarayı kaldırıp, bütün kuvvetiyle Bizans ordusuna saldırmış, birçok askerini öldürerek bozguna uğratmıştı. Kayser'in ordusu, o zaman için dünyanın en kuvetii ordularından sayılıyordu. Bu muvaffakiyet, Gazi Osman Bey'e daha bir alaka ve saygı du­yulmasını temin etti.
Kendi kuvvetiyle yaptığı bu savaştaki muvaffakiyet, İznik ile Bursa arasındaki Yenişehir kalesinin alınmasıyla taçlan­mıştı... Bu savaştan elde ediien ganimetlerin Sultan Alâad-din'e zafer müjdesiyie göndermek üzereyken, Sultan Alâad-din'in, Gazan Han tarafından tutularak hapsedildiği haberini almış ve hayretler içinde kalmıştı...
     

Osman Bey'in Saltanat Devri


Sultan Alâaddİn'in tahttan indirilmesi ile Selçuklu Devîetİ ortadan kalkmış oldu. Bütün uç beyleri istiklallerini ilan etti­ler. Osman Gazi Hazretleri de kendi hükümetinde müstakil oldu ve bunun nişanı olarak, artık hutbeler de Osman Gazi adına okunuyordu. Böylece Osman Gazi H. 700 (M. 1301) senesinde umumun biatini almış oluyordu.
Sultan Osman, artık tahta oturmuş ve Kayi aşireti, Os­manlı Devleti olmuştu... idaresi altındaki vilayet ve kasabala­ra bey olarak tayinler yapıldı. Bunların içinde önemli tayin; Büyük oğlu Alâaddin Paşa'yı kayınpederi Şeyh edeb Ali'ye, hizmetinde bulunması için göndermiş olmasıdır. Bu, devlet reisinin tekke hizmetine en yakınını göndererek ona bağlılığı­nı zahirde de göstermesi ve Şeyhin manevî tasarrufunun, ha­yır dualarını Osmanlı Ülkesinin üzerine olmasının ricasıdir...

Osman Bey'in Sözüne Bağlılığı


Osmanlı'nın devletleştiğini gören Kete Tekfuru, bu devlet-leşmeyi önleyelim diyerek, Bursa Tekfuruna hatırlatmış, Bur­sa Tekfuru da diğer tekfurları toplayıp, kalabalık bir ordu ku­rarak doğruca Osmanlı topraklarına hücum etmişlerdi... Sultan Osman, durumu haber alınca, düşmanı Koyunhisar'dc karşıladı. Çok kanlı bir kavas neticesinde, tekfurlar ordusu mahv-ı perişan oldular. Ne var ki, Osman Gazi'nin yeğen Gündoğdu Bey, bu savaşta şehid olmuştu... Kestel Tekfuru bu savaşta ölmüştü. Bursa Tekfuru savaştan kaçarak Burs; kalesine sığınmıştı. Bütün bunlara sebeb olan Kete Tekfuru! ise Ulubat Tekfuru'na sığındı.
Sultan Osman Glubat'ı sardı ve ısrarla Kete Tekfuru'nt kendisine teslim edilmesi için zorladı. (Jlubat Tekfuru, Sultar Osman ve kendisinden sonra gelecek Osmanlı Sultanlannir lubat Köprüsünden geçmemeleri şartıyla Kete Tekfuru'nı vereceğini bildirdi. Sultan Osman: «Ben ve benden sonrakile bu köprüyü geçmeyecekler.» diye söz verdi. Bunun üzerine kendisine teslim edilen Kete Tekfuru'nu, gaziler Kete Kales önüne getirip öldürdüler. Kete ahalisi de Kete kalesini Os imanlılara teslim ettiler.
Sultan Osman, CJlubat Tekfuru'na verdiği sözü tuttu ve (Jlubat köprüsünden hiç bir zaman geçmedi. Sultan Os man'dan sonra gelen Osmanlı padişahlarından hiçbiri, büyül-cedleri Osman Gazi'nin sözünü bozmadılar. Geçmek gerekti ği zaman, köprüyü kulanmıyarak kayıklarla geçmişlerdir. Bı hadise, Sultan Osman'ın sözüne bağlılığının ve ondan sonr< gelen, onun sözünü değiştirmeyen Osmanlı Sultanîanmr sözlerine ne kadar sadık kaldıklarının emsalsiz bir numunesidir.

Sultan Osman Ve Bizans


Günden güne kuvvetlenmeye başlıyan Osmanlı Devleti Bizans Kayserinin korkulu rüyası olmuştu. Çünkü Koyunhi sar savaşının galip kumandanlarından Kara Ali Alp, önünde ki tekfur askerlerini kovalaya kovalaya birçok yerleri fethet meye başlamış, hatta Mudanya önündeki Kalo Limmi adasının bile zabtetmişti. Bu adaya şimdi (Emîr Ali) İmralı adası denir. Bu arada Marmara nahiyesi ile Keşten kalesi de Os­manlı topraklarına katılmıştı.
Bütün bunlar gözünün önünde cereyan ederken, Bizans Kayser'i, çareyi Asya'nın hakimi durumunda olan Gazan han'a kızını ve birçok hediyeler göndermekte bulmuştu. Ga­zan Han ölünce, Moğol tahtına geçen Hüdabende Mehmed Han, Kayser'in kızıyla evlenerek, onun hatırı için Türkmen Beylerİ'ne ve bilhassa Osman Bey'e; «Kayser Devleti, Moğol Hanlarıyla anlaşma yapmıştır, kimse onun memleketine el uzatmasın!» diye fermanlar göndermişti.
Sultan Osman, bu fermana çok kızdı. Derhal mücahidleri toplayıp İznik'e, oradan İstanbul Boğazı'nda bulunan İstavroz köyüne kadar olan bütün Kayser memleketlerini çiğneyip geçti. Koçhisar'ı, Lefke'yi ele geçirdi. Akhisar ve Geyve Tek­furları da kendisine boyun eğdiler.

Mihal Bey'in Müslüman Olması


Sultan Osman'ın halis dostu, Harmankaya Tekfuru Köse Mihal de müslüman olmuş ve Osmanlı Beylerinden biri ola­rak gerek kendini, gerek çocuk ve torunları, Osmanlı Devle­ti, dolayısıyla İslam Dini'ne büyük hizmetlere bulunmuşlardır.

Moğolların Kayser'e Yardımı


ühaniler Hükümdarı Hüdabende, karısının teşvikiyle Mo-ğollara, Bizans Kayser'ine yardım etmeleri için emirler gön­dermişti. Moğollar, Karahisar sahil şehrinde bulunan «Çavdar Tatarları» reisinin yanına toplanmaya başladılar. Sultan Os­man'ın düşmanı olan Germiyanoğlu'nun Türkmenlerinden bazıları da Tatarlar tarafına geçip büyük bir ordu meydana getirdiler.
İstihbarata çok önem veren Sultan Osman, bu ordunun Kütahya önlerine toplandıklarını haber alınca, oğlu Orhan Bey'i kumandan, danışmanlığına da Köse Mihal Bey'i vere­rek Eskişehir tarafına gönderdi. Bu sırada Tatarlar aniden müslümanlann pazarı olan Karacahisar pazarını basıp yağ­maladılar. Bu haber, Eskişehir taraflarında bulunan Orhan Bey'e geldiğinde, derhal harekete geçerek, yıldırım sür'atiyle Tatar Ordusunu Oynaşhisarı önünde yakaladı. Başlarında Çavdar aşireti reisi olduğu halde Tatarlar'ın hepsini yakaladı. Yenişehir'e götürdüğünde, babası Sultan Osman Gazi'den takdirkâr sözler işittiği ve ayrıca babasını hoşnut ettiği için sevindi. Esir ettiği Tatarlar'dan aldığı söz üzerine, kendilerini salıverdi. Bu olaydan sonra Çavdar Tatarları Osmanlı Devle­tine sadık kalmışlardır.

Osman Gâzi'nin Hanımları Ve Çocukları


Değerli araştırıcı M. Çağatay Üluçay'ın TTK (Türk Tarih Kurumuyayınları) arasında çıkmış bulunan Padişahların ka­dınları ve kızları adlı çalışma en dakik bir çalışmaların başın­da gelmektedir. Biz bu çalışmada birinci kaynak olarak bu çalışmayı gözönüne alırken tabii ihtilaflı hâllerde diğer kay­naklara da atfu nazar edeceğiz. Bâlâ Hatun ahiler'in unutul­maz şeyhi, Şeyh Edebalı Hz. lerinin kızıdır. Bazı târihlerde adı Râbia olarak geçerken, kimilerindede Mal hatun şeklinde geçmektedir nitekim bizim çalışmamızda da öyle zikredil­mektedir. Bu hanımefendinin doğum tarihi ve Osman Gazi ile izdivaç yaptığı târih net olarak belli değildir. Bâlâ Hatun Osman Gâzi'nin oğlu Alaadin'i dünya'ya getirmiştir. Daha sonraları babası Şeyh Edebalı'nın yanında geçiren Bâlâ Ha­tun 724/1324 târihinde Bilecik'de vefat etmiş ve hemen ba­basının tekkesinin yanında bulunan türbesine defnolundu. Diğer bir hanımı ise Osman Gâzi'nin Mal Hatun diye bilinen ve Ömer Bey adlı bir zâtın kızıdır. Bu hanımında evlilik ve vefat târihi bakımından söylenebilecek bir zaman dilimi o yüzyılı ifade etmekten öteye gidememektedir. Orhan Gâ­zi'nin validesinin bu hanım olduğu, Bursa'da vefat ettiği ve zevci yâni kocası Osman Gâzi'nin Bursa Gümüşlükümbet'de gömüldüğü zikredilmektedir. Kızları bahsine gelince; Osman Gâzi'nin Fatma isimli bir kızı olduğunu Orhan Gazi vakfiye­sinden öğreniyoruz ancak hakkında bir malumat bulmak ka­bil olmamış bulunuyor. Osman Gazi zamanında sadrıazam kimdir diye bir kayıt düşmek kabil olmuyor.
Bir aşiret yapısı andıran Osmanlı Beyliği, Orhan Gâzi'nin babasından devraldığı Beyliği, çok kısa zamanda bir devlet mekanizmasının bütün bölümlerinin, saat gibi tıkırdamasını temin eden başarısı, Osmanlı Devletinin ilk sadnazamının 1323'de başlayan ve 1339'da nihayetlenen sadaretiyle Os­man Gâzi'nin diğer oğlu Alaadin Paşa olduğunu kaydetmiş olalım.

Bursa'nın Fethi Ve Osman Gâzi'nin Vefatı


Sultan Osman, Bursa'yı fethetmek ve Osmanlı Devleti'nin payitahtı yapmak istiyordu. Fakat Bursa'nın üzerine yapıla­cak sefer ve bu seferin icabı olan savaş çok kanlı olacağın­dan, birçok insanın telef ve İslâm mücahidlerinin şehid sayı­sının artacağını, ileri görüş ve müslüman olmanın basiretiyle anladığından, Kaplıca ve dağ taraflarında iki hisar yaptırdı. Birisine, kardeşinin oğlu Aktimur'u, diğerine de Balabancık adlı mücahidi kumandan tayin ederek onlara: «Buradaki hal­kın kalbini fethetmeye bakınız. Çünkü Din'i Mübin-i İslâm, ilkönce insana hitab eder.» deyip nasihatte bulundu.
Aktimur ve Balabancık, sultanlarının tavsiyesine aynen uydular ve oradaki halkı kendilerine bağlamasını bildiler. O ahalide, onlara kendikilerinden yiyecek veriyorlardı. Bu dav­ranışları sayesinde, Bursa muhasarası uzun sürmesine rağ­men, müvahhidler hiç yiyecek sıkıntısı çekmediler.
Bursa muhasarası devam ederken, Sultan Gazi, Bolu, Kandıra, Akyazı ve Kanarya civan ile Sakarya nehrinin her iki yakasını da ele geçirdi. Buraları, savaşta başarı gösteren gazilere, yani mücahidlere tımar olarak verdi.
Bursa'nın muhasarası yedi yıl sürmüştü... Muhasaraya karşı koyan Bursa halkının takati kesilmişti... Sultan Osman Gazi ise, 70 yaşma varmış olmanın yükü ile birlikte, birbiri üstüne binen hastalıklarla boğuşuyordu... Buna rağmen Bur­sa Muhasarası O'nu düşündürüyordu.. H. 725 (M. 1325) Yı­lında, oğlu Orhan Bey'in başkumandanlığında bir ordu tertih etmiş ve kesin sonuç için Bursa üzerine göndermişti..
Bursa'nın fethinden 4 ay önce Şeyhi Edeb Ali 120 yaşında iken vefat etti. Şeyhin kızı, Sultan Osman Gâzi'nin hanımı Mal Hatun da vefat etti. Dedesi ve annesinin, vefatıyla Orhan Bey, çok üzüntülü bir haldeyken -Cenab-ı Hakk'm lütfuyia-Bursa'yı feth etti, Fakat sevinmeye fırsat bulamadı. Çünkü Sultan Osman Gazi de vefat etmiş bulunuyordu..
H. 726 (M. 1326) senesi, Ramazan'ın 12. günü Orhan Bey, Osmanlı Devletinin 2. Sultanı olarak tahta oturdu ve ba­basının nâşını, Bursa şehrindeki manastırın kubbesi altına defnettirmek için teşebbüse geçti...
Cennetlik Sultan Osman Gazi, orta boylu, karayağız, de­ğirmi yüzlü, geniş omuzlu, ayakta durduğu zaman elleri diz­lerinden aşağıya inerdi... Gayet mütevazı giyinir. Başına kır­mızı çuhadan yapılmış Çağatayhlar biçiminde Horasanı gi­yerdi. Sevimli, tatlı dilli bir hükümdardı. Savaşlarda, sadece idare eden olarak değil, bilfiil savaşan bir mücahid olarak da kahramanlıkta eşsizdi. Âlimlere çok saygı gösterirdi. Tarih kitaplarında okuma-yazma bilmezdi diye yazarsa da, gürül gürül Kur'an-ı Kerim okuyan bir zata «okuma bilmez» de­mek, ne demektir, onu anlamak güçtür. Adaleti gerçekleştir­mek en büyük meziyetiydi ve bunda da muvaffak olduğunu herkes tasdik ederdi.
Son söz olarak şunu deriz ki; üzerinde yaşadığımız bu top­rakların fâtihlerinin atası olan Sultan Osman Gazi Hazretleri, yeni yetişen İslâm Neslinin dirilişini beklerken, İslâm Dini için bütün güçleriyle mücedeleye atılmış bu uğurda şehid ol­muşları, cennetin kapısının önünde, yeşil örtüleri içinde kar­şılıyor, onları kutluyor... Yine islâm Dini için gazi olmuş kar­deşlerimizi, ruh-u maneviyyesi ile müjdeliyor...
Allah'ın Rahmeti O'na ve O'ndan sonra Devlet-i Aliyyenin bütün sultanlarına olsun.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Benzer Konular (Similar Topics)(Похожие темы)( Sujets similaires) ( Ähnliche Themen) (مواضيع مماثلة)